2. Bölüm

Bölüm 2

İrem Nur Ayar
irmnrrayrrr

Tam yarım saattir oturduğum kaydıraktan sıkıntılı bir nefes vererek kaydım. Olduğum yerde bir ileri bir geri yürürken gözüm kolumdaki saate takıldı.

 

Saat 20.17 olmuştu ama bizimkiler henüz parka gelmemişti. Tamam bende buluşmalara zamanında geç gelmiş olabilirim ama şu an tam vaktinde gelmiştim ve beklemeyi de pek sevdiğim söylenemezdi.

 

Hayır, telefonumu evde unutmuştum. Kimseyi arayıp kızamıyordum da!

 

Parkın girişinden gelen ses ile başımı usulca kaldırdığımda en önde gelen Beste ve Çağan bakış açıma girmişti ilk önce.

 

Daha sonra gözlerim Akın'ı gördü, Çağan'ın ensesine hafifçe vurup onu uzaklaştırınca Beste'nin koluna girip yürümeye başlamıştı. En son göz hizama aralarında sohbet ederek yürüyen Mirza, Baran ve Dağhan abi girmişti.

 

Beste, Füsun teyzenin kızı, benim ekürim ve mahallemizin tazmanya canavarı olur. Sevimli, sakin bir yapısı olsa da bizimle olduğu için o da her şeyden nasibini alıyordu tabi. Tazmanya canavarı lakabı ise kendinden ayrı bir krallık kuran kıvırcık saçlarından geliyordu.

 

Akın, bizim bebeklik arkadaşımızdı. Bebekliğinden beri Beste ve bana hiç kıyamayan Akın aynı zamanda bizi sürekli birilerinden korumayı da kendine görev edinmişti. Başına bir sürü bela alsa da bize hala kıyamıyordu. Koyu sarı saçlarına tezat kahve gözleri de olsa oldukça yakışıklı olduğu inkar edilemez bir gerçekti. Aydın abi vardı birde şu an burada olmasa da. Akın'ın abisi benim dert ortağım olur kendisi.

 

Dağhan abi, Baran ve Çağan kardeştiler. Çağan'ı zaten biliyorsunuz. Baran ise onun bir üst modeli ama daha sakin olanından. Dağhan abi, mahallemizin polisi olur. Çağan ve Baran'a göre daha olgun ve ağırbaşlı olsa da onuda arada yoldan çıkardığım zamanlar olmuyor değil.

 

En sonda ise Mirza vardı. Mirza, benim için sanırım her şey demekti. O da tek çocuktu bende. Ben hep abi o ise hep bir kız kardeş istemişti yıllarca. Olmayınca da birbirimize kalmıştık. Kahverengi dalgalı saçları yeşil gözleri ve çilli suratıyla çok tatlı durduğu aşikardı ama bunların dışında iki türlü Mirza vardı. Birincisi gergin, huysuz ve tabiri caizse ağır abi olan Mirza. İkincisi ise şakacı, sürekli gülen ve güldüren Mirza'ydı.

 

Ben onları size tanıtırken çoktan yanıma gelen ve beni kolu altına alan Mirza'ya çatık kaşlarım ile bakarken "Tam tamına on yedi dakika geç geldiniz" dedim, sesimi yükseltirken.

 

"Yer fıstığı, sen normalde hep geç geliyorsun ya bizde ona göre geldik bugün." diyen Akın'a ters bakışlarımı yolladım.

 

"Kırmızı mendil gösterilmiş kızgın boğalar gibi bakıyor baksanıza" diyen Çağan, işaret parmağıyla da beni gösteriyordu.

 

Çağan'ın dediği şey üzerine herkesten kahkahalar çıkınca bende kollarımı birbirine bağladım.

 

"Neyse uğraşmayın benim güzelim ile" diyen Mirza'ya, gözlerimden kalp çıkan bakışlarımı yollarken Baran "Erik ağacı çiçek açmış" dedi, konuyu dağıtarak.

 

"O zaman yarın çok iş var gençler" diyen Dağhan abiye ise mutsuz bakışlarımdan bir demet yollamıştım.

 

Yazın gelişini erik ağacının çiçek açması ile kutlayan mahalle sakinlerimiz yüzünden her sene mayıs ayının ilk haftası mahalleliler ile kocaman bir kutlama yapardık.

 

Çok sevgili saz arkadaşlarım koca sokağı ışıklandırırken annem, Füsun teyze ve mahallenin mükemmel yemeklerini yapan diğer hanım teyzelerimiz yemek hazırlardı. Beste ve bende getir götür işlerini yapardık. Bütün gün bir yukarı bir aşağı pire gibi koşardık.

 

Koca sofranın etrafında toplanan mahalle halkı önce büyük bir keyifle yemek yerdi. Yemekten sonra gençler kendi aralarında eğlenceler düzenlerken geriye kalanlar ise sohbet ederdi.

 

Aslında çok eğlenceli olsa da iş yapmak benim ilgi alanım olmadığından her sene sabah ortadan kaybolmaya çalışırdım. Her seferinde nasıl olduğunu anlamadığım şekilde de yakalanır hatta sabah sporumu da annemin terliğinden kaçarken yapardım orası ayrı. Eee tabi bir Zeynep Aksoy kolay yetişmiyor. FBI gibi kadın mübarek.

 

"Yer fıstığı," diyen Mirza, bakışlarını benden tarafa çevirince bende gözlerimi ona çevirdim. "Bu sene nerede saklanacaksın acaba?" diye soran Mirza ile herkes gülmeye başladı.

 

"Yapabilse mahallenin girişindeki rögar kapağının altına girip saklanır vallaha" diyen Çağan'a herkes gülerken ben şaşkın gözlerle baktım.

 

"Nasıl düşünemedim." diye kendi kendime konuşurken, herkesin bakışlarını üzerimde hissedince bakışlarımı onlardan tarafa çevirdim. Sanırım biraz fazla sesli konuşmuştum.

 

"Acaba çok derin midir?" diye sordum, şaşkın bakışlarım ile bana bakanlara bakarken.

 

Hepsi birden yüzüme bakarken ciddi olup olmadığımı sorguluyordu. Baran, koca ellerini alnıma koyup birkaç saniye sonra geri çekti "Ateşinde yok." dedi.

 

"Ciddiydim çünkü." dediğimde hepsi birden kahkaha attı. Gerçekten de ciddiydim oysa...

 

"Tabi siz bilmezsiniz anam kadınla aynı evde yaşamayı," dedim, bağladığım kollarımı açıp elimi çenemin altına koyarken. "Tok açın halinden ne anlar." derken derince bir iç çektim.

 

Dağhan abi, yarın için ufak bir plan hazırlarken ben ve Beste'de kendi kendimize dedikodu yapıyorduk.

 

Beste, dalgın bakışları ve çarpık gülüşü ile karşımızdaki Dağhan abiye bakarken bir yandan da bana laf anlatmaya çalışıyordu.

 

"Çok yakışıklı evet." diyen Beste, hafifçe gülümsedi.

 

"Kim yakışıklı?" diye sordum merakla. "Dağhan" dedi, derince bir iç çekerken.

 

Şaşkın gözlerimi bir Beste'ye bir Dağhan abi arasında götürürken burnuma garip kokular gelmiyor değildi.

 

Hayır hayır, aşk kokusu değil. Bizimkilerin ısınmak için yaktıkları ateşten gelen is kokusuydu bu.

 

Ne var canım sizde her yerden bir dedikodu çıkacak diye beklemeyin.

 

Ayrıca Beste'nin bakışlarını da onun içinde yatan anlamları da ilk defa görmüyordum. Beste'cim canım dostum bildiğiniz yanıktı Dağhan abiye.

 

Aramızda kalsın ama tamam mı?

 

Yanan ateşin etrafında sohbet etmek yerine müzik dinlemeyi seçmiştik. Aslında kendimiz çalar kendimiz söylerdik ama bunu yarın hep beraber yapmak daha mantıklı geldiğinden bugün sadece dinleyici olacaktık.

 

Mahallenin yukarısından aşağısına doğru yürürken bir yandan da dondurmamı yemeye çalışıyordum.

 

"Dondurmanı yerken aynı zamanda yürüyebilirsin yer fıstığı" diyen Akın'a koşar adım yetiştiğimde "Sizin adımlarınız kocaman yoksa ben iki işi aynı anda yapabiliyorum" dedim.

 

Tamam iki işi aynı anda yapamıyordum ama bunu onların bilmesine gerek var mıydı? Tabi ki yoktu ayol!

 

Pıtı pıtı terliklerimi yere vurarak Mirza'nın tam arkasından yürümeye başladım. Ben yaklaştıkça koca ayakları ile büyük adımlar atan Mirza'ya kızgınca bakarken beyaz salaş tişörtünün eteğinden tuttum.

 

"Az yavaş yürüsene!" dedim, sesim biraz yükselirken.

 

Beni kolunun altına çeken Mirza "Bundan sonra sana çirkin ördek yavrusu falan mı desek?" diye sordu.

 

"Ay sen bana kurban ol kurban." dedim, kolunun altından kurtulmaya çalışırken.

 

"Sen bu bayram bana şeker ol, bende sana kurban olayım Nidasu!" diyerek bağıran Çağan'a baktığımda Akın ile birbirlerini kapşonlularından bağlamış bir şekilde koştuğunu gördüm.

 

 

 

Eve gelir gelmez kendimi yatağa attım ve sosyal medya hesaplarımda dolaşmaya başladım.

 

"Canım telefonum birkaç saatte bile seni çok özlemişim sen beni hiç bırakma tamam mı?" diye konuştum kendi kendime.

 

'AYNEN O DA SANA KESİN CEVAP VERİR NİDASU' diyerek beni cevaplayan iç sesime saçmalama ayten bakışlarımı attım.

 

 

 

 

Sabah seninle çok önemli işlerimiz var.

 

 

 

 

Saat 8'de erik ağacının dibinde.

   

 

Çağan: Mesaj attığınız Çağan'a şu anda ulaşılamıyor lütfen daha sonra tekrar denemeyiniz.

 

 

 

 

Sabah seni orada göremezsem...

 

 

 

Dünyadan Çağan'a ulaşılmaz.

 

 

 

Çağan ile olan sohbetimden dışarı çıktığımda biraz daha telefonuma baktım en sonunda ise sabah erken uyanmak için alarmı kurup kendimi uykunun güvenilir ve huzurlu kollarına bıraktım.

 

Hayır hayır hayır! O an şimdi gelmiş olamazdı. Bu duyduğum ses telefonumdan gelmiyordu ve ben kalkmak zorunda değildim demi?

 

'Evet Nidasu kalkmak zorundasın' diyen iç sesim bütün enerjimi yeniden sömürmüştü.

 

Yatağıma hüzünlü bakışlarımı yollayarak kalktığımda ayaklarımı banyoya yönlendirdim.

 

Banyodan çıkınca odama geldim ve siyah eşofmanım ile mavi tişörtümü üzerime geçirdim. Saçlarımı toplamayı sevmezdim ama kafamdaki planıma saçlarımı ziyan etmek istemediğimden dağınık bir topuz yaptım.

 

Telefonumu da cebime koyduğumda evden kaçmaya hazırdım. Yavaş adımlarla kapıya yaklaştım ve sessizce kapıyı açıp önce hafifçe kafamı çıkardım.

 

Ortamı kontrol ettikten sonra yavaşça evden ayrıldım. Mahallenin girişindeki erik ağacına yaklaşırken bir yandan da dinlediğim şarkıyı mırıldanıyordum.

 

"Ama sen korkaksın hiç bulaşma" diye eşlik ettim kulaklığımdan gelen sese.

 

Seke seke devam ettiğim yolun sonunda gördüğüm Çağan ile adımlarımı yavaşlattım.

 

Çağan, kurbağalı pijamaları ile kaldırıma oturmuş uyukluyordu.

 

Yanına yaklaşıp ensesine hafifçe vurduğumda irkilerek bana bakan Çağan "Sana da günaydın yer fıstığı" dedi, eliyle ensesine ovalarken.

 

"Şimdi seninle çok önemli işlerimiz var" dedim elim ile arkamızda kalan rögar kapağını gösterirken.

 

Şaşkın gözleriyle bana bakan Çağan "Sen kafayı mı yedin kızım?" diye sordu.

 

"Yok gayet aklım yerinde," dedim yanına otururken "Sadece sen dün öyle deyince bir denemek istedim" diyerek tamamladım cümlemi.

 

"Hay ağzımı eşek arıları tepsin ya!" diyen Çağan'a yavru köpek bakışlarımı attım.

 

"Bana öyle bakma Nida." dedi, sesini ciddileştirerek.

 

"Lütfen deneyelim sadece." derken Çağan'ın dibine girmiştim.

 

"Hay lanet olsun! Tamam ama başına bir şey gelirse ben karışmam." dedi uyarı dolu sesiyle.

 

"Tamam tamam dikkat ederim." dediğimde ellerimle rögar kapağının kenarlarından tuttum.

 

"Çekil çekil o kapak senin kadar zaten." derken derin bir iç çekti ve kapağı kaldırdı.

 

Açılan kapaktan aşağı bakarken kararımı bir kez daha sorguladım. Kafayı yememiştim ama anam kadına bir sene yakalanmadan ortadan kaybolmayı kafama koymuştum. Her sene bıkmadan beni yakalıyordu. Geçen senede yakalanınca iddaya girmiştik ve kazanmalıydım.

 

Arkadaşlar ben akıllanmam bu arada...

 

Tam rögar kapağından içeri girecekken Çağan'ın dengesini kaybetmesi ile ikimiz beraber kapağın içine düşmüştük.

 

"Çağan ya!" diye isyan ettiğimde bir yandan da üstüme düşen Çağan'ı ittirmeye çalışıyordum.

 

Çağan üzerimden kalkarken bir yandan da "Nidasu, sende kokuyu alıyor musun?" diye sordu.

 

Gözlerimi dışarıdan vuran ışıkla hafifçe aydınlanan çukurda gezdirirken patlayan su borusunu gördüm.

 

Sanırım biz düşünce patlamıştı ve içindeki pis su akıyordu...

 

"Amanıın! kurtarsınlar bizi Çağan." diye bağırdım, Çağan'a koala gibi yapışırken....

🥜🥜🥜

Mahallemize hoş geldiniz efendiimmm!!

Hızlı bir yolculuk olacak o yüzden lütfen koltuğunuza yaslanınız ve emniyet kemerlerinizi sıkıca bağlayıp anın güzelliğine odaklanınızz✨

Ben bu mahalleyi ve içindekileri şimdiden çok sevdim umarım sizler de bizi seversiniz🙏🏻✨

Bölüm hakkında yorumlarda görüşelim✨

Bana ulaşmak isterseniz eğer;

instagram:irremmnurayr

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize cici bakınn 🙃

 

Bölüm : 26.11.2024 00:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...