
Hello ben geldim :))
iyimisiniz umarım iyisinizdir, biliyorum baya geciktik, şu son zamanlarda annem rahatsızlandı ve evin bütün yükünü sırtlamak zorunda kaldım haliyle biraz geciktim.
Dip not olarak da şunu söylemek istiyorum adım adım sezon finaline doğru gitmekteyiz... Şimdiden daha ne oldu ki sezon finali diyeceksiniz biliyorum, ama ben kitabı çok uzatmak istemiyorum. Eğer uzatırsam konu aşırı saçma yerlere çekilebilir ve bu da kitabın büyüsünü saçma bir şekilde bozmak durumunda kalır.
Keyifli okumalar dilerim...
Yazar Anlatımıyla
Yatakta bir sağa, bir sola dönen kadın bir türlü kendini uykunun kollarına bırakamıyordu. Zihninde ki sesler ve görüntüler bir saniye dahi onu rahat bırakmıyor oluşu onu zora sokuyordu. O odada yaşanılan şeyler yüzünden aklı başından uçup gitmişti, o kehribar gözlü komutanın sıcak dudaklarını, buz gibi dudaklarının üzerinde hissettiği an zamanın durduğunu hissetti, dakikalarca birbirlerinden kopamamışlardı. Nehir hissettiği duygulardan kimsesiz bir kız çocuğu gibi girayın kollarında kalmıştı; huzur sevgi ve kimsesizliğini bastırmıştı.
Yavaş yavaş birbirlerinden ayrıldıklarında, bakmıştı dolu gözlerle karşısında ki adama ne diyecekti ona, aslında askeriye'ye gelme amacının sadece babasını bulmak, tek amacının babasının komutasını yürüttüğü ateş timin'e katılmak olduğunu nasıl söylerdi. Sevmenin ne demek olduğunu dahi bilmeyen bir kadın karşısında ki komutana ne verebilirdi ki nehir sadece öfkeyi bilirdi. İliklerine kadar bildiği öfke şimdi ise karşısında ki adamın ona sevgiyi sunuyordu, nehir bilmezdi sevginin ne olduğunu, Sevdiği adamın kollarından çıkmıştı yavaş yavaş, gözlerinden damla damla göz yaşları düşüyordu.
Arkasında dahi bakmadan koşarak çıkmıştı...
"Tenin tenime değdi ya! Kaç kaça bildiğin yere kadar eninde sonunda koynumda nefesleneceksin..."
Gece saat, 02.45
Sağa döndüm, olmadı
Sola döndüm, olmadı. Eninde sonunda üzerimde olan yorganı ayaklarımla tepelerek yere düşürdüm. Çıkmıyordu sahneler. En sonunda ben çıkacaktım buradan.
" Kalk kızım! Kalk anca seni soğuk hava paklar. " Homurdana Homurdana çıktım yataktan hızlıca üzerimde bulunan pijamaları çıkararak zaten kimse görmez bahanesiyle siyah eşofmanla yeşil tişörtün üstüne hırka alarak çıktım yatakhane'den, maksimum bir saat durur geri gelirdim düşüncesiyle rahat takıldım.
Askeriyenin bahçesine çıktığım anda yüzüme vuran soğukla derin bir rahatlama hissi gelmişti bedenime, adımlarımı hızlıca çıkışa doğru adımladım kapıda gördüğüm askerlere bir baş selamı verip çıkmıştım askeriyeden. Yol boyunca ışıklarla aydınlatan sokak lambalarını takip etmiştim hava da yoğun sis hakimdi. Normalde işlek olan cadde şuanda terk edilmiş caddeye dönüşmüş gibiydi etraf tenha sokaklara dönüşmüştü.
Yarım saatlik yürüyüşten sonra etrafa daha ıssızlaştı sadece benim adım seslerim duyulmaktaydı, telefonumu almayan aklıma sövmek istedim şuanda, gerginlik yavaş yavaş bedenimi ele geçirmeye çalışıyordu. Bu kadar yürümenin bana yeterli olacağını düşünüp geriye döneceğim esnada arkamdan gelen adım ve nefes sesleri kulaklarıma dolmuştu tahminimce birden fazlaydı. Arkamı yavaşça döndüğümde gördüğüm manzara da üç tane lavuk bana salyalarını akıtarak bakmaktaydı.
İçlerinden birisi elini kaldırarak, "Şştt yavrum. Bu ne güzellik böyle!" Ağzını yaya yaya konuşmasından belli dört kişilerdi; Birinin elinde çakı, diğerinin elinde ise maket bıçak, iki elemanın ise eli boştu. Bunun gibi kahpeler yüzünden kadınlar sokaklarda huzurla gezemiyordu. Her an biri saldırır; laf söyler korkusu ile yaşamaktaydılar. İçinde az buçuk iyilik barındıranlar yardım eli uzatanlar varken, bir diğer yandan ise vicdansızların kötülüğe haksızlığa sırf onlara da bulaşmasın diye sessiz kalırlardı, sessiz şeytanların da Allah Belasını Versin! Kanım da öfkem de nefret kaynıyordu bunlar yüzünden. Asiliğimden kaynaklı erkekler benden uzak dururlardı. Ama bu demek değildi ki şanslı olanlardanım.
Daha geçenlerde. Bindiğim otobüste orta yaşlarda bir adamın bir kıza baktığını fark ettiğimde anında çatık bakışlarım adamı bulmuştu. Beni fark etmediği için oturuşunu biraz daha yayarak ağzının salyalarını akıta akıta baktığında bakışlarım kızı bulmuştu şükür ki bakışları telefonda olduğu için fark etmemişti bu adamın bakışlarını. Midem bulanmıştı! Geldiği durağa yanaşmış olacakkı adam yerinden kalkarak düğmeye basmış otobüsün durakta durmasını beklemişti, otobüsün durduğu anda adam inerken. Bacağımla sertçe bacağına tekmeyi vurmamla adamın inleyerek sülük gibi yere yapışması bir olmuştu!
Orada bir Allahın kulunda çıt çıkmadığında anlamıştım adamın bakışlarını herkes görmüş, ama olay onlara gelmesin diyerek susmuşlardı... Dedim ya sessiz kalanların da Allah Belasını Versin!
Şimdi ise sahne benimdi... Ne mi yapacaktım... Kadına bakan o gözlerini, kendilerini fazlalıklarıyla adam sanan piçlere dersini verecek artı olarak gözlerini oyarak ellerine misket niyetine verecektim. Sağ elim hızlıca sol elimde ki siyah tokaya gitti bileğimden çıkararak hızlıca saçlarımı bağlayarak topuz yapmış, üzerimde ki hırkayı ise hızlıca yere sermiştim.
Aklı olan burada sıradan bir sohbetin dönmeyeceğini bilirdi...
Karşımda salyalarını akıtarak bana bakan dört elemana baktım, çevrede sadece sokak lambasından yansıyan ışık, ben ve bu soysuz köpekler.
İçlerinden birisi bir adım öne gelerek, " Yavrum korkma bizden! Sana zarar vermeyiz biz." söyledikleri kanımı kaynatmaya yetiyordu.
Eli bıçak tutan ise, "Aa. Bayana kibar ol abi." diyerek atıldı. Bana bu kadar susmak yeter abi!
"Bayan sensin lan kahpe!" Adeta gür çıkan sesimle sokakta yankı uyandırmıştı. Üç elemanın da yüz ifadeleri yavaş yavaş sinirlenmeye başladıklarının habercisiydi. Bende bunu, bekliyordum!
Elinde çakı olan eleman çakıyı bana doğrultarak, "Sana da iyi yüz verdik hemen astarını istedin! Alırım altıma sinirlendirme beni." demişti.
Avuç içlerim resmen kaşınıyordu, "Gel! Gel de kim kimi alta alıyor göstereyim." Benim söylemimle adımlarını bana doğru hızlandırmıştı, arada çok mesafe kalmadığı anda elinde ki çakıyı havaya kaldırıp tahminimce bana fırlatacağı sırada sol elimle çakıyı tutan kolunu sertçe tutup beklenmedik bir anda sol ayağımla sertçe adamın karın bölgesine geçirmem bir olmuştu inleyerek yere kapaklanmıştı, "Seni piç!" Diyerek bana bağırdı esnada daha yerden bile kalkamıyordu.
Diğer ikisi biran da yere kapaklanan arkadaşlarını görünce uzaktan seyretmek durumunda kalmışlardı, bir anlık dalgınlığıma bacağıma sert bir darbe inmişti. Ağzımdan bir homurtu çıkmıştı. Dengem bir anda şaşırmıştı ama toparlanmam kısa sürmüştü bir anda etrafımda beni bir çembere düşürmeleri kaçınılmaz olmuştu.
Benim yapacağım hamle beni zora sokardı ama onlardan birinin yapacağı hamle benim için çıkış bileti olabilirdi, önümde ki iki elemanın elinde keski varken hem yanımda duran elemanın eli boştu hedef olarak onu kestirmiştim geriye ufak bir haraktelerinde benim önce davranmam kalıcaktı.
"Ee ne oldu ! Demin sesin çok çıkıyordu bak şimdi süt dökmüş kediye döndün." demişti yanımda ki. Biraz daha sessiz kalmam lazımdı ondan sonrası çorap söküğü gibi gelecekti.
Şans Tam da istediğim gibi gitmişti yanımda ki eleman bana doğru atılacağı sırada hızlıca kendimi geriye çekip suratına sert bir yumruk atıp, atik bir hamle ile arkasına geçtip bu sefer de bacağına sertçe tekmeyi geçirmiştim. Dengeyi sağlayamadığı gibi önüme diz çökmüştü. sırtı bana dönük şekilde durduğundan sırtına sertçe tekmeyi geçirdiğimde etrafta tok bir kemik sesi yankılanmıştı, acıyla bağırdı. Sanırım kemiği kırılmıştı...
" Bu acıyı unutma sakın! Sizin gibi adi herifler yüzünden kadınlar, kız çocukları sokakta güvende değiller!"
Sırtında ki acıdan dolayı koskoca yola dansöz gibi kıvranıyordu. "Kıvranma! Kıvranma!" Diyerek bağırdım.
Gözlerimi yerde ki elemandan çekip karşımda avanak halde bana değilde arkama bakanlarla karşılaştım, arkamdan duyulan nefes sesleri ile anlık panikle hızlı bir şekilde arkamda duran adama yumruğumu geçireceğim esnada benden önce davranıp bileğimi havada tutmuştu, lakin, bu tutuş bileğimi sıkmak yerine sever gibi tutuluyordu, başımı hızlıca kaldırdığımda bana hayran hayran bakan kehribarlarla karşılaştım.
Bir anlık dudaklarımdan ismi dökülü verdi, "Giray,"
İsmimle seslendiğimle bana derin gülümseyle bakarak " sevgilim," yüreğim yerinden çıkacaktı!
Anlık gülümsemesi kesilerek içinde bulunduğumuz durumdan kaynaklı suratı bakışları buz kesti, o boğuk ve gür sesiyle " bakıyorum da antrenman yapıyorsun beni çağırmak yok mu? " demesi beni güldürmüştü.
Laf konusunda kesinlikle altta kalma huyum yoktu. " Önce gelen kapardı," sesim benden bile beklenmeyecek şekilde nazlı çıkmıştı! Bu ses benim miydi? Ardından ise sanki konumuz şok farklı bir şeymiş gibi "ama elimizde iki tane mevcut ne dersin birlikte halledelim mi?" demiştim.
Güzel sohbetimizi bölen bir ses duyulmuştu. "Manyak mısınız lan siz!" Diyerek üstümüze yürüdüğü esnada. Girayın hızlıca yaklaşan adamın çenesine yumruğu geçirmesi bir olmuştu. Vurduğu esnada adamın ağzından şiddetle kan kusmuş ve beyaz beyaz bir şeyler dökülüyordu ağzından görüntü hoş değildi. Sanırım bu adamın da dişleri kırılmıştı.
Bakışları yerde duran adamlardan çekip hızlıca cebinden telefonunu çıkarmıştı sanırım ambulansı arayacaktı, vermiş olduğu adresle bu düşüncem teyit edilmişti. Cebine attığı telefonla, elleri hızlıca yüzümü bulmuştu sıcacık avuç içi yanaklarıma yaslanmış yüzümü ısıtıyordu.
Gergin bir şekilde bakışları üzerimdeydi. "İyi misin?" diye soru sormuştu, olumluca başımı salladığımda gerginliği böylece gitmiş oldu. Aklıma takılan asıl soruyu sormak yeni aklıma gelmişti.
"Beni nasıl, buldun?" demiştim.
"İnansın senin gibi deli bir sevgilisi olunca her an tetikte beklemesi gerekiyordu." demesiyle kaşlarımı çatmıştım.
"Sinirlenme sinirlenme," diyerek yatıştırmaya başladı! Hâlâ aynı surat ifadesiyle baktığımda,
"Gel buraya," diyerek hızlıca başımı göğsünde yer vermişti. Anlık bunu beklemesemde sıcak kollarda güvendeydim hızlıca sarılışına karşılık verdim.
Başımı göğsünden kaldırıp çenemi yasladığımda başını yavaş yavaş eğmeye başlamıştı neden eğildiğini anladığımda gülümsemiştim,
Burnuma küçük bir öpücük bıraktığında, beklediğim şeyle karşılaşmadığım için kaşlarım istemsiz çatılmıştı. Bu tepkime gür güldü bu sefer beni daha çok sardı,
Aklıma takılanı saklamayarak, "Herkese kök söktüren ben senin yanında bir şey yapamıyor olmak sinirimi bozuyor" dedim
Başta dediğimi anlamayacak gür bi kahkaha atarak Kulağıma doğru "Ah sen deli kız..." minik bir şarkı mırıldandığında, istemsiz gülümseyerek yüzümde sıcaklık hissetmiştim.
Bunun karşılığında göğsüne minik ve uzun bir öpücük bıraktım. Anında kasları gerildi.
Kısıkça "Nehir!" Diyerek beni uyardı.
Güldüm tekrardan, bu sefer de sertçe bir öpücük bıraktım, derin nefes alışverişleri duyulmaya başladığı anda belimde ki kollarda birisi hızlıca ensemi bularak başımı geriye atarak. Gergin yüzüyle karşılaşmam, "Bunu sen istedin!" demesi beklenmedik anda dudaklarımı dudaklarıyla esir alması bir olmuştu.
Alt dudağımı dudaklarının arasında eriyip gidiyordu. Alt dudağım özgürlüğüne kavuştuğunda anında fırsatımı bilerek ondan önce ben üst dudağını dudaklarımın arasına alıp sertçe emdim. Bu tepkiyi beklemeyerek sokağın ortasında gür sesle inlemesi bir olmuştu.
Sertçe ayrıldığımızda göğsü sertçe inip kalkıyordu. Sertçe "Beni ne hale getirdin!" demişti.
Gülerek başımı sallamıştım...
Ve sanırım ufak bir sorunumuz vardı üst dudağında minik bir morluk ev sahipliği yapıyordu...
***
Askeriye de ise ufak çaplı toplantı yapılmaktaydı göktuğ komutanın odasında, sabah saatlerinde çağan komutan berat er'i arayıp toplantı yapacaklarının bildirini yapıp suratına kapatmıştı ardından en yakın dostunun odasına giderek ona da durumundan bahsetmişti.
Saatler sonunda berat er askeriye'ye tekrardan gelerek hızlıca gitmesi gereken yere adımlamıştı, ardından ise odaya girerek hızlı bir giriş gerçekleştirerek. "Şimdi siz diyorsunuz ki biz olayı anlamadan içeriye fare girdi." Diyerek konuya bodoslama giriş yapmış ardından seri haraketle tekli koltuğa oturmuştu.
Odaya bodoslama giren adama alışkın olan iki arkadaş lafı uzatmadan lafa girdi.
"Biz demiyoruz sen diyorsun!" Dedi çağan
"Ne fark etti amına- aman! " Diyerek olaya girdi berat. "Askeriye'ye hain girmiş siz ne işle uğraşıyodunuz durun ben diyim, kıçınızı devirip yatmak mı?"
"He aynen onu yaptık Berat Er! Sen burayı hafife mi alıyosun! Her söylediğimizi götünden anlayacaksan defol git," son dokunuşu da göktuğ komutan yapmıştı. Beratın rahatlığı hakkından gelecek tek kişi göktuğ komutandı.
"Tamam be! Size de şaka yapmaya gelmiyor anlatın olayı baştan."
Göktuğ sakin bir şekilde söze gireceği sırada kapı tıklanmış ardından, Yüzbaşı içeriye girmişti. "Gel aslanım! Sende burada kal."
"Kusura bakmayın komutanım bir işim vardı geç kaldım. Beni emretmişsiniz komutanım" demişti giray. Ardından yeni fark ettiği ajan buradaydı ona da bir baş selamı verdi. Berat kendisine sessiz selamı veren adama aynı karşılığı vermiş bulundu ardından gözü kapıya gitmişti saniyelik bir umut yanında nehir üsteğmen olacağını düşünmüştü.
Çağan derin nefes alarak girdi konuya, "Keşke yanılma payımız olsa ama maalesef içeride bir hain var. Kendisini sadece operasyon alanlarında belli etmesi yapılan planları bozmuştu. Şimdilik sessizce ilerleyeceğiz."
Dikkatli bakışlarla bir öneri sundu giray, "Sahte bir operasyon yapsak?"
Anında "olumsuz" dedi göktuğ. "Hiç bir askeri tehlikeye atamam hain kendini belli etti amacı ney bilmiyoruz. Ne olur ne olmaz evraklar dosyalar benim odamda kalacak! Yüzbaşı Alptekin ağzı sıkı adamlarınla haraket edeceksin," hızlı bir baş selamı vermişti.
Beratın anında zihnine bir şey düşmüş gibi bekledi doğruluğunu tartmak istedi. Ama büyük olasılık onu gösteriyordu. Yavaşça ayağa kalkarak girayın önünde durdu. Söze gireceği sırasa bir şey fark etmişti, üst dudağında bir morluk vardı. " Fark ettin mi? " diye sordu.
Aldığı cevap ise girayın soğuk bakışları olmuştu. Ardından " olaylar ve hain, neden sürekli senin operasyona çıktığında beliriyor? Neden diğer timlerde değilde özelikle senin yürüttüğün operasyonlarda kendini gösteriyor, neden diğer timler değilde senin timin?"
Beratın söylemleri girayı ona ne ima etmeye çalışıyordu, hızlıca yakasını kavramış," Benim Timim de ihanet olmaz Er! "Onun timi de kimse ihanet etmezdi cenk ve muratla yıllardır beraberdi tek bir yanlışlarını dahi görmemişti, boynunda ki damarlar sinirden belirmeye başladı. Karşısında ki adamın aslında cenk ve murat değilde bahsettiği kişinin nehir olduğunu anladı! Nehirden nasıl şüphe ederdi!
" Kafanda ki tilkileri sustur Nehir üsteğmen de dahil bana kimse ihanet edemez!" Diyerek duyurttu gür sesini
Beratın duyduğu isim yüreğini titretti. "Ben Nehir'den şüpheleniyorum demedim! Düşman sadece senin çıktığın operasyonlarda beliriyor aramızda ki hain senin düşmanlarından ve sürekli olarak seni ve senin çıktığın operasyonlarda beliriyor, seni çok iyi tanıyor, düşün Alptekin!"
Duyduğu cümlelerin içinden yine ve yine tek bir şeye takılmıştı, beratın sadece nehir demesine, kendisinden başka hiç kimse sevdiği kadına ismiyle seslenmezdi!
"Birincisi Nehir değil berat er! İkincisi Nehir komutan yada nehir üsteğmen, üçüncü ve son kibarlığa başvurmak istersen de eğer nehir hanım! Diyeceksin."
Berat kendisinde çıkışan yüzbaşına karşı, "Ne fark eder Yüzbaşı! Konumuz bu mu? " Diyerek çıkıştı. Giray için evet asıl konu buydu! Gergin olan ortamın daha da gerilmesini engelleyen " Komutanım müsaade var mı? " Diye bir ses duydu.
Bakışları sesin geldiği yöne döndüğünde koluna destek olan cenkle murat komutanı gördü. Murat çok şükür iyiydi yavaş yavaş iyileşiyordu derindi yarası. Murat Kendilerine sürekli bir şeyler anlatmak istiyordu bilhassa söyleyeceği şeyi sonraya saklaması gerektiğini söylüyordu, yarası daha önemliydi ona sürekli "sen iyileş aslanım sonra konuşuruz" diyerek susturmuştu. Yarasından dolayı yatakhaneden pek çıkartmıyordu istirahat etmesi gerekiyordu.
Zihnini susuturup, hızlıca söze girdi. "Oğlum senin burada ne işin var dinlen gerekmiyor muydu?" Murat bu sefer komutanının ona engel olmasına izin vermeyecekti, düşmanların kim olduğunu komutanlarının bilmesi gerekiyordu, zonanın hapisten kaçtığını öğrenmeliydiler.
Hızla "Komutanım affınıza sığınarak kaç gündür vicdanıma öküz oturmuş gibi rahatsızlık duyuyorum! Beni dinlemelisiniz." Odada ki herkes murattan bu atağı asla beklemiyordu özellikle de cenk, "Oha! Amına koyayım sen de mantıklı konuşma yetisi var mıydı?" Diyerek belirtti şaşkınlığını
Cevap olarak altta kalmayan murat," İnsanla insan gibi konuşuyorum pezevenk!"
Anında cevap gecikmedi "Ben hayvan mıyım lan ! Çatışmalarda nah götünü kollarım bundan sonra."
" Komutanlarınızın yanında küfür ettiğiniz için İkinizde cezalısınız! Şimdi murat konuş" dedi çağan.
Muratın Koluna giren cenk ise yanında ki arkadaşına çok manidar bakışlar göndermişti. Düz bakış. Senin evveliyatını çok manidar yerlerine monte edeyim gibi...
Derin nefesle konuşmaya bir an önce girmek istedi murat, " Bizi kaçıranlar adamların başlarını biliyorum." Demesi ardından oda'da kısa bir derin sessizlik oluştuktan sonra ilk sessizliği bozan elbette "Kim!" Diye gürleyerek açılışı yaptı çağan.
"Komutanım başlarında ki adam zonandı! , Hapisten kaçmış, bize eziyetleri yapan da kendisiydi. " Demesiyle odaya bomba gibi düşmüştü haber.
Giray Yüzbaşının, derin solukları duyulmaya başlamıştı duyduğu isim yüzünden. Onun yüzünden mi askerleri yara almıştı. Cevap belliydi! Evet. Zihnine anında nehirin kesilen saçları geldi. Dokunmaya kıyamadığı saçları onun yüzünden kesilmişti! O iti oracıkta gebertmeliydi, onun soluğunu kesmeliydi!
Ellerini sertçe yumruk yaparak duvara geçirdi, "Nasıl kaçar? Kendi ellerimle teslim ettim o iti! Nasıl kurtulur nasıl! "
Beratın bu konu da haklı çıkması kendisini gurulandırırken ateşi biraz daha harlamak istedi yüzbaşının yüzünde ki o kor öfke iyice dışarı taşsın istedi, "Ben sana dedim Yüzbaşı! Bak senin düşmanların senin yüz-" diye yükselecekti ki.
"Kes lan sende sesini!" diye karşılığını aldı çağan komutandan.
Bir kez daha duvara sertçe vurdu, "Lanet olsun! Benim yüzümden!" dedi giray
"Sende boş edebiyat yapma lan !" Diyerek giraya söylendi göktuğ.
Hemen ardından sesleri susturucak belkide bazı şeylerin bedelini ödeyecek bir ses duyuldu "Ben yaptım!" Diyerek bir ses yükseldi açık kapıdan.
Odada ki bütün bakışlar bir anda açık olan kapıdan onlara yaşlı gözlerle bakan, Teğmen Begüm'den başkası değildi...
***
Ayaaya noluyoooğğğğ
Bir bölümün daha sonuna geldik umarım beğenirsiniz.
Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum heyecanla...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.66k Okunma |
2.48k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |