28. Bölüm

26.Bölüm

İzmir✨
izmiristee

Hello ben geldim, umarım iyisinizdir. Ben biraz buruğum. İlk göz ağrım sezon finaline sade bir bölüm kaldı duygulanmamak elde değil. Bölümün sonunda sizinle konuşmak istediğim meseleler var asklar..

Keyifli okumalar dilerim :(

Kulakları doğru mu duyuyordu? Karşısında ki adam kendisine Kaliforniya eyaletindesin diyordu..

Burada ne işi vardı. Çağan, göktuğ onlar neredeydi; yoksa kendisi gibi onlarda da mı burada tutuluyordu. Yaralımıydılar.. Pusuya düşürülmüşlerdi kurtulmuş muydular? Peki bu son derece düzenli ve donanımlı odada ne işi vardı. Şuanda kendisinin toplama kampı gibi bir yerde esir tutulması yada bir mağarada elleri kolları bağlı kalması gerekmiyor muydu? Neden bir yatakta boylu boyuna uzanıyordu. Kısa biranlık kendisine bakmak istedi gözleri bedenine tuttu, vücudu zayıflamıştı. Uzun süreli esir tutulduğunu düşünmüyordu, kalıplı vücudu kısa sürede bu kadar kilo kaybedeceğini düşünmüyordu. Vücudu dirençliydi kolay kolay yıkılmazdı. Peki kendi bedeni şimdi nasıl böyle zayıf gözükebilirdi..

Olanları kısa süreli algılamaya çalışmıştı. Yadırgıyamıyordu. Çok kez kaçırılmıştı; çok kez esir tutulmuştu, soracağı soruya karşılık cevabını asla söylemeceğini bilerek düşmanına bakarak "Ne zamandandır burada esir tutuluyorum." Diyerek sordu. Konuşmasının biraz aksadığını fark etti, Ne oluyor diyerek geçirdi içinden. Boğazında keskin bir ağrı vardı sanki uzun zamandır konuşmuyormuş da yeni yeni konuşuyormuş gibi hissediyordu

Kendisine sorulan soruya karşı "Bir süredir" Dedi tobias

Aldığı cevaptan memnun olmamıştı Kayra asrın, bir süre derken neyi kast ediyordu, " Açık konuş!" Dedi. Ardından ise gür bir öksürük hakim oldu boğazına, tobias yerinden hızla kalkarak cam şişede dolu olan suyu bardağa koyarak yatakta olan adama yavaş yavaş içmesine yardımcı olmuştu, Kayra Asrın sanki yıllardır suya muhtaçmış gibi içmişti suyunu ardından ise derin bir nefesle "Bir süre derken! Günlerdir mi; haftalarca mı.." sözü kesildi.

Duymayı asla beklemediği bir kelime çıkmıştı düşmanından, "Yıllardır." Kulaklarına dolan tek kelime ile zaman bir kez daha durdu Kayra Asrın için..

Kulaklarında yankılanan tek şey, yıllardır... Duyduklarını sindiremedi. Bu doğru değildi.. Kafasını hızla iki yana salladı. İnanmıyordu. Düşmanın sözüne inanılmazdı.

Çatık kaşlarıyla " sana inanmıyorum, " dedi sert sesiyle

Güldü tobias. "Bende senin gibi yıllarca ilaçlarla uyutulsam sonra da uyansam böyle derdim." Dedi son derece rahatlıkla. Kayra boş boş bakmıştı karşısında ki adama, dediği gibi yıllardır uyutulsa şuan bu şekilde olabilir miydi. Komada kalan bir insanın uyandığında vücudunun nasıl tepkiler verdiğini biliyordu. Kendisi komada kalsa bu şekilde konuşabilir miydi vücudunu hisseder miydi? Asla! Yalan söylediği belliydi..

Tobias karşısında ona zerre inanmayan gözlerle bakan adama elinde ki son kozu gösterecekti bakalım yıllar önce gördüğünü tanıyabilecek miydi?

"Madem inanmıyorsun, sana bir resim göstereceğim. Senin buraya geldiğin günden bu yana kim olduğunu araştırmaya başlamıştım. Biliyor musun benim için bir Türk Askeri'nin hayatını araştırmak yaptığım deneylerden daha zor bir şey olduğunu fark ettim. Ama eninde sonunda kim olduğunu öğrendim! Bir ailen varmış." Dedi tobias. Sertçe kaşlarını çattı Kayra. Kendisi bile daha nerede olduğunu kestirememişken karşısında ki adamın ailesini nereden öğrendi diyerek düşündü. Çatık kaşlarla bakmaya devam etmişti. Ne yaşanırsa yaşansın inanmayacaktı.

"Tamam! Sana bir resim göstereceğim," dedi tobias. Karşısında ki adamın kolay ikna olmayacağını elbette biliyordu. O askerdi; Türk Askeri'ydi. Çıktığı bu yolda duygularına yer olmadığını biliyor, şuan her şey ona karışık gelse de düşman elinde olduğundan kaynaklı dediklerinin onun üzerinde etkisi yoktu.

Çalışma masasında duran bilgisayarını açtı tobias, ardından ise yatakla karşı karşıya kalan ekrana bir resim yansıttı, resimde üzerinde Üsteğmen üniforması olan bir kadın, tam atış yaparken çekildiği fotoğrafı vardı ardından da bir video gelmişti. Bu seferde askeriyenin eğitim sahasında masada dizilmiş olan bıçakları hedeflere fırlatıyordu, bir şeyler mırıldanıyor; mırıldanışı hatta öfkesi bile buradan bile belli oluyordu. Kimdi bu asker ve neden kendisine bu izletiliyordu

Kayra Asrın odaklı bir şekilde baktı oynatılan videoya, bir noktada kendi gençliğini hatırlamıştı asrın, o da böyleydi. Kanı deli akar biran olsun; durmadan yorulmadan antrenman yapardı. Yeri gelirdi göktuğ ve çağan, kendisini durdurmak için sahaya gelir.

Akşama kadar antrenman alanında durur. Kulaklarına göktuğ'un sesi dolardı, "Ya oğlum götün beş dakika oturak görsün! Yeter amına koyayım! Tamam abi en geçilmez sensin. Seni görünce ben yoruluyor gibiyim... " Der dururdu.

Ardından bir videoya daha geçmişti tobias, yine aynı antrenman sahasında bu sefer farklı bir pozisyonda elinde tabancası ile atış yapıyordu. Dikkatini çeken bir şey daha vardı ki. Hep aynı kadının fotoğrafları ve videolarıydı, bu sefer ki fotoğrafta yüz simasından ziyade kadının elinde tuttuğu silaha gözü kaymıştı..

Koyu metal renginde ki silah.. yüzü donuklaştı.. O silah kendisinindi... Lakin bu kadında silahının ne işi vardı?

Ardından ise bir fotoğraf daha geldi ve bu sefer yüzü net bir şekilde gözüküyordu, "Tanış asker" dedi. Tobias.

O kadının kim olduğunu söylediğinde kopacak olan kıyameti izleyecekti tobias, her iki ülke arasında yaşanan kriz onun zevki olacaktı. Bir yandan Türkiye Cumhuriyetine olan can borcunu öderken diğer yandan; Kaliforniya Eyaleti cehennemi tadacaktı. Türkler gelecekti. Ve bilirdi ki Türklerin gelişi kaliforniya' nın sonu, yok oluşu olacaktı.

"Tanış Asker..." Dedi zafer gülümsemesiyle, " Kızın Üsteğmen Nehir Asrınla tanış..."

 

                                                ***

Gece yaşanılan o anlar biran olsun zihnimden çıkmamıştı sabah saatlerine kadar yatakta dönüp durdum. Tam uykuya dalacağım an zihnime dolmayı bekleyen görüntüler anında yer etmişti. Kalan uykum da anında uçup gitti.

Onun yanında yüreğim hızla çarpıyordu, ne kadar engel olmaya çalışsam da sanki bana inatmış gibi bedenim onun teması için adeta yalvarıyordu.

Babamın intikamı için uykusuz geçen gecelerim birde onun sevgisini eklemişti gecelerime. Gece gündüze döndüğü vakit, Artık yatakta debelenmenin bir anlamı olmadığını fark ederek yataktan kalktım, hızla lavobaya giderek elimi yüzümü yıkayıp hızla üzerimi değiştirdim. Sabah saatinde antrenmanımız bulunuyordu. Uzun bir zaman sonra timle birlikte antrenman yapacaktık.

Bu yüzdendir ki hızlıca odadan çıkacağım sırada arkamda bir gölge hissettim sabah sabah yine hangi bela bana çatacağını düşünürken arkamda ki her kimse hamle yapacağı sırada seri bir şekilde dönmemle bacağına sert bir tekme atarken yada atamayacakken bacağım hava da kaldı, ardından ise dengemin şaştığı anda belime sarılı olan bir kol sayesinde sert bir bedene toslamam kaçınılmaz olmuştu. Ardından gelen ufak çaplı çığlık. "Hareketleriniz hâlâ yavaş Üsteğmenim!" Diyen o boğuk ses bedenimde ki gerginliği alıp götürmüştü, lakin sabah sabah şu pozisyonda olmamıza gerek varmıydı gerçekten?

Sabah üstümde sebebini bilmediğim gerginlikle "Sen düzgünce gelmeyi bilmez misin Yüzbaşı?" Diyerek bağırdım...

Belimde ki kolu iyice sıkılaşmış beni kendisine resmen yapıştırmıştı. Yüzünde ki gülümseme anında çapkınca hale doğru hâl almaya başlamıştı, " Çıktığım yolların sonunda sen varsan." Diyerek başladığı cümleye," Benim sana gelişlerimi sakince olmasını bekleyemezsin." Demesiyle bitirmişti.

Koridorun camından yansıyan güneş ışıkları girayın o güzel yüzüne vuruyor. Açık olan kehribar gözleri; güneşin verdiği aydınlıkla iyice parlıyordu.. Bildiğim tek bir şey vardı ki:

Ben bu adamın Kehribar rengi Gözlerine aşığım .

Ne kadar zaman geçti yada zaman geçmiş miydi? Hatırlamıyordum, gözleri adeta büyülü gibiydi. Bakanın dönüp bakacağı, çoğu kadının bile kıskanacağı, hatta isteyeceği bir göz rengine sahipti.. Kısa biran içimden geçenlerle kaşlarımı çattım. İçimde ki kaynayan kıskançlık dürtüsüyle belkide kendimden ilk defa beklenmeyecek bir şekilde, omuzlarında olan ellerim anında kamuflajının yaka kısmında birleşti, "Oyarım o gözlerini giray.." diyerek bağırmıştım.

Kısa biran o da bunu benden beklemeyecek olacaktı ki kendisi bile şaşkınlıkla bakakaldı bana, sahiden bunu demiş miydim? Yerin yedi kat hatta bir kat daha da benden olsun yeri dibine giremliydim. Yada dağda terörle çarpışmalıydım ama bunu söylememeliydim.

"Dün adi dedin, bugün de gözlerimi oyacağından bahsediyorsun! Üsteğmen'im beni korkutuyorsun." Dedi.

Boğuk ve o baskın sesiyle " Gözlerin Asrın." Dedi.

"Ne olmuş gözlerime Alptekin," diyerek devam ettim. Gözlerime öyle bir bakıyordu ki sanki dünyada ki en güzel şeymişim gibi..

Yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Büyüleyici," dedi kısık sesle, sanki kalabalığın içindeyiz ve o kalabalık bizi duymasın diye kısık konuşuyordu halbuki koca koridorda sadece iki kişiydik.. "Gözlerin adeta bir büyü gibi bakmalara doyamıyorum. O koyu siyah gözlerde derin bir karanlık var Asrın ve gözlerinde ki karanlığın yalnızlığı yansıttığını görebiliyorum. " Dedi

Bazen öyle bir cümleler kuruyordu ki ona karşı dilim lal oluyordu adeta. İçimde ki cümleleri ilk defa ondan gizlemeyerek bu defa öfkeyle nefretle değil sevgiyle kurdum cümlelerimi,

"sana bakarken hayranı olduğum kehribar rengi gözlerine nasıl büyülenerek baktığımı görüyor musun? Asıl Sen kendi gözlerinde ki büyünün farkında mısın giray?" Diyerek sordum. Sorduğum soruya mı yoksa; ona ismiyle ilk defa seslenmemden mi kaynaklı bilmiyorum ama bedeni anında kaskatı kesilmişti beklemiyordu kesinlikle bu cümleleri benden duymayı beklemiyordu.

Belimde sıkı sıkı duran kolu hızla belimden ayrılarak enseme yerleştirmişti, ben daha bulunduğumuz pozisyondan bu ana nasıl geldiğimizi anlayamadan sıcak dudaklarının dudaklarımın üzerine kapanması bir olmuştu. Beklenmedik biranda gelen bu öpücük sabah sabah bedenimi adeta sarsmış bulundu.

Dudaklarım sıcak dudakların arasında adeta hapsolmuş kalmıştı. Başlarda olan dudaklarının baskısını tüy gibi hafif tutuyordu, uzun olmasını hayal ettiğim bu kısa süreli öpücüğünün ardından geri çekilmesiyle bedenim sanki boşluğa düşmüş gibi hissettirmişti bana, aramızda oluşan küçük boşluğa kısa süreli gözlerim kaymıştı ıslak ve parlak duran dudakları zihnime üşüşen sesleri susturmaya yetmemişti. Bedenini bir adım geriye taşımasına izin vermeden hali hazırda yapışık olan bedenlerimizi biraz daha; yapışık hale getirmek için hızla Alt dudağını dudaklarımın arasına yerleştirerek bütün ağırlığımla kendimi ona bırakmıştım.

Bedenimi sımsıkı saran kolları yaptığım hamle yüzünden iyice sımsıkı sarılı hale gelmişti. Kısa bir an nerede olduğumu unutacak hale gelmiştik..Sahi neredeydik biz? Kulağıma gelmeye başlayan adım sesleri ile dudaklarında huzur bulduğum an sona gelmişti ayrılmamız gerekiyordu. Bu yüzden ki geri çekilmeye hazırlanırken, dudaklarıma değen dişlerinin baskısıyla ile ağzımdan çıkan küçük çaplı inleme sesi dudaklarımızın arasından kalmıştı.

Sert bir öpücükle birbirimizden ayrılmıştık, ensemde olan parmakları sıcaklığını yine orada koruyordu,başını biraz daha eğerek sıcak nefesini kulağımda hissetmiştim. Bütün bedenim hali hazırda titremişti. "Şu öpülesi dudaklarının arasından çıkan sesi başka bir zaman tekrar duymak isterim.. Ve mümkünse o tapılası güzel melodiyi bu sefer dudaklarımızın arasında yine böyle bir mesafedeyken yapmalısın..." Kulağıma dolan boğuk ses tonu adeta olduğum yerde bir kez daha titrememe sebep olmuştu... Sonrası mı? Huzur dolu bir şekilde başımı utanarak ve hızla göğsünde sakladım. Beni kimsenin görmeyeceğini sanarak sığındım göğsünde ki evime...

 

                                            ***

"Bunu yapacağız" dedi berat er, biraz önce iki dosta açıkladığı sır ve yapılan planla sabırsızlıkla planın devreye geçmesini bekliyordu, planın olumlu sonuçlanması için, Göktuğ ve çağanın onayı gerekiyordu; alınan onay ile gerçekleşecek olan plan bir nebze de olsa umutlar diri tutulmuştu. Diğer yandan yıllarca kayıp olduğunu hatta dile getirmeseler bile Kayra Asrın'ın şehit olduğunu bile düşünmüşlerdi. Asla iz bulamamışlardı girmedikleri delik patlatmadıkları mağara; çökertmedikleri çete kalmamıştı; öyle ki çetenin içine, terör örgütünün bile içinde bulunan ajanlarından bile haber gelmemişti. Utançları yüzünden boyunları eğik gezmişlerdi, bir Türk Askerinin bile umutlarının tükendiği bazı şeyleri kabul edecekleri esnada. Kıdemli Ajan Berat Er'in kendilerine verdiği habere kadardı. İki koca asker aldıkları haberle neredeyse mutluluktan ağlayacak hale gelmişlerdi..

"Onayı veriyor musunuz! Artık vakit kaybetmek yok harekete geçmem gerekiyor birçok takviye ekip gerekecektir gerekli planlar yapıldı sadece yapmam gerekn tek bir durum var ondan sonra onay gerekecek sonra başlayacağız onları yaşadıkları yere canlı canlı gömerken bundan zevk alacağım ayrı-" devamı gelmeden sözü kesilmişti göktuğ tarafından.

"Bırak onayı rütbe'yi bile veririm amına koyayım. Kime ne yapıyorsan yap! Gerekirse takviye ekip talep edelim hatta bırak talep etmeyi sen direkt olarak askeriye'yi sırtla götür. Çağan abi ver onayı hemen kağıda imzayı da at hemen operasyon neyse başlasın..." Asıl komutanın kendisi olduğunu unutacak kadar içi içine sığmıyordu göktuğ'un heyecanı, Çağan ise her zamanki gibi kafasında ki düşünceleri susturamamıştı, kendilerini oraya çekmek için pusu olabilirdi yada bambaşka bir manzara ile karşı karşıya kalabilirdiler. Kayranın kaybolduğunu bilmeyen düşmanları kalmamıştı. Bunu fırsat bilerek yapılmış bir saldırı da olabilirdi.

Türkün düşmanı çoktu; düşmandan çok içimiz de ki dost gibi görünüp hainlik yapanlar çoktu.

Türkün; Türkten başka dostu yoktu...

"Bu bize yapılmış oyun olabilir mi? Şuanda yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorken bir mesajla sevinmek olmaz. Çevremizde kayranın kaybından bizimle irtibat haline geçenleri düşünün; onun ellerinde esir tutulduğunu söyleyerek acımızla alay eden çok oldu. Şükür rabbime ki askerimizin adını ağzına alanları değil susturmak dünyadan sildik. Bir kez daha kalkışıyorlarsa bu sefer kolayca dünyadan silmek yerine ilmek ilmek parçalara ayırırız.. EvelAllah" Dedi çağan. Ne kadar içinden bağırarak sevinmek geçsede o bir askerdi. En mutlu anında yada en kötü anında soğukkanlılıkla düşünmek zorundaydı. Bu durum kendi hayatı dahi olsa bunu düşünmek zorundaydı.

"Sen o işi bana bırak Alptekin, en kısa sürede haberini vereceğim. Şuanda burada konuşulanlar burada kalmalı."dedi berat er, kısa bir sessizlikten sonra,

" Ayrıca çağan senden biri için senden özel olarak izin isteyeceğim. Kalın sağlıcakla" diyerek çıktı odadan.

Odada konuşulan çoğu şey için herkes çok şey feda edecekti. En büyük fedakarlığı ise yapması gereken kişi üstlenecekti.

"Seni ait olduğun yere geri getireceğim.. " Dedi berat. Çok kan akacaktı belki kayıplar verilecekti bu uğurda, ama düşmanın bilmediği bir şey vardı ki; savaştıkları sıradan kişiler değildi. Karşılarında ki Türk Silahlı Kuvvetleriydi.

İşte şimdi Silahlar hazırlandı, Operasyon adı; Kayra Asrın...

 

 

                                                                ***

Bahçede ona doğru gelen komutanına şok olmuş şekilde baktı cenk. Giray ise karşısında ki adamın beti benzi attığını fark etmişti ne gördüyse karşısında ki askerin adeta soluğu kesilmiş gibiydi. Tam olarak yüzünde ki kocaman şaşkınlıkla baktı karşısında ki komutanına, bunu dese başı belaya girer miydi yada malum yerleri bedeninden ayrılır mıydı emin olamamakla birlikte kestiremiyordu da. Korkunun ecele faydası olmayacağını fark ettiği anda söylemesi gerekeni söylemeliydi hemde şuan yanlarında kimse yokken,

"Komutanım! " dedi cenk hızlıca. Sesi de öyle bir gerginlikle çıkmıştı ki, duyanda çok önemli bir operasyondan başarısız olduğunu düşünürdü. Gerçi bunu söylemektense iki yüz kişilik düşmanın arasında kavga etmeye razı gelebilirdi.

"Buyur aslanım." Dedi giray,

Söyleme dedi içinde ki ses malum yerlerinden direğe bayrak diyerek asar seni dedi. Diğer türlüde komutanın bu halini bir başkası görse imajının çizileceğini düşündü, askeriyede ki herkesin Yüzbaşı Alptekin'den, başka bir şey diyebilirlerdi. Tam olarak şu görüntüyü biran önce yok etmesi gerekiyordu..

"Oğlum söylesene" dedi giray. "Antrenman başlayacak birazdan sahada olmamız gerekiyor." Diyerek kendisine bakan komutanına ne demeliydi bilmiyordu ama bir yerden başlamalıydı onu biliyordu. Alık Alık bakıyordu komutanına cenk, ne diyecekti şimdi komutanım yüzünüzün birazına şey bulaşmış mı demeliydi?

Yüzüne alık alık bakmaya devam eden askere karşı tahammül seviyesi azalmaktaydı artık. Ama istikrarlı bir şekilde ise yüzüne bakmaya devam ediyordu. Çok kısa biran acaba sorun kendisi ile ilgili değilde yüzü ile ilgili miydi diyerekten düşünmüş bulundu.

"Cenk! İnan sabrım kalmıyor aslanım. Germe beni ne olduysa söyle!" Diyerek sesini yükseltti.

Malum yerlerinden ter akıyordu artık cenk için, yutkundu içinden Bismilah diyerekten konuya girdi."Yüz-yani yüzünüz komutanım." Bunu söylebildi sadece, sonrası ise komutanın dan izin isteyerek topuklayarak kaçtı yanından elbette o izin sahibini tüm askeriyenin bildiği gibi kendisi de biliyordu lakin böyle bir izle komutanının bu halde olmasına gönlü razı gelemezdi.

Bugün yapılacak olan antrenmanda giray komutanının gözüne gözükmese iyi olacaktı... Arkada kalan giray yüzünde ne olduğunu düşünerek hızla kamuflajın cebinde tuttuğu telefonunu eline alarak ekranı açtığı anda ana ekranda sinirli halde duran sevdiği kadının fotoğrafı karşılamıştı onu, dikkati dağılmıştı bu fotoğraftan nehirin haberi yoktu elbette yoksa gazabından kesinlikle kurtulamazdı. Öfkesinden kesinlikle payını almak istemezdi. Bu manyak hatun silahı eline aldığı anda dünya ile ilişkisi kesiliyor. Tek odak noktası ya karşısında ki düşman; yada hedef tahtası oluyordu ve nehirin elinde olan silah hiçbir zaman hedefi şaşırmazdı her zaman tam isabetli vuruşlar yapardı. Kendisi de ne kadar hedef konusunda şaşırması da nehirin de ondan aşağıya kalır bir yanı kesinlikle yoktu.Söz konusu işin içine öfke de girerse işte o zaman kaçınılmaz oluyordu!

Kendisini kesinlikle nehirle karşı karşıya hayal edemezdi. Fotoğrafta Toplu saçları çatık kaşlarıyla yüzü yan duruyordu. Fotoğrafa bakarak sinirli yüzü gitmiş onun yerine sakin ve derin bakışları kalmıştı, lakin bu kısa sürmüştü cenk'in üstüne basa basa yüzüne bakmasından kaynaklı yüzünün ne halde olduğunu düşünmeye başlıyordu telefon kilidini açarak kameraya tıklamasıyla büyük bir şok olmuşluk onu karşılamıştı.

Dudakları resmen koyu renge sahip olmuştu! Sabah sevdiği kadınla yaşadığı ufak çaplı akıl uçurtucu olayların sonucunda dudakları payını almıştı. İstemsizce dudakları kıvrılmıştı. Sonra ise büyük bir şok dalgası daha vurmuştu yüzüne koca askeriye de böyle gezmiş olamazdı değil mi? Gezmiş miydi yoksa. Gezmişti! Ve dudaklarının bu halde olduğunu bütün askeriye görmüştü asıl olay şu ki, kırmızı rujun sahibi olan sevdiği kadında bu durumun farkında olup sessiz kalmasıydı...

Koskoca Yüzbaşı Giray Alptekin, bu hale düşecek bir komutan mıydı peki? Şu antrenman bittiği anda hesap sorması gereken bir Üsteğmen vardı. Şimdi daha fazla rezil olmada dudaklarına bulaşan ruju hızlıca elinin tersiyle silmişti, olası bir durum var mı diyerekten tekrar yüzünü kontrol ettiğinde temiz yüz hatlarıyla büyük bir rahata ermişti.

Şimdi ise Askerlerinin yanına gidebilir ve antrenmana başlayabilirdi. Sahanın tozunu atması gerekiyordu.

Saha girdiği anda gür ses tonuyla "Asker toplan!" Diyerek bağırdı.

 

                                                       ***

"Gerçekten bunun başıma geldiğine inanamıyorum ya!" Ben koskoca Albay Kayra Asrın'ın kızı silahını almayı unuttu! Düşman görse bu nasıl asker der utanç sebebi resmen. Koşarak odaya çıkıp silahı koyduğum yerden alarak tekrardan koşarak koridora girdiğim sırada bedenim sert bir kayaya toslamış gibi başımı vurmuştum. Ağzımdan acı dolu inleme kaçmış, ardından dengem şaşmıştı. Bugün yeterince şaşmıyormuş gibi tekrardan denge sorunu yaşadık. Bu seferde bir el sertçe kolumdan tutarak düşmemi engellemişti.

"Dikkat etsene kızım! Acıdı mı canın? Sert vurdun başını. Gel revire götürelim." Diyen çağan komutan bütün sorularını yüzünde mahçup ifadeyle sıralamıştı.

Koskoca Üsteğmendik ama dengemiz de düzene giremedi. Gerçi dengemizi bozan utansın...Diyerek içimde ki ses susmadı lakin diğer yandan da benden açıklama bekleyen komutana kaydı bakışlarım gerçekten de mahçup bakıyordu adam .

"Yok komutanım, iyiyim ben. Hata bende zaten antrenmana yetişeyim diyerek koşmaya başladım." Diyerek açıkladım durumu. Sorun değil diyerekten salladı başını. Bakışlarında kısa biran burukluk ve mahçupluk akıyordu acaba bir sorun mu var diye sorsam sert tepki alır mıydım diyerekten düşündüm. Sonradan aklıma gelen duruldum çağan komutan bana karşı genel olarak hep bu yüz ifadesiyle bakardı bana, sebebini ne kadar belli etmemek için dirense de konu babamdı, buraya ilk girdiğim yıllarda bütün öfkemi ona kusmuştum. Neden bulmadın babamı diyerek bağırdığım sesler kulaklarıma doldu, madem babam yok sen neden burasın dediğim seslerde bir bir doldu kulaklarıma...

Koca askeriyde bir tek Göktuğ komutana sesim çıkmıyordu. Çağan komutana bağırdığım kadar yada ağız dolusu laflar ettiğim kadar; göktuğ komutana sesimi dahi çıkarmamıştım.

Burada mahçup bakacak birisi varsa kendisi değil bendim lakin. Bir gün beni odasına çağırdı zaman aramızda oluşan o buzulları eritmiştim. Sorun kendisinde değildi ; sorun babamı kaybettiğimde dönüştüğüm yakıcı öfkeydi... Bu öfke de çıktığım operasyonlarda, esir tutulduğum zamanlarda sönüp gitmişti. Babamda böyle olcağını bilmezdi. Kimse bilemezdi. Yıllarca babamı aradı bu koca askeriye içime yakıp kavuran acı ise babamın bir mezarı bile olamamasıydı. Derdimi anlatacağım, toprağına sarılacağım bir mezarı bile yoktu.

İçimde ki baba acısı tekrar gün yüzüne çıktığında içimde ki eski öfke yeniden harlandı, tekrardan vücut buldu, buradan gitmem lazımdı. Uzaklaşmam lazdımdı. Lanet olası gözlerimin içi yanmaya başlamıştı çoktan. Saygıyı bozmak istemedim. Hiçbir suçu olmayan adamı suçlayamazdım yakışık almazdı..

Ama yine de babamı orada tek başına bıraktığın için içimde ki o küçük çocuk ömür boyu sana kızgın kalacak; Çağan Alptekin.

Olgun nehir böyle düşünmüyor ama babasını kaybetmiş o küçük kız çocuğunun içine sana olan öfke daima diri kalacak bunu sen bilmesende olur.

Derin bir nefes alarak "İz-İzninizle" diyerek kaçtım yanından. Bu kafayla antrenman yapabilecek halde olmadığım aşikardı...

Odasına doğru adımlayacağı sırada arkasından duyulan o sert gür sesle kala kaldı nehir, "Üsteğmen Asrın kal olduğun yerde!"

 

                                               ***

 

İlk önce hayırlı ramazanlar, Allah tuttuğumuz oruçları kabul etsin..

Evet sezon finalinden önceki son bölümümüzle karşınızdayım... Umarım beğenerek okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Ben yazarken yeri geldim duygulandım yeri geldi kahkaha attım. İnşallah aynı etki sizde de olmuştur

Şimdi Gelelim Asıl olaya, arka planda bir uygulamadan emanet için teklif aldım. Kendileri emaneti çok beğendiğini ve uygulamalarına geçemem için teklifte bulundular, şuanda uygulamanın ismini vermeyeceğim. Başta aşırı mutlu ve duygusal hissettim ben öylesine eğlencesine yazmış olduğum kitaba gelen teklif bekleyeceğim yada karşı karşıya kalacağım bir olay değildi. Neyse İnstagram üzerinden iletişime geçtiğimde bana sadece onların uygulamasında olma gerektiğini ve arka kalan platformlarda kitabı yayından kaldırmam gerektiğini söylediklerinde kesinlikle reddettim. Emaneti severek okuyan okurlarımı yarı yolda bırakmak istemediğimi bildirerek gelen teklifi reddettim... Buda böyle minnoş bir anıydı..

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyor olacağım, lütfen yorumlarınızı eksik etmeyiniz.. Diğer bölümde yani sezon finalinde görüşmek üzere Aşklarım..

Bu arada sezon finali hazır sizin oylarınız ve yorumlarınız eşliğinde bölümü atacağım bu sefer sınır yok..

Tamam gidiyorum. Ama ağlamaya... :(

Bölüm : 02.03.2025 23:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...