10. Bölüm

Kalbimin Fısıltısı

İrem Nur Ayar
irmnrrayrrr

Oy verip yorum yapmayı unutmayalım:) İyi okumalar...

Tehlikeli bir günü daha geride bırakmıştık. Çatışmanın ardından karakola geri dönmüştük, ama içimdeki karmaşa hâlâ dinmemişti. Ali, her zamanki gibi sakin ve sessizdi. Onun bu hâli bazen beni hayran bırakıyor, bazen de deli ediyordu. İnsan böyle bir günü nasıl bu kadar soğukkanlı bir şekilde geride bırakabilir ki?

Bahçede oturmuş, elimde bir fincan çayla yıldızları izliyordum. Ali ise az ilerde, birkaç askerle konuşuyordu. Gözleri ciddiyetle bir haritaya odaklanmıştı. Onu izlerken, bu hayatın onun için ne kadar zor olduğunu düşündüm. Sorumlulukları, aldığı kararlar, başkalarının hayatını kendi ellerinde tutması… Her şey onun omuzlarındaydı.

Bir süre sonra Ali yanımdaki sandalyeye oturdu. O kadar sessizdi ki geldiğini fark etmemiştim. “Ne düşünüyorsun?” diye sordu birden.

Bir an afalladım ama sonra toparlandım. “Seni,” dedim dürüstçe.

Kaşları hafifçe kalktı. “Beni mi?”

“Evet,” dedim, gözlerimi ona çevirerek. “Bu kadar yükün altında nasıl sakin kalabiliyorsun? İnsan hiç mi yorulmaz, hiç mi pes etmek istemez?”

Ali, bir süre gözlerini çay bardağına dikti. Sonra derin bir nefes aldı. “Yoruluyorum,” dedi sonunda. “Hem de sandığından daha çok. Ama bu, pes etmemi gerektirmiyor.”

“Nasıl bu kadar güçlü durabiliyorsun?” diye sordum.

Başını hafifçe iki yana salladı. “Güçlü durmak zorundayım, İnci. Çünkü eğer ben pes edersem, arkamdaki herkes düşer.”

O an, konuşmanın nereye gittiğini anladım ama kelimelere dökmekten çekindim. Kalbim hızla atmaya başlamıştı. “Ne bekliyorsun, Ali?” diye sordum, sesim fısıltı gibi çıkmıştı.

“Doğru anı,” dedi basitçe.

Onun bu kadar sakin ama aynı zamanda yoğun bir şekilde konuşması, içimdeki tüm duvarları yıkıyordu. Ali’nin hayatına girmek kolay değildi, bunu biliyordum. Ama aynı zamanda, onun bana olan güvenini ve bağlılığını hissediyordum.

Gündüzün karmaşası geride kalmış, gece bir battaniye gibi her şeyi örtmüştü. Ay, bulutların arasından yüzünü gösteriyor, yıldızlar usulca göz kırpıyordu. Bahçedeki bankta oturmuş, elimde bir kitapla oyalanmaya çalışıyordum ama aklımı toplayamıyordum.

Ali…

Onu düşündüğümde, zihnimde garip bir huzursuzluk ve aynı zamanda tatlı bir sıcaklık oluşuyordu. Bu hisleri kabul etmek zor oluyordu çünkü her zaman kontrolü elimde tutmaya alışkındım. Ama o, tüm dengelerimi alt üst ediyordu.

Adımlarını duydum. Onun olduğunu hemen anladım. Ali’nin yürüyüşünde sessiz bir güç vardı. Bana doğru yaklaştı ve durdu. Kitabı elimden indirip ona baktım.

“Yalnız kalmak istemiyorsan yanına oturabilir miyim?” diye sordu.

Gözlerimi kaçırmadan, hafifçe gülümseyerek, “Tabii,” dedim.

Ali yanıma oturdu. Sessizlik aramıza doldu ama bu sessizlik rahatsız edici değildi. Tam tersine, kelimelere ihtiyaç duymadan birbirimizi anlamak gibiydi. O anda, onun varlığı beni garip bir şekilde rahatlatıyordu.

“Elindeki kitap nedir?” diye sordu, bakışlarını kitabın kapağına kaydırarak.

“Bir roman,” dedim. “Bir kadın ve bir erkeğin, tüm zorluklara rağmen yollarını bulmaya çalıştıkları bir hikâye.”

Gözleri hafifçe kısıldı. “Gerçekçi mi?”

Gülümsedim. “Bence yeterince gerçekçi. Ama asıl mesele zorluklar değil, zorlukların içindeki bağlılık.”

Ali başını hafifçe salladı. “Bağlılık,” diye mırıldandı. “Bazen en zor bulunan şey o.”

Onun bu sözleri beni şaşırtmıştı. Ali’nin sessiz ve sert duruşunun altında böylesine derin düşünceler olduğunu her geçen gün daha fazla fark ediyordum. “Senin için bağlılık ne ifade ediyor?” diye sordum, gerçekten merak ederek.

Bana döndü. Yüzündeki ciddiyet, ay ışığında daha da belirginleşmişti. “Bağlılık, birine sırtını döndüğünde bile onun hala senin yanında olduğunu bilmektir,” dedi. “Ve sen de onun yanında olmaya devam edersin. Ne olursa olsun.”

Kalbim bir an için durdu sanki. Gözlerimdeki tüm duyguları görmesin diye bakışlarımı çevirdim. Ama sonra cesaretimi toplayıp ona baktım. “O zaman bağlılık, aynı zamanda cesaret gerektirir, değil mi?”

Ali hafifçe gülümsedi. Bu nadir gördüğüm bir ifadeydi ve kalbimi eritti. “Evet,” dedi. “Cesaret olmadan bağlılık olmaz. İnsan birine bağlı olduğunu hissettiğinde, o kişi için her şeyi yapmaya hazır olur.”

O an, onun sadece kelimeleriyle değil, varlığıyla da bana bir şeyler söylemeye çalıştığını hissettim. Ama ya bu hisleri yanlış anlıyorsam? Ya kendimi kandırıyorsam?

“Ali,” dedim, yavaşça. “Sence bu kadar tehlikeli bir yerde insanlar birbirine bağlanabilir mi?”

Soru havada asılı kaldı. Gözleri benimkileri buldu ve o an, bütün dünyanın sessizleştiğini hissettim. “Bence bağlanmak, tehlikenin olduğu yerde daha da anlamlı hale gelir,” dedi. “Çünkü kaybedecek bir şeyin varsa, yaşamak için bir nedenin de vardır.”

Bu kadar açık konuşması beni hazırlıksız yakalamıştı. Ama yine de devam ettim. “Sence bu bir risk değil mi?”

“Evet,” dedi hiç tereddüt etmeden. “Ama hayat, bazı riskleri almadan yaşanmaz.”

Aramızdaki mesafe o kadar azalmıştı ki, nefesini hissedebiliyordum. Gözlerim istemsizce onun gözlerinden dudaklarına kaydı. İçimde garip bir cesaret dalgası yükseldi.

“Sen, İnci…” diye başladı ama cümlesini tamamlamadı.

“Ben ne?” dedim, onun devam etmesini isteyerek.

“Sen… benim alışık olduğum her şeyin dışında birisin,” dedi. “Ama bu beni korkutmuyor. Aksine, bana hayatımda eksik olan bir şeyi hatırlatıyor.”

Gözlerimdeki yaşları zor tuttum. “Nedir o eksik olan şey?” diye sordum, sesim titreyerek.

“Evim,” dedi fısıltıyla. “Sen bana bir ev gibi hissettiriyorsun.”

 

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

 

Bölüm : 21.12.2024 16:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...