17. Bölüm

17.BÖLÜM: HAYALİN GERÇEK GÜNÜ

İzzetcan Duman
izzetcanduman

Ey ahalii kalkın biz geldikkkk:')

Yine çok güzel bir bölümle geldim🎉

Neler oluyor bana aaa?

Keyifli Okumalar:')

Bölüm şarkısı;

Batuhan Kordel - Aşkın En Güzel Hali

 

 

"Aile olmak biz aileyiz demekten çok çok zordu. "

 

17.BÖLÜM

 

"HAYALİN GERÇEK GÜNÜ"

 

Hayatın darbesini almasına rağmen umutlarının gölgesine sığınan çocuktan:

 

Saat gece yarısını gösteriyordu, Dila'nın mezuniyet töreninden sonra yalnız kalmak için yine o uçurum kenarındaydım. Hayatımın benden çalındığı uçurum kenarında! Başka yol bırakılmayan o yere gitmek en büyük işkenceydi. Şu an olduğum yerden tamamen rahatsızlık duymama rağmen burası benim huzur yerimdi. Garipti ama böyleydi.

 

İnsanlar acılarından kaçarken ben onları peşimde sürüklüyordum. Onlardan kaçmıyordum ama yüzleşmiyordum da. Onları peşimde sürüklüyordum. Hiçbirini unutmadan yazıyordum kafama sonra da video çekiyordum itiraflarımı.

 

Saatler geçirmiştim o uçurum kenarında. Her zaman geçirdiğim sürenin dışına çıkmıştım. Gerçek kişiliğimin olduğu yerdeydim. Kimsenin göremediği yüzümü tek acılarım ve annem görüyordu. Denizi çok severdim hem de benden annemi aldığı halde. Hatta ondan kopmak istedim, kaçıp kurtulmak. Ama deniz beni bırakmadı. Belki de bırakmayan deniz değildi de annemdi.

 

Hayatımın bittiği, yepyeni bir hayatın içine girdiğim yer benim için ruhsuzdu ve acı doluydu. Ben ise onlardan güç alarak yepyeni bir Bulut yaratmıştım. Öyle biri yaratmıştı ki sevdiğim kadına bile yalan söylemiştim. Sonra silmiştim yarattığım o çocuğu yine ve yine yılmadan başka kişilik yaratmıştım.

 

Daha dün kardeşim için kaçmıştım ondan. Çiçeğim için, sığındığı kalp için. Yıllarca elimden alınan kardeşime sımsıkı sarılmak istediğim her güne karşı acımasızca oynamıştılar yaralarımla. Bir kez daha kandırılmıştım onlar tarafından.

 

Kardeşim huzuru hissedeceği yerde olmalıydı. Kalbine iyi gelecek olan benken zarar veren ben olmuştum. İnat ettiğim her gün acısını ondan çıkarmaktan vazgeçmemiş çitayı aşmışlardı. Dün sadece kardeşimden değil benden çaldıkları çocukluğumdan vurmuştular.

 

On beş yaşında yummuştum bu hayata gözlerimi. Elalarımı açtığım an ise hayat değişmişti. İster istemez olağan akışa ayak uydurduğumda kaçmıştım kendimden, acılardan. Elime tutturulan hançer an an peşimdeydi. Nefesleri her daim bir milim uzağımdaydı.

 

Kaçış yoktu. Olmamıştıda.

 

Yaralı çocukları bir umuda inandırdığınızda o çocuk o umuttan beslenir, onu kalkanı yapardı. Uçsuz bucaksız denizi izlediğim her salise inandığım umutların gölgesine sığınmıştım. Bilmiyordum ki hayatımın bir söz uğruna yerle bir olduğunu, bilmiyordum ki kalbimin onca karmaşıklığa rağmen bir hırsıza kapılcağını.

 

Tanımadan sevmiştim ben perimi. Güzelliğinden büyülendiğim ilk anda kalbimin üstüne oturan sancıyı bambaşka duygu hissetmiştim. Lakin yanıldığımı öğrendiğim o an en sevdiği kişinin ona ihanet ettiğini öğrendiğim andı. İhanetler en sevdiklerimizde keserdi, çizerdi, kanatırdı.

 

Derin keserdi ihanetler.

 

Ona ihanet ediyordum. Yalan söylediğin her an vicdanım yanıyor, daha da zora sokuyordu ruhumu.

 

İstememiştim hiçbir zaman Dila'ya yalan söylemek ancak silahın ucu yaralı çocukluğumun teninde geziyordu. Suspus olduğumda canım acısada bir çıkış yolu arıyordum girdiğim çıkmazda.

 

Elimde tuttuğum mürekkebi yenilediğim o günden bugüne çok şey değişti demek istesem de öyle değildi, değişmemişti. Elbette etkisini görmüştüm ancak istediğim kadar büyük değildi. Kardeşim onlardaydı, sevdiğim kadın piyonları olmuşken ben hala kurbandım.

 

Önümü kesen sırlar varken tuttuğum hançeri onlara saplayamıyordum. Elime batıyor kanattıkça kanatıyordu.

 

Bir cam kenarında beklemişti hâlâ büyüyememiş çocuk ruhu. Baba diyerek söylendiği her gün yıllar sonra acısını almıştı. İntikam misaliydi kalbinin üstüne yerleşen korku. O zaman yaşamıştı çünkü kaybetmenin gerçek yüzünü. O günlerde yardım bekleyen bir melekti, kollarımı açtığımda kim olduğunu bilmiyordum.

 

Ben Bulut Aras, kim olduğunu bilmeden âşık olmuştum o kadına. Yeşillerini gördüğüm ilk an okyanusun dibinden çıkmış bir balık gibiydim. İrislerinin içinde kendimi gördüğüm an ise dalga oldum o okyanuslara. Oysa okyanus sandığım anlar bir bataklık batıyormuşum. Kördüm yaşama, onun kalbini gördükçe sağırdım sözlere.

 

En büyük savaşı kendimle vermeye başlamıştım. Bu girdap bataklıktı, sonu belli olan bir masaldı. İstediğim kadar o mürekkebi yenileyim baştaki engeli aşmadıkça yeni bir virgül atmazdım o masala

 

Sabaha karşı geçmiştim evime. O yolun uzunluğu daralmama sebep olacak kadar büyüktü. Uyumak istiyordum. Çünkü büyük yüzleşmemden önce çok iyi bir uyku çekmem gerekiyordu. Her şeyi Dila'ya anlatma kararı almıştım. Artık sevdiğim kadından sır saklamak istemiyordum.

 

Evime vardığımda ilk işim sıcak bir duş almak oldu. Uzun sürmesini istemediğim için olabildiğince hızlı bir şekilde duşumu alıp yatak odama geçtiğimde kafamı toplamaya çalışıyordum. Dolabımdaki kasalı yeri açtığımda bütün sırlarımı sakladığım kasayla yüz yüze geldim. Kasanın şifresini girip açtıktan sonra onlarca CD'yi atlayıp kamerayı aldım.

 

Kamera düzeneğini kurduktan sonra kayıt düğmesine basıp itirafımı kayıt altına aldım. Tam itiraf denilmese de içimden geçenleri anlamsızca sıraladım. Belki on belki de on beş dakika sürdü bu itirafım.

 

"Mezuniyetin tekrardan kutlu olsun peri kızım. Birinciliğin beni en çok mutlu eden şeydi. Hiç bilmiyorum bu itiraflarımı bir gün sana izletir miyim? Ben bu sırların içinde boğuluyorum. İçimde tutmaktan, sana yalan söylemekten, hiç istemediğim şeyleri yapmak zorunda kalmaktan çok yoruldum. Karar verdim artık bunlara son vereceğim. Sana yalan söylemek istemiyorum. Her şeyin yalan olduğu bu dünyada seninle yalan değil gerçek olmak istiyorum peri kızım. Seni her zaman, her ne olursa olsun sevdiğimi görmeni diliyorum. Seninle olmak benim için bir mucizeydi, dönüm noktasıydı. Sen benim en büyük şansımsın. Peri kızım..."

 

Yanımda duran telefonumun çalmasıyla itirafım yarıda kesilmişti. Bu saatte kimin arayacağını tahmin etmek zor değildi. Beni buraya sürükleyen kişiden kaçamıyordum ama ondan kaçtığım ilk gün benim özgürlüğüm olacaktı. Telefonu açtığımda alışık olduğum bumbuz sesini işittim.

 

P Arıyor...

 

"Hazırlan plana geçiyoruz."

 

Hazırlanmak dahi istemiyordum. Cevap vermek için ağzımı birkaç defa açmam ile kapamam bir olmuştu. Hayır, demek bu kadar zor olmamalıydı bu buz sese karşı. Ama zordu işte. O kadar uzaktı ki... Fakat onca ana rağmen ilk vazgeçişim kendim içinken peri kızım ve beni bekleyene kardeşim için bir ilki başarıp büyük bir adım attım.

 

"Vazgeçtim. Duydun mu beni senin o saçma sapan işlerine dâhil olmayacağım. Bundan sonrasını kendi çöplüğünle hallet. Ben yokum."

 

Karşıdan gelen kahkaha sesi sinirleri gericek kadar içtendi. Hızlı nefes alışverişler ise benim için son olacakmış gibiydi. Bunu anlamamak mümkün değildi. Yine de anlamak istemedim, onlardan gelen ufak bir şeyi bile istemedim. Kirliydim yeterince daha da kirlenmek istemedim.

 

"Sen gerçekten âşık mı oldun beyefendi. Kendine gel bence olduğunca aksattın zaten her şeyi. Ya kendine gel ya da ben seni kendine getirmesini çok iyi bilirim. Yarın aynı yerde diğer ortağın seni bekliyor olacak. Onunla tekrar buluş ve planı öğren. Eğer ki yanlış bir şey yaparsan olacakları biliyorsun."

 

Ses kesildiğinde bir kez daha kararlarım bumbuz bir şekilde yüzüme çarptı. Duygularım paramparça olurken kameralara yansıyan görüntülerim ise hiç de hayra alamet değildi.

 

"Sana olan sevgime inanmak istiyorum Dila ama ellerimde olmayan bir sebep var. Bilmiyorum onun benim hayatımı neden bu derece etkilediğini," dediğimde yarıda kesilsede devam etmiştim konuşmaya. Evet, söylemek istediklerim böyle değildi ama yine de ne hissettiysem onlar döküldü dudaklarımın arasından. "Kaybetmiştim yıllar önce annemi. Aslında onu kaybederken hayatımı da kaybedeceğimi bilmiyordum." Sağ elimi saçlarımın arasında sıkıca gezdirip enseme tırnağımla bir çizik attım. "Elimden tutulduğunu sanırken bilemedim bu hikâyenin kurbanı olduğumu, piyonu olduğumu. Elime tutuşturdukları silahın ucunun sana döneceğini bilsem o silahı kendime çevirirdim." Dudaklarını acımasızca ısırdığımda kanatmış o tadı almıştım." Gözlerimden akan yaşı umursamak bile aklımın ucundan geçmedi.

 

"Seni sandığından çok seviyorum. Sana sandığımdan daha fazla aşığım. Kalbini evim yapmak istiyorum o yüzden izin var hesap sorulması gerekenlere bela olayım. Bize bela olan o sır onların sonu olsun." Kime ne anlatıyordum ki, kimi neyi inandırıyordum. İki yüzlü oynarken ondan kopamıyordum.

 

Olduğum yerden kalktım ve kamerayı kapatıp yerine koydum. Yatağa girdiğimde ise hiç de mutlu değildin.

 

Bu girdiğim çıkmazsa benim sonum olacaktı. Bundan kaçışım yoktu ve ben de kendi ellerimle sonumu yazıyordum.

 

 

    💦

 

 

Çocukluğunu sevindiren kızdan:

 

Yorgunluktan ölmek üzereydim. Yoğun geçen bir hafta geçirmiştim. Annemle babamın düğün günü yaklaştıkça hazırlıklar daha yorucu hale gelmişti. Evdeki eşyaları değiştirmemizin üzerinden geçen üç gün ise evi dizayn etmekle geçmişti. Evde tek değiştirmediğimiz benim yatak odamdı. Geriye kalan bütün odaların her şeyi değişmişti. Annemle babam ilk başlarda başka eve geçmeyi söylemiştiler fakat evlerin fiyatlarından sonra burada kalmayı tercih edip evin içini bambaşka bir eve çevirme kararı almıştılar.

 

Ne kadar başka bir evren kurmaya çalışsalarda geçmişi değiştiremezdik. O vardı, var olmayada devam edecekti.

 

Bugün ise annemin son gelinlik provası vardı. Onlar için her şeyin hayallerinden bile güzel olması için eksiksiz bir şekilde halletmeye çalışıyordum. Hatta annem sadece düğün olacak diye biliyorken ona çok güzel bir sürpriz yapacaktım.

 

Annemle birlikte hazırlamış olduğumuz kahvaltıya hızlı bir şekilde oturduktan sonra sohbetler eşliğinde kahvaltımızı yaptık. Ailecek yaptığımız en güzel aktivite kahvaltı olabilirdi. Bu evde babamla yaşamaya o kadar çok alışmıştım ki bunu anlatacak kelimeler bulamıyordum.

 

Zamanında hayalini kurduğum her bir olay gün gün gerçekleşmeye devam ederken ister istemez duygularım arşa çıkıyordu. Hayal defterime attığım çizikler artırken yeni hayaller ekleniyordu.

 

Bir çizik daha attım hayal defterime.

 

Bir hayal daha yazdım yeni heyecanımla.

 

Kahvaltı yapmamız ile evi olabildiğince hızlı bir şekilde toplayıp üstlerimizi giydikten sonra dışarı çıkmıştık. Babam önceden indiği için arabada bizi bekliyordu. Yanına geçtiğimizde bir telefon konuşması yapıyordu. Babamın telefon konuşmasını bitirmesini beklediğimiz sırada bende balığımla mesajlaştım.

 

Balığım🖤: Seni her gün, her geçen saniye daha çok özlüyor olmam şaka mı?

 

Dila: Ne olsun isterdin?

 

Balığım🖤: Eğer işin sonu sana çıkıyorsa ben her şeye razıyım, asıl şaka olan bu dünyada birbirimizi bulabilmemiz.

 

Balığım🖤: İyi ki seni bulmuş, kalbinin atışlarını duymuşum peri kızım. İyi ki yeşillerin yuva olmuş, kolun huzur, sesin ilaç.

 

Balığım🖤: Şu an yanaklarının al al olduğuna yemin ederim ama kanıtlayamam.

 

Balığım🖤: Seni seviyorum, senin çocuk kalan ruhunuza seviyorum. Sizler benim evimsiniz.

 

Art arda gelen mesajların etkisinden çıkmaya cebelleşirken yanaklarım kesinlikle al al olmuştu. Onca güzel mesajdan sonra ne diyeceğimi bilemiyordum. Ekrana attığım erimiş bakışlardan kurtulup arabanın camından dışarıyı izledim. Gökyüzü bir kez daha parıldıyordu, güneş yakmaya devam ediyor, insanlar başka hayatları umursamadan devam ediyordu hayatlarına.

 

Dila: Bana, en çok da çocuk kalmayı başaran ruhuma iyi geldiğin için teşekkür ederim balık bey.

 

Dila: İyi ki bana o güveni verdin, iyi ki elaların yeşillerime değdi.

 

Dila: Seni seviyorum, en çok da her daim iyi hissettirdiğin için.

 

Dila: İyi ki varsın🤍

 

Balığım🖤: İyi ki varsın ve iyi ki varım hediyem.

 

Bu ara onun da işleri çoğaldığından ve bende annemle babamın düğün işleriyle ilgilendiğim için çok sık görüşemesek de iletişimi kesmemiştik. Her akşam evin yakınındaki sahilde oturduğumuz o yarım saat en güzel anlarımızdan birileriydi. Zaten onun olduğu her şey en güzel anıydı.

 

-artık aşkından bıkmaya başladım-

İç ses moralimi bozamazsın. Seni takmıyorum bugün şanssız günündesin.

 

Mezuniyet töreninin sabahında gizemli kişiden gelen mesaj beni ilk başlarda çok düşündürmüştü. Fakat korkarak bir yere varamayacağımı bildiğim için planımı sadık kalmış, sınırlarımda devam etmiştim. Hiç kimse bilmiyordu bu gizemli mesajları. Kimseye bahsetmemiştim çünkü atılan mesajların hepsi benim tanıdığım birinden atılıyordu. Bunu anlamak çok da zekâ istemiyordu zaten.

 

Gizemli kişinin de yaptığı gibi her şeyi gizli bir şekilde yürütüyordum. Hatta gizemli kişinin attığı mesajlar onu bulmama etkisi çok yüksekti. Bana kötülük yapmaya çalışırken bilmeden iyilik yapıyordu. Bunu öğrendiğindeki tepkisini görmeyi her şeyden çok isterdim.

 

Babam telefon konuşmasını biter bitmez arabayı çalıştırıp hareket ettirdiğinde hem annem hem de ben bir açıklamada bekliyorduk ama babam bir açıklamada yapacak gibi durmuyordu. Babamın ana yola girmesi üzerine yeniden gelen arama ile telefonuna cevap verdiğinde annemin bakışları beni bulmuş ne oluyor buna diyen bakışları atmıştı. Başımı bilmiyorum anlamında sağa sola hareket ettirdiğimde telefonumun ekrandan bir bildirim daha düşmüştü.

 

Asya'm: Aşkımmm ne giyeceğine karar verdin mi yoksa muhteşem ötesi fikirlerime açık mısın?

 

Düğün için hâlâ tam olarak nasıl giyineceğime karar verememiştim. Bunu bilen canım arkadaşlarım zaman zaman elbiseler, gelinlik demek için bir gözün yeteceği abiyeler... Adam akıllı bir fikirle gelmedikleri için onları kendi haline bırakıp kafa yormaya devam etmiştim ancak Asya'm bu işe kafayı taktığı için daha fazla uğraş içindeydi.

 

Son zamanlarda iyi değildi bunu görebiliyor, kalbimden hissediyordum. Ara ara gözleri dolayor dalıp gidiyordu. Mezuniyet töreninin olduğu gün bir şey yaşamıştı. Anlatmıyordu ya da anlatamıyordu. Yanındaydım, her zaman olduğu gibi de sımsıkı elini tutuyor, eksikliğimi hissetmiyordum. Bugün gelinlik provasına o da gelecekti. Annem özellikle arayıp çağırdığında kırılganlıklarına rağmen sevinç çığlıkları attığına emindim.

 

Annemin yüzüne bakamıyordu uzun bir süredir. O olayın yaşandığı gece erkenden elimi tutmadığı için sürekli özürler dilerdi, küçük hediyeyi alırdı. O günden sonra annemden kaçmaya başladığında annemde onu kovalamaya başlamıştı ta ki birkaç güne kadar.

 

Mezuniyet töreninden sonra kızları bir gün sabah kahvaltıya çağırdığımızda her biriyle uzun uzun konuşmuştu annem. Kimisine teşekkür ederken kimisinden özür diliyordu. Bir anda hayatımızı değiştiren olaydan kendini sorumlu tutmaktan vazgeçmiyordu, vazgeçmeyecektide.

 

Dila: Bu seferde hangi gelinliği giymem için yalvaracaksın acaba çok merak ediyorum.

 

Asya'm: Ne gelinliği, o da ne, yeniliyor mu?

 

Asya'm: PAÖSKDLSŞDŞSPSİĞD

 

Dila: Bilmem ki ne gelinliği acaba sen daha iyi bilirsin.

 

Asya'm: Galiba erkenden planların var gelinlik dediğine göre.

 

Dila: Bende diyorum hâlâ dalga geçmedi nerede kaldı diye.

 

Asya'm: BURADAYIM.

 

Asya'm: HİÇBİR YERE GİDER MİYİM?

 

Asya'm: GİTMEM.

 

Dila: Bir git bak bakalım ben sana neler yapıyorum.

 

Asya'm: Uuuuu çok korktum, tüylerim dike diken.

 

Dila: Ne yaptın çıktın mı?

 

Asya'm: Hayır, aşko hâlâ hangi kombinle çıkacağımı düşünüyorum biliyorsun çok önemli bir karar.

 

Dila: Bilmez miyim ÖSYM bile senden soru çalıyor.

 

Asya'm: şsşsşsğeşeğr en son öyle mi demiştim

 

Dila: Keşke tek bunu demiş olsan

 

Dila: Biz çıktık yoldayız haberin olsunki ona göre çık o evden yoksa annem seni...

 

Asya'm: Ne demek evden çıktık ne demek yoldayız ve ne demek bunu bana şu an söylemek.

 

Asya'm: Oraya geldiğimde benden kaçacak delik ara Dila çünkü bunu hak ettin.

 

Asya'nın mesajını okuduğum anda babamın konuşması bitmişti. Telefon kapanmadan önce son söylediği şey ise annemle beni meraka düşürmüş, kafamızda sorular yaratmıştı. "Tamam orada olacağız," sözleri kafamın içinde yankılanmaya devam ederken sorularım cevaplarına koşuyordu. Arabanın dikiz aynasında göz göze geldiğimizde ise yüzündeki mutluluğu bir kez daha gördüm. Kalbim onlarca anın üstüne bir kez daha heyecandan attı. İçimdeki çocuğun kahkahasını duymak en güzel hediyelerdendi. Bu sefer diğeri gibi yapmayıp bizi merakta bırakmadan açıklama yapmaya başladı.

 

"Uzun süredir düğün için bir mekânla görüşmeye çalışıyorum. Fakat o kadar yoğunlar ki anca konuşabildik. Mekân herkesin istediği şeyleri içinde barındırıyor." İstanbul trafiğini katlanır kılan şeylerden biri de arabada konuşan kişiydi, yanı başında seni seven kalpti. Her ikisine de sahiptim. Babamın konuşması üzerine annemle aramızda geçen kısa bakışmalar yaşanmaya başlandı. "Hayatım senin istediğin gibi doğanın içinde olan bir yer. Kızım senin istediğin gibi yemek yeme yeri ayrı, düğün yeri ayrı, eğlence yeri ayrı bir yer. Ve benim de istediğim gibi şık ve sade bir mekân. Bugün saat 17.00'da görüşme ayarladım. İşlerimizi ona göre ayarlayalım çünkü uzak bir yer ve lütfen yanınıza küçük bir bavul alın orada birkaç gün kalmamız gerekecek."

 

Yüzüm gülüyordu. Çünkü ne kadar çok aramış olursak olalım hepimizin istediği gibi bir mekân bulmak çok zordu. Haftalarca bunun için uğraşmıştık ama son çare deyip sade bir yer seçmeye karar verdiğimiz anda babamın bu yeri bulması çok güzeldi. Eşsizdi.

 

"Nerede ki bu mekân?" kalacak olmamızın üstüne sorulacak en güzel soru bu olabilirdi.

 

"Sapanca." Babam her şey normalmiş gibi sakince yeri söylediğinde şaşkınlığımızı gizleyememiştik. Annemle aralarında yaşanan şu küçük kıvılcımlı bakışlar bile neşemi yerinde tutuyordu.

 

"Ne! Ama düğün için uzak kalmıyor mu?" annem mutlu olmasına rağmen uzaklığı düşünmesi saflığındandı. Aradan geçen onca yıla rağmen hayallerini kurdukları günü yaşamak için sakin kalıp mücadele etmek zordu. Her ikisi içinde ailelerini ikna etmek zor olmuştu. Sonuçta evlilik çağına gelmiş bir kızları varken düğün yapıp evlenmek istemeleri "elin" maskara konusuydu. Babam hiçbir şekilde ödün vermeyip annemin elinden sımsıkı tutup karşı çıkarmıştı büyüklere.

 

Her küçük kız çocuğu babasına âşık olurdu. Baba olmayı beceren her adam kızlarının ilk aşkı olurdu.

 

Babama âşık olamamıştım. Bir yarım kalmışlık daha vardı bu hayatımda.

 

"Olsun erken çıkarız bir gecede konaklama ayarlarız. Hiçbir şekilde sıkıntı çıkmaz hayatım." Babamın sesiyle daldığım düşüncelerden uyandığımda düşen yüzümü hemen toparladım. Onun yüzüne arka koltuktan baktığımda ise bu yeri çok istediğini anlamıştım. Bunu sadece ben değil annemde anlamış olacak ki ona kayan bakışlarımda sessizce babamı izlediğini gördüm. Aşkla bakıyordu. Onlar aşkla bakıyordular birbirlerine.

 

Aslında sadece babam değil annemde istiyordu ama uzak olması onu korkutuyordu. Direksiyonu sol eliyle kavrayıp boşta kalan sağ taraftaki eliyle annemin elini avuçlarının arasına almıştı babam.

 

"Evet, anneciğim uzak ama bu güzel güne en yakışan yer orası. İstiyorsun da anlıyorum ama bırak da uzak olmasını biz değil başka kişiler düşünsün. Bu sizin yirmi üç yıllık aşkınızın en güzel günü. Her şey en güzeliyle olmalı. Tamam mı?" daha mekânı görmeden karara varmış olmamızı düşündükçe gülmemek elde değildi. Babama güvenmiştik. Sevgimizdi el ele ayakta durabilmemizi sağlayan.

 

"T-tamam kızım." Annem ona karşı iki olan bakışlarla daha fazla itiraz etmeyi bırakıp gülerek onayı verdiğinde aile olmanın ne anlama geldiğini bir kez daha anladım. Aile dört harfin yan yana gelmesi kadar kolay değildi. Dört harf yan yana gelirdi bir şekilde fakat sevginin olmadığı bir ortamda aile olunmazdı, güven oluşmazdı. Aile olmak biz aileyiz demekten çok çok zordu.

 

-kız ne dram yaptın yeter daha-

Huyum kurusun iç ses.

-bu durumda kurusun vallahi, şiştim-

Emir alınmıştır, susuyorum.

-çok şükür-

 

Arabaya doluşan kahkaha sesleri ise mutlu olmam için yeterli bir sebepti. Babamın hızlanması ise günün hızlı geçeceğinin bir diğer kanıtıydı. Babam prova yapılacak yere geldiğinde boş bir yer bulup arabayı park etti. Büyük moda evine girdikten sonra annemle biz dördüncü kata çıkarken babamda ikinci kata çıktı.

 

Annemle gelinliklerin arasına dalış yaptığımızda Elif ve teyzemi gördük. Bizden önce gelmelerine şaşırmamak gerekirdi çünkü buraya yakın olan onlardı. Hep birliğe bugünün altından kalkmak için toplanmıştık. Bugün en çok kim yorulacak muammaydı.

 

Dila: Balık Bey şu an gelinliklerin arasındayım. Her an kaybolabilirim.

 

Balığım🖤: Kaybolursan bulurum seni.

 

Balığım🖤: Konum.

 

Annemle teyzem kabine girdikleri ilk anda Bulut'a mesaj atmıştım. Beyefendi hazırda beni beklermiş gibi anında geri dönüş yaptığında şaşkınlığımı gizleyememiştim. Daha geri dönmeden konum atmasıyla daha da neye uğradığımı şaşırmıştım. Gelen konuma tıkladığımda gördüğüm konum ile utanmıştım.

 

Sakin ol Dila sadece bir konum ne bu ilk defa konum atılmış gibi davranmaların.

 

-sen benden önce kendinemi kızıyorsun-

Evet, kızıyorum bugün geç kaldın iç ses.

-az yalana bak, az-

Bazen diyorum ki neden iç ses, neden sen?

-bazen diyorum ki neden Diloş, neden bu Diloş'un salaklıklarını çekiyorum-

Duygularımızın karşılıklı olmasına sevindim.

-bende çok sevindim-

 

Dila: Nikah dairesinin konumunu atmandan neyi anlamam gerekiyor?

 

Balığım🖤: Hazır gelinliklerin arasındayken bir koşu buraya gidebiliriz.

 

Dila: Ayaküstü evlenme teklifi mi alıyorum hemde mesajdan?

 

Balığım🖤: Kim demiş ayaküstü olduğunu?

 

Dila: Allah Allah kim acaba?

 

Balığım🖤: Seni kaybetmeyeceğime kendimi inandırdığım gün önünde dizlerimi çökmüş bir şekilde evlilik teklifi edeceğim gündür.

 

Elimi kalbime attığımda hızına yetişemez oldum. Okuduğum her satırda kalp krizi geçirmek mümkündü. Yanaklarım çoktan kızarmıştı, bilmemek elde değildi. Neyseki Elif yakınımda değildi mağazada abiye bakıyordu.

 

-kız elden gideyeh-

Öyle deme iç ses, öyle deme.

-ne diyem acaba bildiğin elden gideyeh-

Bir yere gittiğimiz yok bir sakin ol.

-kalbinin atışıda öyle diyordu-

Ne derse desin sen sus, lütfen!

-ben susunca geçecek sanki-

Geçmeyecek.

-manyaksın kızım sen-

Birlikte manyağız.

 

Balığım🖤: Şu an yanakların kızarmış durumda, kalbin yerinden çıkacakmış gibi atıyor ve sen sürekli etrafına bakıyorsun biri seni izliyor mu diye.

 

Dila: Şu an adliyede ciddi görünmek için içinde gülüşünü şaklıyorsun hemde delicesine gülmek, neşe saçmak isterken.

 

Dila: Şu an bana yazdığın o mesajdan dolayı kalbin yerinden çıkacakmış gibi atıyor ve sen elindeki dosyaları zor zapt ederken benimle konuşmak için zorluğun içine giriyorsun hemde kalbinin atışını hissederken.

 

Dila: Yanaklarının kızardığının farkındayım çünkü benden böyle bir atak beklemiyordun.

 

Ne ara kendimi gazladım bilmiyorum ama kendimi geri çekmediğim için mutluydum. Başarmıştım. Onunla oynamak sandığımdan daha çok hoşuma gitmişti.

 

Balığım🖤: Davadan hemen önce yapılır mıydı bu bana?

 

Dila: Yapılırmış demek ki.

 

Balığım🖤: Sen her zaman yap Dila Aras.

 

Dila: İkidir aynı şeyi yapıyorsun dikkat et başka şeyler olmasın.

 

Balığım🖤: Ne gibi şeyler?

 

Dila: Şimdi bir kişinin bir soyismi olur ama benim şu an iki tane var bir de sen ekleyince üç oluyor o yüzden sen seç beğen al birini.

 

Dila: Bulut Deniz, Bulut Özkaya.

 

Balığım🖤: Biz onu bir yaparız merak etme, Dila Aras.

 

Dila: İddialıyım diyorsun.

 

Balığım🖤: Konu sensen her daim iddialıyım.

 

Dila: Göreceğiz onu beyefendi.

 

Balığım🖤: Göreceğiz hiç merak etme.

 

Annemin kabinden çıkmasıyla birlikte telefonuma çantana atıp onlara odaklanmaya çalıştım bu beni her ne kadar zorlasada. Bugün kararsız kaldığımız gelinlikleri deneyecekti annem. Bilmem kaç tanesinde kararsız kaldık? Umarım yorulmadan işimizi halledebiliriz daha kendime elbise bakacağım.

 

-sen önce kalbine sahip çık-

Sende sahip çık iç ses.

-ben zaten sahip çıkarıyorum-

Kesin sahip çıkarıyorsun canım.

-boş konuşmasa işine bak-

Aa çok ayıp!

-utangaçlık ve heyecandan ne yapacağına karar veremeyip bana sarmadan annene dön bebiş-

Haklısın iç ses ama ya anlarlarsa?

-anlayacaklar ki-

Çok iyi moral verdin ya!

-her zaman-

 

 

Moda evinde annemle babamın arasında mekik dokuyarak geçirdiğim bir saatin ardından çok yorulmuştum. Kızların gelmesiyle işim biraz daha hafiflese de yine o koşuşturmaya devam etmek durumundaydım. Annemin de babamın son provalarını hallettikten sonra sıra benim provama gelmişti. Nasıl bir elbise giyeceğime daha karar vermiş değilken kızları toplamak ne kadar mantıklıydı tartışılırdı. Yine de bir elin nesi var iki elin sesi var diyerek bana çok yardım edeceklerinden şüphem yoktu.

 

Annemle babam anneannemlerin ve babaannemlerin yanına gittiklerinde onlarla gitmemeye bir bahane bulabildiğim için ekstra neşeliydim. Çok tatlıydı ninelerim ama şu günlerde çekilecek gibi değillerdi. İlk başta kabul etmedikleri düğün için hazırlık yapmaya başladıklarına ayrı, sürekli birbirleriyle zıtlaşmalarına ayrı sinir oldukları için çekilecek gibi değillerdi.

 

Yarım saat içinde son işlerimi halledip kızların yanına geçmemle alışverişe başlamış olduk. Asya dediğini yapmış bana geldiği andan beri eziyet çekmiştirdi. Şu an bu alışveriş daha da tuzu biberi olacaktı. Zor beğenen biri olaraktan ne kadar süre geçeceğini bilmediğim alışverişimi olabildiğince hızlı yapmam gerekiyordu çünkü alınmış bir randevumuz vardı. Yani bu alışveriş ya tam bir fiyasko olacaktı ya eziyet ya da fevkalade, eşsiz olacaktı.

 

Yaklaşık üç saatin sonunda içime sinmiş bir alışveriş yapabilmenin gururu içindeydim. Sadece benle kalmamış Naz'a, Asya'ya ve Elif'e de alışveriş yapmıştık. Çok yorulduğumuz için kendimizi bulduğumuz ilk yere atıp üç yarım ekmek döner yediğimizde açlığın zirvesini yaşıyorduk. İçtiğim beş ayran göze batmamalıydı çünkü hâlâ bana yetmemişti. Kızlarla sohbet edemeyecek kadar yorgun ve aç olduğumuz için sessizdik.

 

Babama yemeğin başında attığım konuma gelmesiyle kızlarla vedalaşıp arabaya bindim. Annemle babamın yüzünden de anlaşılacağı üzere ninelerim onları yormuştu. Kaç yaşında olursa olsunlar hep böyle miydiler?

 

-galiba evet-

 

Hak veriyorum iç ses.

 

 

💦

 

 

2 Hafta Sonra

 

(22 Temmuz 2022)

 

Yoğun bir dönemin nihayet sonuna gelmiştim. Bugün anneme yapacağımız sürprizin günüydü. Ona çaktırmadan bir şeyleri başarmak zordu. Fakat o kadar zorluğa ve koşuşturmaya rağmen başarabilmiştim. Babam annemle ilgilenme kısmını hallettiği için daha rahattım annem ne kadar sorgulasada. Sürprizi ayarladığım o hafta bardaklarca ter dökmüştüm. Bugün aynı zamanda annemle babamın dış çekim günüydü. Onların çekimleri bittiğinde annemi habersizce sürprizine götürecektik.

 

Bu yoğun dönemin içinde her akşam müsait oldukça balığımla vakit geçirmiştim. Mekik dokumuştum şu geçtiğimiz haftalar boyunca. Ne zormuş düğün işi vallahi evlenmek isteyenler helal. Sürekli koşuşturma içinde olduğum için aşırı yorgun hissediyordum ama bugünler için yorgunluk değerdi. Sustum, her anın tadını çıkardım.

 

Saatler öğlendi, sıcak tamda tepemize binmişti. Aşırı yorgunluk ile bir yere yığılıp kalmamak için kendimi ayakta zor tutuyordum. Çekimlerin başlamasının üstünden daha bir saat geçmişti. İyi ki anneme ağır bir gelinlik seçmemişiz yoksa bu sıcakta pişerdi kadıncağız. Fotoğrafçı onların her anını fotoğraflayıp video çekiyorken kendimi bir kenara çekip onları izlemeye başlamıştım.

 

Saatlerdir beklediğim köşede balığımla telefonda konuşmasaydım sıkıntıdan patlayabilirdim. Tabii saatlerdir sadece balığımla konuşmamıştım. Yapacağımız sürprizin son kontrollerini de denetlemeden geçirmiştim. Annemle babamdan daha fazla uzak kalmamak için yanlarına döndüğümde ikisininde yorulduğunu anladığım için bir koşu soğuk su alıp geri dönmüştüm. Az da olsa su kendilerine gelmelerini sağladığından çok ara vermeden çekime devam ettiler. Fotoğrafçı ve yanındaki yardımcısı getirdiğim sular için teşekkür etmişti.

 

Aradan iki saat daha geçtiğinde çekime büyük bir ara verilmişti. Fakat kameramanda bizimle aynı mekânda yemeğini yedikten sonra birkaç çekim daha yapacağını, ayarlanan mekanlardan da birisinin orası olduğunu söylemişti.

 

Güzel bir oteli tercih etmiştik babamla. Otelin terasına çıktığında bütün İstanbul ayaklarının altındaydı. Çoğu fenomen bile sırf manzara için buraya gelir fotoğraf çekinirdiler. Son zamanların popüler yeriydi burası ki ayrıca yapacağımız sürpriz içinde en güzel yerdi.

 

Kameramanlarla ayrıldıktan sonra ailecek arabaya bindik. Çok aç olduğumuz için önceden ayarladığımız mekâna doğru yola çıktık. Ailecek yaptığımız en güzel aktivitelerden biri de yatığımız yolculuklardı. Onlarla yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki anlatamıyordum. Onları yapmak için ise sabırsızlıktan ölebilirdim.

 

-kız sakin ol önce karnımızı doyur-

Sende çok acıkmışsın anlaşıldı.

-o sıcakta acıkmayan da ne bilim-

Emir alınmıştır iç ses.

-sonunda-

 

Mesela bugün için çok uğraşmıştım. Annemin dikkatini çekmeden bu planı yapmak ve harekete geçirmek oldukça zordu. Anneme yakalanmaktan çok korkuyordum ama başarmış olmanın büyük gururu içindeydim. Annemin gelinlikler içindeki halini izledikçe gözyaşlarım akmak için yer arıyordu. Mutluluktan da ağlanıldığını görebildiğim için yaralı çocukluğum gülüyordu.

 

Araba yolculuğumuzun sonuna geldiğimizde ise arabadan indik. Otelin yemek katına çıktığımızda hiç beklemeden yemeklerimizi seçip siparişimizi verdik. Diğer masalardaki misafirler annemle babamın hallerine bakmadan duramıyordular. Her şeyi önceden planladığımız için çok beklemeden siparişlerimiz gelmişti. Kızlara ve balığıma durum bilgisini verdikten sonra önümde bekleyen yemeklere dalış yaptım. Çekimlerin daha da gecikmemesi adı altında hızlı bir şekilde yemeklerimizi yedik. Yemek katından ayrılıp bizim için ayarlanan odalara geçtiğimizde içim kıpır kıpırdı.

 

-hadi bakalım yapalım artık bu sürprizi-

Hadi bakalım başlayalım iç ses.

 

Annemle birlikte odaya girdiğimizde annemin şoka uğramasıda bir olmuştu. Karşısında gördüğü gelinlik ise ona bakıyordu. Şaşkın yüz ifadeleri ile bana bakmaya devam ettiğinde içinde bulunduğu anı sorguladığının farkındaydım. Bazı şeylere anlam vermeye çalışıyordu. Bir gelinliğe bir de bana bakıyor, arafta kelime bulmaya çabalıyordu.

 

"Neler oluyor kızım?" gayet normal bir şekilde sorusunu sorduğunda ise gelen ses tonu soluk soluktu. Mutlu olmuştu bunu anlamıştım. Yanına gidip onunla yatağa oturduğumda ellerini tuttum. Kocaman bir gülümsemeyle onu öptükten sonra sorusunun cevabını verdim.

 

"Sürpriz anneciğim. Bu gördüğün kırmızı gelinliği senin için kiraladık," yüzündeki gülümsemenin büyümesi beni daha da mutlu etmişti. "Hatırlarsan son gelinlik provanda sana birkaç tana kına elbiseleri gösterip denettik. Ben de düşündüm ki çektiğiniz düğün fotoğraflarınızda birkaç tanede kına fotoğrafı olsun. O yüzden birkaç fotoğraf çekinmeniz için bunu sana kiraladım. Tabii babamı es geçmeyip ona da damatlık aldım. O şu an giyiniyor ve eğer ki sen de istersen dışarda bizi bekleyen kuaför ekibini seni hazırlamaları için buraya çağıracağım."

 

Annemin gözlerinden akan gözyaşlarını hızlı bir şekilde silmemle kocaman bir şekilde sarıldık. Bu sarılma bizim için bugünün anlamıydı. Fakat annemin bilmediği bir şey vardı asıl sürpriz bu değildi.

 

"Tabii ki de gelebilirler kızım. B... ben çok teşekkür ederim, her şey için." Gözlerinden akan gözyaşlarını hiç düşünmeden salıp kekelediğinde ağlamamak için direnmem zorlaşıyordu. Mutluluktan ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Annem bu haldeyse babamı hiç düşünemiyordum.

 

Yaralanmıştık biz. Bir bebek kaybetmiş bu masalda. Kanamıştık, kırılmıştık. El ele tutmadığımız onca güne rağmen tutmuştuk ellerimizi. Elimize aldığımız kalemle güzellikler yaratmış, bir bir çizmiştik kötü günlerin üstünü.

 

Annemin de kabul etmesiyle bizi bekleyen ekibi içeri aldım. Annemin hazırlığıyla ilgilenen ekibin yanında bir müddet durdum. Annem için bir karara bağlanıldığında hızlıca hazırlamaya başladılar. Annemin hazırlığı devam ederken babamın yanına gidip onun da hazırlığıyla ilgilendim. Yetmezmiş gibi aşağıda bizi bekleyen bir ton kalabalıkla ilgilendikten sonra sıra benim hazırlığıma gelmişti. Her şeyi önceden hazır ettiğim için hazırlanmam olduğunca hızlı bir şekilde olacaktı. Annemle babamı son bir kez daha kontrol ettikten sonra çekimlere gönderdim. Onların çekimlere gitmesiyle hemen annemin ayrıldığı yere oturdum ve ekibin beni hazırlaması için kendimi onlara bıraktım.

 

Yarım saat sonra annemlerin çekimleri bitmişti ve aynı şekilde benimde. Fakat annem için hazırladığımız sürprize sıra anca gelmişti. Kameraman onları son bir yerde daha çekim yapacağız demiş olduğumuz yere doğru yönlendirmişti. Her şeyden habersiz olan annem, babamla birlikte sürpriz yerine doğru geliyordu. Onlara görünmeden gizlice yerimi aldığımdan sabırsızca yerimde beklemeye başladım.

 

Kapalı olan kapının arkasında annemle babamın el ele tutuştuğuna emindim çünkü kameraman ve babamla bu şekilde anlamıştık. Kapının yavaş yavaş açılması ile video çekecek olan kameraman video kaydına başlamış, seçtiğim şarkının seslerinin duyulmasıyla alkış tufanı yükselip, meşaleler ve volkanların yanmasıyla kapı açıldı. Kalbim bir kez daha duracak noktasına gelmişti. Yanı başımda huzurunu hissettiren aşkım, gözlerimde ailem. İrislerim özellikle onları seçtiğinde el ele tutuşan annemle babam gördüm.

 

Anneme baktığımda ise neye uğradığını şaşırmış durumda yoğun kalabalığa bakıyordu. O sırada babam annemin kulağına doğru eğildi ve birlikte kararlaştırdığımız sözcükleri bir bir söyledi. "Kınana hoş geldin hayatım, kınana hoş geldin anneciğim. Umarım sürprizimizi beğenmişsindir." Babamla aynı anda bende içimden tekrarlamıştım sözleri. Annemin yüz ifadesinin değişmesi ile ilk bana sonra babama döndü. Gözünden akan yaşı silmeden babamın elini daha sıkı kavradığında beklemeden birlikte adım atmak için hareket etti. Alkışlar eşliğinde kına salonuna giren annem ve onun elini bırakmayan babam vardı karşımda. En büyük alkış bana aitti. Gözümden akan yaşları fark eden balığım bana arkadan sarılarak destek olurken akan gözyaşlarımı da sildi. Annemle babam ilk danslarını yaparken balığımın kollarının arasında onları izledim.

 

Aile bu muydu?

 

Mutluluklarına mutlu olmak, onların huzurluluğunu iliklerine kadar hissetmek. Eğer aile buysa bu manzarada, bu sıcak kollarda olmak isterdim. Hemen çaprazımda olan kardeşlerimin parlayan gözbebekleri de kanıttı. Sanki ressamdım ve bu eşsiz görseli çiziyor gibiydim.

 

Balığımın sıcak kollarında annemle babamı izlerken huzuru bulmuştum. Onların bu tatlı halini izledikçe içimdeki kıpırtılar beni rahat bırakmıyordu. Bütün akrabalarımız buradayken benim rahat tavırlarım hepsini yerle bir edebilirdi. Seçtiğim şarkının ruhu tamamen annemi ve babamı anlatıyordu. Balığım yüzünü saçlarıma yaklaştırması ile sıcak nefeslerini hissetmeye başladım.

 

*Sen bana aşkın en güzel halini yaşatan kadın*

 

Şarkının devam etmesi ile bizde olduğumuz yerde sağa sola doğru hareket ediyorduk. Balığımın daha da yakınlaşması beni tedirgin etmişti. Evet, rahat olabilirdim ama bütün akrabalarımın önünde de balığımla bu kadar yakınlaşacak değildim. Bulut'un nefeslerini derinden hissederken sessiz çıkan sesini kulaklarımda hissetmemle duyduğum cümleler beni benden alıyordu.

 

"Kahverengi, bir peri kızına bu kadar mı yakışır? Görüp görebileceğim en güzel peri kızı, seni senden daha çok seviyorum. Seni kendimden daha çok seviyorum. Sana olan sevgimi tanımlayamayacak kadar çok seviyorum."

 

Utangaçlıktan kızaran yanaklarım baştan sona kahverengi olan bana nasıl yakışmıştı bilmiyordum. Balığımın olup olmadık yerlerdeki romantik halleri beni uçurumlarda hissettirse de bazen o uçurumlara çıkmak istemiyordum. Bize özel kalsın istediğim şeyleri her yerde yapması sinirlenmeme sebep oluyordu.

 

-sanada bir şey beğendiremiyoruz-

Haksızsam haksızsın de iç ses.

-haksızsın-

Tamda senden beklediğim hareket.

 

Topuklu ayakkabı giymeyi hiçbir zaman sevmezdim. Saatlerce ince bir şeyin üstünde durmak çok kötüydü, işkenceydi. Spor ayakkabı en rahatı, en güzeliydi. Balığımla olan boy farkına daha aza indiren topuklu ayakkabıları sevmesem de bazı şartlarda giymek zorunda kalacaktım. Bulut'un bir tık daha yakınlaşması üzerine onu durdurup konuşmadan susturdum.

 

"Artık sus lütfen. Bazı şeylerin bize özel kalması gerekiyor balık bey." Sesim sert çıkmış olsa da yanlış yerde yanlış şeyler yapıyordu. Bunu hak etmişti.

 

*Yok istemiyor kalbim istemiyor fikrim başkasıyla gülmek*

*Yok zaten beceremem sensiz direnemem çok zor böyle gitmek*

 

İlk dansın bitmesi ile ikinci dans şarkısı açıldı. Annemle babamı yalnız bırakmamamızı isteyen orkestracıyı dinleyip balığımla ilk sahneye çıkan çift olduk. Peşimizden çıkan çiftler ile kına gerçek anlamıyla başlamış oldu. O kadar hızlı ilerledi ki zaman nasıl bu kadar hızlı geçtiğini anlamamıştım. Dansın peşine oyun havası çalmıştı. Yerinde duramayan ben annemle babamla doyasıya eğlenmiştim. Onun peşine çalan halay, horon demeden her birinde oynayıp yıllarca biriktirdiğim kurtlarımı dökmüştüm.

 

Annemle birlikte geri bize ayarlanan odaya dönmemizle kendimi direk yatağa attım. Bu ayakkabılarla o kadar çok yorulmuştum ki oynamaya ve yürümeye mecalim kalmamıştı. Yapmak zorunda olduklarımdan dolayı yataktan kalkarak dolaba doğru hareket ettim. Kapalı olan dolabın kapağını açmam ile annem için ayarladığımız kaftan gün yüzüne çıktı. Lila renklerle donatılmış kaftanı olduğu yerden alıp yatağa annemin yanına koydum.

 

Annem dolu gözlerle bana bakıyordu. Onu bugün de bile böyle görmek canımı yakıyordu. Biliyordum bu gözyaşları mutluluktandı. Ama ne olursa olsun o gözyaşlarının artık akmasını istemiyordum. Annemin yanına doğru ilerledim.

 

Kırmızı göğüs dekolteli kına elbisesinin içinde tam bir prensesti. Kırmızı taşlarla donatılmış tacı ise kına elbisesini tamamlayan en güzel parçaydı. Sade seçtiği kolye ve küpeleriyle muhteşem ötesi gözüküyordu. Annemin yanına oturduğumda ise direk ellerini tuttum.

 

"Anne yapma artık bunu kendine. Bugün de bile ağlama. Kendine en önemlisi bize bunu yapma. Biliyorum mutluluktan ağlıyorsun ama artık bu gözlerde gözyaşı görmek istemiyorum." Annemin yüzü güldüğünde daha da mutlu oldum tekrar, tekrar. Onun gülümsemesi demek benim gülümsemem demekti sonuçta.

 

"Kızım," sesi titriyordu. Konuşması bile beni ağlatacak kadar güçlü olacaktı bunu en baştan anlamıştım. "Bu sürprizin için sana çok teşekkür ederim. Beni ne kadar mutlu ettiğini anlayamazsın. Bunu anlatacak kelimeler yok." Gözlerim dolmaya başladığında ise kendimi tutmam daha da zorlaşıyordu. "Senden vazgeçmeyerek en doğru kararı vermişim." Duyduklarım mıh gibi kazınıyordu hafızama. Belki bir zaman sonra unuturdum gibi düşünülsede öyle olmayacaktı. Dün gibi hatırlayacaktım bu anı, sözleri. Eminim az sonra aşağıda kına yakılırken de ağlayacaktık ama bu bambaşkaydı. Annemle kocaman sarılmamızla bütün dünya o an, o saniye durmuştu bizim için.

 

Annemle toparlandıktan sonra hızlı bir şekilde kırmızı gelinliği çıkartıp lila renklerinde olan kaftanı giydi. Daha fazla vakit kaybetmeden kuaför ekibi onu makyaja alırken bizde kız tayfası ile bizim için getirilen lila kaftanları giydik. Ellerimizdeki mumlarla her şeyi hazır ettikten sonra teyzem de gelip kına tepsisini aldı. Biz her şeyimizle hazır olduğumuz da annemin de hazırlığı bitmişti. Hiç vakit kaybetmeden fotoğraflarımızı çekip salona doğru hareket ettik.

 

Salonun kapısının önünde hizalandığımızda heyecandan kalbim çok hızlı atıyordu. İçerideki kalabalığı daha fazla bekletmeden giriş yapmalıydık. O sırada açılan şarkı ile kına merasimi için salona giriş yaptık. Şen şakıyarak girdiğim salondaki davetliler büyük alkışlarla bizi karşıladı. İlk başta çalan şarkılarla oynadıktan sonra asıl şarkıların çalması ile ağlama vakti gelmişti. Elime tutuşturulan lila renkli duvağı annemin başının üstüne örtmemle gözlerim çoktan dolmuştu. Annemin etrafında dönmeye başladığımızda ise anneannemin, teyzemin, babamın ve benim ağladığımı görmek çok mümkündü. Diğer köşede ağlayan dayım ise kendini saklıyordu ama beceremiyordu. Elif ve diğer kızlarında ağladığını gördüğümde daha da şiddetlenmemek için zor tuttum gözyaşlarımı. Daha sonra

kaynana gelin elini açmıyor merasimiyle kına yakıldı, babam kalkıp annemin duvağını açtıktan sonra tekrar dans edildi. Daha sonra annem, babam ve ben karşılıklı oynayıp kına testisini kırdık. Sonrası bilindik oyunlarla devam etti.

 

-testi kırmada senin ne işin var acaba hanımefendi-

Bende bir bilsem iş ses.

-sus ya, hepsini sen planlandın-

Hayır, bu planımda yoktu spontane gelişti.

-gelde külahıma anlat-

Kötüsün iç ses.

-her zaman senin kötün-

 

Bu sürpriz annemin çocukluğundan beri hayalini kurduğu bir şeydi. Ve ben bu hayalini gerçekleştirdiğim için hem onunla hem de kendimle gurur duyuyordum. Her haliyle bu gece bizim için en güzel geceydi. Bu gece annemin gecesiydi, unutamayacağı kadar eşsizdi. Çocuk Songül'ün kurduğu son hayaldi bu.

 

Bütün yorgunluğuma değecek kadar güzeldi bugün. Bütün yorgunluğuma değecek kadar gerçek bir hayaldi. Gerçekleşen bir hayalden başka ne isterdiniz ki?

 

-gerçekleşen hayal-

 

Hayal kurmak suç değildi. Onu gerçekleştirecek olma umudu vardı. O umut bizim gerçeklerimizdi. Hayallerimiz bir sırken onları gerçekleştirmek için gösterdiğimiz umut ise gerçeklerimizdi. Onları gerçekleştirmek için girdiğimiz binlerce çıkmazlar bir gün evimiz olacaktı.

 

Peşinden koştuğun her şeyin bir kıymeti vardı. Onlar senin hakkındı. Onlar senin gerçeklerindi. Onlar bizim gerçeklerimizdi.

 

Bugün annemin sabrının en güzel sonucuydu. Bugün onun hayalinin gerçek günüydü.

 

 

💦

 

 

Pes etmiş çocuktan:

 

2 Hafta Önce

 

Buluşma yerine geldiğimde kimsecikler yoktu. Yaşamış olduğum son konuşma beni paramparça etmiş olsa da yine kendi kararımı verememiştim. Burada olmam en büyük hatayken ben yine o hatanın içindeydim. Bir karar vermiştim saatler önce ama o telefon yerle bir etmişti bir kez daha. Yaklaşan adım sesleri ise gelenin kim olduğunu açıklar niyetteydi.

 

"Vay be demek her şeyden vazgeçecek kadar âşık oldun?" Karşımdaki alaycı sese maruz kalmak büyük bir zulümdü.

 

"Aklının alamayacağı kadar aşığım hem de. Seni, beni ve hatta bizi yakacak kadar aşığım. Senden korkmam mı gerekiyor? İşte o senin yapman gereken şey." Kelimelerimi insafsızca sıraya diktiğimde bir gram olsun duygusunda değişim yaşanmamıştı. Sinir oluyordum ihanet ediyor olmamızdan. "Benden uzak durun. Beni de yeni işlerinize dâhil etmeyin. Yeterince size çalıştım zaten. Şimdi yakamdan düşün kardeşimden de Dila'dan da uzak durun. Bu da sana ve size son uyarım olsun." Olamayacaktı biliyordum ama yine de inanmak istedim.

 

Karşımda kendini en önemli insan gibi sanan tavırları midemi bulandırıyordu. Acaba benim gibi o da vazgeçmek istedi mi hiç, benim gibi yalan söylerken büyük vicdan azabı çekti mi? Sanmıyorum, onca sene yanı başında sinsi sinsi kuyusunu kazıyordu. Büyük bir suçluluk hissetmiş olsaydı çoktan vazgeçerdi.

 

"Biliyor musun çok boş konuşuyorsun Bulut." Sinsi düşünceler içindeydi. Beni ezmek kendini üstte tutmak onun değil patronun suçuydu.

 

"Hiç pişman oldun mu ona yalan söyledin diye, hiç gözlerinin içine gerçek duygularınla baktın mı?" bakmış olsan ondan bir şey saklamak istemezdin. Gerçekten onu sevdiysen kanatmak istemezdin.

 

"Oldum ama onun için değil kendim için. Neden dedim, neden intikam alınacak kadar değerli olamadım, neden bir yalandan da olsa bir hayatım olmadı. Sevilmedim ben, istenmedim. Hor görüldü benim çocukluğum, kaçmak bir çözüm olmadı yine bu hikâyede buldum kendimi." Ondan beklemediğim şekilde dürüst davranmıştı. Duyduklarım yaralı olan çocukluğumun üstüne oynuyordu. Elini tutmam için yalvaran kardeşimin sesi yankılanıyordu zihnimde.

 

"İstesen başarırdın kaçmayı, istesen vazgeçerdin," dediğimde ona değildi sözlerim banaydı. Kendime inandırmaya çalışıyordum yalanlara.

 

"Ben hiçbir zaman vazgeçmedim senin aksine daha çok direttim bu intikam için. Ne istediyseler daha fazlasını yaptım ne istendiyse sorusuz gerçekleştirdim." Yaptığının onur duyulacak bir şey olmasını istiyor gibi bir hali vardı ancak bir taraftan istemiyor gibiydide. Karışıktı, tam anlamıyla çözmek zordu.

 

"İki hafta sonra ne yaparsanız yapın her şeyi Dila'ya söyleyeceğim bu da son sözüm." Yapacaktım, kardeşimi ellerinden kurtaracak bu masala son çizecektim.

 

"İki hafta sonrayı not et bak bakalım kimin dediği oluyor çünkü kayıba hazır ol." İşittiğim sözler bir kez daha kalbimden vurduğunda elimde tuttuğum hançer daha çok deldi derimi. Hislerim bir yumak gibi birbirine girmişken gözlerimden akmaması içim direttiğim yaşlarım usulca akmaya başladığında bir savaş başlatmıştım.

 

Bu savaş onaydı, kalbimi çalan hırsıza.

 

Bir yola daha girdim o gün. Sonunda beni neyin beklediğini bilmeden, kimleri kaybedeceğimi bilmeden girdim o sokağa. Belki bir çıkmazdı, belki de çıkışı cennet olan bir yer. Belki o yolun sonunda görmek istediğim kişiler yanı başımda olurdu.

 

"Elinizden geleni yapın hiçbir engel beni ondan vazgeçirmeyecek," dediğimde yanı başımda oturan ortak çakması ifadesizce, bir ezik gibi beni incelemeye devam etti. Sessizliği kabullenişti.

 

"Kendine dikkat et Bulut Aras çünkü bu saatten sonra patron seni affetmez, senden istenileni yapacaktın." Demiştim bu bir kabulleniş diye. Oturduğu banktan kalktığında acır gibi dikti gözlerini üstüme. "Başlattığın bu savaşta en zararlı çıkan kişi olmaman dileğiyle." Yüzsüzce geldiği gibi gittiğinde bir başıma kalmıştım.

 

Önündeki denizi izledikçe içimde biriken kin artıyordu. Gücü yakından hissediyordum. Bu saatten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Olamazdı da.

 

 

BÖLÜM SONU

 

Neler oluyor bu lanet kitapta?

Bir yerinde dur be izo, bir güzel bölüm yazınca bölümü de güzel bitir niye bunu yapıyorsun?

Şaka maka ama çok güzeldi, çok. Mesajlaşma kısmı komik gibi gözükse de yazarken zorladı.

Bu bölümde ki favori sahneniz ya da cümleniz?

Siz Bulut yerinde olsanız ne karar verirdiniz?

Sizce savaşta kazana kim olur?

Sizce ilerleyen bölümlerde neler olacak?

Burasıda sizin düşünceleriniz ve sorularınız için olsun.

Spotify hesabımda kitabın şarkılarını dinleyebilirsiniz✨ Beni sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın. Kitap hakkında merak ettikleriniz ve daha çoğu şey için oradan ulaşabilirsiniz.

Wattpad: izzetcanduman

Inkspired: izzetcanduman

Instagram/TikTok: izzettcanduman

Spotify: İzzetcan Duman

Okuduğunuz için teşekkür ederim🤍 Gelecek bölümde görüşmek üzere🥰 Yorumlarınız ve oylarınız benim için önemli.

Seviliyorsunuz😍

Bölüm : 07.12.2024 19:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...