16. Bölüm

16.BÖLÜM: SONUN BAŞLANGICI

İzzetcan Duman
izzetcanduman

Ey ahali kalkınn biz geldikkk:)

Bu bölüm Dila için çok önemli, o halde bizim içinde. Lafı uzatmıyorum ve sizi bölümle baş başa bırakıyorum.

Keyifli Okumalar:')

Bölüm şarkısı

Kaan Boşnak- Benimle Kayboldun

Bölüme geçmeden önce oy vermeyi ve bölümde yorum yapmayı unutmayın.

 

 

"Bir zamanlar yaşamı deli gibi isteyen kızın yaşamdan kaçacağını, ona hapsolacağına bilmiyordum."

 

 

16.BÖLÜM

 

"SONUN BAŞLANGICI"

 

Uzun yıllar boyu büyük heyecanla beklediğim o güzel gün nihayet gelip çattığında gece heyecandan uyuyamamıştım. Bir an olsam da o heyecanım dinmemiş, artmaya devam etmişti. Kısa süre önce yaşadığım talihsiz olaylara rağmen şu an bu duyguları hissedebiliyor olmanın mutluluğu içindeydim. Senelerdir bugün için çalışıyorken hayalini kurduğum adamın kabusum olacağını bilemezken yaşadıklarım kabustan öteydi. Senelerdir uğraşıyor, hayalini kuruyordum. Şimdi o gün gelmişti, eskiyi acı bir bıçakla üstünü çizmiş kapatmıştım o defteri.

 

Önümde güzel bir gelecek vardı. Yeni sayfayı açtığımda en çok kendime inandım, inanmak benim için en büyük silahtı.

 

İstediğim bir meslekti. İstediğim zulme uğrayan herkes için ses çıkarmaktı. Adaletsizliğe boyun eğmemekti. Kadınların hakkını yedirtmeyecektim. Sadece kadınların değil haklarını savunan herkesin yanında olacak, suçluların üç, beş yalanla serbest kalmamaları için elimden gelenin binlerce kat fazlasını yapacaktım.

 

Kimsenin benim ve annemin çektiklerini çekmesini istemiyordum. Aslında bir yalanla kurulu olan düzeni istemiyordum. Eminim ki kimsede bir yalan üzerine kurulu hayatta yaşamak istemez, ondan kaçardı. Her şeyin yalan olduğu o dört duvar içine girmek istemez yaşamak isteyen ruhlar. Bile bile çocukluğunu öldürmek istemez kimse. İstese de yapamaz. Ben yapamamıştım.

 

-bu güzel gün için yeterine dramatize ettin-

Haklısın iç ses. Bugün dökeceğim gözyaşları üzüntüden değil mutluluktan olmalı. Bugün için çok çabaladık bunu hatırlattığın için teşekkür ederim. Belki de seninle de barış içinde oluruz bugün. İç savaşımızı bugünlük bir kenara çekeriz.

-anlaştık hanımefendi ama sadece bugünlük-

Senden daha fazlasını bekleyemem zaten.

 

Hazırlanmamın uzun süreceğini bildiğim için erken kalkmak istemiştim gece fakat kendini gösteren heyecanım uyumamı engellemiş planlarımı sekteye uğratmıştı. Her duruma karşı az da olsa uyuyakalmıştım sabaha karşı. Az önce annemin gelip uyandırması hoşuma gitmişti çünkü zaman yaklaşıyordu. Yataktan söylenerek kalkmadığım bu gün güzelliğini hissetmeye ilk andan başlamıştı. Vakit kaybetmeden mutfağa geçtiğimde annem kahvaltı hazırlıyordu.

 

"Günaydın anneciğim." adım seslerimen geldiğimi anlayan annem sesimi duyar duymaz büyük gülümsemsiyle bana dönüp öpücük atmıştı. "Günaydın kızım." uyku sarhoşluğumu yeni yeni atarken annemin benim kadar olan heyecanıyla karşı karşıya geldiğimde ne yapacağımı şaşırmıştım. Galiba o kadar heyecanlı olan tek ben değilmişim.

 

Şaşkınlığı üstümden attığımda ileriye adımlayıp anneme arkadan sarılırken yanağına öpücükler konduruyordum. Huylanan annem kıpırdamaya başladığında çıkardığımız ses yükselmiş, annemle kahkahalara boğulmuştuk. "Yapma, kızım yapma..." annemin yalvarışları kahkahalarımıza karıştığında içimdeki kalp yaralarını iyileştirmeye devam ediyor, huzuru hissettiriyordu.

 

"Hanımlar ne bu kahkahanın sebebi," babamın sesiyle irkildiğimizde kısa sürede birbirimize odaklandığımızdandı korkumuz. İlk başta annem elini kalbime götürdüğünde babam masum bakışlar atmış benden dolayı çokta bir şey yapamamıştı. Onların bakışlarını görmek bile aile sıcaklığını hissettirilen imrendim aşklarına. Onca yaraya, ize rağmen ilk günkü gibi bakabiliyorlar, ilk anki gibi birbirlerine aitler.

 

İlk defa o an iyi ki annemle babam dedim. İlk defa o an gerçek aile sıcaklığını iliklerime kadar hissettim.

 

Aslında yıllarca beklediğim babam değildi, aile özlemimdi. Dışarıda babasıyla oynayan kızları gördüğümde kıskandığım babam değilde de onunla olan aile sıcaklığıydı. Belki babam elimi tutup benimle oynasaydı, çocuklaşsaydı o cam kenarında beklemez, büyürdüm. Aradan onca yıl geçmesine rağmen hâlâ babasıyla bir kızı gördüğümde çok kıskanırım. Şimdi gerçek babamızı bulmuş onun anneme olan bakışlarında aradığım o duyguyu bulmuştum.

 

Babam haritayı çizmişti. Babam haritanın görünmeyen tarafıydı. Yıllarca beklediğim adam değildi ama haritanın pusulasıydı, mürekkebiydi. Annem haritanın hamuru, mürekkebin renklendireceği kalemiydi. Ben ise o haritaydım, o yazıydım, resimdim, mektuptum, günlüktüm.

 

"Günaydın ev halkı," içimdeki sıcaklığı dışarıya vurduğumda sesim yüksek çıkmış bütün evi inletmişti. Bakışlar bana döndüğünde gıcıklık olsun diye her ikisinide dil çıkardığımda şaşkınlıkları yüzlerinden okunurken babamın hız kesmeden dil çıkardığını gördüğümde kıkırdamıştım. Kıkırdamam üstüne ev bir kez daha bizim kahkahalarımızla dolduğunda kalbim deliğe atmaya devam etti.

 

"Aferin kızıma hep bana benze böyle," babamın anneme kaş göz hareketi yaparak nispet yapmasını hayranlıkla izlerken annemin elinde tuttuğu bıçağı babama doğru uzattığında merakla ne yapacağını izledim. Aynı merak babamın gözlerinde yoktu çünkü aşkını en iyi o tanırdı.

 

"Benzesin, sana benzesin bir başkasına benzemektense sen olsun ama şunu da unutma ki o güzellik senden değil benden," ilk başta dudaklarım şaşkınlıkla büzülürken babamda bunu beklemiyormuş gibi şaşırmıştı. Annemin bizi bozguna uğrayacağını bilmediğimiz saniyeler bitmiş, nispetini hem kalp çalarak hem de kalpten götürerek yapmıştı.

 

Babam, annemin sözüyle afalladığında beklememiş önce önündeki bıçak engelini alıp alnından öpmüştü. Kıskançlığım kendini belli ettiğinde kollarımı birbirine bağlamış beni fark etmelerini beklemiştim.

 

"İyi ki benimsin," demişti babam annemden gözlerini ayırmazken.

 

"İyi ki kalbimsin, iyi ki kızımın babasısın," sözlerini bir bir baskılamıştı annem. Her sözünde kalpten gitmeyi meyilliydi babamda bende. Yeşilleri birbirlerine hapsolmuşken gözümün dolduğunu fark etmiştim.

 

"İyi ki benim ailemsiniz," akmasını engellediğim yaşlardan sonra titreyen sesimle onlara katıldığımda kollarını açmıştılar her ikiside. Bir kez bile olsun düşünmeden kollarına bedenimi attığımda aldığım koku evimdi. İlk evimdi.

 

Sarılmamızın üstüne daha fazla duygulanmadan anneme yardım etmeye başladık. Telefonumu odada bıraktığım için haberim yoktu ne olup bittiğinden. Kahvaltının her bir parçasında olan dokunuşlarımızla o vakti birlikte geçirdiğimiz için hâlâ büyümeyen kız çocuğu mutluydu. Bugün onunla günüydü.

 

Babam ve annem birlikte geçirdikleri günleri anlatırken onları izlemek, dinlemek en güzel hediyelerden biriydi. Eşsiz bir manzaraydı aile. O sıcaklığı hissettin mi gitmesin isterdin.

 

Ailecek kahvaltı hazırlamak vardı hayallerim arasında. Bugün o hayalin üstüne bit çizik atmıştım.

 

Tabii ki üç kişinin hızına kim yetişebilirdi ki. Çok fazla vakit geçmeden sofrada yerimizi almış ve ailecek hazırladığımız kahvaltıyı yapmaya koyulmuştuk. Birbirimize alışma süreci içindeyken başlayan sohbetlerimiz hiçbir zaman bitmemiş aktıkça akmıştı. Yenilenen her konuşmada bambaşka şeyler öğreniyordum.

 

Saatler geçmişti kahvaltı üzerinden. Hazırlanmak için çabaladığım saatlerde her şeyin hoşuma gitmesi için elimden geleni yapıyordum. Olabildiğince sade ve şık olmam gerekiyordu. Aynada ki yansımama baktığımda tam da istediğim gibi olduğumu gördüm. Aynadaki yansımayla bakıştıkça bakıştım. Hislerim yoğundu bugün. Onca çaba, onca emek bitiyordu şaka gibi. İnanması bile zordu.

 

Hazırlandığım süre boyunca kızlarla görüntülü sohbet etmiş birbirimizin hazırlıklarına yardım etmiştik. Her birimizde mevcut olan heyecan ara ara bizi sekteye uğratsa da uzun uğraşlar sonucunda hazırlanmayı başarmıştık. Asya ilk başlarda hiş bir şeyi uyduramıyorum, gelmeyeceğim diye mırın kırın ettiğinde sinirlerimizi bozmuştu. Ne diller dökmüştük uyduğuna inanmak için. İkna süresi boyunca aynı anda da balık beyle uğraşmıştım. Kızlarla değilde onunla konuşmam için daralmıştı ancak ne söylersem söyleyeyim beni dinlememiş komik ama laf sokmalı gif'ler atıp durmuştu. Hatta bir ara çitayı yükseltip şiirler, şarkı sözleri atmaya geçtiğinde gülmüştük kıskançlığına.

 

Bilerek yapıyordu her şeyi farkındaydım. Kafamı dağıtmak içindi çabası. Tabii ki kıskanmıyor diyemem de. Seviyorum onun beni her halükarda düşünmesini. Güzel hissettiriyordu her şeyin önce. Varmışım gibi, özelmişim gibi...

 

Geçen sürenin sonunda annemin sesiyle irkildim. "Kızım haydi ama geç kalacağız mezuniyet törenine." Aylar önce annem yaralandığında ki gördüğüm rüyanın aklıma gelmesi jest hızıyla olmuştu. Çok fazla düşünmeden son kez kendimi kontrol ettim. Her şeyin uyum içinde olduğuna kanaat getirince odadan çıktım. Kötü düşüncelere kapılmak yoktu. Yasaktı.

 

-e bir zahmet düşünme Diloş Hanım-

Kolay olmuyor ama başarıyorum iç ses.

-amin-

 

Karşımda duran annemle babama baktığımda sırıttım. Babam giydiği takım elbiseyle tüm gözleri üzerine çekmeyi başarırken, diğer tarafta annem ise sade açık tonlarda olan kahverengi elbisesiyle muhteşem ötesi gözüküyorlardı.

 

"Oooo! Bu ne güzellik hanımlar ve beyler." Annemin sırıtması babamın kıkırdaması bir aile tablosuydu. Ve bu aile tablosu asla bozulmamalıydı.

 

"O sizin güzelliğiniz Dila hanımefendi." Bu söz ancak annemden çıkabilirdi.

 

Anneme hızlı bir şekilde sarıldığımda gözümden akan bir damla gözyaşını hızlı bir şekilde silip anda kaldım. Annemi anlatmama gerek yok zaten çünkü gün boyu ağlayacak olan tek kişi olabilirdi. Annemle sarılmamız bittikten sonra babamın karşısına geçtim. Ona da kocaman sarılmam ile ortalık şaşkınlığa döndü. Aslında bu kadar şaşırmaması gerekirlerdi çünkü saatler önce yine sarılmıştık. Sonuçta bazı şeyleri kabul ederek hayatımıza devam ediyorken günün sonunda böyle olacağını bildikleri halde neden her seferinde şaşırıyorlardı, bilmiyorum. Anlam veremiyordum onların bu hallerine. Sarılmamız bittiğinde ise tam karşısında gözlerinin içine bakarak yanağından bir kere öptüm, kızarmış yüzümü umursamadan.

 

"Sende çok yakışıklı olmuşsun," dediğimde sabah kıskandığım o bakışlardaydım. Annem daha önce dolan gözleri akmaya başladığına sessiz kalmayı seçmişti.

 

"Sende inanılmaz derecede güzelsin," dediğinde kelimeleri yetersiz kalmış ne diyeceğini bilememişti. Babamın şaşkınlıktan eli ayağına karışması heyecanımı azaltmak yerine körüklemiş, çoğaltmıştı. Bir şey söylemek istediğinde aralanan dudağı geri kapandığında anlamıştım neler demek istediğini. Onun kendini anlatması için kelimelere gerek yoktu çünkü ben gözlerinin içini okuyabiliyor, me demek istiyorsa hepsini hissedebiliyordum. Yaşadığımız bu anı ise hızlı bir şekilde ölümsüz kılma fikri anneme aitti. Birbirinden güzel çekindiğimiz fotoğraflar baktıkça bakmalıktı. Daha fazla geç kalmamak için hızlı bir şekilde evden çıktığımızda içimdeki bu huzurun kaybolmamasıydı dileğim.

 

-hele şükür çıkmayı başardın hanımefendi-

İç ses anlaşmıştık ama. Anlaşmaya sadık kal.

-tamam be sustum çekilmez peri kızı-

İç ses...

 

Evden çıkıp mezuniyet töreni için okula doğru yol almaya başladığımızda aile olarak katıldığımız ilk tören olabilirdi. Çocukluğumdan beri hep bu anı hayal etmiştim. Gerçek bir aile olarak mezuniyet törenime gitmekti. İlk başlarda buna inancım tamdı çünkü babam bildiğim adam bana çok iyi davranıyordu. Gerçek kızıymışım gibi.

 

Zamanla evdeki huzur baba bildiğim adamın bağırtılarıyla doldu. Kulaklarımı ne kadar çok tıkarsam tıkayayım o bağırtılar hiç eksilmedi. Durduk yere bağırırdı. Sebepsiz yere anneme vururdu. Bir şeyleri anlıyordum ama kalkıp da engellemeye gücüm yetmiyordu. Zamanla olana inancımı yitirmiş oldum. Ondan sonra sadece okuyup ses çıkarmak istedim. Sustuğum günler için.

 

Gözümden akan gözyaşını kimse fark etmeden sildiğimde gülümsememi eksiltmedim. O kadar uğraştığım hazırlanmanın bir anda mahvolmasını istemiyordum ekstra. Zaman su gibi akıp gidiyordu. Beni düşüncelerimde birbirinden bağımsız şekilde akıp gidiyordu. O yolculuk boyunca susmadan sohbet ettik. Fakat ben sadece annem ve babamla değil kendi içimde de sohbet etmiştim.

 

Bir hayalimin üstüne daha çizik atmıştım. Annem yanındaydı, babam yanımdaydı ve biz o mezuniyetteydik.

 

Okulun bahçesine girdiğimizde ise yoğun kalabalığı gördüm. Mezuniyet alanına daha geçmemiştik. İlk önce arabayı park edecek yer bulmalıydık. Fakat bu pekte kolay olacak gibi durmuyordu. Oradan oraya dönerek arabaya yer arıyorduk taki o mesaj gelene kadar.

 

Balık: Araba park yeriniz hazır peri kızım. Olduğunuz yerden beş ileri gelip sola döndükten sonra beşinci park alanı size ayırıldı. Sevinç ve büyük heyecanla seni pardon sizi bekliyorum.

 

Babama mesajdan tam bahsetmesem de balığımın bize yer ayırdığını söyleyip oraya yönlendirdim. Bulut'un dediği yere geldiğimizde ise tamda dediği gibi boştu park alanı çünkü park alanın ortasında dikilmiş bizi bekliyordu. Kıkırdamam üzerine gözler bana çevirilince utançlıktan yanaklarım kızarmıştı. Balığım ise bizim arabayı görünce mutluluktan ne yapacağını şaşırmış gibiydi. Park alanından kenara çekilmesiyle babam da kıkırdayarak arabayı park etti. Arabadan inmeden önce ki babamın sonsözleri ise daha da kızarmama sebep olmuştu.

 

"Seninki de yalaka çıktı."

 

-Allah'ına kurban be baba-

İç ses sana ne oluyor?

-baban adam çıktı adam-

Sadece bana bir söz söyledi diye mi?

-sus, adam haklı seninki tam bir yalaka-

Bulut diye ağladığın günlere noldu acaba?

-ne, öyle bir gün mü var-

Sen akıllanmazsın iç ses.

-sanki sen çok akıllısın-

Değilim.

-değilsin-

Sende değilsin.

-evet, değilim-

 

 

Arabadan indiğimizde ise balığım ilk babamla sonra annemle selamlaştı. Saygılı bir balığa sahipseniz kendinizi bir tık geri plana almanız gerekiyordu. Yaklaşık bir dakika sonra gözlerini bana döndüren Bulut birkaç adım sendelediğinde sebebini az çok anlamak mümkündü. Lakin onun birkaç adım sendelemesi bile beni utandırmaya yetmişti. Annemle babamın birbirine bakıp sırıtması ise daha da kızarmama sebep olmuşken, elimi nereye koyacağımı, nasıl duracağımı bulamıyor saçma hareketler içine giriyordum.

 

Gözlerimin içine baktıklarında anlamıştım onları, anlamışlardı beni. İkiside öpücük atıp anlayış gösterip el ele tutuşup yavaş adımlarla yanımızdan ayrılmışlardı.

 

"Biz yavaştan ilerleyelim siz bize yetişirsiniz kızım." babam, bir tanem çok teşekkür ederim. Babamla annem arkasını döndüğümde ters gözlerle Bulut'a bakıp elimi yerinden çıkmak üzere olan kalbime atmıştım.

 

-ah baba ne yapıyorsun, ne yapıyorsun-

Doğru olanı yapıyor iç ses.

-doğru olan bu değil ki-

Sen beni mi kıskanıyorsun ne?

-kim, ben mi, az yalan at-

İyi bakalım öyle olsun.

-olsun-

 

Tek kaldığımız anda balığım direk yanıma, karşıma geldi. Elleriyle titreyen ellerimi tuttuğunda ise tek titreyenin ben olmadığımı anlamış oldum. Gözleri üzerimde geziniyorken tek onun gözleri değil benim gözlerimde onun üzerinde geziniyordu. Kalbimin güm güm atması dışında bir sıkıntı yoktu. Balığımın alnını alnımda hissettiğimde ise bayılmak üzereydim. Yavaşça kulağıma eğildiğinde sıcak nefeslerini hissetmeme sebep oldu. Duyduklarım ise kızarmama.

 

"Karşımda duran muhteşem ötesi peri kızı siz misiniz acaba?" Ses tonu mayışmaya kadar götürüyordu. Kalbim ben iptal diyerek bağırıyordu. Bu adam her an kendini daha çok aşık ettiriyordu.

 

"Karşımda duran yakışıklılığından eritecek balık siz misiniz acaba?" Ona onun dilinden cevap verdiğimde gözlerinde görmüştüm tutkuyu. Ne yapmak istediğini anladığımda gözlerimi kapatmış ana odaklanmıştım.

 

"Şimdi anlarız kim kimmiş."

 

Dudağımda hissettiğim sıcak nefes balığımdan başkası değildi, ondan başkası da olamazdı. Dudaklarımızı birleştirdiğinde ise kim kimmiş görmüştük. Elleri yüzümde sonrada saçlarımda dolanırken ölmek üzereydim. Ona karşılık olarak ellerimi yeni taraş olduğu belli olan yüzünde gezdirmem ile daha da tutkulu öpmeye başladı. Fakat bu anı bozan şey bir flaş ışığının yanıp sönmesiydi.

 

"Ha siktir!"

 

Duyduğumuz ses ile kapalı gözlerimi açtığımda yanan ışık için başımızı yana çevirdiğimizde karşımızda duran Asya ve Batu ile karşılaştık. Onların yakalandıklarını anladıklarında ki yüz ifadeleri ise görmeye değerdi. Gözleri kocaman açılmış olan bu saygısızlara ise ne yapacağımız bir muammaydı.

 

"Sana o kadarda dikkat et dedim mal. Flaşı açık unutmak ne demek ya!" Asya'nın sinirli sesi onları benim elimden kurtarmayacaktı bunu her ikisi de biliyordu ama sırf bugün için orada onlara bir şey yapmamaya karar vermiştim. Ben ne kadar iyi niyetli düşünüş olsam sa öyle düşünmeyen biri vardı. Bakışlarından gördüğüm kin kendini belli ediyordu.

 

"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" balığım benle aynı fikirde olmadığını sert çıkan sesiyle belli ettiğinde tam olarak ne yapacağıma karar veremedim.

 

"B... bir şey yok." Asya cesaretini ortaya koyup lafa atladığında Batu'nun hiç umrunda değildi. Ortalık alev alda kılını kıpırdatmayacak gibi davranmaya devam ediyordu.

 

"Bu yaptığınızın bir suç olduğunu girdiğiniz hukuk derslerinde söylemediler galiba." Balığımın ses tonu bir tık sert çıkmış olabilirdi. Sakindi ama aynı zamanda değildi. Ona anlam vermeye çalışıyor aynı zamanda da ortalığı sakinleştirmem gerekiyordu.

 

"Yo söylediler." Anlaşıldığı üzere hiçbir şey anlamamış saf saf soruyu cevaplıyordu Batu. Zaten onun bu yarım aklıyla nasıl mezun olduğunu anlamış değildim.

 

"O zaman ne hakla benim özel hayatımı benden habersiz kamera altına alırsın?" Balığım gerçekten sinirliydi. Sırf beni öpmesi yarıda kaldı diye de bu çocuklara en özel günlerinde hesap sormamalıydı. Onu sakinleştirmem gerekiyordu.

 

"Asya sen Batu'yu da al git, biz arkadan geliyoruz." Onları göndermek balığımı sakinleştirmek için daha uygun olacaktı. Zaten daha fazla burada durursalar balığım onları haşat edecekti. Öyle bir bakıyordu ki yerin dibine girmemeniz mümkün değildi.

 

Asya ve Batu'nun gitmesini ardından karşımda duran balığıma döndüm ve ellerini tuttum. Onu sakinleştirmek için ellerimi yüzünde gezdirdiğimde ise huzurlu hissetmiş gibi avuç içe doğru yüzünü eğdi. Ona söyleyeceklerimden önce zaten mayışmıştı.

 

"Sakin ol balığım. Sadece bir şaka ya da anı ölümsüzleştirmek için yaptılar. Sakinleş lütfen." Az mayışmış olsa da hâlâ sinirliydi. Neden böyle yaptığını tahmin etsem de bu araki ruh hali onu zorluyordu. O günden sonra bazı davranışları ters oluyordu, belliydi arada kaldığı şeyler vardı. Zorluyordu onu. Yoruyordu ama benim yanındayken bende kalmaya dikkat ediyor, ekstra çaba sarf ediyordu.

 

"Ama nasıl sakin olayım. Gizlice gelip fotoğraf çekmek nedir ya? Hem de en güzel ve önemli yerde." Ne dediğinin farkına vardığında ise gözleri kocaman açıldı. Kızaran yüzü ise kanıtlar niteliğindeydi.

 

"Ne dedin sen?" dediğimde inatlaşacağımızı biliyordum. Onun kafasını dağıtmak içim girdiğim hallere bir yenisini daha ekleyebiliriz.

 

"Gayet de duydun ne dediğimi." İnatçıydı ve bu beni hiçbir şekilde şaşırtmıyordu. Gözlerinde gördüğüm yansımam sırıtıyordu. Onda gördüğüm beğenmişlik ise ayrı bit kalpten götürüyordu.

 

"Hayır, ben hiçbir şey duymadım." Benimde altta kalır yanım yoktu tabii ki. Konu oysa ve içinde inat varsa bayılırdım. Bulut'la olan didişmelerimiz hoşuma gidiyordu.

 

"Duydun duydun." Pes etmeye niyeti yoktu. İrisleri inatla yeşillerimden ayrılıyor, parıltıyla bakıyordu. Eli saç taklerinde gezdiğinde içimde kıpırdayan duygular canlanıyordu.

 

"Neyi?" dediğimde inat etmeye devam ediyor ondan itirafı almaya çalışıyordum.

 

-inatlaşmasanız şaşırırdım zaten-

Bende iç ses, bende.

 

"Aşkından geberiyorum peri kızı." Yakınlaştığında sıcak nefeslerini daha yakında hissettiğimde ondan uzaklaşarak kaçtım. Peşimden mızmızlanarak gelmeye başladığında daha da hızlandım. Ben hızlanırken ki duyduğum son cümle yüzümün gülmesine yetecek kadardı. "Demek kaçıyorsun peri kızım. Öyle olsun bakalım günün sonunda bana kalacaksın zaten şimdi istediğin gibi kaçabilirsin."

 

Hızlı adımlar attığım o dakika en uyandığım dakikaların başında gelirdi. Aklıma düşen sözler zaman geçtikçe duygularımı azaltmıyor arttırmaya devam ediyordu. Bizim çocukların yanına geçtiğimde aklım ondan bir olsun uzaklaşmıyor ne yaptığını düşünüyordum. Son sözünden sonra en son güldüğünü hatırlıyorum gerisi yoktu. Neler oldu, ne yaptı, bilmiyorum.

 

Çocuklar sohbet etsede onlara eşlik etmem zorladığında sessizdim. Kalbim ondaydı. Aklım ondaydı. O beni ele geçirmişti. İsmi Bulut. Yeni hayaller yazdıran bir kalp.

 

Çıkmazın kapısı, sokağın ışığı. Kalbimin kiliti, gözlerimin manzarası.

 

Zaman hızlı geçiyordu. Annem, babam ve balığım yan yana oturmuş mezuniyet için hazırlanan gösterileri izliyorlardı. Yaklaşık bir saatten fazla okul yöneticilerin konuşması sürmüştü. Ondan sonra ise alan başkanları konuşmuş nasıl bir eğitim süzgecinden geçtiğimizi anlatmıştı. Konferans salonu beklediğimden daha fazla kalabalıktı. Canlı müzikler söylendikten sonra alan başkanları yeniden sahneye çıkarak alan birincisi olan öğrencilerini diplomalarını ve ödülünü vermek için çağırmaya başlanmıştı. Hiç kimse şuana kadar birinci olduğunu bilmiyordu. Herkesin öğrendikten sonraki yüz ifadesi de bunu kanıtlıyordu.

 

Az önce bütün bölüler diplomalarını almış konferans salonunda ayrılan yerlerine oturmuştu. Bizim bölüm sonlara doğru aldığı için sahneden diğer bölümlere oranla arkadaydık. Bizimkiler benden önde oturdukları içim arkalarından bakmak zorunda kalmıştım. Bölümce diploma almaya çıkarken Kurtlar Vadisi Operasyon Müziği çalmış, büyük misafirler yürüyüşümüzü büyük ilgiyle izlemiş, en çok alkışıda bizlere armağan etmişlerdi.

 

Kızlarla arka arkaya yürüdüğümüz o sırlarda kahkahalara boğulmuş yürüyüşümüzden ödün vermemiştik. Diplomayı aldığımız dakikalarda pozlar kesmiş havalı havalı resimler çekinmiştik. Büyük alana açılan açık hava konferans salonunda ki yerimize oturduğumuzda başta annemle babam bana bakmış öpücük atmışlardı. Onların önüne dönmesiyle Bulut arkasına dönmüş onca insana rağmen eliyle kalp yapıp bana göstermişti. Önce öpücük attığımda öpücük atamadığı içim zorlanmış daha sonra yaptığım kalbi görünce yüzünde güller açmıştı. Yanında oturan Aslı, Asya'ya baktığından bu anlara şahitlik etmiş kıs kıs gülmüştü.

 

Birincilik yarışında sıra bize geldiğinde odak noktamı oraya çevirdim.

 

Son alan olan Hukuk bölümü başkanı Onur Tepegöz sahneye çıktığında bütün hukuk öğrencilerinin heyecanlı nefeslerini hisseder gibiydim. Kalbimin hızlı hızlı çarpmaları olduğum yere yığılmama sebep olabilirdi. Hukuk bölümü başkanı konuşmaya başladığında tüm dikkatimi ona vererek konuşmayı dinlemeye başladım.

 

"Öncelikle herkese tekrardan iyi günler dilerim. Bu senede geçtiğimiz diğer senelere oranla en zor bölümlerin ilk üçünde yer alan Hukuk bölümünü en içten duygularımla yönetmekten onur duyarım. Yıllar önce Hukuk bölümünün başkanlığını seçtiğimde beni her şeyin en zorlu yolu bekleyeceğini biliyordum. Yıllar önceki tahminim beni asla yanıltmadı. Yıllardır bu bölümden öğrenciler mezun ediyorum ve bunun mutluluğunu asla sizlere tarif edemem," Gözlerimin yaşarması doğal mıydı? "Yıllardır bu öğrencilerle çok yol kat ettik. Onlarla başladım ben de bu yola. Onların bu okula geldikleri ilk gün aslında sadece onların değil benimde ilk günümdü. Onlarla koca dört sene yaşadık. Beraber ağladık, beraber güldük, beraber olduk. Her ne olursa olsun birbirimizi asla bırakmadık. Aranızda çok güçlü bağ kuran öğrencilerimiz oldu. Hepsi çok çalıştı çok çabaladı. Hepsi de bu başarılarının karşılığını en içten mükafatla aldılar. Tabii aralarındaki tek bir öğrenciye verdiğimiz bu plaket dört sene boyunca en yüksek başarıyı gösteren öğrencimizin olucam .Şu an bende sizlerle birlikte öğreneceğim bu öğrencimizi."

 

Hocanın elindeki zarf her şeyin sonuydu. Oradan ismim çıkmış olsa da olmasa da ben bir sona gelmiştim. Bu son ise banim başlangıcım olacaktı. Buradan en güzel şekilde ayrılırken bir sona değil bir kez daha başa aldığımı fark ettim ve en önemlisi hissettim. Onur hoca elindeki zarfı açıp içinde yazan ismi içten bir şekilde okuduğunda yüzünde ki gülümseme daha da heyecanlanmama sebep oldu. Tüm gözler Onur hocadaydı fakat onun gözleri ise zarftaki isimde. Zarftan başını kaldırdığında mikrofona yaklaşarak son konuşmasını yapmaya başladı. Onun ağzından duyduğum bu son konuşma ise çok duygusaldı.

 

"Zarfta ismi yazan öğrencim bu ödülü gerçekten alnının akıyla kazandı. Çok çabaladı çok şey yaşadı ama şuan ayakta ve dimdik şekilde ödülüne almaya gelecek. Kendisinden çok memnum kaldığımı, kendisine hayran olduğumu söyleyerek bu senenin Hukuk bölümü birincisini söylüyorum. 2021-2022 Eğitim Öğretim yılı Hukuk bölümü birincisi olan öğrencimizi büyük alkışlarınız ile ödülünü ve plaketini alması için sahneye davet ediyorum. Alkışlarınız Hukuk bölümü birincimiz Dila Deniz'e gelsin."

 

Elim ayağım titriyordu. Aynı zamanda ise akan gözyaşlarım mutluluktandı. Daha fazla bekletemeyeceğim için oturduğum yerden kalkarak sahneye inmeye başladım. Alkışların sesi ben merdivenleri indikçe çoğalıyordu. Sahnenin karşısına geldiğimde ise derin bir nefes alıp o büyük adımı attım. Nihayet sahnede Onur hocanın yanında yerimi aldığımda ise yapmam gereken bir konuşma vardı. Onur hocanın uzattığı plaketi aldığımda bakışlarım aileme kaydı. Annem, babam, sevgilim...

 

Birincilik plaketini alırken çektikleri fotoğrafları es geçerek mikrofona doğru adım attı. Tam şuan bütün salon karşımda benim cümlelerimi dinlemek için bekliyorlardı. O sırada annemin gözlerinin içine baktığımda içimdeki gücü hissetim. Gözlerim babama kaydığında ise hayallerimi bir kez daha hissettim. Yeşillerim hız kesmeden Bulut'a kaydığında kalbimi hissettim.

 

Kırıldığında canımı acıtan, en çok yalnızlığımda sızlayan fakat onunla güzellikler yelken açan kalbimi...

 

Uzakta olsada yüzünü seçebildiğim kardeşime değdi bakışlarım. Gurur gülüydü bakışları. Büyük bir gülüş vardı yüzünde. Başardın diyordu, yaptın kız diye bağırıyordu içinden. Sevgiyi hissettim o an. Sevginin en güzel ilacını gördüm.

 

Mikrofonun önündeyken aldığım nefesler dahi zorluyordu. Gözlerimde biriken yaşlar akmak için an ararken bende gurur dolu bakışlar daha da tetikliyordu bu akışı. Gözlerimi salonda gezdirdiğimde sakin kalmaya çalışıyor, yanlış hareketlerden kaçınıyordum. Benden önce çok konuşulma yapılsa da hâlâ tam olarak ne diyeceğimi bilemedim. Karar vermek zordu şu an, kelilemeri seçmekte öyle. Derin bir nefesi içime çektiğim irislerim son kez balığıma, kalbime değdi.

 

"Saygıdeğer okul müdürüm, sevgili öğretmenlerim, sevgili ailelerimiz ve siz bugünün kahramanları hepiniz hoş geldiniz. Evet, resmi bir konuşma yapıyor olabilirim ve siz de bunu çekiştiriyor olabilirsiniz," onca kişi önüm sıra sahte cümlelerini sıralarken içimden ne geçiyorsa onu söylemek istediğimde iyi bir fikir olup olmadığı tartışılırdı. Her öğrenci arkadaşım önüm sıra resim teşekkürlerini edip ayrılmıştı kürsüden fakat ben öyle olsun istemiyordum.

 

-sen ne yapıyorsun ben bile anlamadım- Sende herkes gibi şimdi öğrenirsen iç ses.

 

"Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum bugünü yaşamaktan çok mutluyum. Ben buraya gelene kadar çok savaştım, çok badireler atlattım. Hayatımın sırlar üzerine kurulduğunu öğrendiğimde darmadağın olurken bu anda hayatımın en güzel iki adamını tanıdım. Öncelikle bu güzel plaketi bana her zaman, her yerde inanıp pes etmememi sağlayıp bugünler için hep destek veren anneme, hayatıma yeni görmüş olsa da her zaman yanımda oluğunu hissettiren o adama, arkadaştan öte olan kardeşlerime ve benim eksik tarafımı tamamlayan o adama çok teşekkür ederim. Bu plaket sadece benim değil bizim başarımız anne. Seni çok seviyorum, iyi ki benimle bu yolda yürümüşsün."

 

Salonda çalan alkış tufanları karşısında annemle birlikte dolu olan gözyaşlarımız kendini akıntılara bırakmıştı. Gözlerim bir bir teşekkür ettiğim isimlerde gezindiğinde her birinin dolu gözlerle bana baktığını görmüştüm. Aylar önceydi hayatımın değişmesi, tanıdığım Dila'ya yabancılaşmam. Şimdi ellerimin arasında yer edinmiş bir başarı, gözlerimi yuva yapan parıltılar. Mutluydum, çocukluğum için. Yaşanmamış her günün telafisi için.

 

Alkışların bitmesi ile mezun olan bölüm ve öğrencilerinin isimleri söylendikçe sırayla sahnenin önüne doluşmuş başladık. Batmaya yüz tutmuş güneş ışığı kampüsün açık hava konferans dolabına ayrı bir hava katarken arkadan çalan nostaljik şarkı duyguları harmanlıyordu. Yaklaşık on beş dakika sonra bütün öğrenciler sahnenin önünde toplanmıştık. Etrafımıza serilen ailelerimiz ise ellerindeki telefonları çıkartmış video çekmeye başlamışlardı.

 

O sırada hoparlörden galen müdürün sesi ile hazır ola geçtik. Sıra yemin etmedeydi. Herkes yerini aldığına göre yemin edebilirdik. Yanı başımda duran Asya'nın elini tuttuğumda heyecandan titreşimi fark ettim. Ondan kalır bir yanım yoktu. Önümüzde ki Naz ve Elif bizim duyabileceğimiz şekilde söylenirken kameralara yakalanmamak için masumca bekliyorduk. Etraftan duyulan bazı sesler şimdiden başlayan dedikodulardı. Müdürün sesi yaşanan curcunada duyulunca ona eşlik etmek için sessizlik sağlandı.

 

Gözler sahnedeki kürsede yemin etmemizi sağlayacak müdürdeydi. Arkadan duyulan sesler ailelerimiz fısıldaşması olduğu için çok ses edilmedi. Müdürümüz mikrofona sakince ilerlediğinde o an yaşanıyor oldu.

 

"Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, Atatürk İnkılap ve İlkelerine, Anayasada ifadesi bulunan Türk Milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağıma; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını Milletin hizmetinde olarak tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; Türk Milletinin milli, ahlaki insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çabalayacağıma; insan haklarına ve Anayasasının temel ilkelerine dayanan milli; demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim."

 

Koskoca okul dönemini kapatmak üzereydim. Sırada kep atma töreni vardı. Herkesin hayali olan bu ana geldiğimizde inanmak için kızlarla birbirimizi çimdiklemiştik. Kalp atışlarımız ardı sıra atmaya devam ederken sayılar bir bir gerilemeye, o an yaşanmaya adımladı. Zaman akardı. "10, 9, 8, 7, 6, 5, 4, 3,2,1."

 

Keplerimizi atığımız o an özgürlüğümü hissettim. O an bütün acı dolu çalışmalarımın en güzel başarısına geldim. Sonun başlangıcı yaptığım andı o an. Evet, okul hayatım bitmişti ama önümdeki gerçek hayat kollarını kocaman açmış beni bekliyordu. Acımasızdı gerçekler, yüzüne vururdu gerçekleri. Acıtır, dağıtırdı. Gitmek istemesem de günün sonunda kendimi orada, o kollarda bulacaktım. Bundan çok emindim. Ve ben o kollara sımsıkı sarılacağımı bilmiyordum.

 

Bir zamanlar yaşamı deli gibi isteyen kızın yaşamdan kaçacağını, ona hapsolacağına bilmiyordum.

 

Kep atma töreninden sonra herkes ailesinin yanına ayrılmıştı. Annem, babam, teyzem ve eniştemin olduğu tarafa doğru ilerlediğimde balığımın hızlı adımlarla araba park alanına gittiğini gördüm. Şaşırmış neden böyle bir şey yaptığına anlam verememiştim. Annemle babamın yanına vardığımda teyzem ve eniştemle selamlaştım. Yanlarında duran anneannemin de elini öptükten sonra kocaman sarıldım. O sıra duyduğum ses ise olduğum yeri bir kez daha hatırlatıp heyecanlanmama sebep olmuştu.

 

"Aaaa! Kuzi sonunda kuzi."

 

Elif'in sesiyle ona bakmam da bir olmuştu. Onu birkaç gündür göremiyordum çünkü yurt dışına babaannesinin yanına ziyarete gitmişti. Onu özlemiş olmanın da etkisiyle kocaman sarıldığımda mezuniyet öncesi heyecandan birbirimize fırsat tanıyamamıştık. Sabahtan beri ne kadar sohbet etmiş olarakta şu anki sarılmamız birkaç günlüğün özlemiydi, yılların sevinciydi. Sabah görüntülü konuşurken görmüştüm, mezuniyette önüm sıra yürürken görmüştüm lakin şu an ki duygusallığımız daha farklı, daha özeldi.

 

"Başardık kuzi." Bizim için en güzel cümleydi bu, kulağına yaklaşıp fısıltıdan farksız söylediğimde yüzlerimiz daha dazla gülmüş, mutluluk vücudumuza yayılmıştı.

 

Okulun ayarladığı konsere iki saat olduğundan ailelerimizle yemeğe çıkmıştık. Okuldan çok uzaklaşmadan bulduğumuz bir restoranda aile masasına oturduğumuzda aklım Bulut'taydı. Hâlâ geri dönüş yoktu, nereye gittiğini bilmiyordum. Verilen siparişler çok geçmeden sohbetin eksik olamadığı masamıza geldiğinde akşam yemeğimizi yemeye başladık. Aşırı heyecandan doğru düzgün bir şeyde yiyememiştim bugün. Artık heyecanım geçtiğine göre güzel bir yemek yiyebilirdim.

 

-sen ne zaman doğru düzgün yemek yedin ki-

Sen ne zaman benim yanımda oldun ki?

-bu konuyla ilgilenmiyorum-

Bak bu çok doğru tespit.

-birilerinin aklını kullanması gerekiyordu-

O da sen oldun yani iş ses.

-tabii ki-

Dokunmayın çok fenayım diye bağırma bir zaman sonra ama.

-bağırmam-

İnşallah.

 

Aile yemeğimizde annem, babam, teyzem, eniştem, anneannem ve tatlı kuzenim vardı. O yemekte herkes bütün kurtları döküp sohbet üstüne sohbetler edilmişti. Sohbet edildiği süre dalgınlıktan zamanın hızlı geçtiğini anlayamamıştık. Ailelerimizden özür diledikten sonra masadan kalkarak okula doğru yol aldığımızda Elif'le söylenmeden edemiyorduk. Restorandan çıkıp yol aldığımız andan beri Elif'in hali hal değildi.

 

Yaklaşık beş dakika yürümemiz üzerine Elif içinde tuttuğu soruyu sordu. "Bulut'la sevgili misiniz?" Sorunun karşısında elim ayağım titrese de ona cevap vermek zorundaydım. Çünkü kuzimden bir şeyler saklamayı sevmiyordum. O benden saklamadığı gibi bende onan saklayamazdım.

 

"Sen bunu nereden biliyorsun, kim söyledi ben söylemeden?" nerden bildiğini anlamış değildim. Onun üzerine düşünüyordum ama Elif çok geçmeden açıklamasını yaptığında bir kez daha bu tarz bir cevabı duyduğumda utanmıştım.

 

"Canım kuzii, aşık olduğunuz her halinizden belli. Çocuğun sana bakışları senin ona bakışların.... Bunlar her şeyi gösteriyor." Yanaklarım kızarmaya başladığında bunun farkına varan Elif kıkırdamış, sokakta olduğumuz için bununla yitinmişti. Sinirlenmek istemesem de saatlerdir haber alamadığımı da düşününce sinir bünyeme yavaştan geliyordu.

 

"O kadar belli oluyor mu ya?" dediğimde kendimi telkinleyor sakin kalmaya çalışıyordum. Korktuğum doğruydu, bir şey olacak korkusu o günlerden bir hatırayken kalbimin bunu görmezden gelmesi ruhuma bir çizik atıyordu.

 

"Maalesef ki oluyor kuziciğim." üzülmemiştim bu cevaba çünkü ona air olduğum görünüyorsa bu bir lütuftu. Aklım onda, kalbi evimdi. Gözleri neşem, sesi huzurdu. Hayallerimi yaşatan o adamdı.

 

Onsuz olan anların tadı tuzu yoktu. Abartmaya gerek yok dense de onunla en ufak haberi bile abartır, yüzündeki neşeye tebessüm olurdum. İster istemez ona bağlandığımda bende farkında değildim lakin ona bağlanmak yabancı bir duygu değildi. Sanki onu beklemişim gibiydi, aradığım oymuş gibiydi.

 

Elif'le tekrardan yürümeye başladığımızda sessizliğe gömüldük. Ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı kestiremedim için kol kola kampüse ilerlemeye devam ettik. Çok uzaklaşmamakta ayağımızda ki topuklulardan dolayı yavaş adımlarla ilerliyor, oyalanıyorduk. Telefonuma düşen grup bildirimlerine inatla bakmıyor ondan, balığımdan bir mesaj bekliyordum. Kampüse çıkacak olan son ara sokağa girdiğimizde bir kafenin yanında gördüğümüz yerde fotoğraf çekindiğimizde kendimi çok beğenmiştim. Birbirinden güzel olan bu fotoğraflar elbisemin güzelliğini gayet de gösterdiği için şükürler etmiştim. Yürürken konuşmaya başladığımızda ne eski kötü günlerden ne de benim aşkımdan bahsettik, konuşulacak onca güzel şey varken biz bizim grubu ve saçmalıkları konuşup, bugünlük kritiğini yaptık.

 

Okul bahçesine vardığımızda balığımla karşılaşmayı beklemiyordum. Elif bizi yalnız bırakıp bizim çocukların yanına gittiğinde hızlıca Bulut'u en uygun köşeye sinirli şekilde kolundan çektiğimde derin nefesler alıp veriyordum. Ona kızgındım çünkü hiçbir şey söylemeden ortadan kaybolması kötüydü. Beni öyle o halde yalnız bırakmamalıydı.

 

"Sen ne hakla bana haber vermeden ortalıktan gidersin?" sinirimi dışa vurduğumda başımdan dumanların çıkma olasılığı yüksekti.

 

"Çok önemli bir işim vardı o yüzden gitmem gerekti peri kızım. Beni affetmen için ne kadar daha özür dilemem gerekiyor." Pişman olduğunu gördüğümde yumuşamamı engellemiş sinirimi korumuştum. Kırılmıştım bir kere. Telefi edilmesi gereken duygular varken çocuklaşacaktım.

 

-bazen neden senin iç sesinim diye düşünüyor, pişman oluyorum-

Kötüsün iş ses, gerçekten çok kötüsün.

 

"Bak balığım bu affetmek için bir şey değil. Ben korktum senin ani gidişinle. Birine bir şey oldu zannettim ve çok korktum." Ne kadar kırılmış olsamda, ne kadar çocuklaşmak istesemde bedenimi onun kollarına bıraktığımda, elini belimde hissettiğimde kokusunu içime çektim. Yanımdaydı, iyiydi.

 

"Beni sakın bırakma?" yalvarış değildi bu, bir istekte değildi ihtiyaçtı. Birilerinin beni bırakmayacağına duymaya ihtiyacım vardı. O sıcaklığı, o hisleri hissetmeye ihtiyacım vardı. Mecbur değildi kimse kimsenin yanında durmak için ama onun benimle olmasını, benim evim kalmasını diliyordum.

 

"Seni asla bırakmayacağım peri kızım ve iş ortağım." Aşkla baktığım dudaklarının arasından çıkan her sözcükle gözlerim dolarken hayrandım ona. Beni sevmesine, sahip çıkmasına, benim için uğraşmasına, güldürmeye çalışmasına. İyi ki derdik biz insanoğlu ama neden diye sormaz, sorgulamazdık.

 

İyi kimdi. Her daim iyi ki deme sebebim olmalıydı. İyi ki dediğimde her sorgulamam da ona çıkmaktı. İyi ki Bulut.

 

Benim için en güzel iş yeri balığımın yanıydı. Tabii ona bakmaktan işlere odaklanıp yapabilirsem. Kendi ofisinin olması bu yüzden hoşuma gidiyordu. El ele tutuştuğumuzda saklama gereği duymadan ki artık bana gerek yoktu çünkü herkes anlamıştı. Huzurlu evlerdeyken bizim çocukların yanına gittiğimizde bizi gören tayfa ise uğultu yapmaya doyamamıştı.

 

"Oooo taze çift de geldiğine göre ekip tam." Diyen sarhoş olduğu her halinden belli olan Batu'ydu. Asya'nın bir köşede üzüldüğünü görünce ona bir şey demeden kendimi alıkoyamadım. Bulut'un elini serbest bıraktığımda kısa bir bakışma yaşadığımızda ne yapmak istediğini anladığında Asya'ya mahcup bakışlar atan yakın arkadaşı Aslı'nın yanına geçti. Onlardan gözlerimi çektikten sonra kardeşimin yanına ilerleyip yanı başına geçtim.

 

"Takma kafana o da böyle biri. Hadi kalk ve anın tadını çıkar." Ruhsuzca bakmaya devam ettiği anlarda sesini duyduğunda bir gram olsun değişme olmamıştı. Parmaklarıyla oynamaya devam ettiğinde canı acıyordu ama yinede vazgeçmiyordu.

 

"Konu o değil ki Dila. Konu bambaşka bir şey..."

 

Suratı daha da kötüleşmişti. Üzgündü, kırgındı bunu anlamamak mümkün değildi. Daha fazla ayakta durmayaraktan yanına oturdum. Parmaklarıyla oynayarak canını yakmasını engellemek için ellerinden sımsıkı tuttuğumda yanında olduğumu hissetsin, girdapa çekilmesini engelledim.

 

Bugünü bir duygudan dolayı mahvetmesini asla istemezdim. Bizim çabalarımızın bittiği en güzel gündü bugün. Sonlarımızın başlangıcının günüydü. Bambaşka bir hayata attığımız ilk adımken vazgeçtiğimiz hayatımızın son günüydü. Ve biz bugün mutsuz olmayı hak etmiyorduk.

 

"Bunu kendine yapma Asya. Bir boktan duygunun seni en mutlu gününde üzmesine izin verme. Sen zayıf bir kız değilsin." Alay eder gibi bir surat ifadesini saniyelik şekilde gördükten sonra olayın zannettiğimden daha da derin olduğunu anladım. Yanlış kelimeler seçtiğimde ise iş işten geçmişti.

 

"Keşke boktan diyecek kadar kolay olsaydı duygularım. Belki o zaman daha mutlu olabilirdim. Ve yanılıyorsun Dila, ben hiçbir zaman güçlü biri olmadım; olmak istedim ama olamadım." Asya'yı hiçbir zaman böyle görmemiştim. Gerçekten de kalbi kırılmıştı en çokta buna değer verirken.

 

"Biz zannettiklerimiz dışında ki kalıplarız Asya. Sen kendine istediğin kadar zayıf de fakat zayıf olmadığını ikimiz de çok iyi biliyoruz. Kaçmak yerine onlarla yüzleşen birisin sen Asya. Ki bunu yapan insan çok azdır. Bu bile senin ne kadar güçlü biri olduğunu gösterir." Asya zayıf görünen ama herkesten çok güçlü olan kişiydi. Kendinin farkında olmayan bir kızdı çünkü aynalara baktığında bambaşka bir kız görmeyi hayal eder o kalıba girerken. Gerçek kendine zalimdi, acımasızdı.

 

"Neden beni mutlu etmek için uğraşıyorsun Dila? Ben yeterince kaybolmuşken seni de oraya çekmek istemiyorum. Lütfen beni yalnız bırak ve hayata kaldığın yerden devam et." İsteksiz ve inatçı biriydi Asya. Ben onu sırf bu yüzden bile sevmiş olabilirdim. İsteksiz olması demek onun başarasıyla gücünü oluştururken inatçılığı ise azmini ve mutluluğunu oluşturuyordu.

 

"Sonun başlangıcındayken seni böyle bir halde bırakamam da o yüzden uğraşıyorum hanımefendi." Şaşkındı. Anlam verememiş olduğu cümlem sırıtmasına bile sebep olmuşken onu böyle bırakamazdım.

 

"Sonun başlangıcı mı? O da nedir hanımefendi?" Ne kadar isteksiz gözükse de her şeyden daha çok istiyordu şuan toparlanıp yeniden bize katılmayı.

 

"Vazgeçtiğimiz, çabaladığımız, gecemizi gündüzümüzü birbirine kattığımız, bir hayal uğrana yaşadığımız kritik anların, uyuyakaldığımız derslerin, sıralarda yaptığımız dedikoduların, kopya çektiğimiz sıraların, kafede oturup içtiğimiz kahvelerin kısacası İstanbul Üniversitesi hayatımızın sonunu yaşarken ve hayallerimizi gerçekleştirdiğimiz ilk günde yani başlangıcımızda seni burada, bu halde bırakamam. Sonun başlangıcı için toparlanmak zorundasın hanımefendi." Her halinden hoşuna giden bir konuşmaydı aramızdaki. Yanağına bir öpücük kondururken söylediklerim ise bu konuşmayı sonlandıran nokta oldu.

 

"Hem sensiz tadı çıkmıyor bu sonun başlangıcının." Haklıydım. Burada bir köşede kendisi üzerken, üzenin umrunda dahi değildi. Onun için değil yıllardır hayalleri için savaşan ufak kıza borçluydu bugünü. Bana, benimle geçirdiği oyunlara borçluydu. Evin koridorunda annemin uzun hırkaları giyip, ayaklarımızı yerden kesip topuklu ayakkabı giymiş gibi yapıp yürüdüğümüz o an bugünün hayalini yaşardık. Şimdi saatler önce o podyum yürüyüşünü yapmıştık. Kutlamak en büyük hakkımızdı.

 

"Sonun başlangıcı için." Yüz ifadesini değiştirmek için harekete geçtiğinde öpücüğüme karşılık vermiş, gülümseye çabalamıştı.

 

Konuşmamız iyi gelmişti ki hızlı bir şekilde ayaklanmış gruba katılmıştı. Yine eğlenceli kız çocuğuna dönen Asya ona aldığımız elbise ile muhteşem ötesi gözüküyordu. Konserin başlamasına kalan zamanı ise grupla harcadığımızda bize eşlik etmekten geri kalmamış, yanımdan bir an olsun ayrılmamıştı Bulut. Bol bol videolar ve fotoğraflar çekindiğimizde bir yerden sonra sıkılmış kenara ayrılmıştım.

 

"Sıkıldın galiba," etrafta yaşanan curcunaya rağmen sesini zar zor seçtikten sonra kollarının altındayken kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım.

 

"Yanımda sen varken bu imkansız," romantik olmak için değildi sözlerim gerçekten ne hissediyorsam onlardı. O yanımdayken sıkılmıyor, neşeleniyordum.

 

"Gönlümü çeliyorsunuz peri hanım," sesindeki hoş tın söylediklerimden kaynaklıydı büyük ihtimalle. Gözlerim hâlâ ondayken hafif eğilip alnımdan öptü. "Bana böyle baktığın sürece her şeyi yaptırabilecek güçtesin." Duyduklarım hoşuma giderken ne yapacağımı bilememiş boşta kalan elimi beline sarmıştım. Sanki benden kaçmasını engellemek ister gibiydim.

 

"Nasıl bakıyorum ki?" iltifat etmesini sevdiğimde bilmemezlikten gelmek bayılmamı sağlayabilirdi.

 

"Bakışların en büyük silahın, gönlüm onu hissettiğinde başka bir şeyi görmez, kulaklarım senden başkasını duymaz." Çapkın gülüşündeyken hayran hayran bakmaya devam ediyor, duyduklarıma erirken yanıyordum. "Sen benim kilitim, en güzel yerlere açılan kapımsın."

 

Sözlerine karşı ne diyeceğimi bilemediğim içim kızardığını hisseder hissetmez önüme dönmüş bizimkilerin arkasından ilerlemeye devam ettim. Kalbim deli gibi atarken başka hiçbir sesi duymuyordum. Oma bakma isteğimi def etmek zorlasada başarabildim için mutluydum. Konser alanına geçtiğimizde alan kalabalıklaşmıştı. Sanatçının çıkmasına az kaldığı için huzurlu kollarda arkadaşlarımla sohbet ettim.

 

Konserin başlaması ile içeri giren sanatçı Kaan Boşnak eşsiz şarkılarıyla konsere başladığında o söyledi biz delice dans ettik. O anı asla unutmam diyeceğim kadar güzel bir akşam geçiriyordum. O kadar güzel bir konserdi ki anlatamayacak kadar eşsiz anlara sahipti.

 

İlk başlarda Asya surat assa da zamanla kendini konsere verip anı doyasıya yaşamıştı. Bir şeyler değişiyordu onun cephesinde bunu anlamamak mümkün değildi. İçine çekilmektense bana anlatması için her şeyi yapabilirdim ki anlatacaktı da bundan emindim. O benim kız kardeşimdi ve onun kılına dahi zarar gelmesi demek benim canımın yanması demekti. Bu da bazı kapıların açılmasını sağlıyordu.

 

Batu sarhoşluğun verdiği saçmalıkla kızlara yavaşlamaya devam ederken dayak yememesi şansı mıydı bilmiyorum ancak bu gece sağlam şekilde eve gidebileceğini sanmıyordum. Can daha geçen günlerde yaptığı sevgilisi ile dans etmelere doyamamış vaktinin çoğunluğunu onunla geçiriyordu. Elif ailesinden gizli tuttuğu yabancı sevgilisini yurt dışına çıkmışken ikna edip mezuniyeti getirmişti. Akşam yemeğinden çıkıp konser için geldiğimizde bir anda karşımıza çıktığında şaşırmıştım. Onun kollarında huzurlu olduğunu gördüğümüz her an kızlarla bakışıyorduk. Sevgili istemiyorum ben diye zırlayan oyken yıllarca ilişkisini bizden gizlemeyi başarmış, geçen sene söylemeyi tercih etmişti. Nazar değmemesi içinmiş bütün çabası.

 

Öyle de olmuştu bize söylediği ilk günlerde büyük bir kavga etmiş ayrılma eşiğine gelmişlerdi ancak canım kuzenim Elif çocuğu ikna etmeyi başarmış ilişkilerini düzene sokmuştu.

 

Naz en çok Asya ve benle takılıyor ortama ayak uydurmaya devam ediyordu. İlk başlardan seçtiği elbisenin rahatlığı üstündeyken yoğun stresten kurtulduğu için ekstra mutluydu.

 

Ben ise balığımla ettiğimiz danslardan dolayı yorulmuştum. Bizim dışımızdaki herkeste dans edip şarkı söylemekten yorulduğundan her an yerlere dökülebilirdik. Ki öylede olmuş muhteşem ötesi konserden sonra yerlere gömülmüştük. Alan boşaltırken bizler kendimize gelmeyi beklemiş yerde oturmaya devam etmiştik.

 

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kampüste kimse kalmayacak dereceye geldiğimde ayaklanmıştık.

 

Konserden sonra kızlarla anlaşma yaptığımızdan toplu bir şekilde arabalara doğru yürüyorduk. Kızlarla yaptığımız anlaşma gereği balığımla görüşüp Asya'nın arabasına, Elif ve Naz'la oturduk. Aklım saniyeler önce bu akşam dinlediğimiz şarkının bir sözünü söyleyen Bulut'taydı.

 

*Emindim zaten geleceğinden*

 

"Yine bana geleceğini biliyorum peri kızım." Kalbim saatler önceki aynaya geçtiğinde nasıl oluyordu da hâlâ bu anlara alışamamış olduğuma hayret ediyordum.

 

Asya toparlanmış gibi gözüksede düşünceleri öyle değildi. Yine de neye moralini bozduysa diretmiş ona yenilmemişti. Onu alışık olduğum halinde görmek yüzümün gülmesine sebep olmuş olsa da düşüncelerinde öyle olmadığını bildiğim içinde bir tarafım buruktu. Naz'la aramızda geçen kısa bakışmada anlaşmıştım bunu neyi var diye sorduğunu. Kafamı sağa sola oy attığımda bilmiyorum demiştim. Asya arabayı Naz'ın evine doğru sürerken anneme bir mesaj attım.

 

KİME: YAŞAM

 

Dila: Anneciğim sana önceden de dediğim gibi biz kızlarla bu akşam Naz'da kalacağız ama yinede tekrardan haber vermek istedim. Size iyi geceler.

 

Bu kadar yorgunluğun üstüne üşenmeden pijama partisi yapacaktık kızlarla. Hepimizin gözlerinden uyku akıyor olsada bizler bunu umursamıyorduk bile. Asya'nın arabayı daha fazla hızlandırması üzerine de önde oturan Naz radyodan bir şarkı açıp sesi yükseltmesiyle gecemiz başlamış oldu.

 

Kızlarla yaptığımız yolculuğun ardından nihayet eve vardığımızda aşırı yorgun olsakta terlediğimiz için hızlı bir şekilde sırayla duş aldık. Naz banyoya girdiğimde Elif yiyecekleri ayarlıyorken, Asya parti yerimizi yani Naz'ın oturma odasını düzenlemekle meşguldü.

 

Naz'ın banyodan çıkasıyla birlikte Asya, Elif ve ben olmak üzere sırayla duşa girdiğimizde aradan yaklaşık bir saat sonunda pijamalarımızla oturma odasında yerlerimizi almış şekilde oturuyorduk. Seçmiş olduğum korku filmi ise herkesin tırsmasına sebep olmuşken benim keyfim yerindeydi. Start düğmesine basmam ile pijama partimizin ikinci başlangıcını yapmış oldumuzda az da olsa mayışmaya başlamıştık.

 

İki saat elli dakika olan korku filmini izledikten sonra ise dedikodu yapmaya geçtiğimizde mayışan bizlerin gözleri dört açılmıştı. Fakat film anlarında yaşadığımız adrenalin dolu anları tekrardan yaşamak istemeyeceğimiz kadar ürperticiydi. Bizim için çok farklı kapılar açılırken biz kız kardeşler olarak başlangıcımızı birlikte yapmıştık. Okula başlarken bu denli bir arkadaşlarım olacağını hiç tahmin etmemiştim. Hayal dahi kuramadığım çok şey yaşamıştım bu dönemde. Şimdi ise dönemi en güzel şekilde kapatmıştım. Ve en güzel şekilde de yeni dönemi açmıştım. Tüm olacakları göze alarak.

 

Gece çok oyalanmadan yataklara dağıldığımızda telefona bakmadan başımı yastığa koyar kaymaz sızmıştım. Sadece en son hatırladığım saatin 03:25 olduğuydu.

 

Sabahın ilk ışıkları odaya dolarken hâlâ uyuyamamıştım. Yaklaşık bir saatten fazla yatakta tekrardan uykuya dalmaya çalışıyordum. Uyku uyumak dışında her şeyi yapıyordum. İç savaşımı hâlâ bitirebilmiş değildim. Terden batmak üzere olduğum için tekrardan duşa girdiğimde uykum daha çok açılmıştı. Duşa girerken ise Elif dışında ki kızların da hâlâ uyumadığını sohbet ettiğini fark ettim.

 

Yorgun hissediyordum. Ne hissetmem gerektiğinden, ne yapmam gerektiğinden yorgundum. Bir şeyler değişiyordu ama bende çaba yoktu. İstiyor muyum onu bile bilmiyordum. Sadece yorgun hissediyordum.

 

Sıcak su tenime çarptıkça kendime gelmeye çalışıyordum ama olmuyordu. Arka plana iten bir his bir şey vardı. İstemiyorlardı benim oraya gitmemi. Bu yorgunluğumun sebebini gizliyorlar ama söylemekte istiyorlar gibi. Kafamı karıştıracak kadar kötüydü. Bir şeyleri değiştirmek istemiyordum ama ben sürekli yer değiştiriyordum. Daha kendi içime bile sığınamazken dışarda nasıl bir başkasına sığınabilirdim. O arka planı gitmek istemememin tek sebebi de o arka planın gerçekleriyle yüzleşmekten korkmamdı. Her şeyi kenara bırakıp sadece banyo ettim. Banyodan çıktıktan sonra ise saçlarıma Naz'ın bakımlarından yapıp banyodan pijamalarımla çıktım.

 

Komodinin üzerinde duran telefonumu elime aldığımda saatler önce gelen bildirimle yüzüm gülmüştü. Balığımdan geldiğini düşündüğüm mesajı okumak için hızlı bir şekilde komodinin üzerinde ki telefonumu aldım ve mesajlara girdim. O ismi gördüğümde ise irkilmemek elde değildi.

 

Özel Numara: Bana inanmayarak en büyük hatayı yaptın Dila Deniz. Sana etrafına dikkat etmeni söylemiştim ama sen burnunun dikine gitmeye devam ediyorsun. Ayrıca her şeyin de bu kadar mutlu gideceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Çünkü sen bana değil yanlış kişilere güvendin peri kızı. Sana böyle sesleniyor demi balığın. Sen kimi aptal yerine koyuyorsun acaba? Hadi hayırlı olsun mezuniyetin ve birinciliğin. Hayatında ki büyük değişim için hazır ol çünkü seni darmadağın edeceğim.

 

 

BÖLÜM SONU

Neler oluyor bu lanet kitapta?

Vallahi ben güzel güzel bölüm yazayım araya da küçük ağlak noktalar ekleyeyim diye planlıyorum ama gel gör ki karakterlerim her şeyi altüst ediyor. Hayır böyle olcak diye bambaşka yere gidiyorlar. Bir yerinizde durun da mutlu olalım.

Kendi yapamadıklarımı karakterlerime yaptırış şekli peki? Tabii ben daha üniversite birim onlasa mezun oluyor hem de hukuk bölümünden. Vay beeee 🤣

Bu bölümde ki favori sahneniz ya da cümleniz?

Sizce gizemli kişi kim?

Ve Asya’nın neyi var?

Sizce ilerleyen bölümlerde neler olacak?

Burasıda sizin düşünceleriniz ve sorularınız için olsun.

Spotify hesabımda kitabın şarkılarını dinleyebilirsiniz✨ Beni sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın. Kitap hakkında merak ettikleriniz ve daha çoğu şey için oradan ulaşabilirsiniz.

Wattpad: izzetcanduman

Inkspired: izzetcanduman

Instagram/TikTok: izzettcanduman

Spotify: İzzetcan Duman

Okuduğunuz için teşekkür ederim🤍 Gelecek bölümde görüşmek üzere🥰 Yorumlarınız ve oylarınız benim için önemli.

 

Seviliyorsunuz😍

Bölüm : 01.12.2024 21:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...