34. Bölüm

29.Bölüm

İzmir✨
izmiristee

Benn geldimmm, nasılsınız iyimisiniz umarım iyisinizdir...

Geçen attığım bölümde ki açıklama sanırım kafa karıştırmış... Kitabı hemen kaldırmayacağım, final yaptıktan sonra kaldıracağım ballarrr

Ve bir şey daha var ki, bu bölüm biraz kısa oldu... Fazlasıyla tıkanmış durumdayım birazcık idare ediniz..

Arkadaşlar biz cidden finale gidiyoruz alooo birisi durdursun zamanı ben hazır değilim,😭

Yeni Bölüm diye başımın etini yiyenlerrr not aldım sizi, yorum aralarında görüşmezsek bozuşuruz 👀

 

Keyifli okumalar dilerim.

Ben Nehir Asrın; Üsteğmen Nehir Asrın. Yıllar önce kaybolan babasını bulma hayaliyle askeriye okuluna kayıt olan nehir asrın; şimdi ise kaybolan babasını bulmak için sevdiği adamdan vazgeçen nehir asrın.

Ben bu hayatta sevdiklerimden; sevdiğim şeylerden daima sınandım ve sınanmaya da devam ediyordum, hayalim olan mesleği bir çırpıda yok sayarak kutsal olan mesleğimin peşinden gitmiştim. Ardından ise sevdiğim birinin hayatına karşılık; bir diğer sevdiğimin hayatını bitirmiştim.

Ben, Albay Kayra Asrını bulmak için, sevdiğim adamı Yüzbaşı Giray Alptekini bir çırpıda gözlerinin içine baka baka ihanetime inandırmıştım.

Çünkü bana bir seçenek sundular: Kaybolan baban mı; uğruna bütün dünyayı ateşe vereceğin adamı mı?

O dağda gözlerimin içine baka baka söyledikleri beni yıkıma götürmüştü, "Sen bana arkanı döndün ya artık. Benim sevdiğim kadın olamazsın! Sen benim nehirim olamazsın! Seninle aramdaki olan bütün bağ bugün bize sunduğun ihanetle terk etti gitti sırtını döndüğün bu adama iyi bak bundan sonra benim olduğum çatışmalardan uzak dur nehir. Bu gün kendi vatanına, kendi askerine sıktığın kurşun yarın birgün sana geri dönecek. KORU KENDİNİ NEHİR. "

O uğruna ölmek istediğim kehribar gözlerinde ilk defa bana olan nefretini görmüştüm, Giray Alptekin ilk defa bana bakarken düşmana bakar gibi bakmıştı, bana olan sıcacık bakışları gitmiş yerine intikam alabilecek bir adam gelmişti.

"Bana hadi gidelim nehir" demişti maskeli adam,

Tek bir cevap vermiştim. "Benim artık gidecek bir yerim yok" demiştim.

 

                                           ***

Günler sonra...

Genç adamın bakışları elinde ki içki dolu bardaktaydı, günler öncesinde öyle bir şey yaşamıştı ki, yaşadığı şeyin kötü bir kabus olmasını istedi. Aklına gelen kadınla doğru düzgün düşünemiyordu. Yüreği yanıyor kavruluyordu.

Bedeni şu bir kaç günde çökmüş gibiydi, yemeden içmeden kesilmiş saçları sakalları uzamış adeta perişanlığın vücut bulmuş haliydi.

Gündüzleri bütün askeriye'ye kan kusturuyor en ufak hataya dahi affetmiyordu. Şu bir kaç günde bütün askeriye mum kesilmişti, Yüzbaşı Alptekin'in yanından geçen herkes başını anında yere eğiyordu kimse öfkesinden pay almak istemiyordu, kendi timindeki cenk ve murat da dahil olmak üzere ağır cezalar vermişti.

Gündüz en ağır cezalarla herkesin gününü zehir ederken; geceyi ise kendine zehir ediyordu. Kehribar rengi gözlerinden her gece sessizce yaşlar akıyor bunu kabullenmek istemiyordu.

Günler sonra telefonunun galerisinde birlikte çekildiği fotoğrafa bakarak sessizce ağlamış, başını yana düşürerek. "Nehir'im yapmaz ki.." demişti.

"Yapmaz! Nehir bana yapmaz! Duydunuz mu lan" diyerek bağırıp hırsla ayağa kalkarak elindeki içki dolu bardağı duvara fırlatmıştı.

Gözleri yanıyor, başı şiddetle zonkluyordu ama umursamamıştı. Odasında ki ortada duran küçük sehpayı gözüne kestirip hırsla kaldırıp duvara fırlatmıştı,çarpmanın etkisiyle büyük bir gürültü koptu ama umursamadı aklı başında değildi düşünemiyordu, bu seferde masaya doğru ilerledi masada duran bilgisayarı yerinden söker gibi alıp onu da kapıya doğru fırlattı masada ki evraklar dahil payını almıştı hepsi yere serilmişti.

En son masada kalan tek çerçeveyi eline alıp onu da fırlattığında duvara çarpıp şans eseri dikine durmuştu ve fırlattığı çerçevede nehirin fotoğrafı bulunuyordu yere fırlattığı fotoğrafta nehir ona gülümseyerek bakıyordu.

Ne yaptığını fark ederek hızlıca çerçevenin yanına gidip yerden almıştı, nehirin gülümseyerek ona baktığı kısım paramparça olmuştu. Gözleri doldu..

Koca cüssesi kendisini taşıyamadı ve Düşmanın diz çöktüremediği Türk Askerini, bir çift göz diz çöktürmüştü.

Girayın bakışları kırılan çerçevenin altında ki fotoğraftan ayrılmıyordu, belki saniyeler belkide dakikalarca baktı o resime, ardından beklemediği bir şey oldu minik bir kan tam nehirin üzerinde kırılan parçanın üzerine düşmüştü kaşlarını çattı ve hemen kırılan parçaları teker teker çıkardı çerçevenin içinden, geriye kalan minik parçaları da parmaklarıyla ittirdi, şimdi tertemizdi fotoğraf ne nehire batan camlar vardı nede üzerine gelecek bir kan.

Çerçeveden çıkartıp resmi dudaklarına götürüp fotoğrafa minik bir öpücük kondurmuştu.

Nehirin en içten güldüğü nadir fotoğraflardan bir tanesiydi bu.

"Ne olursa olsun inanmıyorum." dedi giray, " Bütün dünya karşıma da gelse biliyorum ki: sen hain değilsin! "

Bunu söyledi sadece, bedenini ayağa kaldırmaya çalıştı ama başta başaramamıştı, bir kez daha denedi az da olsa ayağa kalkamaya çabaladı ufak bir sendelemişti bunu da umursamadı.

Bur sefer dimdik durmuştu biraz bekledi sendelememek için, başını yavaşça kaldırdığında duvarda olan aynayla kendisiyle yüzleşti, gözlerinde akanlar yaş değil; kan gelmişti gözlerinden

Yaşadığı ağır olayları koca bedeni bir kez daha onu ayakta tutmayı başaramamıştı, gözlerinin kararmasıyla biranda kendini yerde bulmuş çok kısa gözlerinin önü netleşir gibi olduğunda ise tam karşısında ona gülümseyen sevdiği kadınla bakışmıştı...

"Nehirim.."Dedi küçük mırıltıyla

Sonrası karanlıktı, sonrası ise uzaklardan, "Ambulans çağırın!" diye bir duyulmuştu.

 

                                                                 

"Giraya bir şey oldu!" dedim. "Yardım edin" diye bir çığlık daha attığımı hatırlıyordum. Kapkaranlık bir odaydı karşımda giray bana bakıyordu, gözlerinden kan akıyordu. Uğruna öldüğüm kehribarları benim yüzümden kan toplamıştı..

"Giray.." Diyerek mırıldandım birkez daha kalkmak için debelendim ona gitmek istedim geçti gitti her şey bir oyundu, ben ne aşkıma; nede sana ihanet etmedim demek istedim ben çırpındıkça biri tuttu kollarımı bacaklarımı, "Getirin iğneyi!" Dedi birisi, kolumda minik bir sızı hissetmiş sonrasında derin bir uyku beni kucaklamıştı.

 

Hastane odasında, üç sakinleştirici iğneyle uyutuluyordu Yüzbaşı alptekin, başında silah arkadaşları bekliyordu. Askeriye' de kopan seslerle koşmuştu muratla cenk,

Bir hızla komutanlarının odasına dalmıştı ikisi de yerde yatan komutanlarını gördüklerinde acil bir ambulans çağırmışlardı, durumun aciliyeti yüzünde kurumuş kanlardan anlaşılıyordu.

Hızla hastane koridorundan acile yatırılmıştı giray, gecesinde göktuğ ve çağan komutanların haber gitmişti şimdi ise onların gelmelerini bekliyordu ikili.

"Biz ne hale geldik amına koyayım" dedi murat.

"Bilmiyorum"dedi cenk sadece.

Bilmiyordu hiçbir şey adını sorsalar bilemeyecek haldeydi; bildiği ve unutamayacağı tek bir an vardı onuda hafızasından kazıya kazıya silmek istedi.

Karşılarında yatan komutanları derin bir uykuyla yatıyordu arada mırıltıyla karışık bir şey söylüyordu, üç sakinleştirici iğne yedikten sonra bedeni rahatlamıştı.

Serum takılması gerekiyordu ama kendisini kastığı için damar yolunu bulamamışlardı, cenk komutan, elinde nehir komutanın tişörtünü girayın bedeninin üzerine koyduğunda girayın kasılan bedeni gevşemiş, çatık kaşları düzelmişti bedeni işte şimdi rahatlamıştı. Hemşire ise bu duruma şaşkınlıkla baktıktan sonra damar yolunu hızla açarak sakinleştirici serumu bağlamıştı.

Anın şokuyla "O tişört kimin, Giray komutanım nasıl sakinleşti hemen " dedi murat cenk'e bakarak,

yutkundu cenk ağzından nehirin, kardeşimin tişörtü diyemedi, derince yutkunduktan sonra, "Onun, giray komutanımın elinde tutuyodu. Bende aldım." Diyerek açıkladı.

O dediğinde anladı murat, nehirin ihanetine en derinden inananlardan birisi de murat olmuştu. Her şeye kabuldü ama kendi askerini yaralayıp kendilerine ihanet eden birisini affedemezdi.

En başından beri aralarında ki hain nehirdi ve nasıl olur da bunu anlayamazlardı.

sayısız operasyona katıldılar; sayısızca düşmanla sırt sırta çatıştılar. Bir olup düşmana esir olduklarında kendisi ağır yaralı olduğunda, "Düşman ininde ölmek mi olur? " Diyerek kendisini uyanık tutmaya çalışmıştı Peki ne içindi? bunca şey neden yaşanmıştı?

"Komutanım, Çağan komutan nerede? Sabaha doğru odada yoktu." dedi murat.

Göktuğ'un bakışları yatakta yatan askerindeydi, ona yaşatılan acıya bakıyordu. Girayı bir çok kez bu hastane yataklarında görmüştü ama ilk defa bu kadar paramparça oluşuna şahitlik yapıyordu.

Affet aslanım.. affet bizi.

Göktuğ en son dolan gözlerini saklamak için çıkmıştı odadan, düşündü giray bu haldeyse nehiri düşündü o nasıldır dedi... Babasını bulmak için çıktığı bu yolda ona tekrar hayata tutunacak bir sevda dolu uzanmış ve uzandığı gibi o dalı ondan almışlardı...

Yüzbaşı Giray Alptekin ve Üsteğmen Nehir Asrın paylarına düşen sevdaları onlara büyük bir ayrılık getirmişti.

 

                                            ***

"Beni sevdiğimden ayırdın.." dedi nehir bağırarak, "Benim bu hayatta ki sığınacak limanım elimden aldın" dedi.

Tam karşısında duruyordu çağan alptekin. Her şeyin sorumlusu oydu, babasını o operasyonda bırakmasaydı babası yaşıyor, nehir bunca acıları sırtlamıyor olurdu.

Belki sevdiği adamla daha güzel bir hikayesi olabilirdi. Bunca acıyı yaşamazdı diyerek düşündü.

"Hiç bir şey benim yüzümden olmadı. Sen bu yola babamı bulacağım diyerek çıkmadın mı! Her gün odama babanla alakalı küçük de dahi olsa umut kırıntısı aramadın mı! Baban hakkında iz bulundu dediğimiz günden beri yüzün düşük.." dedi. Çağan sözlerinin ucu nereye gittiğini düşünmeden.

Bunu dedikten sonrası ise başından aşağıya kaynar su dökülmüş gibi titremişti bedeni nehirin, ağlamaktan yanan gözleri bir kez daha dolmu,

"Sen" dedi. "Bu cümleleri bana kurarken bir kez dönüp düşündün mü? " dedi titrek sesle.

"Neyi" dedi çağan.

" O operasyonda babamı yalnız başına bırakmasaydın bunların hiç birinin olmayacağını, babam senin yüzünden şuan burda yok" dedi bağırarak.

Elini havaya kaldırdı sertçe, " Beni suçlayamazsın tamam mı? " dedi küçük bir çocuk gibi

"Ben babamı bulmak için bir çok şey feda ettim arkamda sevdiğim adama gerçeği söylemek yerine ihanet ettiğimi gösterdim be!"

Nehir bunca yılın acılarını karşısında ki adamdan çıkarmak ister gibi onu suçluyordu!

Çatık kaşlarla baktı çağan karşısında ki kıza belkide bunca söylenenlere daha ağır bir cümle kurmuştu, "Biz olmasaydık sen babanı bulabilecek miydin?" dedi biranlık ağzından çıkanlara düşünmeden.

Bu cümlelerden sonra nehir bir boşluğa düşmüş gibi sendeledi. Bunu gerçektende söylemiş miydi?

Çağan Alptekin'in bilmediği bir şey vardı ki; Nehir bu hayatta kimsenin lafının altında kalmayacak oluşuydu. Sözleriyle yara açabilirlerdi ama aynı yaraları kendisi de bir başkasında açmak şartıyla.

"Evet sen olmasaydın babam burada olacaktı, sen bıraktın babamı alptekin, şimdide sevdiğim adamı benden ayırdın. Söylesene her gün Girayın yüzüne bakarken vicdan azabı çekiyor musun.."

Bundan sonrası artık bir felakettin ayak sesleriydi..

 

                                                   ***

Bir bölümün daha sonuna geldik umarım beğenirsiniz.

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

Bölüm : 03.06.2025 22:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...