24. Bölüm

22.Bölüm

İzmir✨
izmiristee

Hello ben Geldim, :))

Bundan sonra ki bölümlerde dahil olmak üzere oy sınırı olucak asklarım. Okuyan 90-120 kişi gelen oylar neredeyse yok, verilen emeğin karşılığını alamadığımı zamanlar cidden üzülüyorum. Bölüm bile yazasım gelmiyor. Sınır geçtiği takdirde bende bölümü hızlı bir şekilde yazmaya başlayacağım.

Sezon finaline son, 5 Bölüm

Oy sınırı, 15

Yorum 15 "Sınır geçsin diyerek emoji, nokta gibi şeyler kabul etmiyorum" öptüm

Keyifli okumalar dilerim asklarım

 

                                         ***

Gece boyu rüyalarımda ev sahipliği yapan babamı bir kez daha sarılamadan o uçurumdan düştüğüne şahit olmuş ona ne kadar engel olmak için uğraşsam dahi ayaklarım gitmesi gereken yere asla ulaşamamıştı. Ara sıra gördüğüm bu kabuslar yakamı bırakamıyordu. Ama çok enteresan bir şey olmuştu ki gördüğüm rüyanın etkisi bende çok kısa sürmüş gibiydi. Buz gibi vücudum biran da sanki sıcacık bir sobanın yanında kıvrılıp da uyumuşum gibi hissettirmişti. Ardından Burnuma gelen hoş koku neyin nesiydi bilmiyorum ama çok güzeldi ferah bir koku olduğu kesindi yada zihnim bana oyun oynuyordu.

Gördüğüm bu rüyalar yüzünden çoğu geceyi sabahlayarak geçiriyor, yataktan kalktığımda ise gözaltlarımda morluklarla karşılaşıyordum, morluğu kimse anlamasın diyerekten yanımda kapatıcı bulunduruyordum. Hakkını yememem gereken bir şey varsa oda iyi bir şekilde morlukları kapatıyor oluşuydu.

Yavaşça gözlerimi araladığımda çevreye anlamsız boş bakışlar atmıştım ufak bi hayatı sorgulama gibiydi. Yastığın yanında duran telefonu alarak saate bakmak aklıma geldi.

Uzun uğraşlar sonucunda telefonu bulduğumda saat 5.45 olduğunu gördüm. Yavaşça kalktım yatakta şu saatten sonra uyuyacağımı pek sanmıyordum. Saçlarımı bileğimde ki tokayla toplayacağım sırada, bileğimde tokanın olmadığını fark ettim. Nerede unuttuğumu hatırlamıyordum acaba bileğime takmamış mıydım?

Yataktan kalktığım da yastığın altına baktım yoktu, pikeyi kaldırdığım sırada yatağın içinde de yoktu toka. Gerçekten bir aldığım toka da kaybolmasın be!

Neyse diyerekten üzerimi değiştirip lavobaya doğru adımladım, hızlıca elimi yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirerek yemekhane katına doğru ilerledim.

Bugün belkide ilk defa kendimi mutlu hissediyordum, sanırım bu durum sakin bir uyku çekmemden kaynaklıydı. Yemekhane'den sonra uzun soluklu bir antrenman yapmak istiyorum yaralarımdan dolayı çoğunu boşlamak zorunda bırakılmıştım.

Bakın zorunda kaldım diyordum başımda adeta nöbetçi asker diken Yüzbaşı yüzünden neredeyse üç haftadır antrenmanlardan uzak bırakılmıştım. Adam gideceğim her yere asker dikmiş, beni görenler "Nehir komutanım, Yüzbaşımın kesin talimatı var giremezsiniz!" Diyerek beni gönderiyorlardı.

Herif harbi manyaktı!

Manyak olan bu adamı seviyorsun ama! Diyerek Bi iç ses duyuldu haklılık payı vardı.

Koridorda "Nehir Komutanım!" diye böğüren ses duyuldu, arkamı döndüğümde bana seslenen kişinin cenk komutan olduğunu görmüştüm.

Koşarak yanıma geldiğinde gözlerinin içi gülüyordu resmen merakımdan tam sebebini soracağım sırada kendimi cenk'in kollarında bulmam bir oldu. Öyle sıkı sıkı sarılıyordu ki adeta nefesim kesilecek derecedeydi.

"Cenk komutanım," dedim. Lakin ben daha ne olduğunu anlamadan başıma minik bir darbe yemem kaçınılmaz oldu.

"Kızım her göreve gittiğinde yara almak zorunda mısın sen? Elin dursa ayağın; ayağın dursa elin durmuyor. Ben anlamdım ki seni! " Diyerek beni azarlıyor ve daha sıkı sarılıyordu.

Biri beni kurtarsın!

"N-nefes alamıyorum," diyerek mırıldana bildim! Adamda hulk gücü vardı.

"Sus! Bir kere de söz dinle be!" Diyerek azarlıyordu gene,

Ruhumu teslim edeceğimi düşündüğüm anda hayat kurtaran bir ses duyuldu ve anında cenk komutanın ensesinden tutulup kuvvetli şekilde geriye savrulması bir olmuştu, "Lan bırak kızı! Boğacaksın."

Cenk'in kuvvetlice geriye çekilmesi ile benim de dengem şaşmış kalçam tam yerle bulaşacağı anda belimi saran kol sayesinde düşmem engellenmişti, engellenmişti ama bu seferde alnımı sert bir göğüse vurmam kaçınılmaz olmuştu, gerçekten imdat.

Bu seferde ağzımdan çığlık kaçması bir olmuş, ardından " çok mu canın acıdı?" Diyerek ses yükseldi. Elbette sesin kime ait olduğunu biliyordum, bu sesi tanımamazlıktan gelmek imkansızdı.

Kafamı yavaşça geriye çektiğimde, bana çatık kaşlarla bakan kehribar gözlerle karşılaşmam kaçınılmazdı. Hep söylüyorum söylemeye de devam edecektim. Bu adamın açık kehribarlarına aşığım.

Çatık olan kaşları yüksek ihtimalle benim attığım çığlık ve ardından onun sorduğu soruyu cevapsız bırakmam onu endişelenmiş olabilirdi. "İyiyim" diyerekten susmuştum. Alt tarafı yemekhaneye inecektim, inmeden başıma gelmeyen kalmadı bugünde yıkıldık çok şükür.

"Nereye böyle?" Diyerek sormuştu giray.

"Yemekhane'ye inecektim tam, ama inemedim." diyerek ufak çaplı iğneliyici konuşma gerçekleştirmiştim, lafı alan cenk komutan ise ufak çaplı buru kıvırtmıştı. Bunu gören murat komutan ise, "Bu neydi şimdi!" Diyerek yüzünü buruşturup sanki iğrenmiş bir yüz ifadesiyle kusar gibi yapmıştı.

Cenk komutan ise birazdan milli cevabı olan ay götüm diyeceğinden adım kadar emindim, saniye geçmedi ki, "Ay Götüm!" demesi kaçınılmazdı. İçimden geçeni cenk komutanın gerçekleştirmesiyle dayanamayarak kahkahayla gülmüştüm.

Kendimi bir tek Timimden uzak tutamıyordum, aralarından kimya gerçekten başkaydı birbirlerini döverek anlaşmaları favorimdi. Anlık bakışım yanımda bulunan kehribarlara dönmüştüm

Girayın bunlardan bir şey olmaz bakışı her kavgalarının özetiydi. Bakışları sanki ona baktığımı anlamış gibi hızla bana döndü, "Yemekhane'den sonra yanıma uğra," diye söylemişti.

Yüksek ihtimalle görev emri gelmişti, ama yine de aklımdakini teyit etmek için, "Görev emri mi?" diye sormuş ardından da başını sallamıştı.

"Zaten burada sıkılmıştım iyi oldu," demiştim.

Lakin bu cümlem onlarda ufak bi çapkınlık yaratmıştı, sebebini sorgulamadım Her zaman benim somurtkanlığım ve onların gülümsemesi hiç bitmeyecek gibiydi.

 

                                        ***

Karanlık sorgu odasında tir tir titriyordu begüm, bütün gece ben hainle iş yapmadım diyerek sayıklıyordu. Geri dönüşü olmayan bir hata yaptığını kabul ediyordu lakin bir terörle iş yapmak bu kadar gözü dönmemişti. Kimse inanmıyordu ona. Hapishane'den bir kararla sorgu odasına alınmıştı. Sorguyu kimin yapacağını bilmiyor olması bile onu korkutmaya yetiyordu elleri masada ki demirliğe kelepçe takılarak bağlanmıştı. Zoruna gidiyordu.

Sorgu odasının kapısı yavaşça açılmıştı, bundan şunu anlıyordu gözleri kapıya dahi çevirilmeden sorguyu çağan komutanın yapacağını anlamıştı. Bir tek o bu kadar sakinlikle kapı açabilirdi.

Genelde sorgu odalarına ya göktuğ komutandan sorulurdu. Bu askeriye de en hızlı öfkelenen göktuğ komutandı.

"Şaşırdın mı?" Diye soru sormuştu çağan kapıyı kapatarak.

Hızla "Hayır" cevabını verdi begüm, Çağan normal adımlarla begümün karşısında ki boş sandalye'ye oturarak elinde ki dosyayı masaya koydu. Direkt olarak bakışlarını karşısında ki kadına tutmuştu tir titriyordu.

Begüm ayağına gelen fırsatı tepmek istemiyordu onu bir tek çağan komutan dinlerdi. Hatta bir çok kişi çağan komutana koşardı. Kimseyi elinde kanıt olmadan yargılamayan tek insandı

"Ben yapmadım." Dedi tekrar titreyen sesiyle. Çağan ise gayet sıradan bir konu konuşuluyormuş gibi rahattı, " Ama o gün odada ben yaptım dedin. Bunu nasıl açıklarsın" diyerek baktı karşısında ki kadına.

"Ben," dedi yutkundu. "Ben evet geriye dönülmez bir hata yaptım ama yemin ederim terörle bir işim olmaz benim, babam emekli asker bana bu yakıştırmayı yapamazsınız. Bu doğru değil. "

Çağan bu sözlerin ardından " Sen vatanını kendi içinde ki duygulara yenik düşürerek geri plana attın, askerlerimiz senin yüzünden eziyet gördü ardından bize gelip ben yaptım dedin, ama biz burda sana terör muammelesi yapmamız mı canını yaktı?"

Ardından gelen derin sessizlik ve sözlü bir yara... Ne diyebilirdi ki haklıydı. Duygularını ön planda tuttu vatanını geriye atmıştı.

"Begüm, sen duygularını ön planda yaşamayı sevdin. Yanlış meslek seçimin ve hatanın yarattığı sebep az daha askerlerimizin canından ediyordu. Duygularını tercih ettin senin terörle iş yapmayacağını biliyorduk. Sen terörden korktuğun için masa başı iş isteyen birisisin elbette bunu senin yapmayacağını biliyoruz. Bu meslek korkusuzları ister! Bu meslekte kokuya duyguya yer yok, şimdi çıkar o üniformayı sen değil hak eden giyecek! Askerlik hayatın burda bitmiştir. " Son söz söylendi son karar verilmişti.

Film şeridi gibi herşey gözünün önünden geçti begümün zihni durgunlaştı, haklıydı! Lanet olsun ki her zaman haklıydı! Terörden korktuğu için masa başı iş isterdi hep. Bakışlarını yere eğdi.

Babasının gururunu ayaklar altına almıştı... Bir anda ellerinde ki kelepçeler çözüldü serbestti. Cezası buydu bir ömür boyu yaptığı yanlış omuzlarında kalacaktı. Vatanı için korkak biri olmuştu bunun utancını hayatı boyunca omuzunda olacaktı.

"Çıkabilirsin!"

Zihninde son ses bu olacaktı, beyni uyuşmuştu. Yavaşça kalktı masadan bedeller her ne olursa olsun, ödenecekti ve ödenmişti.

Askerlik korkaklık istemez... Asker hata yapmaz...

Sersem adımlarla ilerlemekteydi çıkışa doğru ağlamıştı ağlayacağı kadar gözyaşı kurumuştu gözünde, son bir adım atacağı sırada arkasından birisi, "Begüm." Demişti.

Yavaşça sese döndü karşısında Üniformalarla kıskançlık uğruna harcadığı kadın duruyordu, halbuki onun hiçbir suçu yoktu! Sadece girayı sevmişti begüm. Nehir yerine kendisi olsun istemişti o kollarda, kendisini öpsün istemişti . Nehirle girayın aralarında ki ilişkiyi biliyordu hep uzaktan izlemişti. Girayın nehire olan bakışları sanki hayatı boyunca gördüğü en değerli şeymiş gibi bakıyordu içi gidermiş gibi...

"Neyin var? " Diye sordu nehir. Üstü başı mahvolmuş gibi gördü begümü. Ne kadar anlaşamasalarda hatta nefret etse de hemcinsini kötü görmek bir tık içi içini yemişti.

Begüm ise bu soruya cevap vermek istemedi hakkı yoktu çünkü, nehirin vücudunda ki izlerin bedeli kendisi yüzündendi... Sadece baktı. Baktı gözleri dolu dolu "İnşallah yolun açık olur." Demiş ve hızla oradan kaçarak çıkmıştı...

Arkada ise boş gözlerle bakan nehir kalmıştı, bu değişik tavrına karşı neyse diyerekten girayın odasına doğru koşarak çıkmıştı her adımında kalbi ağzında atıyordu. Bunu da kimsenin bilmesine gerek yoktu kendi içinde minik bir sır olarak kalmalıydı..

Odanın kapısına geldiğinde yavaşça tıkladı kapıyı içeriden gel sesini duyduğunda hızlıca giriş yaptı içeriyi yalnız olacağını düşündüğü sırada odada bir de kadın asker görmeyi beklemiyordu, çatılmıştı kaşları hızla içeriye bodoslama daldığından ise hızla kapıyı kapatarak burnuna yayılan kokuyayla yüzünü buruşturdu, sanırım bazıları parfüm banyosu yapmıştı.

Dik dik kadına bakmıştı nehir! Ne işi vardı burada olmasın kimsenin işi falan ne gerek vardı!

Odada yayılan parfüm kokusuna inat hızla odanın camlarını açmıştı, defolup gitsin kokusu da kendisi de, giray ise bu durumdan gayet hoşlanarak imalı imalı bakıyordu nehire, kendisinin de parfüm kokusundan burnunun diğeri sızlamıştı sevgilisinin imdadına tam zamanında yetişmiş olması mükemmel bir haraketti.

"Giray Yüzbaşım! Önemli konunuz neydi! Çok önemlisinden konuşabilir miyiz!" Dişlerini sıka sıka konuşuyordu nehir. Gösterecem ben sana önemli konuyu, şu kız bi çıksın. Temalı bakışlarını karşısında ki adama atıyordu.

Başını nehire karşı olumluca sallamıştı, ardından karşısında ki askere dönerecek " Sonra konuşuruz sena teğmen" diyerek karşısında ki kadına kapıyı göstermişti.

İsminin Semra olduğunu bildiği kadın sanki bilerek yapıyormuş gibi"Görüşürüz Giray Yüzbaşım" diyerek Olumlu ve heveslice başını sallamıştı.

Şükür gitti diye sevinirken, kadının dediği şey sanki transa girmiş gibi titremesine sebep olmuştu ne demişti o!

YÜZBAŞIM?

HEMDE GİRAY YÜZBAŞIM!

"M" EKİ İLE...

SAHİPLENME HAL EKİ...

Hızla kapıdan çıktığında giray da onun arkasından kapının kilidini çevirmişti şimdi rahat olabilirlerdi. Gerçi tam şuan rahat bir konuşma gerçekleşir miydi muammaydı! Arkasında Şiddetlice nefes alışverişleri duyuyordu birazdan arkasında ki hatun tarafından parçalanacakmış gibi his yayılmıştı bedenine

Nehirin "Çıkar üstünü!" Diye sesi yükselmişti odada, yüksek ihtimalle odadaya yayılan parfüm kokusunun üzerine sindiği için çıkartmasını istiyordu. Amacını elbette anlamıştı lakin, biraz damarına basmak tercihiydi.

"İnan şuan hiç zamanı değil yavrum," diyerek konuyu başka yere çekti. Nehirin hızla yanına gelmesi işaret parmağını havaya kaldırarak kendisine birazdan yağdıracak olduğu tehditleri elbette dinlemek istedi.

"Sana! Üzerini! Çıkar! Dedim." Bir çocuğa anlatır gibi teker teker kelimleri söylemesi onu güldürmüştü.

Aklına gelen fikirle çapkınca gülümseyerek, " Gelde Sen çıkarsana?" diye damarına basmıştı iyice.

Nehirde ise o andan sonrası kopmuştu oyun mu istiyordu oynatırdı. Kollarını yavaşça girayın boynuna sarmış birazda bilerek bedenini girayın bedenine sürtmüştü başını üniformadan kaynaklı açık olan boynuna doğru nefesini üflemiş anında sarıldığı bedenin titrediğini hissetmişti yüzünü yavaşça ferah kokunun kaynağı olan boyuna gömmüştü, işine devam ederek "Emin misin! Ben çıkarırsam tek parça ile kalmaz Yüzbaşım!" Diyerek damarına da bu sefer nehir basmıştı.

Girayın Kendisine sarılan bedene karşı sesizce "Sabır!" çektikten sonra "Nehir!" demişti. Karşılığında ise mırıltılı bi ses duymuştu.

Boynunda minik Kırıkırtı duymuş, öpülesi dudaklar boynuna sürtülmüş, ardından açılan dudakları hissetmiş peşinden ise boynunu sulu bir öpücük hissetmişti! Bir elini sarılı olan ince belden aşağıya doğru kaydırarak nehirin Kalçasını sıkmıştı. En ufak şeyde uyarılan bir adam asla değildi, tenine kadın eli dahi değmemişken şuan yaşanılan durum onu zora sokmaktaydı.

Yavaştan uyralıyordu. "Allah için çekil Yavrum yoksa istemeyecek durumlar yaşanabilir." Diyerek söylenmişti.

Nehirin geri çekilmesiyle çatık kaşlar yerini alarak tekrardan, "üzerini çıkar sonra da bana ver şu tişörtü! "

İnat etmiş kendisi de üzerine sinen kokudan nefret etse de amacı nehire zorla söyletmekti çıkarmayacaktı. "Neden çıkarayım, sonra askeriye neder? Hem beni bu kadar merak ediyorsan gece gelseydin be yavrum,"

Nehirin yavaş yüzü kızarmaya başlamıştı birazcık sinirden ama birazdı. Elini yumruk yaparak girayın sert göğsüne geçirmişti "Namusunla oynuyormuşum gibi konuşma lan!"

Kınayıcı bir bakışla "Lan mı?" dedi. "Millettin sevgilisi canım, aşkım, yiğidim der; benim hatun lan diyor, sevgilisine vuruyor, kırılıyorum nehir komutanım."

Sinirden ağzından çıkanları umursamayan nehir ise girayın onunla alay ettiğini şuana kadar fark etmediği ve girayın her cümlesine alayla karşılık verdiği için iyice zıvanadan çıkmıştı.

"Lan!Siktir git! Yüzbaşı" diyerek çıktı gitti odadan bütün koridor nehirin sesiyle inliyordu, ve askeriye az buçuk nehiri tanıdıysa bütün gece silah sesleri duyulacaktı.

Arkasında ise bu tepkiyi beklemeyen giray gür bir kahkaha atmıştı... Ayrı yetten küfür mü etmişti o hemde bir yüzbaşına kesinlikle bir ceza lazımdı...

"Kıskandığını o güzel dudaklarından duymadan, bana rahat yüzü yok..." aklına düşenlerle harbiden üzerindekilerden kurtulması gerekiyordu, burnuna gelen kokuyla buruşturdu yüzünü... Acilinden duş alması lazımdı. Ama ilk önce yapması gereken küçük bir ananons vardı.

Nede olsa kendisi bir yüzbaşıydı ve şahsına ait küfür edilmişti... Cezası olmasın mı?

 

                                                       ***

"Nehir, bir dakika bekler misin?" Diyen çağan komutana baktım. Babamın silah arkadaşı öve öve bitiremediği çağan amca, kendisine her baktığımda babam aklıma geliyordu.

Yine de kendimi dizginleyerek "Buyurun komutanım," Demiştim. Odasının önündeydi ve gözleri ile odasını işaret etmişti anladığım kadarıyla ciddi bir konuşma yapılacaktı.

Onu Bekletmeden girdim odaya yavaşça kapatmıştı kapıyı " nasılsın?" Diyerek konuya girmek için ön çaplı soru sormuştu. Gülümsedim.

" İyiyim komutanım siz."

"Bende iyiyim sağol." Dedi. Gergindi, sebebini de anlıyordum. Bu konuyu uzatmak istemiyordum ona kırgın veya kızgın olduğumu düşünüyordu Ki haklıydı. Göktuğ komutana daha ılımlıyken kendisi ile konuşmuyor oluşumdan kaynaklıydı.

"Bak kızım bana olan kırgınlığın," devamı gelmeden sözünü kestim.

"Komutanım. Kızgınlığım size değil ki," derince nefes aldım. "Ben babamın" gözlerim doldu. Yutkunamadım canım acıyordu. Benden birçok şeyi sakladıklarını biliyordum özellikle konu babamsa

Derin nefes alıp "Yani babam, ondan kaçıyorum. Bana babamı hatırlatan her şeyden." dedim.

Yüreğini yangına vermişim gibi baktı bana haklıydı. Burada bir konuşma geçmesi gerekiyordu.

"Kayra benim için sadece bi silah arkadaşı değildi, Kayra ile birçok anı, birçok operasyonlarda sırt sırtaydık." Diye Bi cümle kurdu. Ama kurduğu söylemler bile buruktu.

Şu kapıdan girerken rütbeyi geride bıraktım, o benim için şuanlık bir Albay değildi. Babamın kardeşim dediği adamdı. Yüreğim ona kırgın değildi. Yüreğim sadece babamı hatırlattığı için kaçıyordu ondan.

Derin nefes aldım içinde ki yangını söndürmek için, "Çağan Amca!" Dedim. Size yemin ederim ki önümde dağ gibi duran adamın bakışları titredi gözleri doldu.

" Ben sana kızgın değilim. Hiç olmadım. " Bir derin nefes daha ve ardından gelen göz yaşı, konuşmaya çalıştım beceremedim başım yere eğileceği sırada buna izin vermeyerek sımsıkı sarıldı bana.

" Sen benim yalnız burada bir asker değilsin, sen benim dostumun bana emanetisin... "

Bana sarılan bu adamın sarılışına karşılık verdim... Emanetisin..

 

                                       ***

Operasyon günü

" Pençe kilit! Kod 0001." Dedi çağan komutan ardından telefondan bir kaç cızırtı duyulmuştu denileni anlaşılamadı. Lakin çağan komutan bu duruma normal bakarak telsizi tekrar yüzüne yaklaştırarak

" Albay Alptekin," diyerek cevap bekledi çağan komutan

Kısa ve öz cevap duyuldu, "Dinlemede"

Ardından "Ateş Timi geldi mi? " Diyerek bizimkilere ulaşmaya çalışıyorduk, malesef kapalıydı demek ki telsizler çekmiyordu arada geçen iki günde iyice merak etmeye başlamıştım başlarda her şey iyi giderken bir anda bağlantılarımız kopmuştu.

" Geldi, gelmez olur mu? komutaa- yani komutanım." Hoparlörde olan telefonda askerin söylediği cümle başlarda bana mı söylem tarzı biraz değişik gelmişti yoksa ben mi öyle anlamıştım bilmiyorum, anlatamayacağım bir tondaydı sesi, belkide oralarda da telefon sinyal gücü zayıftı. Kurcalamamıştım.

Çağan komutan duyduğu ses ile kapatmıştı telefonu, ciddi tonunu anında yumuşak ifadeye almıştı bana gülümseyerek bakıyordu, bazen hayran olmak elde değildi, mavi gözleri bazen bakmaya doyamamak deyiminin tıpkısıydı ama bazen de öyle bir bakışı vardı ki mavi gözler adam öldürebilir tondaydı.

Neyse ki şuanda sakin bir tondaydı.

" Koskoca Albaya bunu yaptırdığına inanmıyorum kızım." Dediği cümle ile gür kahkaha atmıştım, neşem şimdi yerine gelmişti. Alt tarafı iki güncük ulaşamadığım time, önce bütün cep telsizlerinden ulaşmaya çalışmış oda olmayınca araç telsizlerine sarmıştım ondanda umudumu kaybediyordum ki aklıma gelen güzel planla iki kahve kapıp soluğu çağan komutanın yanında almıştım, kendisi bir albay olabilirdi evet saygımız vardı ama bazen de küçük toleranslardan yararlanmaktan zarar gelmez diye düşünüyordum.

Aslında burada time trip atmam gerekiyordu kolumun incinmesinin üzerinden bir hafta geçmişti gayet iyiydim göreve başlayacaktım. Güya sevgilim ve sevgili timim, beni unutmuşlardı! Unutmuş... UNUTMUŞ... akıllarına ise askeriye aracındayken gelmişim beni unuttukları! KÜLLİYEN YALANDI!

Ah bir dönsünler neler yapacağımı biliyordum onlara, zehir edecektim dinlenecekleri günü. Hatta şimdi aklıma gelen şeyle hızlıca çağan komutana dönmüştüm. Oda bir şey diyeceğimi fark etmiş olacaktı ki dikkatlice bana bakıyordu.

Neşeli bir sesle " Çağan komutanım" dedim. Anında çapkın bir gülüş yayıldı yüzüne biliyordu bir şeyleri isteyeceğimi onunla olan kavgamız bitmişti artık aslında kavga denilmezdi buna, babamın İsminin geçtiği çoğu yerden kaçmıştım. Gerçeği kabul etmek hâlâ zoruma gidiyordu lakin benim aldığım tavırlar bana babamı geri getirmeyecekti. Odasına giderek özrümü dilediğim gün beni kollarının arasına öyle bir sarmıştı ki bir anlık sanki babama sarılıyormuş gibi hissettirmişti. Benim bu dengesiz hallerimi artık ezberlemişti. Harbi zeki adamdı...

" Kabul ediyorum teklifini, diğer göreve tek gidebilirsin."

" HA! YUH, " Daha teklifi mi bile sunmadım nereden anladı bu adam, hadi anlamayı geç nereden çözmüştü. Ben suratına mal gibi bakınca açıklama gayretine düşmüştü. Anlık söylediklerim yüzünden bir tık geri plana attım kendimi bu kadar samimiyet neydi be nehir!

Ufak bir mahçuplukla " Ee şey özür dilerim komutanım bir an kendimi tutamadım"

Söylediklerimin tam tersi vardı yüzünde sanki yıllarca bu anı bekliyormuş gibiydi sözlerim veyahut ağzımdan çıkan argo kelimeler ona gayet sıradan geliyordu, başını iki yana sallayarak

" Bugün yatakhane'den sesin geliyordu nasıl beni unuturlar diye, hatta onlara kızgınsın, bana gelip yerlerini öğrenmek istedin ama başlarda yanıma gelmeye çekindiğin için cep telsizlerden ve araç telsizlerinden ulaşmak istedin, haliyle ulaşamadın sonrada iki kahve kapıp yanıma geldin,sonrada aklına bir fikir geldi başlarda aklında yoktu şimdi benimle konuşurken ansızın düşündün, bir daha ki görev senin, Tim burada kalıyor. Var mı başka sorun? " Gülümseyerek kafamı sağa sola salladım. Oda gülmüştü bu duruma.

Arkadaşlar bu adam harbiden zekiydi bakın, sırf laf olsun diye demiyorum zeka fışkırıyordu.

Oturup uzun uzun konuşmamızdan sonra yavaştan uyku bastırıyordu ayağa kalkarak izin istemiştim. Çağan amca'da benimle birlikte ayağa kalkmış kollarını iki yana açarak sarılmamı bekliyordu. Derin bir gülümsemeyle sımsıcak kollarına sarılmıştım.

 

                                     ***

Günler sonra

Yok geçmiyordu zaman kesin başlarına bir şey geldi bu böyle olmayacaktı aradan geçen on gün oldu benim iyice sinirlerimi bozuyordu. Telefonu yastığın yanından aldım saat gece 04.35'di.

Yataktan fırlar gibi kalktım zaten üzerimi değişmemiştim askeriye üniformam ile duruyordum, yatakhane'den çıkıp çağan komutanın yanına geldim odasının ışığı yanıyordu rahatça nefes alıp kapıyı hızlıca tıkladım içeriden gel sesini duyunca hızlıca içeriye girdim başını dosyalardan kaldıramadığı için beni fark etmemişti. Hızlıca girip kapadım kapıyı.

" Komutanım!" Diyerek girdim olaya. " Yok ben daha fazla dayanamayacağım kesin başlarına bir şey geldi, aradan altı gün geçti normal değil ya bu, alt tarafı gidip geleceklerdi."

" Kızım! Gece gece noluyor?" Şaşkınlıkla bakıyordu bana,

" Komutanım! On gün oldu? " dedim.

Yüzünde ki Şaşkınlığı yavaşça yerini gülümseme almıştı. " Nehir kızım, sende biliyorsun görevlerin ne kadar süreceğini ben değil oradaki olaylar karar verir biz üç gün deriz oradaki olay sana gelir iki hafta sakin kal." Dedi. Sözlerine katılmıyordum bu sefer. Elimde değildi, çatışmaya gitmediler ya, alt tarafı askeriye gidip gelinicekti.

Kapının tıklanmasıyla konuşmamız yarım kalmıştı çağan komutanla, bakışlarımız kapıya döndü çağan komutan o gür sesiyle "gel asker." Demişti. Hep söylerdim bunu çağan komutanın anında değişen otoriter sesine hep hayran olmuştum.

İçeriye anında giren asker hazır ola geçip baş selamı verdikten sonra hızlıca konuya girmişti.

" Çağan komutanım, ateş timin'den haber alamıyoruz." Cümlesiyle başımdan aşağıya kaynar su dökülmesi bir olmuştu. BEN DEMİŞTİM

Hızla oturduğu koltuktan kalkarak " Ne demek haber alınmıyor asker?" Dedi çağan komutan, biliyordum içimdeki sıkıntının patlak vereceğini o kadar iyi biliyordum ki.

"Bilmiyoruz komutanım, üstlerimiz telsizlerin kapalı olduğunu belirtti." Biz daha olayları sindiremeden kapının gür bir sesle açılması bir olmuştu. Bu sefer de gelen Göktuğ komutan belirdi, yüzünde ki gerginlik anlaşıldığı üzere bizi güzel haber beklemiyordu.

"Komutanım bizimkiler varacakları karargaha varmamışlar. Hatta öyle ki askeriye'nin timin geleceğinden haberi bile yokmuş " Sözleri bomba gibi düşmüştü adeta. Ne demişti? Ne demek askeriye bizimkilerin geleceğini bilmiyordu? Biz daha geçen gün karargahla konuşmuştuk.

Çağan komutan adeta bağırarak " Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Daha geçen gün aramıştım , askeriye'yi orada olduklarını belirttiler." Demişti.

Göktuğ komutan ise zaten çatılan kaşları iyice çatılmıştı. "Çağan, askeriye'nin haberi yok diyorum sana! " Diyerek gürlemişti.

Dehşet kafam karışmıştı, bir taraf haber yok derken diğer taraf ise haber var yeni aradık askeriye'yi diyordu, neler oluyordu bu aşağılık yerde.

"Pusu olabilir mi?" Dedi. Göktuğ komutan.

Net bir şekilde " Olumsuz. Gidecekleri yerde pusu olmaz. " Dedi çağan komutan.

Ben olduğum yerde kalmış sakin bir şekilde düşünmeye çalışıyordum, yapacağım stres benim düşünmemi geciktiriyor duygusal anlamda çöküyorum, o yüzden sakince düşünecektim en başından, karşımdaki koltuğa geçtim ellerimi saçlarıma geçirdim zihnimi sakinleştirip düşünmeye başladım. O sırada Çağan ve Göktuğ komutan ise gerekli yerleri arıyordu.

Düşün Nehir düşün. Sınırda ki askeriye'ye gideceklerdi İlk gün sabah saatlerinde askeriye araçla yola çıkmışlardı. Öğlen saatlerindeydi onlara ulaşamadığım zaman, daha yeni yola çıkmışlardı varacakları yere neredeyse on iki buçuk saatlik yolu vardı. Birinci gün bitti

Sonra ben çağan komutanın yanına koştum, odaya girip durumu anlattığımda başlarda askeriye'yi aramış ama açan olmamıştı. Çağan komutan sonra deneriz demişti ama ısrarlarım sonucu, tekrar aradı askeriye telefonundan uzun çalmadan sonra bi komutan açmıştı timin orda olduğunu söylemişti gerçi konuşması değişikti ama ondan sonrada bir şey olamamı- SİKTİR! OLMUŞTU ADAMIN KONUŞMASI FARKLI BİR TONDAYDI! OLABİLİR MİYDİ! NİYE OLMASIN! SİKTİR! HATTA DAHA DA SİKTİR! PUSUYA DÜŞMÜŞLERDİ!

"PUSU!" Diye bağırdım adeta. Göktuğ ve çağan komutan benim bu çıkışı beklemiyor olacaklardı ki suratıma baktılar. Bir kez daha, " Pusu" dedim.

"Ne pususu nehir olası bir durumda haber gelirdi bölge güvenilir." Dedi hemen çağan komutan, neden bilmiyordum ama inanmak istemiyordu bu olaya. İstatistiklerle konuşuyordu.

" Komutanım düşünün askeriye'yi aradık, açmadılar sonra tekrardan aradık sonra açtılar hatta bir adamın konuşması değişikti." Nehir bir çırpıda anlattı olayı ama karşısındaki adamlar ona hâlâ anlamaz bakışlarla bakmaktan başka bir şey yapmıyorlardı.

Çağan komutan gayet soğukkanlılıkla, "Nehir, bak şuan duygusal düşünüyorsun ama-" Hayır bu sefer dinlemeyecektim.

"Hayır! Bu sefer değil." Diyerek bağırdım. Gözlerim doldu ama umuramayacaktım.

"Tim şuanda pusuya düştü mü? Düştü esirler mi? Evet. Şimdi Başlarım istatistik verilerine de! On gün oldu! Şu saatten itibaren ben sizi değil siz beni dinleyin. Timin bize ihtiyacı var! Burada beklemeyeceğim! Ekip talep ediyorum. Gerek hava da gerek karada farketmeksizin" İkiside beni çatık kaşlarla dinledi, itiraz ederlerse anında onları dinlemez gider timi kurtarır alacağım cezayı göğsümü gere gere kabul eder otururdum aşağıya.

Parmağını hızla havaya kaldırarak " Tek şart aldığın tek bir yarada seni elimden kimse alamaz bilmiş ol! Bu görevde yalnız olmayacaksın, berat er seninle birlikte olacak." Ardından bakışları göktuğ komutana tutarak

" Göktuğ sende Fırtına Timi komutanı, Ali Kurt'a haber geç bu operasyonda onu da görmek istiyorum. "

Odada çağan komutan konuştu biz dinledik, planlar kuruldu. Silahlar hazırlandı operasyon adı: Ateş Timi...

Sahne ise; Üsteğmen Nehir Asrının...

 

                                          ***

Gece vakti önünde ki evraklarla bakışıyordu berat, begüm teğmenin hainliğini öğrenmişti. Begümün Zonan gibi bir adamla iş tutacak kadar zeki olmadığını biliyordu. Bu işte başka bir bit yeniğinin olduğuna inancı tamdı. Araç telsizlerinden askeriyeye ulaşım sağlayarak kendilerine çekmişti lakin anlamadığı bir diğer nokta ise begüm teğmenin verdiği adres bazı şeylerin kilit noktası gibiydi.

İki ihtimal vardı, ilki içeride ki köstebek begüm teğmenin kurduğu planını bir avantaj olarak kendi lehine çevirdi, ardından ise zonan ile bağlantı kurarak pusuya düşürdüler ama asıl olan ihtimal kasıtlı olarak birisi zonanı içeriden çıkarması!

İlmek ilmek çözecekti bu planı, zonanın nasıl içeriden çıktığını elbet çözerdi, kapalı olan dizüstü bilgisayarından ekranın yanıp sönmesiyle gelen mail mesajı ile dikkatini vereceği sırada yanında olan telefonu çalmıştı, bu sefer arayan çağan veya göktuğ komutan değildi. Bilinmeyen numaraydı. Numarası kolay kolay kimsede olmazdı. Arayan kişinin önemli olduğunu varsayarak açmıştı telefonu, lakin ilk konuşmayı kendisi gerçekleştirmeyecekti.

Başta da derin bir nefes alış verişi duyuldu ardından, naif "Üsteğmen Asrın" Sesi duyulmuştu. Onu arayan nehir miydi? Nehir ve onu aramak. Ergenliğe yeni girmiş velet gibi yerinden kalkarak sağa sola adımlamıştı kendini,

Ne cevap vereceğini şaşırmış bir kaç saniye bekledikten sonra karşı taraftan tekrar, " Alo! Yanlış mı aradım, numara da doğru aslında,"

Dudaklarının arasından sadece "Nehir!" ismi çıkmıştı. Bu saatte neden aramıştı kendisini! Kendisini nehirden kaçırırken neden her seferinde nehir gözünün önünde oluyordu.

"Normalde bu durum üstlerin söylemesi gerekiyordu lakin benim söylemem daha doğru olacak," demişti neyi söylemesi lazımdı.

"Neyi söylemen gerekiyor" dedi, belkide ilk defa. Ömründe ilk defa titreyen sesiyle...

"Operasyon," dedi nehir. Ardından "Yarın sabah burada olmanı istiyorum!" Diyerek kapanmıştı telefon beratın yüzüne.

Alık Alık bakmıştı ekrana demin ne yaşanmıştı öyle... Ayrı yetten Yüzbaşından değilde kendisinden yardım mı istemişti? Bir şeyler mi dönüyordu.

Etrafta dönüp dönmediği tartışılırdı, bildiği bir şey varsa kendisinin beyni de ayrı dönüyordu.

"İki dakika da leyla oldum amına koyayım! Şuna bak bir Üsteğmen bana emir verdi, gerek üstlere emir veren! koskoca Kıdemli Ajan şimdi Üsteğmenden emir aldı. Gülünecek haldeyim. Kızın da sana benziyor Asrın! Aynı sinir; aynı gözü kara ve aynı haşinlik..."

Gerçekten başı leyla olmuştu ne için ayaktaydı? Harbi niye ayaktaydı... Yerine geri oturduğunda dizüstü bilgisayarın tekrar ışığı yanıp söndü. Aklına gelen aydınlanma ile hızla masaya oturarak son modeli bilgisayarı açmıştı maile ardı ardına mesajlar düşmüştü.

Hızla kontrol etmeye başladığında bir çoğu göktuğ komutan'dan, askeriyeden, çözülen davalardan gelirken en altta göze çarpan bir mail duruyordu. Yabancı mail gelmişti kaşları ufaktan çatılmıştı uzun bir zaman olmuştu yabancı bir mail almayalı.

Maile tıkladığında. Sadece bir isim yazıyordu.

Gönderen ; Dr. Tobias

Amerika /Kaliforniya Eyaleti

 

İ ***

Pusu anı

Sessizliği hızla bozan ses duyulmuştu. "Komutanım," diyerek atıldı cenk. Camda ki bakışlarını hızla ona seslenen tim arkadaşına döndü " söyle aslanım," demişti.

Ne söyleyecekse şimdiden yüzünde haylaz çocuk gülümsemesini takınmıştı, ardından ise bu durumun tersini vererek yapay üzgünlükle " Görev dönüşü nehir komutanım, canımızı okur mu?" dedi.

Komutanlarının lafa girmesini beklemeyen murat anında atladı, "O ne ki oğlum! Nehir komutanım bu ebemizi bile sik- diker." Diyerek kurtardı lafını.

Muratın bu cevabıyla cenk, " Asıl neyi merak ediyorum biliyor musun? Nehir komutanımın bize neler yapacağını" diyerek gülmüştü. Onu yanlışlıkla unutmuş numarası yapmaları

Nehir ismini duyduğunda zihnine düşen görüntüler ve onu o odada zor bir durumda bırakması ufak da olsa güldürmüştü. Yalan yoktu çok güzel yola getirme haraketleri bulunuyordu kendilerinin.

Atmosferin bir anda kurşun sesleri ile bozulması kaçınılmaz olmuştu, ardından gelen

"Frenler tutmuyor! Sıkı tutunun" cümlesiyle aracın camlarının tuzla buz olması ardınan kayalıklara çarpması...

Tek sorun buda değildi, araçtan kızıl dumanlar yükseliyordu.

"SİKTİR! Komutanım kapılar kilitlenmiş.."

Ve ardınan yükselen patlama sesi...

 

                                         ***

Ayy son sahne de neler oldu öyle be!

Eee yanim şöyle ki Allah beterinden korusundu... Yanimm. Özlediniz mi koasları. Valla ben özledim

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum, sınır dolduğunda görüşmek üzere öptüm...

Bölüm : 30.12.2024 17:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...