66. Bölüm

61

Sara
ineffable3107

''Baldric!''

''Conrad!'' İki arkadaş birbirini görüp sarılmıştı. ''Ülkeye gidip gelmekten sıkılmadın mı be oğlum?''

Baldric gülümsedi. ''Gidiş sebebimi biliyorsun.''

Sitede yürürlerken omzuna vurdu. ''Ne zaman göreceğiz senin şu gizemli kızı?''

''Sana onu göstereceğimi düşündüren nedir?''

''Beste'ye kardeşim demeyi biliyorsun! Ne var benim de bir kardeşim olsa? Bak gör, sizden daha iyi anlaşacağız!'' İkisi de güldüklerinde okulun basket sahasına girdiler. ''Bir on sene sonra yani.''

''Bu kadar bekleyeceğine gidip konuşsan mı? Oğlum insanlar görmek için iki sokak öteye gider, sen ülke değiştiriyorsun!''

Öylece gülümsedi. ''Değer.''

''Adını söyle bari.''

''Söylemem.'' Topu eline aldığında sektirerek potaya ilerledi. ''Kıskanç olma bu kadar!'' Topu elinden almak isterken buna izin vermeyip potaya fırlattı.

''Siz yine burada mısınız?'' diyerek geldi Beste.

''Bizi başka yerde görürsen sorgulamalısın, hayatım.'' Sahaya oturduğunda ikisini izledi. ''Sen daha dün Türkiye'de değil miydin?''

''Ben her yerdeyim.'' Oyunlarına döndüğünde ona güldü. ''Ben de tanışmak istiyorum şu kızla artık! Sırf bunun için seninle bile geleceğim!''

''Şansınıza küsün, onu kimseye yaklaştırmaya niyetim yok.'' Kendisi de yaklaşmıyordu çünkü. Telefonu çaldığında sevgilileri bırakıp sahadan çıktı. ''Efendim anne?''

''Oğlum, neden döndün hemen?'' Bıkkınlıkla nefesini verdi. ''Okulum burada ya hani anne.'' Hafta sonuydu. Cumartesi onu görüp dönmüştü. ''Çok istiyorsan sen gelip oğlunu görebilirsin, kapatmam gerekiyor şimdi.''

''Eve gidiyorum ben!'' Diğerlerine seslendikten sonra okulun sitesinden çıkıp arabasına ilerledi. Eve döndüğünde dedesi evdeydi. ''Hoşgeldin torunum. Erken dönmüşsün.''

''Öyle.'' diye kestirip attı. ''Bir şey mi oldu?''

''Yok. Her zamanki gibi hiçbir şey olmadı.'' dedi. ''İşim var benim dışarıda, bekleme yemeğe.''

Tekrar evden çıktığında gece boyu dönmedi.

**********

Ameliyathanenin önünde yerde bekliyordum.

Çok acıydı beklemek. Ben onu böyle beklerken o soğuk morgta o nasıl beklemişti?

''Sera.'' dedi Buğra. Yarım saattir hepsi bir şeyler söylüyordu ama kimseyi duymuyordum. ''Konuşacak mısın?'' Bunu sormasına rağmen kendisi de benimle aynı beter bir haldeydi. ''İyi misin?''

''Ölmek istiyorum.'' dedim kısılmış sesimle.

''Canım.'' Yanıma eğildiğinde omzuma dokundu. ''En azından yere oturma, lütfen.'' Kafamı iki yana salladım. Ona döndüğümde boş boş baktım. ''Bunu hakediyor muyum sence?'' Yutkundu. ''Yüzümde bile onun kanı varken iyi olup oturmayı hakediyor muyum?''

''Biz onları bulacağız.'' dedi David.

''Ben gerekeni yapacağım.'' dedi Buğra bana sarılarak. ''Yemin ederim yapacağım kardeşim.'' Ağlayarak ona sarıldım. ''Ben dayanamam, Buğra. Ben ölürüm bak.'' Geri çekilip elimdeki kanları gösterdim. ''Ben yaşayamam ki onsuz.''

''Biliyorum.'' Elleri titrerken yüzüme koydu. ''Yaşayacak. Geri dönecek. Bunun için ne gerekiyorsa yapacağım.''

''Oğlum!'' Kübra anne koşarak geldiğinde korkum daha da artmıştı. ''Oğlum nerede? İyi mi o?'' Etraftakilere sorduğunda en son gözleri beni buldu. Buğra çekildiğinde yüzümdeki kanları görüp ağlamaya başladı. ''Sera, oğlum nerede anneciğim?'' Dizlerinin üstüne çöküp elimi tuttu. ''O iyi mi kızım?''

Bir şey diyemeden yutkunduğumda ağlamaya devam ettim sadece. ''İyi olacak.'' Buğra kollarından tutup kaldırdığında koltuğa oturttu. ''İyi olacaktır tabi benim oğlum.'' Gürkan amca konuştuğunda sesi ilk defa kötüydü. Doğu abi ve Simge abla geldiğinde Bade de vardı. Bana ilerlediğinde üstümdeki kanları gördü. ''Üstün kanıyor, Sera abla!''

''Babacığım gel buraya.'' Doğu abi gelecekken Bade konuşuyordu. ''Kuzey, nerede? Neden senin kanamana izin veriyor?'' İyice yıkıldığımda yutkunamadım. Çenem zangır zangır titrediğinde duvara iyice sindim. Doğu abi gelip onu kucağına aldığında ağlamaya başladı. ''Kuzey nerede?''

''Ona bir şey oldu bana söylemiyorsunuz!''

''Bir şey olmadı canım.'' Annesi her ne kadar bunu söylese de o ağlıyordu. Bizim bebeğimiz de babasına bir şey olsa ağlar mıydı böyle? Bade amcası olduğu halde bu kadar ağlıyorsa benim bebeğim ölmekten beter olurdu. Benim bebeğim. Bizim bebeğimiz ya da.

Annem geldiğinde ağlayarak bana sarılmıştı. Daha geçen gün ona bir şey olmasın demiştim. Daha Beste'ye bile ölürüm dememin üstünden saat geçmemişti. ''İyi misin bebeğim?''

Babamı gördüğümde gülümsedim. ''Mutlusundur şimdi değil mi baba?''

Diğerleri umurumda değildi. Yerimden kalktığımda titreyen bacaklarımla ona ilerledim. ''Bir kez olsun bana babalık yapıp ona bunu yapanları bul.'' Kafasını eğmesine rağmen başını salladı. ''Bunu kızının kocası için değil ölmüş torununun babası için yap!''

''Ne?'' Bana döndüğünde ağlıyordum. ''Bebeğim öldü benim. Onu da kaybedemem.'' Bana sıkıca sarıldığında ona sarılıp ağladım. ''Özür dilerim.''

Bir özürle geçer miydi her şey baba?

Kimseyle konuşmak istemediğimden koridorda gözlerinin önünden çıktım. Bacaklarım daha fazla dayanamadığında koridorun köşesine çöktüm. Asansör durduğunda Ece çıkmıştı. Hızla bana koştuğunda yanıma eğildi. ''Sera!''

''Abla.'' Bana sarıldığında ona sarılmaya halim yoktu. ''Lütfen onu kurtar. Bu sefer onun kurtarılmaya ihtiyacı var.'' Ona yalvardığımda ağlamaklı şekilde kafasını salladı. ''Tamam. Ben de gireceğim şimdi o ameliyata.'' Yanağımı öpüp gittiğinde kafamı duvara yasladım. Benim ona ihtiyacım yoktu, onun bana ihtiyacı vardı. Bana yeni kavuşmuşken benden gitmek gibi bir hata yapmazdı değil mi?

Artık herkes biliyordu.

Buğra önüme oturup kafasını duvara yasladı. ''Ben böyleyken o nasıl dayandı?''

''Dayanamıyordu zaten.'' Bir şey demediğinde kollarını dizine koydu. ''İlk ay çok zordu. Kendini mekandaki odaya kilitleyip sürekli içiyordu. Başına bir şey gelmesin diye odadaki tüm silahı, kesici aletleri çıkardım.''

''Eğer ona bir şey olsaydı kendimi affedemezdim.'' dedim.

''Seni morgta gören tek kişi olmasına rağmen senden vazgeçmedi. David hep bakmasına rağmen o kendisi de bakıyordu. Hastanelere, otellere, aklına gelemeyecek tüm yerlere.''

''Eğer o gün morgta bana dokunsaydı yaşadığımı anlayabilirdi.'' dedim acı içinde. Sadece bayıltıcı bir silah yemiştim. Kurşun izim bile yoktu.

''Sen nasıl dayandın?'' diye sorduğunda yutkunamadım. ''Dayanamıyordum zaten. Tek başıma olsaydım kendim çoktan ölmüştüm zaten ama orada ben bir anneydim.'' Gözlerini yumdu. ''Karnımda korumam gereken bir bebek vardı.''

''Neden belgelerin yerini söylemedin?''

''Çünkü o zaman bebeği çoktan almışlardı benden. Gerçi bebek olsa da söylemezdim. Söylesem beni anlardı biliyordum ama işte söylemedim.''

Beni kolunun altına aldığında saçımı öptü. ''Git bir yüzünü yıka.''

''Bunu istediğimi sanmıyorum.''

''Abi sözü dinle.'' Az önce aynısını Araf, Beste'ye söylemişti. ''Peki.'' Yanından kalktığımda ilerledim. Lavaboya girdiğimde yüzüme baktım. Yanaklarımda, dudaklarımda, boynumda onun kanı vardı. Kolyesinde bile onun kanı vardı. Ağzından kan gelmesine rağmen bana gülümsediği anı unutamıyordum. Son kez bana seviyorum dediğini unutamıyordum. Elimi yüzümü yıkadığımda üstümdeki hırkayı çıkardım. Kısa beyaz tişörtümle kaldığımda ilk defa üşüyordum. Kanlı hırkayı çöpe attım. Pantolonumdaki kanları temizlemeye gücüm kalmamıştı.

Çıktığımda kapıda Tuana'yı görmeyi beklemiyordum. ''Tuana.''

Bana sarıldığında ona sıkıca sarıldım. ''Canım.''

Ağladığımda saçlarımı seviyordu. Geri çekildim. ''Neden geldin bu halde?'' Karnı büyüyordu. ''Seni yalnız bırakamazdım.''

''Eve git, lütfen.'' dedim. Kafasını iki yana salladı. ''Hastanede kalma böyle.''

''Yanında kalmalıyım.''

Üsteleyemediğimde ameliyathanenin önüne geri döndük. Artık bana bakarken de üzülüyorlardı. Üstüme birisi ceket bıraktığında Buğra olduğunu anlamıştım. Kafamı kaldıracak halim kalmamıştı.

Herkes sessizce beklerken kaç saat olduğunu bile bilmiyordum. Ayaz ve Buğra konuşurken diğerleri ne ara gitti onu bile görmemiştim. Tuana hala yanımda oturuyordu. Annemle Simge abla bir yerde Kübra anneyle ilgileniyorlardı. Ablam çıktığında hemen ayaklanmıştım. "Nasıl? İyi mi o?"

"Şimdilik iyi, tüm kurşunları çıkardık."

"Onu görebilecek miyim?" Sesim titredi. "Bir süre kontrol altında tutmalıyız, Sera. Hayati tehlikesi devam ediyor."

Ağladığımda ona sarıldım. "Teşekkür ederim."

Bana sarıldığında bunu kısa tutarak ondan çekildim. Burnumu çektiğimde kalktığım yere geri oturdum. Yaşıyordu. Hala benimleydi.

Biraz geçtiğinde hala çıkarmamışlardı. Neden çıkmıyordu? ''Bir sorun mu var? Neden geri çıkmadı ablam?''

''Çıkarırlar şimdi anneciğim.'' Annemin söylemesiyle kafamı salladığımda gerginlikten ellerimi dizlerime sürttüm. ''Biraz hava alalım mı?'' Tuana koluma girdiğinde buradan ayrılmak istemiyordum. Onu kırmamak için kafamı salladım. Asansöre ilerleyip aşağıya indik. Çok sayıda kişi vardı dışarıda. Fazla yürümemesi için en yakın banka oturmuştuk.

''Tuana, eve git. Lütfen.'' Bizim yüzümüzden bebeğine bir şey olursa bu sefer iyice yıkılırdım. ''Canım, iyiyim ben. Düşünme sen beni.''

Öylece oturduğumuzda yanımıza Ayaz ve Buğra gelmişti. Ayaz'ı ikna edip Tuana'yı gönderdiğimde tek kalmıştım. Kapıdan giren Furkan dede ve büyükbabayı gördüm. Yanıma gelmek isteseler de onlardan bakışlarımı çektim. Hiç kimseyi görmek istemiyordum.

Yalnız başıma ağlamaya devam ettiğimde kimse de gelmemişti zaten.

Tek başıma ilerlerken yürümekte zorlanıyordum. Yukarı çıktığımda kata girer girmez Kübra anne ''Oğlum!'' diye bağırmıştı. Hızlıca oraya ilerlediğimde maskesine rağmen ağlayan ablamı gördüm. Adımlarım yavaşladığında nefes alamıyordum. Kalbim atmıyordu sanki. ''Noldu?''

Herkes sustuğunda ablama ilerledim. ''Onu kaybettik, Ecmel. Özür dilerim.''

Kafamı iki yana salladığımda çenem titremeye başladı. ''Hayır.''

Kapıya gidecekken beni tutmuştu. ''ÖLEMEZ O! BIRAKMAZ BENİ!''

Annem beni tuttuğunda ikisini de ittirdim. ''BIRAKIN BENİ!''

Ameliyathane kapısını yumrukladığımda ağlamaya devam ediyordum. ''Araf! Beni bırakma!'' Son kez yalvarıyordum. ''Lütfen bırakma beni!''

En son yere çöktüğümde nefes almak istemiyordum. Annem yaklaşacakken ondan uzaklaştım. ''GELMEYİN YANIMA!'' Kendi kendime sarıldığımda çok yalnız hissetmeye başladım. Kapı açıldığında o yöne dönemedim bile. ''Hocam! Hocam hasta geri döndü!'' Hemşirenin telaşlı sesinden sonra ablam tekrar koştuğunda yerden destek alıp o yöne baktım. ''Yaşıyor.''

''Sera.''

Annem korkuyla konuştuğunda baktığı yere baktım. Kan vardı. Bakışlarımı eğdim. Benden mi akmıştı?

*********

Gözlerimi aralamak istediğimde bu çok zordu. En son annemin bağırmasıyla onun kucağına bayıldığımı biliyordum. Nihayet gözlerimi açtığımda annem ve Simge abla başımda bekliyorlardı. ''Noluyor?''

Annem gözleri dolduğunda gülümsemeye çalıştı. ''Hamileymişsin, tekrar.''

Simge ablaya döndüğümde o da dolu gözleriyle gülümseyerek kafasını salladı. ''Ama düşük riskin var, Sera. Dikkatli olmalısın.'' Elime sarıldığında idrak etmeye çalışıyordum. Hamileydim? Düşük riskim vardı?

''Araf?'' diye sordum. Simge abla hemen konuştu. ''O da iyi. Yoğun bakıma aldılar şimdi.''

''Onu görmeliyim.'' Yerimden kalktığımda annem beni tuttu. ''Kızım yavaş!'' Yataktan kalkıp odadan çıktığımda katta ilerledim. Üstümün değiştiğinin bile farkında değildim. Kübra anne ve Bade'yi görünce baktıkları cama ilerledim. ''Kızım!''

''İyiyim ben.'' dedim ağlamamı bastırarak.

Cama baktığımda ağlamam iyice arttı. Makinelere bağlıydı. Yüzü hala çok güzeldi.

Elimi cama koyduğumda ona dokunamamak canımı yaktı. ''Bebeğine bir şey olacak bak, otur bir yere!''

''Bebek mi?'' Bade sorduğunda birisi ona cevap verirdi umarım. Bana ilerlediğinde dizime dokundu. ''Senin bebeğin mi var?'' Ona döndüğümde bir şey diyemedim. ''Daha bebek yok anneciğim, çok zaman geçince gelecek.''

''Nerede peki şuan?'' Elim istemsiz karnıma gittiğinde bu ilkti. Elime bir damla yaş düştüğünde bunu önemseyemedim. ''Doktor?'' Anneme döndüm. ''Doktor nerede?''

''Bir aşağı katta.''

Arkamdan seslenmesini umursamadan asansöre ilerledim. Doktorun odasına gidecekken odadan zaten çıkmıştı. ''Sera Hanım, değil mi?''

Sadece kafamı salladım. ''Evet.''

''Ben de tam geliyordum, dilerseniz odamda konuşalım.'' Odaya girdiğimizde karşısındaki sandalyeye oturttu.

''Dört haftalık bir hamileliğiniz mevcut.''

Aklıma eczaneye girdiğim an ilaçları almaktan vazgeçtiğim geldi. Bunun olacağını zaten biliyordum, tek alıştırmam gereken Araftı.

''Düşük riskiniz var, olabildiğince dikkat etmelisiniz. Aksi takdirde bir daha hamile kalamayabilirsiniz.'' Dudaklarım titredi. ''Anlamadım?''

''Zamanında kürtaj olmuşsunuz, oladabilirsiniz bu doğal hakkınız.'' Neyi geveliyordu? ''Ama kürtaj olurken yumurtalıklarınıza zarar gelme ihtimali mevcut, bu nedenle bir düşük daha yaparsanız bir daha anne olamayabilirsiniz.''

Yutkundum. ''Peki.''

''İsterseniz görebilirsiniz, hatta bir sonraki hafta belki kalp atışlarını bile duyabiliriz.'' Nedensizce gülümsedim.

''Şuan istemiyorum.'' dedim burukça. ''Ben eşimle gelip görmek isterim.''

Bana anlayış gösterdiğinde kısaca ne yapmam gerektiğini, nelerden uzak durmam gerektiğini anlatmıştı. Bilmiyordu ki ben zaten o şeylerin göbeğindeydim. Bebeğimin babasının yaşayıp yaşamayacağı dahi kesin değildi daha. Ona bir şey olursa ne olacaktı?

Odadan çıktığımda bir süre koltuğa oturup düşündüm. Bakışlarımı eğdiğimde elimi karnıma götürdüm. Araf olmazsa bize ne olucaktı? Ben onu isteyecek miydim?

Dışarı çıkmak için asansöre ilerledim. Buğra'ya ilerlediğimde ayaklanmıştı hemen. ''Sera, bir şey mi oldu? Sen iyi misin?''

''İyiyim.'' dedim.

''Duyduğum şey doğru mu?'' Kafamı salladım. ''Araba nerede?''

''Ne yapacaksın arabayı şimdi? Otursana oturduğun yerde.''

''Arabanın bagajında onun hırkası var.'' Sesim titriyordu. ''Bana onu getirir misin?''

Burukça kafasını salladığında yanımdan gitmişti.

Hırkayı getirdiğinde ondan alıp içeri ilerledim. Onun gibi kokuyordu. Üstüme giydiğimde onun gibi kokmak istiyordum. Yukarı çıkarak sadece oturdum.

Annem su uzattığında içimden gelmiyordu. ''İstemiyorum.''

Ablam odadan çıktığında ona döndüm. ''Nasıl iyi mi?''

''Stabil.''

Bir şey demedim. ''Tebrik ederim.''

Öylece kafamı salladım. Tebrik çekecek havamda değildim. Aynı suyu o da uzattığında yine içmek istemiyordum. ''Bebeğin için içmelisin, Sera.''

Sadece bir yudum alıp geri bıraktım. ''Önce babası yaşasın, sonra düşünürüm ben onu.''

''Kızım.'' diye kızdı Kübra anne. ''Olur mu öyle şey? İkisi de iyi olacaklar.''

Gerçi bebeğim iyi miydi ki babası iyi olsun?

''Gördün mü?'' Kafamı iki yana salladım. ''Doktor görebilir demişti.''

''Dört haftalıkmış.'' dedim sessizce. ''Ben, Araf olmadan görmek istemiyorum onu.''

Simge abla ve Bade geldiğinde yanıma oturmuştu. Elini karnıma koyduğunda yutkunmuştum. ''Şimdi burada benim kuzenim mi var?''

Gözlerim doldu. Onun yokluğunda beni mutlu eden tek kişi Badeydi. Sorduğu soruları bile yanlış anlamayacak kadar saftım. Usulca kafamı salladım. ''Evet.''

Annesine döndüğünde gülümsedi. ''Anne bana oyuncak alıyoruz ya hani, artık ona da alırız değil mi?''

Simge abla ağlamamak için zor durduğunda kafasını salladı. ''Alırız bebeğim.''

Kolumu ona attığımda karnımın üstüne kafasını koymuştu. ''Canın acımıyor değil mi?''

''Acımıyor.'' dedim ağlamaya başlayarak. Sessizce ağladığımda kimse bana engel olamadı. ''Hadi anneciğim gel biz babanın yanına gidelim.'' Simge abla gözlerini silerek kalktı. Bade kalkmadan hırkanın üstünden karnımı öptüğünde daha çok ağlamak istedim. ''Ben sonra geleceğim.''

El sallayıp gittiğinde arkasından bakakaldım.

Annem yanıma geldiğinde bana sarılmıştı. ''Sana sıcak bir şeyler getireyim mi canım?''

Kafamı salladığımda yanağımı öperek gitmişti. Sadece Kübra anne ve ben kalmıştık. Yanıma geldiğinde omzumdan tutup beni eğmişti. Dizine yatırdığında dizlerimi kendime çektim. Saçlarımı sevdiğinde hiçbir şey söylemedi. ''Kendini sıkma, canımın içi. Ağlamak istiyorsan ağla.''

Bunu dediği an kendimi bıraktığımda ağlamaya başladım. Çok fazla canım acıyordu. Canım oradaydı. Canımın canı karnımdaydı. İkisinin de hayati tehlikesi vardı. İkisini de korumak benim elimde gibi bir şeydi. Araf sadece beni değil bilmediği bebeğini de kurtarmıştı.

Hatırlıyordum o anı. Işığı gördüğü an hemen benim önüme geçmişti. Kalbim fazlasıyla kırıktı ve nefes almakta zorlanıyordum. Ağlamak bile geçirmiyordu acımı. Sadece onu görmek istiyordum. Onu görüp bebeğimizi söylemek istiyordum.

''Uyumak ister misin biraz?'' Burnumu çektiğimde kafamı iki yana salladım. ''Yok, o uyanmadan uyuyamam ben.''

''Yapma böyle.''

''Yapacak bir şeyim yok ki.'' dedim içli içli. ''Biz daha sabah birlikteydik, şimdi ayrıyız. Bir daha dönecek mi bilmiyorum bile.''

Bir şey diyemediğinde haklı olduğumu biliyordu.

Babamlar geldiğinde yerimde doğrulmuştum. ''Nasılsın canım?''

Kafamı salladığımda önüme gelip elimi tutmuştu. Ona kızamıyordum bile. ''Biz halledeceğiz her şeyi.''

Gürkan baba yanıma oturduğunda bana sarılmıştı. Benden ayrıldığında yüzümü ellerinin arasına aldı. Ağlamamak için zor duruyor gibiydi. ''Sana pankek yapayım mı? Belki torunuma da iyi gelir.''

Burukça güldüğümde sonrasında ağlamaya döndü. ''Oğlumuza kim bunu yaptıysa, cezasını çekecek.''

En son beni kaçıranlardan sonra başımıza bir bela gelmemişti. İyiydik, mutluyduk.

Annem elinde tepsiyle ikisi kalkmıştı. ''Çaylar zararlı gelir diye çorba aldım.''

Yanıma oturduğunda karıştırıyordu. ''Hem sesine de iyi gelir, bebeğine de.''

Kendim içecek kadar halim yoktu. Bana içirdiğinde iyi gelse de bunu istemiyordum. Öylece oturduğumuzda artık herkes burada bekliyordu. Ağlama isteğim geldiğinde oturduğum yerden kalktım. ''Nereye?''

''Lavaboya gitmeliyim.'' dedim yalandan.

Kollarımı iki yana saldığımda yürüyüşüm bile çökmüştü. Saate baktığımda sabah olmaya yakındı. Boş koridora döndüğümde koltuğun birine oturdum. Dizlerimi kendime çektiğimde sadece bakındım. Birini istemiyordum. Onu istiyordum.

Sesini istiyordum.

''Ağlama.''

Dileğim hemen mi gerçek olmuştu?

Koridorda onu gördüğümde hayal olduğunu bile bile bekledim. Bana gelmesini bekledim. ''Araf.''

''Bensiz yapabilir misin?''

Kafamı iki yana salladığımda dudaklarım titredi. ''Yapamam.''

Yanıma oturdu. ''Yolun sonundaymışım gibi hissediyorum. Bu histen nasıl kurtulacağım?''

''Beni düşün.'' dedim. Sesim o kadar kısıktı ki fısıltı bile değildi. ''Hem bizim bir bebeğimiz var artık. Babasız mı büyüyecek?''

Bana gülümsedi. ''Yolun sonundayım yani. Beni bekleme, Sera. Gelecek gibi değilim.''

''Sen bana Sera demezsin ki.'' Dudaklarım büküldü. ''Geri dön. Bizim sensiz gücümüz yok.''

''Bebeğimiz değil, senin bebeğin.''

''Onu doğurmam.'' dedim hemen. ''Eğer gelmezsen onu aldırırım!'' Ona vurmak istiyordum ama dokunursam hayalini göremezdim.

Hayali gözümün önünden gittiğinde hıçkırarak ağlamaya başladım. Başıma birileri geldiğinde onlardan uzaklaştım. ''DOKUNMAYIN HİÇBİRİNİZ BANA!''

Ayaklarımı sürüyerek merdivenlere ilerledim. Asansör bekleyecek halim yoktu. İnene kadar tüm bacaklarım koptuğunda dışarı çıktım. Nefes almak bile istemiyordum. Çok zordu o yokken. Banka oturduğumda kimseye bakmadım. Güneş açıyordu.

Benim dünyamı aydınlatacak gülümseme yoktu.

********

Nerede olduğumu bilmeden boş bir yerde yürüyordum. Ölmüş müydüm?

Hem de sevdiğim kadının kollarında.

Bu ona acı verirdi, ben ona bunu nasıl yapardım? Ben onunkine dayanırdım ama o bana dayanamazdı ki. Dayanabilir miydi?

Bedenimin alevler içinde yandığını hissediyordum ama ilerlemekten başka çarem yok gibiydi. Karşımda birini gördüğümde ilk defaydı. ''Babaanne?''

''Oğlum.'' Gülümsediğinde bana sarılmıştı.

''Ne kadar büyümüşsün sen?''

İdrak edemiyordum. Gerçekten ölmüş müydüm?

Geriye döndüğümde bir yol göremedim. İlerledikçe geri dönemiyordum. ''Neden buradayım?''

Cevap vermediği gibi koluma girmişti. ''Seninle konuşmam gereken şeyler var, evlat.''

Elim kolum bağlıydı sanki. Yürümekten başka bir şey yapamıyordum. ''Öldün.'' dedi direkt.

''Öldüm?''

''Vurulduğun an öldün hem de.''

''Geri dönme şansım var mı? Karıma geri dönemez miyim? Diğerleri umurumda değil, sadece ona geri dönmeliyim.'' Tekrar gülümsedi. ''Ona mı, onlara mı?''

''Onlara derken?''

''Karın ve bebeğinden bahsediyorum.'' Bebeğim? Ecmel hamile miydi?

Karşımda bir kadın ve erkek çocuğu belirdi. Çocuk aynı benim küçüklüğüme benziyordu, kadınsa Ecmeldi. ''Baba!''

Çocuk bana doğru koştuğunda dizlerime sarılmıştı. ''Çok bekledik seni, nerede kaldın?''

Nerede mi kaldım?

Ecmel ise hiç konuşmadan bizi gülümseyerek izliyordu. Çocuk benden ayrılıp annesine koştu. Karıma.

Bizim çocuğumuz muydu o?

Bu sefer onu hissedebilecek miydim?

''Onu hissetmen için önce geri dönüşü bulmalısın.'' Ecmel ilk defa konuştuğunda yanındaki çocuk gitmişti. ''Benim için ışıkları yak ve bana geri dön.'' Arkasını dönüp gittiğinde çocuk bir anda belirip elini tuttu. Zihnimin bana bir oyunu gibiydi. Gerçeklikten çok uzaktı. Arkasından bağıramıyordum çünkü dilim tutulmuş gibiydi.

İlerlediğimde yolum bir sahile çıktı. Ecmel'i ilk gördüğüm yer.

Yine o vardı ama büyümüş haliydi. Ona ilerlerken geldiğimi anlayıp gülümsedi. ''Hoşgeldin sevgilim.''

Bu gerçek gibiydi. ''Hoşbuldum.''

''Nerede kaldın? Çok bekledim ben seni!'' Yanına oturmamla direkt bana sarılmıştı. Gerçekti bu. ''Her şeyin başladığı yerdeyiz.'' Önüne dönüp gülümsediğinde onu izliyordum. Güzeldi. Fazlasıyla güzeldi hem de. Bana döndüğünde onu izliyor olmam hoşuna gitti. Yaklaşıp dudağıma küçük bir öpücük bıraktı. Ayaklandığında elini uzattı. ''Hadi, gidelim.''

Düşünmeden elini tuttum. ''Nereye gidiyoruz?''

''Ah, yine unuttun. Bir türlü öğretemedim sana şu çocuğun okul saatlerini!'' Koluma girip elimi tuttuğunda ilerledik. ''Oğlumuza söz verdik ya, birlikte gideceğiz diye. Sonra evde başımın etini yiyor sen gelene kadar, babam neden beni almıyor diye!''

Nedensizce güldüm. ''Aynı sen!''

Diretmeye devam ettiğinde konuşmasını dinledim. Hiç bitmesini istemediğim türdendi. ''Hayır nerede hata yaptım? Her gün okula siyah gömlekle gitmek istiyor. Her şeyi siyah istiyor! Bir insan bu kadar mı benzer babasına?''

''Babasının oğlu işte.''

Güldü. ''Şikayetim yok çünkü istediğim buydu.''

Onu kendime döndürdüğümde kolumu beline doladım. Hemen utanmıştı. ''Neymiş senin istediğin?''

İnce kollarını boynuma doladı. ''Sen ve senin tıpkın bir çocuk. İkinize de bakması zor ama yapacak bir şey yok.''

Güldüğümde ellerini yanağıma koydu. Beni öptüğünde gülümsüyordu.

''Seni seviyorum.''

''Seni seviyorum.''

***********

Gözlerim aralanmıyordu sanki. Nefes almak isterken bile ciğerlerime batıyordu. Ölmemiştim. Hala yaşıyordum. Makine sesleri vardı kulağımda. Cızırtı gibiydi aynı. Tek isteğim gözlerimin önüne onun gelmesiydi. Başkası değildi.

Ses yoktu. Kimse yoktu. Bakışlarımı eğdiğimde camın önünde onu gördüm. Tek başınaydı. Sadece o vardı. Uyuklar bir hali vardı daha çok. Avucunun içini yanağına yaslamış, dirseğini camın kenarına koymuştu. Üstündeki benim hırkam mıydı?

Gözlerini açmasını istiyordum. Beni görsün, uyandığımı bilsin istiyordum.

Usulca gözlerini açtığında beni gördü. Sadece gülümsediğinde gözünden akan tek bir yaşı dahi görmüştüm. Parmaklarını cama koyduğunda gözyaşları ardı ardına sıralandı. Beni görmek neden onu ağlatıyordu ki?

Beni özlememiş miydi? Beni özlemediyse bunu ona sorardım.

Elimi kaldırmakta güç bulduğumda yüzümdeki nefes alma aletine uzandım. Yüzümden çekmeye çalışırken kafasını iki yana salladı. Neden birini çağırıp çağırmadığını bilmiyordum şuan. Onu görmeliydim, buradan kalkıp yanına gitmeliydim.

"Ecmel." dedim kesik kesik.

Tekrar gözlerim kapandığında birileri yanına gelmişti. Benimde kapım açıldığında birileri geliyordu.

***********

"Beni mi bekledin?" diye sordum babaanneme.

"Aslında evet, sizden birilerini görmeye ihtiyacım vardı."

"Neden ben?"

"Dedenin yapamadığını yaptığın için." Gülümsedi. "Dedenin neden seni seçtiğini daha iyi anlaman için."

"Yorgunum, babaanne." dedim. Gerçekten yorgundum ve bedenim hala yanıyordu.

"Görüyorum, torunum."

"Ne yapmalıyım?"

Nefes alamadığımı hissetmeye başladım.

"Kalacak mısın, geri mi döneceksin?"

"İkisini de istiyordum."

Zihnime bir ses düştü: "Araf! Beni bırakma!"

"Seni istiyor."

"Beni istiyor ama ya benim ona gitmeye gücüm yoksa?"

Bir ses daha. "Lütfen bırakma beni!"

Babaannemden uzaklaştığımda arkamdan bakıp gülümsüyordu sadece. Zihnimdeki sesler kesilse dahi tek amacım ona gitmekti. Artık her yerim acıyordu. Dövülsem bu kadar acımazdı.

İlk defa yere çöktüğümde daha fazla yürüyemezdim. Gidemiyordum artık. "Araf."

Küçük bir kız çocuğu belirdiğinde yine sandaleti açıktı. Yüzüne bakmadığımda elimle sandaletinin bağını kapattım. Artık biliyordum. "Sana yardım edebilirim."

Küçük elleri koluma dolandığında ayağa kalkmak için güç bulmuşum gibiydi. Yolun sonuna kadar benimle yürüdüğünde konuşmadı. Yol bittiğinde bana döndü. "Seni bekleyen birileri var."

"Sen?" diye sordum.

Gülümseyerek omzunun üstüne baktı. Ben de döndüm. Küçüklüğüm karşımdaydı. "Beni de bekleyen birisi var."

Beni bekleyen birileri.

Onu bekleyen birisi.

Beni bekleyenler.

Karım ve bebeğim.

Yol bizim için sonlandığında adımımla tüm ışıklar açılmıştı.

Ve ben gözlerimi açmıştım.

61.Bölüm Sonu.

Oy vermeyi unutmayınn.

 

Bölüm : 14.12.2024 00:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...