
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayıın!!
İyi okumalar :))
🥜🥜🥜
"Bakın polis bey abi hak etti diyorum neden anlamıyorsunuz?" diye isyan ettim kolumu tutan polise bakarken.
Bana bakmadan yürümeye devam ederken "Amire anlatırsın" diye yanıtladı beni. Gözlerimi hafifçe devirdim. Hafifçe çünkü şimdi birde memura göz devirdi diye suç verirler bana aman tövbe tövbe.
Bu arada nerede olduğumu anlamışsınızdır ama ben yine de söyleyeyim evet evet karakoldayız.
Neden diye soracak olursanız eğer vallahi benim suçum yok. Bütün suç haddini aşan o sığırındı.
Geldiğimiz kapıdan içeri girdiğimizde gördüğüm kişiyle sessizce bir küfür mırıldandım.
Dağhan ve Aydın abimin polis olduğunu size söylemiş miydim?
Gerçi şu an celladım olacakmış gibi bakıyorlar ama hayırlısı tabi canım...
"Mesut bana bütün barı altüst edenin yanındaki olduğunu söyleme" dedi Aydın abi gözlerini benden ayırmadan.
"Ne söyleyeyim amirim?" diye sordu adının Mesut olduğunu öğrendiğim şahıs. Mesut'cuğum iyisin hoşsun da biraz safsın sanki...
"Sen çık dışarı Mesut" diyen Dağhan abiyle Mesut odayı hızlıca terk etmişti.
Aydın abi karşısındaki koltuğu bana eliyle gösterirken yavaş ve ürkek adımlarla o tarafa doğru yürüdüm.
"Evet, Nida açıklamak ister misin?" diye soran Aydın abiye başımı hafifçe salladım "Açıklayayım tabi Aydın abicim."
Omuzlarımın üzerinde hissettiğim baskı ile bakışlarımı tepemde dikilmiş Dağhan abiye çevirdim.
Ben dedim size bu benim celladım olabilir diye?
"Yalan söylemeden, kendi fikirlerini katmadan anlat ama Nida!" dediğinde gözlerimi hemen ondan çektim.
Ben ve yalan söylemek aynı yerde olabilecek şeyler miydi yani? Asla!
"Şimdi ben sabah Aydın abilere gitmiştim oradan çıkınca da eve gidiyordum o sırada Çağan'la karşılaştık. Nereye gittiğini sordum o da Reha'yla buluşacağını istersem benimde gelebileceğimi söyledi bende tamam dedim." derin bir nefes aldım tam o sırada kapı çaldı ve içeri giren bir abla bana elinde bir kupa uzattı.
Elindeki kupayı alırken teşekkürümü etmeyi de unutmadım. Karakollara da düşsek de yine de elit ve prenses bir kızım ben...
Kupanın içindeki sudan birkaç yudum aldım "İşte sonra biz müzikli bir yere gittik."
Aydın abi çatılan kaşlarıyla bana bakarken "O müzikli yer inşallah pavyon değildir?" diye sordu.
"Yok yok. Bar gibi bir yerdi." dediğimde ikisininde kaşları daha da çok çatıldı.
Ay anlat diyorlar bana çatık kaşlarla bakıyorlar ne kadar ayıp!
"Sonra orada bir tane hayvan oğlu hayvan önce Reha'ya saçma sapan laflar etti sonra Çağan'a laf etti bende durmadım ona laf ettim."
Etmiştim vallahi. Ne var benim çocuklarım dans ediyorlarsa. Ne de güzel dans ediyorlardı. O beyin yoksunu manda ayısı aynada kendine gülsün.
"İşte ben ona laf edince klasik laflardan olan 'son koz boşono bonom oşomo koroşmo' dedi bana. Sonra birde bana yürümeye kalkınca bende ona kız başıma neler yapabileceğimi gösterdim." diye bitirirken cümlemi geldiğim gazla birlikte iki kolumu da sıkarak olmayan kaslarımı gösterdim...
Dağhan abi saçıma ufacık bir öpücük kondurdu "Abicim maşallah iyi yapmışsın da adam senden şikayetçi olmuş. Onu ne yapacağız?" dediğinde kollarımı indirdim, dudaklarımı büzdüm ve parmaklarımla oynamaya başladım.
Aydın abi oturduğu yerden ayaklanırken "Birde biz konuşalım birde bize şikayetçi olsun." demişti ve odadan çıkmıştı.
Aydın abinin arkasından da Dağhan abi gitmişti.
Eee ben ne yapayım abicim tam olarak?
Bir suçluyu böylece başıboş bırakmakta hiç etik değil yalnız!
Dışarıdan uğultulu sesler gelirken ben oturduğum yerde yayılmıştım bile çoktan. Belki birazdan ağır bir ceza alacaktım ve annem ben yokken hasretime dayanamayıp evi barkı toplayıp ülkeyi terk edecekti, arkadaşlarım ben yokum diye hiç mutlu olamadıkları için dağılacaklardı, Feza hasretime dayanamayıp dağları delecek ama yine de hapishanenin yolunu bulamayacaktı.
Feza bulamaz evet. O biraz şey... evet biraz yer yön duygusu gelişememiş. Olsun olsun beni buldu sonuçta!
"Ya Mesut abi bir arkadaşa bakıp çıkacağız" diye söylenen Çağan'ın sesi kulağıma geldiğinde gözlerimden birkaç saniyede geçen o ışığı ben bile görmüştüm, oturduğum yerden kalktım ve hızlıca odanın kapısına doğru koştum.
"Çağan!" diye bağırdım ona doğru koşarken.
Çağan dikkatini saf polis Mesut'tan alıp beni fark ettiğinde hızlı adımlarla yanıma geldi ve beni kollarının arasına aldı.
"İyi misin güzelim?" diye soran Çağan'a başımı onaylar bir biçimde salladım.
Evet, o dağ ayısı sadece benden şikayetçi olmuştu ve evet Çağan'cığım şu an yeterince ciddiydi.
"Konuştun mu abimlerle anlattın değil mi her şey Nida?" diye soran Çağan'ı yine başımla onayladım.
Biz sarılırken Aydın abi ve Dağhan abi de yanında o sığır ayısıyla yanımıza doğru geliyordu.
Kahverengi gözleri yumruğumdan nasibimi almış bir şekilde bana bakıyordu. Mor çok yakışmış vallahi tenine.
Uzaktan baktığımızda tip olarak bana çok benziyordu ama karakter olarak benziyor mu? Sanmıyorum benzeyebileceğimizi.
"Nida gel buraya." diye bana seslenen Aydın abiye kaş göz işareti yapsam da anlamamıştı tabi ki!
Bu adam gerçekten beni ne zaman anlayacak ya?
Acaba anlıyordu da istemem yan cebime mi koy yapıyordu?
Bu evlilik erkekleri çok değiştiriyor anacım!
Yavaş ve bir o kadar da minik adımlarımı onlara doğru yönlendirirken yüzümdeki umursamaz ifadeyi de asla değiştirmiyordum, değiştirmeyecektim de!
"Evet, Melih aslanım seni dinliyoruz şimdi." dedi Dağhan abi, adının Melih olduğunu öğrendiğim sığırın sırtına hafifçe vururken.
"Yaptığım hataydı" dedi Melih sessizce bir şekilde. Vallahi zor anladım. Yani benim yerimde başkası olsa anlayamaz ama biliyorsunuz ki ben... ay tamam ne bağırıyorsunuz?
"Duyamadım. Ne dedin?" dedim bir elimle kulağımı ona doğru çevirirken.
Melih, seslice nefesini dışarı bırakırken "Yaptığım hataydı, kusuruma bakma." dedi.
Ayy sesini o kadar çok yükseltti ki bütün dünyaya duydu vallahi.
"Yine duyamadım ama neyse." dedim omzumu silkerken.
"Özür dilerim diyoruz ya kızım!" diye bağırdı birden Melih.
Vallahi bu sefer tüm dünya duymuş olabilir.
Bir elimi kalbimin üzerine koydum ve Melih'e doğru biraz eğilip "O kadar iyisin ki sağ ol" dedim.
Sadece gözlerini devirdi ve yanımızdan ayrıldı.
Bakışlarımı Aydın abi ve Dağhan abime çevirdim "Serbestim değil mi bende artık?" diye sordum.
"Sanki nezarete girdi sorduğu soruya bak" diye cevap verdi Dağhan abi.
"Deme öyle Dağhan'cığım buranın havası bile bozuk vallahi.Siz demek ki ondan bu kadar ciddisiniz baksanıza Çağan'a bile bir ciddiyet geldi buraya." dedim elimle kaşları çatık bir şekilde önündeki kağıtları imzalayan Melih'e bakan Çağan'ı gösterirken.
Aydın abi çenemden tutup başımı ona doğru çevirdiğinde şirince gülümsedim ama onun kaşları çatıktı yani bu demek oluyor ki bana çok önemli bir şey söyleyecek birazdan.
"Bak Nida," diyerek konuşmaya başladı Aydın abi, evet şimdi onu can kulağıyla dinleme kısmındayım ama sorun bakalım kim dinlemeyecek? Evet evet ben!
Aydın abi birkaç cümle daha kurarken Dağhan abide onu onaylıyordu sürekli bende başımı anlıyorum dermiş gibi sallıyordum.
Acıkmıştım ya! Canım anama boncuktan kuşta yapamadım ki götürürdüm.
"Yani bir daha burada olursan acımam atarım seni içeri Nida!" diyen Aydın abime tekrar başımı salladım.
"Eee o zaman gideyim ben malum hapis hayatı zor." dedim gülümseyerek.
Koşarak yanlarından ayrılırken Çağan'ın kolundan tuttum ve karakoldan ayrıldık.
"Ne demek yokluğumuzu fark etmediniz ya!" bağırarak kalktım Feza'nın kolunun altından.
"Fark etmedik değil Nida, işlerimiz vardı hepimizin bugün" diyen Baran'a gözlerimi devirdim.
Ne yani ben işsiz miyim? İşsizdim valla.
"Ben hapse falan girersem bensizlikten dağılırsınız sandım ama sizin yokluğumuzdan haberiniz olmasın!" dedim kollarımı birbirine bağlarken.
Herkesin gülme sesi kulağıma gelirken sadece göz devirdim.
"Ben ne yapardım peki sensiz güzelim?" diye sordu Feza.
Göz ucuyla ona bakarken "Sen hasretime dayanamayıp dağları delecektin" dediğimde herkes bir daha gülmüştü.
Mirza kahkahalarının arasından "Fıstığım, Ferhat zaten o işi yapmış zamanında" dediğinde omuz silktim.
“Niye senin Ferhat’tan neyin eksik dürzü?” dedim.
Hepsi gülmeye devam ederken ben kaşlarım çatık bir şekilde bakıyordum. En son dayanamayıp sıkıntılı bir nefes verdim ve oturduğum yerden kalktım.
"Gidiyorum ben ya!" diye bağırırken Feza'nın kolunun altından da hızlıca çıktım.
Ben giderken Akın'ın arkamdan "Gidiyor abi" dediğini duydum ama dönüp bakmadım bile.
"Döner mi sizce?" diye soran Sezgin'e de içimden dönmeyeceğimi söyledim.
Küsmüştüm işte dönmeyecektim!
Feza'nın kendinden emin bir sesle "Paşalar gibi döner" dediğinde guruldayan karnım bana hiç yardımcı olmamıştı.
Canım döner çekmişti işte!
Olduğum yerde birkaç saniye durdum ve hemen geriye doğru döndüm.
Burnum havada herkese bakarken "Döner mi dediniz?" diye sordum.
Hepsinin suratında yayılan gülümseme ile bende daha fazla duramadım ve kahkaha attım.
"O zaman döner yemeye gidelim güzelim" dedi Feza oturduğu yerden kalkarken.
Feza'dan sonra herkes oturduğu yerden kalkmıştı.
Kollarımı Feza'nın koluna sardım ve başımı da koluna yasladım.
İşte yine günün sonunda en güvende hissettiğim yerdeydim.
Ne olursa olsun, ne olacaksa olsun. Feza'nın benim için yeri hiçbir zaman değişmeyecekti. Feza yanımdayken her türlü savaştan galip gelebilirdim.
Sadece Feza'nın da değil, arkamdaki kalabalık her zaman yanımda olsun ben her şeyin üstesinden gelirim...
🥜🥜🥜
Selaamlarr!!
Nasılsınız?
Öncelikle bölümü bu kadar çok geciktirdiğim için özür diliyorum...
Bölüm hakkında düşünceleriniz?
Bu arada beni instagramdan takip etmeyi unutmayın!!
İnstagram:irremmnurayr
Diğer hikayelerimde de buluşalııım <3
İyi ki siz, iyi ki bu mahalle
Bir sonraki bölümde görüşürüz Erik Mahallesi sakinleri :))
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.32k Okunma |
3.11k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |