
HELLOOOOOOOOOO
Ben geldim canım 💞
Keyifli okumalar dilerim :)
Yazar Anlatımıyla
Çaresizliğin içinde nehirin kaçıncı kez kalışıydı, bu çukurdan kurtulmak için kaç kez daha çaresizlik içinde kalmalıydı? Mutluluk namına kırıntılar yaşamamalıydı mı?
Murat komutanı yaralıydı, kendisinde de yaralar vardı zorda olsa ayakta durmak zorundaydı. Yardım talep etmeliydi. Ama bunu nasıl yapmalıydı bilmiyordu iki yaralı asker bir başlarına kalmıştı ıssız ve bomboş depoda. Aklından bir çok şey geçirdi, acaba yakınlarda yardım isteyeceği bir yer bulunur muydu! Gerekirse yürür dere tepe yardım arardı, yeter ki tim arkadaşı iyi olsun başka bir şey istemezdi.
Başını duvara yaslı ve baygın şekilde duran muratın koca bedenini sakince yere yatırmıştı, başında herhangi bir darbe almadığı için bir şey olmayacağını düşündü. Yavaşça yerinden kalmaya çalıştı sırt bölgesine aldığı darbe çok ağırdı, yürümesini ve doğrulmasını zorluyordu ama bunları şimdi düşünmemeliydi, buradan kurtulmak zorundalardı.
Karşı duvarın olduğu uzun koridordan fazlasıyla aydınlık duruyordu, çıkışın orada olabilmek ihtimalini düşünerek ayağa kalkamayı denedi. Oldukça yavaş ve temkinli bir şekilde minik adımlar atıyordu.
Acısını görmezden gelmek istese bile başaramıyordu, bütün kemikleri sanki kırılmış gibiydi.
Attığı her adım için gözlerinin içi yandı, devam etmeliydi. "Hadi nehir dayanmalısın!" Diyerek kendini cesaretlendirmeye çalışmıştı ama attığı bir diğer adımda bacaklarında derman kalmayarak yere kapaklanmış ağzından devasa bir çığlık yayılmıştı. "Hayır! Dayan!" şimdi pes etmemeliydi ama dayanacak gücü de kalmamıştı. Buradan çıkış biletleri kendisiydi toparlanmalıydı ki kurtulabilmeliydi.
Kısa bir an etraftan sesler gelmeye başladı, nehir yavaşça başını kaldırmış uzun koridorun sonunda siyah giyinimli bir adam duruyordu yüzü maskeli,
"Kimsin!" Dedi nehir cılız sesiyle. "Cevap ver." Karşısındaki adam yavaşça ona yaklaşıyordu. Nehir ise acısından kımıldayamıyor ama direnerek ayağa kalkmaya çabalamıştı en son maskeli adamın nehirin yanına gelip diz çökerek sol elini hızlıca yüzünde ki maskeyi kaldırıp açması ve nehirin acısını dahi unutturacak yüzü görmesini beklemiyordu, gözleri ona oynuyor olabilir miydi konuyla en alakasız kişi buradaydı! Berat er,
"Sen!" Dedi, "Ne işin var burada." Demiş gerçekten en beklenmedik kişiydi.
Berat ise kendisine şaşkın ve yaralı olan kadını daha fazla konuşturmak istemeyerek haraketlenip kucağına almıştı, çırpınmaya dahi gücü olmayan nehirin sadece "murat" diye mırıldanması duyulmuştu.
Berat ise kendilerinden çok uzakta olmayan ve baygın yatan adama baktı arkasından gelen adamlarına işaret yaparak yerde yatan adamla ilgilenmelerini istedi, onları arkada bırakarak bir an önce buradan çıkması gerektiğinin farkındaydı. Ardından nehire bakarak
"Kurtardım seni güzelim."
***
Operasyon alanına gelen Ateş Timi ve ekip hızlıca dağılarak tim arkadaşlarını aramaya başlayacaklardı, giray'ın aklı başından gitmişti. Ekip ipucu ararken tim ise ekipmanları kurarak dronları uçurmuş çevre taraması yapıyorlardı. Dalgındı toparlanamıyordu. Sinirliydi herkese özellikle'de gitmesine engel olan göktuğ komutana! Ensesine attığı yumruğun şiddetini hâlâ yerini koruyordu.
Ne pahasına olursa olsun bulacaklardı. Yerin yedi kat dibine girse bile o yedi kata iner gine de çıkarırdı onu.
Derin düşüncelerinin ardından "Komutanım!" diye ses duydu. Hızlıca bakışlarını ona doğru koşan askeri görmüştü, "Evet," dedi direkt.
"Bir araç yaklaşmakta," demişti asker, giray hızlıca silahını davranmış ardından ise orada ki bütün ekip silahlarını çıkarmıştı.
" Allah kahretsin! Herkes dikkatli olsun! Dronları geri çekin çabuk!" dedi göktuğ,
"Çabuk siper alın araç yaklaştığı an önünü kesin atış yapmak yok!" Dedi ardından çağan, sıradan bir araçta olabilirdi kimseyi risk altına alamazdı. Yaklaşan araçla ekip ve tim kayalıkların arkalarına siper almıştı, herkes olası bir çatışmaya hazırdı sadece çağan komutanlarının işaretini bekliyorlardı.
Yavaşça elini kaldıran komutanları ile işaret gelmişti havaya atılan kurşunla aracın önü kesilmiş. Aracın camları film kaplama olduğundan içerisi görünmemekteydi.
Aralarında tahammül seviyesi kalmayan giray hızlı atakla aracın yanına gelip şöfor kapısını açtığında karşısında ajan berat eri görmeyi beklemiyordu. Anında "Senin ne işi-" daha cümlesi bitmeden yan koltukta baygın yatan nehiri görmesiyle bütün cümleleri yarıda kesilmişti! Ona neler yapmışlardı. Yüzü kan içindeydi! Yaralarının çokluğu kana bulanan koltuktan bile belli oluyordu.
Anında tuttuğu kapıyı bırakıp nehirin bulunduğu koltuğa koşarak, kapının kolunu sertçe çekip kapıyı açmıştı, açmıştı ama araba kapısının kolu da elinde kalmıştı. Kolu bir yere fırlatarak Hızlıca nehiri kucaklamıştı.
Bütün ekip hızlıca "Nehir!" Diyerek bağırdı. Giray ise birkaç adım tökezlemişti. Koskoca Yüzbaşı Alptekin birkaç askerin yanında tökezleyerek yere çökmüştü! Kucağında sevdiği kadınla.
Bir elini hemen nehirin yüzüne götürmüştü teni buz gibiydi, yanan yüreği daha da fazla yandı. Bir anda çevresine toplanan kişilerin yüzüne bakamadı giray, kilitlenmiş gibi nehirin yüzüne bakıyordu. Aldığı yaralar onun güzel yüzüne yakışmıyordu.
Arkadan bir ses, "Komutanım murat yaralı!" diye bağırdı. Duymadı giray
"Acil ambulans çağırın" dedi bir ses daha. "Ambulans buraya çıkamaz! Hava helikopteri hadi hadi!"
Ortam yangın yeriydi. Bir kaç asker yaralı komutanlarını gerekli pansumanları yapmaya çalışıyorlardı
"Giray! " Dedi birisi. Onu da duymamıştı.
"Oğlum," dedi çağan. Tekrar ses vermedi onun tek düşündüğü kucağında kanlar içinde kalan sevdiği kadındı. Bir an da beklenmeyen bir şey gerçekleşmişti birileri nehiri onun kucağından almaya çalışmasıydı, ellerinden kayıp giden kadını son anda sımsıkı sararak başını göğsüne yerleştirdi. Burada güvendeydi sevdiği kadın.
Kaşlarını çatarak "Hayır! Onu size vermem. Burada güvende." Demiş daha da sıkı sarılmıştı. Göz bebekleri kan toplamıştı,
"Oğlum bırak şu kızı! Yaralı!" Dedi bir ses.
"Bu böyle olmayacak transa girdi amına koyayım!" Diyerek araya girdi göktuğ, karşısında zavallı kızı boğacak raddede sarılan adama bakarak hadi göreyim oğlum diyerek bir anda karşısında ki yüzbaşının yüzüne sağlam bir yumruk çakması ve o yumruğun sesinin etrafta duyulması bir olmuştu.
Yüzüne darbe yiyen giray ise anlık kollarını gevşetmesi bunu fırsat bilen göktuğ anında nehiri girayın kollarından çekmiş, hızlıca askeri helikoptere doğru koşmuştu.
"Aşk işte koskoca herifi düzdü yere! Gerçi bu durumda biraz da yumruğumun payı da var."
Minik bir acı dolu inleme sesi duymuştu, dayan nehir! adımlarını durdurmadan helikoptere gelmişti
Bir anda şoktan çıkan giray nerede nasıl ve yerde neden olduğunu unutmuş vaziyetteydi.
Çevresinde toplanan askerlere ve babasına bakıyordu boş bir şekilde, tam neden ne oldu diye saçma soru soracakken önünde sedye ile giden muratı görünce hışımla kalktı yerinden.
"Murat!" diye bağırdı. "Nehir!" Diye devam etti.
"Herkes helikopterlere hadi hadi burda işimiz bitti!" Diyerek son dokunuş ise çağan'dan gelmişti. Nehirin ve muratın yaralı olduğu helikopter acil kalkış yapmıştı, diğerleri ise arkadan geleceklerdi.
Bir kez daha Türk'ün gücünü düşman görmüş oldu. Hiç bir askerlerini geride bırakmadıkları gibi şimdide bırakmamışlardı. Gökte bu bayrak dalgalandığı sürece Türk Milletini kimse yıkamayacaktı!
Saatlerce sonra Hastane köşelerinde süre geçmek bilmiyordu, aşinaydı bu hastane koridorlarına ama belkide ilk defa zulm gibi geliyordu beklemek, aklından da kalbin'den de atamıyordu o görüntüleri sevmek istediği saçlarını kestiler, parmaklarının teninde gezdirmek istemişti şimdi ise teninde keskiler vardı. Dokunmaya kıyamıyorken, o adi herifler nasıl kıymışlardı peki!
"Ailelere haber göndermeli miyiz?" diye sordu göktuğ, komutanına
Sıkıntılı bir nefes almıştı çağan, "şuanlık bilmeseler daha iyi, murat ve nehirin durumunu öğrenelim ona göre hareket ederiz." demişti, göktuğ ise sadece kafasını sallayarak sessizce tamam demişti.
Saatlerin su gibi aktığı zaman diliminde ameliyathane kapısı açılmış aynı anda iki doktor birden dışarı çıkmıştı. Doktorları gören tim ve ekip hızlıca doktorun yanına toplanmışlardı.
"Nehir Asrın,"
"Murat Türkoğlu," dedi doktor
Anında lafa girdi "Evet nedir durum? İyi dimi bizim çocuklar!" Dedi göktuğ.
İki doktor da başlarını salladılar, "İkisinin de ameliyatı başarılı geçti, iki hastanın da hayati tehlikesi bulunmuyor. Ağır yaraları bulunmamakta. Yaraları ve dikişleri mutlaka iki günde bir pansuman yapılması gerekiyor. Bir gün kendilerini misafir ettikten sonra çıkabilirler. Geçmiş olsun. " Doktorların gidişinden sonra kısa süre içinde ameliyathane kapısı açıldı, içeriden nehirin ve muratın sedyesi ardardına çıkmıştı.
Geriye kalan tek şey ise uyanmalarınını beklemek olacaktı...
2 GÜN SONRA ASKERİYE
Nehirin Anlatımıyla
"Eğer o yataktan kalkarsan evine gidersin Asrın!" Demişti çatık kaşları ile bakan çağan. Ne mi oluyordu?
Yine yatmaktan nefret eden biri olarak söylüyorum ki bilmem kaçıncı yataktan kaçma denemesinin sayamayacağım kadar yakalanışının azarını yiyordum. Ne yapabilirdim ki sevmiyordum yatakta enine konuna yatmayı hiç benlik değildi.
Şu iki gün içerisinde o kadar çok yanıma gelen giden oldu ki bir an çığlık atacaktım yeter diye askeriye bu kadar çok mu seviliyordum? Yada başıma bir şey geldiği için kısa süreli sevgi olabilir miydi! Evet olabilirdi. Şimdi ise kaçmaya fırsatım olacakken çağan komutan yakalamıştı beni, ilk defa derin bir nefes almaya bu kadar yaklaşmışken alt tarafı nefes alacaktım! İnsanca bir nefes!
Ama önümde büyük bir engel vardı, eğer bu seferde bu odada bir saniye daha kalırsam yemin ederim kendimi atacağım! Son bir cümle son kez bir daha dene nehir, "Ama komutanım, vallaha çok sıkıldım yatmaktan" konusurken aklıma dahiyane fikir geldi.
Masum masum baktım inşallah işe yarardı. "Hem sizin yanınızda sizin kontrolünüzde olayım, söz sadece beş dakika çok bunaldım, " ses tonunumu biraz daha üzgün ve yorgun çıkarmaya özen göstermiştim. Çağan komutanın çatık kaşları anında sönmüştü
Aramızda kısa süreli bakışmalar geçiyordu, nolur izin ver komutan hadi! Eli kamuflaj'ın bölümünden telefonuna gitti ve bana bakarak. " Sadece beş dakika! Söz mü?"
Oley be Oley! Uslu uslu kafa sallamıştım. Yataktan çağan komutanın yardımıyla doğrularak adımlarımızı yavaş yavaş yatakhaneden çıkıyorduk. Şuna kendime inanamıyorum ama bahçeye çıkacağım için aşırı heyecanlanmıştım normal miydi? Gerçi benim gibi manyağın iki gün boyunca yatması büyük mucizeydi.
Koridora çıktığımız da yavaş yavaş rüzgarın esintisini hissetmeye başlamıştım, mutluydum gerçekten bu duruma dahi gülmüştüm. Tam bahçeye çıkacağımız esnada, "Hay, sikeyim! Nasıl unuturum." Diyerek yükseldi çağan komutan. Bakışlarımı hızlıca ona çevirdim.
"Bir sorun mu var komutanım?" demiş bulundum. Sanki bunu dememi bekliyormuş gibi kafasını onayladı. Ardından "Sen yalnız çık bahçeye başka bir zaman söz bir çıkarız ama şuan önemli bir toplantıda olmam lazımdı,"
"Sorun değil siz gidin komutanım" ve bir kez daha bunu dememi bekliyor gibi kafasını sallayarak yanımdan ayrıldı! Derin bir oh çektim sonunda yalnız kalacaktım.
Sakin ve bir o kadar yavaş adımlara merdivenleri indikten sonra bahçeye sonunda inmiştim çardağa ulaşmadan, "Üsteğmen kal orda!" gür bir ses duyuldu alanda. Yüreğim sıkıştı kalbim şiddetlice atmaya başlamıştı! Biliyordum bu sesin sahibini! Günlerce kaçtığım beni görmesine dahi izin vermediğim adam arkamda duruyordu.
Çok değildi ama Giray komutanın benim için bağırışlarını ve haykırışlarını duymuştum, ona olan hislerim kendime saklıyken onun bana olan hisleri ise açıkca ortaya çıkmıştı...
Ben çıktığım bu yolda sadece babamı bulmak için çıktım; çıktığım bu yol sevda yolu değildi. Evet seviyordum onu canımdan bile çok seviyordum. Ama unutlan bir şey var ki ben sevmeyi bilmiyorum! Çevreme yakınlarıma öfke kusuruyorum.
"Bak bana Asrın! " Bakamadım. "Sana bana bak dedim nehir!" kolumdan tuttuğu gibi beni kendisine çevirmişti, yüzlerimiz birbirine fazlasıyla yakındı. Dudakları dudaklarıma değdi değecek şekildeydi, bakışlarımı dudaklarından çekip gözlerini bulduğumda asıl yıkımın gözleri olduğunu anladım. Uğruna öleceğim kehribar gözleri kan toplamıştı göz çevresi mosmordu. Dokunmak için can attığım saçları dağılmıştı. Çırpınacağım sırada ise eli hızlıca sırtımı bulup beni kendisine adeta çivilemişti yaram acımıştı ama umursamadım. Bir anda hiç ummadık bir anda bana öyle bir şey söyledi ki vücudum adeta yıldırım çarpmış gibi titremişti.
"Kibirli bencil vurdumduymaz insanın tekisin!" cümlesi zihnimde döndü. Gözlerim doldu! Sevdiğim adam tarafından bu cümleleri ondan duymak acıyan yaralarıma bir yenisini daha eklemiş bulundu.
"Ben mi? Kibirliyim" diye sordum titrek sesimle, yutkunamadım sanki birisi beni boğuyor gibiydi. Ama Öfkelenmemiştim. Onu anlıyordum. Ondan kaçan beni görmesine izin vermeyen bendim. Şimdi gelip de ona kızamazdım
Ama şuan giray tamamen dağılmış haldeydi üstü başı toz içinde kalmış kumral saçlarına toprak yağmış, kehribar gözleri kan toplamış, asker kıyafetleri yırtık duruyordu. "Evet lan! Sensin Kibirli. Bir kere olsun lan! Bir kere olsun dönüp bakmadın bana! Herkese teker teker sarıldın! Lakin beni görmedin bile! Umursamadın. Kendini bana göstermedin! Öldüm lan duydun mu! Kaybolduğunu duyduğum andan beri senden bir haber alabilmek için her şeyi siktir ettim senin için benliğimden vazgeçtim nehir! "
Öfkesi hırçın bir fırtına gibiydi, " Giray komutan'ım" Anında sözümü kesti. "Sen bugün susacak ve beni dinleyeceksin Asrın!" gerçekten delirmiş gibiydi
Ama geri durmayacaktım, "Ya susmazsam ne olur Komutan Alptekin?" Yüz ifadesi anında beni gerçekten öldürecek gibiydi, "Bilmek istemezsin bence!"
Burda da altta kalmayarak "Bilmek istiyorum bence." bence ben kaşınıyordum.
Onu kendimden uzaklaştırmak zorundaydım, kırılacağını bile bile bunu yapmak zorundaydım, ona evet dersem ve ona bağlanırsam en büyük zaafım haline gelirdi bunu yapamazdım benim çıktığım yol bambaşkaydı, onu üzemezdim ki.
" Hem," söyeleyemezsin nehir kıramazsın onu.
"Hem" diyerek taklit etti beni.
Söyle! Bir çırpıda söyle ve kurtul bu yorar olmaz nehir, günün birinde olmaz hayır.
Derince nefes alarak gözlerinin içine baktım, "Benden sana yar ol-" Daha cümlem bitmeden sözüm yarıda kesilmişti ne mi olmuştu? Uğruna öleceğim kehribar gözlerini hızlıca kapatarak Dudaklarını hızlıca benim dudaklarıma kapatması ve sözümü tam olarak ağzıma tıkması bir olmuştu . Bedenim elektrik yemiş gibi titredi...
Ve evet aşık olduğum adamın dudakları benim dudaklarımın üzerindeydi...
Hayat durmuştu benim için düşmem dediğim çukurun içine düşmüştüm.
***
Vee bitti DEMİN NE OLDU BE! NE YAŞANDI DEMİN BACILAR...
ÇABUK OYLARINIZI VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.66k Okunma |
2.48k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |