73. Bölüm

Özel Bölüm

Sara
ineffable3107

“Ayye!”

İki yaşına yaklaşan bebeğimin sesiyle gözlerimi tam anlamıyla açtığımda yan tarafıma döndüm. “Ayye!” dedi, bebeksi sesiyle. Küçük ellerini yanağıma götürdüğünde burnuma hafifçe dudaklarını değdirdi. “Ditti!”

Hafifçe güldüğümde yerinde doğruldu. “Kim gitti, bebeğim?”

Yan tarafındaki yastığa iki kere vurdu. Babasının gittiğini anlatmaya çalışıyordu, daha hiç baba dememişti. Sayılı şeyler dışında daha kelime algı sanırım yoktu. “Ayye, ditti!”

“Biliyorum, gitti baban.” dedim, gülerek. “Akşam annenin gösterisi var, hazır mısın?”

Hevesle kafasını salladığında gülümsememi bozmadan onu öptüm. “Ditti!”

“Hay o giden babanın ağzına sıçayım, seni ben doğurdum köpek!” Anlamaz bir şekilde gözlerini kırpıştırarak bana baktığında kafamı iki yana salladım. “Boşver be çocuğum!”

Biraz doğrulup telefonuma uzandığımda onu da yanıma çektim. Araf’ı arayıp hoparlöre aldığımda kısa bir sürede açmıştı hemen. “Sevgilim,”

“Günaydın,” dedim hevesle. Ona olan aşkım sanki her geçen gün fazlalaşıyor, içim içime sığmıyordu. Özellikle Arel doğduktan sonra onu ayrı bir seviyordum ben sanki, eskisi gibi de değildi. “Nasılsın, erken çıkmışsın sanki biraz?”

“Akşam önemli bir işim var, o yüzden erkenden işlerimi halledeceğim.”

Kaşlarım çatıldı, bundan haberim yoktu. “Neymiş o işin?”

“Almanya’dan birkaç arkadaşım gelecek, yemek yiyeceğiz.”

Akşam gösterim vardı, bunu bilmiyor muydu? “Peki, eve uğrayacak mısın?”

“Gerek yok uğramama, şirketten geçerim direkt.”

“Tamam.”

Normalde Arel’i de konuşturacaktım ama bundan vazgeçtim. Daha geçen gün konuşmuştuk, zaten hepsine gelmesine gerek yoktu ama bugün gelmesini istemiştim sadece. Bir sebebi de yoktu, uzun zamandır beni izlememişti ve izlesin istemiştim.

“Gel bakalım çocuğum,”

Yataktan kalktığımda onu da kucağıma alıp kapıya ilerledim. Odadan çıkıp aşağıya indiğimde mutfağa geçtik. Mama sandalyesine koyduğumda tezgaha geçip ona mama hazırlayacakken kapı çalmıştı. “Geldim!” Suyu kapatıp mutfaktan çıktığımda kapıya gittim. Açar açmaz annemi görmüştüm. “Hoş geldin annem!”

Dün akşam geleceğini söylemişti ama kesin değildi, yine de iyi olmuştu gelmesi. “Canım!”

Ayaküstü sarılıp mutfağa girdik tekrar. “Arel,” dedim hevesle. “Bak kim gelmiş!”

Arel’in sevdiği iki kişiden birisi annem bir diğeri de Kübra anneydi. İkisi de onun istediğini yaptıkları için Arel onlara ayrı bayılıyordu, işine geliyordu beyefendinin! Hevesle sandalyesinde kıpırdandığında annem onu kucağına almıştı. “Bebeğim!”

Mama hazırlamaya devam edecekken annem beni durdurmuş işlerimi halletmemi söylemişti. Elbette hayır demeyecektim! Zaten bir işim yoktu. Gece duş almıştım, sadece odaları toplayacaktım. Arel Bey bir türlü uyutmadığı için geceleri genelde onunla oynadıktan sonra duş alıp uyuyordum. Kocamın hakkını yiyemezdim, ondan daha çok uyuyordum çünkü.

Garip bir çocuğumuz vardı.

Hayır, garip değildi.

Araf hep böyleydi ve çocuğu da ona benziyordu. Bu benim sorunum değildi.

Hafif bir makyaj yapıp saçlarımı düzelttiğimi üstümü de değiştirip aşağıya indim. “Ben iki çocuk doğurdum, yine de senin gibi fit kalamadım!”

“Bana çekmemişsin o zaman,” dedim salona girdiğimde. “Hep çocuklar mı annelerine çekecek?”

Hafif güldüğünde onunla kıkırdayan oğluma baktım. O da halinden memnundu.

“Yarın davet varmış,”

İyi dercesine kafamı salladım. “Davet çekecek kafada mıyım?” Kısa bir aynaya bakma seansı gerçekleştirdim. “O anki durumuma bağlı.” Aklıma gelenle ona döndüm. “Yarın büyükbaba beni tesise çağırdı, oradan geç çıkmazsak geliriz belki.”

“Kız o deden benim çocuğuma silah vermeye çalışmasın sakın! Ece bile göndermiyor dedesinin yanına.”

Yüzümü buruşturdum. “O da Ece’nin sorunu. Oğlum silah da kullanır, tüfek de kullanır. Önemli olan düzgün bir insan olması, sadece ailesine değil hayatına girecek tüm insanlara iyi davranması. Özellikle de kadınlara.”

“Oğlun evlense?” demeye başladığında duvara yaslandım. “Arkasından ağlamaz mısın?”

“O benim arkamdan ağlasın, annemden ayrılıyorum diye!”

Annem bebeğimin üstünü değiştirmek için odasına çıkardığında ben de kısaca mutfağı toparladım. Onlar da indiğinde birlikte evden çıktık. Arel’in ayrı çantasını arabanın arkasına koyup sürücü koltuğuna ilerledim, annemin kucağında güvende olduğu için sorun yoktu.

Alana geldiğimizde direkt makyaj odasına geçmiştik. Normal zamanda ben en son sahneye çıkardım ama artık ilk çıkıyordum, benden sonra da koro çıkıyordu genelde. “Ayye!”

“Canım!”

Anneannesinden sıkılıp kucağıma geldiğinde oturduğum yerde saçım yapılırken onu oyaladım. O sırada da Umay teyze gelmişti. “Hoş geldiniz!”

“Asıl sen hoş geldin!”

Kısa bir Arel bebek sevme seansı yaşandığında bana döndü. “Planda ufak bir sıkıntı oldu, en son sahne alacaksın.”

“Tamam,” dedim kafamı salladığımda. “Fark etmiyor benim için.”

Bu nedenle yavaş yavaş hazırlandığımda ekipler gitmişti. Odanın kapısı çaldığında o tarafa kafamı eğdim. “Gelebilirsiniz!”

Kapı açıldığında büyükbabamı görmeyi beklememiştim. “Büyükbaba,” Elimdeki kahveyi bıraktığımda oturduğum yerden kalkıp pıtı pıtı ona ilerledim. “Hoş geldin!”

“Naber kız zilli?” dedi bana sarılırken. Ardından annemin kucağındaki Arel’i görmüş olacaktı ki beni hafif ittirip oraya ilerledi. “Benim adamım buradaymış!”

O da onu bekliyormuşçasına annemin kucağından inip koşar adımlarla büyükbabama yaklaştı. “Dadiii!”

“Hoş geldin baba,” diye selamladı anne. “Akşam yemeğe gelecektin hani?”

Burun kıvırdı hemen. “Ne yemeği kız? Ben torunumla vakit geçireceğim bugün, hatta ben de kalabilir.” Kısa bir an bana baktı. “Kalabilir mi?”

“Kalacaksa kalsın.” dedim gülmeme engel olamadığımda. Araf’ın onunla ilgilenmeyeceği bir gece uyuyabileceğini hiç sanmıyordum. “Kalmak istiyor musun canım?”

Sanki beni hemen anladığında hevesle büyükbabamın kucağında kıpırdanmaya başlamıştı. “Bunu kalacak olarak algılıyorum,” Kısa bir an etrafa baktığında oğlumun çantasını buldu. “Ve gidiyorum.”

Bir anda odadan çıktıklarında annemle ikimiz birbirimize bön bön bakakalmıştık. “Bu da neydi şimdi?”

“Torunum da mafya olacak,” dedi annem ellerini açarak. “Allah’ım neden etrafımda hep mafyavari adamlar var? Kocam, babam, damadım, dünürlerim… Neden?”

Kıkırdadığımda titreyen telefonuma baktım. Araf yazmıştı ama cevaplamadım. “E sen de git madem, Arel’e bakarsın diye çağırdım ama o da gitti malum.”

Ciddi manada oğluma benden başka herkes annelik yapıyordu resmen!

Sanki kendim için değil de ailem için çocuk doğurmuşum gibi hissediyordum. Hissetmiyordum, öyleydi. Çocuğum döner top gibi bir hafta annemlerde bir hafta Kübra annelerde kalıyordu. Ece’de bile kalmıştı! Geçtiğimiz hafta sonu Simge ablalar da kalmıştı.

Oğlum ailelerin içinde piç olmuştu resmen, başka söz yoktu.

Annem de gittiğinde tek kalmıştı, aslında kalacaktı ama ısrarlarım sonucu gitmişti. Rahatlamıştım doğrusu!

Akşama kadar buradaki kızlarla ve küçüklerle ilgilenip bir şeyler öğrettiğimde kendi sıram gelmişti. Aslında hevesim bile kaçmıştı, sadece zoraki gülümsüyordum. Her şey güzel giderken son anda hevesim kaçabiliyordu, Araf yüzünden.

Sahneye çıktığımda müzik başlayana kadar bekledim. Perdeler açılıp müzik de yükseldiğinde kendimi toparlayıp parmak ucumda sahneye ilerledim. Ritme göre hareket edip dans ettiğimde canım hep oturanlara bakmak istiyordu, ama biliyordum kimsenin olmadığını.

Müzik kesildi, selam verdim, alkışlarla sahneden indim.

Kulis kısmında tebrikleri kabul ettiğimde tekrar üstümü değiştirip hazırlandım. Küçük çantamı koluma taktığımda odadan ayrıldım. Çıkar çıkmaz da büyükbabamı aradığımda Arel’in durumunu sordum. Şimdiye kadar ağlamadığını ve yemek yediğini söylemişti.

Biriyle kalması sorun değildi, uyuması sorundu!

Arabama binip eve ulaştığımda Araf’ın arabası bahçedeydi, hemen saate baktım. Fazla geç olmasa da geç bir saatti ama haberim yoktu ne zaman geleceğinden. Arabamı bahçeye koyduğumda korumalardan biri gelip almıştı zaten.

Eve yürürken kapı benden önce açılmıştı. “Neredesin bu saate kadar? Arıyorum açmıyorsun da.”

“Gösterim vardı,” dedim içeri geçerken. “Biliyordun.”

“Nereden biliyordum acaba?”

Ofladım. “Araf, gerçekten tartışmayalım.” Çantamdan telefonumu alıp salona geçerken peşimden geliyordu. “Gösterim olduğunu bile bile yemeğe gidiyorsun, bir de benden açıklama bekleyemezsin.”

“Unutmuşumdur, hatırlatsan zaten yemeğimi ertelerdim değil mi?”

Kafamı salladım, ama alayla. “Sana kaç gün önceden söyledim, dün gece bile hatırlattım ama aklına bile gelmemiş.”

“Uykusuzdum belki?” dedi sorguyla. “Hani uyuyamayan bir oğlumuz-“ O an aklına dank etmişti ki etrafına göz gezdirdi. “Arel nerede?”

“Büyükbabamda kalacak bugün.”

Sanki bir suç işlemişim gibi bana bakıyordu. “Oğlum neden dedende kalıyor?”

Viskiyi fazla kaçırmış olmalıydı!

“Geçen gece benim oğlum neden senin abinde kaldıysa ondandır!” dedim sinirle. “Ne saçma bir soru? Senin ailende kalırken sorun yok ama benim ailemde kalırken sorun mu var?”

Kafasını salladı. “İyi.”

Kollarımı göğsümde bağladığımda onu izledim. Gerçekten salak gibiydi. Koltuğun diğer ucuna oturduğunda kumandaya uzanıp televizyonu açtı. “Bilmediğim bir şey mi var? Bu tavır ne?”

Cevaplayacakken telefonum çalmıştı. Büyükbaba aradığı için hemen açmıştım. “Canım, ne yapıyorsun?”

“Oturuyorum büyükbaba, ne oldu? Arel nasıl?”

Oğlunun adını duyar duymaz babası hemen bakmıştı. “Ay iyi iyi de, uyumuyor. Huysuzluk çıkarıyor.”

“Sorun yok o zaman,” dedim geri yaslanırken. “Ağlar ağlar susar o, uyur birazdan.”

“İstiyorsan söyle damada gelip alsın.”

Hafif güldüm, hepsi aynıydı. “Orada kalsın büyükbaba, tamam? Gerekirse ağlasın!”

Yüzüne kapattığımda kendi kendime söylendim.

“Bana diyorsun ama sen de var bir şeyler!”

Yerimden kalktığımda onun oturduğu tarafa yürüdüm. “Ne yap biliyor musun?” Kapıyı gösterdim. “Git oğlunu al gel, sonra da bu yürümeyen evliliğimiz hakkında konuşalım, olur mu?”

“Yürümeyen evlilik?” diye sorguladı alayla. “Sadece bir gece için mi?”

Kafamı salladım. “Evet, bir gece için. Sana gösterime gelmeni istediğimi söyledim, gelmedin. Sabah tekrar arıyorum, yemeğin olduğunu söylüyorsun.”

“Ecmel, ne istiyorsun?”

“Bir şey mi istemem gerekiyor illa ya?” diye çıkıştım.

Kafasını iki yana salladığında yerinden kalktı. “Bence biraz yalnız kal, kafanı toparla.”

“Boşanalım mı?” Aramızda bir sessizlik oluştuğunda bahçe kapısına giden adımları durdu. Gözlerim dolsa da ağlamadım. “Demek ki aramızdaki tek bağ çocukmuş, bunu ayrıyken de yapabiliriz.”

Adam beni dinlemiyordu bile, kime ne anlatıyordum?

Ya da,

Bazen sevmek yetmiyormuş.

Yukarı çıktığımda üstümdekilerden kurtulup duşa girdim, ama ağlamadım. Yorgundum çünkü, uğraşmak istemiyordum bugün.

Çıktığımda buraya getirdiğim kıyafetleri giyip saçlarımı taradım. Odada ses yoktu, muhtemelen bahçede sigara içiyor olmalıydı. Arel, hiçbir şekilde kokusunu içine çekmesin diye evin içinde içmiyordu. Banyodan çıkarak odanın da ışığını kapattım. Gece lambasını yaktığımda yatağın kendi tarafına geçip saçlarımı yukarı koydum.

Birkaç dakika sonra odanın kapısı açıldığında gözlerimi kapattım. Önce yan tarafıma yattığında bir tepki vermedi. Sonrasında derin bir nefes verip yanıma yaklaştığında kolunu başımın altından geçirdi, uzanıp elimi tuttu. Bir eliyle karnımı sarmalayıp kendine çektiğinde boynumu öptü. “Bir daha öyle bir şey dediğini duymayacağım.”

Cevap vermedim.

“Özledim seni, yemin ederim.” dedi ve tekrar boynumu öptü, kokumu içine çekerek.

Tepki vermedim. “Hafta sonu Arel’in doğum günü, o güne kadar düşünelim.”

“Düşünmek yerine yüzüme bakabilirsin, zor değil.” dediğinde cevap bile vermedim. Bunu umursamayıp daha sıkı sarıldı. “Sen düşün sevgilim, benim cevabım belli.” Tekrar öptü. “Aramızdaki tek şey de çocuk değil, altı ay boyunca benim sevgim nasıl değişmediyse şimdi de aynı.”

***********

Sabah ilk iş hastaneye uğradığımda Arel için birkaç vitamin yazdırmıştım. Korumayı beklerken bankın birinde oturan kadın dikkatimi çekmişti.

Siyaha yakın saçları, keskin ama güzel duran yüz hatlarıyla fazla ciddi duruyordu. Doktor olmalıydı, üstünde bir de önlük vardı. Elindeki bardaktan son bir yudum aldıktan sonra yan tarafındaki çöpe fırlatmıştı. Telefonu çaldığı için önlüğünün cebinden alıp baktığında hemen gülümsemişti, anında da kulağına yaslamıştı.

O sırada da arabam geldiği için tüm dikkatim dağılmıştı. Bakışlarımı ondan çekip arabaya bindiğimde malikaneye geçecekken yol üstünde eczane bulup aklımdayken ilaçlarını da almıştım. Daha da bir yere uğramayıp malikanenin kapısının önüne geldim.

Telefonum çaldığında bu sefer açıp kulağıma koydum. “Efendim?”

“Arel, benim yanımda.” demişti. “Gece birlikte geçeriz.”

Kapı açılınca içeri geçtim. “Annenlere geldim şimdi, seninle kalabilir bugün. Bir gecede özlemişsindir oğlunu sonuçta.”

“Oğlun geldiğinden beri annesini sayıklıyor, beni değil.”

“Söyle o zaman, Araf.” dedim ceketimi çıkartırken. “Babasını istesin çocuk.”

Derin bir nefes aldı. “O siktiğimin boşanma konusunu açtığın gibi kapatmasını bilirim ama, sabrediyorum.”

Telefonu kulağımdan çektiğimde yüzüne kapattım, çok bile konuşmuştum onunla. İçeri geçtiğimde Kübra anne masaya bakıyordu öylece. “Anne?” Ardından bana dönmüştü güler yüzle. “Kimse gelmedi mi daha?”

“Ah, hoş geldin canım!” dedi yanıma ulaşarak. “Geliyorlar, merak etme.” Ardından hemen de kapı çalmıştı. “Geldiler bile!”

Kısaca sarıldığımızda hızlıca kapıya gitmişti. Koltuğa geçtiğimde gelecekleri bekledim. Kapıdan ilk giren annem olmuştu. “Kız hani sen dedenin yanına gidiyordun?”

“Araf, şirkete geçerken almış. Ben de gitmedim daha.” dedim onu öperken. “Ece yok mu?”

Kafasını salladı. “Ege, gece ateşlenmiş de sabah oraya uğradım ben de.”

“İyi yaptın.” dedim tekrar otururken. Bir sabah ben de bir sabah onda oluyordu genelde. Çoğu zaman İrem de onlarda olduğu için o günler gitmese de benim yanıma geliyordu. Biz de sanırım bayadır görüşmemiştik, hatırlamıyordum en son konuştuğumuzu.

Giren kişiyi görünce gülümsedim. “Bade!” O da hemencecik yanıma geldi. “Hoş geldin bebeğim!”

“Hoş buldum!” dedi heyecanla. “Hani, Arel nerede? Neden getirmedin?”

Saçlarını sevdim. “O bugün babasının yanında, çalışıyor. Akşam görüşürsünüz.”

Simge abla da gelince ona da sarıldım. “Eskiden ilk ben gelirdim, kıskandım şu an!”

Gülüşerek masaya oturmuştuk. Akşamın belli bir saatine kadar sohbet ile günü geçirdiğimizde birkaç saat kala evlerimize dağılıp hazırlanmak için zaman yarattık. Hazırlanırken de Tuana ile konuştuğumda hiç yalnız kalmamıştım neyse ki. En son küpelerimi de takıp evden çıktım.

Otele yaklaşırken telefonum çalmıştı. Açtığımda kısaca yanıtladım. “Geldim şimdi!”

Arabadan indiğimde korumalar gelip almıştı, hızlıca içeri girdim. Hava biraz esiyordu. Salona ilerlerken bir yandan da yeni programıma ve sahne alacağım yerlere bakıyordum. İçeri girdiğimde Araf ve Arel’i bulmaya çalıştım. Onlara ilerledim. “Selam beyler!”

“Ayye!”

Kollarını bana uzattığı için onu kucağıma aldığımda gülümsedim. “Bebeğim, özledin mi anneyi?” İki yanağımı da öptüğünde içim gitmişti. Göz ucuyla ona baktığımda da bizi izliyordu. “Sen ne yaptın?”

“Aynı,” dedi kısaca. “Seni özlemek de dahil, içinde.”

Kafamı salladım sadece. Sylvia bizi gördüğünde hevesle yanımıza gelmişti. “Küçük adamım!” Gülümsediğimde ona uzattım, beyefendi gitmeye meraklıydı zaten. “Seni o kadar özledim ki!”

“Bey de!”

Bu sırada da Araf, ondan uzaklaşmayayım diye elini belime koyup kendine yasladı. “Sevmediğim şeyleri yapıyorsun, gerçekten.”

“Ben en azından senin gün içinde ne yaptığını biliyorum.” dedim dişlerimin arasından. “Senin aksine senden haberim oluyor.”

“Ne zamandan beri bu kadar anlayışsızsın?”

Kafamı kaldırdım. “Anlayışsız olan ben miyim sen misin?” Tekrar önüme döndüm. “Kavga etmek istemiyorum ben, lütfen.”

“Çözmek yerine boşanmayı öne sürüyorsun, evet.” dedi alayla gülerek. Diğerleri de geldiği için ikimiz de konuyu kapatıp onlarla normal bir şekilde konuştuk.

Gecenin sonunda onunla eve döndüğümüzde Arel kucağımda uyuyakalmıştı. Buğra, tüm gün şirkette koşturduğunu söylediği için bu durumu normal karşılıyordum. “Dediğim şeyi aldın mı?”

“Hangisini?”

Hızla ona döndüm. “Arel’in doğum günü için attığım arabayı almadın mı gerçekten?”

“O mu kalıyor sence aklımda?” dedi derin bir nefes verdiğinde. “Alırız, zor değil.”

Sinirle kafamı salladım. “Bence bundan sonra biz konuşmayalım, dediklerimizi yapmıyorsun bile.”

“Ecmel, gerçekten sıkıldım bak bu durumdan!”

“Ben de sıkıldım!” diye çıkıştım. “Sürekli işin var, sürekli toplantın var. Sen bence doğum gününe de gelme, unut onu da.”

Alayla kafasını salladığında bir bana bir yola bakmaya başladı. “Bence de şu boşanmayı bir düşünelim, işe yarayacak tek şey o çünkü!”

Bağırmasının ardından ağlama sesi yükseldiğinde derin bir nefes aldım. “Bebeğim, korkma.” Saçlarını sevdiğimde sakinleşmesini sağladım. Sanırım o yanımızdayken daha dikkatli olmalıydık. Tabii olabilirsek. “Evde babanla top oynamak ister misin?”

“Şen!” dedi beni göstererek.

“Ben-“

Benden önce Araf davranmıştı. “Annen de oynayacak oğlum, ailecek oynayacağız.”

Uzanıp elimi kendine çektiğinde tam ortamızda parmaklarımızı birbirine geçirdi. Bunu gören Arel de kendi elini bizim ellerimizin üstüne koyup gülmüştü. Ben de gülümsemiştim.

Evin önüne geldiğimizde arabadan inecekken “Bekle,” dediği için durmuş, onu beklemiştim. Arabanın önünden dönüp kapımı açtığında Arel’i kucağımdan aldı. Bu sefer inecekken de elini uzatmıştı. Yutkunduğumda yüzüne bakmasam da elini tuttum. “Onun yanında böyle şeyler yapmalıyız ki bizden korkmasın.”

“Bence daha çok senden korkuyor ama, sen bilirsin!” dedim.

Eve girdiğimizde ayağındaki ayakkabıları çıkarıp terliklerini giydirdim. “Gel bakalım küçük şey!” Benden önce babasının elini tuttuğunda ikisi birlikte yanımdan ayrılmışlardı. Arkalarından ben de çıktığımda onları dinledim. “Bu gece bizimle uyumak ister misin?”

“Hı hı,” dedi uykulu bir ses.

Gülümseyip geri dönecekken daha çok dinlemek istemiştim. “Ama sadece annenin tarafında uyuyacaksın, anlaştık mı?” Kafasını sallamış olacaktı ki başka tepki gelmemişti. “Anneni çok seviyorum küçük çocuk, biliyor musun?”

Gözlerim dolmuştu bile. “Arada annenle kavga ederiz, bağırışırız ama sonunda yine özümüze döneriz. Büyüyünce muhtemelen onun tarafında olursun sen!” Dolaptan kıyafet çıkarıp tekrar yanına gitti. “Bana sorun değil, onu seviyorum, seni seviyorum. Hiçbir zaman sizden ayrı olmam, olamam.”

Küçük bir esneme duyduğumda kafamı yukarı kaldırıp gözlerimi sildim. “Topu yarın sabah oynarız o zaman, bebeğimin uykusu gelmiş.” Onu öptüğünde fısıldadı. “Şimdi anneye git birlikte uyumak istediğimizi söyle.”

Hızlıca odaya girdiğimde yatağın üstünde telefonumla ilgileniyormuş gibi yaptım. “Ayye!” Kapıdan koştura koştura geldiğinde ona baktım. “Ayye, ayye!”

“Canım!” dedim telefonu bıraktığımda. “Noldu anne, anne?”

“Uykum geydi!”

Gülümsediğimde saçlarını öptüm. “Odanda uyusana bebeğim, baban nerede?” Kucağımdan inip yatağın içine girdi bir hamlede. “Burada mı uyumak istiyorsun?”

Aslında konuşuyordu ama fazlasıyla uykusu gelmiş olmalıydı, bu nedenle fazla yormadan onun adına konuşuyordum. Araf içeri geldiğinde üstünü değiştirmiş bir vaziyetteydi. Üstündeki tişörtü sıyırdığında komple çıkardı, bunu kesinlikle istemiyordum!

“Üstünü neden değiştirmedin?”

Üstüme baktım. “Telefonda işim vardı, dalmışım.”

Kafasını salladığında yerimden kalktım. Giyinme odasına geçtiğimde olabilecek en hızlı şekilde üstümü değiştirip makyajımı sildim. Ufak bir parfüm de sıktığımda ışıkları kapatıp odaya ilerledim. “Geldim!” Kendi tarafıma geçtiğimde bebeğimin hala uyumadığını fark ettim. “Neden uyumadın aşkım?”

Bir anda yerinden kalkıp arkama geçtiğinde ufacık elleriyle beni ittirdi. Bunu fırsat bilip beni kendine çektiğinde uzanıp Arel’i öptü. “Babasının oğlu işte!”

“Fazla benzemesin de,” diye lafımı çekmedim hiç.

Yüzüme eğildi. “Neyim varmış benim?” Hiç dercesine omuzlarımı kaldırıp indirdim. “Benim güzel karım,” dedi yüzünü boynuma gömdüğünde. Defalarca öpüp hafifçe geri çekildi. “Biz, birbirimizden başkasıyla olamayız.”

“Öyle miymiş?”

Nefeslerimiz bile birbirine karışıp dudaklarımız değecekken biz iddialaşma derdindeydik. Bunu bozan o olduğunda dudağımı öpmeye başladı. Karşılık vermemek için dirensem de ona karşı zayıftım. Ellerimi boynuna yerleştirdim. Hafifçe geri çekildi. “Asıl bu gece onu dedene vermeliydik!”

Hızlıca sağ tarafıma döndüğümde bebeğim çoktan uyumuştu. “Çocuğun yanında neler yapıyoruz!”

“Çocuğu nasıl yaptık amına koyayım! Bakışarak mı?”

Hızlıca omzuna vurdum. Belimden yakaladığında hiç bırakmayacakmış gibi tuttu. “Ben seninle hala barışmadım!”

“Ben de öyle,” dedikten sonra tekrar beni öpmüştü. Nedense güldürüyordu beni bu hallerimiz. “İnsanlar boşansa bile öpüşür, sevişir,” dedi ve yaklaştı. “belki çocuk bile yaparlar.”

“Şansına küs sevgilim, çocuğumuz kardeş istemiyor.”

“Biz de ona göre davranırız.” Dudaklarıma yöneldi. “Bence ben onu kendi yatağına götüreyim, annesinin bağırışlarını yakından duymamalı.”

Bence o parfümü sıkmamalıydım.

*************

Sabahın erken saatlerinde uyandığımda Araf ile aramızda yatan bebeğime baktım. Yanağına bir öpücük bırakıp kollarımın arasına aldım. “Küçük bebeğim,”

Sanırım en rahat olduğum sonu onu emzirmemekti. Doğduğu günden bu yana ne kadar çok diretsem de kendisi emmiyordu. Doğum zaten çok sancılı bir zamanımıza denk geldiği için sütüm kesilmiş, benim bile içimden gelmemişti. Bu konuda Simge ablanın hakkını ödeyemezdim sanırım, bana en çok yardımcı olan o olmuştu. Lohusa psikolojisi gerçekten çok kötü bir dönem geçirtmişti bana.

Çoğu zaman Arel’i görmek bile istememiştim. Bu nedenle de diğerleri bizi yalnız bırakmamak için sırayla veya toplu şekilde evde kalmışlardı.

Zor günlerdi, geride kalmıştı.

O sırada da Araf uyanmıştı. “Günaydın.”

“Günaydın.” dedim.

“Güyaydın!”

Aramızdan bir ses çıktığında gülerek ona baktım. “Günaydın bebeğim!” İki yanağını da öptüm. “Günaydın diyen ağzını yerim senin canımın içi.”

Benden istediği tepkiyi aldığı için babasına da döndü. “Güyaydın.”

“Günaydın,” dedikten sonra onu kucaklayıp havaya kaldırmıştı. Onları izlerken bu hallerine gülmüştüm. “Günaydın küçük adamım benim.” Gülüşmelerinin ardından babasının göğsüne yatıp küçük ellerini boynuna yasladı. “Annen gibisin aynı, bensiz yapamıyorsunuz.”

Kıkırdadığımda onlara yaklaşıp sarıldım. Beni de diğer kolunun altına aldığında onun himayesindeydik. Ve sanırım en huzurlu ve güvenli anımız da bunlardan biriydi. Aklıma gelenle hızla kalktım. “Bugün doğum günü var!” Telefonuma uzandığımda saate baktım, neredeyse birkaç saate organizasyon için geleceklerdi ve ben daha hazır değildim. “Hazırlanmamız gerekiyor!”

Yataktan kalkıp odadan çıktım.

“Annen biraz delirdi, oğlum. Takma sen, biz uyuyalım!”

Ne saçım ne başım hiçbir şeyim düzgün değildi. Makyaj masasına oturduğumda bir yandan krem sürüp bir yandan da saçlarımı taradım. Çok karmaşık dakikalar içindeydim. Saçımı yarım at kuyruğu yapıp sıkıca tutturduğumda hafif bir de makyaj yapmıştım. Hayır, hafif değil. Biraz abartmış olabilirdim ama elbisem sadeydi zaten.

Boyundan bağlamalı buz mavisi bir elbiseydi, Arel de öyle bir şey giyecekti çünkü.

Araf…

Kocam siyahtan vazgeçmezdi, en uyumsuzu o olacaktı ailemiz içinde.

Odaya geldiğinde de bir süre beni izlemişti. Ayaklanıp karşısına geçtim, saçlarımı düzelttim. “Nasıl olmuşum?” Gülümsediğinde kendine çekip boynumu öptü. “Güzel olmuşum yani!”

“Güzelsin de,” dedi içi gidermiş gibi. “Bu kıyafetle seni benim elimden kim alır, bilmiyorum.”

Kollarımı boynuna doladığımda dudağını öptüm. “Birinin almasına hiç gerek yok bence.”

“Yorgun değiliz bakıyorum da,” Hafif kahkaha attım. “Kaç saatimiz var şu an?”

Kahkaham büyüdü. “Saçmalama!”

“Dakika bile sürebilir aslında, sayarız.”

Kapı çaldığında tüm morali bozulmuştu. “Bugünün farklı bir zaman diliminde de dakikaları sayabiliriz, bence.” Ondan ayrıldığımda odadan çıkıp aşağıya indim. Kapıyı açtığımda şirketten gelen organizasyoncuları içeri davet ederek bahçeye yönelttim. Havalar bir garipti ve sıcak olabilecek bugünü seçmiştim. Bugün bir de yardımcı olacak kişiler de gelecekti.

Normalde ben bu tarz şeyleri sevmezdim, genelde kendim halletmek daha iyi gelirdi bana. Ama bugün için değildi, bugün değildi.

Onların da hazırlığı bittiğinde diğerleri de gelmeye başlamıştı. Hızlıca Arel’i de oyun odasından çıkarıp giydirmeye koyulduğumda hepimiz hazırdık. Araf ile birlikte indiğinde onun kucağından inmemişti.

“Doğum günü çocuğu da geldi!”

Çok garibime gidiyordu bazen. Evlenmiş olmam, çocuğumun olması, garipti.

“Hoş geldiniz!” dedim yeni gelenlere.

Herkes sohbete dalmışken en son Arel’i, Ege ve Bade ile oynarken gördüm. Bebeğimi alıp oyununu bozmak zorunda kalmıştım, pasta kesme zamanıydı. Masanın başına geçtiğimizde Araf da yanımıza gelmişti. Bir sürü fotoğraf çekmiştik, bir yerden sonra kiminle çekilip çekilmediğimi bile hatırlamıyordum.

Bizimkilerin yanına geçtiğimizde Arel yanımıza gelmişti. “Baba!”

Hepimiz ona baktığımızda bu kelimeyi ilk defa duymuştuk. “Ne dedin oğlum?”

“Baba!” dedi bir daha. “Baba, baba!”

Araf onu kucağına aldığında yüzünde güller açıyordu. “Baba mı dedin sen?”

Hızla kafasını salladı. “Ayaba!”

Araf onunla ilgilendiğinde hediye açma vaktimiz gelmişti. Herkesin hediyesi güzeldi, ama Furkan dede beni en güldüren olmuştu.

Oğluma bir tapu ve galeri vermişti.

Evet, iki yaşına giren oğlumun şimdiden bir evi ve araba galerisi olmuştu.

Büyükbabam da bunu kıskanıp aynı zamanda iki ev alıp birini Arel’e birini de Ege’ye devredecekti. Fazlasıyla garip bir doğum günü oluyordu!

Herkesin dağılma vakti geldiği için tek tek gitmişlerdi. Ben de üstümü hızlıca değiştirip Arel’i banyo yaptırdım. Onu düzgünce uyutup yatırdığımda yatağının korkuluklarını kapattım. O sırada da kocam bizi kapıdan izlemişti. “Yorgunluktan bayıldı artık.”

“Çok değişikti bugün,” dediğinde ne gibi dercesine ona baktım. “Bugüne kadar baba olduğumu biliyordum ama baba diyene kadar bunu hissetmemiştim.” Gülümsediğimde uzanıp yanağını öptüm. “Teşekkür ederim.”

“Asıl ben teşekkür ederim, sevgilim.”

Elini yanağıma koyduğunda dudağımı öptü. “Bitti mi?”

“Bitti.” dedim duygulu bir şekilde.

Bitmişti, arkamızı döndüğümüzde de uyuyan bebeğimize baktık. Hikayemizin sonu da böylelikle bitmişti.

Özel Bölüm Sonu.

Oy vermeyi unutmayınn.

Tiktok / Instagram : Ineffable3107

Wp kanali icin Instagram profilimdeki linkten katilabilirsinizz.

Ozledik, degil mi? 🥹

Bölüm : 20.05.2025 15:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...