35. Bölüm

30.Bölüm

İzmir✨
izmiristee

Selam ben geldim Nasılsınız iyimisiniz..

Ben iyiyim çok şükür, Biz iyiyiz de onlar "Nehir ve Giray" iyi değil galiba...

Bu bölüm normalde iki-üç gün önce gelmişti, ama öyle bir linç yedim ki bir hırsla bölümü silmek zorunda kaldım. Arkadaşlar finale artık son Bölümlerimiz ve ben bilerek bölümleri kısa tutuyorum ki "kısa tuttuğum bölümlerin kelime sayısı, rahat 3-3.5 bin"

BÖLÜME KISA DİYENİ VURURUM.

Biz finale doğru gidiyoruz :(

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

Oy: 15

Yorum:15 sınırı..

Geçmiş Zaman..

 

Minik ayaklar odadan çıkarak kendisini koruyacak olan kollara gitmeye başladı. Hava yağmurluydu gökgürültüsü vardı ve bu çok korkunçtu küçük nehir için, arkadaşlarından duyduğuna göre hep bu havalarda canavarlar gelirmiş onları kaçırmak için, küçük nehirde canavarlardan korunmak için babasının kollarını istiyordu. Minik ayaklar anne ve babasının odasına gelince durmuştu. Minik kolları kapıya uzanmış ve yavaşça açmayı başarmıştı odaya girdiğinde ise güvenli kollar oradaydı. Kapı sesine irkilerek uyanan kayra ise küçük kızının kapıda durduğunu görünce şaşırmıştı

" Benim minik savaşçım neden ayaktasın babacım?" Diye sormuştu kayra, yanındaki kadını uykusundan uyandırmadan yataktan çıkarak kızına doğru ilerleyip yanına çökmüştü, küçük nehir ise gözlerini kocaman açarak hemen anlattı derdini

" Yağmur yağıyor babacığım, gök de kızmış babacığım, hem bu şeyde hemen canavaylay geliyoymuş biliyomusun?" Kayra gülümseyerek baktı sevdiği kadının kopyasına

" Güzel kızım, prensesim, küçük savaşçım, korktun mu yoksa?" Diyerek sordu kayra, küçük nehir başını sallayarak onayladı ve anında gözleri dolmuş dudakları da büzülmüştü. Kayra ise bu görüntü karşısında yüreği sıkışmıştı, hemen küçük kızını kucağına alarak yatağa ilerlemişti sevgili eşi ile aralarına yatırıcakken küçük nehir kollarını hemen babasının boynuna sarmıştı. Kayra ise ses etmeyerek korkudan titreyen kızını her gece olduğu gibi tekrardan göğsüne yatırmıştı. Güvenli kollarla huzur bulan küçük nehir ise hemencik uykuya dalmıştı.

                                              ***

Şimdiki Zaman

Elinde ki karton bardakla çay içen asker hemen kafeteryanın içine girerek en yakın olan masaya hızla oturup, "Duydunuz mu" dedi, "Nehir komut- aman nehir hainmiş."

Sanki bu anı beklemiş gibi lafa atladı asker"Duydum oğlum duydum, öyle bir hain nasıl olurda göğsünde bayrak taşıyabilir. Nasıl olurda görevlere çıkar ki"

"Amına koyayım adı üstünde hainmiş işte, kılık değiştirmişt" dedi bir asker daha.

Kendi aralarında konuşmaya devam ettikleri sırada, masalarına gelen murat ve cenk komutanla seslerini kesmişlerdi hemen.

"Devam edin, ne diyodunuz" dedi çatık kaşlarla. " Kahvehaneye giden sik kırıkları gibi ne burda oturup konuşuyorsunuz lan, ellerine de almış çayları. Siktirin gidin gözüm görmesin" dedi bağırarak.

Cenk ise sessizce durmuştu muratın yanında, bütün tim nehirin o ihanetinden sonra adeta dağılmıştı. Girayın son zamanlarda ki hali hiç iyiye gitmiyordu bazen bir boşluğa baktığını fark ediyor ve orda sanki nehir varmış gibi sohbet ediyor az da olsa tebessüm ettiğini görüyor kısa zaman sonra ise öfkesine şahit oluyordu.

Giray komutanı nehirin halisülasyonunu görüyordu..

Askeriye kısa süreliğine girayı, Görevlerden bile çekmiş bulunmaktaydı...

İnanmak istemiyordu, nehir komutanım yapmaz demek istiyordu, bizi bırakmadı demek istiyordu.

"Nehir komutanım ihanet etmedi." Dedi cenk biranda. Muratın bakışları hemen yanında ki silah arkadaşını buldu.. Bir şey demek yerine bakmıştı sadece murat.

Cenk kendisine bakan muratın sessizliğine şahit olunca kaşlarını çatmıştı, "Murat bakma oğlum öyle! Demin sen savundun komutanımı.." Dedi sesi kısık çıkmıştı cenkin.

murat derin bir nefes aldı, "Emin olamıyorum, " dedi, tekrardan derin bir nefes alıp "Belkide ihanet etti-" cümlesi bitmeden göğsünün üzerine bir yumruk yemişti

Cenk duydukları şeyle zıvanadan çıkmıştı. "Hatırla oğlum," dedi bağırarak "senle nehir komutanım esir tutulduğunda sen yaralıydın o kadın yaralı haliyle seni taşıyıp güvenli alana çekmeye çalıştı! O kadın askeriye'de ceza aldığı halde bizim pusuya düştüğümüzün haberini aldığında arkamızdan ekip toplayarak geldi! O kadın göğsünde bayrağımızı taşıyor lan! Siz nasıl hain olduğunu düşünebilirsiz."

 

                                                           ***

kapıdan içeriye girdiği gibi toplantı masasında olması gereken kadını göremedi yine, sinirlenmeye başlıyordu. Kaç zamandır nehirin çocukluk halleriyle uğraşıyordu ve bu yavaş yavaş hoşuna gitmemeye başlamıştı.

Ne oluyordu bu kıza, o yıllar önce bırak düşmanı kendi tim komutanına bile öfke kusan kadınla şimdi ki kadın aynı mıydı? Yemek yemiyor geceleri uyumuyor tamamen ahmaklık ediyordu.

Babasının izini bulmalarına rağmen hayattan koparılmış gibi bakıyordu etrafa burada kimseye sesi çıkmazken en son çağan komutanın buraya gelişiyle nehir sessizlik yeminini o an bozmuştu, ağza alınmayacak hakaretler sövmeler vurmalar dahi olmuştu ama çağan komutan tek bir kelime bile bir şey diyememişti.

Tamamen onları uzaktan izlemişti nehirin söyledikleri kulaklarına yankı yapmış gibiydi, "Babam için sevdiğim adamı, timi harcadım ben. Vatanına ihanet etmiş bir.. Bir.. Bana o gözle bakıyor! " Diyerek ağlamaya başlamıştı.

Söylemek istediği ama söyleyemediği terörist diye anılmaktan korkmasıydı.. Ama bilmediği bir şey de vardı ki: Yüzbaşı askeriye de nehirin dahi ismini anmıyor oluşuydu.. Herkes korkusuna ağzını dahi açamıyordu"

derince nefes aldıktan sonra toplantı salonunda oturan kişilere bakarak, " Kısa bir süre istiyorum sizden." Diyerek çıktı salondan.

Hızla adımlarını nehirin odasında bulmuştu, kapıyı tıklama tenezzülünde bile bulunmayarak hızlıca içeriye girdi, ve yatakta uzanan kadına bakmıştı.

Gerçekten de bitik bir haldeydi onu bu hale getiren, Vatanına aşık bir kadındı nehir. Önceden tanırdı nehiri kayranın kızı olduğunu öğrendiği zamandan beri gözlemlemişti. Deli dolu; cesur gözü karaydı, kimi zaman operasyonlarda adı duyulurdu; kimiz zamanda askeriyede geçerdi ismi, Üsteğmen Nehir dediklerinde en başından askerler yutkunurdu şimdi nasıl olurda böyle bir kadına dönüşürdü ki, zihnine o adam düşmüştü.. Yüzbaşı Alptekine olan aşkı mıydı nehiri bu hale getiren?

Gerçektende sevdalı mıydı nehir, Alptekine?

Kafasını sağa sola salladı bu düşüncelerden kurtulmak istedi biran önce, toparlanması lazımdı nehirin.

"Nehir" dedi berat er.

Tek bir kelime çıktı nehirin dudaklarından, "İşine bak" demek oldu. Kaşları çatıldı beratın biranda.

"Biz seni buraya çocuklaş diye çağırmadık nehir, yeter ağladığın be! Kendinde gel sen bir askersin, bu vatan için canını bile bir saniye düşünmeden verecek birisin şimdi gelmiş karşımda bebek gibi ağlıyorsun. Bilmem lazım mı ama sen buraya Babanın intikam için geldin ağlamaya değil! Korkaklık yapamazsın." Dedi Berat er gür sesiyle. Sabrı kalmamıştı artık.

Derin Bir iç çekiş geldi nehirden ardından kafasını kaldırdı yastıktan yavaşça ayaklandı ve şiş gözlerini berata döndürdü. İşaret parmağını havaya kaldırıp kaşları sertçe çatıldı, sanırım doğru cümleleri kurarak nehiri bu acıtasyondan kurtarmak istedi.

 

"Ben Albay kızıyım berat er, " dedi nehir gururla. "Babam Ömrünü vatanına adamış birisi. Ben yıllarca babamı şehit bildim, yanına gidip ağlayacağım bir mezarı olmadı. Koca mezarlıkta babamın yeri yoktu kayıptı çünkü! Şimdi ise baban yaşıyor diyerek Sahte bir operasyon düzenletip beni vatanına ihanet etmiş bir hain olarak gösterdiniz. Sırf hainliği gerçekçi dursun diye kendi askerime kurşun sıktırdınız. Silah tutan ellerim, sevdiğim adama silah doğrulttu ben. Yaşadıklarımı dahi sindiremeden beni bilmediğim bir yere getirdiniz. Ve şimdi sen bana gelip korkak diyemezsin!" Diyerek öfkesini kustu nehir.

İşte aradığı tepki sonunda nehirden gelmişti, bunu gözlerinden anlayabiliyordu yıllar önce gördüğü o delilik; hırs intikam acımasızlık. Hepsi nehirde birleşmişti derince gülümsedi ve şimdi keyfi yerine geldi görmek istediği nehir buydu çünkü.

"İşte" dedi berat er, "Senden görmek istediğim tepki buydu nehir, hırs intikam acımasızlıklık, biraz önceki çaresiz gibi görünen kadın değil, yıllar önce ki gördüğüm kadın olacaksın. Bu gösteri sensiz olmayacak asrın, babanın izini yıllarca sürdük biz, bir saç telini dahi bulmak için neler feda ettik bilemezsin..." Dedi berat.

Berat bu sözlerini tam nehirin gözlerinin içine baka baka kurmuştu, hafif gözleri dolduğunu fark ettiğinde kaşları çatıldı hemen. Nehire en çok hırs intikam yakışırdı; böyle acınası halde olması yakışmıyordu.

Kendini biraz daha nehire doğru yaklaştırdı, "5 dakikan var şu kıyafetlerden kurtulup geleceksin, ha yok ben düşmana zafer kazandırmak isterim dersen otur burda biraz daha ağla!"demişti berat er.

Nehiri arkasından bırakarak odadan çıkıp kapıyı kapatmıştı, nehir biran önce kendine gelecekti. Onu eski tanıdığı kadına dönüştürecekti eskisinden daha da acımasız bir kadın olacaktı. Hırs intikam duygusu her zaman galip gelirdi savaşta, korkaklık ve ağlamak vakit kaybıydı.

Odada duyduğu minik kıpırtılar sayesinde bir kez daha derince güldü. Kısa bir süre sonra odanın kapısı açıldı ve odadan çıkmıştı, baştan aşağıya baktı berat,

Giydiği siya kot pantolon ve beyaz gömleği hali ile bile çok güzeldi, beratın çevresinde her zaman daha bakımlı kızlar olurdu. Ama tam şuan nehirin en bakımsız hali bile, bakımlı kadınlardan daha güzel durmasını anlayamıyordu.

Kısa sessizliğin ardından "Öküzün trene baktığı gibi bakmaya devam mı edeceksin?" dedi nehir

Karşısında ki kadının sözleriyle sol kaşı havalandı, "Sen öküz mü dedin bana? Koskoca Ajan adama öküz mü dedin gerçekten." Dedi doğru duyup duymadığından emin olmak için.

"Evet" dedi nehir net bir şekilde. "Nereye götürüyorsan götür artık"

kollarını göğsünde birleştirerek baktı kadına, " haftalarca odadan dışarıya çıkmayan kadını tek bir lafımla dışarı çıkardığım için gururlandım, özellikle bu kadın sensen." Dedi berat.

Baktı nehir tek bir cümle kurdu nehir, "Siktir git, Ajan."

 

 

                                                     ***

Suskundu, bakışları ise her zaman ki gibi sert. Gündüzleri sevdiği kadın tarafından ihanete uğramamış gibi davranıyor geceleri ise sessizce birbirleriyle olan fotoğraflarına bakıyordu..

Girayın sevdası öyle yok olacak bir sevda değildi, nehirle yaşamıştı her şeyi. Her yerde nehiriyle olan anıları görüyordu. Gözlerini kapatıp açtığında ise sanki saniyeler önce orda olan kadın yok oluyordu ama oradaydı biliyordu.

Şimdi adımları odasına gidiyordu merdivenlerden çıkıp odasının önüne geldiğinde elini kapının koluna atıp indirdiğinde kaşları çatıldı, bir sorun vardı odasının kapısı kilitliydi. Çıkmadan önce kesinlikle kitlememişti kapıyı şimdi nereden çıkmıştı bu...

Kaşları sertçe çatılmıştı, yavaş yavaş Sinirlenmeye başlıyordu sertçe kapıyı zorlamaya başladı, ama nafileydi açılmıyordu. En sonunda ise iki adım geriye gidip kapıya sertçe tekme atmıştı; sert tekmenin etkisiyle kapının kolu sertçe yere düşmüş ve bütün koridorda yankı yapmıştı.

Hızla odasını taradı ondan gizli bir şekilde birisi kapıyı kitlemişti ve ondan habersiz eşyası yada önemli evrakları alınmış olabilirdi, "Kim yaptıysa sikeceğim belasını! Koskoca yüzbaşının odasının kapısına kim kilit vurur lan" diyerek bağırdı odanın içinde.

Derin nefeslerle odadan çıkıp hızla kamera odasına doğru gidiyordu, bunu kim yaptıysa yada yaptırdıysa gerçektende elinden kimse almayacaktı.

Üç merdiven aşağıya indiğinde ortada duran kapının kolunu sertçe tutup açmıştı, içeride bulunan iki asker hızla ayağa kalkmıştı.

"Öğle saat ikide olan kamera kayıtlarını çabuk açıyorsun!" demişti o gür sesiyle Alptekin. İki asker de biranlık öfkeyle odaya giren komutanlarına baka kalmışlardı kısa biran.

"Ne dediğimi duymadınız mı lan! Açsanıza şu siktimin kayıtlarını" diyerek bağırdı

Normal şartlarda izin alınarak girildiği odaya tam şuanda Yüzbaşı içeriye sertçe girmişti ve bu iki asker şu son bir kaç hafta da komutanlarının başlarına geleni bildiği için, canlarını korumak için hızla başlarını sallamıştılar.

"Hızlı! Bekleyemem seni saatlerce" dedi öfkeyle, hemen bilgisayarın önüne geçip kayıtları açan askerin saniyelik eli titremişti, bunu fark eden komutanı tarafından büyük bir azarlanma hak kazanmıştı.

"Senin çocuk gibi niye elin titriyor lan! Silah tutarken de böyle misin yoksa? Bize korkaklık değil cesurlar lazım".

Bunu duydukça asker iyice titremeye başlamıştı, askeriye uzun bir zamandır yüksek sinir hattı gibi gezen Alptekinden kaçmak asla kolay olmuyordu.

"Ne oluyor burda, sesiniz koridoru dövüyor" diye bir ses duyuldu odada işte şimdi iki asker için derin bir rahatlama gelmişti, sesin sahibi göktuğ komutandı. Ve Alptekini dizginliyecek tek kişi olurdu kendileri.

"Bir şey yok." Dedi giray azarlar tonda, göktuğ'un bakışları her zamanki gibi sertti, odadaki iki askere bakarak sessizce çıkın gidin demişti.

Hem ayakta dikilen hemde bilgisayar koltuğunda oturan asker saniyeler içinde odadayı terk etmişti.

"Sende anlat ne oluyor" dedi sakince.

"Yok bir şey dedim ya, kulakların ağır mı işitiyor" dedi bu sefer giray.

Göktuğ duyduğu şeyle sinirle gülmüştü, "Yüzbaşı Alptekin," dedi sert ve boriton sesiyle. "Seni tek bir lafımla buradan men ederim! Öyle bir hale gelirsin ki, üzerinde olan üniftomayla bir askeriye ye dahi adımını atamazsın. Şimdi gereksiz yürek yeme ne sikimde buradasın anlat!" dedi.

"Odamın kapısına birisi kilit vurmuş bende hesabını vereceğim." Dedi giray,

"Gel hesabını bana sor o zaman" dedi göktuğ, "Çünkü kiliti ben vurdurdum."

"Sebep" dedi.

"Son olaydan yeterince dağıldın bir kez daha dağıtıma diyedir " dedi göktuğ sadece.

"Sebep komutanım" dedi tekrardan giray, ama bu son dediği cümleyle yüzünü sertçe yumruk yemesi bir olmuştu.

"Sebebini siktirme bana alptekin! Ne zamandır emrime karşı geliyorsun sen? Kimseye yapmayacağım toleransları sana gösterdik ama sen akıllanmayacaksın belli ki, yeter senin askeriyede kaldığıniki gün sonra sınır dışına göreve çıkacaksın timle birlikte, Çağan komutanın yanına çıkıyorsun gerekli evraklar orda gözden geçir!" Dedi göktuğ kovarcasına.

Giray ise karşısında ki adama bakarak çıktı alandan, arkasında kalan göktuğ ise, "İt herif! Koskoca Yüzbaşı ama gel gör ki bozuk televizyon misali kafasına vura vura çalışıyor pezevenk."

 

                                                                     ***

Toplantı salonuna giren ikili bütün gözleri üzerine toplamıştı adeta, asıl gözlerin hedefi nehirdi; Albay Kayra Asrın'ın kızı.. Nehir Asrın..

Babasının emanetini sırtlıyordu bu kadın..

Masanın en ucunda boş kalan iki koltuğa doğru ilerlerdiler, odada kimsenin çıtı çıkmadan bakıyorlardı ikiliye,

Masanın tam önünde durduklarında üzerlerinde gezinen bakışlara karşılık sessizlik yeminini bu seferde berat bozmuştu, "Asıl gelmesi gereken kişide geldiğine göre toplantı başlamıştır, ama ilk önce konuşmaya başlamadan önce bir şeyi sahibine teslim etmem gerekecek! Getirin!" Dedi berat kapıya doğru.

Beratın talimatıyla kapı açılmış içeriye elinde küçük bir sandıkla içeriye bir adam girmişti. Adımlarını doğrudan nehire doğru tutmuştu, kendisine yaklaştığını fark eden nehir ise, "Ne var onun içinde" demişti.

Sandık tam nehirin önünde durdu, umursamaz bakışlarla baktı sandığa derince bir nefes aldı eli sandığın kilidini açtı ve kapak havalandı.

Gözleri sandığın içine baktı ardından da berata döndü, "Bana boş bir sandık mı getirdin? Çocuk mu kandırıyorsun sen!" dedi

Berat nehirin cümlesiyle şaşkına dönmüştü ne demek boştu?

"Siktir" dedi. "İçinde yok! Çabuk güvenlik kameralarına bakın!" Dedi bağırarak.

"Ne yok" dedi nehir bıkkınca gerçekten'de toplantı salonunda onca insanın içinde boş bir sandık açması kadar daha saçma bir şey yoktu.

Bu nasıl olabilirdi! Berat Hızlıca düşünmeye başladı ondan başka hiç kimse o saklı odaya giremezdi. Yerini dahi kimse bilmiyordu! Bu işte bir şey vardı.

"Neler oluyor berat er," dedi toplantı salonundan birisi.

"Aramızda bir çakal var, ve o çakal kurtlar inine girmiş!" Dedi berat sinirle

"Hain var" dedi nehir. "Ama bu kutunun içinde ne vardı? Seni bu kadar öfkelendirdi." Dedi nehir düz bir sesle.

"Albayın.." Dedi berat, "Yani silah.." Dedi bu seferde

"Kesik kesik söyleyeceğine diret söyle anlamıyorum!" Dedi nehir.

Berat bakışlarını içeride ki adamlardan ayırarak nehire bakmıştı, sinirliydi öfkeliydi. Ve nasıl olurda fark edemezdi. Üst düzey korumalı bir odada nasıl olurda çalınırdı!

"Babanın- yani Albay Kayra Asrından sana kalan emanet," Dedi berat.

Anlamaz şekilde baktı nehir, "Ne!"

"Silah!" Dedi yumruklarını sertçe masaya geçirerek, "Babanın sana emanet bıraktığı silah yok nehir!"

Kulakları doğru mu işitmişti? Babasının son emaneti olan silah kayıp mıydı? Babasının emaneti olan o silahı yıllarca taşımıştı ve şimdi o silah. kayıp mıydı?

 

 

                                                             ***

Yıllar Kayra Asrın'dan çok şey götürmüştü, bunca yılını bir hiç uğruna geçirmişti. Karşısında ki adamın sözleriyle mantığı oturtamıyordu.

O sözleri kafasında dönüp duruyordu, "İntikam istedim; Ailemi gözlerimin önünde öldürenlerden intikam istedim, haince planlar kurdum ama, Tanrı bana intikam için seni getirdi. Başta sıradan bir esirsin sandım ama göğsünde taşıdığın rozete bakınca kim olduğunu buldum, neden bir ülkenin askerini onlardan almıyayım dedim, ardından ise iki ülkeyi karşı karşıya getirip savaşını seyretmek büyük bir zevk olacak benim için." Demişti..

radan geçen yılları konduramıyordu Kayra, Ülkesinden; sevdiği mesleğinden silah arkadaşlarından ve en önemlisi ailesinden yıllarca ayrıydı. Ve en acımasızı sevdikleri dahil herkes kendisinin şehit olduğunu bilmesiydi.

Uyandığı günden bu yana o adam tarafından sürekli bacaklarını haraket veriliyordu, vücudu şuan nasıl ve ne durumda onu bile bilmiyordu. Zaman kavramını adeta yitirmiş durumdaydı. Önündeki dev ekranda açık olan resime bakıyordu,

Ara ara tobias odaya girip bir kadının resmini açmıştı, tanımıyordu kimdi bu kadın? Her gün aynı saatlerde farklı fotoğraflarla çıkıyordu karşısına en son, adama dönüp neden bu fotoğrafları gösteriyorsun diyeceği zaman resimde bir şey dikkatini çekmişti..

Çatık kaşlarla antrenman yapan genç kadının elinde, kendisinin silahı vardı. Siyah mat rengi özel yapım bir silahtı kendisinde olması gereken silahın bu kadında ne işi vardı..

"Tanış" dedi " Kızın Üsteğmen Nehir Asrınla tanış.." demişti tobias

O zamandan beri o fotoğraf hep açık kalmıştı, gerçekten de pamuklara sardığı küçük kızı büyümüş ve asker mi olmuştu!

 

İnanmak istemedi, benim Nehirim olamaz demek istedi.

Benim Nehirim, narindir karıncaya bile kıyamaz demek istedi.

Benim Nehirim, değildir o demek istedi.

Nasıl ve neden hiç bir şey bilmiyordu. Derin düşüncelere daldığı sırada dışarıdan bir ses duydu kimin geldiğini umursamadı.

Kısa bir süre sonra demir parmaklıklar aralandı ve içeriye tobias girdi. Sessizce içeriye girdi sürgülü kapıyı kapattıktan sonra projeksiyonun açık olduğunu fark etti, hafifçe gülümsemiş. Gerçekleri söylediği günden beri askerin kızının fotoğrafları ve videoları sürüyordu.

İnanmak istemiyordu ama bu bir gerçekti!

"Dostum! hadi ama kabullenemedin mi hâlâ." dedi tobias.

Cevap olarak."Dostunu sikerler" demişti asker. Bu tepkilere alışıkdı tobias, "Siz Türkler küfür-"

"Vatanımın adını ağzına alma sikik." Diyerek daha da bağırdı Kayra,

"Konuşman da artık sorun yaşamıyorsun. Sevindim" dedi tobias tam tersine, askerin iyileşmesi bir konuda onu mutlu ediyordu. Kendisi ailesinden olmuştu ama şimdi bu adamın ailesini kavuşması için her şeyi göze alıyordu, bir yandan planlarını hazırlıyordu.

Karşısında ki askerden bir cevap almamıştı, beklemiyordu da zaten ama ona bir açıklama yapmak zorundaydı.

"Ben daha yedi yaşındayken ülkemi istila ettiler." Diyerek giriş yaptı söze," Hiç bir ülke bize yardıma koşmadı. Bizi aç sefil bir şekilde boyun eğmeye zorladılar.. Güçlü bir millet değildik ve bizi boyun eğmeye zorlayan ise üst tabaka da ki soylu kişilerdi." diyerek konuşmaya devam etti.

Başlarda çatık kaşlarla onu umursamamaya çalışan asker, biranda bakışlarını ona tutmuştu. Yıllar önce ki ona bakan askerin bakışları da aynı bu adam gibi bakıyordu.

Ne demişlerdi ona, "Türk varsa umut vardır; Türk varsa cesaret vardı.."

"Sana yardım etme sebebim içimde ki son kalan merhamet kırıntısını öldürmemektir. Türkiye Cumhuriyetine bir can borcum var asker. Ajanlarınıza gizli bir mail gönderip yaşadığının haberini verdim. Ve o can borcunu sen vatanına döndüğün vakit kapanacak." Dedi.

"Eyvallah " dedi sadece. Böyle bir hikaye beklemiyordu Kayra Asrın. Aklında olanı sormak istedi, "Kızım" dedi. "Gerçekten de asker mi oldu?" diye sordu

Hayatı boyunca tebessüm etmeyen yada tebessüm ne demek bilmeyen adam, Türk Askerinin yanında bol tebessümü olmuştu.

Haklılardı: Türk varsa umut vardı.. Tanrı Türkü korusun dedi içinden.

"Kızın şerefli bir Türk Askeri, Albay. " Dedi.

Gururla göğsü kabardı asrının, ama anlayamadığı bir şey daha vardı ki ? neden asker oldu kızı... Sesli bir şekilde "Neden" demeden edememişti.

"Belli değil mi? Kızın intikamını almak için asker oldu." Dedi tobias, "Hatta öyle ki babasının yadigarı olan silahı, askeriye kızına emanet etti..."

Tobias anlattıkça kayranın gözleri doldu, koskoca kokusuz diyerek anılan Türk Askerinin gözlerinin dolduğunda şahit olmuştu.

"Kızın senin intikamın için bir operasyona tabi tutuldu, kızın yaşadığını biliyor Türk. Bundan sonra ki savaşı çok çetin olacak.. Tanrı kızına bağışlasın seni.."

"Kızıma" dedi zar zor yutkunarak, "Nasıl, nasıl kavuşacağım.." Dedi.

"Çok az kaldı.."

 

                                                       ***

Göktuğ komutanın sözlü bağırması sonucu kapıyı sertçe çarpıp çıkmıştı Alptekin.. elinde evraklarla çağan komutanın odasına doğru giderken cebinde ki telefonun titrediğini fark etti başta biri arıyordur diyerek önemsemedi, ardından merdivenleri çıkarken cebinde ki telefonun titremeleri biran olsun dinmediği için elini hızla cebine atarak, arayan kişinin kim olduğunu görmek istedi.

Ardından ise telefonu göz hizasına getirdiğinde, arayan kişiyle derince yutkundu

Arayan Ali'ydi..

Nehir'in kardeşi ali..

Sevdiği kadının, Alisi..

 

                                                           ***

Bir bölümün daha sonuna geldik umarım beğenirsiniz...

Biz cidden finale gidiyoruz:((((

Emanet için düşünceleriniz varsa buraya alabilirizz....

Kayra ve Nehir sizce karşılaşacak mı? Yada ilk karşılaşma nasıl olurdu...

Bölüm : 30.06.2025 18:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...