
Keyifli okumalar dilerim asklarım :)))
Biriniz bile bu kız nerede demedi pü size
Aşık olduğum adamın dudakları benim dudaklarımın üzerindeydi...
Hayat durmuştu benim için düşmem dediğim çukurun içine düşmüştüm.
Soğuk dudaklarımın üzerinde ki, sıcacık dudakların verdiği hissiyat sanki sıcacık bir yuva gibiydi. Etkisinde kaldığım dudaklardan ne kendimi çekilebiliyordum nede karşılık verebiliyordum, bu atağı asla beklemiyordum, yüzüne karşı benden sana yar mı olur Alptekin! Diyerek kaçmayı planlıyordum lakin Dememe bile izin vermemişti.
Söyleyeceğim lafları dudaklarımın arasından çıkmasına izin vermemiş, saniyeler sonra dudaklarımız birbirinden bizim duyacağımız cılız bir ses çıkarak ayrılmıştık. Bu atağı beklemediğim gibi şimdi bu çıkan ses yüzünden adamın yüzüne nasıl bakacağım hakkında hiç bir fikrim yoktu!
Yavaşça araladım gözlerimi ilk önce görüş açıma keskin çene hatları gözükmüştü başımı yavaşça kaldırdığımda ise can yakıcı kehribar gözler karşıma gelmişti, gözlerinin içi parlıyordu adeta! Yavaşça yüzünü tekrar yüzüme doğru eğdi, tekrar mı öpecektı! Pürüssüz yüzünü yanağıma değdirmiş iliklerime kadar tekrar titrememe sebep olmuştu,
"Şu demin söylediğin cümleyi tekrar etsene?" Demişti o boğuk sesiyle. Hangi cümleydi o! Ayrı yetten cümle neydi ki? Hem ben ne demiştim. Hatırlamıyordum.
"S-sen!" Dedim sadece, "Ben? " dedi oda beni taklit ederek. Kendime gelemiyordum ki! O ise yavaça ellerini bedenimden çekerek kollarını göğsüne bağlamış, kol kasları üniformadan bile belli oluyordu.
Aklıma ilk gelen kaçma planıyla o an, "Ben! Eee gitmek, yani askerim ya!" diye bir cümle çıktı benden, başını hafif yana eğip tek kaşını kaldırarak bana baktı o çapkın gülüşüyle Yaklaşık bir beş saniye sonra dediklerimi düşününce zihnim anlık Ne saçmalıyorsun nehir! Moduna girmişti gerçekten bunu söylemiş miydim?
Kaç nehir, kaç! Gerçekten kaçtım! Onu orada bırakıp Işık hızında ona sırt çevirip koşarak gittim, kalbim depar atmaktaydı biraz daha orada dursaydım adamın üzerine yığılabilirdim! Yaşanırdı bu.
"Kaç bakalım Asrın! Sonuçta öğle'den sonra antrenman var ve özellikle o antrenman da seninle ilgileneceğim!" Arkamdan bir şeyler daha mırıldanmış tam olarak duyamadım ama iyi ki de duymadım, ne söylediğini duysaydım yüksek olasılıkla harbi düşer kalırdım ortada. Adımlarımı hızlıca yatakhaneye tuttum, sanırım uyumam lazımdı yoksa bu kalp atışlarında ki hız yavaşlayamayacaktı...
Bir diğer yandan ise aldığı duş sonrasında içkisini yudumluyan berat er, son zamanlarda yaptığı en iyi operasyon o güzel hatunu kollarına aldığı an olabilirdi. Genelde kadınlarla tek gecelik takılmayı seven berat şu son zamanlarda Kayra Asrın'ın kızını düşünmekten kendini alamıyordu. O sert mizacının altında nasıl bir kadın yatmakta merak ediyordu. Tam olarak Albay Asrın'ın kızıydı ; sert bakışlarının tersine sesinin verdiği huzur, insanlara karşı tutunduğu gardı, sinirlendiği zaman gözünün başka bir şey görmeyişi gerçekten çözülmesi zor bir yapısı vardı, ve o çözülemeyen bulmacayı bilhassa kendisi çözecekti.
Düşüncelerinin ardından çalan telefonuyla dağılan dikkatini toparladı, arayan göktuğ kılıçtı,
Siktir diye mırıldandı bugün çok önemli bir toplantı olacağını söylemişti. Kesinlikle bu adamın siniri çekilmiyor diyerekten aramayı sonlandırmıştı, keyfi yerindeydi ve bunu kimse bozamazdı. Tekrardan içkisini yudumlamaya devam ettiği o kısa sürede telefonu tekrardan çalmıştı, anlaşılmıştı bugün gerçekten keyfi kaçacaktı. Telefonu çalmaya devam ederken berat ise koltuktan kalkıp odasına doğru gidiyordu bir yandan ise söylenmeye devam ediyordu, "Karı gibi ne sürekli arıyorsun amına koyayım bir aramada anla işte açmıyorsak bir bok var!"
Üzerinde ki tişörtün bir çırpıda çıkarırken elinde tuttuğu tişörtü bir kenara fırlatmıştı, dolaba doğru ilerleyip koyu siyah gömleğini üzerine geçirmiş, düğmelerini iliklerken çok kısa bir an, gözleri kapıyı buldu sonra bornozuyla ona adımlayarak gelen nehirin gömleğinin düğmelerini iliklediğini hayal etti... SİKTİR!
Bu kız gerçekten benliğini ele geçiriyordu acilen, kendini toparlaması lazımdı. Hızlıca evden çıkarak yolunu askeriye'ye tuttu tek duası nehirle karşılaşmamak ve daha fazla onun hayaliyle yaşamamalıydı o böyle bir adam değildi! O hep tek gecelik kadınlarla takılmayı severdi. Nehir sadece dişli bir kadındı hepsi bu kadar.
Arabasına binerek askeriye'ye yola çıkmış, gazı köküleyerek askeriye yol almıştı
***
Askeriye'de ise işler birazcık zorlu geçmekteydi Yüzbaşı Alptekin sıradan bir şekilde yaklaşık beş buçuk saattir parkur alanında antrenman yapmaktaydı, bir saat kadar yalnız takıldıktan sonra diğer askerlerde katılmıştı komutanlarının yanına, hep birlikte olunca yüzbaşının enerjisi daha da artıyordu! Bugün gayet güzel birgün dü. Özellikle de o güzel dudaklardan çaldığı bir kaç öpücük onu daha da enerjik yapıyordu. Normalde böyle bir adam değildi! Bir kadına değil dokunmak bu zamana kadar yan gözle bile bakmamıştı, diğer kadınların ona olan ilgilerinin gayet farkındaydı. Lakin Yüzbaşı tuttuğu elin ona bir ömür yol arkadaşı olmasını istiyordu. Bu tutacağı elin ise kesinlikle kendisinden etkilenen Üsteğmen olduğunun da farkındaydı. Her anlamda onu gizli gizli izlediğini, antrenman yaparken bir çift kahve gözler tarafından izlediğini de biliyordu, kendisini izlerken derin derin nefesler alıp yutkunduğunun farkındaydı, onun gibi güçlü kadının kendisinden etkilendiğini bilmesi onunda kalp atışlarını hızlandırıyordu...
"Komutanım! Dalağımı geride düşürmüşüm de gidip alabilir miyim?" Yorgunluktan bayılmak üzereydi cenk, içinden bu komutana ne olduysa birden bire enerji gelmişti! Diyerek geçirdi.
"Komutanım! Bende az önce göğüslerimi düşürmüşüm, bir durun Allah peygamber aşkına. " En sonunda muratın yere kapaklanmasıyla durulmuştu antrenman, gerçekten pestilleri çıkmıştı.
"Komutanım!" diye böğürdü cenk,
Yüzünü buruşturan murat ise, "ne bağırıyon kulağımın dibinde anasını sat öhöm! Sadece ne bağırıyon" diyerek arayı düzeltmeye çalıştı murat, komutanın yanında küfür edip tekrar parkur koşmaya hiç niyeti yoktu! Şuan tek isteği. Götünü devirip uyumaktı.
"Sanane oğlum! Ses benim değil mi! İster bağırır ister kısarım, kurban ol sesime! "
Göz devirdi murat, "Ay götüm!"
İkilinin tartışmasına yıllarca aşina olan giray ise gayet sıradan bir şekilde, "söyle aslanım!" Dedi.
"Biz onca saat antrenman yaptık! Nehirciğim neden aramıza katılmadı! Saatlerdir yok."
Onca kelimenin arasında kulakları duyması gereken sadece tek bir isimle ilgilendi, ayrı yetten Nehirciğim mi dedi o! Sadece Nehirciğim! Komutanım yada nehir komutanım yok! Sadece Nehirciğim.
Yüz hatları aniden değişen giray, "Neyin neyin ?" Diyerek tekrarlattı cenki. Olayı anlamayan cenk ise gayet sıradan şekilde, "Nehirciğim! komutanım yoktu."
Siniri atan giray komutanın, cenkin üzerine yürüyeceği sırada olayı anlayan murat atik bir hamle ile cenkin koluna girip, "Komutanım izninizle, benim iplikte yemeğim kal- yani çamaşırlar kaldı biz bi çırpı onları satın alalım marketten tükenmeden. " Diyerek kolundan tuttuğu gibi kendisine itiraz eden cenki parkur alanından uzaklaştırmıştı.
Geride kalan Yüzbaşı ise antrenman alanına gelmeyen, Üsteğmenin yanına doğru adımlamaktaydı.
Kaliforniya eyaleti/ Aylar sonra
Doktor Tobiasın, Türkiye cumhuriyetine ihanet etmemesiyle başlamıştı her şey. Bu askerin canını alamazdı çocukluğunda nefesi açlık koktuğunda, yırtık kıyafetleriyle donmak üzereyken sarmalamıştı Türkler onu. Askerin üzerinde Al Bayrağın rozetini görmeseydi onu öldürebilir hatta üzerinde deneyler yapabilirdi. Acımasızdı tobias ama onu hayata bağlayan onu okutan ve ona sıcak bir yuva gibi hissettiren Türkiye Cumhuriyetinin Askerine bunu yapamazdı.
Tobias günlerce deney yaptığı odasında askeri uyutmuştu, bu saray onun için güvenilir değildi orada olmadığı zamanlarda odasına birinin girmesiyle zarar verirler düşüncesiyle yaşamıştı bir kaç gün ama bu işin böyle olmayacağını anladığı anda, yapması gerekeni yaparak bu askeri gözü kapalı güvenilir bir yere nakil etmişti. Ve daha sonra ait olduğu topraklara geri dönmesini sağlamalıydı.
Türk askerini buradan çıkarmanın tek yolu onu öldü göstermekti, bunu basit iğne ile nefes alış verişlerini keserek yapmıştı o gün, ardından ise bütün örgüte türk askerinin öldüğünü bağırarak ilan etmişti, "Tanrım! Dualarımızı kabul etti! Türk öldü! Türk öldü!"
Kalabalıktan ses geldi "Cesedini çöpe atın!" Dedi birisi
Ardından onu onaylayan bir şekilde "Evet! Evet! Yapalım!"
Kalabalığı ve kargaşayı zabetmek çok zor olmuştu, saatler sonunda Türk Askeri esir bulunduğu saraydan çıkarılmış, boş bulunan bir araziye atılmıştı cesedi. Kurda kuşa yem olmalıydı! Türklere rahat ölüm yoktu!
Yavaş yavaş kalabalığın dağılmasıyla, tobias uzaklara park ettiği arabasına koşarak gitti ve kimsenin olmadığına emin olduğu sırada aracını yaklaştırarak hızlıca yerde yatan askeri arabaya bindirmeye çalışmıştı, askerin heybetinden onu taşırken zorlanacağından emindi ama daha kolunu kaldırdığı an zorlanandığının işaretini almıştı.
Gülümsemişti, " Siz Türk Askerlerinin heybeti hiç azalmamış" diyerek yarımca gülerek mırıldandı. Yarım dakikalık verdiği Mücadele sonucunda türk askerini araca bindirmeyi başarmıştı ve hızlıca kendisi de araca binerek en güvenli alana getirmişti,
Neresi miydi! Eviydi! Evet eviydi! Tobias Türk Askerine evini açmıştı. Eyalette halk ve muhafızlar için tobias tanrının onlara göndermiş olduğu bir emir kulu olarak görüyorlardı. Tobias öl dese hepsi ölecek kadar sağdıklardı ona.
Tobias için asıl mesele şimdi başlıyordu, türk için şimdilik misafir odalarından birine taşımıştı, çok temiz çalışmalıydı bu askerin burada olduğunu kimse bilmemeliydi, saraydan bu askeri çıkarmıştı ama asıl mesele bundan sonrası ne olucaktı? Aslında düşünmesine gerek yoktu olacak olan belliydi! Karşısında ki adama baktı tobias yapması gerekeni yapacaktı Türkiye Cumhuriyetine bir can borcu vardı ve bu can borcunu onlara canlarını geri vererek ödeyecekti! İlk önce bu adamın kim olduğunu bulacak ardından bu Türk Askeri uyanacak ve vatanına geri dönecekti.
Türkiye'den
Askeriyenin bahçesine giriş yapan berat hızlıca park edip inmişti araçtan bugün zihnini kurcalayan kadınla karşılaşmamak için adımlarını hızlıca tutuyordu, binaya girdiği gibi hızlıca göktuğ'un odasını bulmuş kapıyı tıkladığı gibi içeriye bodoslama dalmıştı.
Başını evraktan kaldırmayan göktuğ odasına destursuz giren adama artık şaşırmıyordu.
Koltuğa oturduğu gibi, "Evet nedir durum! Bu arada nerede senin bir diğeri," dedi hızlı hızlı
"Aleyküm selam!" Diyerek alayla karışılık verdi. Son derece umursamayarak başını salladı. "işim acele de hızlıca söze girsen" Diye mırıldandı berat , göktuğ için ise canına minnetti bu herifle uğraşmak yoruyordu.
"İçeride hain var" diyerek girdi cümleye
Son derece rahatlıkla "Bulun amına koyayım! At önüne yem gelsin," bu muydu sorun yani!
"Sende ne bu gerginlik, hayırdır!"
Derin nefes aldı, " tek sorun hain mi! Buluruz onu,"
"Kendini çok iyi gizliyor. Giray komutan cenk ve begüm eşliğinde gittiği operasyonda birisi Telsizden bize pusuya düştüklerinin bilgisini verdi. Nehir ve murat askeri birlik ile gittiği sırada, diğer ekip geldi ve asıl pusuya düşüren nehir ve murat oldu." Dedi.
Tek kaşını kaldırarak " Operasyonda sadece Ateş Timi mi vardı? " Diyerek sordu.
" Olumsuz, takviye ekiple gittiler. "
" Fare içeride o zaman! Sen o işi bana bırak, " demiş ve hızlıca kalkmış ve odayı terk etmişti.
Arkasından boş boş bakan göktuğ ise Sadece " Eyvallah " demekle yetindi.
Bir diğer taraftan ise "Nehir komutanım! Giray Yüzbaşım seni odasına çağırıyor," diye bir ses yankılanmıştı koridorda
Sertçe dudağını dişleyen nehir ise başına gelecek felaketi başından nasıl def etse diye düşüncelere dalmıştı, "Tam olarak benim olduğuma eminsin dimi? Bir başka nehir de olabilir! Sonuçta koca askeriye'de bir tek benim mi ismim nehir."
Bu çıkışı beklemeyen asker ise ufak bir karşısında ki komutanına bakmıştı dediklerini algılaması kısa bir süresini almış ardından ise," Evet komutanım, sizi çağırıyor! "Diyerek baş selamı verip komutanın yanından ayrılmıştı geriye ise kalp atışları hızlanan ve soğuk soğuk terleyen bir nehir kalmıştı." Başa gelen çekilir, hadi kızım nehir, göster ona kim olduğumuzu!"
Yüzü bir anda sert hale gelmiş kaşları derince çatılmıştı, adımlarını olduğunca sertt bir şekilde atarak merdivenlerden üçüncü kata çıkıyordu. Lakin ufak bir sorun oluşmuştu odasına yaklaştıkça bacakları titriyordu buda neyin nesi! Sen değil o korksun senden. Kendini bu şekilde gazlıyordu. Sonunda son basamağı çıktığında onu bekleyen oda solunda kalıyordu! Hadi ama cidden bütün vücudu titreyecek bu anı mı bulmuştu.
"Korkma kızım! Adamın bizi yiyecek hali yok ya amma da abarttın!" Hızlıca elini yumruk yapıp kapıya vurmuştu, ama içeriden gel sesini duyamamıştı. Bir kez daha vurdu kapıya ve yine o ses gelmemişti acaba girsem mi? diye söylendi kendi kendine, bir kez daha vurduğunda yine ses gelmediğinde. Bu sefer kapıya vurmak yerine kapının kolunu indirdiği adımlarını odanın içine tutmuştu lakin karşılaştığı manzara kesinlikle boş bir oda bulmak değildi.
"Hah! Harika bizi ayağına çağırdı yetmiyormuş gibi üstüne üstlük bir de odasında yok!Neredesin Allah aşk-"
Hemen arkasından bir ses yükselmişti, "Beni mi arıyordun,"
Yok ebemi! Diyecek oldu lakin o sesi içinde tutmayı tercih etmişti. "Evet sizi arıyo-" Söylenerek arkasını döndüğünde gördüğü manzara karşısında gözleri kocaman açılmıştı, yarı çıplak haliyle karşısında yunan tanrısı gibi duran adama bakakalmıştı.
Geniş omuzları, boynundan sarkan künyesi tertemiz beyaz göğüsünde aşağıya süzülüyordu, sıkı karın kaslarına bakarak derin bir yutkunmayla, "Hay Maşallah" demiş bulundu. Allah'tan içinden söylediğine sevineceği sırada karşısında ki adamın gür kahkahası odayı doldurmuştu! Gözlerini kocaman açarak hızlıca arkasını dönmek istedi lakin dönemiyordu!
"Bakıyorum da bakmaya doyamadın,sevgiline"
Sevgiline! Sevgili!
Aniden gelen şok dalgasından çıkıp "Ne sevgilisi be! Nereden senin sevgilin oluyorum. " demişti.
Nehirin bu cevabıyla ilk önce açık olan kapıyı yavaşça kapatıp üstüne birde kilitlemişti. Minik bir yutkunma sesini duyduğunda dudakları yukarıya doğru kıvrılmıştı. Askeriye de esip gürleyen kadının, şimdi yutkunuş seslerini duymak gururuna dokunuyordu.
Yavaş adımlarla odanın ortasında duran kadının yanına doğru ilerliyordu elinde ki tişörtü yavaşça koltuğa koymuştu ardından ise karşısında ki kadının beklemediği anda belinden tuttuğu gibi yan tarafında ki duvarla arasına sıkıştırmış, minik de bir çığlık sesini duyması da kaçınılmaz olmuştu.
Kafasını duvara çarpmaması için bir elini hemen başının arkasına koymuştu, "s-sen napiyosun" kekeleyerek konuşan kadına karşı bir anda baskın ve otoriter bir ses tonuyla "şşt! Şimdi sen susuyorsun ve beni dinliyorsun," demişti. Normal şartlarda ona bu cümleyi kurmaya yeltenenleri dayak manyağı yaparken şuan uslu bir kız çocuğu gibi kafasını sallamıştı kendisinden etkileniyordu! Tıpkı onun da etkilendiği gibi.
Boşta kalan eli hemen saçlarına gitmişti, kıymışlardı saçlarına onun dokunmaya kıyamadığı saçlarına kıymışlardı. Narince okşadı saçlarını karakterine tersti yumuşacıktı saçları, başını eğerek o güzel kokulu saçları koklayarak öpmüştü.
"Giray komut-"
"Komutan yok nehir! Sadece giray var ismimle seslen, " sanki oda da dinlemiyorlarmış gibi kısık ve boğuk bir ses tonu çıkmıştı. Bu ses tonu anında kollarında ki kadın titretmişti,
"Tekrar et! Lütfen. Giray de" Normalde kendisi de bu durumuna şaşırıyordu bir kadına değil dokunmak bakmak bile istemiyorken karşısında ki kadın öyle bir işlendi ki yüreğine kendine engel olamıyordu. Nehirden geri dönüt hissetmeseydi kesinlikle vazgeçerdi bu tavrından.
Ama yaklaştığında titreyen vücudu, konuştuğunda kekelemesine sebep olan göğüsü şiddetli inip kalkıyordu, kendisine her baktığında hipnoz olmuş gibi asla gözünü ayırmıyordu, yanına bir kadın asker yaklaştığında kaşları çatılıyor dişleriyle o güzel dudaklarına eziyet ediyordu.
"Ne oldu konuşmayı mı unuttun, hadi söyle" biraz daha yaklaştı kollarında ki kadına, sanki hiç yaklaşmamış gibi, bir elini yavaşça o güzel boynunu kapatan saçlarına yöneldi ve yavaşça omzundan aşağıya sarkmasına sebep oldu.
"Ne var biliyor musun nehir! Bir yerde okumuştum." Demişti tekrardan o boğuk ve kısık sesiyle, nehirin ise o an sadece derin derin nefesler almaktan başka bir şey anlayamıyordu.
"N-ne" demişti cılız sesiyle, nehirin aklı uçup gitmişti elleriyle bir yere tutunmayı yeni akıl etmiş ve o an ellerini nereye koyacağını şaşırmıştı ve anlık uyuşan zihni ile elinin birini koluna bir diğerini ise nereye koyduğunun bile farkında değildi. Ve o an utancından yerin dibine gireceği bir şey yaşanmıştı karşısında ki adamdan gelen inleme sesi.
Bu sefer derin nefes alma sırası giraya geçmişti, "Sabır!" Demiş ardından "O güzel ellerin çok yanlış yerlerde geziyor yavrum, ama bir gün doğru alanda gezmesini de sağlarız hiç merak etme . "
İşte şuanda nehire gelen utançla, "Giray!" diye yükselmişti. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti! Yanıyordu adeta. Giray ise karşısında şekilden şekile giren kadının yüzüne karşı "Giray kurban olsun sana!"
Nehirden gelen bir sinir çığlığı daha gelmişti, başını hızlıca girayın çıplak göğsüne yaslamıştı! Evet gerçekten bunu yapmıştı.
Hızlıca kollarını beline sarmıştı kadını "Sen benimsin nehir," demişti bu sefer.
Ve o an hiç beklenmedik bir an yaşanmıştı giray için, "sen benimsin Alptekin," kaskatı kesilmişti bedeni asla böyle bir dönüt beklemiyordu, seviliyordu hemde nehir tarafından! içinde ki o hisse engel olmayarak göğsüne yaslı olan başı kaldırarak hızlıca sevdiği kadının dudaklarına kapanmıştı yakşalık bir kaç saniye sonra da nehirin karşılık vermesiyle daha çok asılmıştı sevdiği kadının dudaklarına.
İki kalp sonunda birbirine kavuşmuştu.
***
Evett bir bölümün daha sonuna geldik,
Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum, İnstagram ve tiktok hesabımıza da bakmayı unutmayın asklarım orada da aktifim..
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.66k Okunma |
2.48k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |