1. Bölüm

1. Bölüm

ipek cavusoglu
istanbulfeyyniiss

 

 

1. bölüm Kalp atarken ölmek neydi? İnsan bedeni uyanıkken ayakta uyutulurmuydu? Beyin çalışırken vücut pes edermiydi? bu soruların hepsinin cevabını en ağır şekilde öğrendim. Gözlerim açık ama herkesin gördüğünden farklı görüyorum. Gözlerim intikam ateşi ile yanıyor ve her yaşadığım olay bir çirada ates hörüğüme atıyor.

Karşımda duran taştan duvarlı pencereden gördüğüm karlı erzurum sabahı bana farklı görünüyordu. Beyaz karlar kan'a bulanıyordu.. masum beyaz artik eskisi gibi degildi. Üstümdeki doktor önlüğünün ceplerine soktuğum ellerimi baş parmaklarım ile ovuyordum. Yavaş adımlarla dakikalardir baktığım dağların arasından bakışlarımı sıyırdım. Masama oturdum ve önümdeki sanık dosyalarında üşüyen ellerimi gezdirdim. Sayilarca Dosyanin arasından aradığım dosyayı buldum ve kapağını açtım, yıllardır kullandığım mürekkepli dolma kalemimi standindan aldım ve dosyanin yanina açtığım bildiri kağıdını büyük bir acı ama aynı zamanda istemesemde içimde gizlenen başka bir duygu ile doldurdum.

"TC vatandaşı KÜRŞAT AKGÜN'ün beyine pıhtı atması sebebi ile vefat ettiğini revir doktoru LAVINYA ADEN tarafından ERZURUM ADALET BAKANLIGI'na bildiriyorum.

-ERZURUM H TIPLI YUKSEK GUVENLIKLI CEZA VE INFAZ KURUMU.'

Bildiri kağıdını Sanik dosyasına zimbaladim ve kaşemi basarak gönderilecek dosyaların arasına koydum. Bu kaçıncıydı? İçimde biriktirdiğim intikam ateşi gün yüzüne vahşice mi çıkıyordu? vefat bildiri kağıdını doldurduğum son sanık eski karısını tam 67 yerinden bıçaklamıs, çamaşır suyu ile gözlerini kör etmiş, cesedi ise orman kenarına bırakıp yurtdisina çıkmaya yeltenen bir caniydi. Canım acimiyordu yaptığımdan dolayı. Sorunda buydu. Acımalıydı. Onlar gibi olmamalıydım. Cani olmamaliydim. Revirin kapısı elleri kelepçeli iki yanından gardiyanlarin tuttuğu bir adam ile sonuna kadar sessizce açıldı. Gardiyanlar adamı sedyeye oturtup yatağa kelepçeyi bağladı ve arkadan gelen gardiyan bana sanık dosyasını verdi. Bu sanığı ilk kez görmüyordum ve belliki sonda degildi. Dosyayı açtım içine bakındım. Yaklaşık 107 Suç kayidi vardi ve bunların 54'ü çocuk istismarı ve tacizi idi. Gözlerimi kaldırıp soğuk bir ifadeyle iğrenerek adama baktım.

 

"Hücreye yeni gelen bir sanığı ölesiye dövdü! Şunu neden hala idam etmiyorlar anlamıyorum ben!' Diye hayretle bağırdı yandaki uzun esmer iri yapılı gardiyan. Sakin olması için kafamı hafifçe salladim ve yatıştırıcı ilacı şırıngaya alarak çırpınan sanığa yaklaştım. Gardiyanlar bacaklarından ve kollarından adamı tuttu ben ise boynuna şırınga batırdım. Enjekte ettikten sonra sakince adamda uzaklaştım. Soğuk bir bez, batikon, pamuk aldım. Pamuğa döktüm batikon ile kasindan yuzune uzanan patlamış kısmı batikonladim. Dikiş için çok derin degildi. Yarayı temizledim sardım ve gece kontrol için gardiyanlar ile konuştum.

 

 

Bu çamura batmış hayatta karşımızdaki 1 dakikanin bile garantisi yok. Şuanda ölebilirim. Bu zamana kadar hiç ölümden korkmamistim. Sevdiğim biri ölmemişti hiç. Bir gün korkmadığm şey basima geldi. Ve o zaman anladım ki zaman insandan üstündür. Saat akşam 6ya yaklaşıyordu, gardiyanlar yemek molasına çıktığında şırıngama aldığım 2 doz insektisit yani halk arası deyim ile tarımda ve tıpta yeri olan böcek öldürücü aldım. 0,5 dozu bir hamam böceği yuvasını saniyeler içinde öldürebilirken 2 dozunda fazla solunması insanı zehirlerken, kana 1 dozunun karışması birini acılar içinde surundurebilir di. Sanığın dosyasından hücre numarasını aldım ve yukarı cıktım. demir kapıyı açan gardiyani bekledim ve içeri girdim.

" Mustafa Tekin, 56 yaşında, çocuk istismarı sebebi ile onlarca kez tutuklanıp salınmışsın. Taciz,tecavüz,kasten adam öldürme, ne ararsan var. Kaldığın koğuşa gelen kader mahkumunu öldüresiye dövmüşsün." Dedim şırıngayı hazırlayıp koluna batırdım. Adam hala sakinleştirici etkisinde olduğu için çırpınamadi. 2 doz insektisit'i kanına karıstırdım. İsim bittikten sonra büyük bir sakinlikle hücreden çıktım. Revire girdim ve kapıyı arkamdan kapatarak kapıya yaslandım. Üzerimde inanılmaz bir rahatlık vardı fakat bir tarafımda ise korku. Onlar için suçlu hissetmemeliydim. Korku hissetmemin sebebi onu cezalandırmak degildi. İnsan öldürmemdi. Ben doktordum. İşim insanları hayata geri döndürmekti. Yeminim vardı. Yeminimi intikam ateşim ile kül etmiştim. En korktuğumda insanları öldürmekten artık korkmamamdi. Birisinin bunu duyması ile bütün hayatım biterdi. Ceza işleri bakanlığı bunu öğrenirse seri katil olmamın üzerine üstüne vatan haini seçilirdim. Sonum muhtemelen boynuma geçirilen keskin urgan ile olurdu.

Gözümden yaş akmasını istiyordum. Agliyayim, korkayım, pişman olayım, kendimi yirtiyim istiyordum. Ellerim titriyordu. Orada o şekilde ne kadar durmustum bilmiyorum ama gardiyanların boğuk seslerini duyuyordum. Muhtemelen kriz geçiren sanığı görmüşlerdi. Kendime geldim ve hızlıca masamın başına geçerek dosyalara bakıyormuş gibi yaptım. Gardiyan telaşlı şekilde demir kapıyı açtı.

"Doktor lavinya! 19 numaralı hücredeki mahkum nöbet geçiriyor!" Diye haykırdı. Telaşlı olduğu belliydi. Suç onlara kalacak diye korkuyorlardı. Hızlıca ayağa kalktım sakinleştirici iğne ve birkaç ekipman aldım, lisede tiyatro kulübündeydim, ama rol yapabilme yeteneğimi buradan değil, duygularımi saklamaya çalışırken elde etmiştim. Hızlıca gardiyan ile demin adamı öldürmek için girdiğim hücreye onu bir kahramanmış gibi davranarak "kurtarmaya" gidiyordum. Kuru dudaklarımı stresle dişlemiştim,hafifçe dudağımda dilimi gezdirdim ve hücreye girdiğimizdeki gördüğüm o görüntü vahşiceydi. Bir suç mıknatısı yerde yarın yokmuscasina titriyor, ağzından dökülmüş olan mide asidi köpürmüş beyaz bir şekilde yerdeki soğuk betonu boyuyordu. Gözleri açık fakat bilinci yerinde olmadığı için kaymıştı. Bir iki saniyeliğine bundan birkaç saat önce sağlıklı birinin benim yüzümden bu halde olması düşüncesi ile donakaldim. Napiyordum? Bilmiyorum. Canım aciyormuydu? İnanılmaz. Memnunmuydum? evet. O caniler için içimde bir sızı var mıydı? kesinlikle hayır. Kendime geldiğimde kriz geçiren adamın başında 3 tane adam dikiliyordu. Biri yaklaşık 50lerinde gobekliydi ve kisaydi. gömlek ve kot giyiyordu, telaşlı gözlerle yerde yatan adamı izlerken diğer adamla konusuyordu. bir diğer adam tanıdık bir yüzdü,üzerinde ütüsü biraz bozulmuş ama şık duran duran bir takım vardı, boyu yaklaşık 1.80 lerdeydi beyazlamış saçları ensesine geliyordu ve yüzünde ciddi bir ifade ile yanındaki adamı dinliyordu Cezaevi yöneticisi Metin Alkan Alparslan. Yanında ise boyunu göz kararı bile yorumlayamayacagim derecede inanılmaz uzun, üzerinde lacivert ütülenmis şık bir takım giyiyordu. Yüzünde kaskatı bir ifade ile karşısında cırpınan adamı izliyor,gördüğüm kadarı ile konuşmayı dinliyormuş gibi yapıp pek kulak asmıyordu. Keskin yüz hatları vardı, yüzü sanki dakikalar önce traş edilmiş gibi pürüssüzdü. Şık takımının sırt bölgesi oldukça heybetli idi, belliki oldukça fit bir adamdı. Sanırım yirmilerinin sonundaydı, tam kestiremiyordum. Etrafı ve kişileri incelemeyi bırakmamı sağlayan şey demin konuşmaya oldukça odaklanmış olan Metin Alkan'ın çatık kaşlarının altındaki iki orman yeşili gözleriydi. Gözgöze geldiğimizde kafamı hafifçe iki yana salladım ve oyuna devam etmem gerektiğini hatırladım.

 

" Adamın etrafından biraz açılırmısınız lütfen? Büyük bir atak geçiriyor. Ne yaptığını bilemez ve saldırabilir." Ah.. ne saçmalıyorsun lavin? Adamın kanında aşırı doz Böcek ilacı vardı ve sen hala onun bir eylem gerçekleştirebileceğinimi söylüyorsun? Acınası. Metin bey ve yanındaki göbekli adam 2 adım kadar uzaklaşmıştı fakat diğer adamda bir hareket yoktu. Birkaç saniye sonra sadece durdugu yerden birazdaha sağa kaydı ve ilk defa omzunun üzerinden bana baktı. Gözleri açık bir kahverengiydi. Göz bebekleri küçülmüştü, gözleri ile bir insanı bıçaklayabilecek bir bakış sunuyordu. Gözgöze geldiğimizde bian olsun gözlerini gözlerimden ayırmadı. Bakışlarının sertliği altında bir an afalladım fakat yerde çırpınan adamın yanına giderek diz çöktüm. Nabızına baktığımda inanılmaz bir ritimde atıyordu. Kana karışan zehirli yabancı maddeyi atmak için cebelleşiyordu. Sakinleştirici iğneyi bir işe yaracakmış gibi adamın koluna sapladım. Kesinlikle daha kötü bir duruma gelecekti çünkü artık kanında sadece zehirli bir madde yoktu, birde kimyasal vardı. Adamın nabzı o kadar fazla artmıştıki yüzü kıpkırmızıydı. Zehir gitgide adamın organlarına zarar veriyordu.

 

"Kalp ritmi çok bozuk. Nabzı inanılmaz yüksek ve birazdaha bu şekilde ilerlerse muhtemel bir kalp krizi riski çok yüksek. Bilinci nefessizlikten yada atak haline girmeden önce geçirdiği ani bir kalp krizinden dolayı kapalı. Nabzını düşürmek için sakinleştirici verdim fakat kalbi yavaş yavaş gücünü yitiriyor. Maalesef." Dedim. Hayır, kalp krizi ölüm sebebi olmayacaktı. Kalp zehiri kandan atmaya çalışırken fazla doz zehir adamın organlarının gücünü yitirmesine sebep olarak çoklu organ yetmezliği başlayacaktı ve kalp hepsini düzeltmeye çalışırken iflas edecekti. Ağır suçluları otopsi için alitıp merkezine bile göndermiyorlardı ve resmi bir doktorun imzası ile ölüm raporu otopsisiz çıkarılıyordu. Ölüm raporuna kalp krizi olarak geçecektim. "Yani doktor hanım? Öleceğinimi söylüyorsunuz?" dedi sağımdaki adam. Gözleri hala inanılmaz keskindi ve sesinde ufak bir duygu bile yoktu. Derin bir nefes aldım "yani.. bunu söylemek acı fakat sakinleştirici etki etmezse bir mucize olmasını umacağız..". Metin bey büyükçe bir iç çekti, neredeyse ürperticiydi. "İnanamıyorum! Bu bu ay kaçıncı? Adamın bir kalp rahatsızlığı varmı? Önceden böyle bir atak geçirdimi?" Bıkkınlıkla dedi, muhtemelen suç ve ceza bakanlığına ölüm raporunu verdiğinde nasıl bir açıklama yapacağını düşünüyordu, haklılık payı vardı. Sadece ocak ayı içerisinde bile 8 suçlunun ölüm raporunu teslim etmişti ve bu kesinlikle normal bir sayı değildi. Sınırı aşıyordum, hemde çok. Kendimi durduramıyordum. Bu suçluların kurbanlarının hayatına nasıl bir etkisi olduğunu hatırladıkça nefretim bir kar topu etkisi ile büyüyordu ve yakında bu üzerime bir çığ gibi yuvarlanacaktı,biliyordum,tahmin edebiliyordum. "Hatırladığım kadarı ile burada benim vardiyalarım içinde bir kalp krizi vakası yaşanmadı fakat sabah bir sinir krizi sebebi ile bana getirildi. Sabahki krizden sonra stresten bir kalp krizi olabilir." Metin bey hücrenin içinde volta atarken sinirle elini taş yatağın yanındaki tahta komodine vurdu. Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Yanındaki yaşlıca adam onu tuttu "Metin! Delirdinmi oğlum sen? Hakkı rahmetine kavuştu işte bizmi yaptık sanki? Zamanı gelmiş işte. manyakmısın sen, ne bu sinir?" Bütün olanları soğukkanlılıkla izlerken kafamı kaldırıp diğer genç adama baktım. Benim aksime yerde artık hareket etmeyen bedene bakıyordu, dolgun pembe dudaklarının kenarında olan bir hafif sırıtış gördüm. Yanlışmı gördüm ben? Hayır. Sırıtıyordu. Bir cesede bakarak. Kaşlarımdaki çatılmayı engelleyemedim. Kafamı hafifçe sağ omzuma yatırarak yüzünü sorgulayıcı şekilde izledim, sol yanağında hafif bir gamze çıkmıştı.sırıtsada yüzünde bir duygu yoktu. Gözlerimi kıstım ve kafamı çevirip cesede baktım. Artık hareket etmiyordu ve yüzündeki kırmızılığın yerini bembeyaz bir ifade almıştı. ağzından çıkan beyaz köpük yanagında kurumuştu. Hafifçe yüzümü ekşittim fakat istemeyerek elimi uzatıp nabzına baktım. Artık yoktu. Kalbi ve organları iflas etmişti. Sahte bir çaresizlik yüzüme hakimken içimden zafer çığlıkları atan tarafımı bastırıp metin bey'e döndüm. "Maalesef.. öldü.". Metin bey sessiz bir şekilde küfür mırıldandı ve yanındaki göbekli adam bana döndü "peki kızım.. sen gidebilirsin.". Kim olduğunu bilmiyordum fakat metin beye ismi ile seslenebilen birisi ise emirini bana geçirebilecek ünvandaydı. Kafamı hafifçe salladım ve şırıngamı ve eşyalarımı alıp ayağa kalktım. Kahvegözler cesede bakmayı bırakıp beni izlemeye koyulmuştu, hücreden çıkarken diğer adamlara ve son bir kez o genç,şık adama baktım. Revire geçtiğimde böcek ilacı olan şırıngayı kimyasallar ile yıkadım ve içine iki damla ağrı kesici damlatıp çalkaladım, sonra içindeki ağrı kesiciyi lavaboya sıktım ve çöpe attım. Olası bir yakalanma durumunda enjekte ettiğim böcek ilacı laboratuar sonuçlarında görünmeyecek,onun yerine ağrı kesici görünecekti. Derin bir nefes aldım ve kendimi tekerlekli sandalyeye atıp gözlerimi kapadım. Düşüncelerimi bir araya topladıktan sonra dosyaları karıştırdım ve mustafa tekin'in dosyasını aldım. Çekmecemden çıkardığım ölüm belgesini masama koydum ve doldurdum.

 

 

"​​​​​​ÖLÜM BELGESİ

 

 

ÖLÜM YERİ; YAKUTİYE/ERZURUM

 

 

ÖLÜMÜ TEMSİL EDEN KURUM ADI: ERZURUM H TİPLİ YÜKSEK GÜVENLİKLİ CEZA VE İNFAZ KURUMU.

 

 

ÖlEN KİŞİ BİLGİLERİ

 

 

TC KİMLİK: **********

 

 

CİNSİYET:ERKEK

 

 

​​​​​​BABA ADI: TUNA

 

 

DOĞUM YERİ: ERZURUM

 

 

AD: MUSTAFA

 

 

SOYAD: TEKİN

 

 

​​​​ÖLÜM TARİHİ,SAAT: 29 OCAK 2025, 20.40

 

 

ÖLÜM YERİ:CEZAEVİ

 

 

ÖLÜM ŞEKLİ:

 

 

DOĞAL ÖLÜM(KALP KRİZİ)

*****

 

 

 

​​​​​​'KALP KRİZİ' yazarken elim hafifçe titremişti ve dolma kalemin mürekkebi yuvarlak halinde damladı. O damlayan mürekkep yerine benim kanımda olabilirdi...

 

 

""""""

Bölüm : 14.01.2025 01:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
ipek cavusoglu / SİYAH KAR TANESİ / 1. Bölüm
ipek cavusoglu
SİYAH KAR TANESİ

51 Okunma

12 Oy

0 Takip
4
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...