52. Bölüm

Bölüm 49

İrem Nur Ayar
irmnrrayrrr

OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYALIMMM... SİZİ SEVİYORUMMM

Mahalledekilerle aramı düzeltmeye başlayalı bir haftadan fazla olmuştu. Bu süreçte aram sadece bizimkilerle düzelmiştir haa pardon Mirza ve Feza hariç herkesle aram gayet iyiydi.

Feza'yla o günden beri görüşmemiştim bu olaylar aramızda bir soğukluk getirmişti evet ama bunu uzatan artık ben değildim oydu.

Mirza ise...

Onu konuşmak bile istemiyordum gerçekten. Kafasından ne geçiyordu, neler düşünüyordu aramızdakilerle ilgili hiç bilmiyordum ama bana gelmeyene ben hiç gitmezdim biliyordum.

Okulların açılmasına az kalmıştı. Yazın son demlerini de saçma sapan olaylar ile geçirdiğimiz olaylar yüzünden ziyan olmuştu, gençliğim gibi aynı bacılarımm...

Haram oldu bak gençliğimde ziyan olduu eyyy!!!

Herkesle hem çok iç içe hem de oldukça uzak bir alan istiyordum kendime ama yanımdakilerle efendim bir erikle tuz, şekerle çay, simitle ayran, dertlerimle gece üç, ketçapla mayonez, Reha ile Çağan gibi yapışık olduğumuz için asla ayrılamazdık. Topluca kamp yapmaya gelmiştik.

Dağhan, arabasının bagajından mini hoparlör, kahve termosu ve koca bir karpuz çıkardı. Baran “Medeniyetimizi yanımızda getirdik.” diyerek karpuzu havaya kaldırdı.

Reha, bir elini havaya kaldırdı ve bağırdı; "Bu gece kopmaya hazır mıyızzz?"

Hepsi bir ağızdan güldü bende yarım ağız bir şekilde güldüm.

"Sakın göle atlamayın haa" diye de ekledi.

Kesin atlayacaktı kesinnn.

Çağan bir kolunu Reha'nın omzuna attı ve "Kardeşim söz atlayış halini çekmek için kameram hazır olacak." dedi.

Çadırlar kurulmuş, ateşler yakılmıştı. Herkes elindeki kupadan kahvesini yudumluyordu ve ortam oldukça sessizdi. Duyulan tek ses gölden gelen su sesiydi. Feza'nın geldiğimizden beri bir kelime konuşmamıştı. Benimle de konuşmuyordu yan yana oturuyorduk ama aramızda Everest dağı kadar mesafe vardı neredeyse.

Herkeste gözlerimi gezdirdim; Dağhan ve Beste kendi aralarında sohbet ediyor gülüyorlardı, Akın ve Baran sohbet ediyor, Çağan ve Reha' ya döndüğümde ise birbirlerinin omzuna yatıp uyuya kaldıklarını gördüm. Şapşallardı ama çok seviyordum ikisini de!

Yanımda sessizce oturan Feza'ya eğilip "İyi misin" diye sordum, meraklı çıkmasına engel olamadığım sesimle. Kafasını birkaç saniye eğdiği yerden kaldırmadı, parmağımla omzuna dokunup " Feza!" dedim sessiz tutmaya çalıştığım ama pekte beceremediğim bir şekilde.

Kafası yerden kaldırıp, gözlerini gözlerimle buluşturmadı ama "İyiyim" diye cevapladı beni.

Aramızın böyle olmasından hiç mi rahatsız olmuyordu bu çocuk? Ben oldukça rahatsızdım çünkü! Üstelemeyecektim ama bana gelmeyene ben gitmezdim, gitmeyecektim.

Aradan geçen birkaç dakikadan sonra çalıların arasından gelen hışırtıyla hepimizin bakışı sesin geldiği yöne doğru gitmişti. Önce bir gölge belirdi sonrada gölgenin sahibi göründü. Gelen Mirza'ydı.

Herkesin bakışı ondayken yanımdaki Feza'nın bedeninin kasıldığını hissettim ama nedenini anlayamadım. Mirza "Selamın aleyküm." diyerek herkese topluca bir selam verip, tam karşımıza oturdu. Mirza' nın bakışları Feza'nın üzerine kilitlenmişken herkes birbirine ne oluyor der gibi bakıyordu ama hiç kimsenin bir şey bilmediği belliydi.

Dağhan ortamdaki gerginliği dağıtmak için öksürerek kendini belli etti önce "Ooo kardeşim göremiyorum seni bayadır nerelerdesin ya?" deyip, Mirza'nın dizine hafifçe vurup sıktı. Bu bir tatsızlık çıkarma demekti, sakin ol koçum demekti.

"İşlerim vardı biraz kardeşim." dedi derin bir nefes aldı "Bazı araştırmalar yapmam gerekiyordu fazla samimiyet kurduk fazla güvendik bazılarına gibi hissediyorum." dedi bakışlarını Feza'nın üzerinden asla ayırmadan.

Feza'nın huzursuzca kıpırdandığında hissettim ama dönüp ona bakma gereği duymadım nedense, kafamın içinde Mirza'nın dedikleri dönüyordu.

Fazla güvendik bazılarına...

Sessizlik çığ gibi büyüdü ve ne Mirza bakışlarını Feza'dan çekti ne de Feza başını kaldırıp göz göze gelebildi Mirza'yla. Feza bir kez daha olduğu yerden kıpırdandı huzursuzca. Mirza bu hareketine yarım ağız güldü "Ne oldu koca orman mı dar geldi yoksa sakladıkların mı dar geldi?" diye sordu, taş gibi sesiyle.

Feza hala daha ne saklıyordu ki? Feza ilk kez başını kaldırdı ve baktı Mirza'ya "Ne diyorsun sen ya?" diye çıkıştı.

"Ne dediğim gayet açık değil mi? Ne sandın sen? Herkes senin gibi aptal değil. Kimse sadece bakıp inanmaz. Bazıları araştırır. Kazır. Gerçekleri bulur.”

Feza, bir an durdu.

Ama bu duruş korkudan değil, hesap yapar gibiydi.

Mirza tekrar konuşmaya başladı "Gerçekleri öğrenince ne yaparsın peki Feza? O yalancıya gerçekleri yedirirsin değil mi?" dedi, sesi her kelime de daha da sertleşiyor daha da yükseliyordu.

Dağhan abi, Mirzanın kolunu tuttu "Tamam aslanım yeri burası değil." deyip, sırtını sıvazladı.

Neler oluyordu şu an gerçekten? Feza olduğu yerden hızlıca kalktı ve Mirza'ya doğru giderken, Mirza' da oturduğu yerden kalkmıştı.

Hızlıca oturduğum yerden kalktım ve Feza' nın kolunu tuttum. "Ne oluyor ya size?" diye bağırdım.

Çağan ve Reha'da sonunda uyanmış kırpıştırdıkları gözleri ile ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

"Derdiniz ne sizin ya?" diye tekrar sordum sesimi yükselterek "Bize ne oldu ya ne bu geldiğimiz hal, niye böyleyiz her şeyi unutup başa dönmeye çalıştıkça neden aynı yere geliyoruz, derdiniz ne," döndüm ve Feza'yı ittirdim "Derdin ne söyle, söylesene derdin ne benimle?" diye bağırdım. Çıldırmış gibi hissediyordum kendimi. Ben bir şeyleri bastırmaya çalıştıkça sindirmeye çalıştıkça sürekli başka şeylerin çıkmasından sıkılmıştım.

Feza hiçbir şey demedi ve öylece çekip gitti önümden derince bir nefes verdim "KORKAK!" diye bağırdım arkasından. Omuzlarım yorgunlukla düştü gözlerimi herkeste bir kere daha gezdirip "Hava alacağım ben biraz" dedim, gölün kenarına yürürken.

Ben gölün kenarında bir taşın üzerinde oturmuş ayağımla yerdeki küçük taşları bir ileri geri iterken bir yandan da az önce olanları düşünüyordum.

Bir ses duydum.

Arkadan gelen ayak sesi değil, nefes gibi.

Dönmeme gerek kalmadan anladım. Mirza.

Oturdu. Hiç laf etmeden.

Yanıma değil de… biraz öteye. Hani şu “çok yakın değilim ama gitmiş de değilim” mesafesi var ya. Aynen orası.

Bir süre ikimiz de sustuk.

Rüzgar konuştu, su şıpırdadı, bir de Baran horladı uzaktan.

“İyice sitcom'a döndü hayatımız.” dedim. Sesim biraz boğuktu ama üstüne şaka sarınca geçiyor sandım.

Mirza iç çekti.

“Seninle komik olamıyoruz artık. Eskiden gülerdik.”

Bir şey söylemek istedim.

Yutkundum.

“Eskiden ben de saçlarımı kendim keserdim. Bazı şeyleri bırakıyorsun zamanla.”

Bir saniyelik sessizlik.

Sonra o gülümsemesini duydum. Sesli gülmüyor ama yüzü değişince hava bile fark ediyor.

“Bence saçını değil, savunmanı kestin.” dedi.

“Yani hâlâ bensin ama daha az konuşuyorsun.”

Biraz başımı eğdim, suya baktım.

Yansımam net değildi ama yorgundu.

“Sen benimle hiç savaşmadın Mirza. Ama hep uzak kaldın. İnan bana, bu da aynı yorgunluğu yapıyor.”

Göz ucuyla baktım.

Bakıyordu.

Bir şey arar gibi değil. Sanki zaten bulmuş gibi. Ama geç kalmış gibi.

“Ben bilerek uzak kalmadım.” dedi.

“Ne yapacağımı bilmiyordum. O sırada yanlış kişilere doğru gibi davranıyordum.”

“Feza'ya mı laf çakıyorsun, bana mı anlayamadım?” Dedim ama sesim öfke değil, hafif kırık bir kahkahayla karıştı.

Mirza da hafif gülümsedi.

“Kendime.” dedi.

“Çünkü arada sen vardın, ama ben seni en son düşündüm. Şimdi düşündükçe de geç kaldım gibi geliyor.”

Birkaç saniye sustum.

Sonra elimle bir taş aldım, göle attım.

Suya “plik” diye düştü.

“Geç kalmak değil sorun.” dedim.

“Gelmemek.”

Bundan sonra uzun süre konuşmadık. Ama o sessizlik, ilk defa batmadı.

Sadece içimde bir cümle dönüp durdu: “Bazı insanlar geç gelir, ama tam gelir. Bazılarıysa erken gelir, sonra erken gider.”

Peki sen hangisisin Mirza?

 

Hellooo kimsee var mıı?? Evet evet geldimm..

Nasılsınız iyisinizdir inşallah!!

Bölümğ umarım beğenirsiniz içimde Feza ile ilgili eksiklikler vardı ve bu şekilde şekillendi sizce doğru mu olmuş?

Sonraki bölümlerde ne olacaakk?

Sizi çok öpüyor ve hoççakkalınn diyorumm.

Bölüm : 19.10.2025 22:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...