
Herkese merhabalar :)
Benim için özel birandayız, Emanet benim için o kadar özel bir kurgu ki bunu defalarca dile getirmeme rağmen bir kez daha söylemekten geri durmayacağım. İlk kurgum oluşundan mı bu kadar özel yoksa; bana kattığı durumlardan dolayı mı özel tam emin olamadım.
Benim için en özeli ise Otobüste yolculuk yaparken 01.07.2023 Emanetin zihnime ilk düştüğü tarih oldu. Öyle ki okuyacağınız bu bölümü ben otobüste giderken yarım yamalak zihnimde taşıdım. Ve 10.08.2023' te sezon finalini yazarak bitirdim. Her şey çok önceden hazır ve planlı gitmişti tek sorun; benim korkularımdı. Zihnim bana hep sen kimsin ki kitap yazıyorsun diyerek susturmuştu kendi içimde iç savaş verdiğim zamanlardı.
Lisenin son döneminde kendim gibi kitap kurdu olan bir dostla tanışmıştım bir başka dost sayesinde, bir araya geldiğimizde ikimizde sadece kitaplardan konuşurduk sanki yıllardır tanışıyormuş gibi, ama sorsanız ikimizde birbirimizin ismini dahi bilmiyorduk . Orada iki yabancı sanki yıllardır dost gibi muhabbet etmiştik. Şimdi ise aramızda mükemmel bir dostluk bağı oluştu. Emaneti ona bahsettiğim de benim için en özel ve en güzel desteğini bana sundu, ben şuan bu kitabı bu platformda yayınlayabiliyorsam tamamen kendisi sayesinde, eğer o sıralarda tanışmamış olsaydık sanırım hiç bir zaman ben cesaretli biri olmaz ve emanet notlar kısmında yıllarca saklı ve yarım olarak tutardım.
Benim için emeği o kadar büyük ki bunu defalarca kez kendisine de söylerdim ve her defasında "Kes sesini saçmalama git bölüm yaz " Der konuyu kapatırdı. Beni için bir dosttan daha fazlası oldu... Emanette ki payı o kadar büyük ki, Teşekkür ederim hanfendi..
"Ne bu duygusallık be!" Dediğinizi duyar gibiyim... Ama duygusal bir anayım şuanda...
Keyifli okumalar dilerim :)
GEÇMİŞ...
Ben Üsteğmen Nehir Asrın, operasyonda kaybolan babasını bulma umuduyla hayallerinden vazgeçerek askeriye okuluna kayıt olan sıradan bir askerdim. Babamı nasıl bulacağım hakkında hiç bir fikrim yokken benim tek amacımın askeriye'ye girip onu bulmaktı. Kendime ait tek gururlu hissiyatım askerlik için girdiğim sınavı kazanıp askeri okula ailemin haberi olmadan kayıt yaptırmamdı.
Gözü kara, dediğim dedik bir kız çocuğuydum. Tek hayalimin doktor olduğu yıllarda babamın kayıp haberini duyduğumuz anda silinip gitmişti. Beni askerlikte neler beklediğini dahi bilmiyorken tek başıma kaydımı yaptırmıştım; kayıt sırasında bana sorulan soruların en acı verici olan kısmı ailem hakkında sorulan sorulardan bir tanesiydi.
Babasına düşkün bir kız çocuğunun, koca askerlerin gözlerinin içine baka baka yapılan operasyonda kayboldu diyememiştim, öyle ki o soruya verebilecek cevabım dahi yoktu. Sadece susup beklemiştim. Canım bir kez daha yanmıştı yeterince yanmıyormuş gibi yüreğimde kaynayan ateşin içine bir kez daha düşmüştüm.
Kimliğimi gizlemek isterdim, benim operasyonda kaybolan albayın kızı olduğumu öğrenmesinler istedim lakin bunun olmasını bekleyemezdim. Askeriye'ydi burası. Kimi neyden sakalayabilecektim? Sadece kısa biran şansın benimle birlikte olduğuma inanmak istemiştim taki odanın kapısının çalınmasına denk,
İçeride ki adamın "gel" sesiyle kapı açılmış içeriye bir komutan girmişti lakin içeriye attığı adımla benim zihnimde ki tozlu anılar bir bir gün yüzüne çıkmıştı..Şaka olmalıydı, gerçek olmamalıydı.
Bu adamı tanıyordum! Babamın sırt sırta verip düşmanla savaştığı adamdı. Bu adam; Göktuğ Kılıç'tı... Benim yüzünü asla unutamadığım adam. Babamın dilinden asla düşürmediği dostlarından sadece birisiydi göktuğ komutan, diğer dostunun ise ismi yerine sadece soyadı zihnimin tozlu anılarında saklı kalmıştı. Neydi soyadı! Alp,heh Alptekin.
Bir Göktuğ Kılıç
İki İsminin zihnimden silindiği lakin soyadının mıh gibi kazılı olduğu; Alptekin..
Bu adamın burada görev yaptığına sevinmeli miydim; üzülmeli mıydım bilmiyorum lakin bilmediğim bir durum var ki oda şuan beni tanıyıp tanımamasıydı. Beni yıllar önce görmüştü oda, bize hayatın zehir olacağının belirtisini kurduğu cümleydi,
"Gel Göktuğ, evraklar çıktı mı? Bende sana uğrayacaktım. Gel otur şöyle..." Diyerek adamın tam karşımda ki boş koltuğa oturmasını işaret etti, odada beni fark etmişti lakin tam olarak yüzüme bakmıyordu. Lütfen böyle devam et ve yüzüme asla bakma, beni tanımandan çok korkuyorum, yorgunluğu her halinden belli olduğu için çok fazla ısrar etmeden oturmuştu tam karşımdaki koltuğa, kalp atışlarım hızlandı; yüreğim sıkıştı..
"Bende yeni gelen askerlerin kaydını yapıyordum son bir hanımefendi kaldı. Onunda kaydı bitsin bakacağım evrağa." Diyerek konuşmuştu. İşte bu cümleden sonra karşımda ki adamın evrakta olan bakışları anında beni bulmuştu ve tam o an, o bakışlar yüzümde mıh gibi kalakalmıştı, tüm bedenim buz kesmiş şekilde kaldı onun karşısında. Ardından yüzümde bir şeyler arar gibi göz bebekleri haraket etmişti. Odaya girdiğinde ki dalgın yüzü anında dönmüş bir halde kalmıştı. Yüz mimiklerini öyle ustalıkla tutuyordu ki aklından ve yüzünden ne geçtiğini algılayamıyordum. Sadece donuk bakışlarla bana bakıyordu.
"Kızım senin işin bitti " diye bir ses duymamla irkilerek eline ki evrağı bana tutan adama kaydı bakışlarım, başımı hızlıca salladığım anda oturduğum yerden bir ok gibi fırlamıştım. Titreyen ellerle uzaıp aldım o kağıdı. Ve hızlıca odayı terk etmek istedim arkaya bir kez daha bakmak istemedim. Bakışlarım o adamı bir kez daha bulursa onda babamı görecektim, Kayra Asrın'ın dilinden hiç düşürmediği; Göktuğ kılıcı...
Kapıyı açıp hızla odadan çıkmıştım koridorun sonunda ki merdivenlere ulaşmak için adımlarımı hızlandırmıştım. Yüreğim gerçekten sıkışmıştı nereden çıkmıştı ki bu adam? Tam bir adım daha atacağım esnada arkamdan gür bir ses duymuştum "kal olduğun yerde! Asker"
Derince yutkunmuştum. Bedenim soğuk soğuk terliyordu, şimde ne olacaktı? Belkide ben abartıyorumdur adam tanımıyordur belkide ismimi soracak ve bitecekti. Arkamdan gelen adım sesleri ile nefes alışverişlerim hızlanmıştı.
"Arkanı dön." Dedi o gür ses, inat etmemiştim. Yavaşça döndüm arkama bakışlarım gözlerini bulduğu anda oda derin bir nefes almıştı.
"Buyrun kom-" cümlem bitmeden kolumu sıkıca kavrayak koridorda ki bir kapıyı açarak hızlıca beni oraya adeta fırlatmıştı! Gerçekten fırlatmıştı.
"Allah kahretsin!" Dedi gür sesle. "Allah beni de kahretsin!" Dedi tekrardan, derin yutkunuşlarla karşımda bana bakan adama bakakladım. Tanımış mıydı? Ama nasıl..
"Sen o değilsin." Dedi sanki bunu bana değilde kendisine söylüyor gibiydi. Sonra bana en saf bakışlarla baktı yüzü öfkeden mi yoksa başka bir şeyden dolayı mıydı bilmiyorum ama kızarmaya başlamıştı. " O musun cevap ver bana!" Diyerek bağırdı.
Sadece bakmakla yetinmiştim beni tanımıştı. Babamın sırt sırta çatıştığı adam beni ilk seferde tanımıştı... Olduğu yerden hızla bana doğru yaklaşmıştı. "Soruma cevap ver dedim! Tek bir işaret istiyorum senden. O küçük kız sen misin?" dedi bana karşımda ki adam koca cüssesine rağmen konuşurken sesi kısılmıştı.
Bu cevabına da susmak istemiştim ama şimdiden saklamayı başaramamıştım. Evet dercesine başımı salladım ben o küçük kız çocuğuyum der gibi salladım başımı. Bana dehşetle bakmıştı adeta. Söylediğinin aksini söylememi ister gibi bir hali vardı sanki her şeyi söyle ama onu söyleme der gibi bakmıştı bana..
"Sen" dedi kesik sesiyle, "Yıllar önce evine geldiğim o küçük kızsın, babasıyla sırt sırta cenk ettiğim ve o operasyon-" Dedi ama devamını getirmedi, o konuştu ben sadece başımı sallamakla yetindim ve enn sonunda vurucu olan darbe gelmişti, "Sen! Siktir... O sun Kayra'nın kızısın..."
Nasıl tanıdın demek istedim yıllar önce gördüğün o küçük kızı; Yıllar sonra nasıl tanıdın diye sormak istedim. Gözlerimin yandığını hissettim, bakışlarında babamın olduğu adamın yanında ona sarılarak ağlamak istedim, babam gibi dev gibiydi asla yıkılmayan bir dağ gibi duruyordu karşımda.
Yüzü aydınlandı, o odada duran donuk suratı gitmiş ve karşımda otuziki diş sırıtan bir adam duruyordu.
"Bakışların" dedi. "Aynı baban gibi bakıyorsun... Onun gibi bakışların sert; ama bir o kadar da o sert bakışlarında büyük bir öfke barındırıyor."
***
Şimdiki Zaman
Yıllarını askeriye'de geçirmişti Kayra Asrın, nice operasyonlar; nice şehit nice acılar çekmişti. Sayısız kez ölümlerden; sayısız kez sır düşmüş, esir kaldığı zaman boyunca türlü işkencelere maruz kalmıştı bedeni sayısız acıyı tatmıştı lakin duyduğu cümle kadar hiçbir şey canını bu denli yakmamıştı.
Karşısında ki adam, "Tanış asker" demişti ona, "Kızın Üsteğmen Nehir Asrınla tanış..." demişti.
Gerçekten doğru olabilir miydi? Bunca yıl burada esir mi tutulmuştu, başını hayır dercesine iki yana salladı. "Bu olamaz! Yalan." Dedi aksini inkar etmek ister gibi. Lakin gözleri de fotoğraftan ayrılmıyordu. Karşısında ki kadın yabancı gibi duruyordu, gözbebeğim diyerek sevdiği kızı şimdi asker mi olmuştu?
Derin bir nefes alışı duydu odada kendisinden mi geliyor yoksa o yabancıdan mı geliyor anlamamıştı zihni karışıktı, gerçekten yıllarca burada uyutulmuş muydu? " Kızın seni arıyor..." Dedi karşısında ki yabancı adam duyduğu şey karşısında bedeninde uyandı uyanalı ilk defa titremesini hissetmişti, bedeninde ki karıncalanma hissi duyduklarından sonra bedenini terk etmişti.
"Senin düşman elinde esir tutulduğunu yada öldüğünü düşünüyorar." Diyerek devam etmişti yanında ki adam, bakışlarını ekranda ki resimden alarak hemen yanında ki adama tuttu,
"Onca yıl umudunu kaybetmeden seni aradı. Suriye sınırında karakol baskını, o baskında çok şehit verdiniz onca şehitin içinde onlar için bir de senin kaybın yıkıma sürükledi seni sadece kızın değil silah arkadaşların; Göktuğ Kılıç ve Çağan Alptekin bütün Türk Silahlı Kuvvetleri. Ülken bir asker için kırmızı alarma geçti, havada denizde karada. Her yerde aradın asker" Dedi tobias.
Adamın konuşmalarını sessizce dinledi Kayra Asrın beyni uyuşmuş gibiydi, bu olanları kabullenmek istemedi lakin karşısında ki adamın hakkında bu kadar bilgiye sahip olmasını anlamlandıramıyor ve içinde ki bir sesin bu olanların doğruluk payının olduğunu belirtiyor.
Uzun süreli sessizliğinin ardından, tek bir soru sordu karşısında ki adam " sonrası? Ben buraya nasıl geldim ve sen bana neden yardım ettin? " Dedi. Ardından ise zihnine yeni düşe bir şeyse bir üste saklı olduğunu söylediği adam kendi dilini kullanmak yerine Türkçe konunşuyordu, yabancı devletler türk halkına pek sıcak yaklaşmazlardı.
Tobias ise kendisine iletilen soruyu duyduğunda yüzü istemsiz gülmüştü; gülmüştü ama o gülücük acıdan başka bir şey vermemişti ona. Derin bir nefes alarak kabullenmek durumunda kaldığı acı gerçeği karşısında ki adamla paylaştı tobias. "Adım Tobias, seni örgütteki adamlarımız benim yanıma getirdi ağır yaralıydın öyle ki ölümle burun burunaydın. Neden yardım ettiğim konusuna gelecek olursak; Türkiye Cumhuriyetine bir can borcum var. ülkem ailemi öldürüp beni de sürgüne boyun eğdirdiğinde daha küçücük çocuktum bana ülken sahip çıktı; beni ülken okuttu hayatım boyunca onlara borçlu kaldım. Ve tanrı bu can borcumu ödemek için bana seni getirdi."
Duydukları karşısında yüreği sıkıştı ama bir yandan da karşısında ki adamı kollayan ülkesi adına bir kez daha gurur duydu. İyiki dedi. İyiki Türk doğdum...
"Buraya geldiğinde göğsünde ki Türk armasını gördüğümde bir şeylerin ters gittiğini anladım senin başlarda kim olduğunu bulmak neredeyse imkansızdı, ama bir gün yarı baygın şekilde kızının ismini, ardından da çağan ve göktuğ adında iki kişinin daha adını sayıkladığında benim için işler biraz kolaylaşmıştı. Türklerden hâlâ dost olduklarım vardı. Ve bu isimleri onlarla paylaştığımda senin bir asker olduğunu ve sayıkladığın kişilerin ise tim arkadaşların olduğunu anlattı. " Diyerek devam etmişti karşısındaki adam.
Aklının almadığı bir diğer şey ise neden yaşadığını gizlemişti. "Neden" dedi Kayra. "Bunca yıl beni ülkemden ve ailemden ayırdın bunca şey neden. " Dedi çatık kaşları ve sert sesiyle.
Bu sorudan sonra tobias için kopuş noktasıydı. "İntikam" dedi. "İntikam için."
"Neyin intikamı seni haklı çıkaracak?" Diyerek sesini çıkardı Kayra Asrın. Bütün konuşma boyunca sessiz duran adam şimdi yerinden ok gibi fırladı, "Çünkü bu örgütün de bana can borcu var! " Diyerek adeta öfke kustu
" İntikamım için senin yaşaman gerekti ve yaşadın, ülkende ki en iyi ajanlardan birine senin yaşadığını belirttiğim bir mail attım bile, ben kan istiyorum komutan! Senin için seferber olan ülken varken; benim örgütüm dediğim; benim ailemin ölümüne sebep oldu! Ve şimdi bende seni kilit anahtarım olarak kullanacağım, senin ülken bu siktimin örgütünü yok ederken ben zevkle izleyeceğim. Senin yaşadığının bilgisini ülken duyduğunda çıkacak olan savaş çanları benim için muazzam bir melodi olacak! Türkler yıllardır öldü bildiği askerini aslında bir örgüt tarafından esir tutulduğunu ve yaşadığını öğrendiğinde Asıl eğlencem bu sik kırıklarının üzerine yağan bombalarla kahkamı atacağım. Örgüt senin öldüğünü biliyor, bir düşün komutan koskoca örgüt bir Türk askerini yıllardır gizlice esir tuttuğunu. Ve bunu Türkler öğrendiğinde oluşan savaşı.."
Gür kahkasının ardından, "Siz Türkler ne diyordunuz? " Diyerek düşünür taklidi yaptı ve ardından hatırlamış gibi yaparak parmağını şıklattı. "Heh bak aklıma geldi...Allah yardımcınız olsun..."
***
Tam ortamdan ayrılacağım sırada arkamdan bana seslenen sesle durmak zorunda kaldım. Arkamı dönerek bana seslenen kişiye döndüğümde karşımda Ajan Berat Eri görmem kaçınılmazdı. Acaba dönmese miydim, sebebi yoktu ama bu adama karşı bir kıl olmuştum. Gereksiz samimiyeti bulunuyordu ve bende gereksiz samimiyetten nefret ederim...
Yine de bize karşı gereksiz yada sinir bozucu tavrı olmadığı için ona karşı yüklenmemize gerek yoktu. Kısa bir an kurduğum cümleyi sorguladım, ama bilmem gereken bir şey vardı ki burası askeriyeydi.
Benim gibi öfke sorunu bir kadını bile dize getiren TSK, diğerlerine neler yapmazdı. Yine kibarlığı koruyarak gülümsemiştim. Adımlarını hızla bana doğru tuttuğunda kaşlarım istemsiz çatılmıştı.
Anında. "Nasılsın" diye bir soruyla gelmesini beklemiyordum. Yanımızda bizden yüksek rütbeli bir komutan varken ilk önce onu görmesi gerekmez miydi?
Kısa ve öz şekilde, "iyi sen." Demiştim. Sanırım cevabımdan ziyade sorduğum soruya daha çok mutlu olmuş gibi yerinde saymıştı, "bende iyiyim, sorduğun için teşekkür ederim." Demişti. Olumluca kafa salladım.
En sonunda yanımızda çağan komutanı fark etmişti,"sende mi buradaydın albay," demesi Çağan komutanın ağzında mırıldanır şeklinde, "Gereksiz pezevenk" demesi ve bende kaşlarımı çattmıştım, Albay mı dedi o? Bakışları benim çatık kaşlarımı gördüğünde oda istemsiz kaşlarını çatmıştı.
Sonra da bir çağan komutana bir de bana baktığında aydınlanmış olacak ki, "Aa doğru, Yarbay olan sendin. Albay olan nerede! Biliyor musun oldum olalı karıştırıyorum sizi kusura bakma artık.."
Dedi sanki bilerek onu sinir etmek için yaptığını düşünmüştüm.
Tekrardan beni ilgilendirmeyecek bir meseleye kafa yoramazdım. "İzninizle, gitmem gerekiyor" diyerek müsaade istemiştim. Gergin havayı solumak bana iyi gelmiyordu.
Arkamı dönüp gideceğim sırada, "Nehir " dedi çağan komutan. Yüzümü kendisine çevirdiğim sırada, "buyurun komutanım." demiştim.
"Timine haber ver yarım saat önce görev emri geldi. Yarın sabaha karşı göreve gideceksiniz. Ayrıca bu gece odama bir uğramanı istiyorum bir kaç evrak var imza atman gerekicek..
Başımı olumlu anlamda sallamıştım, daha bir dakika önce antrenmana inmeyeceğimin kararını vermiş; şimdi ise bu karardan dönüp antrenman alanına dönecektim. Gerçekten ultra dengesiz haraketlerim bulunmaktaydı.
"Emredersiniz komutanım. Evrak için uğrarım." Diyerek uzaklaştım alandan, adımlarımı hızlıca koridorun solunda ki merdivenlere tutmuştum böylelikle hızlıca arka bahçeye inecek ve antrenman sahasına giriş yapacaktım. Bir kaç saate silah atışları ve koşu parkuruyla günü kapatabilirdim. Kendimi fazla kasmayacaktım, yarın bir görev emri verildiğine göre gerçekten sağlam şekilde pasımı atmalıydım.
Hızlıca indiğim merdivenlerden karşıma çıkan bahçe kapısını hızlıca ittirerek bahçeye giriş yapmıştım, bugün bir hayli kalabalıktı sanki bütün askeriye yarın ki göreve gidecekti. Bakışlarımı hızlıca bizimkileri aramaya başlamıştı tam nerede bunlar diyeceğim sırada arkamdan boğuk ama bir yandan da bütün askeriyeyi sesiyle inleten böğürme sesi duymuştum.
İstemsizce güldüm bizimkilerin arka tarafta silah atışlarının olduğu alanda olduğunu anlamıştım. Nereden anladığıma gelecek olursak bu böğürme sesinin sahibini yakinen tanıyordum, hemde çok yakından.
Bahçeye çıktığımdan mı yoksa; aldığım temiz havadan mı kaynaklı içimde bir mutluluk vardı. İçimde ki mutluluğa izin vererek koşarak yanlarına gitmeye başlamıştım, yarım daikak önce boğazımda oluşan düğüm sanki hiç yokmuş gibi ruhumu terk etmiş gitmişti. Umursamadım bunu da içimde ki mutluluğa izin verdim.
Cenk ve murat komutan yine birbirleri ile tartışıyorlar gibiydi; hatta gibi fazla gerçekten tartışıyorlardı. Benim kehribar gözlü komutanım da kenarda onların bu hallerine gülerek bakıyordu. Oda alışmıştı bunların bu haline, üç tim arkadaşı ne kadar uzaktan birbirlerini yiyorlarmış gibi görünse de hepsi birer küçük çocuk gibiydi..
Küçük dediğin adamlar en az iki metre... İçimden geçen bu sesle koca alanda gür bir kahkaha attım ve bütün bakışların üzerime toplanmasını sağlamıştım. Yanlarına vardığım anda girayın bir kolu hızlıca belimi buldu ve beni bedenine adeta yapıştırdı, cenk ve murat abinin bana iri gözlerle baktığına şahit olmuştum. Niye böyle baktığını anlamayarak içimde ki dürtüye engel olmayarak.
"Niye öyle bakıyorsunuz" dedim.
"Siz sevgili mi oldunuz sonunda bee! Allaha şükür he.. Yakışıyonuzda maşşşşaalllah gözü olanın da gözü, götüne kaç- aman yani eline düşsün diyecektim " Diyen murat komutan onun ardından da. " Eee Sen gülüyon la " karışık şivesiyle orataya atılan cenk ile bir kez daha gür bir kahkaha attım bu sefer ki öyle içten di ki gülerken adeta gözümden yaş gelmiş karnıma ağrı girmişti.
İri gözleri sanki yuvadan fırlayacak gibi olmuştu. Gülmelerim yavaşladığında sevdiğimin bakışları üzerimde hissettim ama bir yandan da kaşlarını çatmış bana bakıyor; murat abi niye bu kadar güldüğümü sorguluyor, cenk komutan ise tuhaf bakışlarını üzerimde tutuyordu.
Gözlerimden ilk defa kahkhalarımla akan göz yaşları yanaklarıma akmaya başladığında boşta olan elimden birini, yanaklarımdan akan yaşları sileceğim sırada bir el buna engel olmuştu kime ait olduğunu bildiğim için havada kalan elimi indirdim. Ne ara yaklaştığını anlamadığım ılık nefesini kulağımda hissetmiştim, yüzümde anlayamadığım otuziki diş yayılmıştı.
"Kurban olurum senin o kahkahana, kurban olurum o güzel ses tonuna" diyerek söyledi ardından ise sımsıkı sarılarak başım göğsüne düşmüştü, yanımızda cenk ve murat abi varken bir tık utanmıştım bu duruma lakin artık bazı şeyleri zorlamanın anlamı yoktu. Önceden gereğinden fazla takardım hatta öyle ki kendimi parçaladığım zamanlarda yanımda hep kendisi vardı. Çocuk gibi ağladığımda, bir mayının üzerine bastığımda beni sıcak göğsüne çekip sanki hiç o mayına basmamışım gibi bana sımsıkı sarılmış bana dayanak olmuştu.
Bu hayatın bana bir can borcu varken sanki o can borcunu hayat bana; Girayı getirmişti..
Sıcak göğsünde olan başıma rağmen bende cümlesine karşılık, "Bende kurban olurum o kehribar gözlerine" demiştim utanarak. Cümlemin ne kadarını duydu bilmiyordum ama ortamdan kopan ufak çaplı ıslık sesi sanırım ses tonum herkesin duyacağı halde çıkmıştı.
"Demek bu aşk da böyle minnoş bir şeymiş..." Dedi cenk.
"Aşkı tam olarak minnoş benzetme sebebini öğrenebilir miyim birader?" dedi murat abi.
Cenk abi ise kendisine soruyu yönelten murata karşı yüzünü buruşturup sorduğu sorunun cevabını vermişti, ama verdiği cevap tamamen bana odaklı olmuştu.
"Şimdi şöyle beyinsiz! iyi dinle çünkü aşk ne demek olduğunu bilmeyen süzme cahil-i cühelasın. Nehir komutanımın askeriye'ye geldiği ilk günü hatırlıyor musun?" Diyerek sordu
Anında cevap gecikmemişti murat abiden "Evet." dedi.
"Heh" dedi cenk abi. "İlk geldiğinde mayın tarlası gibi olduğu için hiçbir baba yiğit arkadaş nehir komutanıma yaklaşamıyor; yaklaşanıda anında soluğunu kesiyor, kafasını attıran olursa da o gece bütün askeriye'ye kök söktürüyo, ne yalan şöyleyim göktuğ komutanın sinirli hali mi; nehir komutanın öfkeli hali mi diye sorsan oyumu nehir komutandan yana kullanırım. Hele eline silahı alınca bambaşka biri oluyor! Düşman olsam yaklaşmakta korkarım anasını satayım.. Bide şimdiki haline bak pamuk prenses gibi. İşte abicim aşk bu! " Dedi. Ve ardından gerçekten uzun uzun ona bakmıştım çünkü ilk defa böyle uzun bir cümle kurmuştu onu tanıdım tanıyalı.
"Sende böyle izlenim uyandırdığım için sevinsem mi yoksa üzülsem mi bilemedim cenk komutanım." Dedim yarı alayla.
"Görünen köy kılavuz istemez nehir komutanım" diyerek cevap vermesi beni şoka sokmuştu. İçimde minik minik karıncalanmalar başlıyordu, bugün o kadar çok ruh halim değişmişti ki ilk defa kendimi tanıyamıştım bu halimle hep olmayı istedim. Ben bu Nehir olmalı gerçekten sevmiştim.. ama yinede içimde ki o karıncalanma hissine karşı koyamayarak.
"Cenk komutan!" Dedim gayet ciddi tonda. "Aha geliyor gelmekte olan" dedi murat komutan sanırım ne diyeceğimi az çok tahmin etmişti. Alaylı yüzü anında sert bir mizaca bürünmüş Evet komutanım." Diyerek oyunuma katıldı.
İstemeye istemeye sevdiğim adamın kollarından çıkarak elimi kaldırarak atış alanını gösterdim yüzümde ki yarı alaylı yarı ciddi ifadeyle.
Cenk komutan ise bu davetime kısaca, "Eyvallah!" Diyerek. hedeflerin olduğu kısma doğru adımladık. "Bu maç kaçmaz" demişti murat komutan sanki uzun zamandır beklediği bir şeymiş gibi heyecanlanmıştı.
Arkada kalan sevdiğim adam ise sadece, "kaslı kollarımı bir silah atışına sattın ya bir şey demiyeceğim." Demişti. Bakışlarım önde birbirleri ile uğraşan cenk ve murat komutan kayarak olduğu sohbetlerin koyuluğunu fark ettim adımlarımı hızla arkamda kalan adam doğru tuttuğumda onun beklemeyeceği biranda dudaklarına oldukça sert bir öpücük kondurup geri çekilmem bir olmuştu.
"Gönlünüzü aldım mı yüzbaşım?" Diyerek sordum.
"Gönlüm zaten sendeydi ki. Bu kalp sadece sana Asrın." Bana İlk defa soyadımla seslenmesinden kaynaklı donmuş bir şekilde yüzüne baktım bana uzun zaman sonra ilk defa Asrın demişti ve soyadımı onun ağzından duymak değişime gitmişti.
"Biliyor musun?" diye bir soru sormuştu, ardından ise "babanla tanışmak isterdim, seni böyle cesaretli, hayata karşı çizgisini bozmadan yetiştiren adamı hep merak ettim."
Böyle bir şey söyleyeceğini asla tahmin etmeyen yüreğim adeta titremişti, bugüne mi özeldi bilmiyorum ama kiminle karşılaşsam bana sürekli babamı hatırlatmıştı. Bugün o kadar babamı anmıştım ki yüreğim hasret ateşiyle kavrulmaya devam etmişti. Yüzüne gülümsemişti için kan ağlarken, yüzüne gelerek "tanıysadı severdi." Dedim sadece içimden gelerek ama zaten babalarımız silah arkadaşı; senin ise şuanda yönettiğini timin bir zamanlar komutanıydı diyemedim.
Her acıyı yutmaya yüreğim razı gelirdi ama babamın yarattığı acıyı ne yüreğim atardı nede içimde ki yangın atabilirdi. Babamın yanına gidebileceğim dertleşebileceğim bir mezarı dahi yoktu. İçime en çok da oturan buydu işte, Babamın toprağında ağalayabileceğim mezarı dahi yoktu...
Giray çöken sessizliğimin farkına vardığı anda beni çekip sımsıkı sarılması bir oldu. İçimdeki öfkenin bugün taşması vardı. Ama ben inatla onu içimde saklı tutuyordum, bugün gerçekten çok garip Bir gün oldu. İçimde ki sesin hiç hayıra benzemediğini bana defalarca kez hatırlatmıştı. Kasvetli havayı son bir kez kalan gücümle def etmek için, "Hadi bekletmeyelim." dedim. Zorlamadan başını sallayarak atış alanına doğru gittik adım attıkça belimde duran silah adeta bir bıçak gibi bana saplanıyordu etime . Belimde taşıdığım babamdan kalan son emanet bana ilk defa acı veriyordu. Bir şeylerin ters gittiğini habercisi gibiydi. Adım attıkça battı, ben yürüdükçe varlığını belli etti en sonunda acı hissi gittikten sonra yanma hissiyatı yaşadığım anda durdum benim durmamla giraya durmuştu. Elim belime gitti anında silaha dokunarak hızla çıkardım belimden,
Elime aldığımda sıkıca kavradım babamdan kalan son emaneti; nedendir bilmiyorum ama ilk defa silahı taşırken canım yanmıştı..
O gün saatlerce cenk komutanla silah talimi yapmıştık, kısa süreden sonra timde katılmıştı bize, silahların mermisi bitene kadar atış yapmış, ardından ise vaktin geri kalanını koşu parkurunda geçirmiştik, cenk ve murat abi koşu parkurunda bir çocuk gibi yarıştılar yeri geldi cenk, murat abiyi düşürmek için çok diretti ama murat abi düşmeyerek devam etmişti. En sonunda murat abi dayanamayıp atlama parkurunda cenk abiye sert bir omuz darbesiyle yere düşürmüş, cenk abi yine o gür sesiyle bağrımıştı. Hatta öyle bir bağırdı ki askeriye'den komutanlar koşarak yanımıza gelmiş cenk abinin bir şeyi olmadığını göründe hepsi sırayla ensesine tokat atmıştı.
Murat abi bu görüntü karşısında hunharca gülmüştü, ardından ise vakit akşam olmaya döndüğünde biz ancak içeriye geçebilmiştik tam yatakhanelere dağılacağımız sırada benim aklıma düşen şeyi söylemeyi unuttuğum gelmişti,
Anında yüzlerine bakarak "Ay yarın görev vardı!" Dedim biranda. Yüzlerinden anlaşıldığı üzere örev emrini bildiklerini anlamıştım. Merdivenlerin sonuna geldiğimizde girayın ellerini bıraktığım sırada bana dönüp çatık kaşla bakmıştı.
"Neden elimi bıraktın! Hani Elimi bırakacak o sebep ne yani?" diyerek resmen fırça atmıştı.
Kıkırdadım." Hayırdır yüzbaşım! Bırakamaz mıyım elini?" dedim azcık inatla.
Bıraktığım eliyle hızlıca elimi kavradı, çatık kaşları mümkünse biraz daha çatıldı, "bırakamazsın Üsteğmen? Ayrıca hesap mı sordun sen komutanına!" demişti.
Tek kaşım anında havalanarak, "Evet soruyorum Yüzbaşı problem mi var?" Diye sordum bende.
Anında yüzü gevşemiş, "Yok yavrum.. Ne problemi" demişti... Bugün gerçekten gülmelere doyamamıştım, ama daha fazla ayakta kalmaya dermanım olmayacak gibiydi. Gerçekten yorgundum. Ve kısaca, "Çağan komutan çağırdı onun yanına gideceğim." Dedim.
Kolları bu seferde elimi bırakıp belime dolandı. "Hmm. Gelinini görmek istemiş." Diyerek utandırdı beni.
"Giray" dedim hafif kızgınlıkla.
"Nehirim" dedi anında. "Hadi git. Ben bırakamıyorum seni. " Demişti. Başımı sallayarak çıktım kollarının arasından çağan komutanın yanına gitmeden önce sert çehresine kocaman bir öpücük kondurup çekileceğim sırada eli yüzüme ulaştı ve kendisi de benim yanağıma sertçe öpücük kondurdu.
Ve bir adım geri çekilmişti,arkamı dönerek çağan komutanın yanına doğru ilerledim. Giray ise arkamda kalmıştı, Çağan komutanın odası üst katta olduğu için koridorun sonunda ki merdivenlere ilerlerdim.
Adım attıkça belime koyduğum silah tekrardan belime batmaya başladı. Kaşlarımı çattmıştım istemsizce, "bu silaha ne oluyordu bugün durduk yere " diyerek söylendim sonra dediğim şeyle bi gülme geldi, silaha mı kızdın sen nehir şimdi ?
Ben Üsteğmen Nehir Asrın, attığım adımların benim kıyametimin ayak sesleri olacağını bilmiyordum.
***
Operasyon Anı...
Etrafta büyük bir çatışma vardı, kan gölüne çevrilmişti etraf bu hain saldırıya hazırlıklı olduğumuz için üstün donanımlı silahlarla çıktık hainlerin önüne. Kafamı olası bütün senaryolara hazırlıyordum. kafamı sola döndürdüğümde gördüğüm yüzle bir gülümseme yayıldı dudaklarımdan. Beni fark etmemişti ama keskin bakışlarıyla dikkatle etrafa bakınıyordu kollarının arasında duran silaha baktım sımsıkı tutuyordu, sinirinden kollarındaki damarlar belli oluyordu şuan o silahın yerinde o güvenli kollarda olmayı ne çok isterdim ben.
Bir anda Kulağımın dibinde silah sesi duydum yanıma düşen bedenle olduğum yerde çığlık attı kendimi yana attım, adamın kafasından aşağıya kan süzülüyordu. Bir kol sertçe kolumdan tutup çektiğinde sarsıldım, gözlerimi yüzüne çevirdiğimde bir çift sinirli gözler bana bakıyordu. Murat abimdi bu. Her seferinde ne pahasına olursa olsun ufak bir dikkatim dağılsa beni koruyan abim.
" Kızım! Aptal mısın sen? Biz seni bu dikkatle nasıl asker yaptık lan? Birde Üsteğmensin! Adam burnunun dibine kadar girdi de fark etmedin sen gerçekten aptalsın nehir!" sinirlenmesine karşılık küçük bir tebessüm edip sarıldım hemen. Murat abimin bağırmasıyla da bütün timin dikkatini çekmiştik. Anlık bir bocaladı ama sarılışıma karşılık verdi.
Girayın bana olan sert bakışlarını gördüm sanırım az daha canımdan oluyordum. Gerçi birazdan olanlara yüzünden de ölebilirdim murat abim güvenli şekilde beni girayın yanına götürdü söylene söylene.
Hemen girayın yanına çöktüm tam bir şey demek için daha doğrusu kızmak için hazırlanıyordu ki anağından kocaman öptüm, şaşırdı kaldı bi yüzündeki kızgın ifade yavaş yavaş yok oldu gitti yüzünü bana yaklaştırarak aynı şekilde kendisi de yanağıma en seslisiden öpücük bıraktı, güldüm en seslisinden.
Yakalarımızdan gelen sesle ikimizde tekrardan gür bir kahkaha patlattık.
" İkinizde çatışma ortasında oynaşmayı bırakın. Aile var burda be! Saygınız yok sizin" güldüm ve o an tekrardan aklıma gelen olay yüzünden hevesim kursağımda kalmıştı bunu fark eden Giray çapkınca güldü yüzünü yanağıma sürterek kulağımda ılık nefesini hissettim.
" Düşürme o gül yüzünü şu çatışma bir bitsin bunların olmadığı sakin bir yere gideriz" demişti en çapkın gülümsemesiyle. Başımı onaylar tonda sallarken yavaşça ayağa kalkarak girayın karşısındaki kayalığa doğru adımlarımı tutum.
Bu haraketimi giray sorgulamamıştı adımlarımı tam kayalığın önüne geldiğinde elimde ki silahın kabzasını sıkı sıkı tuttum. Anında arkamı dönerek silahı hızlıca hedefe tutarak kaldırdım ve bir el ateş ettim.
Havada yankılanan kurşun sesi, bütün savaşın donmasına sebebiyet vermişti. Bana dönmüş bakışlar eşliğinde bakan kişiye acı bir gülümseme sunmuştum.
Bir bana birde kolundan akan acı kana bakmıştı. Uğruna öleceğim gözler irice acılmış, "S-sen" dedi solukla, "sen ne yaptın!" Dedi bana donuk şekilde bakarak. Arkamdan adım sesleri duydum umursamadım.
O gözlerin en derinine bakarak "Ben buyum!" dedim sadece. Dudaklarımdan çıkan tek cümle buydu. Sesim titredi. Anlamsız bakışlar süzdü üzerimi cenk bir adım atacaktı ki hızlıca arkamdaki adamın bir kaç hışırtısıyla bir kurşun sesi daha duyulmuştu karşımda ki adamlara bir şey olmadığına göre kurşun havaya sıkılmıştı.
Cenk'in attığı adım havada kalmıştı üçünün yüzünde anlamsız bakışlar vardı. İçim titredi bakışlarına ," Kal orda! Gelmeyin sakın!" bu yaptığım an ile hepsi bana baktı. Çünkü ben demin kendi canımdan, vatanım uğruna beni ölümlerden döndüren adamlara silah uzatıp kurşun sıktım
"Nehir? Ne demek bu?" Dedi cenk komutan sesinde ki acıyla karışık yorgunlukla; donuklukla
" Ne demekse o demek cenk komutan, sizlere güzelinden karşılama komitesi hazırlattım ne o beğenemedinizmi? GÖSTERİMİ! " sesimdeki hafif alay üç koca adamın gözlerini titretmişti.
Gözleri güneşin etkisiyle parlayan kehribar gözleri bir anda simsiyah oldu. Gözlerimin içine baka baka adım attı ve bekledi, ben ise, Tam ayağının, dibine sıktım o kurşunu ve silahı yavaşça yüzüne doğru kaldırmıştım. Bakışları birkez daha titredi. "S-sen" dedi tekrardan. "O-olamazsın dimi?" Diyerek sordu sesinde adeta yalvarırım o olma der gibi sormuştu bana. Bahsettiği şey olduğumu daha net anlaması için gözüme birini kestirerek ateş ettim havada iki ses yankı yapmıştı;
Birinci silahtan çıkan kurşun.
İkincisi ise vurulan askerin iniltisiydi.
Ve artık hepsi inanmıştı bunu yaptığıma, çatışma ortasına kendi vatanının askerine sıkmak demek ihanet demekti. Ve bende ihanetimi onlara sunmuştum.
Ateş timi yaralanan adamın yanına giderken giray koşarak yanıma geldi öfkeyle kollarımı sıktı. Kurşun kolunu sıyırmıştı ama kollarında ki kuvvet hâlâ yerli yerindeydi.
Yüzü öfkeden deliye dönmüştü. " Sen" dedi. bağırarak yüzü kıpkırmızıydı. Gözlerinin akı sinirden kırmızılaşmıştı. "Demin kendi vatanının askerine kurşun mu sıktın! Bunun ne demek olduğunun farkındamısın sen! Nap-" demesine izin vermeden. Biran önce kollarından kurtulmak için onu göğsünden sertçe ittirerek Kollarımı ondan kurtarıp suratına sert bir tokat attım, yüzü attığım tokat yüzünden kızarmıştı. Umursamadan Öfkeyle bağırmaya başladım
Vurduğum yanağın için, sana el kaldırdığım için...
" Evet kurşun sıktım! Evet ne demek olduğunun farkındayım alptekin, nasıl beğendiniz mi Türk askeri!" Bakışları şiddetlice bana döndü işte şimdi ihanetimi anladı etti.
Öfkeli olan bakışları anında soldu, bana yapma der gibi yaptı şaka yapıyorum de nolur diye baktı yüzüme " B-Bu ne demek Nehir," Sesi titremişti. Koskoca Yüzbaşı Alptekin'in sesi titremişti. "Sen bize.. Yapmış olamazsın! Hayır! hayır! " Gözleri doldu
Buna son vermek için " Evet ben size komutan alptekin, ben size ihanet ettim duydunuzmu." Diyerek bağırdım daha net anlaması için. Bu çıkışı beklemiyor olacakkı bir adım geriye gitti tamamen dağılmış gibiydi... "Evet lan! En başından beri bendim! Ben size ihanet ettim"
Avazım çıktığınca bağırıyordum. Lanet olsun ki gözlerim dolmak için yalvarıyordu ben ise gözlerimimin dolmaması için...
Herkesin bakışlarından korktuğu komutan alptekinin gözünden bir damla yaş geldi omuzları çöktü, çenesi kasıldı
" Ben" dedi. Bekledi. Duyduklarını sindirmek istermiş gibi baktı yüzüme.
"Ben seni, yalan! Yalan Nehir, yapamazsın sen!" İnanmak ister gibi baktı gözlerime sevdamızı aradığı bakışını bana atmıştı.. Bu bakış o bakışıydı.
Ellerini sertçe yumruk haline getirdi " Seni sevmiştim lan ben! Nasıl yaptın lan bunu bize?! Sana bana bunu nasıl yaptın Nehir." Öfkeyle bağırınca irkildim.
"Ben" dedim. " S-sevme-", Giray biranda bendeki bakışlarını çekip arkamdaki adama döndü beni sertçe yana itmişti. Bunu beklemeyen bedenim anında yeri boyladım arkamda kalan adamın hızlıca yanına gidip delirmiş gibi yumruk attı öfkeyle.
Adam aldığı yumruk karşısında anında yere kapaklanmıştı benim gibi, giray hızlıca onun üzerine çullanarak yumruklarını adamın yüzüne vuruyordu. " Ne yaptınız lan benim sevdiğim kadına? Beynini mi yıkadınız, hafıza kaybı mı geçiriyor, tehdit mi ettiniz lan! Konuş! Benim kadınımı bu hale getirticek ne bok yediniz." Giray durmaksınız adamı yumrukluyordu.
En sonunda cenk ve murat kollarından tuttuğu gibi çektiler girayı, adamın yüzündeki maske kana bulanmıştı, bir yandan da kaşı patlamıştı giray nasıl vurduysa artık yerden kalkarak adamın yanına geldim. " İyisimisin?" diyerek ona bakmaya devam ettim. O ise sadece kafasını salladı. Ne yapacağımı bilmeyerek ellerimi yüzündeki maskeye yaklaştırıyordum ki girayın.
"Çek lan ellerini ondan" dediği gür sesiyle, irkildim. Çöktüğüm yerden ayağa kalktım
Ben korkuyla giraya dönerken direkt bakışları beni buldu ve kollarını tutanlardan kurtuldu hızlıca bana geldi iki kolunu da kollarıma sararak bağırmaya başladı.
Yüzümü başka yere çevirdim ona bakmamak için "Bana bak kadın ," dedi. Bu seferde gözlerimi kaçırdım " kaçırma gözlerini benden", tekrardan bakmamak için direndim, giray ise asla çekmiyordu bakışlarını benden; asla ayırmıyordu yüzünü benden. Bende inatla yüzüne bakmamaya çalışıyordum en sonunda elleri yüzümü buldu ve sertçe çenemden tutarak ona bakmamı sağladı.
"Kaçırma bakışlarını benden kadın , yapmazsın dimi? Bize, bana, tim'e ihanet etmezsin dimi?yapmazsın be güzelim, şaka yaptım de yemin ederim ki kızmam. İhanet etmedim de, mecburdum de, vurmak istemedim de. Nehir bir şey de artık!" Sesi gittikçe yükseliyordu.
Sadece " yaptım." Diyebildim. Karşımdaki adamın omzuları bir kez daha çöktü sert duruşu yıkıldı ama kehribar gözleri bana umutlu bakıyordu.
Hiç bir şey söylemeden sadece bakışlarımı gözlerine uzun uzun baktım, dolu dolu baktım gözlerinin içine ben yaptım der gibi baktım ihanet ettim der gibi baktım.
Gözlerimi gözlerinin içine hapsettim. Her baktığımda biraz daha umudu kırılıyordu sanki bana olan bakışları değişiyordu sanki ve girayın bu bakışı beni çok korkutuyordu. Derin bir iç çekti ama öyle bir iç çekti ki
" Siktir! Nehir, neden? Aklım almıyor neden? Bunu yapmak zorunda mıydın? Şaka de yalan söyledim de her şeye inanırım. Her dediğini kabul eder ağzımı açmam ama bir şeyi kabul edemiyorum nehir, silah çektin kendi askerine ateş ettin bu nasıl kabul edeceğim buna nasıl bir saçma bahane bulup inanayım söylesene? Susma Allah aşkına susma konuş."
Konuşmadım baktım gözlerine diyecek bir sözüm yoktu . Cevap vermediğim anda kolları gevşemişti beni bırakmıştı ve geri adım atmıştı.
Girayın adımıyla Kolumda bir el hissettim kafamı yan çevirdiğimde yüzü maskeli adamı gördüm. Bana derin bakıyordu. Artık zamanıydı onları arkamda bırakmanın zamanıydı.
sırtımı giraya döndüm şimdi duyacaklarım için kulaklarımı kapatmak istedim
Öyle bir derin nefes aldı ki.. "Sen" dedi o sert sesiyle. sesinde ki öfke bedenimi titretti " bana arkanı döndün ya artık. Benim sevdiğim kadın olamazsın! Sen benim nehirim olamazsın! Madem ülkene ihanet ettin; madem bir çatışma sırasında sırtımızdan hançerledin Seninle aramdaki olan bütün bağ bugün bize sunduğun ihanetle terk etti gitti sırtını döndüğün bu adama iyi bak bundan sonra benim olduğum çatışmalardan uzak dur! Ben Yüzbaşı Alptekin Bu gün Türkün Askerine sıktığın kurşun yarın birgün sana geri dönecek KORU KENDİNİ. "
Sen benim nehirim olamazsın
Sevdiğim kadın olamazsın
" Nehir , hadi gidelim" kalın bi ses duydum bakışlarımı yanımda ki maskeli adama çevirdim ve sadece başımı salladım.
***
Yüzbaşı Giray Alptekin'den
Gözümün içine baka baka o adamla uzaklaştılar benden. İçimde ki öfkeye hakim olamıyorum bir şey vardı bu olanlar mantıksızdı. Benim sevdiğim kadına bir şey yaptılar yada bir şey söylediler. İhanet etmezdi nehir yapmazdı, yapamazdı ama içindeki bir yanı ise anlam veremiyordu kendi vatan'ın askerine silah sıktı, kan döküldü
"SİKTİR! SİKTİR! NEHİR? NEDEN?" Olmuyordu mantıklı bir açıklama bulamıyordum kendime, yapmaz diyorum bir şey vardı kesinlikle bir şey vardı.
Kolumdaki kurşun yarasına baktım onun bana verdiği acıya baktım... Ardından ise arkamda onlarca askerin olduğunu umursamadan dizlerimin üzerine çöktüm... Ben Giray Alptekin, Yüzbaşı Giray Alptekin. Sevdiğim kadının ihanetine diz çöktüm.
***
İZMİRİSTE ALLAH BELANI VER- DEMEYİN ANAM RAMAZAN RAMAZAN GÜNAH...
Selamlarrrr, bence beni seviyorsunuz... "seviyorsunuz dimiiiğğ"
Şey bana çok kızmasanızzz bence özür diler barışırız ne dersinizzz....
Şimdi sezon finalini verdik geleyim asıl mevzuya iki ay ara vereceğim, mayıs sonu yada Haziran başı dönüşümüz olacak! Çok ara verdin demeyin Aşklarım, bu gariban sınav öğrencisi çalışması lazımkine... bundan sonraki süreçte derslerime asılacağım. "Ay bide benim doğum günüm 28 Mart" demek istedim sadece.. Ortadan kaybolduğum falan yok efenim buralarda olacağım merak etmeyinizz...ıktığım bu yolda emanetim, emantinizdir...
Özür dilerim-
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.66k Okunma |
2.48k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |