4. Bölüm

4.bölüm

ipek cavusoglu
istanbulfeyyniiss

 

****

Tarih 2 şubat 2018.

Erzurumun en güvenlikli cezaevinin her bir köşesi alarmlar ile inliyordu. Kar bugün masum aşıkların yuvasının üzerine değil metin alkan'ın üzerine kasvetle yağıyordu. İki yanında duran asayiş şube polislerinin birinin soğuk eli Metin'in sıcak ensesine baskı uyguluyor iken diğer polis ellerini ters kelepçe ile sertçe arkasından tutuyordu. Cezaevi etrafında çember olmuş yüzlerce polis arabasının gürültüsü ve kırmızı, mavi ışıkları metin'in hafızasından silinmeyecek o görüntüyü betimliyordu. Metin'i ve arkasından büyüklü küçüklü adamları farklı arabaya bindirdi polisler. Koğuşların, hücrelerin önlerinden koşan polisler suçluların derim parmaklıkların ve o kapıdaki minik pencerenin başına topladı. Adamların olduğu arabalar sırayla cezaevi avlusundan ayrıldı. Kaosun hakim olduğu tek yer cezaevi değildi, asayiş şube arabaları Metin alkan'ın evininde önündeydi. Evdeki hizmetliler teker teker arabalara sokulurken ev, elinde silah ile her saniye tetikte olan iri yarı polisler tarafından aranıyordu. Evde hizmetliler dışında kimse yoktu.

Karanlık arabanın arkasında tek başına oturan Metin Alkan Alparslan elindeki kelepçelere bakmaksızın sinirle araba duvarına yumruk atıyordu.

***

Tarih 3 şubat 2025.

Televizyondaki görüntüye bakakalmıştım. Cezaevi avlusu sayamadığım kadar asayiş şube arabası ile dolmuştu. Metin bey polislerin biri ile konuşuyordu, gazeteciler avlunun önündeki demir kapının önünde birbirlerini eziyorlardı.

Tanımadığım 4 adamla dağ başında bir kar otelindeydim bu görüntüyü izlerken. Korkuyordum ama bunu kimseye göstermeyecektim, omzumu dikleştirdim. Sert bir nefes aldım, boynumu sağa ve sola esnettim. İçi içimi yiyordu fakat artık korkuya alışmaya başlıyordum. İlk cinayetimde korkudan bayılmak üzereydim ama artık o korkuya o kadar alışmıştım ki,cinayet işlerken hissettiğim o korku artık bana zevk veriyordu.

Soğuk ve ciddi bir ifadeyle ben haberi izlerken dakikalardır tepkimi izlediğini bildiğim Kolan'a baktım “biliyordun.” kolan bana sırıttı ve elindeki kristal bardaktaki viskiyi elinde yavaşça döndürdü. “Biliyordu.” Kaşlarımı çattım. Kim? Kim nasıl bilebilir? “Kim biliyordu Kolan?” Kolan sırtını deri koltuğa yasladı “şuan sana bunu söylersem büyüsü kaçmaz mı sence olayın?” Dedi bana dalgayla. Çenemi sıktım ve tırnaklarımı avcuma batırdım “dalga geçme benimle! Komik olduğunu düşünüyorsan hiç değilsin!” Sesimi yükselttiğimde 3 adamında yüzünde şaşkınlık belirdi, ödün vermedim ve hepsine sert bir bakış attım. Diğer adamlara rağmen kolan rahattı. “Doktor hanım, ilk olarak duygularımı incittiğinizi söylemek isterim. Ve ikinci olarak, zaman herşeyin anahtarıdır. Zamanla bütün kilitli kapıları açacaksınız. Sabırlı biri olun.” Gözlerimi sinirle kıstım ama son cümlede biraz duraksadım. ‘’zaman herşeyin anahtarıdır‘’ bu cümleyi duymuştum, bu cümleyi hayatına son verdirdiğim bir suçlunun ağzından duymuştum. Kalbim hızlandı, dudağımın içini ısırdım ve nefes verdim. “Eve götür beni.” Kolan dahada eğlenerek bana baktı “Bu kaosta? Sizde suçlarsınız eğer şuan şehire inersek. En güvenlisi burada kalmanız.” ne? Suçlanmak? Bilmiyorlarmıydı? O not kolan'dan mı gelmişti? Bilmemesinin imkanı yok, kolan biliyor. O notu o bana yazdı hatta. Zaten bilmeseydi iğnelerinize dikkat edeceğim demezdi. Kolan neden bu kadar karışıktı? İnsan duygularını ve düşüncelerini anlamakta iyiydim. Saf gibi davranabilecek kadar zekiydim ve belkide bu özelliğim beni sürüklüyordu bu bataklığa.

“Burda kalmayacağım.” Dedim net bir şekilde. “Başka şansınız yok, üzgünüm” kolan gülümsedi ve tekrardan ekledi “viski?” Göz devirdim “içki içmeyeceğimi söylemiştim.” Kolan nefes verdi ve “nasıl isterseniz doktor hanım” kibarlığı artık insanı boğuyordu, normal bir durumda olsaydık onun bir beyefendi olduğunu düşünecektim ama bu durumda benim rızam olarak beni kaçırmıştı, niyeti iyide olabilirdi kötüde. Her ihtimal göz önünde bulundurulduğunda kesinlikle bir ‘’beyefendi’ kalıbına sığmazdı. Televizyonda artık cezaevi yoktu, başka haberler birbirlerinin yerini alıyordu. Kolan televizyonu kapadı ve adamlarla konuşmaya devam etti. Telefonumu elime aldım ve mesaj uygulamasının üzerinde kırmızı nokta olduğunu fark ettim. Uygulamaya tıkladım ve zeynepten 4+ mesaj gelmişti. Sohbete girdim.

“KANKA” (20.05)“

"HABERLERİ GÖRDÜNMÜ” (20.05)

“NOLDU KIZ SENİN TIMARHANE DEĞİLMİ ORASI”(20.06)

Mesajları görünce gülümsedim.

"Bilmiyorum ben işten çıkmıştım. Öğrenir anlatırım merak etme bişey yok.” yazdım ve telefonu kitledim.

Şuan ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, koltugun üstüne koyduğum çantamdan antidepresan çıkarmak için içini karıştırdım,antidepresan şişesini çıkardığım gibi üstünde büyük harflerle yazılan yazıyı gördüm.

“AĞRI KESİCİ (z)” böcek ilacı. Hemen geri içeri tıktım ve christopher'ın beni süzdüğünü gördüm. Gözlerimiz birleştiğinde sarışın ’’tiger’’ bana kibarca gülümsedi. “başın mı ağrıyor? Yorulmuşsundur. J size odanızı ayarlattı. Geçebilirsin.” kaşlarımı kaldırdım ve “J? Erzurumda değilmiydik biz? Muhammedler nerde?” Bütün adamlar güldü, hepsinin gülüşü samimiyetsizdi bana göre. Kolan nefesinin altından küçük bir kıkırdama ile yetindi. Christopher ın konuşmasını daha net duymuştum bu sefer. İsminden yabancı olduğunu anlamıştım fakat gayet iyi türkçe konuşuyordu bazı kelimelerde rus aksanı kendini gösteriyordu. “Teşekkür ederim. Gece kalmaya pek niyetim yoktu aslında ama. Bunaldım biraz.” Christopher taş kadar sert yüz hatlarına rağmen çok kibar, anlayışlı bir adamdı. “J bir kod adı. Dediğim gibi benimki tiger” kafa salladım. Kod adı? Nereye düştüm ben? Kesin mafyalar kesin. “J kim peki?” Sözümden sonra tiger kolan’a baktı. Kolan kafasını olumsuz anlamda salladı. Tiger bana döndü “bileklerimi seviyorum” yüzümdeki ifade ne kadar ifadesiz olsada neden herkesin bu kelimeyi kullandığını çok merak ediyordum. Yorum yapsam cevap alamayacaktım bu yüzden kafa sallamakla yetindim. Ben ayaklandığımda kolan'da kalktı ve yanıma geldi “yardımcı olayım” benimle odamın kapısına gelmesini istemiyordum ama yardımcı olmazsa muhtemelen bu koca otelde kaybolurdum. Cantamı elime aldım ve cam salondan birlikte resepsiyona çıktık. Resepsiyonda ciddi ifadeli, şık bir üniforma giyinen ve yakasındaki kolan'la ve içeride oturan diğer 2 adamlardakiyle aynı isimliğe sahip bir kadın dikkatle bilgisayarda işlerini yapıyordu. Kolan tezgaha yaslandı “Peri, J'in ayarlattığı suit anahtarını alacağım.” Kadın bana ilgisizce baktı ve kolan'ı gördüğünde gözlerinde tanır ve saygılı bir ifade vardı. Hızlıca sandalyesini geri itti ve ordan 2 oda kartını kolan'a verdi. “6. Kat,298 kolan bey.” Kolan kafasını onaylarca salladı ve merdivene yürüdü. Sessizce onu takip ettim. Soracak çok şeyim vardı fakat soracağım kişi bana güven vermiyordu.

6. Kata geldiğimizde odanın önünde durduk ve siyah çelik kartı bana uzattı “dolapta sana kıyafet ayarlandı. İhtiyacın olabilecek her şey bulunuyor. Birşey istediğinde odam 274. Bir alt kattayım, iyi geceler doktor hanım. Rahat olun” gülümsedi ve yanımdan ayrıldı. Elimdeki karta ve onun merdivenden inen geniş sırtına baktım. Kapıya kartı okuttum ve içeri girdim. Elektrik soketine kartı soktum. Oda aydınlandığında etrafıma baktım, loş turuncu ışıklarla aydınlatılmış tatlı bir odaydı. Geniş bir yatak, büyük ekran bir televizyonun altında bir çalışma masası, altta bir buzdolabı, kapının karşısında tuvalet vardı ve lavabo tezgahının üzeri sürüyle bakım malzemesi, hijyen ihtiyaçları ve daha çok dikkatimi çeken şey bunların hepsinin aşırı pahalı markalar olmasaydı,tuvalette büyük bir jakuzi vardı.

Yürüdüm ve dolabı açtım, içinde 3 tane gene pahalı bir markanın pijama takımı, 2 kot pantolon, 2 sweat ve çekmecede ise iç çamaşırlar vardı. Kesinlikle her şey kusursuz planlanmıştı hatta hazırlık dahi yapılmıştı.

telefonumun kamerasıyla etrafta gezdim. Kamera tarzı birşey olsaydı mor küçük lazer görünürdü fakat lambaların içine dahi kamerayı götürmüş olsamda şüpheli hiçbirşey yoktu. İçimde bir huzursuzluk olmasına rağmen pijama takımını aldım ve giyindim. Çok aptaldım ama başka çarem yoktu. Odada birde büyük bir balkon vardı, kapıyı açtığım gibi o erzurum soğuğu yüzüme çarptı. Balkonda 2 tane tekli koltuk, ortada bir kahve sehpası ve tahta bariyerlerde sarı led ışıklar vardı. Otel gerçekten hoştu.

Üşüdüğüm için odaya geri girdim ve perdeleri kapadım. Çalışma masasında önceden orda olup olmadığına dikkat etmediğim bir zarf vardı. Kalbim çarpmaya başladı. Masaya yaklaştım ve zarfa baktım. Kırmızı damganın üzerinde beyaz bir kuş.

‘’DR. LAVİNYA ADEN''

Yeniden başlıyorduk, belki daha başlamamıştık.

Elimin titremeye başladığını hissettiğimde zarfı elime aldım. Damgayı söktüm ve o parşömen kağıdı kokusu burnuma tekrar geldi.

"DR. LAVİNYA ADEN'E

Merhaba doktorum tekrardan.

Umarım oteli sevmişsindir,odanı ve eşyalarını da.

Gerginsindir muhtemelen, korkmanı istemiyorum.

Aklındaki sorular seni yiyip bitiriyor biliyorum.

Soruların cevabı zamandır.

Zaman anahtardır, belki bu zamana kadar açılmamış kapılara aittir, belkide gözünün önünde yıllardır olan bir kapının anahtarıdır. Sadece bekle.

Korkma.

(...)"

Acılar unutulmaz, acılara gün geçtikçe alışılır. Korkuda bu şekildedir, unutulmaz, alışılır. Karanlıktan korkan birini saatlerce zifiri karanlık bir odada bırakırsanız 1. Saatin sonunda titremeyi bırakır. Bu mektubu ilk aldığımda öleceğimi hissettim, ama şuan. İcimde bir yaşama ukdesi doğdu. Yaşama umudu, öleceğimi değil, yaşamaya devam edip bunuda atlatacağımı söyleyen küçük bir ses. Yitirttiğim canlar uğruna yaşatacağım beden. Kağıdı masaya koydum ve kendime gelebilmek için tuvalete gittim. Musluğu açtım ve soğuk suyu yüzüme çarptım. Nefes al. Nefes al. Ellerimi mermere yasladım ve aynada yüzüme bakmaya başladım. Katildim ben. Basbaya katil. Katil oldukları için katilleri öldüren bir katildim. Tuhaf dimi? Kulağımdaki halka küpeleri çıkardım ve ıslak yüzümü sertçe ovaladım. Yırtarcasına, sökmek istercesine ovaladım yüzümü. Gözlerimden yaş akmaya başladığında üzüntüden ağlamıyordum, çaresizlikten, korkudan değil. Kendi perişanlığıma ağlıyordum, nasıl zayıf olduğuma, bir cinayet işleyebilecek kadar cesur, ama konu kendim olunca ne kadar korkak olduğuma, acınası olduğuma. Gözlerimin içine baktım, yüzüme bakarken yüzümdeki iğrenme ifadesini engelleyemedim. Çenemi sıktım ve gözyaşlarımı sildim. Yüzümü havluya kuruladım, sinirli ve hızlı adımlarla çalışma masasının başına oturdum. Makyajım akmıştı, ıslak mendille hızlıca göz altlarımı sildim ve ayakkabılarımı giydim. Kartı yanıma aldım ve aşağı indim. Koridorlarda etrafıma bakınırken sonunda odayı gördüm. 274.

Tereddütsüzce ve sert şekilde kapıya vurdum. Kapı bir süre sonra açıldı. Kolan karşımda duruyordu, odaya yeni gelmiş olmalıydı, sadece ceketini çıkarmıştı ve gömleği ileydi. Bana baktı ve gülümsedi, gülümsemesine rağmen yüzündeki hafif şaşkınlığı görebiliyordum. Gözleriyle beni tepeden tırnağa süzdü ve gülümsemesi dahada arttı. Absürt durduğumun farkındaydım. Üstümde siyah saten bir pijama takımı vardı,altında ise topuklu ayakkabılarım vardı. Göz devirdim “konuşmamız lazım.” Kapının önünden geri çekildi ve girmem için kafasıyla işaret etti. “Girmeyeceğim. Sen çıkacaksın. Yürü.” Kaşlarını çattı “seni öldürmeyeceğimi söylemiştim.” Seslice nefes verdim “ben babama bile güvenmemiştim.” Yüzündeki alaycılık ile birlikte gülümseme hafifçe soldu ve kapıyı arkasından kapatarak odadan çıktı. “Bir sıkıntımı var? Odanızı Mı beğenmediğiniz?” Onla arama mesafe koydum ve “herşey iyi. Zaten konuşacağım konu onunla ilgili değil, kimden ne emir aldığın, yada bileklerini sevip sevmediğin gram umrumda değil. Şu Anda bana ne olup bittiğini teker teker anlatacaksın.” Yüzünün ciddileştiği açık ara belli oluyordu ama aynı kibarlıkla konuştu. “Zaman herşeyin anahtarıdı-” sertçe göz devirdim ve işaret parmağımı kaldırarak gögüsüne vurdum “kelime oyunların ile uğraşacak mecalim yok! Filmde değiliz ve kimse sana edit yapmayacak bunu o aklına sok! Anlat şunu!” Kolan şaşkınlıkla sustu ve parmağıma baktı, bu tepkimi beklemiyordu. “Bakın.. gerçekten birşeyler bilmek istediğinizi biliyorum. Ama cevabınız ben değilim. Ne kadar bir şeyleri anlamak istediğinizi bilsemde bunu yapamam. Ne size anlatabilecek kadar basit, ne de uygun. Bunu anlamanızı istiyorum.” Şakaklarıma sertçe bastırdım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. “zaman hiçbirşeyin anahtarı değildir, zaman o kadar cani birşeydir ki 1 saniye sonra yaşayacağımızın garantisini bile vermez. ve sen bana diyorsun ki, zaman sorularının anahtarı. zamanım yok, zamanımız yok, kimsenin zamanı yok!” Kolan bana baktı ve nefes verdi, gözlerini benden kaçırdı. Birşey demek istediği belliydi ama bulamıyordu. Bir süre sessizlikten sonra “yanında bilgisayar varmı?” Tekrar kahve gözlerini bana çevirdi ve kafasını sallayarak odasının kapısını açtı. Çalışma masasının üzerinde şarjda duran laptopu aldıktan sonra bana getirdi. “Sağol” dedim kısaca ve laptopu aldım. Dönüp odama çıkmak için arkamı döndüm ve “lavinya!.” Kafamı çevirerek omzumun üzerinden ona baktım. Lavinya? Doktor hanım nereye gitmişti? “Özür dilerim. Emin ol sana şuan söyleyememin bir sebebi var.” Kafa çevirdim ve yukarı çıktım. Oda kapısının kapanma sesini duyduğumda bende odama girdim ve laptop u masaya koydum. Sandalyeye oturum ve açtım. ekranda iki hesap vardı. “Thunder” “J” ikinci ismi okuyunca gözüm hafifçe genişledi. J. Otel odasını benim için ayarlayan kişi. Kafam her geçen dakika dahada karışırken kolan bana ‘zaman herşeyin anahtarıdır' diyor bide, çilingir lazım bana.. Yapmamam gerekiyordu ama bu zamana kadar yapmamam gereken o kadar çok şey yapmıştım ki bu zayıf bir halkaydı. 2. Hesaba tıkladım, önüme ilk “tekrar hoşgeldin J” diye bir yazı çıktı. Enter a tıkladım, şifre. Şifre ne olabilirdi? J123? Haha ne komik lavinya. Kapa şunu. 2. Hesaptan çıktım ve thunder olana tıkladım. Aynı yazı tekrardan çıktı,gözümü devirdim ve misafir seçeneğine bastım. Arama motoruna “erzurum cezaevi baskını” yazdım. Bugün içinde yayınlanmış bir haber gördüm ve tıkladım.

“ERZURUM H TİPLİ CEZA VE İNFAZ KURUMUNA ASAYİŞ ŞUBE BASKINI.

Erzurumun en yüksek güvenlikli cezaevinde ünlü iş adamı N.A'nun kardeşi OK.A nın ölümünün ardından şüphe çeken cezaevi asayiş şube tarafından basıldı.

Sosyal medya üzerinde dikkat çeken konu, soruşturuluyor.”

Haberi okurken içimde korku haricinde bir duygu vardı,meydan okuma. Evet, polisler zeki olabilirdi. Ama bende zekiydim. Madem bu riske girdim, sonuçlarına katlanmalıydım.Yatağın başındaki sehpa'nın üzerindeki siyah deri kapaklı defteri ve yanındaki demir imza kalemini aldım. Masanın başına tekrar oturdum ve yazmaya başladım.

"03/02/25

Ben lavinya aden, buda benim cinayet rehberim.”

Bölüm : 12.02.2025 20:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
ipek cavusoglu / SİYAH KAR TANESİ / 4.bölüm
ipek cavusoglu
SİYAH KAR TANESİ

51 Okunma

12 Oy

0 Takip
4
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...