
Herkese selam, ben izmir.
Hepiniz benim için çok değerli arkadaşsınız.. Sizleri çok seviyorum..
Son kez okumalar dilerim...
Geçmiş zaman...
Onsuz geçen üç ay
Yoktu işte gelmedi hani çok seven asla gitmezdi, hani çok seven seni ölene kadar bırakmazdı.
O niye gitmişti ki; o niye gelmedi ki. O niye yoktu ki... Giray o olaydan sonra daha da içe çökmüştü, kehribar gözleri kan toplamış, pürüssüz yüzünde kesikler mevcuttu dev cüssesi bile çöküp gitmişti
Sırtını ağaca yaslamış bir şekilde gökyüzüne bakıyordu. Sevda acısı bambaşkaymış, gözünden sakındığı kadın onu o gün terk edip yok olmuştu sanki, herkesten ve her şeyden gizli bir şekilde nehiri aramak ona ulaşmak istedi, kendisi burada yıkılmış bir vaziyetteyken o ne halde bilmek istiyordu, Özel numaralardan Gerekli yerlere irtibat kurmuş bununla da kalmayarak ajanları bile dahil etmişti bu işe, tek istediği nehirden sadece küçük bir iz bulmak dı.
"Neredesin be," dedi derin bir şekilde, yüreği ağır geliyordu artık nehirin kehribar gözlüm diyerek sevdiği adamın kehribar rengi gözleri kan toplamıştı.. "neredesin kurban olduğum, neredesin sesine kokuna tenine hasret olduğum kadın, dağ taş bayır çimen hatta ben bile sevdamıza diz çöktüm sen neredesin? " dedi yakınarak
"Geçmiyordu, geçmeyecekti gitmişti bizi arkasında bırakıp gitmişti, canı için canımdan vazgeçeceğim kadın, gözlerimin içine baka baka askerimi vurmuştu. O silahı askerime değilde bana sıksaydı bu kadar acımazdı canım. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledim, gelir dedim ne olursa olsun nehir gelir dedim. Ama gelmedi bugünde gelmedi gelmeyecekti"
Üsteğmen Nehir Asrın ve Yüzbaşı Giray Alptekin'in sevdaları en çetin imtihanlardan birilerini yaşıyorlardı. İkisi birbirlerini deli gibi severlerken, girayın bilmediği bir şey var ki: Nehirin çıktığı bu yol fedakarlığın acının olduğu yollardı...
Ve nehir babası Kayra Asrını bulmak için sevdasına, silah çekmiş ardından ise arkasında dağ gibi bir enkaz bırakmıştı.
Bir diğer kısımda ise babasını bulmak için sevdiği arkada bırakan nehirin döktüğü gözyaşlarıydı. Her gün kahroluyordu, girayın gözlerinin içine baka baka operasyonda silah çektiği günleri unutamıyordu. Gece gündüz ona verilen odada ağlamaktan başka bir şey yapmıyordu. İhanet edeceğini öğrendiği gecenin sabahında giray odasında yokken nehir, gizlice odaya girerek dolaptan girayın hırkasını almıştı. Buram buram sevdiği adam kokuyordu kimse görmeden alıp çıkmıştı.
Her gece o hırkaya sarılarak uyuyor ve onunla yanıyordu bir kez olsun üstünden çıkaramıyordu üstü başı sevdiği adam koksun istiyordu, sanki onun kollarından sakinliği yakalıyormuş gibi hissetmek istiyordu ama başaramıyordu. Hırkasında ki kokusu sadece uyumasına yardımcı olurken bedeni ise üşüyordu, girayın sıcak ve yuva olan kollarında huzur bulmak istiyordu...
İki beden aynı acıyı çekiyordu...
***
Şimdiki zaman
Operasyondan saatler önce
Kulağına dolan beratın sözleriyle "Operasyona çıkacaksın" sözüne takıldı nehir.
Yorgun bir nefesle, "Babamı mı?" dedi sadece. Berat olumluca kafasını salladı. "Bu Operasyondan sonrasında ise babanın konumunu tesbit edip gerekeni yapacağız. Bunca zaman bizden askerimizi ayıranlardan hesap soracağız.." Dedi ardından ise
Herkese bakarak." Bu uğurda her şey olabilir, aramızdan belkide bazılarının son görevi olacaktır; kimiside bu görevde.. Bu uğurda şehitlik makamına erişecek bilemeyiz yada bunlardan hiç biri olmaz hepimiz sağ sağlım döneriz her şey belirsizlikten ibaret." Dedi berat er.
"Bu yola babamın emanetini sırtlayarak çıktım, alnımıza şehitlik makamı yazıldıysa o uğurda koşarak giderim." dedi nehir asrın.
"Bu vatan için bende canımı vermeye hazırım. Varsın şehitlik bize nasip olsun" dedi bir başkası da.
Hep bir ağızdan, "Vatan sağolsun." dediler. Bu hep böyleydi ve böylede olmaya devam edecekti Türk Askeri ve Türk milleti var olduğu müddetçe bu bayrak gökten inmyecek, bu vatanı ise bölmeye hiç kimsenin gücü yetemeyecekti.
**
Saatler sonra görev yerine gelmişti nehir ve onun emrinde olan tim, dağ çok ıssız duruyordu. Issızlığa mahkum olan yerde ise düşman çok olurdu. "Herkes dikkatli olsun." Dedi nehir kısık sesle. "Mayınlara dikkat edin, gizlemiş olabilir bu kansız köpekler."
Hepsi birden başlarıyla onay vermişti.
Sessizce alana doğru ilerlemeye başlamışlardı, başlarında nehir ve tim komutanlaradan Yüzbaşı Yusuf bulunuyordu.
"Şu taraftan" dedi yusuf, ardından ise ilerlemeye devam etmişlerdi. On-on beş dakika gizlenecek bir alan bulduklarında oraya doğru konumlanmışlardı.
"Buralar çok ıssız" dedi nehir.
"Fazlasıyla" dedi yusuf komutan.
"Hiçbiri elimizden kurtulayamacak... Tez zamanda buralar pislikten arınacak" dedi nehir.
"Eyvallah.. " Dedi yusuf. "Bir sorum olacaktı sana" dedi ardından.
Nehir ise bakışlarını hızlıca yusuf komutana tutmuştu, sormak istediğini tezden sordu "Hangi Tim'densin sen."
Nehir uzunca bakmıştı karşısında ki komutana, aklına sevdiklerini bir kez daha yarı yolda bıraktığını anlar zihnine dolmuş, bir kez daha o acı bedenini sarmıştı...
"Ateş. Ateş Timi" dedi sadece
"Ateş Timi? " dedi yusuf biranda "Yüzbaşı Giray Alptekin'in yürüttüğü Ateş timi mi?" dedi yusuf bariz şaşkınlıkla.
Sadece başını sallamakla yetindi nehir, sessiz bir evet demekti bu.
Bu kısa sessizlik ise, bir askerin "Komutanım ileride hareketlilik var!" demesiyle son bulmuştu.
"Ekip toplan" dedi nehir hızla.
"Hızlı haraket edin, bu bizlere söylenen ekip olması gerekiyor" dedi yusuf.
askerler hep birden haraket etmeye çalışıyordu, hem dikkatli hemde sessiz olmaya özen gösteriyorlardı.
Biraz daha ilerledikleri esnada yoğunlaşma fark edildi ardından da "Dürbünü verin" dedi berat, hızla askerin birisi dürbünü uzatmış ardından ise etraftı kontrol ederken birden "Siktir!" demişti.
"Ne oldu" dedi nehir, dürbünü gözünden çekti derin bir nefes aldı ve "Hayır siz değilsiniz... hayır değilsiniz." Diyerek mırıldandı.
Dürbünü tekrardan gözüne doğru yaklaştırdı buu gerçek olmasın istedi, yaşanmasın dedi. Bir ihtimal sen yanlış görmüşsündür oğlum diyerekten Dürbünü tekrardan gözlerine yaklaştırdı bir kez daha baktı... karşısında yanlış görmediğinin en büyük kanıtı duruyordu...
Yüzbaşı Giray Alptekin... O çatışmada en ön sırada duruyordu
yanlış görmediğinin emin olduktan sonra, "Bu olmamalıydı. Lanet olsunn" dedi berat er. Bakışları nehiri buldu birden ve kendisinin dahi tahmin edemeyeceği durumu nehirle paylaşmıştı.
"Yardıma gideceğimiz takviye ekip" dedi berat "o ekip Ateş Timiymiş..."
Nehirin kulaklarına dolarak yüreğini titremesine bütün bedeninin boşluğa düşmüş gibi hissetmesine engel olamamıştı..
Ne demişti o: Ateş Timi mi? İçinde ki yanan kor ateş birden tekrardan harlanmıştı. Aylar sonra onlara ihaneti sunduğunda da dağdaydılar; onları aylar sonra tekrar bir araya getiren yine dağlar olmuştu.
"Nehir" dedi berat, ama nehir duyacak gibi değildi bunları. "Sikeyim bunu bize önden bildirimleri gerekiyordu." Diyerek söylendi.
"B-Bir şey yok" dedi titrek sesiyle nehir. Çok şey vardı nehir için aylar sonra olan karşılaşmaları bu şekilde olmamalıydı. Girayı tekrar görecek olmak ona başlıca eziyet olacaktı.
Babasını bulmak için çıktığı bu yolda, tekrar sevdiği adamla kesişmişti yolları, öyle bir yoldu ki ona sadece acı verecekti.
"Nehir gizlenmek zorundasın" dedi berat. "Giray seni bilmemeli görmemeli. Sikeyim! Sakın nehir. Sakın" dedi tekrardan
Dolu gözlerle baktı nehir, buruktu bakışları.. Sevdiği az ötesinde dururken kendisini saklamak zorunda olduğu için canı yanıyordu.
"Nehir" dedi berat tekrardan
Bir eli havaya kalktı nehirin ona sus der gibi bakmıştı," Anladım" dedi sadece. "Gizleneceğim" dedi.
***
"Avcı 2, durum ne?" dedi Telsizden gelen ses.
"Temiz. Komutanım." Dedi
"Eyvallah aslanım." dedi, ardından diğer telsize bağlandı. "Atmaca 1, durum ne." Demişti.
"Adamlar arkadan yaklaşıyor komutanım, saat üç yönünde tam Yüzbaşı Alptekin'in olduğ- " daha sözü bitmeden, yüzbaşının arkasında ki adamaın kafasına bir kurşun gelmesi bir olmuştu.
" temiz komutanım" dedi anında,
"etrafa son kez bak asker... görev başarılı dönüyoruz" dedi berat er.
Nehir ise telsizinden duyduğu isimle hemen girayın bulunduğu konumundan uzak yere geçerek bütün operasyon boyunca ona gizlice kurşun sıkmaya çalışan adamların hepsini sessizce öldürmüştü, hatta öyle ki hiç birini Alptekin fark dahi etmezken
Tam arkasını döndüğü sırada Aylarca sesini duymadığı Cenk komutanın "Komutanım" diyerek bağırmasıyla nehir olduğu yerden hemen bedenini çevirdi ardından ise bir teröristin girayı hedeflediğin gördüğünde hızla silahına sarılarak anında adamı başından vurarak kayalığın arkasına saklanmıştı. Nefes nefese kalmıştı birden...
Ateş timi alanı terk etmeden nehir bulunduğu konumdan asla çıkmamıştı. Ne zaman ateş timi yola çıktı nehir o zaman o kayalıktan çıktı ve giden adamın arkasından bakarak.
"Sana doya doya seni sevdiğimi söyleyemediğim için özür dilerim sevgilim; seni çok seviyorum Giray.. Bu görevden nasip olurda dönersem beni o zamana kadar bekle olur mu..." Dedi akan gözyaşlarıyla..
***
Nehir Asrın'dan..
O gün işte bu gündü. Yıllarca kendi topraklarımızda aradığımız babam meğersem düşman toprağındaymış babam'a kavuşacağım, beni neler bekliyordu bilmiyorum, belki şehit, belki sağ; belki de gazi oldu ama hiç biri umurumda değildi. Olurda şehitlik babama nasip olduysa, mezarı düşman toprağında değil kendi vatanı, kendi toprağında olacaktı; Eğer yaşıyorsa işte o zaman ne tepki vermeliydim bilmiyordum.
Yıllardır ayrıydık, en büyük korkum babam beni tanıyabilecek miydi?
Ben daha küçük yaşlarda babamı almışlardı bizden peki ya ben babamı tanıyabilecek miydim...
Nasıl bu kadar sakin kalabiliyordum yada nasıl bu kadar olaylara soğuk kaldım inanın bende bilmiyorum. Nice askerimizi bu vatan uğruna toprağa verdik, gözümün önünde canlı canlı yanan askerlerimiz oldu, kimi ise beni korumak için bombaların önüne atlayıp gazi oldu,
ben Üsteğmen Asrın, ama büründüğüm kişilik artık savaşçı bir Asrın oluşumdu.
Ben babamı özledim.
Ben babamın şımarık kızı olmayı özledim.
Ben babamın her şeyi olmayı özledim.
Babamı buldum ama sevinemiyorum, mutlu olamıyorum o lanet olası günden sonra da aylar geçti, sevdiğim adamı arkamda bırakıp gittiğim zamandan beri koca aylar terk etti gitti
Ben hiç bir zaman aşık olma derdinde değildim, tek gayem; tek amacım babamı bulmak ve intikam almaktı. Ama hayat bana öyle oyunlar oynamıştı ki: tek savaşım babam olmuşken kendi içimde ki savaşa sevdiğim adamda katılmıştı.
Bir çok zaman bu sevda'dan kaçmak istemiştim. Ben ne sevebilirdim nede sevilebilecek birisiydim... öfke kontrolü sorunları, sayısız sokak dövüşü.. ailemin dağılışınna şahit olmak bunların hepsi benim hayatımdan eksik olmazken birden karşıma o çıkmıştı; Kehribar gözlerine tutulduğum adam...
Onunla ne zaman konuşsam pür dikkat gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmayan adamdı. Ben onun gözlerine mahkum olmuştum.
O gece dolabından gizlice aldığım tişörtünden gelen kendine has kokusu yavaş yavaş gitmişti üstünden, Sevdiğimin kokusu yoktu tişörtünde bütün umutlarım hayallerim, ellerimden bir kez daha kayıp geçti.
Sevdiklerimlerden uzak geçirdiğim zaman dilimi artık omzularımma yüktü. Anneme ne demişlerdi mesela; kızı vatanına ihanet etti mi diyeceklerdi..
yada eşin yaşıyor mu diyeceklerdi ne diyeceklerdi ki... Vatanımdan ayrı geçirdiğim her zaman diliminde burası bana işkence gibi geliyordu ..
Uykusuz gecelere bir gün daha eklendi benim için, göğsümde sımsıkı şekilde duran sevdiğim adamın tişörtüyle bir kez daha başım yastıktaydı..
***
Gece vakti uyku tutmayan nehir soğuk ve ıssız gibi duran koridorda yürürken birden bire
"Bu Nasıl olur lan!" diye yüksek bir ses duymuştu, başta kalın ve boğuk olduğu için ses kimin ayırt edememişti ama son duyduğu cümleyle bu sesin kime ait olduğunu anlamıştı.
"Ne demek burnumuzun dibindeymiş de biz göremedik amına koyayım, " diye bağırdı berat er.
Nehir duyduğu anlamsız cümlelerle hızla beratın odasına doğru koştu, kapıyı çalmadan açtı lakin odada berat yoktu o zaman nereden geliyordu bu ses?
aklına toplantı odası gelerek bu seferde oraya dopru koşmaya başlamıştı sesler gittikçe artmaktaydı, gece vakti ne oluyordu böyle.
Son sürat toplantı odasının kapısına geldiğinde hızla kapıyı açmıştı nehir.
Toplantı masası dolmuş masanın tam ilerisinde berat er duruyordu, "Ne oluyordu burda " dedi.
"Kayra Asrın gözümüzün önündeymişte biz görmeyecek kadar körmüşüz.." Dedi berat.
Göğsüne derince ağrı girmişti birden, "Bu ne demek " dedi zar zor nehir.
"Yarın takviye ekiple yola çıkacağız ve babanı bulacağız demek oluyor bu" dedi berat son derece sert ve tahammülsüz sesiyle..
***
ŞİMDİKİ ZAMAN....
Ali hızla araçtan inen girayın yanına adeta koşarak gelmişti, "Giray" dedi.
ama giray yüzüne dahi bakmadan askeriye'ye geçecekken, ali hızla önünü kesmişti..
"Bu sefer değil ahmak herif! Bu sefer değil." Bir anda ali'nin sesi yükseldi. Aylarca karı kız peşinde koşar gibi giraya ulaşmaya çalıştı artık canına tak etmişti durum.
Çatık kaşlara baktı giray. "Düzgün konuş!" dedi
Girayın sözlerine umursamayarak onca askerin içinde bağırmaya başlamıştı ali, gözü dönmüştü resmen.. bunca zaman onu görmek için kırk takla atarken giray onu umursamamıştı, alinin geldiğini duyduğu zamanlarda başka yerlere gidiyor; aradığında bakmıyor mesajlarına ise bakmamayı tercih ediyordu.
Aliyi görmek, nehire bakmak gibiydi.. " Aylarca lan! Aylarca o telefonuna mesajlar, videolar, aramalar attım birine bile bakmadın, baksaydın bu halde olmayacaktık piç herif! "
Giray gerildikçe daha da gerildi. Kıymetlisinin ağabeyiydi o. Zarar veremezdi ama şuan sağlıklı bir konuşma asla olamayacaktı. " Ali, sesinin ayarına dikkat et koçum! Ne derdin varsa söyle ve defol " dedi en sonunda
" Yeter giray yeter, açsaydın o telefonu her şey tamamdı ama senin katır inadın yüzünden karı kız gibi peşinde koştum. Ben neden uzatıyorum lafı anasını satayım ya. Hatta ben susayım nehir konuşsun." Dedi ali.
Hızlıca telefonuna bakarken giray dahil tim ali'ye bakıyordu uzun zamandır nehirin adı
geçmiyordu aralarında ölüm sessizliğince beklediler en sonunda alinin uğraşı sonunda telefonu kaldırıp girayın yüzüne tuttu
" İzle " dedi sert sesiyle daha fazla olanları kaldıramıyordu, biliyordu iki tarafta perişan halde olduğunu. Hatta şuanda girayın yüzünü dağıtma gibi halleride vardı ama işte başında bir kız kardeş vardı ve kardeşi bu herife aşıktı.
Ve o sırada ölüm sessizliğinin ardından girayın hasretiyle özlediği kadının sesi duyuldu kulaklarına.
"Size bu acıyı yaşatacağım için çok özür dilerim. Size o çatışma ortasında oynayacağım oyun için kısa sürede olsa size acı ve ihanet duygusunu hissettireceğim için çok özür dilerim. Bu video sizin elinize geçtiğine göre ben çoktan o ihaneti size yapmış olmuşumdur.
Ben size bunca zaman kim olduğumu, bu askeriye okuluna neden geldiğimi asıl sebebiyle anlatmadım. Hep kısa yalanlarla geçiştirdim durumu. Ailem hakkında da hep yalan yanlış şeyler söyledim size ama yemin ederim ki bunu yapmak zorundaydım. Babamı, bulmak için bu olanlara katlanmak zorundaydım, evet yanlış duymadınız ben size babam hakkında hiç bir zamana bir şey söylemedim konusunu dahi açmadım.
Gerçeklerden kaçtım ama artık bilmeniz gereken şey şu ki: babam kayıp benim, şimdi aklınız daha da çok karıştı dimi? Babamın kayıp olduğunu söylüyorum " dedi nehir.
Giray ve tim tüm dikkatiyle videoyu izliyordu. Aylar önce onlara ihanet eden kadının şimdi onlara ihanet etmediğini mi anlatıyordu. Video da nehirin cümleleri boğazına dizilmiş gibi yutkundu başını eğdi gözlerini saniyelik kapayıp açmıştı, kısa bir süre bu şekilde kaldıktan sonra Derin bir nefes alarak başını kaldırdı ve tam kameraya bakarak
" Benim babam askerdi. " Dedi ortamda yankılanan bu cümle ile hepsinin bakışları biranda aliyi bulmuştu..
"Siktir!" Dedi cenk biranda.
hepsi bu gerçek mi diye aliye bakıyordu. Ardından nehirin sesi duyulmasıyla da bakışlar tekrardan video'yu buldu.
"Yıllar önce teröristler tarafından esir düştü öldü mü? Yoksa yaşıyor mu bilmiyorum. Babamı sizde çok iyi ve çok yakından tanıyorsunuz kendisi bir Albay.
Ben Nehir, Nehir Asrın. Albay Kayra Asrın'ın kızıyım.
Ben babamı bulmak için çıktığım bu yolda sizinle karşılaştım ve benim her şeyim olduğunuz. Çıktığım yolda babam için çıktım. Her adımımı babam için attım. Kimi adımı atarken korktum, kimi adımı atarkende yanlız olmadığımı, bu yolda beni şartsız koşulsuz koruyacak abilerim ve sevdiğim adam olduğunu hatırladım. Şimdi ise babamdan bir haber almışlar, bilmiyorum bu nasıl oldu nasıl haber geldi, üstlerden bir haber gelerek babamı bulmak ve intikamımı almak için bu ihaneti yapmak zorundaydım. İnanın çok denedim kabul etmemek için ama yapamadım
Girayım bana çok kızma olur mu?
Abilerim bana gönül koymayın olur mu?
Ben size ihanet etmedim. Etmem de, yaşanacak olaylar için çok özür dilerim. Kendinize iyi bakın. Babamı, bulduğum anda tekrardan sizin yanınıza geleceğim.
Sizi çok seviyorum abilerim.
Seni çok seviyorum. Alptekin.
Ve kapanış... video bitti gerçekler ortaya çıktı, giray ne söyleyeceğini bilmiyor ateş timi olayı algılama çalışıyor.
Hepsi şaşkınlıkla ne diyeceklerini bilmiyorlardı Bunca zaman dediler; Nasıl dediler...
Yüreğinde hissettiği ağırlığın tarifi yoktu Giray için, hiç bir zaman nehire babasını sormamıştı; sorsaydı biliyordu çektiği acıları bir kez daha ona hatırlatmış olacak diye hep sevdiği kadından gizli bir şekilde babasını araştırmak istedi yapmıştı da ama sonucun böyle bir gerçekle yüzlşeceğini asla tahmin etmiyordu, nehir onun göz bebeğiydi, şimdi ise bir Albay kızıydı, hâlâ kendinde gelemeyen tim boş bakışlarıyla aliye bakıyorlardı.
" Her şeyi size en başından anlatmalıyım, kafalarınız çok karışık biliyorum askeriye'ye geçsek, orda daha rahat konuşuruz." kendine gelen murat ağzı dolusu " Siktir!" demişti.
" Siz ciddimisiniz, Nehir komutanım, Kayra komutanımın kızı mı nasıl yani bildiğin kızı yani! " muratın cümleleri giderek saçmalamaya başlamıştı. Ali ise uysalca başını salladı en sessizi hâlâ giray dı çözmek istedi neden dedi? Nehir ona neden söylemedi dedi? Bunca acı boşuna mı çekildi. Bir an da gözlerini ali'ye dikti.
"Neden" dedi sadece. "Bunu... bize neden demedi. Kaçmayı çözüm mü bildi? Ya sen; sen neden bana gelip bunu söylemedin, eğer deseydin onu engellerdim lan!" diyere bağırmaya başladı, "Bize bunu yaşatmaya hakkı var mıydı.. Sen bunu gelip bana önceden haber vermeliydin. Geç kaldın." Dedi bağırarak
Karşısında ki adamın onu suçlamaya devam etmesine dayanmadan bağırmaya başlamıştı, bunca zamana kendisinden kaçan oydu şimdi neden suçu kendisinde aramak yerine ona atıyordu..
" Giray asker falan dinlemem sana burdan bir çakarım yemin ederim feleğin şaşar, bunca zaman sana ulaşmaya çalıştım lan, benim burada olduğumu bile bile it gibi görevlerden göreve gittin, hergün gör diye videoyu attım bir gün bile bakmadın lan, yeri geldi buraya gelip seni bekledim aylarca aksatmadan burdaydım bekledim anasını satayım. Şimdi gelmiş bana ne anlatıyorsun sen? Sakın Nehiri suçlama. " Diyerek cevabını verdi ali, şuanda sakin olması gerekiyordu kendisi de bir sinir patlaması yaşarsa ortam hiç iyi olmayacaktı bu yüzden alttan almalıydı. Derin bir nefes alarak elini kaldırıp girayın sol kolunu tutup sıkmıştı. Hafif gülümseme takındı suratına
" sakince dinle! öfkeli olman sadece kendinde olur. Size en başından beri anlatmanın zamanı geldi." Dedi ali. Giray ise gözlerini kapatıp ellerini yumruk yapmıştı anlamak istemiyordu olanları duymak istemiyordu.
" Nehir'e kim yardım etti? " Diye bir soru sordu giray, biliyordu ki nehir asla yanlız başına haraket etmezdi aralarından biri mutlaka nehir için yardım etmişti. Yoksa tek başına kalkışılacak bir iş değildi bu.
"Söyleceğim ama ilk önce gerçekten bir yere oturmanızı istiyorum." Dedi ali, biliyordu ki duyacakları şey derinden sarsacaktı, kafasını sallayan ateş timi askeriye'ye yol aldı içeriye geçip konuşma salonuna gideceklerdi anda duydukları ses onları salona gitmelerine engel olmuştu.
Duydukları ses tanıdık bir sesti çağan komutanları gene estiriyor olmalıydı neyse diyerek geçiştirmek isteselerde çağan dan duyulan cümle onlar için bir gerçeğin de gün yüzüne çarpılmasına sebeb olmuştu. "Ne demek önden gitti, o kız bana kayra'nın emaneti canından siz mesuldünüz nasıl böyle bir hata yaparsınız! Tamam tamam, takviye ekib göndereceğim. " diyen çağan telefonu hırsla kapattı. " Ah Nehir ah duramadın, duramad-"
Duyduklarıyla hızlıca babasının odasına girmişti giray," Baba" diyen, girayla sözleri yarıda kesilmişti çağan komutanın, doğru mu duymuştu.. Nehir demişti babası.. aklını kaybedecek gibiydi, babası biliyormuydu eli hızlıca önünde duran sandalye'yi tuttu hışımla yere fırlattı odada duyulan sadece sandalyenin kırılma sesi olmuştu.
"S-sen" dedi giray duydukları karşısında kekelerken. "En başından beri bunu biliyor muydun?" dedi.
Oğlunun sesinin titrediğini fark eden çağan bakışlarını Giray'dan çekmek istedi, başardı ama bu seferde karşısında öfkeli olan oğlu "Yüzüme bak Baba!" Dedi bağırarak.
"Sen benden nehiri mi sakladın bunca zaman; sen benden sevdamı mı aldın baba?" dedi çaresizce.
Cevap gelmemişti babasından odada duyulan tek ses girayın çaresiz nefes alışverişiydi.
"Beni dinle-"
" Nesini dinleyeceğim be!" Diyerek bağırmıştı o gür sesiyle "Daha fazla yalan duymak istemiyorum derhal anlatacaksınız olan biteni derhal! " Giray Öfkeyle baktı babasına bunca zaman gözünün önünde neler çekmişti, bu durumda ise babası hep sessiz kalan taraftı şuan geçmişin hesabını sorma zamanıydı duydukları şuan nehire yönelikti elbette ona da gelirdi hesap sorması ama ilk önceliği gerçeği öğrenip ondan sonra haraket etmekti.
Derin bir nefes aldı çağan komutan artık bazı şeylerin dönüşü olmadığını anlamış bulundu
" Nehir" diyerek başladı cümleye "Kayra Asrın'ın kızı... Kayra ile Yıllar önce sırt sırta girdiğimiz çatışma esnasında bir daha haber alamadık, yeri göğü birbirine kattık da bulamamıştık, koskoca askeriye Türk askerini bulamadık bunun utancıyla yaşadık yıllarca, askeriye'ye, mit'e ve ajanlarımıza haber saldık ama onlarda bulamadı, sonra nehir geldi. Göktuğ komutanla anlaşarak gizlice askeriye'ye girmiş, kayıtlarda kimsesiz olduğunu belirtmiş, aylarca eğitim almış sonunda ise amacına ulaşarak bir zamanlar babasının komutasını yürüttüğü ardından ise senin komutasını yaptığın Ateş Timine katıldı.
Ondan sonra ise geçen yıl ajanlarımız iz bulmuş kayranın rozeti boş bir arazide gömülü halde, başlarda şüphelenmemişlerdi belkide yıllardır oradaydı diye düşünmüşler, sonra alıp incelendiğinde rozet yıllara göre eskimemiş ve paslanmamıştı rozet yeniydi ve bilerek oraya konulmuş gibiydi başta pusu olduğundan şüphe duyduk derin araştırmalara başladık, ajanlarımız, Kıdemli ajanlarla çalışmaya başlamıştı. İz sürüldü ve bulundu kayra şuanda yurt dışında bir yerde tutuluyormuş, bunu öğrendiğimde ne yapacağımı şaşırmıştım. Askeriye bu görevi de nehire verdi. Onu, bize ihanet etmiş gibi göstermek zorundaydım, aramızda hain vardı nehirin bu oyunu ile de hem haini yakaladık hem de kayranın yerini bulup tespit ettik. Nehir ve diğer ekibimiz çatışmaya giderken nehir aralarından sızarak önden gitmiş ve haber alamıyorum. "
Gerçekler bir kez daha gün yüzüne çıkmıştı acı bir şekilde, giray neredeyse nefessiz dinlemişti babasını, "Neden" dedi sadece tek kelime çıkmıştı dudaklarından.
sorulacak hesaplar vardı ayların; ona zehir olan ayların elbet cezası ve hesabı olacaktı ama şuan değildi şuan susacaktı.
Sakinleşmeye çaba gösterdi herkes pür dikkat girayın ne söyleceğini beklerken giray hiç umulmayacak bir şey demişti. " Takviye ekip olarak biz gidiyoruz. " Dedi giray.
"Tehlikeli" dedi çağan.
"Ben Askerim" diyerek verdi cevabını giray
Derin bir nefes alarak "Asrın yaşıyor giray, " dedi. "büyük bir çatışma bekliyor sizi, çok şehit vereceğiz belkide bizde şehit olacağız, ama ne pahasına olursa olsun Kayra'yı oradan alacağız, ayrı yetten kendini operasyon ve olası çatışma boyu gizlenmeni istiyorum nehir seni görmemeli, orada olduğunu bilmemeli olası bir dikkat dağınıklığına yer veremeyiz.
Orada bizi neler bekliyor bunu da bilmiyoruz, timi bu sefer sen değil ben yöneteceğim sakın itiraz hakkını sunma Gök Timi de bizimle gelecek bu sefer sen değil giray, bu sefer sen değil. "
Giray her bir cümlede babasının ne kadar gergin ve ciddi olduğunu görüyordu, inatçı kimliğini bir kenara bırakarak başıyla onayladı. Bu sadece bir operasyon değildi; bu operasyon sevdasıydı..
" Emredersin komutanım."
" Hazırlanın yola çıkılacak." Dedi çağan komutan gözlerini oğluna dikti, bakışları odaklanmış bir şekilde yere bakıyordu ellerini yumruk yapmış olduğu yerde duruyordu, tanıyordu onu bir şeyler planlıyordu kafasında,
Giray bir olaya hemen onay veren biri değildi. Oda babası gibiydi inatçı, dediğim dedik bir karaktere sahipti ve en korkulanı ise girayın tamamen delirdiği anlardı bu durumu bir tek babası bilirdi kendi deliliğini oğluna yükleyen biriydi çağan komutan, ve bu durumdan da korkmuyor değildi.
Çağan Alptekin, en büyük şah'ı oğlunun öfkesiydi.
Umut ediyordu ki, nehir ve giray o operasyonda karşı karşıya gelmesinlerdi. Tek bir kaybedilecek anı dahi yoktu. Bu anı yıllarca beklemiş intikam ateşi ile harlanmışlardı.
"Allahım sen bizi muzaffer eyle..." Dedi çağan komutan.
***
Son kez baktı nehir etrafa sanki bir daha göremeyecekmiş gibi durup durup etrafta bakıyordu, operasyona çıkılacak ve son hazırlıklarını yapıyordu. Üstünü değiştireceği esnada sevdiği adamın tişörtünü gördü, üzerinde giydiği siyah tişörtü bir çırpıda yere atarak.
Sevdiği adamın tişörtünü giyip üstüne de koruması için yelek ve kamuflajlarını giyerek, silahını alıp çıkmıştı, gerekli her şey hazırdı.
Hızlı adımlarını bahçede bekleyen askeriye aracına doğru tutmuştu attığı her adımda aklına Ateş timi geliyordu, her zaman murat ve cenk komutanları aracın tam önünde durur didişir yanlarında olan giray ise umutsuz vaka olarak bakardı onlara istemsizce gülümsedi enn derinden.
Belki dedi, bu Operasyondan muzaffer olursak tekrardan yanlarına dönerim diye düşündü.
attığı adımlar onu felakete götürürken nehir ise düşünceleriyle felaketi cennete çevirmeye çalışıyordu.
Son kez durdu arkasını döndü ve arkasında kalan koca binaya bakmış, ardından ise araç önünde bekleyen askerlere doğru ilerledi.
"Her şey hazır mı" diye sordu nehir.
"Hazır komutanım yola çıkabiliriz." Dedi genç adam.
"Eyvallah" dedi nehir sadece.
Araca bindiklerinde onlara gelen kordinatlarla yola çıkmışlardı, verilen koordinatlarda güvenlik güçleri tarafından korunan ıssız bir alana çıkmıştı.
İlk önce askeri araç ardından da helikopterle gizli üsse ineceklerdi. "Yardım Timi yola çıkmış nehir komutanım" dedi bir asker daha.
Baş sallamakla yetindi nehir ve araç hızla yola koyulmuştu.
***
O sert adımlar yeri titretiyor, dik omuzları dev cüssesi uzun boyu ile düşmana korku dosta güven veriyordu, onlarca görevlere gitmiş, onlarca yaralar almış, şehitler vermiş ama hiç biri bir çatışma esnasında dostunun kaçırıldığı kadar acıtmamıştı, yıkmamıştı onu.
Yıllar önce girmişti o dağda çatışmaya, o dağda kaçırılmıştı sırt sırta verip düşmana karşı savaştığı sırdaşı, şimdi ise kaçırıldığı dağda izi bulundu kayra asrın'ın.
Çağan ve göktuğ komutan bütün odağını şuan ki görevine vermişti. Aklına gelebilecek en kurnaz düşüncelerle haraket ediyordu şuanda düşman daha ininden inmeden onlara pusu kurmuştu..
Operasyon hazırlığı yaparken son anda aldığı bir telefonla pusunun durumunu öğrenmişti olayı anlatan berat er'di. Ama berata bu bilgi nereden geldiği hakkında yorum yapmayacak sadece yapması gerekeni yapacaktı.. Madem ortada bir pusu vardı o pusuyu bozar yerine kendi pusu kurardı.
Göktuğ komutan da kurulan Türkün tuzağa çekileceği yere oğlu girayı göndermişti, bu durumdan ise girayın haberi yoktu, onu kendi zekasıyla baş başa bırakacaktı,
Kendilerine gelen esas koordinatların peşine düşmüşlerdi, Çağan komutan bütün ihaleyi giraya atmıştı, hainler onları pusuya düşüreceklerini sanarken askeriye ise onlara ait olanı almaya gideceklerdi.
Tıpkı şuan almaya gittikleri gibi çağan olabilecek bütün durumları düşünüyor zihninde tartıyordu. Bütün askeriye ve tim mit bu alanlarda cirit atıyordu ve düşman bunun farkında bile değildi.
Önlerindeki lüks korunaklı villada korumalar vardı, özel korumalar.. ama bilmedikleri bir şey vardı, hiç biri türk askerinin kurşunundan kaçamayacak oluşuydu.
Elini hızla kamuflaj'dan gizli olan Telsize yüzünü yaklaştırarak " Atmaca 1 " dedi çağan, kısa süre boyu anında duyulan silah seslerinden sonra telsizden " Temiz. " duyuldu
Gülümsedi ve ardından da " Avcı " dedi çağan ve bu sefer ki gür bir bombanın sesiydi ardından " temiz" dedi telsizden gelen ses, duyduklarıyla iyice memnun olan çağan ise yandan göktuğ ya bakış atarak ayağa temkinli bir şekilde kalkarak önündeki villaya doğru koşuyordu, hafiften bir ses duymuştu anında silahıyla yere indirmişti adamı. Tekrardan yoluna devam ederken
" Göktuğ, buralar sende, tek kalan, sağ kalan olursa bitersin." demişti telsizden gelen ses ise " İşine bak lan" olmuştu. Bir kaç takviye ekipte gelmişti komutanlarının yanına kapıya sert bir tekme atıp hemen geri çekildi çağan komutan olası bir hamle için, ama beklediği gibi olmamıştı yavaşça başını içeriye doğru eğdi etrafın temiz olduğunu anlayınca hızlı ama dikkatli adımlarla evin içerisine girdi.
Merdivenler gözüktü gözüne, bakışları bir kartal gibiydi adeta attığı adımlar bile sessizdi.
Yavaş yavaş merdivenlerden çıkarken dışarıdan gelen çatışma sesleri ile duraksadı devam etmek zorundaydı arkasından gelen askerler hızlıca silahları ile etrafı taradı, çıkılan merdivenler bittiğinde tam beş oda karşıladı onları askerler yavaş yavaş kapılara doğru ilerledi ve kapı kollarını tuttular, komutanlarının emir vermelerini bekliyordu.
Çağan komutan ise sona yaklaştığını fark etmişti, bitti mi yani dedi buldum mu silah arkadaşımı, buldum mu yani bizim olan askeri, içindeki heyecan gözlerine vurmuştu adeta şuan olmaz dedi çağan, duygusallığın şimdi sırası değil dedi. Yavaşça askerlere emir verdi hızlıca kapıyı açan Türk askerleri saniyeler içinde odadaki hainleri silahlarla etkisiz hale getirdiler.
"Siz nasıl? Nasıl buldunuz." Dedi bacağından vurulan adam, diğerleri çoktan ölmüştü bile içeride bulunan askerler bilirdi ki bir tanesinin canını çağan komutanlarına zevkle teslim edeceklerdi diğer odalardan çıkan sesleri takmadı çağan bilirdi ki bütün odalar şuanda temizlenmişti, çoğu asker hızlıca komutanlarının yanına gelmişti. Çağan yavaşa odaya girecekken dışarıdaki askerler " Komutanım bu oda kilitli." Dendiğini duyunca dudakları yukarıya kıvrıldı.
" O kapıyı asla açamayacaksınız, o piç çoktan ölmüştür hatta kemikleri kalmıştır ortada." Diyerek güldü bacağından vurulan adam. Şuan amacı karşısındaki adamı kışkırtmaktı, ve evet ecelini kendine çağırıyordu bir Türk askerine teslim olmaktansa ölmeyi dilemişti adam.
" Siz zavallılar, yıllarca bizimle karşı karşıya çatışıyorsunuz ama bir şeyi hayla öğrenememişsiniz." Dedi çağan komutan karşısındaki adama.
" Neymiş öğrenemediğimiz şey komutan , ölmüş birini kurtarma ya geldiniz işte." Karşındaki adama doğru ilerledi karşısına gelince komutan tek kaşını kaldırarak konuştu.
" Türk'ün zekası ile baş edemeyeceğinizi."Diyerek adama sağlam bir yumruk atıp bayıltmıştı.
Arkasını dönerek kilitli olan kapıya geldi, bunca adamın bu kadar gerizekalı oluşunu sindiremiyordu. Silahını çıkarıp karşısındaki kapının üst ve alt kilidine kurşun sıkıp, kapıya sert bir darbe vurduğunda kendiliğinden açılmıştı, işte dedi çağan yıllardır görmediği dostuna kavuşmasıydı bu, sedyede koluna serum bağlanarak yatan adama baktı çağan komutan, hızlı adımlarla yanına gitti eli kayranın yüzünü bulduğunda teni buz gibiydi, parmakları bileğini bulmuştu, bir şok dalgası daha vurdu, YAŞIYORDU! KAYRA ASRIN YAŞIYORDU! Bu nasıl olabilirdi çağan elektrik çarpmışa dönmüştü adeta hızlıca dostum dediği adamın elini hızlıca bıraktı adımları geriye gitti, içerideki askerler aniden komutanlarının yaşadığının şokunu atlatmaya çalışıyorlardı belki on dakika belki yirmi belkide yarım saat boyunca sedyede yatan adama baktılar bu nasıl olabilirdi? Sindiremiyorlardı.
Dakikalar birbirini kovaladıktan sonra kendinde gelen çağan ışık hızında buldu kendini
" Hayır Kayra! Sakın! Sakın bırakıp gitmiş olma, olmaz . "
***
Girayın Anlatımıyla
Uçaktan inip çatışma noktasına gelmiştik etraf tahmin ettiğimden daha kötü bir durumdaydı, ve evet babam haklıydı bu çatışmada ya kazanacaktık ya şehit olacaktık, Kayra komutanın bulunduğu barakaya bakıyordu gözlerim içimdeki huzursuzluk neydi bilmiyorum ama sanki bir şeylerin ters gittiğinin habercisiydi bu durum. İçimde bulunan düşünceler zihnimi meşgul ediyordu bariz bir şekilde, sorun vardı ama bu sorun neydi bulmak zorundaydım.
Saatlerce çatışmadaydık ne onlar ileriyebiliyordu nede biz, yerimizde sayıyor gibiydik ve sanki bir şey oraya gitmemize engel oluyordu. Ama sorun şuydu onlar yerinde sayarken biz de, neden yerimizde sayıyorduk o barakada Kayra komutan vardı ama neden bir iz veyahut barakadan bir işaret alamadık ve gerçekten neden boş bakımsız, çürük bir baraka? Çöktü çökecek. O ara zihnimde beliren şeyin gelmişini geçmişini sikecektim. Çünkü o baraka boştu. Bariz bir şekilde ters köşeye gelmiştik öfkem bedeni ele geçirmişti fazla adamla barakada kayra komutanın olduğunu sanacaktık, biz onları pusuya çekecekkten asıl pusuya düşen biz olmuştuk. Düşmanı hafife almıştım babam haklıydı bu çatışmayı yönetecek kadar donanıma sahip değildim. Ama buraların ebesini sikecek kadar da donanımlıydım. Elim yaka mikrofonuna gitti anında.
"Pusuya düştük, Kayra komutan barakada değil! Acil çıkmamız lazım buradan, diğerleride pusuya düşmüş olabilir." söyleyeceklerimi dedikten sonra elim hızlıca kamuflajın cebine gitti, içinde el bombasını çıkarıp hızla karşı tarafa fırlatmıştı..
"Burası düşmandan temizlenmeden, geri çekilmek yok!" Diyerek bağırdım giray alptekin
Operasyon anı
Etraf toz duman göz gözü görmüyor, kurşun sesleri adeta adeta kulak patlatıyordu. Kayalıkların arkasına sinerek korumaya çalıştı kendini, O albay Kayra Asrın'ın kızı, Üsteğmen Nehir Asrındı.
Babasının emanetini sırtlayan genç kızdı, doktor olma hayaliyle attığı adımları onu askerliğe babasının emanetine götürmüştü. Şimdi ise önündeki çürümüş barakada babası tutuluyordu yıllardır kayıp olan Türk Askeri önlerindeki barakadaydı. Düşman dört bir yandan saldırıyor kapana kıstırılmış şekilde bekliyorlardı. Yedek şarjörleri bile tamamen bitmişti. Yaralılar vardı ama hiç kimse pes etmiyordu.
"Komutanım! Hakkınızı helal edin. " Dedi rüzgar, aralarında belkide en az yara alan kendisiydi. Adı gibiydi rüzgardı tek bir kurşun değmemişti bedenine hızlı ve refleksleri kuvvetli bir askerdi. Şimdi ise önünde yaralı olan komutanının yarasını sarmaya çalışıyordu.
Rüzgar hayrandı nehir komutanına.
"Helal olsun, rüzgar" dedi nehir, yorgunluk bedenini adeta ele geçirmişti saatlerce silah tutan elleri ve kolları artık uyuşuyor ara ara silah elinden kaymaya çalışsa da zorla tutuyordu ama bir kez olsun düşürmüyordu elinden.
Rüzgara bakıp, "Şu kısıma geçeceğim." demişti nehir. Rüzgar başını sallarken nehir hızla yerinden kalkıp koşarak karşı kayalığa geçerken arkasından bir ses duyulmuştu,
"Nehir komutanım!" duyduğu sesle kendini yere attı nehir üzerinden kurşun yağıyordu resmen, çatışma başlamıştı herkes her yerdeydi etraf toz duman olmuştu korudukları bir baraka vardı ve bu baraka da Kayra Asrın vardı. Bulmuştu babasını nehir içi içini yiyordu kavuşmak için, her güzel şeyin bir kötüsü de vardı. Bu kötülükte tamamen hainlerle kaynıyor oluşuydu, tam donanımla gelmişti Türk Askeri, onlara ait komutanlarını korumak için gelmişlerdi ve almadan da gitmeye niyetleri yoktu.
" Eyvallah" diyerek bağırdı karşısındaki askere, bir kaç adam indirdikten sonra hızlıca nehirin yanına gelmişti bulundukları yer az da olsa onları koruyordu.
" Bir bitmedi sikik herifler ! Geldikçe daha da çok geliyorlar, karargahtan yardım taleb etmiştik onlarda yolda olmalılar." Diyerek açıklama yaptı kara, nehir ise olumlu anlamda salladı kafasını.
Kurşunlar biraz dindiğinde ise hemen nehirin bulunduğu tim harakete geçti, mermileri yağmur gibi yağdırıyorlardı hainlerin tepesine.
Saniyeler, dakikalar ve saatler geçmişti ama bir adım dahi yol katedilmemişti, umutlar yavaş yavaş tükeniyordu. Fazlasıyla şehit verilmişti, ağır yaralı askerler vardı ama onlar bile pes etmiyordu. Aldıkları kurşun darbeleri bile onları geri çekmiyordu direnebildikleri kadar direniyorlardı etrafı simsiyah toz bulutu kaplamıştı, duyulan tek şey yükselen silah sesleriydi, kim vuruldu, kim şehit veyahut kazandılar mı bilmiyorlardı
Nehir bulunduğu kayalığın arkasına sinerek nefeslenmeye çalıştı başını kayalığa dayamıştı. Nehir gözlerini kapadı ve belkide babasını bulmaya yakınken pes etmekteydi çünkü nehirde yaralıydı.
Derin derin nefeslenmeye çalıştı nehir, kolundan ve bacağından vurulmuştu, vücudu sızım sızım sızlıyordu, uyuşuyordu bilinci ha kapandı ha kapanacaktı. "Yalvarıyorum bit artık." Dedi nehir kalan son gücüyle, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı elindeki silahla son kez demek istedi kendi kendine..
"Son kez nehir.. baban için sevdiğin için" dedi zorla ayağa kalkamaya çalıştı, başta kurşun yemiş vücudu ona uyuşukluk hissi versede nehir kendini zorlayarak kalkmaya çalıştı, az buz başardığı esnada,
Bir kurşun sesi daha duyuldu, öyle ki bu ses çok yakınından gelmişti...
göğsünün hizasından aşağıya bir ıslaklık sezmişti..
Başını hafif eğdiğinde ise yırtılmış kamuflajı yavaş yavaş kırmızı rengi almaya başlamıştı.
Üsteğmen Nehir Asrın, düşman tarafından kalbinden vurulmuştu.
Yerinde sendeledi nehir, dengesini kaybederek yere düşmüştü. " Hayır!" dedi. Nehir dayanmak istedi ama yapamamıştı vücudunda tam altı kurşun isabet etmişti, Yavaş yavaş bilinci kapanmak üzereydi ki
"Güzelim, kurban olduğum duyuyor musun beni." Diye bir ses duydu, girayın sesiydi bu. Duymuştu nehir, "giray" diyerek mırıldandı nehir, "Senden de özür dilerim" diyerek göz pınarlarıdan gözyaşları akıyordu kalan son gücüyle başını gökyüzüne kaldırarak. "Ben seni sevduğumi da dünyalara bildirdim." Diyerek mırıldandı bu şarkı girayla onun şarkısıydı, giray öyle demişti nehir'e bu bizim şarkımız olsun mu diye sormuştu nehir'e, nehirde kabul etmişti.
Son bir defa yutkunarak "Sana gerçekleri anlatmadan şehit olmakta varmış sevgilim, sana kavuşamadan bu vatan için, şehit olmakta varmış kaderimde, varsın kavuşmamız ahirete kalsın.
Hoşçakal Giray Alptekin,
Hoşcakal Sevgilim..."
Son nefesinde sevdiği adam, yüreğinde onun aşkıyla gözlerini karanlığa yummuştu.
Üsteğmen Nehir Asrın şehit olmuştu...
Çıktığı bu yolda emanetim emanetimdir diyerek çıkmıştı bu yola nehir, şimdi ise çıktığı bu yolda emaneti gerçek sahibine ulaşmıştı...
Türkiye/ İstanbul'dan ...
Eli yüreğinde bekliyordu Ahu hanım, bedeni durduk yere kriz geçiriyordu. "Hayr olsun" dedi Ahu birden.
Sağa sola sığamıyordu ruhu, koltukta kendini sakinleştirmeye başlarken birden kapı çalmıştı, içinde ki kör ateş bedenini sarmıştı..
Korkarak kapıya doğru, "Kim o" dedi birden.
Eli titreye titreye kapı koluna gitmişti. Yavaşça kapıyı açtığında iki asker biri göktuğ diğerini tanımıyordu.
Göktuğ'un elinde ki çerçevede nehirin resmini gördüğünde, yaşadığı yük gözyaşına dönüşmüştü. "Nehir" diyerek ağladı.
"Kızım, hayır!" Diyerek haykırdı. "Annem.. Toprak kızımı mı aldı benim göktuğ! Üşür benim kızım... "
Albay Kayra Asrın'ın kızı Nehir Asrın; şehit düşmüştü.. Bu vatan uğruna.
Bugün bu Vatan yirmi şehit verdi, bugün yirmi aile evladını toprağa verdi
Bugün Türkiye'de tam yirmi şehit verilmişti.
Yirmi ayrı tabut vardı. Türk Bayraklarıyla sarılı, her şehitin bir resmini koymuşlardı. Sadece bir tabutun önünde resim yoktu...
Şehitlerin önünde selam duran asker gelen komutanlarına bakarak,
"Şehitlerimiz var komutanım." Dedi
Derin bir nefes alan çağan komutan, " Vatan sağolsun. Biz onlardan razıyız, Allah da onlardan razı olsun " Dedi, içindeki acılar bedenini tekrar ele geçirmişti bu şehitlerin hepsi vatan evladıydı, canları pahasına gökteki Bayrak dalgalansın dalgalandığı yer hiç eksik olmasın insanlar yataklarında huzurla uyuyabilsin, güvende olabilsinler diye canlarını gururla feda etmişlerdi.
Girayın keskin bakışları tabutları dolaşırken hepsinin resimlerine bakıyordu ama soldaki tabutun önünde neden resim olmadığını sorguladı yanlarında duran askere bakarak.
" Soldaki tabutun önünde neden fotoğraf yok." Dedi giray, işte şimdi derin bir sessizlik olmuştu. Girayın önündeki asker başını yere eğmişti.
Girayın cümlesiyle, Çağan'da kafasını çevirdi tabuta bakarak konuştu. " Evet, neden fotoğraf yok ailesi mi istemedi fotoğraf koymayı ?" Dedi bu seferde çağan komutan, sorulan sorunun da cevabı havada asılı kaldı kimsenin ağzı bıçak açmıyordu en zoruydu bu şehit olan askerin, sevdiğinin şehit olduğunu demek, önlerinde bulunan asker bunu nasıl diyeceğini bilemedi, yüzlerce çatışmaya girse ve tek başına kalsa bile cesaretle savaşırdı ama şuan, bu durum çok farklıydı şehitlerimizin içinde nehir komutanım'da var diyemedi asker, cesaret edemedi söylemeye.
" K-komutan-ım." Kekeleyerek konuştu. Başını yerden kaldırıp da söyleyemedi asker.
Sessizlik derince devam ederken artık girayın da sabrı kalmamıştı karşısındaki askere bir adım atarak daha da yaklaştı." Adam akıllı söyleyin işte kimin fotoğrafı-"
Gür bir ses duyuldu berat er'de " Üsteğmen Nehir Asrın." Dedi bir ses, bir cümle dört ayrı kelime, her kelime ayrı ayrı kalbine saplandı girayın.
Kayra Asrın, Ali Asrın, Ahu Asrın' da orda gözü yaşlı duruyordu...
Ve evet Kayra Asrın ne pahasına olursa olsun yıllar ondan çok şey da alsa hayata yaşama tutunmuştu, zor da olsa başarmıştı.
Ahu hanım'ın yıllar önce bu askeriye önünde "varsın bir sevdiğimi de canımdan bir parçayı da bu vatana emanet edeyim varsın olsun canımdan bir parçayı da bu vatan için şehit vereyim. Ağlamam isyan etmem bu millet dağılmasın bu devlet yıkılmasın bu bayrak gökten düşmesin diye kendime üç kelimeyi hatırlatır VATAN SAĞ OLSUN der teselli bulurum." Demişti. Şimdi ise titreyen ellerinde kızının fotoğrafı bulunuyordu. Yüreğinde bitmeyecek bir yangın başlamıştı.
Olduğu yerde kalakaldı giray, beyninde şimşekler çaktı cümleyi algılayamadı.
" Ne" Tek kelime çıktı girayın dudaklarından, başını şiddetlice sağa döndürdü sesin geldiği yere baktı, tam göz hizasında olan çerçevenin içinde nehirin çekilen bir fotoğrafı vardı, bir el saçlarına çiçek takarken çekilmiş nehirde derin bir gülümsemeyle kameraya bakıyordu. O fotoğraftaki çiçeği ise giray takmıştı, nehirin saçına.
Bedeninde şimşekler çakmış gibi titriyordu. "H-ha-hay-ır " Dedi giray titrek sesle, gözünden bir yaş aktı ardından bir yaş daha "Yap-maz nehir "gözlerinden akan yaşlarla konuşmaya çalıştı, gözleri sol tarafta olan tabuta kaymıştı.
"Yalan söylemeyin, olmaz olamaz, saçmalamayın benim sevdiğim kadın olamaz o yanlışınız var! Hem kim dedi ki, bırakmaz Nehir bırakmaz BABA BİR ŞEY SÖYLE NEHİR BIRAKMAZ DE BABA BİR ŞEY SÖYLE!" Askeriye'de girayın haykırışları yayıldı. Çaresizce bağırıyordu.
Nehirin şehit haberi askeriye bomba gibi düşmüştü adeta, kimsenin ağzından bıçak açmazken giray delirmiş gibi sağa sola dönüyordu, zihninde nehir'in sesleri dolanıyordu.
" Ya ben, senden önce şehit olursam. " Dedi nehir.
" Rabbim o acıyı yaşatmasın bana, şehit olacaksak aynı anda şehit olalım." Dedi giray.
Ayakları karşısında ki o tabuta doğru adımladı, elleri titreyerek o tabuta dokunmaya çalıştı, "Nehirim" diye sarıldı tabuta, Yüreğindeki ateş kavurdu içini, bir anda bacakları o dev cüssesini tutamadı olduğu gibi yere çökmüştü hıçkırarak ağlıyordu. Askeriyenin önündeki derin sessizliği sadece girayın hıçkırıkları doldurmuştu kimseyi görmüyor duymuyordu omzuna bir el konmuş kim olduğunu bilmiyordu. Başı öne eğik sevdiğini kaybetmenin acısıyla olduğu yerde kaldı.
Sert adımlar " Şehitlik Mezarlığında" durmuştu. Sevdiğini şehit edeli altı ay olmuştu, bu altı ay da giray rütbe almıştı. Adımları mezar taşında kalmıştı.
" Hani beni bırakmayacaktın çiçeğim, hani biz aynı anda şehit olacaktık, neden bana bunu yaşattın nehir." Elleri toprakta bakışları ise mezar taşındaydı genç adamın.
" Nehir beni neden sensizliğe mahkum ettin? Sevgilim beni neden senin olmadığın bir dünyada yalnız bıraktın? Neden Nehir neden! " Göz yaşları tekrardan akmaya başladı genç adamın aylar olmuştu sevdiği şehit olalı her görev dönüşü uğrardı giray nehirin yanına.
Saatlerce hatta göreve gitmediği anlarda bile nehirin yanına gelir orda oturur anlatırdı derdini nehire.
"Senden başkası bana haram olsun güzelim, varsın kavuşmamız ahirete kalsın, bekle beni nehirim, benim seni beklediğim gibi bekle beni. Seni çok seviyorum sevgilim. "
#Son#
Veda vakti; bazı vedaları hiç bir zaman sevmedim sevmeyeceğim...
Bir metro yolculuğunda başlamıştı emanetin hikayesi, o zamanlar denizli yolculuğu yaparken kulaklığımda ki müziğin birden bire değişmesi bazı şeylerde benim için değiştiğini bilemezdim.
Kulaklıkta biranda, gündoğdu marşını duydum ardından ise zihnimden, "Bir kadın başrol olsun ismi de nehir olsun.. Bir görev için operasyonda ihanet etsin diyerek elime telefonu alıp yazmaya başlamıştım her şey o koltukta otururken oldu, emanetin tanıtımını yazdım ardından ise eve döndüğümde bu kurguya bakarım diyerek notları kapattım.
Eve döndüğüm zamanlarda ise "emanet benim için basit bir heves "diyerek düşünüp yazmayı bıraktım. Aradan bir yıl geçti ama zihnimde hâlâ emanet dönüyordu,"Eğer yazılsa nasıl bir konusu olurdu" diye düşünerek geçmişti zamanım. en son bir gün yaz izmir dedim kendime nede olsa basit bir heves bu diyerek sezon finalini yazdım.
Sonradan bana bu kadar yeterli dir dedim ve tekrar bıraktım; bıraktım dedikçe ben daha da çok bağlandığımın farkında değildim.
Her şeyin bir vakti vardır sözünü en çok bana emanet öğretti, basit bir kitap diyerek geçemiyorum. Ben emaneti çok bıraktım , çok vazgeçmek istedim ama emanet bana öyle bir bağlılıkla bağlandı ki; o bağlılık beni bugün buralara bu satırlara getirdi..
Emanet belkide bana bu kadar inatla bağlanmasaydı hâlâ telefonun notlar kısmında yazılmayı bekleyen bir kurgu olarak kalacaktı...
Ve birde size daha öncesinde bahsettiğim biir dostum vardı, ben kendime; kendi kalemime inanmazken hatta defalarca yapamayacağımı söylerken o inatla hatta kafama vura vura "Sen bu yola çıktın ve çıktığın bu yolu tamamla derdi."
En büyük payy kendisinin... İyiki varsın askm... "Burası sana özel "
İlk göz ağrım; ilk gözyaşlarıyla yazdığım bir kurguydu.. Daha düne kadar üç beş okunmayla başladığım bu yolculukla sizlerle tanıştım. İyi ki varsınız canlarım.
Benim gibi sizlerinde emaneti çok severek okunmanız; bağlanarak okumanız bunlar benim için çok değerli her birinizin yorumlarını okudukça kendime sürekli, "İzmir seni ve kalemini okuyan var" diyerek duygulanıyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 38.66k Okunma |
2.48k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |