
Hello ben geldim :))
Nasılsınız iyimisiniz umarım iyisinizdir.. Bu bölümle birlikte 5 bin olacağız herkese teşekkür ederim...
"Biliyorum çok bekletiyorum... Ama artık adım adım sezon finaline doğru gidiyoruz sanırım bu durumdan ötürü karakterlere ve kitaba veda edesim çok zor oluyor şimdiden bile bölüm yazarken çok zorlanıyorum. Bu durum moralimi de yerle bir etmekte, Emanetin evreniyle o kadar bir olmuşum ki yazarken bile hep bi burukluk yaşıyorum. Benim depresifliğim kitaba ve bölümlere yansımaması için çaba veriryorum umarım başarılı oluyorumdur... "
Bölüm Bol aksiyonlu oldu.
Keyifli okumalar dilerim,
Derin bir nefes alarak yaklaşık on dakika önce aynı cümleyi kurmamış gibi tekrardan "Komutanım geldiğinde araç haraket halinde olacak! " Dedi asker. Kendilerine gelen operasyon emriyle silahları sırtlayarak saatler öncesinde askeriyenin bahçesine gelmişti; Fırtına Timi. Şimdi ise operasyona çıkmak için komutanların gelmesini bekliyordu Ali Kurt,
Hazırlıklar son dakikaya kadar devam etmiş. Her şeyin en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ardından ise Ateş Timini bulabilmek için gerekli ekipler kurulmuştu. Askeriye aracın geçtiği yollardan defalarca geçmişlerdi iz bulabilmek için, gerekse her araç lastiklerinin toprakta bıraktığı izleri saatlerce takip etmişlerdi. Biran olsun dinlenmeden bıkmadan; usanmadan..
Saatlerce geçilen yollarda iz sürdükten kilometrelerce uzakta, sanayi işi fabrikalara benzer depolara bulunmaktaydı. Uçsuz bucaksız bu alanda eski fabrika işi depo vâr olduğuna göre burada oldukları ve kapının önünde yığın adamlar korumalık yaptığına göre Tim burada tutuluyordu. Tekrardan geriye dönüş yapılmış yerleri tesbit edilmişti. Bundan sonrasını ise silahlar konuşacaktı. Planlar kuruldu. Silahlar hazırlandı.
Askeriyenin bahçesinde bilmem kaçıncı adımını atan Ali Kurt bazı sinir seviyelerinin sonuna yaklaşmıştı, operasyonu yönetecek komutanın hâlâ askeriyeden çıkmıyor oluşu sinirini zıplatıyordu. Kendisine operasyon dendiği anda timi toplamış kalkıp gelmişti lakin adam zahmet edip de aşağıya inmiyordu saatlerdir onu bekliyorlardı, tamam belkide saatler olmaya bilirdi ama bu kendilerini bekletmesi anlamına gelmiyordu.
En son adamında kendisine komutanım gelince çıkacağız diyen askerin yanına gelip oldukça çatık kaşlarıyla, "Çağır artık şu komutan kimse!" Diyerek gürlemişti. Ayaklarına kadar çağırtılıp ardından ise bekletmeye veya bekletilmeyi kimsenin hakkı yoktu. Burası bir askeriyeydi ve burada her şey hızla olmak zorundaydı.
"Noluyor! Ne bu ses! Askeriye burası. " Diyerek ortamada bir ses duyulmuştu. Askeriye'ye sırtı dönük durduğundan dolayı söyleyenin kimin olduğunu bilmiyordu. Gür bir ses duymuştu ali kurt, onca askerin içerisinde kendisiyle böyle konuşma hakkına sahip olan pezevenk kim diyerek arkasını dönmüştü;
Dönmüştü ama döndüğü gibi demin ona laf söyleyen bir erkek değilde ona sert bakışlarla bakan bir kadın duruyordu. Üzerinde ki üniformayla kaşlarını kaldırmıştı. Daha önce görmemişti bu kadını..
Tek kaşı yukarıya doğru kalkmıştı, kendisine sesini yükseltecek mertebeye sahip olmayan bu kadın kimdi? Belkide bir teğmen olabilirdi. Ortamda kavga çıkarmayarak yada büyüklüğü kendisine bırakarak "Sende kimsin?" dedi karşısında ki kadına.
Aralarında minimum mesafeyi de kendisine doğru gelerek kapatmıştı kadın, kendinden emin bir şekilde karşısında duruyordu, bakışları sanki küçük dağları kendisi yaratmış gibiydi.
Kısa bir sessizlikle ardından, "Ben Üsteğmen Nehir Asrın, Yürüteceğimiz operasyonun komutanıyım."
Ortamda duyulan derin sessizlik... Dalga geçiliyor olabilir miydi! Kadın mı yönetecekti! Kadınların da askerlik yaptığını elbette biliyordu. Karşı da değildi ama... Ne yani bir kadın mıydı? Onun komutanı olacak! Özellikle de komutan bir Üsteğmendi.
Ne adını nede namını duymuştu kadının. "Sen misin?" dedi şaşkınlıkla, baştan aşağıya süzmüştü kadını. Bu sözlerinden ötürü karşısında ki kadının direkt olarak öfkeyle çatmıştı
kaşlarını, yanlış bir şey mi söylemişti. Cevabı basitti. Hayır.
"Ne varmış bende?" Diyerek atıldı kadın. Bir şey yoktu elbette halinde lakin sıradan bir Üsteğmenin operasyonda yeterli olup olmadığı bile belli değilken birde komutasını yürütecek olması kendisine normal gelmiyordu. Kendisi operasyonlarda nam salmış biriyken Üstelik Yüzbaşıyken şimdi Üsteğmenden emir almak gururuna dokunmuyor da değildi.
Derin bir nefes aldı ortada bir haksızlık dönüyordu. Hemde büyük şekilde, "Anlamadığım bir şey var," dedi. Karşılığında ise genç kadın başını yavaşça oynattı bu ne o demekti.
"Sen bir Üsteğmensin; ben ise Yüzbaşıyım. Çıkılacak olan operasyon güç ve akıl ister sende daha toysun şu zamana kadar kaç operasyon görmüş olabilirsin ki? Böyle donanımlı bir operasyonun komutasını yürüteceksin! Özellikle de bu operasyon Ateş Timiyle alakalıyken, harbi nalaka sen."
Karşısında ki kadının artık tamamen sinirlendiğine şait olmuştu," Bana baksana sen," dedi o gür sesiyle. Bir anda işaret parmağı hızlıca kendisine doğrultmuştu.
"Öncelikle üstüm olman beni zerre ilgilendirmez. Benim operasyonda komuta sahibi olmam seni kudurtmuş anlaşılan, demek ki görevlerde yeterli gelmemişsin ki beni buna layık gördüler! Ayrıca Ben Ateş Timin'den Üsteğmen Nehir Asrın. Bu komuta; bu operasyon bana ait! Timim pusu yemiş. Şimdi kes sesini! Askerler Araca! "
Bütün askeriye nehir üsteğmenin sesiyle bir kez daha inlemişti. Ardından ise karşısındaki donuk adamı umursamayarak adımlarını araca tuttu gider ayak da adamın omzuna sertçe çarpmayı ihmal etmemişti...
***
Bir diğer tarafta depoda elleri kolları bağlı olan tim, günlerdir kendilerini esir tutan adamlarla uğraşıyorlardı. O gün tutmayan frenler nedeniyle çarptıkları kayalık, hepsinin sarsılmasına sebebiyet vermişti. Şanslıydılar ki o kaza da birine bile bir şey olmadan duman çıkan araçtan çıkmayı başarmışlardı. Lakin bir yandan tepelerine yağan kurşun yüzünden haraket alanı kısıtlıydı. Nice çatışmalara, nice zorluklara göğüs gelmişti ateş timi. Hepsi de bu bayrak için; bu vatan için canlarını ortaya koyuyorlardı. Hepsinin tek gayesi vardı. Türk Askeri vâr olduğu müddetçe bu bayrak gökten inmeyecekti!
Araçtan çıktıkları gibi kendilerini savunmaya almışlardı elbette, saatlerce sürmüş pes eden olmamıştı. En sonunda düşmanın kalleşçe havaya attıkları yoğun gaz ve sis bombasıyla bitmişti. Karşılarında Türk Askeri olunca Düşman cenk meydanında mertçe dövüşmez Hile ve hurdaya başvururdu ezelinden beridir böyleydi...
Gözlerini açtıklarında ise boş bir depoda elleri kolları bağlı bir şekilde bulmuşlardı kendilerini, " Söyle ula nerede bu askeri üstünüz." Diyerek bir yumruk daha vurmuştu eli bağlı olan askere. Konuşacaklardı eninde sonunda. Kurdukları plan başarılı olmuş, listelerinde ki tim ellerine geçmişti. Bundan daha ötesi yoktu onlar için
İçlerinden birisi, "işgence ede ede öyle bir hale getiririz ki konuşamaz hale gelirsiniz." Demişti.
Bu lafın üzerine cenk'in hemen, " Duydunuz mu la? Türke işgence ederiz konuşursunuz dedi."
Elleri sandalye'ye bağlı olan murat ise "He valla öyle dedi." Dedi biranda, geride elleri zincire bağlı olan giray ise, nehirin ellerinin zincire bağlandığında canı yanmış mıydı diyerek düşündü. Onunda elleri böyle zincirliydi, çok sıkmışlar mıydı ellerini; yakmış mıydılar zincirlerle bileklerini. Elbet buradan kurtulduklarında intikamlarını alacaklardı.
Burada esir kaldıkları zaman boyunca murat ve cenk sürekli adamları kışkırtmışlardı, ve genel olarak yüzlerine çalışmışlardı. Ve gerçekten sinek ısırığı gibi vuruyorlardı herifler adamlardan birisinin gözü direkt olarak kendisine odaklı bir şekilde baktığını fark etmişti, aynı şekilde cevap vermeden kendisi de bakmaya devam ediyordu.
Sırtı kapıya doğru yaslı duran adam, elleri bağlı olan askerlere baktıktan sonra aklına gelenlerle kapıyla teması kesip adımlarını kendisine yaklaştırıyordu. Elleri zincire bağlı askerin yanında durmasıyla," Siz bu kadar kişisiniz he?" demişti.
Tamamen başka bir amacı olmaksızın komutanının nefesi yorulmasın diye lafa girdi cenk,
" He bu kadar kişiyiz beğenemedin, gerçi bizim tekimiz sizin alayınıza yeter! "
Adam denileni umursamayarak tekrardan baktı esirlerine, gözü sanki birini arıyordu. Biri eksik dedi sanki. Düşüncelerle boğuşmaya uğraşırken sürgülü demir kapı yavaşça açılmaya başladı. Baş patronları geliyor olmalıydı.
Sürgülü kapı açıldı. Ateş Timi için, özellikle de Yüzbaşı Alptekin için beklenmedik bir süpriz olacaktı belkide bu isim,
Kapı tamamen açıldığı anda kapıdan geniş cüsseli bir adam girmişti içeriye, iki eski düşman göz göze gelmişti o an, zonan gülümseyerek girmişti içeriye.
İki kolunu yana açarak, "Vay kim gelmiş he! Görürsünüz. Komitan gelmiştir," demişti. Giray ise içeriye seve seve tıktığı düşmanını karşısında görmeyi asla beklemediği için ufak bir sessizliği girmişti. Zonan nasıl çıkabilmişti içeriden?
"Beni gördüğüne sevinmedin mi Komitan ha! Bak sen buradasın diye kalkıp gelmişim." Demişti zonan.
"Sen içeriden nasıl çıktın?" dedi giray. Zonan ise sadece gülümseyerek baktı ona.
"Sen bırak da benim nasıl çıktığımı," demişti zonan, girayın laflarını umursamayarak. Keyfini bozmayacaktı. Asıl keyif beklenilen kişiyi tuzağa çektiğinde başlayacaktı.
" Daha uzun uzun vaktimiz vardır komitan!" Dedi ardından yanında ki askerlere
ithafen, "Hem daha o güzel karı gelecek ha, ben onu beklirem. Kendisine yakışır bir karsılama yapmamız lazımdır. Yalnız biraz sinirlidir he. "
Sözlerin kimi hedeflediğini anlamayan murat, "Karı kim lan?" demişti. Cenk ise sanki tek sorun buymuş gibi murata bakarak "Abicim mağaradan mı çıktın, karı değil kadın! Kadın. Şunu bir öğrenemediniz gitti. " Ayrıca zonana dönüp "Hem karı ne lan!" dedikten sonra,
Girayın, "Seni gebertirim! " Diyerek gürlemesi ortamda ki sesleri susturdu. Bileklerinde ki zincirleri öyle bir kuvvetle çekiştirdi ki odada yankılanmıştı. Hatta öyle ki zonan bile kısa biran zincirlere bakmıştı kopup kopmadığına. Giray ise sinirden boynunda ki damarların belli olmasını umursamayarak bağırdı. "Ona dokunan ellerini kırar, ona değen nefesini keserim. Zonan! "
Bu sefer alayı bırakan zonan "Bi sikim yapamazsın Alptekin!" dedi. "Sizi almaya geleceğini elbette biliyordum o kadar mı salak sandın bizi? Ne var biliyor musun. O güzel karıyla kedinin fare ile oynadığı gibi oynayacağım. Yer yerde kamera; her yerde bomba ve bir düzüne adam bulunuyor. Anlayacağın buradan çıkamaz; kurutuluşunuz da olamaz... "
Konuşması devam edeceği sırada zonanın kıyafetinde kırmızı bir nokta dolanmaya başlamıştı. Kendisi de dahil Herkesin odak noktası biran da o kırmızı noktaydı. Zonan adeta üzerinde kırmızı noktaya odaklandı buz kesmişti Ardından ise " Türkler geldi zonan! " Diyerek etrafta ses duyuldu, bakışlar sesin geldiği yöne döndüğünde bir elinde ceset bir elinde silah tutan Üsteğmen Nehir Asrın vardı. "Geciktik biraz.. Kusurumuza bakmayın" lafından sonra silah ve patlama sesleri adeta görsel şölene çevirmişti ...
Saatler önce...
Telsizinden "Durum ne, kaç adam var arkada önde" Demişti nehir. Cevap ise gecikmemişti. "ön tarafta 10 , arkada 10 adam var komutanım."
"Anlaşıldı tamam." Diyerek kapadı telsizi. Şimdi ne yapacağız dedi bir asker. Ali Kurt komutanın kim olduğunu umursamayarak direkt olarak "içeriye dalıp hepsini indirelim, bana 5-10 fark etmeyecek zaten. " Demişti. Hâlâ bu kadının komutan olarak görev almasına, " Ben önden gideceğim!" Demişti. Sondaki cümlesi Sanki izin gibi değil; emir gibiydi.
Nehir zerre umursamayarak etrafa bakmaya başladı, bir yandan da kurulan planı bu adamın bozacağından korkuyordu riske atamazdı, kendi çapında bir plan yapması lazımdı. Burdan çıkarken kimsenin burnu bile kanamamalıydı özellikle de kendisinin! Yoksa askeriye de büyük tehlike vardı. her bakışında tarıyordu sanki çevreyi. "Sen Yüzbaşı Kurt, operasyonda kimin komutan olduğunu unuttuğun için sana özel olarak ayrı görev vereceğim." Demiş onun cevap vermesini beklemeden.
Gözlerini yüzbaşına çevirerek "Arkamı kollayacaksın." Dedi, yüzbaşın ise kadının bu sözlerinden kaynaklı şiddetle kaşları çatılmıştı, ne demek birinin arkasını kollamak kendisine ve rütbesine hakaret ediyordu o kadın. Bunca askerin içinde kendisini küçük düşürmüştü! Soracaktı hesabını. nerede olduğunu umursamadan bağıracakken nehirin elini kaldırması ile susmuştu. Sonra dedi sonra soracaksın hesabını.
Nehir olanları umursamayarak Yerlerini tesbit ettiklerinde ki adam sayısı ile şimdi ki adam sayısını karşılaştırıyordu çok çok azdı bu normal miydi peki. Neredeyse depo önü çok ıssızdı ne bi nakliye aracı nede bir hareketlilik vardı.
Acaba dedi fark ettiler mi? Sonra yok yok dedi. Nasıl fark edeceklerdi. Türk Askeri'ydi onlar, isimsiz kahramanlar. Karda yürürlerdi ama iz asla belli etmezlerdi. O yüzden birinci şıkkı eledi.
İkinci kalan şık ise, düşman en başından beri, geleceklerini bildikleri için çevrede adam sayısını az tutup içeride tutuyor olabilirlerdi. Bu şık mantığına daha ağır basıyordu. Bu yüzünden dışarıdaki adamları sessizce halletmeleri gerekiyordu. İz belli etmeksizin.
Kendini gizlediği yerden yavaşça çıkarak arkaya geçti sessizce parmaklarını kaldırdı ve işaret verdi. Toplanın
"Beni dikkatsizlice dinleyin," demişti. "Tek de anlatacağım. Anlamayan ben davranmadan topuklarına yere vura vura kaçıp gitsin! Bana cesurlar lazım. İki bölüme ayrılacağız Geleceğimizi biliyorlardı bu yüzden pusu kuruldu. Arka ve önde adam sayısı eşit hatta daha az. Adımlarınızı sağlam atın bu kahpeler mayın döşemiş olabilir. Silahlara susturucu takın. Bomba imha ve ben önden gidecek; yerlerde olası durum varsa yön değişeceğiz bizi korumak da size düşüyor, arka kısım ise Yüzbaşı Kurt senindir. Anlaşılmayan bir şey? Yok harika herkes kendininden sorumlu hata yapan gözüme gözükmesin silerim! "
Aynı anda hepsi baş selamı verdi. Sorun yok demekti. Nehir komutan anlattı askerler dinlemişti. Silahlara susturucular takıldı. Planlar hazırdı, sahne ise Türk Askerinin..
Sessizce "Bu başı önümüze eğdirme yarabbim!" Dedi nehir...
Söylenilen gibi ilk bomba imha yerlerini aldı ardından ise nehir, adımlar yavaş yavaş atıldı. Binanın ön çevresine yakşlaştıklarından adamlar oradaydılar. Hepsinin de sırtı dönük duruyordu. "Kimse ateş etmesin" dedi nehir. " herkes aynı anda bir nefes kadar yakın olacak o adamların birinden bile ses çıkmayacak. Yaşanırsa sonunuzu biliyorsunuz iz belli etmeyeceksiniz." Demişti.
Adamları Çocuk gibi uyardığının elbette farkındaydı lakin riske atamazdı hayalet gibi olmak zorundalardı. İçeride Timi vardı. Yapılacak en ufak hata onların hayatına mâl olabilirdi bunu istemiyordu. Bu operasyonda omzuna yüklenen yükü şimdi anlıyordu. Girayın ilk zamanlar kendisinin üzerine çok düşmesini sürekli gözünün onda neden olduğunu yeri geldiğinde ise neden kızdığını yada uyarmaya çalıştığını yeni anlayabiliyordu. Operasyon da hataya yer yoktu. Operasyon da hata lafı bile yapılamazdı.
Askerlerin baş selamının ardından hepsi aynı anda bellerinde ki bıçakları çıkararak yakşlaştıkları adamların boğazlarına yapışmışlardı adamlar ne olduğunu anlayamadan gözleri kararmış, konuşmaya dahi fırsatları kalmamıştı.
Nehir hızla yaka telsizini açıp ,"Ön temiz. Tamam! " Dedi ve kapatmıştı telsizi. Kısa öz haber vermek yeterliydi.
Ali Kurtun konuşmasına bile izin vermemişti nehir, kendisi ise sadece. " Oha anasını satayım terminatör müsün kadın. Ben daha yeni geldim arkaya" dedi hayret içerisinde. " Gerçi Türk Askeriyiz oğlum biz hız genimizde var.. "
Ön tarafta adamları indiren askerler yavaşça depo kapısına gelmişti. İçeriden sesler duymaya başladıklarında hemen korumaya aldılar kendini, kısa bekleyişin ardından kapıyı yavaşça ittirdiler. İçeride olası bir pürüz gözükmüyordu kısa bir süreliğine arkayı düşündü nehir orda durumlar nasıl diye ama çok kısa birandı. Orada Yüzbaşı var zaten nehir! Sen buraya odaklan...
Deponun içi kocamandı. Nasıl bulacağız diyerek düşündüğü sırada yukarıdan "He bu kadar kişiyiz beğenemedin, gerçi bizim tekimiz sizin alayınıza yeter! " diye bir ses duydum. Tanıyordu bu sesi! Nerede görse tanırdı! Cenk komutanın sesiydi....
Nehir " Yukarıdalar!" Dedi neşeyle ve ufak bir yüksek sesle. Sonra yaptığı hatayla sustu. Yanındakilere dönerek "avcı tüfeği ver!" Dedi tekde. Kendi silahını yerine yerleştirmişti. Bu operasyonda bu silahı kullanamayacaktı
Anında vermişti avcı, hızla merdivenlerden çıktıklarında sesler daha da duyulur hale geldi. Buradalar dedi kalbi hızla atmaya başlamıştı. Merdivenin en sonuna geldiğinde bir adam bekliyordu yan halde telefonda konuşuyordu biranlık arkasını döneceği sırada tüfeği sertçe geçirdi sırtına, adam iniltiyle bayılmıştı.
Koridorun sonunda ki odada kapının yerine boylu boyunca bir cam bulunuyordu. Kaşlarını çatmıştı biranlık işler yolunda gitmiyor mu diye düşündü. Askerin birine kaş göz yaptı komutanının demek istediğini anlayan asker adımlarını hemen koridorun sonunda ki cama doğru tuttu.
Yaklaştığında gördüğü yüzlerle yüzü gülümsedi, ve hemen arkasında kalan komutanına baş parmağı ile onay verdi. Yüzü gülümseyen nehir hızla yürüyeceği sırada aklına gelenle durdu
Az önce yere serdiği baygın yatan adamın bacağından tutarak sürüklemeye başladı.
Bir elinde silah; bir elinde ise ceset. O bir Türk Askeriydi korkusuz ve mertti. Adımları Yaklaştıkça kaşları çatıldı içinde ki öfke arttı.
Zaferin sesleri duyuluyordu her adımında cama geldiğinde ise ellerinden zincirle bağlı olan sevgilisini gördü nehir biranlık içinde ki öfke çığır oldu. Kendisinin de bileklerini böyle bağlamışlardı. Bu adam zonandı. O piçi nasıl unuturdu.
Gözleri demir zincire kaydı. Çok acımış mıydı bilekleri, dedi içinde ki ses.
Babanın yaptığı gibi yaralarından öpersin dedi. Tekrardan.
Zihninden en son sen ise onlara zarar vermişler dedii.
Siniri yükseldikçe yükseldi, elinde ki tüfeği zonana doğru uzatarak dikkatleri çekti, anında Bağırarak, "Türkler geldi zonan!" Dedi.
O an ; o saniye her yer cehennem yeriydi. Silahlar patladı, Türk Askeri saklanmaksızın cesurca oradaydı kendinde emin bir şekilde düşmanın tepesine üşüşmüşlerdi hiç beklemedikleri anda.
Zonan ise kaçacak delik bulamadığı için kalakalmıştı. Nasıl içeri girebilirlerdi kapıda ki adamlar ne güne duruyordu. " Kaçamazsınız buradan!" diye bildi sadece. Tekrardan kapana kısılmış hissetti o yenilmemeliydi. Yenilemezdi.
Karşısında ki komutan ise büyük böbürlenmeyle "Bak keyfine yaşlı," demiş ve bacağına hedef alarak vurmuştu onu. Büyük iniltiyle yere düştü zonan.
Askerler hızla ellerinden bağlı olan Time doğru haraket ettiler biran önce kurtulamarı için davrandılar. Nehir ise hızla Zincirlerin kilit anahtarı adamın biri vurulduğu sırada düşmüştü, anahtarı aldığı gibi sevgilisinin bileklerini çözdüğü gibi giray bulunduğu konumdan doğrulmaya çalışmıştı, tam o sırada yara olan bileklere öpücük kondurulmasıyla titremişti. Beklemiyordu bunu sevdiği kadından.
Nehirin ise İçi yanmıştı bu görüntüye, demin adamları teker teker indiren kendisi değilmiş de başka birisiydi. O sert otoriter kadın gitmiş yerine ise değer verdiği zarar görmüş bir kadın gelmişti.
Girayın doğrulamasıyla sevdiği kadının göz bebeklerinin titrediğine şahit olmuştu. "Korktum. Çok korktum." Diyerek hızlıca boynuna sarılmıştı sıkı sıkı. Boynuna gelen sayısız öpücükle yüzünde son zamanlarda ilk defa gülümseyerek kendisi de en sevdiği yer olan sıcak boyna yüzünü gömdü giray.
"Seni seviyorum ..." dedi nehir boğuk sesle.
"Seni seviyorum..." dedi giray boğuk sesle
***
Bir bölümün daha sonuna geldik umarım beğenirsiniz
Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum heyecanla...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.66k Okunma |
2.48k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |