
Hello ben geldim :)
Nasılsınız iyimisiniz umarım iyisinizdir.
Asklarım, her bölüm yazıcam diyorum unutuyorum unutmadan hemen ekliyimm , 27.Bölüm sezon finalimiz. Eğer aksaklık olmazsa martın ilk haftası sezon finalini vereceğim ardından İki ay ara vereceğiz, sanırım dönüşümüz mayıs olur Haberiniz olsun... Biraz kısa oldu ama kusura bakmayınız malumunuz sınav yaklaşıyor bende kendimi hızrlandırdım...
Keyifli okumalar dilerim ;)))
Daha güneş doğmadan yola çıktı berat er. Bu mail ona nasıl ulaştı; ulaştıranın amacı neydi bilmiyordu ama öğrenecekti bulacaktı. Zihni şüpheyle doluydu bir yanı etrafta düşman çok şaşırtma mesajıdır diyor, diğer yanı ise kendisinin bile sadece zorda kaldığında kullandığı mailini bir başkası tarafından nasıl bulundu ardından ise böyle mesajın gelmesini anlamlandıramıyordu. Kendisini Çıkmaz sokakta hissediyordu kısa bir an nehiri düşündü, o nasıl tepki verirdi..
Babasını bulma uğruna çıkmıştı bu yola... Duyacaklarını göreceklerini kaldırabilir miydi? Bu kadar güç var mıydı nehirde. Sonra durdu ve bunu düşündüğü için kendine kızdı o ; Albay Kayra Asrın'ın kızıydı.. Bir zamanlar Ateş Timi'nin komutasını yürüttüğü adamın kızıydı! Babasının emanetini sırtlıyordu bu kız... Çıktığı çatışmada O silahı elinde gördüğünde anlamıştı bu inatçı kadının kim olduğunu, öfkesi dik duruşu cesareti babasının kızıydı... Elbette güçlüydü. Ne olursa olsun o asker kızıydı...
Yol boyunca düşündü aklında onlarca plan tasarladı, kimisini eledi; kisimini onayladı. Kimisini de anında sildi. Araç hızla askeriyenin bahçesine geldiğinde hızla park ederek ya koltukta duran bilgisayarını alark hızla göktuğ'un odasına adımlamıştı. Merdivenleri hızlıca çıkarak odanın önüne geldiğinde elini yumruk yapıp ilk defa kapıyı tıkladı.
Ardından ise içeriden gel sesini duymadan daldı odaya sertçe kapıyı kapatıp koltuğa oturdu, hızla bilgisayarı çantasından çıkarıyordu. Üzerinde ki bakışları umursamayarak masada bir yığın düzenli şekilde evraklar göz hizasına gelmişti, diğer taraftan göktuğ ve çağan karşılıklı kahve içtiklerini yeni fark ediyordu.
"Demin medenice kapıyı mı çaldın sen?" dedi göktuğ şaşkın şekilde. Tanıştıkları günden bu yana asla odaya kapıyı çalarak girmezdi berat. Sevdiği insanlara rahatsızlık hissi vermeyi severdi. Ama şuan kimseyi sikleyecek hali yoktu.
Gayet sakinlikle "Medeni olmaya mı karar verdin?" dedi çağan. Bu seferde çağanın lafına cevap vermediğini görünce beratın bu tavrına şaşıran bu ikili kendilerini umursamayan adama bakıyorlardı.
En sonunda "Şştt" dedi göktuğ. Bunu da umursamadı berat, hızla bilgisayarını çıkarıp maili bulma derdindeydi. Söylemlerin ömrü bitmişti; artık eylemler önemliydi...
Bulduğu maille kısa bir heh dedikten sonra bilgisayarı hızlıca masaya koyarak maili görüş açılarına koymuştu. Çağan ve Göktuğ ise bakışlarını bilgisayarda yazan mesaja bakakalmıştılar..
Gönderilen; Kıdemli Ajan Berat Er.
Gönderen; Dr. Tobias.
Amerika/ Kaliforniya Eyaleti...
Ben doktor tobias, siz Türklere karşı bir can borcum var. Bu okuyacağınız mesajla yer yerinden oynayacak öyle ki benim bile artık hayatım tehlikeliye girecek. Bu mesaja inanıp inanmamak size kalmış. Duyduğuma göre siz Türkler zeki ve merhametli insanlarmışsınız çok fazla söze girmeyeceğim tek bir cümle söylemek istiyorum. "Albay Kayra Asrın..."
Uzun bir sessizlik sarmıştı odayı, ne çağan konuştu; nede göktuğ ağzını açıp da konuşabildi.
Tek bir yazıya odaklandılar, Albay Kayra Asrın. Bu gerçek miydi? Dalga mı geçiliyordu..
Anında algıları yeni açılmış gibi "Amına Koyayım" dedi göktuğ, peşinden hızla ayağa kalkarak "Hayır... Yalan." Dedi titrek sesle, "Siktir" dedi şaşkınlıkla. Şiddetli bir nefes aldı hatta öyle ki o nefes sesi odada yankılanmıştı.
Çağan ise sadece baktı. Bomboş şekilde baktı.
"Bulduk." Dedi berat,
"Yalan söyleme!" Diyerek gürledi "S-sus" dedi, bir yandan da sesi titremişti. Yüzü kıpkırmızydı göktuğ'un. "Ben kardeşimi aradım çok aradım!" Bakışları kendisi gibi şaşkın olan silah arkadaşını buldu, konuşacağı sırada berat girdi araya, adımlarını göktuğ'un yanına ilerletti.
"Göktuğ! Sakinleş.. Bulduk.. onu bulduk."
Göktuğ "Çağan!" Dedi. Kafasını kaldırıp da bakamamıştı çağan, göktuğ ise biranda "Abi!" Dedi.. İşte tam o sırada baktı çağan göktuğ'un yüzüne.
"Sen söylesene" dedi. "Biz aramadık mı beraber.." Dedi.
"Aklım almıyor" dedi çağan berata bakarak. " Biz yıllarca kayrayı aradık ama ne bir ipucu; nede bir iz hiçbir şey bulamadık.. Şimdi sen nasıl. Bulduk diyorsun" dedi.
Acıların bile en kötüsüne alışmış birisi olarak berat soğukkanlılıkla, "Şaşkınlığınızı kederinizi bırakın.. Artık. Kayra Asrın yaşıyor.. Planları kurun en iyi adamlarımızla bu işin peşine düşeceğiz,"
***
Sessiz adımlarla ilerliyordu sanki operasyondaymış gibi, ama garipti ki operasyonda değildi sadece gitmesi gereken yere kimseye yakalanmadan gitmeye çalışıyordu; eğer yakalanırsa açıklayamazdı bunu. Ne diyecekti! Ben aslında uyur gezerim ama size demedim dese saçma olur muydu?
Kesinlikle olurdu...
Bu yüzden kimseye yakalanmadan gitmesi gereken yere hızlı ama bi o kadarda yavaş haraket ediyordu. Merdivenlere geldiğinde yavaşça üst kata doğru çıktı aklında iki soru vardı.
Birincisi ya yatakhanedeydi, yada kendi odasındaydı. İkinci kata çıktığında yüksek sesli horlama sesleri, yada bir boğanın can çekişirken çıkardığı ses demek daha kolay olabilirdi koridoru adeta inletiyordu kısa süreli yüzünü buruşturdu. Birinci şıkkı tamamen eledi. Girayın bu sesle aralarında uyuyacağını asla sanmıyordu bu yüzden en üst katta olan odasına çıkmaya karar vermişti.
En üst katta çok az oda olduğu için genelde üst kat toplantı odaları olduğu için ufak tefek sesler yapmasında sakınca yoktu. Kısa sürede merdivenleri çıktıktan sonra koridorun sonunda ki odaya doğru koşmuştu.. İki adımlık yeri koştuğuna inanamıyordu gerçekten
Kapının önüne geldiğinde kulpu yavaşça indirdiğinde, kapının kitli olduğunu fark etti, gerçekten mi yani! Onca macera boşa mıydı? Hani odasındaydı.. İstemsizce yüzü düşmüştü. Ne hevesle gelmişti gerçekten.
Kapıyı tıklasa kendisini rahatsız eder miyim diyerekten düşündü. Sonra içinden ufak bir ses bencil olmasını istedi bir kere de sen bencil ol nehir! Demişti iç sesi haklı bulmuştu..
Derin bir nefes alarak kapıyı zorladı, Belkide zorlarsa kilitli kapı açılır diye düşündü. Kulpu tekrardan aşağıya indirdiği anda, kapının bir anda açılmasıyla ufak bir çığlık eşliğinde yalpalamıştı tam öne doğru düşeceği sırada beline sarılan bir kol ile kapanan kapı arasında kalmıştı. Ağzından anlık "Ne oluyor be!" çıkmıştı.
Uyku mahmurluğu ile boğuk bir ses duymuştu, "asıl sana sormak lazım, gece gece odamda ne işin var?" İşittiği ses ile yerin dibine girme zamanı olduğunu düşünmüştü. Çünkü Tam şuan alnını yasladığı bedende tişört namına bir şeyin olmadığını fark etti.
"Kaldır bakayım başını, o güzel yüzünü görmeme izin ver." dedi giray,
Anında "Olmaz" dedi nehir. Bu cevaba karşı çapkın bir gülüş yayıldı girayın dudaklarına, Niye bakamadığının elbette farkındaydı, bir tek kendi odasında genellikle gece vakti kapıyı; camları ve kameraları kapattığında üstü çıplak dolaşırdı bunu da alışkanlık haline getirmemeye dikkat etmekteydi. Ne kadar kendi odasına izinsiz kimsenin girmeyeceğini bilse de temkinli olmak zorundaydı. Artık Hayatında bir kadın vardı ve bu kadından başkasının bedenini görmesine izin veremezdi. Antrenman sonrasında dahi duşunu odasında alırdı, gerek yaptığı antrenmanlar gerekse de antrenman dışı vaktinin çoğunu spor salonunda geçiriyordu. Bedeni tamamen kastan oluşmaktaydı..
Bu gece de antrenman sonrası duşunu aldıktan sonra altına gri eşofman geçirip üstünü de giymeye erindiği için koltuğa boylu boyunca uzanmıştı, kısa bir sessizlik onun uykuya dalmasını sağlayacağı sırada kapının kulpunun indirilmeye çalışmasıyla yerinden sıçramıştı.
Gece gece kim olabilir diye düşünmeye başlamıştı... Masa'dan hızla silahını aldığında kapıya adımladı, kulp bir kez daha zorlandığında sessizce kilidi açmasıyla kulpu şiddetle açtığında kendisine doğru gelen bedeni anında tanıdığında düşmemesi için kendisi öne siper olmuştu..
Hâlâ nehirden tepki gelmediğinden kaynaklı, boşta olan elini havaya kaldırarak, nehirin sıcacık yüzüne yaslayarak eğik başını kaldırmıştı. "Yavrum" dedi
"Hı" diye bir cevap duymuştu sadece. Buna karşı küçük bir kahkahanın dudaklarından kaçmasına engel olamamıştı. Askeriye'de herkese kök söktüren sevdiği kadının şuanda kollarının arasında bir yavru kediden farksız durması gerçekten komikti.
Bir nebze utangaçlığını almak için ama bir yandan da keyfi bir şekilde "Konuşmayacak mısın benimle?" diye sordu,
Küçük mırıltılı bir ses duydu Nehirden,"Sus"
Bu sefer gür bir kahkaha atarak odayı doldurmuştu giray, biran da kollarının arasında ki kadını kollarıyla daha da sararak hapsetmişti göğsüne ardından ise "ölürüm sana," dedi gülünç şekilde
Vücudu sıcak kollarla çevrili olan nehir biranlık mayışmanın ardından duyduğu ölüm cümlesiyle hoşnut olmayarak kafasını hızlıca kaldırarak hemen sert bakışlarını kuşanmıştı, aşık olduğu o açık kehribar gözlere bu sefer sevgiyle değil öfkeyle baktı. "Ölme" dedi. "Benim için yaşa giray," dedi.
Kafasını göğsünden kaldırdığı için bu seferde giray kaşlarını çatmıştı, "ne güzel başın göğsümde huzur buluyordu ne diye başını kaldırdın!" Diyerek kızdı.
"Sende ölümden bahsetme.." dedi nehir.
Giray ise " Güzelim, Askeriz biz, " Dedi.
" Asker olmamız sürekli ölümü anmamız anlamına mı geliyor? Anma işte hem ben babamı-" Durdu. Ağzından çıkan baba kelimesiyle tıkalı kaldı cümleleri.
Yine konuşamadı... Yine susmak zorunda kaldı. Halbuki nehir hiç susan bir karaktere sahip değildi. Cazgırdı; dik başlıydı. Cesaretliydi.
Ama bir kelimeyle yıllar önce ki o küçük çocuğa dönüşü veriyordu. Asker olabilirlerdi. Ama ölüm çıkmasın onun ağzından, yakışmıyordu. Babası da hep ölüm var kızım; ölüm var çiçeğim var derdi. O zamanda içi yanardı nehirin çünkü ölüm ne demek biliyordu.
"Yavrum," dedi giray. " Sana sormak istediğim soruyu sana sorsam seni üzer miyim bilmiyorum ama sen böyle oldukça da benim içim kahroluyor. İçinde bilmediğim büyük bir acı var bu acının sahibini tahmin edebiliyorum."
Konuşmanın nereye varacağını tahmin ediyordu nehir. Ona ne diyebilirdi ki söyleyecek bir cevabı yoktu. En iyi bildiği şeyi yapmak istedi; yalan söylemek. Ama yalan söylemek istemiyordu bir tek ona dürüst olmak istiyordu. Ne giray ne de tim kendisine bu konu hakkında hiç bir şekilde lafını bile yapmamışlardı. Aslında tim arkadaşları nereden yaralı olduğunu bildiği için susuyorlardı. Peki ya giray ona ne demeliydi..
Ben aslında sizin çok yakından bildiğiniz; Albay Kayra Asrın'ın kızıyım. Babamla baban çok arkadaşdı, girdikleri çatışmada kaçırıldığı haberini aldığında daha reşit olmadığını. Doktor olma hayallerinden vazgeçip; Yıllar sonra da girdiği sınavdan sonra harp okuluna kayıt oldum ve bu şekilde yolum buraya düştü. Ardından da tek amacımın da komutasını yürüttüğün Ateş Timine girip babamı bulma uğruna bu yola çıktım mı diyecekti.
Yoksa en basiti sessizliğini mi korumalıyıdı..
"Sen beni üzmezsin giray, sadece bu konu bana çok ağır geliyor.." demişti. Duyduğu cevap karşılığında ise, " Tamam," dedi anında sorgulamamıştı, merakı eğer sevdiği kadını üzecekse bir ömür susmaya razıydı.
"Merakım sana acı veriyorsa bir daha bu konuyu asla konusu açılmayacak.. Sevgilim." Dedi.
Ardından ise nehirin derin gülümsemesine şahit olmuştu. İçeri de ki kasvetli havayı tamamen dağıtmak için farklı bir konuyu öne sürdü.
"Eh hazır buraya kadar gelmişsin; hazır kollarımın da arasında duruyorsun. Seninle şöyle geç-" Diyerek başladığı cümlenin devamı gelememişti, tam şuanda pazularına değen sert şekilde saplanan dişlerin verdiği acıyla susmak zorunda kalmıştı.
Gür bir kahkaha atarak "Kız! Hoşt.." demesi bir oldu girayın.
Yalandan kaşları çatıldı hemen sevdiği kadının "İnsan, sevgilisine hoşt der mi? Adi mis-" dudaklarına kapanan elle kala kalmıştı, hızla Kolları arasında olan kadını kendine doğru bastırmasıyla. Kocaman olan gözlerle titremişti kollarında ki kadın..
"Ştt çok ayıp! Sen üstünle ne biçim konuşuyorsun asker.. Komutanın olarak sana vereceğim cezayı yarın açıklayacağım... "
Olayın durumunu daha sindiremeden kulaklarına dolan ceza lafı bütün vücuduna sinyal göndermişti... "Ne cezası, be!" Diyerek bağırdı nehir, gerçekten sinirlenmişti.
Biraz sinirlendirmekten zarar gelmez diyerekten "Üstüne küfür ettin.." Dedi giray.
"Lan, Adi küfür mü?" Dedi.
Yapay şaşkınlıkla "Bak yine küfür dedin. Kesinlikle ceza şart" Dedi giray.
En son siniri beynine sıçrayan nehir "Giray!" Diyerek bağırdı. Hızla girayın kalıplı vücudunu sertçe iterek kollarının arasında çıkmıştı, bunu beklemeyen giray ise bi kaç adım geriye gitmişti.."Sana bir küfür ederim aklın hayalin dinin imanın kalmaz amına koyayım." Diyerek yaslı olduğu kapıyı sertçe açarak çıkmıştı.
Biraz daha delirtmek için "Kapı açık kaldı." dedi arkasından bağırarak elbette umursamayacağını biliyordu lakin nehirin tam merdivenlerden ineceği esnada, nasılsın yüksek sesle "Bu bir emirdir." Dedi boğazdan gelen o sesle. Duracağından adı gibi emindi ama tekrardan bütün koridorda, "Gerizekalı." Diye ses yükselmesini beklemiyordu. Bu sefer gür bir kahkaha atması bir olmuştu. Amacına ulaştığı için mutluydu.. Hemde baya mutluydu.
Kendisinin ulaştığı bu mutluluğa yarın antrenman alanında sevgilisinin mutluluğa ulaşamayacağı aklına gelmişti..
***
Küçük mırıltı, "Nehir," cümlesi çıkmıştı dudaklarından nasıl yapabilmişti bilmiyordu, her şeyi hissiz gibiydi. Ne ellerini havaya kaldırabiliyor; nede parmaklarını oynatabiliyordu. Vücudu karıncalanıyor gibiydi..
Başı uyuşuyor kulakları çınlıyordu, ama kulakları sanki o anlık algılaması gereken yeri algılayabilmişti Zihninde dönen tek cümle "Hoş geldin Türk !" olmuştu.. Nereye hoş gelmişti?
Gözlerini açmak için direniyordu ama vücudunda ki mayışmışlık hissi engel olmaya çalışıyordu,
Bir kaç denemeden sonra yavaşça gözleri açılmıştı.. Uyanmıştı! Albay Kayra Asrın uyanmıştı,
İlk önce uyuşuk zihni ile nerede olduğunu sorguladı en son karargahtaydılar..
Burası neresiydi. En son hatırladığı baskın yemişlerdi saatler süren çatışma sonrasında ensesinde hissettiği acıyla gözleri kararmıştı dahasını hatırlamıyordu, kısa biranlık tekrar silah sesleri duydu zihni; çatışmadaydılar. Silah arkadaşları neredeydi, savaşı kazanmışlarmıydı! Çağan neredeydi?
"Çağan," dedi zor konuşuyordu. "Göktuğ. Onlar iy-iyi mi?"
Salak sırıtışına engel olamadı tobias, söylediği isimleri tanıyordu. Karşısında ki adamın silah arkadaşlarını elbette araştırmıştı, "onlar iyidirler herhalde." dedi sadece.
"Ne-neredeyim ben" kesik kesik konuşmaktaydı Kayra,
Ama dert değildi tobias için, anlayabiliyordu Tanrıya şükür etti tekrardan.. Onun mucizeleriyle yeniden göğsü kabarmıştı..
Cevap vermeyi unutmuştu mutluluktan, Kayra tekrardan sormuştu, "Neredeyim ben."
Tobias tek bir cevap vermişti, "Amerika Kaliforniya eyaletindesin. Gizli bir üstte..."
***
ALLAAAH GERÇEK EĞLENCE... Bir Bölümün daha sonuna geldik umarım beğenirsiniz..
YORUMLARINIZI VE OYLARINIZI EKSİK ETMEYİNİZ EFENİM..
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.64k Okunma |
2.48k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |