
OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN
🥜🥜🥜
Reha ile sohbet ettikten sonra o, Çağan, Akın ve Sezgin eve geçmişlerdi. Dağhan abi ve Beste konuşmak için yanımızdan ayrıldılar. Mirza ve Baran hala daha içmeye devam ederken Feza ve bende yürüyüş yapmak için onlarla vedalaştık.
Kolunu omzuma atıp beni kendine çeken Feza'yla bende başımı göğsüne gömdüm. Saçıma her zamanki gibi öperken içimde oluşan huzur hissini engellemedim. Başımı gömdüğüm yerden kaldırdım ve ayaklarımın üzerinde biraz yükselip yanağına ufak bir öpücük kondurdum.
Feza benden beklemediği bu hamle ile gözlerini şaşkınca aralayınca kıkırdadım.
"Yavrum şaşırtıyorsun bazen beni." dediğinde Feza, serseri gibi göz kırptım.
"Yaparız öyle şeyler arada Feza'cığım" dediğimde elini kalbine yerleştirdi ve yalandan taklit yaparak "Yapmadan önce haber ver malum bende kalp var dayanmıyor bazen" dedi.
Sahil kenarında bir yere daha geldiğimizde oturduğumuz kumsalda önce biraz müzik dinledik sonra da dans ettik. En sonunda ise o bana kendini ben ona kendimi anlattım. Mesela Feza'nın kahveyi şekersiz ve sütlü içtiğini, muzlu sütü sevdiğini ama genelde tek başınayken içtiğini, genelde sütlü tatlılar yediğini hatta bu kadar çok sütlü şey yediği için demir oranının düştüğünü ve ilaç kullandığını öğrenmiştim. Annesini ve kız kardeşini anlatmıştı. Onlardan bahsederken gözlerinin içi gülüyordu. Bunların içinde bir tek babasını anlatmamıştı.
"Babam..." dediğinde gözleri doldu Feza'nın. "Babam özel bir timde görev alıyordu ama onu şehit ettiler. Acımadılar ona hiç Nida, o şerefsizler pusu kurdular ve aldılar babamı benden, bizden" diyerek bitirdiği cümlesinden sonra ağlamaya başladı Feza.
Kollarımı sarsılan omuzlarına sardım "Feza, canımın içi. Ben ne diyeceğimi bilemiyorum ama buradayım Feza." Omzuna ufak bir öpücük kondurdum "İstediğin gibi ağla rahatla" dediğimde kolları belimde dolandı ve akan gözyaşlarının soğukluğunu omzumda hissettim. Ellerimle saçlarını sevdim, sırtını sıvazladım. Birkaç dakika sonra ağlaması sakinleşirken kendini benden çekti ve gözlerime baktı.
Gözlerine baktım bende. Kızarmıştı ve gözünün altları hala daha ıslaktı. İçim sızladı onu böyle görünce. Parmaklarım gözlerinin altındaki ıslaklığa gitti ve orayı temizledim sonra da yüzünü avuçlarımın arasına aldım yanaklarına ufacık ama bir sürü öpücük kondurdum.
Aramızdaki mesafeyi biraz daha azalttım şimdi burun burunaydık. Gözlerimi gözlerine sabitleyip sessizce "Seni seviyorum sevgilim." diye fısıldadım.
O an arkadan bir alkış sesi geldi ikimizde başımızı o yöne doğru çevirince uzun esmer bir adam çirkin bir sırıtmayla bize doğru yürüyordu. Feza çatılan kaşlarıyla oturduğumuz yerden kalktığında bende onunla birlikte kalktım.
"Senin ne işin var burda?" diye soru sordu karşımızdaki adama Feza, sesi sert ve öfkeliydi.
"Beni özlediğini düşündüm." diye cevap verdi karşımızdaki adam gözlerini Feza'dan bana doğru çevirirken "Ooo Nida hanım sizlerde mi buradasınız?" dediğinde kaşlarımı çattım adımı nerden biliyordu?
"Ondan uzak dur çek o gözlerini ondan!" diye bağırdı Feza.
"Niye öyle diyorsun geçenlerde kendisine bir buket geçmiş olsun çiçeği yolladım" bana bakarken gülümsedi "Umarım beğenmişsinizdir size layık değil ama" dediğinde Feza'nın kasılan bedenini hissetmiştim. Ona bu çiçek mevzusundan bahsetmemiştim. Aslında bahsedecektim ama güzel anılar geçirirken aklımdan çıkmış valla.
Eeee Nida Aksoy burdan sonra bir kavganız var gibi hissediyorum.
"Ne diyorsun lan sen!" adamın üzerine doğru yürürken onun kolundan tuttum ve kendime doğru çektim. Adam iki elini açarak koca ve iğrenç bir kahkaha atıp yanımızdan uzaklaştı.
Feza'nın derin ve hızlı aldığı nefesler ortamdaki sessizliği bozan tek şeydi. Bakışları arkasındaki bana döndüğünde ona bir adım atmak için hareketlendim ama o benden bir adım uzaklaştı.
"Feza bak ben sana söyleyecektim ama sınav stresi falan derken aklımdan çıktı" dediğimde gözlerini anlık bir öfkeyle bana çevirdi.
Gözlerinde gördüğüm öfkeli his kalbimi parçalamıştı.
"Bu unutabileceğin bir şey değil Nida. Ya sana daha fazla yaklaşsaydı? Ya sana zarar verseydi?" diye bağırdığında gözlerimin dolduğunu hissettim.
"Feza anlatacaktım diyorum neden anlamak istemiyorsun?" diye sordum dolan gözlerimi onun öfkeli gözlerine çevirdiğimde.
"Bir şey söyledi mi sana?" diye sorduğunda aklıma çiçeğin üzerinde yazan not geldi ve duraksadım. "Bir şey söyledi değil mi sana?" dediğinde gözlerindeki öfke artmış sesine de oldukça yansımıştı. Bu halde onunla konuşamayacağımızı fark ettiğimde ona dönüp "Şu an seninle konuşmak için doğru bir zaman değil Feza. Sakinleştiğin zaman konuşalım." dedim ve oradan ayrıldım.
Yolda yürürken onu orda öylece bırakmak canımı sıksa da yapabilecek bir şeyim yoktu. Şu an yeterince sinirli zaten birde bu sinirin üzerine biz tartışırsak çok kalp kırıcı olurdu ve geri dönüşü olmayabilirdi....
YAZARDAN
Feza, gözlerini ayırmadan Nida'nın gittiği yöne doğru bakıyordu. İçinde hakim olamadığı öfkesi ve Nida'yı kaybetme korkusu savaşırken kafayı yiyecekmiş gibi hissetti. Geçmişinin boktan işlerle dolu olduğunu biliyordu ama Nida hayatına girdiği günden beri Feza her şeyden uzak yeni bir hayat kurmuştu kendine. Her şeyi Kamelya'sı için yaparken onu kaybetme düşüncesi kalbinde bir sızı yaratıyordu.
Feza o gün geceyi gündüz edene kadar o sahilde oturup sakinleşmeye çalıştı. Sakinleşemeyince anladı onu sakinleştiren tek şey sevdiği insanın varlığıydı.
Akın ve Sezgin birbirinden sarhoş iki arkadaşını eve götürmeye çalışıyordu. Çağan'ın kollarını birbirine bağlayıp kaldırıma oturması üzerine Akın sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu. "Akınaşkım nasıl başka kızlarla konşursun?" dedi Çağan cümlelerini doğru kurmaya çalışırken. Reha, Sezgin'in yanından ayrılıp Akın ve Çağan'a doğru gelirken hıçkırıklarına engel olamıyordu. "Gerçekten Akın kankim nasıl yaptın sen bunu? Hiç utanmadın değil mi Çağan burda senin çocuklarını taşırken" derken arada üç kere daha hıçkırmıştı. Sezgin gülmemek için kendini tutarken. Akın artık sabrının son sınırlarını yaşıyordu.
Eve iyi kötü bir şekilde vardıklarında Çağan ve Reha salonda direk sızmıştı. Sezgin, mutfaktan çıkardığı başıyla Akın'a "Kahve içer misin?" diye sorduğunda Akın başını olumlu bir şekilde salladı.
Sezgin kahveleri yaptı ve balkona Akın'ın yanına gitti. O gece o kahve bardakları birken üç, üçken beş oldu. Kahve bardakları çoğalırken çoğalan şeylerden biri ise Akın ve Sezgin arasındaki dostluk bağıydı.
Beste ve Dağhan dostlarıyla geçirdikleri güzel gecenin ardından Amasra'nın güzel manzarasını görmek için bir dağ tepesine gelmişlerdi. Beste, Dağhan ile yalnız kalmanın verdiği heyecan ile ne yapacağını bilmeyecek bir durumdaydı. Dağhan ise küçük sevgilisi ile yan yana olmanın verdiği huzuru yaşıyordu.
Dağhan, Beste'yi seviyordu ama onu kaybetmekten korkuyordu çünkü Beste kırılgan ve naif biriydi. Dağhan ise onun tam tersi aksi ve sinirli bir adamdı. Dağhan hislerine değil kendine güvenemiyordu. Eğer ki Beste onun yüzünden o güzel gözlerinden yaşlar akıtırsa Dağhan'ın kalbi buna dayanamazdı. O yüzden yıllardır en iyi yaptığı şeyi yapıp onu uzaktan seviyordu.
"Ev bakmaya başladım." diyerek sessizliği bozdu Beste. Dağhan'ın kalbine yine bir hançer saplandı. Küçük sevgilisinin güzel kalbi artık o şerefsiz babasına dayanamayacak kadar yorulmuştu. Gitmek, büyüdüğü mahalleden, sevdiği onlarca insandan kaçmak istiyordu ve Dağhan hiçbir şey diyemiyordu.
Beste, Dağhan'ın tepkisini ölçmek ister gibi yüzüne baktığında her zaman ki duvar suratıyla karşılaştı. Beste, babasından daha çok Dağhan'dan kaçmak istiyordu. Dağhan'ın onu görmemesi, onu anlamaması Beste'yi artık çok yormuştu. Geçenlerde annesinden duyduğu haberle de kafasına gitme işini iyiden iyiye yerleştirmişti. Dağhan için kız istemeye gidecekler demişti annesi. Beste o cümleleri tekrar hatırlayınca dolan gözlerini engelleyemedi.
Dağhan gözlerini ona çevirince dolan gözleriyle karşılaştı "Ne oldu güzelim? Neden ağlıyorsun?" diye soru avuçlarının arasına aldığı yüzünü incelerken. Beste konuşmak istese de dudaklarından çıkan hıçkırık ona engel oldu. Dağhan kollarını doladı ona. Sardı sarmaladı küçük bedenini.
"Gitme Beste" dedi Dağhan, saçlarını severken. "Beni sensiz bırakma"
Beste duydukları karşısında dumura uğramıştı. En başından beri beklediği cümleleri tam vazgeçtim derken duyması kalbini garip bir çıkmaza sürüklemişti.
"Gitmek istemiyorum" dedi titreyen dudakları arasından "Gitmek istemiyorum ama yoruldum artık" gözlerinden akan yaşlar arttı. "Senin beni, bizi hiçe saymandan yoruldum ben artık Dağhan. Aptal gibi bir köşede beni sevmeni beklemekten yoruldum"
Dağhan, onu üzmemek için uzak dururken aslında daha çok üzdüğünü bilmiyordu. Bilse asla böyle yapmazdı. Duydukları kalbinde bir sızı yarattı ama bazı şeylerin de farkına varmasını sağladı. İyi ya da kötü yanında Beste olsun istiyordu. Kimse gidecekleri yolun mükemmel olduğunu söyleyemezdi çünkü bazı güzellikler çekilen zorluklardan sonra gelirdi. Yine de ne olursa olsun el ele olduklarında aşamayacakları engel yoktu.
"Ben seni seviyorum Beste. İçim gidiyor benim sana, kalbim cayır cayır yanıyor seni düşündükçe. Ben kendime güvenemediğimden uzak duruyorum sana ama artık durmak yok. Ben seninle aynı savaşta iki ayrı savaşçı olmak istemiyorum. Aynı savaşı seninle el ele atlatmak istiyorum." diye döküldü cümleler Dağhan'ın dudaklarından Beste'nin kalbine.
Beste duyduklarıyla şoka uğrasa da kalbindeki kıpırtılar ondan hiç beklenmeyecek bir şey yapması için uyarı yolluyordu bedenine. Beste, onunla arasındaki mesafesini azalttı. Dağhan ona anlamaz gözlerle bakarken o ayaklarının üzerinde yükseldi ve dudaklarını dudaklarına bastırdı.
Bu bir öpüşme değildi. Beste belki de yıllardır beklediği cümlelerin çıktığı dudakları kendi dudaklarıyla mühürlemek istemişti...
Geri çekildiklerinde Beste'nin yanakları kızarmıştı. Çillerinin üzerine denk gelen kızırtılarla uğur böceğini anımsatıyordu. Dağhan'ın da içinden aynı şeyler geçmiş olacaktı ki ellerini tuttuğu küçük sevgilisine "Sen beni yeter ki sev uğur böceği ben her şeyin üstesinden gelirim. Senin için, ikimiz için..." dedikten sonra kızaran çillerinin üzerinden öptü.
O gece ikisi içinde unutulmaz bir gece olmuştu. Dağhan sevgisinin korkularından üstün olduğunu Beste ise kaçmanın içindeki sevgiyi bitirmek için yeterli olmayacağını anlamıştı.
Hala daha aynı masada oturan iki dost o gece kaçıncı kadehlerini tokuşturuyorlardı bilinmezdi. Mirza ve Baran iki yaralı kalp, iki yaralı bedendi. Baran, hiç kimseye güvenemeyeceğini düşünürken bilinmez bir ilişkinin içine girmişti. Mutluydu. Kim sevdiği, sevildiği bir kalpte mutlu olmazdı ki? Gerçekten seviliyorsa tabi.
Baran sevildiği zannettiği kadının onu aldatmasını beklemiyordu. Hemde dostum dediği adamla. Onun dokunmaya bile kıyamadığı sevgilisini izbe bir odada dostuyla o halde görmek Baran'ın dünyasını yerle bir etmişti...
Mirza gözlerini rakı bardağından ayırmadan karşısında konuşan dostunu dinliyordu. Omuzlarına dolanan kollar ile irkilen Mirza bakışlarını kolların sahibine çevirdiğinde Nida'yı gördü. Nida buruk bir gülümseme ile bir saat önce mutlu ayrıldığı bu masaya böyle geri gelmek içinde buruk bir hissiyat yaratıyordu.
Nida oturduğu masada Baran'ı dinlerken kıza karşı içinde oluşan öfkeyi engelleyememişti. Canından sakındığı kardeşinin üzülmesi onu da üzüyordu.
Baran kendiyle yalnız kalmak için dostlarının yanından uzaklaşırken masada sadece Mirza ve Nida kaldı.
Mirza bileğindeki saatine baktığında gözlerinin dolmasını engelleyemedi. Saatin camındaki kırık kalbindeki yarayı sızlattı. Yıllar öncesine gitti Mirza. Lisede yanına oturduğu o mavi gözlü kızı Güneş'ini hatırladı. Kalbini yerinden eden o güzel kızı...
Mirza'nın yıllarca aynı sırayı paylaştığı kızla üniversitenin başında kalbini de paylaşmaya başlamıştı. Belki de Mirza'nın hayatında yaşadığı en güzel yıllardı. Her şey rüya gibi geliyordu Mirza'ya.
Rüyadan uyanması kaza kurşununa giden Güneş'ini kollarında kaybedene kadar sürmüştü. Bakmaya doyamadığı gökyüzü mavisi gözlerini en son o gün kollarında can çekişirken görmüştü. Kurtaramamıştı onu. Belki de hayatında kendini çaresiz hissettiği anlardan biriydi...
Saatinin camı da o gün kırılmıştı. Güneş'inden ilk ve tek hediyesi de o giderken kırılmıştı.
Mirza o günden sonra ne o saati kolundan ne de güzeller güzeli sevgilisini kalbinden çıkarabilmişti...
Mirza o gece bütün kadehlerini Güneş'i için kaldırmıştı...
Baran masaya geri döndüğünde dostlarıyla sohbet ederek acılarını unutmuştu. Dostları Baran'a bu hayatta iyi gelen tek şeydi... Dostluk bazen bazı şeylerden üstündü...
Nida ise o gece kalbi de aklı da Feza'da olsa bile kendini Baran ve Mirza'ya adamıştı. Çünkü Feza'yı düşündükçe işin içinden çıkamayacaktı. Bu yüzden en iyi bildiği şeyi yaptı ve kendini arkadaşlarına adayıp kendi acılarını göz ardı etti...
______________________________
Bölüüüm sonu!!
Ay ben KOCAYA KAÇTIMMM!!!!!!
Bütün çocuklarımın kalbi kırıkken Çağan ve Reha'nın uyuması...
Umarım beğenirsinizz
Bir sonraki bölümde görüşmek üzereee
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.32k Okunma |
3.11k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |