
Herkese yeniden merhaba, nasılsınız?
Haydi herkes bu bölüme bir şarkı bıraksın...
SAZ ARKADAŞLARI
Akın:Yer fıstığı yaşıyor musun?
Çağan:Zeynep teyzeme maşallah valla
Çağan:Bir kadın hiç mi yaşlanmaz?
Beste:Her sene daha da çok hızlanıyor
Akın:pfvsdosbosvo
Çağan:Akınaşkım...
Çağan:Bu randomu görmemiş sayıyorum.
Ay kollarım...
Ay bacaklarım...
Ay canım bedenim..
Siz Zeynep Aksoy'a yenilecek varlıklar mıydınız, hı?
Mirza: Üç gram aklı vardı garibin o da yediği terlikle uçtu gitti.
Akın:Aramızda para toplayıp akıl alalım buna.
Çağan:Sen o paraları kıvır...
Konuş Çağan kankim konuş.
Ezdirme minnoş kankanı!
Çağan:Ay! Akınaşkımmış...
Çağan:Ben adı lazım değil baş harfi Mir sonu ise za olana laf sokuyoruz sandım.
Mirza:Deneme bile aslan parçası :)
Gamzelerine tüküreyim senin Mirza!
Çoluğun çocuğun bana benzesin inşallah!
Karın düğün günü seni terk etsin inşallah!
Boyu posu devrilesice!
Mirza:Ne oluyor kızım?
Mirza:Ben ne yaptım şimdi sana?
Hadi bunlar korkak
Eee hadi bunlar beni sevmiyor
Peki sen?
Hani beni koruyacaktın?
Beni beni yer fıstığını?
Mirza:Yer fıstığım seni seviyorum tabi ama
Mirza:Annen kızım o senin!
Mirza:Yani iki tane yer fıstığının toplamının karesi ediyor kadın.
Mirza:Eee benimde yakışıklı mı yakışıklı bir yüzüm var
Mirza:Zeynep Aksoy kazazedesi edemezdim yakışıklılar yakışıklısı yüzümü
Off!
Egonu gözümün önünden çek.
Çağan:Mirzacım senin yüzünü hayal ettim de bir
Mirza:Eeee?
Çağan:Ay yok retinama eziyet etmek istemiyorum
Mirza:Sabır.
Beste:Nida, neredesin kuzum?
Akın: Abi bu kız buraya fazla iyi kaçıyor ya.
Mirza:Haklısın kardeşim.
Mirza:Bir ayı Çağan'a bak birde şu kıza
Çağan: Kıymetlimin umrunda olwawak:)
"Nida!" diye bağıran ay pardon çığıran annem ile kafamı telefonumdan kaldırdım ve derince bir nefes alarak oturduğum sandalyeden kalktım.
Koşmaktan ağrıyan bacaklarım hafifçe sızlamaya başlamıştı.
Annem ve Sadettin amca eşliğinde yaklaşık on beş dakika süren kaçma maratonum annemden yediğim menzilli terlik ile son bulmuştu.
Hayır anacım ben kaçarken kimsede dur dememişti anneme. Hele o canımdan daha çok sevdiğim arkadaşlarım.... valla en çok onlar gaz vermişti anneme. Gördü bu gözler anacım her şeyi...
"Ay vallahi billahi yaşlanmışım ben" diyerek sitem ettim.
"Benden kaçabileceğini mi sandın akıllım?"
Anneme, sen annemsin ne bu havalar bakışı attım ama anlamadı sanırım
"Aman! ben sana kıyamadığımdan yakalandım." dediğimde annem bana neden bunu doğurdum dermiş gibi baktı.
'İNŞALLAH ATTIĞI BAKIŞIN O ANLAMA GELDİĞİNİ BİLİYORDUR NİDASU.'
'Sen benim anama cahil mi demek istedin dürzü?'
'YOK BUNDAN YOL OLMAZ...'
İç sesime burun kıvırarak ocağın başına doğru geldiğimde tencerenin içinden bana çipil çipil bakan şey yaprak sarmaları olmuştu.
Gözlerimden fırlayan kalpleri hemen yerine geri yollarken göz ucuyla da annemin nerede olduğunu kontrol etmiştim.
Mutfakta değildi.
Eee bir Nida Aksoy bir tencere dolusu sarma ile aynı ortamda bırakılır mıydı?
Asla!
"Bu güzel ve sihirli parmaklarım ile şimdi sizi yiyeceğim" diye kendi kendime konuştum.
Parmaklarım önümde duran sarmalara yaklaştıkça heyecan yapıyordum.
Tam o an geldiğinde elimden kayan tencere kapağı ile annemin sesi duyuldu.
"Nida, sarmalardan uzak dur!" diye bağıran anneme göz devirdim ve elime aldığım bir tane sarma ile mutfaktan koşarak uzaklaştım.
Odamdan içeri girdiğimde koşarak yatağıma atlamıştım.
Yakalandıktan sonra saatlerce mutfağa esir edildiğim için yatağım ile uzun süreli bir ayrılık yaşamıştık.
Canım yatağım seni ne çok seviyorum...
🥜🥜🥜
"Dağhan, şu ışıkları az daha sağa doğru mu taksaydık?" diye konuşan Aydın abiydi.
Şu an Dağhan abim, Aydın abim, Mirza ve Akın mahallenin ortasına kurulacak sofrayı ve ışıklandırmayı ayarlamaya çalışıyorlardı.
Ben mi?
Üst üste topladıkları sandalyenin en tepesinde çıkmış onların can güvenliğini kontrol ediyordum.
'BU DEDİĞİNE SEN İNANDIN MI NİDASU?'
'Eee Nida Aksoy olmak bunu gerektirir. Sen ne anlarsın?'
'SANIRSIN İNGİLTERE PRENSESİ...'
'Onuda olurum ne var?'
'OLUR OLUR...'
İç sesimi her zamanki gibi es geçerken bir yandan da bizimkilerin ne yaptığını kontrol ediyordum.
Çağan elinde olması gereken ışıkları kendisine sarmış bize doğru gelirken arkasından birinin sırtına atlaması ile sarsıldı.
"Noluyor lan!" diyerek bağıran Çağan kafasını sırtına atlayan kişiye çevirince gördüğü kişiye onun kadar bende şaşırmıştım.
Çünkü sırtında ona gülerek bakan kişi Reha'ydı.
"Ay sen miydin?" diye sordu Reha, Çağan'a bakarken. "Ben seni yürüyen direk sandım" diye de konuşmaya devam edince kendimi tutamayıp kahkaha atmıştım.
'YÜRÜYEN DİREK NE BE?'
'Ay ben nereden bileyim müneccim miyim?'
'DOĞRU SENDE O KADAR ZEKA YOKTU.' diyen iç sesime göz devirdim.
Herhalde ondan daha güzelim, zekiyim ve komiğim diye bana böyle davranıyordu.
Çağan'ın sırtındaki Reha ile buraya doğru gelirken bakış açıma Sezgin ve Feza girdi.
Gözlerim benden habersiz ikisini birden süzmeye başlamıştı.
İlk önce gözlerim Sezgin'de kaldı. Kahverengi dalgalı saçları ve keskin kaşlarının altında ışık gibi parıldayan cam mavisi gözleri ile Reha'ya doğru anlamsız bakışlar atıyordu. Siyah bir tişört ve altına giydiği koyu mavi pantolon ile birlikte boyu da geniş omuzları da oldukça ortadaydı. Maşallah maşallah tam kızların inşallahı annelerin maşallahı tipinde bir çocuktu.
Gözlerim sonra yanında yürüyen Feza'ya doğru kaydı. Ay maşallah maşallah bu ne yakışıklılık Feza bey!
'HIZINIZ 204 YAVAŞ!' diyen iç sesim değildi valla. Amanın kalbimden geldi bu uyarı hissettim.
Bütün organlarım benimle tek tek konuşuyor valla anacım. Sizde de oluyor demi bu?
Feza'nın giydiği mavi oduncu gömleği, içine giydiği siyah tişört ve dar siyah pantolonu ile oldukça yakışıklı olduğu inkar edilemez bir gerçekti. Siyah ve parlak saçları da giydiklerini tamamlamıştı. Giydiklerine zıt giden tek şey sanırım bal rengi gözleri olmalıydı.
"Nida!" diyerek bağırdı Aydın abi, olduğu yerden bana doğru bakarken.
"Efendim" diyerek kafamı ondan tarafa çevirirken oturduğum sandalyelerde dengemi kaybedip yere doğru havalanmıştım.
Başarılı bir atlayıştı bence. Önce bacaklarım yere sürttü ve en sonda o çok sevdiğim kıymetlim sert zeminle çarpıştı.
Hayır arkadaşlar Feza beni tutmadı. Tutsaydı şu an kıymetlim sert zemine çarpıyor olmazdı.
Kafamı tepemde oluşan topluluğa çevirirken ağzımdan da birkaç sinirli mırıltı çıkıyordu.
"İyi misin fıstığım?" diye soran Aydın abime doğru yavru köpek gibi bakarken acısını sonradan daha da çok hissettiren düşüşüm ile gözlerim dolmuştu.
Aydın abi bir yerime bir şey olmuş mu diye beni kontrol ederken tepemize de neredeyse bütün mahalle toplanmıştı.
"Amanın! En sevdiğim pijamaydı bu" diyerek yırtılan pijamamı ve dizimden akan kanı parmağım ile gösterdim.
"Kızım sen dizinin kanadığına değil de pijamaya mı üzüldün?" diye sordu Reha.
"Yer fıstığı bu. Pijamaları canından önce gelir." diye cevapladı Akın.
Elinde ki küçük sağlık çantası ile buraya doğru gelen Mirza, "Ben sana yenisini alırım güzelim." diyerek dahil oldu konuya.
Tepemizde oluşan kalabalık dağılırken Akın, Çağan ve Reha'da kalan işleri tamamlamak için yanımızdan ayrılmıştı.
Mirza, elindeki kara bela tentürdiyot ve pamuğu bana doğru yaklaştırdıkça ben Aydın abime doğru kaçıyordum.
"Güzelim, yaran enfeksiyon kapacak bir dursana." diyerek konuşan Mirza ile derince bir iç çekip bacağımı uzattım.
Pamuğu dizime hafifçe değdirirken bir yandan da üflüyordu. Çünkü canım tatlı benim. Canım, düşünceli ve oldukça vay anasını beyefendisi olan mağara kaçkını kılıklı Mirzacım benim ya...
Pamukla temizledikten sonra ufak bir yara bandı ile yarayı kapattık ve beni evime uçurdular.
Yalan değil arkadaşlar gerçek. Çağan ve Reha kollarımdan Mirza ve Akın'da bacaklarımdan tutup beni uçura uçura eve getirmişlerdi.
🥜🥜🥜
Aradan geçen birkaç saatin ardından üzerimi değiştirmiş ve tekrardan aşağıya inmiştim. Mahalle tamamen akşam için hazır durumdaydı. Bu mahallede büyümenin bir sürü güzel tarafı vardı ama sanırım en güzeli her sene bu günün gelmesiydi. Tamam ben her sene türlü oyunlar ile işlerden kaçıyorum ama yinede bu mahalleyi bir ayrı seviyorum.
Mahalledeki herkes koca ve uzun masada yerlerini alırken bir yandan da ettikleri sohbetlerin uğultusu kurulan masaya hayat veriyordu.
Masanın sonlarına doğru her zamanki yerimize kurulduğumuzda herkesin üzerinde tekrar gözlerimi gezdirdim.
Dağhan abi, Beste, Aydın abi, Akın ve Çağan yan yana oturmuşlardı. Benim bir yanımda Mirza bir yanımda ise Baran vardı. Her şey her sene nasılsa bu senede öyleydi.
'EMİN MİSİN NİDASU?'
'Eminim tabi içimdeki kara bela'
'KAFANI MİRZA'NIN BİR SANDALYE YANINA ÇEVİRMENİ İSTİYORUM SADECE'
Kafamı birazcık eğip Mirza'nın sağına doğru baktığımda Feza ile göz göze geldim.
Doğruydu. Bu sene masamızda üç kişi daha fazlaydık. Reha, Feza ve Sezgin'de bu sene bizimle bu masadaydı.
Sadettin amca, oturduğu sofranın başından bizlere doğru bakarken günün anlam ve önemi için birkaç konuşma yaptıktan sonra yemeklerimizi yememiz için eliyle işaret yapıp "Afiyet olsun." demişti.
Tam o sırada "Bizsiz mi?" diyerek konuşan kalın bir ses duyuldu.
Kafamı kaldırıp gelen ay pardon gelenlere baktığımda bakışlarım donuk kaldı.
Yok yok bunlar buraya bu kadar rahat gelmiş olamazlardı.
Gözlerimi kapatıp açtım ve bir daha baktım.
Yok yine buradalar.
Gözlerim direk Beste'yi buldu ve gözlerinde gördüğüm o ifadeyi hiç ama hiç sevmemiştim...
🥜🥜🥜
BÖLÜM SONU:(
BÖLÜMÜ BEĞENDİNİZ Mİ?
KARAKTERLER HAKKINDA DÜŞÜNCELERİNİZ NEDİR?
VEE SİZCE GELENLER KİM?
Diğer bölümde görüşürüz erik mahallesi
sakinleri :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.32k Okunma |
3.11k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |