67. Bölüm

62

Sara
ineffable3107

''Gelebilir miyim kızım?''4

Furkan dedenin sesinden sonra gözlerimi sildiğimde oturduğum bankın köşesine kaydım. ''Tabi.''

Oturduğunda bir süre konuşmadı. Ben de konuşmadım. Sadece burnumu çekip hıçkırıyordum, ağlamamak için. ''Ağlayabilirsin yanımda, buradan kalktığımda unuturum ağlamanı.''

Ağlamaya devam ettiğimde hiçbir şey demedi. Yukarı baktığımda biraz olsun ağlamamı dindirmek istedim. ''Nasılsın?''

''Nasıl olunursa.'' dedim burukça.

''Sanırım seni en iyi anlayan benim.'' Derin bir nefes aldı. ''Torunumu da anlıyordum, aylar öncesi.'' Öylece parmağımdaki yüzüğü izleyip çeviriyordum. ''Sevdiğini kaybetmenin acısını bilirim.''

''Yaşamak istemiyorum.'' dedi dürüstçe. ''Ama onunla hesaplaşmaya da hiç cesaretim yok.''

''Neden?'' diye sordum kısık bir sesle.

''Çünkü onu çok özledim. Kaç sene oldu, onu özlemediğim bir an olmadı.''

''Bunları neden bana anlatıyorsunuz?'' Kimseyi dinleyecek halim kalmamıştı.

''Bu hayatta torunumdan başkasına güvenmiyorum. Dolayısıyla sen de benim torunum sayılırsın.'' Sadece kafamı salladım. ''Peki torununuza bu kadar güveniyorsunuz, o sizi seviyor mu?''

''Sevmesini istemiyorum ama çocuklarımı bile bu kadar sevmemişimdir. Beni sevdiğinden şüphem yok.''

Bir şey diyecekken büyükbaba gelmişti. ''Sayar.''

''Sayar falan değilim ben.'' dedim.

''Peki.'' dedi tepkime. ''Oturabilir miyim?'' Ortaya kaydıktan sonra ikisinin arasına oturmuştum. ''Küçük nasıl?''

''Bilmiyorum.''

''Ne demek bilmiyorum?''

''Ne demek bilmiyorum?''

İkisi de aynı anda sorunca kaşlarım çatıldı. ''Torununuza bağlı.''

''Ne demek torunumuza bağlı?''

''Ne demek torunumuza bağlı?''

Yine ikisi aynı anda konuşunca yerimden kalktım. ''Siz iki ihtiyar benim aklımla mı oynuyorsunuz?''

''Yok!''

''Yok!''

Yüzümü buruşturduğumda ikisinden de uzaklaştım. Hastanenin bahçesinden çıkarak öylece yürüdüm. Elbet peşimden birileri geliyordu ama bunu umursamayacak kadar yorgundu bedenim. Karnımdakini de sayarsak iki kat yorgundum artık.

Bankın birine oturduğumda ağlamam hiç durmadı. ''Gerçekten bu hayatı yaşamak istiyor musun?''

Bu ses bana aitti.

Yine mi hayal görüyordum?

''O niye?''

''Ah, Ecmel. Gerçekten safsın.'' Yan tarafıma döndüğümde kendimi gördüm. Aynı üst, aynı haldeydik. ''Sana olacakları söyleyeyim, kocan uyanacak ve kendisine bunu yapanların yanına gidecek. Sen de salak gibi başında bekleyeceksin.''

''Yapmayacak.'' dedim hiddetle.

''Benim salak kızım! Sen kocanı tanımıyor musun?''

''Umurumda değil, git başımdan!''

''Sen de uyanacaksın elbet, o hep böyle bir adamdı. Hep de böyle bir adam olacak.'' Bakışları karnıma indi. ''O çocuğu doğurmak istiyorsan, iyice düşün. Siktir boktan bir hayat için o çocuğu doğurmak gibi bir aptallık etme.''

''Yeter be!'' diye cırladım. Hayalim gözümün önünden gitti. ''Hepiniz geberin be başımdan!'' Yerimden kalktığımda geri yürüdüm. ''Gerçeği ayrı hayali ayrı! Delirttiniz adamı iyice!''

Bana saf saf bakan Buğra'yı gördüm. ''Bakma sen de öyle bana!''

''Ne verdiler lan bu kıza?'' Sid konuştuğunda ona baktım.

''Sera, sen biraz uyusan mı kardeşim?'' Buğra bunu dediğinde dinlemeden yürümeye devam ettim. ''İyiyim ben.''

Ayağım bir yere takıldığında Buğra son anda düşmekten kurtarmıştı beni. ''Bok iyisin!''

Kollarımdan tuttuğunda yüzüme konuştu. ''Bir kendine gel artık! Şu haline bir bak lan!''1

Bağırdığında öylece suratına baktım.

Bir süre sonra ağlamaya başladığımda bana sarılmıştı. Ona sarılmaya güç bulamamıştım. ''Senin için bir şeyler alayım mı? İster misin?''

Ondan uzaklaştım. ''Yok.''

''Lütfen.''

Gözlerimi sildiğimde arkamı dönüp yürüdüm. Düzgün bile yürüyemiyordum artık. ''Yalnız kalmak istiyorum.''

Hastaneye girdiğimde kadın doğum katına çıktım. Bu bebeğe tutunmam için bir şeyler yapmalıydım. Yenidoğan ünitesine ilerlediğimde camdan küvezdeki bebeklere baktım. ''Hangisi sizin bebeğiniz?''

Kadının biri sorduğunda ona döndüm. Bana gülümseyerek bakıyordu. ''İyi misiniz?''

''İyiyim.'' dedim titrek bir sesle. ''Hiçbiri benim değil, yani daha bebeğim yok.''

''Ah, öyle mi? Ben de öyle bakınca merak etmiştim.''

''İyi olduğunuza emin misiniz?'' Kafamı salladım. ''Sizin bebeğiniz hangisi?'' diye sordum cama bakarak. Gözleri parladığında öndeki küvezi işaret etti. Kızdı.

Bebek Aydın. 4

''Onu istemediğiniz bir an oldu mu hiç?''

''Asla, onu nasıl istemem?''

Öylece güldüm. ''Hamileyim de ben.'' Sesim zangır zangır titriyordu adeta. ''İsteyip istemediğimi bilmiyorum.''

''Kaç haftalık?''

''4.'' dedim.

''Daha çok küçük.'' dedi gülümseyerek. ''İlk zamanlar alışmadan bilmiyorsunuz onu.''

''Ona nasıl alışacağım?''

Konu isteyip istememek değildi. Eğer bir daha bir bebek kaybedersem hayatıma nasıl devam edecektim?

''Onunla konuşabilirsiniz.'' Gülümsediğinde parmağını karnıma koydu. ''Kalp atışını duyduğun an onunla bağ kuracaksın, eminim.''

Buna hazır olup olmadığımı bile bilmiyordum. ''Teşekkür ederim.''

Bir şey demeden arkamı dönüp asansöre ilerledim. Yukarı çıktığımda kimse yoktu. Neden onu yalnız bırakmışlardı?

Ben de dahil.

Dirseğimi camın kenarına koyduğumda öylece onu izledim. ''Lütfen uyan artık.''

Gözlerim kapanır gibi olduğunda artık gücüm yoktu onları açık tutmaya. Tekrar gözlerimi araladığımda onu gördüm. Bana bakıyordu.

O an sanki hastanede değil gibiydik.

Gülümsedim, ona. Yine hayal görüyor gibiydim. Gözümden yaşlar gelmeye başladığında kaşları çatıldı. Hayalden uyanmak istemiyordum şuan. Nefes almasını sağlayan şeyi çıkardığında makinesinden sesler gelmeye başladı. Kafamı sallayıp koridora döndüm.

Doktorlar bir bir geldiğinde asansörden de bizimkiler geliyordu. ''Noluyor?''

''Bilmiyorum.'' dedim kafamı iki yana sallayarak. Bir yandan da ağlıyordum. Doktor kapıdan çıktığında gülümsüyordu. ''İyi mi?''

''Hastamız kendine geliyor. Normal odaya alacağız birazdan.'' Artık mutluluktan ağladığımda herkes sevinmişti. Babama sarıldığımda saçlarımı öpmüştü.

*********

Odanın önünde beklerken nihayet doktor çıkmıştı. ''Hastamızı görebilirsiniz, tekrar geçmiş olsun.''

Hepimiz bir anda girdiğimizde köşede beklemiştim. Herkesten bir ses çıktığında benim bile kafam almıyordu. En son Simge abla konuşmuştu. ''Hadi biz çıkalım.'' Ardından bana baktı. ''Onların konuşacakları vardır.''

Çıkarken Kübra anne bana gülümsediğinde elini yanağıma koydu.

''Gel buraya.'' dedi yorgun bir sesle. Usulca ona ilerlediğimde serum olmayan eli elime uzandı. ''Özür dilerim.''

Hemen yanına oturduğumda elini tuttum. ''Niye diliyorsun ki? Senin hiçbir suçun yok.''

''Senin önünde olmamalıydı.'' Çok halsizdi. Biraz daha kayıp yanağına koydum elimi. Gözyaşlarım ardı ardına geliyordu. ''Düşünme bunları sevgilim. Bak yanımdasın, çok şükür.''

Beklemediğim bir şeyi yaptı. Nereden biliyordu?

Elini karnıma koydu ve ''Yanınızdayım.'' dedi.

Kimse söylememişti az önce de, imkan yoktu. ''Sen...''

Hiçbir şey söylemeden kaydı. ''Yat benimle.'' Yastığı bile düzelttiğinde sanki vurulan benmişim gibi o ilgileniyor gibiydi. Dediğini yaptığımda ona bakıyordum sadece. Eli saçlarıma gitti. ''Çok özledim ben seni.''

''Araf-'' Konuşmama izin vermeden beni öptüğünde gözümden bir yaş aktı. Elini yanağıma götürdü. ''Onu istiyorum.'' Bunu beklediğimde yutkundum. ''Aklına başka bir şey getirmeyeceksin.''

Kafamı salladığımda gülümsedi. ''Biliyor muydun?''

''Hayır.'' dedim. ''Kalbin durmuştu yani, gitmiştin. Ben... Seni kaybettiğimi sandım, o ara kanamam olunca bayılmışım.'' Örtüyü üzerime örttü. ''Uyandığımda annemle Simge abla söyledi.''

''Doktorla konuştun mu?'' diye sordu. Ona söyleyemezdim. ''Evet, dört haftalıkmış.'' Gülümsemeye çalıştım. ''İstersen görebilirsin dedi ama ben seni bekledim. Birlikte görürüz onu.''1

''Dört haftalık?'' dedi sorgulayarak. ''Bana ilaç kullandığını söyledin.''

''Kullanmadım, o gün eczaneden gerçekten ağrı kesici aldım.''

Konuşacağı sıra kafamı iki yana salladım. ''Lütfen, sorma bir şey.''

Kaşları çatıldı. ''Hemen görebilir miyiz diye soracaktım ben!''

Gülmüştüm bu söylediğine. Elimi yanağına koydum. ''Canın acıyor mu? Nerenden vuruldun onu da göremedim ama Ece kalbine gelmediğini söyledi.''

''Sırtımdan.'' Yan yatmasından anlamalıydım ama normalde de düz yatıyordu. Belki sargılarından hissetmiyordur. ''Ne zaman çıkacakmışım?''

''Araf!'' Yalandan uyardığımda hemen güldü. ''Daha on dakika olmadı gözlerini açalı.''

''Hiç uyumadın değil mi?'' Onu onayladığımda saçlarımdan öptü. ''Sen o haldeyken uyku mu düşüneyim ben?'' Çenesini öptüm. ''Seni bir daha göremem diye çok korktum.'' Gözlerimizi kenetledim. ''Seni o kadar çok iyi anladım ki, sen iyi dayanmışsın bile.'' Akan gözyaşımı sildi. ''Ben sensiz yaşayamazmışım.'' Sırtına dokunmamak için kedi gibi sindiğimde ona sokuldum.

Bana sarıldığında dünyalar benim olmuş gibiydi. ''Benim bebeğim...'' Unutmuş gibi ardından devam etti. ''Ah, bir de bebeğim var artık.'' Hemencecik benimsemesi beni mutlu etmişti. ''Benim bebeğim ve bebeği, sizi çok seveceğim.''

''Biz de seni çok seveceğiz.'' Hemen gülümsedim. ''En çok da ben!'' Güldüğünde saçlarımı öptüm. ''Uyuyalım biraz, ben de sensiz uyuyamadım.''1

**********

Uyuyacağım dememe rağmen uyuyamamıştım. Aldığı serumlar onu yeterince uyuturken yanından çekildim. Odanın koltuğuna oturduğumda sehpadaki sudan bir tanesini aldım. Boğazım ve dudaklarım çok kuruydu. Odanın kapısı çaldığında yemek ve ilaç getirmişlerdi. Bırakıp gittiklerinde Araf'ın yanına oturdum. Karşımda savunmasız bir çocuk gibiydi. ''Benim sevgilim.''

Elimi yanağına götürdüm. ''Seni çok seviyorum.''

Yanağını öptüm. ''Bana verdiğin hediyeyi de çok seveceğim.''

Bebeğimiz birbirimize verdiğimiz en güzel hediyeydi aslında. Dudağının kenarını öptüğümde gülümsedi. Bu yüzden geri çekildiğimde kaşları çatıldı. ''Uyandığım için öpmeyeceksen ömür boyu uyuyacağım.''

Kıkırdadığımda yanına uzandım. ''Öyle hayat mı olurmuş?''

''Gözümü kapattığımda, sen. Açtığımda, sen. Benim hayat bundan ibaret olduğu için farketmiyor.''

Sarıldığında kafasını boynuma gömdü. Defalarca öpüp geri çekildi. ''Sana yemek yedirelim, sonra da ilaçlarını iç.''

''O ne lan öyle!''3

Gülüp uzaklaştım. Tekerlekli masayı yatağın yanına getirdim. ''Sırtını yaslayabilecek misin?''

''İlk defa vurulmuyorum, Ecmel.'' Göz devirdiğimde masayı çekecekken yemeklere baktı. ''Ben bunları yemek istemiyorum.''

''Tam olarak ne yemek istiyorsun acaba?'' Kızgınca sordum çünkü hiç çekilmiyordu şuan. O sıra kapı açıldığında o yöne döndük. ''Ah, yemeğimiz de geldi.''

Sadece yemek değil adeta sıra gecesi ekibi gelmişti.

''Bu gece uyumamışaaam!'' Buğra içeri elinde çiğköfte tepsisiyle geldiğinde kıkırdamıştım. ''Bu gece uyumamışaaam!''4

Diğerleri de oynayarak geldiğinde gülmeme engel olamadım. Çok komiklerdi şuan. ''Uykuma doymamışaaam!''

Sid bile eşlik ediyordu. Bu nasıl Almandı?2

''Kiprik sen kesereem!'' Siyah şalvarlı adamlar odaya oynayarak geldiğinde ağzım açık kalmıştı. Araf o kadar mutluydu ki sanki hayatında bu anı bekliyormuş gibiydi. ''Yar gelmiş görmemişeeem!''

''Kovulacağız hastaneden!'' Araf'ın yanına tekrar oturduğumda önümüzdeki tepsinin ne ara gittiğini bile bilmiyordum. ''Kovulamazsın,'' dedi. ''Hastanemden.''

''Yuh sana ya!''

Adam bununla bile övünüyordu şaka gibi.1

''Kız gel buraya!'' Buğra yerimden kaldırıp beni yerdeki yer sofrasına oturttu. Top bebek gibi bir oraya bir buraya sürükleniyordum. ''Oyna kız!''2

Biz daha bu sabah ağlamıyor muyduk?

''Davulcu, vur davula!''

''Buğra!'' diye uyardım onu. ''Annemler dışarıda değil mi?''

''Kız onlar gideli çok oldu, saat gece yarısı!'' Uyuyamadığımı sanarken aslında uyumuş muydum? Daha uyurken hava aydınlıktı. Oda bir anda düğüne dönmüştü gerçekten.

Şarkı kesildiğinde aklıma geleni sordum. ''Biz neyi kutluyoruz şuan?''

''Liderin yaşamasını ve bebeğinizi!'' Sylvia yarı ayık yarı sarhoş konuştuğunda güldüm.1

Yerimden kalktığımda Araf'ın yanına döndüm. ''Canın yanarsa söyle tamam mı?'' Gülümseyip yanağımı öptü. ''Söylerim.''

Hiç de öyle bir hali yoktu ama.

''Mardin kapısından atlıyamadıım!'' Buğra yine başladığında güldüm. ''Liralarım döküldü, toplıyamadııım!'' Keşke Beste de olsaydı da görseydi bu halini.1

''O yâre mektup yazdım, yollayamadıım!''

O kadar oynaktı ki ben de oynamak istiyordum. ''Ben de!'' Araf kolumdan tuttuğunda ona döndüm. ''Ani hareketler yapma.'' Güldüğümde kafamı salladım. Benden daha bilgiliydi!2

Buğra'nın yanına gittiğimde ona eşlik ediyordum. Sid ve Irına da bize katılmıştı. ''Bana göre de bir şey açtır artık! Biz buralı değiliz!''

Ne ben ne de o değildik yani.

Kendisi rakı içerken bana su uzatmıştı. ''Çok kötüsünüz!''

''9 ay böyleyiz hayatım!''

''Kadifeden kesesiii!'' Favori şarkım çaldığında ellerimi çırptım. ''Kahveden gelir sesii!''

''Oturmuş kumar oynarr!'' Araf'a doğru ilerledim. ''Ah ciğerimin!'' Yanağından öptüm. ''Aman ciğerimin köşesiii!''

Tekrar Irına'nın yanına gittim. ''Aman, yolla, Beyoğlu'na yollaa!''

Bana eşlik etti. Hepsi ne ara ezberledi hiç bilmiyordum. ''Yavrum, yolla, İstanbul'a yolla, yollaa!''

Şarkılar ve eğlencemiz bittiğinde kocamın yanına kuruldum. Yorulmuştum. ''Mutlu oldun mu?''

Ona döndüm. ''Çok!''

''Ben yokken çok ağlamış birileri.'' Kendine çektiğinde saçlarımı öptü. ''Ben de o kişiye hiç kıyamam bu hayatta.''

''Hmm.'' diye mırıldandım. Bu halinde onu öpmemek için zor duruyordum.

Diğerleri tek tek gittiğinde Buğra ile ben kalmıştık. ''Tam vaktinde!''

Kapı çaldığında gecenin bu vakti kim gelmişti bilmiyordum açıkçası. Gürkan baba ve Kübra anne gelmişti. ''Oğlum!'' Onları görünce rahatlayıp gülümsedim. ''Nasıl oldun?''

''İyiyim anne.'' dedi kısaca.

''Buğra dedi de benim içim rahat etmedi, bir başınıza.'' Ardından bana döndü. ''Sen nasılsın kızım?''

''İyiyim.'' dedim güler yüzle. ''Bulantın falan yok değil mi?'' Kafamı iki yana salladım. Olacak mıydı onu da hiç bilmiyordum ama ayrı bir konuydu. Bir süre onlar konuştuğunda üçünü yalnız bırakmıştık. ''Bir şeyler alayım ister misin yavrum?''

''Yok. Gerçi ne yararlı ne zararlı onu da bilmiyorum şuan.''

''Sağlıklı besleneceksin bir süre, ilk zamanları atlattığında bir şey kalmayacak zaten.'' Asansöre ilerleyip aşağıya indik. ''Nasıl hissediyorsun peki şuan? Bir heyecanın var mı?''

''Hiç bilmiyorum, Kübra anne.'' dedim iç çekerek. ''Başka bir zaman öğrensem gerçekten mutlu olurdum ama şuan o kadar üst üste geldi ki her şey, Araf öyle, bebek yaşayacak mı bilmiyorum.'' Ağzımdan kaçırdığımda bana döndü. ''Nasıl yani?''

''Ah, söylememeliydim.'' Kendi kendime konuştum. ''Bebeğin düşme riski var, yüksek derecede hem de.'' Ve benim onu koruyacak gücüm var mı bilmiyordum bile. ''Biz de olabildiğince iyi bakarız ona o zaman.'' Gülümsediğinde ben de gülümsedim. ''Annemler ne zaman gitti, hiç görmedim.''

''Birlikte döndük aslında, Buğra oğlum çok ısrar etti yorulduk diye. Siz de uyuyunca yapacak bir şeyimiz kalmadı.'' Anladım dercesine onu onayladım. Kolumu sıvazladı. ''Senin için de kıyafet koydum, kaç gündür harap ettin kendini sen de.''

Burukça ona baktım. ''Gürkan baba vurulduğunda da hatırlıyorum sizi. Çok bir farkımız kalmadı zaten.''

İkimizde güldük. ''Ah benim güzelim.'' Kolunu omzuma koyduğunda ona sarıldım. Annemden bir farkı yoktu gözümde.

Onlar gittiğinde ben de yukarı çıktım. Odaya girip öylece koltuğa oturdum. Günler sonra telefonuma ilk kez bakıyordum. Hiçbir şey de yoktu. Tuana ile kısaca hamileliğimden konuştuğumda daha fazla ekrana bakamazdım. ''Kiminle konuşuyorsun sen öyle?''

''Tuana.'' dedim yanına ilerleyerek. ''Uykun gelmedi mi senin?''

''Hala uykum yok.'' Işığı kapattığında yatağa vuran ışık bize yeterdi. Kolunu kaldırdığında yanına gittim. ''Gel bakayım.''

''Geldim.'' Hevesle konuştuğumda sarılıp yanağımı öptü. Düz bir şekilde yattığımda karnımın üstüne elini koydu. Ben de elinin üstüne elimi koydum. ''Bizim bebeğimiz.''

''Acaba kime benzeyecek?'' diye içimden geçirdim. ''Bana.''

Kaşlarım çatıldı. ''Neden sana benziyormuş?''

''Çünkü benim oğlum.'' Kendinden emindi. ''Hmm.'' Ona döndüğümde ellerimi boynuna koydum. ''Oğlumuz olursa kıskanacağın kişi sayısı artacak, kabul ediyorsun yani.'' Bir an sorguladığında bunu düşünmediğini farkettim. ''Yok, vazgeçtim!''

Kıkırdadığımda onu öptüm. ''Bence de oğlumuz olmalı.''

''Sağlıklı olsun.'' dedi beni öperken.

Göğsüne yattığımda kalbini dinledim. Eli tekrar karnıma gittiğinde kalbi hızlanmıştı. Sanırım onu hissediyordu. Birlikte hissediyorduk. O gece elini karnımdan hiç çekmemişti. Anne ve babaydık artık. Tekrardan.11

********

Sabaha doğru anca uyuyakaldığımızdan uyanmam geç olmuştu yine. Düzenim tamamen bozulmuştu. Kendime geldiğimde koca hastane yatağında tek başıma olduğumu farkettim. ''Araf!''

Yataktan kalktığımda odayı inceledim. Ne lavaboda ne de odanın bir yerinde izi yoktu. Telefonumu bulduğumda hemen aradım. Tahmin ettiğim gibi, açmamıştı. Tekrar aradım, açılmadı. ''Aptal herif!''

Buğra'yı aradığımda açmıştı. ''Neredesiniz lan siz!''

''Ee.'' Lafı gevelediğinde arkadan gelen sesleri duymamam imkansızdı.

''Yapma! Yalvarırım yapma!''

''O piçe söyle ölmeden gelmesin bu akşam! Madem gebermeye bu kadar meraklı, bundan sonra ben yokum!'' Sinirle telefonu kapattığımda eşyalarımı alıp çıktım. ''Bir de şu adam için üzülüyorum!'' Kendi kendime konuşarak hastaneden çıktım. Korumaların birinden arabamın anahtarını aldığımda onlara döndüm. ''Biriniz bile o boktan patronunuzu ararsa hepinizi ben geberteceğim!'' Gözlerimi silip arabaya bindiğimde nereye gideceğimi bile bilmiyordum.

Aslında bulmuştum.

Yoldan döndüğümde Bursa yoluna girdim. Orada beni bulamazdı. Arabanın içindeki konumu kapatıp telefonumu dışarı fırlattım. ''Salağın tekisin!''

Yan tarafımda biri konuşmaya başladı. ''Sana söyledim! Uyanır uyanmaz gidecek dedim!''3

''Dedin!'' diye bağırdım arabanın içinde. ''Dedin ama inanmak istemedim.'' Burnumu çektiğimde hızımı arttırdım. ''Hala doğuracak mısın?''

Yutkundum. ''Babasız büyür, bir şey olmaz.''

''Babam nerede derse?''

''Onun da ağzına sıçayım o zaman!'' Kaç gündür çöken psikolojim iyice gitmişti artık. Ben uyanmasını, düzgünce iyileşmesini beklerken o iyileşmeden adam öldürme derdindeydi. Direksiyona sertçe vurduğumda ağlamama engel olamadım. Kendime üzülüyordum. Onun yerine o adamları ben bulsaydım benimle konuşmazdı bile. Ondan nefret ediyordum. Gerçekten her seferinde bunu sağlayacak bir şeyler yapıyordu. En sağa geçtiğimde bir süre ağladım. ''Ben napıyorum ya?''3

Beni görmemesi gereken biri varsa da oydu, neden ben kaçıyordum?

Tekrar yoldan döndüğümde yolu uzatabildiğim kadar uzattım.

Eve dönerek kimseye haber vermediğimde yukarı çıktım. ''Senin baban salağın teki!''

Çekmecedeki telefonların birini aldım. Hepsi aynıydı zaten. Onu aradım. ''Neredesin lan sen?''

Adeta boğazı patladığında telefonu kendimden uzaklaştırdım. ''Evdeyim, hayatım. Hayret ölmemişsin!'' Sinirle konuştum. ''Oysaki Buğra'yı tembihlemiştim ölmeden gelmesin diye!''

Bir anda odanın kapısı açıldığında yutkunarak telefonu kapattım. Ne ara gelmişti bu manyak!

''Kim piç!'' Yatağın üstünde dikildim. ''Sensin!'' Gayet de ayaktaydı. ''Şu hale bak! Ben kurşun yedim sanki!''

''Sana iyi olduğumu söyledim!'' Alayla kafamı salladım. ''Seni günlerce bekledim ben!'' Sesim kısıldığında ağlamaya başladım. ''Öldüğünü düşündüğümde bile ölmek istedim, hiç düşünmeden!'' Omuzları düştüğünde sadece beni dinliyordu. ''Mecbur muydun gitmeye? Ya da söyleseydin!''

Bıkkınlıkla oturduğumda ona sırtımı döndüm. ''Ben bu çocuğu doğurmayacağım.''

Yatağın üstüne oturduğunda önüme geldi. ''Benim yüzümden değil mi?''4

Bir de soruyor muydu?

''Ecmel, gerçekten bildiğin gibi değil.'' Bana sarıldı. ''Özür dilerim. Gerçekten özür dilerim, lütfen ondan vazgeçme.'' Onu ittirdim. ''Neden vazgeçmeyeyim? Yanında olan bir babası varmış gibi konuşmayı kes, ben bu döngüden çok sıkıldım ve böyle yaşadığımız bir hayata bu çocuğu getiremem!''

Gözyaşlarımı sildi. ''Bebeğim, yapma böyle lütfen.''

''Ben bir şey yapmıyorum!'' dedim. ''Ya ben iyileş diye yolunu gözlüyorum, sen uyanır uyanmaz adam öldürüyorsun!'' Buna güldüğünde ben gülmedim. ''Gülme, hayvan herif!'' Defalarca omzuna vurduğumda tepki vermedi. ''Bıktım ya, bıktım!''

Ellerimi tuttu. ''Neyden bıktın sevgilim, söyle?''

Bu adam gerçekten bipolardı.1

''Senden ve bu umursamaz tavırlarından.'' İki yanağımı da öptü. ''Sorsana, bu hayatta senden başka umursadığım bir şey var mı diye?'' Kafamı iki yana salladım. ''Gitmeye mecburdum.'' Beni kendine çektiğinde yine öptü. ''Hastaneye adına çiçek göndermişlerdi, sana kimse zarar vermeyecek. Buna bir kere göz yumdum, yeterince de çektik acısını.'' Saçlarımı çektiğinde gözlerimi öptü. ''Özür dilerim.''

Ondan uzaklaştım. ''Açız biz, çocuğumla.''

Güldü hemen. ''Ne yiyecekmişsiniz, çocuğumla?''

''Babasının elinden olmayacağı kesin.'' Yataktan kalkıp mutfağa indim. Peşimden geliyordu kuyruk gibi. ''Ben doyururum çocuğumu.''

Beni kendine çekip öptüğünde nefes almayı unuttum. Ellerini belime kenetlediğinde kaçmamı da önlemişti. ''Doyurur musun?''

''Öpme beni.'' dedim kırıkça. ''Olmaz, ben seni öpmeden günümü güzel geçiremem.'' Gülmemek için zor durduğumda tekrar öpmüştü. Elim sırtına ulaştığında sargı bezinin yerini belirleyip parmağımı bastırdım. Acıyla geri çekildiğinde üzülsem de tepkisiz kaldım. ''Şimdi de günün güzel geçiyor mu?''

''Geçiyor!'' dedi dişlerini sıkarak. Acıdan ölüyordu, yazık!

''Sana soracağım ben bunun hesabını!'' Arkamdan konuştuğunda gülerek mutfağa girdim. ''9 ay uzak dur benden!''

''Sen öyle san!''

''Karnın büyüyene kadar vaktimiz var!'' Gözlerim açıldığında kapıya gelmişti. ''Ben de öyle düşünmüştüm.''

Beni tezgaha oturttuğunda boynumu öptü. ''Yorma kendini.''3

''Araf.'' Başımı öne eğdiğimde sakince konuştum. ''Noldu bebeğim, neden öyle eğdin başını?'' Parmakları çenemde durduğunda ona bakmamı sağladı. ''Doktor hamileliğimin riskli olduğunu söyledi. Eğer bir düşük daha yaparsam çocuk sahibi olamazmışım.'' Bir şey demedi bir süre. Gülümsediğinde bana sarıldı. ''Ben, seni de onu da koruyacağım. İstediği kadar riskli olsun, bu çocuk sağlıkla gelecek dünyamıza.'' Boynumu öptüğünde kollarımı ona doladım. ''Bugün için ayrıca özür dilerim, o zaman.''1

''Sorun değil.'' dedim artık.

Benden çekildiğinde sırtımdan ellerini çekmedi. Dudaklarım büküldüğünde parmağımdaki yüzüğü çevirdim. ''Ya onu kaybedersek? Ya bir daha çocuğum olmazsa?''

''Olmazsa olmaz, canımın içi. Tek senin değil, benim de olmasın. Senden olmayacak bir çocuk istemem ben.''

Eğildiğinde karnımı öptü. ''Her şey daha yeni, onu görünce değişecek belki düşüncelerin.''

''Değişir değil mi?'' diye sordum hevesle. ''Hem sen bizim yanımızdasın artık.'' İkimize de güven vermek istiyordum.

''Benim canım.'' Yanağımı öptüğünde gülümsedim.

''İsim düşüneyim ben!'' Benden uzaklaştığında yemek yapacağı için buzdolabından bir şeyler çıkardı.

O an aklıma tek bir isim düşmüştü.

İkimizin birleşimi.

Araf ve Ecmel.

Arel. 

Kız ya da erkek farketmez, bebeğimizin adı Arel olacaktı.8

62. Bölüm Sonu

Oy vermeyi unutmayınn.

Herkese merhabaaa.

Bugünlerde bölüm biraz gecikti ama inanın yazacak vakit gram bulamadım. Bu bölümü bile zar zor boşluklarımda yazdım yani. Bir anda günlerim dolmaya başladı, bu haftada umarım en yakın zamanda atmaya çalışacağım. 60'a kadar elimde bölümlerin yarısı vardı ama bundan sonrası için ne ara sahne ne ara diyalog hiçbir şey yazamadım. Gece uyanık kalırsam yazmayı düşünüyorum en azından bir kısmını. Bir yandan da onlara artık veda ediyoruz, bu bir gerçek. Her hikayenin bir sonu olduğu gibi onların da sonuna yaklaştık diyebiliriz. Kendimi duygulu bir anne gibi hissediyorum. Özellikle de finalden birkaç sahne yazarken o kadar içim buruktu ki yazmak içimden gelmedi. Yani o son noktayı nasıl koyacağım, inanın hiçbir fikrim yok. 2

Bir yandan da diğer kitabımın kapağını hazırlamıştım, onu paylaştım giriş bölümüyle. Çok uzun bir kitap olmayacak, kelime sayısı ne kadar olur bilmiyorum ama Girdap kadar uzun bir şey olmayacak yani onu belirteyim. Aslında kafamda ilk onu yazmak vardı fakat ben Araf'ı gözümde çok hayal ettiğim için önceliğim Girdap'ı yazmak olmuştu. İlerleyen zamanlarda yine onlarla ilgili özel bölümler gelir, bazen Araf'ın ağzından bölüm de yazabilirim, ÇÜNKÜ ONLARI ÇOK SEVİYORUM VE KOPAMIYORUM! 12

Bu bir gerçek.

Yıl bitmeden de Koşulsuz'a özel bölüm atmayı düşünüyorum yani umarım gerçekleştirebilirim çünkü onların da yeri ben de apayrı.

Hepimizin karşısına Araf ve Ecmel gibileri çıkması dileği ile <3

 

Bölüm : 16.12.2024 21:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...