20. Bölüm

20.BÖLÜM: SON TABLO

İzzetcan Duman
izzetcanduman

Ey ahali kalkın biz geldikkkk:)

Bu bölüm Çıkmaz Sokak~Sırlar serüvenin son bölümüdür normalde bu bölümle birlikte küçük bir ara vermeyi planlamıştım ancak ara yok yine her hafta sizlerle buluşmaya devam edeceğim🎉

Keyifli Okumalar:)

Bölüm Şarkısı;

Şebnem Farah - Hoşçakal

 

"Yeni yol, yeni hayat, son oyun."

 

20.BÖLÜM

 

"SON TABLO"

Gerçek olduğunu düşündüğüm hiçbir şey yoktu. Sevgi gerçek değildi, istek gerçek değildi, ihtiyaç gerçek değildi... Hiçbir şey gerçek değildi çünkü onlar gerçek olamamıştılar. Bu kadar duygusuz olmayı, bu kadar umursamaz olmayı nasıl beceriyorsunuz? Kimse gerçek değil, herkes sahte. Kimse sevdiği için yapmıyor bir şeyleri, çıkarları için yapıyorlar. Umut ettiğim şeylerin olmamasına yeter.

 

Bu kadar sınav, bu kadar yük çok fazla... Artık kaldıramıyorum. Dayanamıyorum. Sıkıldım, bunaldım, daraldım. Ne yaparsam yapayım olmuyor. Her defasında başa dönüyorum. Bitmiyor benim acılarım da yüklerimde. Tamam, diyorum bu sondu ama sonuç asla değişmiyor. Her defasında olduğu gibi hayat bana gülümsemiyor.

 

Yenildikçe tekrar tekrar yeniliyorum.

 

Sırlarla yaşamaya başlamıştı hayatım. İlk doğduğum gün bile bir sırken şu an yaşadığım dönemde o sırların gün yüzüne çıktığı son gündü. Hayatımdaki ikinci en büyük sırrı öğrenmiştim birkaç saat önce. Şu an odamda yatağımda yatıyordum ama içeride bulunan o iki kişi yalandı. Yaşadığımız bütün anlar yalandı. Onlar beni mahvetmişti. En sevdiklerim beni mahvetmişken benim elimden gelen hiçbir şeydi.

 

Ne olanlardan birine bahsedebiliyordum ne de karşılarına geçip onlara hesap sorabiliyordum.

 

Aradan bir hafta geçmesine rağmen hâlâ ruhsuzdum. Yemek yemekte zorlanıyordum. Aldığım her nefes batıyordu. Yok, olmak istiyordum. Kimsenin benimle olmasını istemiyordum. Kimseyle konuşmuyordum. Toparlanmam gerektiğini söylüyordular ama ben kendimde o gücü hissetmiyordum. Korktuğum karanlıkta yalnız kalmıştım artık. Elimden tutacak kimse kalmamıştı. Annem... Babam... Beni her parçam terk etmişken ben kendime gelemiyordum.

 

Ailem gittiğinden beri yıldızlar parlamıyordu. Geceleri aydınlık kalmamıştı. Geceler benim için zifiri karanlıktı.

 

Yine sabah ışıkları onsuz bir güne çağırıyordu beni. Zaman kavramamı öğrendiğim son gerçekle kaybetmiştim. Tek bildiğim zaman yeni günün ışıkları oluyordu. Kendimi kaybettiğim zamanda küllerimden doğmam gerekiyordu ama ben o küllerle yaşıyordum. Onlarla güçlenmek yerine onlarla savaşıyordum. İçimdeki yangın hâlâ dinmemişti.

 

Geçirdiğim bir haftayı geçenlerde yanı başımda konuşan o hainden öğrenmiştim. "Yapma bunu kendine peri kızı, kalk elimden tut: yine ağla, yine konuşma ama elimden tut, tut ki varlığım sana iyi gelsin." Bulut'un söyledikleri o onay gibi aklımdan çıkmıyordu. Verdiği onay ailemi benden almışken elini tutmamı beklemesi aptallık olurdu. Gözü gören insan bir şey olduğunu bilirdi.

 

Ne elini tutabilirim ne de seni sevebilirim. Varlığın başlı başına acıyken o acıyı kalbime yerleştirmem. Yapamam.

 

Savaşmak zorunda kaldığım gerçekler her gün yüzüme yüzüme vurdukça kaçıyordum. Onlardan kaçarak kendimi o yalnızlığa mahkûm ediyordum. Her gün beni görmeye gelenler oluyordu ama ben hiçbiriyle tek kelime dahi etmiyordum. Naz ve Bulut gelip onları gördüğümde içimdeki o intikam ateşi külleniyordu. O ateş bir kıvılcımlanırsa hem ikisini hem de çalıştıkları o adamı Ahmet Deniz'i bitirirdim.

 

Üstüne başka bir numaradan masaj almıştım. Kimseye söylememiş sır gibi saklamıştım mesajı. Hainleri öğrendikten sonra gelmişti bu mesaj.

 

+90534.......: Gerçekleri öğrenmek istiyorsan yapman gerekeni biliyorsun Dila Deniz.

 

Kısaydı. Aklımı kaçırtacak kadarda büyüktü. Okudukça okumuştum mesajı. Kelime kelimesine ezberlemiştim artık. Kimden geldiğini bilmiyordum. Korkuyor muydum? Hayır.

 

Ölümüm en çıplak gerçeğiyle çarpıcı şekilde karşılaştığımda korkumda gitmişti. Yalnızlıktan korkardım önceden şimdi yalnızdım. Evsiz kalmaktan korkardım çocukken şimdi evsizdim. Neyden korktuysam her birini yaşamıştım. Artık korkacak ne kaldıki elimde.

 

Ailemin kanı vardı bu ellerde. Acımın bir simgesi gibi. Yas tutmak istesem de yapamıyordum. Sesiz kalmıştım dünyaya. Ağlasam dahi sessizdim.

 

Kimsesizlik koca bir sessizlikti. Yolun sonu da öyleydi.

 

Bu sabah yanımda kaçıncı kez sabahladığını bilmediğim Asya vardı. Dün kalan Naz'dı ve bir an bile yüzüne bakmamıştım. Bugün gözlerimi açtığımda yanımda ağlayan Asya'yı görmek garip hissettirmişti. Bilmiyordum onu öyle gördüğümde o ağlayışlarımın, haykırışlarımın gözümün önüne geleceğini. O da paramparçaydı, bunu en başından beri anlıyordum ancak cesaret edipte onunla konuşamıyordum.

 

Bugünse hayat beni onunla konuşturmaya yitiyordu. Evren Asya'yla konuşmam için mesajlar gönderiyordu. Gece gördüğüm yıldız ama tek bir yıldız bana bunu fısıldamıştı sanki. "Asya'nın sana, senin de Asya'ya ihtiyacın var."

 

Paramparça olmuş iki bedendik.

 

Uyanmış olduğumu hâlâ fark etmeyen Asya'ya baktım. Gözlerinin altındaki kızarıklık ağladığının kanıtıyken morluklar uykusuzluğunun kanıtıydı. Kendi sıkıntılarının içinde bir de benimle uğraşıyordu. Bilmem ne sıkıntısı vardı? Mezuniyetten beri üstünde bir hüzün vardı. Eğer ki hâlâ aynı konuysa bir azarı hak ediyordu. O bu haldeyse bilmem ben ne haldeydim.

 

"Teşekkür ederim," ağzımı açmamla gözleri kocaman açılan Asya şaşkınlığa uğramıştı. Eğik olan kafasını kaldırıp bana bakmasıyla yüzünde gülücükler açtı.

 

"Konuştun. Dila konuştun." Sevinci o kadar tatlıydı ki onu görmek bile beni kendime getiriyordu. O gözlerinin içindeki umuda baktım. İşte o umut ikimizin umuduydu.

 

"Yanımda bu derece güzel bir kadın varken onunla konuşmazsam ayıp olurdu." Gülmesiyle birlikte dünyam şenlenmeye başlamıştı. Şu günlerde dahi size iyi gelecek kişiler biriktirmek kendi adınıza yapacağınız en iyi hareket olurdu.

 

"Yapma bunu ya. Sen söyle bakalım nasılsın, ne hissediyordun?" günün birinde bunları konuşacak olmak canımı acıtıyordu ama o konuşmanın zamanı gelmişti.

 

"Yorgun. Tek bir şey hissediyorum o da ölüm. Benden aldıklarını getirmeyecek olan o acımasız 4 kelime. Nasıl olmam gerektiğine dair bir fikrim yok ama paramparçayım. Hissizim. En kötüsü de yalnızım." Gözlerimden akan yaşların bir sınırı var mıydı? Eğer varsa çoktan bitmiş olmaları gerekirdi. Konuştukça karşımda duran elalar yaşarıyordu. Dudaklarını dişliyor, ağlamamak içim kendini tutuyordu.

 

"Şşş öyle deme. Ben varım, biz varız. Anneannen, teyzen, dayın, babaannen, halaların, kuzenlerin, arkadaşların ve sevgilin var. Bö-" Herkesi sırasıyla anlatırken içimde bir duygu kırıntısı oluşmamıştı. Son dediğinde sözünü kestiğimde dahi kalbi kırık kızdan başka biri değildim.

 

Belki de hâlâ yarım kalmış küçük kızdım.

 

"Hayır, Asya benim sevgilimde arkadaşım da yok. Kardeşim var ama." Elini tuttuğumda kafasını yana yatırıp acı dolu gülümseme attı. "Onlar sadece koca bir yalanmış kardeşim." Bu kaçışın sonuydu. İçimdeki intikam ateşinin açığa çıkmasıydı.

 

"O da ne demek oluyor, kardeşim?" O da kardeşim demekle mutlu olmuştu. Şaşkındı, duyduklarını sindirememişti bile ama yine de benim için anlamaya özen gösteriyordu.

 

"Sahtelermiş. Duyguları, hisleri yani her şeyleri sahteymiş. Gerçek olan tek şey de amaçlarıymış." Kurduğum cümleler karşısında hiçbir şey anlamıyordu ama yine de elimi tutuyordu. Yatakta oturur pozisyona geçtiğimde olanları nasıl açıklayacağımı düşünüyordum.

 

"Kısacası annemle babamın benden alınmasını sağlayan adamın Ahmet Deniz'in adamları Bulut ve Naz'mış. Hayatıma girmelerinin amacı annem ve babamın canıymış." Asya duyduklarına karşılık şok içindeydi. İlk öğrendiğimde ben de böyle tepkiler vermiştim. Ne kadarda sallamışı. Hiç mi anlamaz bir insan? Nasıl olurduda ikisine çok güvenirdim? Keşkeler denmeseydi mesela. Yapılmasıydı bu ihanet. Neden, neden ihanet ettiler bana?

 

"Sen yanlış anlamışsındır. Olur, mu öyle şey saçmalama?" Asya inanmak istemiyordu ki bende ilk başta inanmamıştım. Kim sevdiği adamın ona düşman olduğuna inanmak isterdi ki; kim can dostum dediği arkadaşının ihanetine uğradığına inanmak isterdi ki?

 

"Keşke..." Komodinin üstünde duran telefonumdan ilk başta ses kaydını dinlettim. Ses kaydı bile yeterli olmuşken üstüne çektiğim videoda eklenince Asya bir kez daha paramparça oldu. Şu an onunla aynı duyguları paylaşıyorduk. O da bu olanların bir rüya olmasını istiyordu ben de bunu hissedebiliyordum.

 

"Bu kadar iyi oyuncu olamazlar ya. Hiçbir şey hissetmeden hedeflerine varamazlar. O kadar ağlayışları da mı sahteymiş?" Asya bu olayı hiç kabullenecek gibi değildi. İkisini de benden önce tanımıştı çünkü. Belki kendini bile suçlayacaktı. Ne de olsa onun vasıtası ile tanışmıştık.

 

"Her şey çok gerçekçiydi ama hepsi yalandan ibaretti." Her şeyin en güzel ve doğru açıklamasıydı bu. Gerçek kendini saklamakta ustaydı. Görünmez bir ödüldü. Yalanların olmadığı yerleri özenle seçiyordular ki bana gelmemişti o kısım. Karanlık, ateş, ihanetlerin yuvası sırlar sarmalamıştı hayatımı.

 

Sadece bu konuşma bile bizi darmadağın edebiliyorken Asya'nın anlatacakları bizi nasıl etkileyecekti bilmiyordum. Bu kazık benim kadar olmasa da Asya içinde ağırdı. Naz'la paylaştıkları anılar şu an gözünün önünden birer birer geçiyordu anlayabiliyordum. Bulut'la geçirdiği kısa sohbetler kulağının hemen yanındaydı.

 

"Asya ben gidiyorum. Annemle babamın bana uygun gördüğü, hayaller kurduğu hayatı yaşamaya gidiyorum." Bugün benim için bambaşka bir gün olacaktı. Veda gelmişti tekrar. İntikam istiyordum ama bunu vedasız yapamazdım.

 

"Nereye gidiyorsun Dila? Sende mi bırakacaksın beni?" Asya'nın verdiği bambaşka bir tepkiydi. Karşılaşacağım durumları çok düşünmüş, defalarca ölçüp tartmıştım lakin böyle bir düşünceye sahip olmamıştım. Zaten sahip olmayacağımı düşündüğüm yerlerden vurulmuştum.

 

"Seni bıraktığım yok Asya. Sadece uzaklara gideceğim. Her şeyden uzak yeni bir hayat başlamaya." Haklıydı Asya. Uzağa gittiğimde eskisi gibi olamayacaktık. Araya giren mesafe, benim yas sürecim daha da karıştıracaktı ortalığı ama bunu bilmemesi en iyisiydi.

 

"Tamam, yine de ben yokum. Sana milyonlarca kilometre uzakta olacağım. Aramızdaki sınırlar ve mesafe bize izin verebilecek mi?" Asya olaya bambaşka bakıyordu. Bakışının doğruluğunu bildiğimden dilim tutuluyordu. Verdiğim derin nefesler rahatlatsın isterken daha çok sıkıyordu.

 

"Bak Asya babam ve annemin de dediği gibi. Bu ülke, bu şehir bize iyi gelmiyor. Burada boğuluyorum. Ne yaparsam yapayım her yerde onların anılarıyla karşılaşacağım. Onlardan kaçmıyorum ama onların yokluğuna da alışabilmiş değilim. Buradan gideceğim ve iyi olduğum zamanda buraya ihtiyacım olduğunda geri döneceğim." Burada her yerde onlar varken toparlanmam bir o kadar da zor olacaktı. Düşünmek istemediğim her an onlardan bir parça çıkacaktı karşıma. Yeni yeni toparlanmaya başlayan ben için daha da zorlaştırıcı bir hamle olacaktı. En iyisi gitmekti.

 

"Tamam, git ama bende seninle geleceğim." Elimi tutmasıyla birlikte dediği beni etkilemişti. Onun burada bir hayatı varken peşimde sürükleyemezdim. Onun burada hayalleri vardı. Eğer benle gelirse o hayaller yok olacaktı. Ona bunu yapamazdım. Benim hayallerim yerle bir olmuşken kardeşime bu hainliği yapamazdım.

 

"Olmaz Asya. Senin burada bir hayatın var. Bunu sa..." Ben daha konuşmamı bitirmeden lafımı yarıda kestiğinde ne tepki vereceğime karar verememiş karmaşıklığın içine girmiştim.

 

"Benim burada bir hayatım yok Dila." Duyduklarımda şoka uğrarken, böyle bir çıkış beklememiştim. Onun bir ailesi vardı. Sevdiği varken bunu kendine nasıl diye bilirdi? Tamam, sevdiği onu takmasa bile ona o kadar âşıkken bırakamazdı.

 

"Ama ailen?" dediğimde güldü ama bu gülüş bambaşkaydı. Mutlu olduğu için değil acı çektiği içindi. Alaylı bir gülüştü. Tanırdım bu gülüşüde, bilirdim de. Kendim yaşamış çok kezde dinlemiştim.

 

"Ailemin umurunda bile değilim Dila. Ne yaparsam yapayım onları asla memnum edemeyeceğim. Bilmiyorum neden böyleler ama onlardan beni tek anlayan ablam. O da git buralardan hayatını kurtar diyor. Biz onları hiçbir zaman istemedik ama onlar bizi istedikleri halde sevmediler." Asya'nın yarası sandığımdan derindi. Tek güvendiği ablası Aslı'ydı. Bir şey sormadığım halde o konuşmaya devam etti.

 

"Babam çok paragöz Dila. Milyonlarca parası var ama asla memnun değil. Sürekli daha fazlasını istiyor. Olup olmadık saçma sapan işlere kalkışıyor. Bir gün onları kaybettiğinde paranın hiçbir şey olmadığını anlayacak. Evet, para önemli ama babam için para o değil bambaşka bir şey. Annem desen anca para harcama peşinde. Sürekli babamı aldatıyor. Bazı akşamlar evde ablamla tek kalıyoruz. İkisi de eş ama değiller. Onlar birbirlerini bile umursamazken bizi nasıl görsünler. Maddi desteği sağladıktan sonra anne baba olunsaydı bizimkiler olurdu zaten. Bizde manevi desteği ablamla kendimizde bulduk. Birbirimize sarıldık, o hayattan kurtulmaya çalışıyoruz. Benim ailem senden ve ablamdan oluşuyor Dila."

 

Gözlerindeki yaşlar onun acılarının sembolüydü. O acılar onun gücüydü. Kendi ışığını çizmek için uğraştığı çabaydı o yaşlar. Onun tutunduğu bir destekti. Asya'ya sarıldığımda buna ihtiyacı varmış ki sımsıkı sardı kollarını küçülmüş bedenime. Aslında benim de böyle bir sarılmaya ihtiyacım vardı. Sıcak kollarda teselliye ihtiyacım vardı.

 

Küçük kız olarak ağlayacak bir sığınak arıyordum. Güvenebileceğim, inanabileceğim, anlaşabileceğim bir sığınak.

 

"Peki, ya Batu?" içimi kemiren düşünceler inanmak istemeyerek sordum soruyu. Sesim zorlukla çıkmış olsa da yıkıcı soruydu. Asya ona karşı sorduğum soruyla yüzü düştü. Uzun bir düşünceye daldığında kafasını bir şeyler karıştırıyordu bunu anlamıştım. Kötü bir şeyler vardı belli oluyordu. Hissetmiştim. Birkaç defa ağzını açıp kapadığında emin olmuştum. Bir şeyler demeye çalıştığı hali her şeyi açılar vaziyetteydi.

 

"Onun hiç umurunda değilim. Tek düşündüğü cinsellik..." Asya'nın söyledikleri düşüncelerimi doğrularken daha az önce şoka girmemiş gibi şaşırıyordum. İkimiz de yaralıydık gerçekten de birbirimize ihtiyacımız vardı. Asya'nın söyleyeceklerinden korkmaya başlamıştım. Batu'yu tanıyor olmamız her şeyini bileceğimiz anlamına gelmiyordu. Evet, kızlara aşırı düşkündü ama Asya'nın dediği şey bambaşkaydı.

 

"Cinsellik mi? Asya... Korkuyorum bak. Sana bir şey yapmadı daha?" Asya'nın beti benzi attığında ellerinden sımsıkı tuttum. Bu bir savaştı, ruhuna açılmış büyük savaş. Aşkıyla vicdanı arasında geçen bir savaş. Galip var mı bilinmiyor çünkü her savaş başka tarihler yazıyor.

 

Korktuğumun bu sefer olmasını istemiyordum. Daha az önceki hali resmi çizmişti. Eksik parçalar hafızamda yerine oturdukça ürpermemek elde değildi.

 

"Hayır, Dila bana bir şey yapamadı." Asya'nın titreyen sesi o anı defalarca aklında yaşamasıydı. İçimde biriken kin yeni hedef tahtasını hızlıca bulmuştu.

 

Sevgi bu kadar da acıtmamalıydı.

 

Sevgi hiçbir zaman yaralamamalıydı.

 

Sevgi iyileştirmeliydi.

 

"Yapamadı ne demek Asya? Bak onu gebertirim." Asya bu sefer eğik olan kafasını kaldırdı. Gözlerimin içine baktı. Yapma diyordu gözleri. Bunu yapma.

 

"Kalkıştı ama başarısız oldu. Kurtardım kendimi ellerinden. O pis nefesini hissettim. Her şeyden çok sevdiğim adamın bana zorla..." Asya'yı susturur susturmaz direk sarıldım. O ağlıyordu ben ağlıyordum. Yapılması gereken belliydi ama bu yaşanan durum Asya'yı başka etkilemişti.

 

Kayıplar etkilerdi. İllaki sevdiğin biri kişiyi kaybetmen gerekmiyordu. Diğer verdiğin ufacık bir şeyin kayıbı bile etkilerdi.

 

Asya sevgisini kaybetmişti.

 

Dakikalardır sarılıyorduk. Ağlamıştık. Birbirimizin acılarına yara bandı olacaktık. Bu acılar bizim intikamımız olacaktı. Onlara yaşatmamız gereken şeyler vardı ve biz onları yaşatmadan bir yere gidemezdik. Evet, gidecektik ama ondan önce yapılması gerekenler vardı. Alınması gereken intikamlar vardı. Asya'nın gözlerinin içine baktığımda içimde alevlenen yangın arşa çıktı.

 

Ailemle yanmaya başlamıştım, kardeşimle küle dönerken etrafıma saçılan kıvılcımlar can yakacaktı. Madem bizim canımız yandı aynı şekilde onların da canları yanacaktı.

 

"Biletleri al ben de hazırlanıp geliyorum. Almamız gereken intikamları alıp buradan yeni hayat yaşamaya gideceğiz." Haritalar baştan sona yeniden çiziliyordu. Şahsen yeni haritayı kendi ellerimde çiziyordum. Geri kaçmak yoktu, dönmek yasaktı ne olacaksa olacak ne kadar kanayacaksam kanayacaktım.

 

Borçlu olduğum çocukluğumu yüzüstü bırakamazdım. Dikenler battıkça ahlasamda o kız için dimdik ayakta durmalı, depreme direnmeliydim.

 

Benden giden herkes için savaşacaktım. Canıma can katan kalbim kömür olurken yeni tohumlar dikecektim; bizzat kendi ellerimle, kanlı ellerimle.

 

"Tamamdır kardeşim." Karşımdaki kızın korkusunu en derinden hissediyorken irislerinde gördüğüm umutlar daha da yaraladı ruhumu. Sızlayan kesikler gün geçtikçe açılıyorken tek taraflı davranmamalıydım. Asya'mın elini daha sıkı tuttuğumda boşta kalan diğer elimle de saçını kulağının arkasına sıkıştırdım. Akmaya hazırlanan yaşlarını usulca sildiğimde ağlamamak için kendini tutan kızın kesik bir inilti döküldü dudaklarından.

 

Sesizce birbirine değen bakışlarımız ilaçtı. Canım o kadar çok yanmışken birinin bakışlarında az da olsa iyi hissedeceğimi düşünmezdim. Asya'nın elaları bir taraftan acıtırken diğer taraftan da iyi geliyordu. Sıkışıp kalmışmışım bu yalan dünyada. Gerçekleri bulmak için çabaladıkça daha da batıyordum bu dünyaya. Yapacaktım ama, kendime söz vermiştim.

 

Bir yerden başlamamız gerekiyordu. Önce buna karar vermeliydik. En baştan başlamamız gereken yer kendini belli ediyordu lakin biz daha doğrusu buna benim cesaret edip onaylamam gerekiyordu. Düşündükçe atacağım adım daha da geri atıyordu istediklerimi. Bir şey vardı, ona gitmemi istemeyen. İkiyi bölünmüştüm yine.

 

-bu saatten sonra geri dönüş yok Dila-

İç ses... Geri gelmişsin. Beni bırakmamışsın.

-ben her zaman seninle olacağım unuttun mu ben senim-

Unutmak zorunda kaldım iç ses. Yıldızlarla birlikte sende beni terk ettin sandım. Seni çok özledim. Laf didişmelerimizi bile çok özledim. Artık sende benimle birlikte olduğuna göre başlayabiliriz.

 

Asya'ya baktım. Gözlerindeki o tutkuyu gördüm. O da intikam istiyordu. Bu her halinden belli oluyordu. Korksakta intikamımız için atıyordu kalplerimiz. Zaten o kadar acıya hâlâ atabildiği içindi bu intikam.

 

"Neyle başlıyoruz?" tedirgin değildi ancak bir kişiyi daha kaybetme düşüncesiydi geren. Asya'nın sorusuyla karşı karşıya geldiğimde cesaretimi bekleme şansım yoktu. Eğer ki cesaret beklersek bu savaş hiçbir zaman başlamayacaktı. Ahmet Deniz nasıl ki her şeyi göze alarak içimize bir hain yerleştirip bizi darmadağın etmişse aynı yolla biz de onları mahvedecektik.

 

"Geçenlerde Bulut ve Naz'ın hain olduğunu öğrendiğimden sonra bir numaradan mesaj aldım," dediğimde aklım duyacaklarımdaydı. Sanki onları öğrenmem bir oyun gibiydi ama değildi de. Eğer oyun olmuş olsaydı geçirdiğimiz süreç boyunca belli ederdiler. O kadar oyunun arasında kaldıktan sonra ufacık bir şeyden bile şüphe etmeye başlamıştım.

 

Asya yaşadığı şokun üstüne öğrendikleriyle ne hissetmesi gerektiğini şaşırmış gibiydi. Yeni şeyler öğrendikçe daha da karışıyordu ancak yinede elimi tutmayı bırakmıyordu. Desteğini her türlü veriyordu. Bakışlarıyla neden daha erken söylemedin diyordu.

 

"Öyle bakma söylemek istedim ama söyleyemedim. Dağılmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum." Kendimi açıklama gereği duyduğumda dahi kendimde değildim. Burada gibi dursamda hiçbir zaman tam olarak burada olmayacaktım.

 

"Sorun değildi Dila, acın büyükken bir de üstüne öğrendiklerin yeterince açıklıyor o yüzden kendini açıklama." Kardeş, önceden bu derece önemli bir şey olduğunu hissetmemiştim. Hissettiğimi sandığım anlar yalanmış.

 

Gülümsemeye zorladım kendimi. Yapmak zor olsa da hafif bir tebessüm oluşturabildim anlık. Kısaydı lakin suçluluk hissi yüksekti.

 

"O numarayı arayarak başlayacağız," komodinin üstünde duran telefonumu elime alıp mesajı gösterdim. Sessizce bekleyişler için girdim. Beklediğim tam olarak neydi bilmiyorum ama yine de ufak bir harekete tutunabilirdim.

 

"Hazır mısın?" beklediğim bu değildi. Daha değişik bir tepki vermesini beklemiştim, kendimi buna hazırlamıştım çünkü.

 

"Hazır değilim ama zorundayım," dediğimde gülümseyerek bana iyi gelmeye çalışıyordu büyük ihtimalle. Geliyorduda. Korkularıma kılıf buluyordu.

 

"Kendini yalnız sanma ben her zaman elini tutuyor olacağım, konuşmak istediğin her an yanı başında seni dinlemeye hazır olacağım, kendini benden sakınma." İnsan ruhunu kaybedince her şey bitmiş gibi hissederdi fakat öyle değilmiş. En yalnız anda sana iyi gelecek sıcak eli yanı başında buluyormuşsun sadece iyi insaları bulmak lazımdı.

 

Yarıya yarıya şanstı hayatta, dostluklarda. İyi bir dost, onlarca düşmandan fazlaydı hissettirdiği. Denk bile değildi onlara.

 

"Ailem gitti ama kardeşim hâlâ benimle asla yalnız kalmam, ondan kendimide sakınmam," dediğimde rahatlamanın etkisini daha rahat görüyordum.

 

"Nereye gideceğiz?" dedi Asya.

 

"İtalya'ya," dediğimde kalbimde izi kalmış yaram sızladı. Annem ve babam öyle uygun görmüştü madem bende ona uyacaktım.

 

"Yeni yol, yeni hayat, son oyun." Asya'nın bu kadar hızlı kabulleneceğini düşünmemiştim ancak beni şaşırtmıştı.

 

"Son tablo Asya, herkesin yerli yerine oturacağı, kimin gerçekte nereye ait olacağını öğreneceğimiz son oyun."

 

-bu anı sabırsızca bekliyordum-

Keyifle izle iç ses çünkü bu saatten sonra kimseye acımayacağım.

-büyük mutlulukla izleyeceğim Diloş-

 

Asya odadan çıktığında vakit kaybetmeden yataktan kalkıp banyoya geçiş yaptım. Güzel bir duş aldığımda haftanın kirinden kurulmuş oldum. Aradan ne kadar zaman geçtiğini umursamıyordum. Zaman kavramı ailemle birlikte yok olmuştu. Yaşamaya devam ettikçe kardeşim için yaşayacaktım. Zaman bizim için değersizdi, ne kadar çok yan yana kalırsak o kadar iyiydi.

 

Nefesler kısaydı, her an gidebilirdi. Ölüm ansızın, beklenmedik şekilde gelirdi. Acı zamansız yakalardı. Yanıp kül olurdun yine de iyileşmezsin.

 

Üstümü giyip odadan günler sonra dışarı çıktığımda midemden sesler geliyordu. Adam akıllı bir şey yemediğimden dolayı açlık kendini belli etmeye devam ediyordu. Koridorda ilerlerken annemle babamın odasının kapısı kapalıydı. Gerçekle yüzleşmeye hazır olmadığım için kapatmıştım odanın kapısını. Öyle de kalmıştı.

 

Solana geçmeden mutfağa geçtiğimde soğuk bir su doldurdum bardağa. Bir dikişte içtiğimde içimin yanması iyiydi. Sanki yanan alevlere su serpmiştim. Salona Asya'nın yanına geçtiğimde hemen yanı başına oturdum. Elimde tuttuğum telefonu orta sehpaya koyduğumda bakışlarımız birbirini buldu.

 

Mesajın geldiği numarayı bulduğumda sadece bir adım kalmıştı oyuna başlamamız için. Sağ elimi uzattığımda düşünmeden tuttu elimi. Sıcaklık nefes almama iyi gelirken cesaretim güçlendi. Telefon simgesine dokunduğumda kendimi geri çektim. Sıkıca tuttuğu elimi bırakmadan hoparlörü açtı Asya. Odanın içini dolduran sesle gerildikçe gerildim.

 

Kim açacaktı telefonu? Ne öğrenecektim ki? İçimde oluşan kara düşünceler kimin açacağını açık ediyordu lakin onun açacak olması yıkıyordu.

 

Ahmet Deniz.

 

Yıllarca onun gelmesini beklemişti. Hayaller kurmuş onun için yaşamıştım. İnanmıştım ona, inanmıştım ufak bir umuda. Gelipte beni öldürmek isteyeceğini kestirmemiştim. Savaş için hile döndüreceğini tahmin etmemiştim. Ne dilediysem tersini yaşamıştım. Şimdi duyacaklarımla yıkılmayacaktım çünkü inandığım için düşmüştüm uçurumdan. Duyacaklarım sadece hayatımı değiştirecekti. Hislerim depremimdi.

 

Birinci çalışta yeniden tutundum yaşamıma.

 

İkinci çalışta tekrardan inandım yarım kalmış hayallerime.

 

Üçüncü çalışta yeni hayatım için kardeşime tutundum.

 

Dördüncü çalışta duygularımı sildim.

 

Beşinci çalışta ses kesildi, karşı taraftan o ses yankılandı.

 

"Vay, kimler arıyor böyle?" sesini duymam ile sinirlerim iyice bozuldu. İçimdeki kin artıkça arttı. Bir şey vardı, onu yok etmemi isteyen bir şey. Bağırıyordu bana, işini bitir diye çığlık atıyordu.

 

"Kapa çeneni seni dinlemek için aramadım," dediğimde amacım kin kusmaktı ancak tabii ki de anlatacaklarına ihtiyacım olacaktı.

 

"Vay be sende gelişme var bana karşı kibirlendiğine göre." Alay ediyordu benimle. Yaşattıklarının yükünü sırtıma sırtlamışken rahatça yaşıyor olması sinir ediyordu. Mutluydu, istediğine kavuşmuştu.

 

"Şerefsiz insanlara huyum aynıdır. Sende onların bir numarasında yer aldığına göre bu az bile." Bu sefer alay sırası bendeydi. Ne olursa olsun dedim, ray koptuğu yerden kopsun. Acıyacak canım kalmamıştı zaten, atacak kalbim yoktu. Bir iki atış meydan okuyordu atmamaya.

 

"Benimle doğru konuş yoksa s..."

 

"Beni de mi öldürürsün? Annemle babama yaptığın gibi..." biriken kinim o kadar şiddetliydi ki konuşmasına fırsat vermiyordum. Susmak gelmiyordu içimden. İstesemde susamazdım zaten. Ne kadar çok sustuysam o kadar çok gözyaşı dökmüştüm. Sessiz kaldıkça kışın ortasında dışarıda kalmıştım.

 

"Bakıyorum da baba demeye alışmışsın. Bak çok üzüldüm babanın gitmesine." Kahkaha atmaya başlaması elimde tuttuğum savaşı büyütüyordu. Yaptığı ufak bir hareketle daha çok yitiyordu intikama. Yaptığı kendine zarardı.

 

Silecektim kendimi bu hayattan, savaştan.

 

"Seni ve o yaptığın planların hepsini bitireceğim Ahmet Deniz. Seni bu savaşta çürümeye bırakacağım. Ölene kadar cephende kaçak gibi kalacaksın. Herkes seni unutacak. Yaşadığının kanıtı olmayacak çünkü sen asla yaşamayacaksın. Öyle biri bulunmayacak bu dünyada." Konuştukça sesim yükselmişti. Farkında olmadan içimde biriktirdiklerime yenilmiş kin kustukça kusmuştum.

 

Gizli mesajları almaya başladığımda Ahmet Deniz'in peşine düşmüştüm. Kimseye çaktırmadan yürümüştüm bu yolda. Üniversitede davaları incelerken edindiğim arkadaşın yardımıyla yürütmüştüm bu oyunu. Oyunlarına karşı oyun oynamış onu bu yaşamdan silecek kaçak işlerine ulaşmıştım. Yaptığı her kötülük için yakacaktım o canı.

 

Sadece benim için değil canını yaktığı herkes için.

 

-gücünü kaybetme Diloş, bu güç bize lazım-

Kaybetmeyeceğim iş ses, kaybetmeyeceğim.

 

"Bunu söyleyen en son kişiye ne olduğunu bilmek ister misin Dila?" babam... Konuşması bile onlara çıkıyordu. Sessizce dökülüyordu yaşlarım. Elimi tutmayı bırakmayan Asya'm varlığını bir an olsun hissettirmekten vazgeçmiyordu.

 

"Ben kimseye benzemem sende bunu bil çünkü sana ve kuklalarına acımayacağım," dediğimde şaşırmasını beklerdim ancak o şaşırmayacak kadar şeref yoksunuydu. Her adımını hesaplayan akıllı biriydi o, şimdi bir şeyleri biliyor olmam onu şaşırtmazdı. Değişik ama hoşuna bile giderdi.

 

"Demek sana yakalandılar, şaşırmadım." Ne istiyordu bu adam benden? Bu kadar açık ama kapalı oynaması neden? "Ah şu senin kendini bilmiş tavırların beni güldürüyor."

 

"Gül çünkü bu son gülüşlerin olacak." Lütfen Allah'ım, lütfen şans benden yana olsun. Yürüdüğüm bu yolda kötülüklerle karşılaşmayayım, ne dilersem o gerçekleşsin.

 

"Sana tek bir şey söyleyeyim Dila her şey sevgilinin odasındaki dolapta. Git ve o kasayı aç, aç ki sevdiğin insanların sana nasıl ihanet ettiğini öğren." Neydi bu? Kendi açıklamayacak mıydı? Neden? Saçmalıktı.

 

"Neden seni aramamı istedin o zaman?" aklımla oynuyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi basit oyunlara girmişti.

 

"Artık seninde zamanın doldu, savaşın bitme zamanı geldi." Tehdit ettiğini bu yolla duyuruyordu. Sesindeki neşe midemi bulandırmaya devam ederken kendinden bu derece emin olması güldürücüydü.

 

"Şansına küs Ahmet Deniz, bu sefer kazanamayacaksın." Daha fazla konuşmasına izin vermeden telefonu yüzüne kapattım. Geri arayacağı yoktı çoktan amacına ulaşmıştı. Aklımla oynamış, beni onlarca soruyla karşı karşıya bıraktığını sanıyordu lakin hiçbir şey sandığı gibi değildi.

 

Sırtımdam bıçaklandığımı öğrendikten sonra başlamıştım onları bitirecek oyuna. Yasımı tutmuş kendimi aciz bırakmıştım. Perişan olduğumu görsünlerki hata yapsınlar istemiştim. Olmuştu, onlar o hatayı çoktan yapmıştı. Gelen mesaj, aramızda geçen konuşmalar ve planlanan her adım.

 

Murat Başkomiserle gizlice konuştuğumda bu konuşmanın aramızda kalmasını ve gerçekten sonuna kadar güvendiği adamıyla bana yardım etmesini istemiştim. O konuşmadan sonra telefonum kontrol altına alınmıştı. Öyle bir kod kullanmıştıkki gelecek olan bütün adımların önüne geçmiştik. Yakalanmamak için kendi telefonumla dahi konuşmamıştım.

 

Zaman istemiştim. Bu oyunda son adımımı atmak için çabalamış, istediğimi başarmıştım.

 

Kontrol altında telefonumla az önce Ahmet Deniz'in yerini tespit etmiştik. Emniyette birikmiş dosyalarla aranan suçluyken artık kaçamazdı. Şu an şu dakika tutuklanması için gizli görev başlamıştı. Emindim.

 

Özenle seçilmişti o ekip.

 

Asya kollarını bedenime sardığında ağlıyordum. Ağlamamak için diretsemde olmuyordu. Başımı göğsüne yasladığımda derince nefesler aldım. İyi olmak zorundaydım. Hayır, ayakta durmak zorundaydım.

 

Yaklaşık bir saatin sonunda hazırlanmış şekilde Asya'nın arabasının içindeydik. Adımlar belliydi, yolumuz kısaydı. Tek tek alt edecektik onları. Hiçbirinin ruhu duymayacaktı. Yakalanacak, hapisi boylayacaktılar.

 

"İlk adım; Bulut'un evine gidiyoruz." Asya'yla konuşmaya başladığım andan bu yana tam olarak kendimde değildim, olamıyordum da. Ben düşmemek için direttikçe kalbime düşen sancı, aklımdan çıkmayan anılar kendine çekiyordu.

 

Diret Dila, sonuna kadar diret.

 

"Bana papatyam der misin güneşim?" Asya arabayı sürmeye başlamasıyla ortaya böyle bir şey atmıştı.

 

"Anlamadım?" aslında anlamıştım ama onun ağzından duymak çok güzel olacaktı. İhtiyacım vardı.

 

"Bundan sonra ben papatya sen de güneşsin. Birbirimizin yeni bağı bu olacak. Yeni hayatımızda yeni isimler güneşim. Sen en çok papatyayı seviyorsun, yani beni; bende en çok güneşi seviyorum, yani seni." Arabada oluşan kısa sessizlik bir kabullenişti. Yine bir kabulleniş, yine silinen yaşamlar. İyi ya da kötü her seçim bir şeyleri silmeye mahkumdu.

 

"Emredersiniz papatyam." İyi ki bu yolda, yanı başımda kardeşim vardı!

 

 

💦

 

 

İkinci adım; Asya'nın şikayetiydi. Şu an karakolda Batu'yu şikâyet ediyordu.

 

Bense o evdeydim.

 

Bulut'un evine girdiğim o ilk günkü pişmanlığımı hatırladım. Yatak odasındaydım. Dolabının önünde durmuş yaşam mücadelesi veriyordum. Bir kararsızlık içindeydim. Bunu yapmam gerekiyordu. O dolap kapağını açtığımda bir kasayla karşılaştım. Bunu ona yemek yaptığım o günde görmüştüm ancak anlam verememiştim. Ahmet Deniz'den bu kasayı duyduğumda hiç almamış gibi en büyük yarayı almıştım. Oldukça derindi. Bu kasa şifreliydi. Birkaç şifre denediğimde olmadı. Şifreyi çok düşünmedim ancak aklıma gelen en önemli şeyi girdiğimde kasa açıldı. Şifre beni yanıltmamıştı.

 

"0621" Onun için tarihten öte bir şeydi. Anlamamak zor değildi.

 

Kasadaki kasetlerde neyin nesiydi? Birkaç tanesini alıp çalışma odasındaki bilgisayarın başına geçtim. Bilgisayar şifresi bile aynıydı. Şifreyi girdikten sonra ilk kaseti takıp izlemeye başladım.

 

"Aşka inanamak istememiştim hiçbir zaman ancak seni gördüğüm ilk gün aşkın var olduğuna inandım. Düğünde dahi kalbimi çekecek kadar güzeldin. Basit bir his sandım aşkı ama öyle değilmiş Dila. Kalp hırsızı, ismini öğrendiğimde içimi kıpırtıdan şeyler vardı. Çözememiştim ilk başta. Öyle bir bağlamışsın ki kalbimi kalbine sana nasıl yaklaşacağım bilmiyorum. Önceden kasetleri annem için çekerdim ancak bu çektiğim kaset senin için. İlk kaset. Asya'dan seni dinlemeye devam edeceğim çünkü dinlenecek kadar eşsiz bir varlıksın."

 

Burada bana bir şeyler söylüyordu. Aşkından bahsediyordu. Bu kasette bir şey yoktu.

 

Yüzündeki tebessüm yalan değildi. Belki de bu da oyunun bir parçasıydı inanmak sandığımdan çok zordu. O düğünü bende hatırlıyorum. Asya'nın abisi Ömer'in düğünüydü. Milyonlarca para harcanan gösteriş düğünü. Oldukça sade giyinmiştim oysa o gün yine de birilerini kendime aşık etmiştim dediğine göre.

 

Yok, ben gerçekten iyi değilim. Bu kadar hızlı inanmamalıyım her şeye.

 

Kasetleri incelemeye başladığımda üstlerinde yazan tarihleri gördüm. Karmakarışıktı bu kasetler. Üstünde anneme yazan kaseti alıp bilgisayara taktığımda şifre istedi. Aynı şifreyi denediğimde kabul etmedi. Vakit kaybetmek istemediğim için üstünde tanıdık olan kaseti taktım bilgisayara. En son kaydedilen kaset buydu.

 

"Mezuniyetin tekrardan kutlu olsun peri kızım. Birinciliğin beni en çok mutlu eden şeydi. Hiç bilmiyorum bu itiraflarımı bir gün sana izletir miyim? Ben bu sırların içinde boğuluyorum. İçimde tutmaktan, sana yalan söylemekten, hiç istemediğim şeyleri yapmak zorunda kalmaktan çok yoruldum. Karar verdim artık bunlara son vereceğim. Sana yalan söylemek istemiyorum. Her şeyin yalan olduğu bu dünyada seninle yalan değil gerçek olmak istiyorum peri kızım. Seni her zaman, her ne olursa olsun sevdiğimi görmeni diliyorum. Seninle olmak benim için bir mucizeydi, dönüm noktasıydı. Sen benim en büyük şansımsın. Peri kızım..."

 

Yarıda kesilen konuşmasından sonra dikkatlice izlemeye başladım. Eline aldığı telefona baktığında yüzünde oluşan korkuyla karışık çekingenlik düşünmeye yitiyordu. Telefonu cevapladığında nefes almadan izlemeye devam ettim.

 

"Vazgeçtim. Duydun mu beni senin o saçma sapan işlerine dâhil olmayacağım. Bundan sonrasını kendi çöplüğünle hallet. Ben yokum."

 

Ben yokum.

 

İnanma Dila, ya oyunsa.

 

İnanma, inanma...

 

"Sana olan sevgime inanmak istiyorum Dila ama ellerimde olmayan bir sebep var. Bilmiyorum onun benim hayatımı neden bu derece etkilediğini. Kaybetmiştim yıllar önce annemi. Aslında onu kaybederken hayatımı da kaybedeceğimi bilmiyordum. Elimden tutulduğunu sanırken bilemedim bu hikâyenin kurbanı olduğumu, piyonu olduğumu. Elime tutuşturdukları silahın ucunun sana döneceğini bilsem o silahı kendime çevirirdim. Seni sandığından çok seviyorum. Sana sandığımdan daha fazla aşığım. Kalbini evim yapmak istiyorum o yüzden izin var hesap sorulması gerekenlere bela olayım. Bize bela olan o sır onların sonu olsun."

 

Sen benim sonum oldun Bulut ne yapacağız? O onayı verirken, mesaj atılmasına göz yumarken neredeydi bu isteklerin? Nasıl inanayım ben sana şimdi, nasıl güveneyim sözlerine?

 

Her adımım nasıl ki oyunumsa bu da sizin oyununuzdu. Hayatıma sızıp yerle bir etmek içindi çabanız. Başardınızda.

 

Birkaç kaset daha izlediğimde kayda dair bir şey bulamadım. Almış olduğum kasetleri geri yerine götürüp diğerleriyle değiştirmek için gittiğimde kasada bir dosya gördüm. Dosyayı aldığımda ise üstünde benim fotoğrafım vardı.

 

Dosyayı açtığımda benimle ilgili bilgiler karşıladı beni. Öyle bir bilgi yumağıydı ki bu bilgilerde her şeyim mevcuttu. En önemli bilgilerim dâhildi. Bu bilgilerin kimden alındığı ise apaçık ortadaydı. Sadece babam diye söylenmiş olan bilgilerin Bulut'ta olması bir tesadüf değildi. Bu sadece Ahmet Deniz'in adamı olduğunun kanıtıydı. Sayfaları çevirdikçe benle dair diğer bilgileri görmeye devam ettim. Sayfaya göz gezdirirken koyu kalemle yazılmış bir notu gördüm. Notu okuduğum an benim bitişimin sebebiydi.

 

Aferin Bulut, tebrik ederim çok iyi bir iş çıkardın. Dila'ya yakınlaşmak için annesini bıçaklattırmak büyük sorumluluk isterdi ama aferin bu işi çok iyi bir şekilde gerçekleştirdin. Gerisi bizde suçu üstlenecek biri buluruz sen oyunu güzel oyna yeter.

 

 

💦

 

 

Saatler sonra kendimden geçmiş bir halde karakolun önündeydim. Ellerimden tutan Asya olan biteni öğrenmişti. Her şeyi anlattığımda sinir krizi geçirse dahi kendini toparlamıştı. Her şeyin bu kadar sahte olması ve sırlar üzerine kurulmuş olması hiç de tesadüf değildi. Tamamen oyundu. Naz'ın gizli mesajları en çok onu yaralamıştı. Benim kadar acı çekmişti hissediyordum.

 

Ailem ailesi olmuştu.

 

Ailemi kaybettim derken yalan söylemiyordum. Ailemi kaybetmiştim, Asya'da kaybetmişti ailesini.

 

Biz iki yalnız, yeni başlangıçlar yapacaktık.

 

Az önce polisler Ahmet Deniz'i getirmişti. Hiçbir şey dememiş, film izler gibi karakola girişini izlemiştik. Bizi gördüğünde tek bir şey söylemişti o da ne kadar umurumuzda olursa artık.

 

"Sen bittin!"

 

Yeni bir ekip daha geldiğince oyunun sonundaydık.

 

Polis arabasından elleri kelepçeli bir halde indirilen Batu'ydu. Güvenlik kameraları sayesinde Asya'ya yapmak istedikleri otaya çıkmıştı. Asya'nın şikâyeti üzerine evine yapılan operasyon da başka kızlara da zorla yaptırmaya çalışıldığına dair belgeler ve kanıtlar yakalanmıştı. Sapık herif her yaptığını belgeleyip, kayıt altına alarak gel beni al diyormuş.

 

Arabadan inen Batu'nun karşısına geçen Asya onunla son kez yüzleşme yaşayacaktı. Bunu iyi biliyordum çünkü bu olanlar Asya'yı çok derinden etkilemişti. Asya'ya ve bana pis pis bakış atan Batu yaşayacaklarından bir haberdi. Onu zor günler bekliyordu ancak kendini buradan çıkacağına o kadar inandırmıştı ki buradan çıkamayacağını göremiyordu. Asya kendini toparlamış olacak ki konuşmaya başladığında dik durarak destek verdim.

 

"Ben seni sadece sevdim Batu. Bana gelmeyeceğini, beni sevmeyeceğini bildiğim halde sevdim seni. İster platoniklik olsun isterse saplantı ama ben seni sadece sevdim." Ne ağır bir cümleydi sadece sevdim demek. Birini sadece sevebilmek kolay mıydı? Hiç sanmıyorum.

 

"Bana her defasında gelir sevgililerin hakkında soru sorardın. Ben her birisinden ne kadar nefret edersem edeyim sana her defasında yardım ettim. Aslında sana o kızlar hakkında bilgi vermiyordum. Her defasında beni sev diye kendi hakkımda bilgi veriyordum sana. Sende bunun gayet farkındaydın ama benden asla uzaklaşmadın, çünkü hoşuna gidiyordu. Benim sana bu derece âşık olmam hoşuna gidiyordu." Konuştukça rahatlayacaktı, içini döktükçe nefes alması kolay olacaktı. Asya ne derse desin Batu'nun umurunda değildi.

 

"Bense bir mal gibi seni bekledim. Ben seni sevdim sen beni sevmedin Batu. Sana açıldığım o ilk anda bana zorla sahip olmaya çalıştın. Bana dedin ki, 'Beni seviyorsan benim olacaksın' bu söylediğin günlerce aklımdan çıkmadı. Hayatımı mahvettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi yaşayamazdın bunun bedelini ödemek zorundaydın. İstediğin kadar sarhoşum de bu senin şerefsiz bir sapık olduğunu değiştirmez. Sana yazıklar olsun. Sana olan sevgime de aşkıma da. Ben seni sevdim sense beni kullandın."

 

Asya bütün içini döktüğünde anca kendine gelmişti. Yanına gidip ona sarıldığımda ağlamaya başladı. Hayatının en önemli vedasını yapmıştı. Darmadağın olsada yeni hayat onu bekliyordu. Yeni hayat ona da bana da çok iyi gelecekti. İnanmak istedim.

 

Polis görevlilerine baş hareketi yaptıktan sonra Batu'yu karakola doğru götürmeye başladılar. Batu'nun içeri girerken ki son sözü bizi şaşırtmamıştı. "Bu yaptıklarınızın hesabını çok ağır ödeyeceksiniz."

 

Onun içeri girmesiyle birlikte iki polis arabası daha geldi. Arabanın birinden elleri kelepçeli şekilde indirilen ilk kişi Naz'dı. Peşinden indirilense Bulut. Bana yaptığı her şeye rağmen ona hala balığım demek istiyordum. Bütün hayatımı yıkmasına rağmen ona hala aşıktım, hâlâ seviyordum.

 

Bizi gören Naz küplere binmişti. Olayı çözdüğüm için ya da yakalandığı için aşırı derecede sinirliydi. Tüm planlarını yıkmıştım. Yapacağı her şeyi mahvetmiş onu ifşa etmiştim. Hiç beklemediği zamanda onu vurmuş ve yakalatmıştım. O beni mahvedeceği günlerin planını yaparken benim tarafımdan yakalanmıştı. İçeri götürülürken son dediği şey şaşırtmamıştı.

 

"Senin hayatını mahvedeceğim Dila Deniz. Seni öldürmeden rahata ermeyeceğim."

 

"Sen oradan çık ondan sonra büyük laflar et şerefsiz, karaktersiz." Asya'nın son bağırışları onu daha fazla sinirlendirmeye yetiyordu.

 

Bulut önümden götürülürken sadece baktı. O gözlerindeki pişmanlık yeterince geç kalınmıştı. Şu an hiçbir şeyin geri dönüşü yoktu. Şu an onunla benim aramada uçurumlar kadar mesafe vardı. O benim hayatımı mahvetmişken ben de onun hayatını mahvediyordum. Kısasa kısas yapmıştık. En son söylediğiyle iki adım gerilemiştim.

 

"Hoşça kal peri kızım." ​

 

Benim vedamdı bu. Aynı yoldan devam etmiş, yaralamıştı yine yeniden.

 

 

💦

 

 

Kaybettiğini kabullenen çocuktan:

 

Yarım saat önce...

 

Peri kızımın attığı mesajla evime gelmiştim. Ona artık her şeyi anlatmam gerekiyordu. Hayatını bu kadar mahvetmişken daha fazla mahvedemezdim. Evin kapısını açmamla birlikte koca bir sessizlikle karşılaştım. Evin içinde onu aramaya başladığımda garip bir his sarmalamıştı bedenimi. Yatak odama girdiğimde her yerin darmadağın halde olduğunu gördüm. Dolaba baktığımda kasa açıktı. Kasanın içinde bir not vardı. Kasaya doğru ilerleyip notu okudum.

 

Sana sürprizim çalışma odandaki masanı üstündeki kasette. Zaman daralıyor balığım hızlı hareket et.

 

Hızlı adımlarla çalışma odama gittiğimde masanın üstünün de dağınık olduğunu gördüm. Masanın üstünde duran kaseti bilgisayara takıp izlemeye başladım. Karşımda duran peri kızım yıkılmış bir halde kayıt alıyordu. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Gözlerinin altındaki morluklar hâlâ gitmemişti. Kameraya bakmasıyla içime bir şey oturdu. Bunun benim için bir son olduğunu söyleyen bir dokunuştu bu.

 

"Herkes gider mi balığım?"

 

Sustu. Gözlerinden akan yaşlar sandığımdan dana çok yaralıyordu. Ondan sakladığım şeyleri öğrendiğini çoktan anlamıştım. Şu an binimle benim yolumdan yüzleşiyordu. Kasetlerle.

 

"Senin de dediğin gibi balığım herkes günün sonunda gider. Senin ve benim şu an gittiğimiz gibi. Benim çok uzaklara senin ise cezaevine gitmen gibi. Seni tebrik ederim balığım Oscar performanslık oyunculuk gösterdin. E tabii Naz'ı da unutmazsak." Hayatını mahvettiğim peri kızım da şu an benim hayatımı mahvediyordu. "Ama yine de her şey için çok teşekkür ederim. Bana yaşattığın o güzel duygu için. Seninkinin doğruluğunu bilmiyorum ama benim bütün duygularım gerçekti balığım. Sana hâlâ balığım diyorum. Seni o kadar çok sevdim ki seni satan ortağına bile inanmadım. Ortağın attığı her gizli mesajda seni bana ispiyonluyordu haberin olsun." Ortağım beni satalı çok olmuştu peri kızım.

 

Gözlerinden akan yaşlar görünmeyecek gibi değildi. Onun hayatını mahvetmişken o da benimkini mahvetmek için savaşıyordu, sesiz kalır izlerdim çünkü konuşmaya hakkım yoktu. Zaten az sonra kapıma polisler gelecek beni alıp götürecekti. Peri kızımın dediğinden bunu anlıyordum.

 

Yalan söylemek isteyeceğim en son kişiye en çok yalanımı söylemiştim.

 

"Gidiyorum ben balığım. Senden, benden, acılarımdan, yüklediğiniz bütün acılardan gidiyorum. O yüzden yaşattığın her şey için teşekkür ederim. Her şey yalan da olsa çok güzeldi. Ben senin ruhunu hissetmiştim ama sen benim ruhumu parçaladın. Hoşça kal balığım. Hoşça kal deniz kokulum. Hoşça kal."

 

Ben ona âşık oldum. Hayatını mahvetmem gerekirken âşık oldum. O güzel gülüşleri kalbimi çaldı. Benim kalbimi çalan ilk ve son kalp hırsızıydı peri kızım.

 

 

💦

 

 

Sırların son tabloda yerini aldığı andan:

 

Hayatının bittiğine inanıyordu Dila Deniz. İntikamını almıştı çekinmeden, kaçmadan. Yeni hayat için hazırdı. Herkes hayatından birer birer giderken o da hayattan gidiyordu. Bir bitiş yaparken yeni bir başlangıç yapmak ne kadar doğruydu bilmiyordu ancak artık gitme vaktiydi.

 

Yanında papatyası vardı. Asya'nın yanında da güneşi. Birbirine sarılmış iki kalple bir başlangıca gidiyordular. Arkalarında bıraktıkları son tabloydu. Yaşadıklarının hepsinin intikamını bir günde almıştılar. Ne kadar bir gün gibi gözükse de gerçekleşme süreci uzundu. Hepsinin cezasını bir günde kesmiş olmaları oyunun bittiğini göstermiyordu. Hepsiyle birer birer vedalaşmış olmaları tekrar karşılaşmayacakları anlamına gelmiyordu.

 

Hepsini son tablodaki yerine uğurladıktan sonra onlarda yerlerini alıp sırlar dünyasını sona erdirdiler.

 

Sırlarla çıkılan bu yol koca bir sırla sona ermişti. Koca bir sırla birlikte kayıplar yaşanmıştı. Ve bu sırların gerçeğe döndüğü tek gün son tabloydu.

 

Bütün sırların ortaya çıktığı bir dönemde balık ve peri kızı ne yaşardı?

 

Yeni hayatta mutlu olmayı başarabilecekler miydi papatya ve güneş?

 

Yeni bir serüvene başlayan balık dört duvarın arasında hayata tutunabilecek miydi?

 

Hayat kaldığı yerden devam edecek miydi?

 

Kayıpların acıları dinecek miydi?

 

Dila Deniz yeni gerçeklerinde yaşayabilecek miydi?

 

Bulut Aras yalnızlığıyla başa çıkabilecek miydi?

 

Asya aşkını kalbine gömebilecek miydi?

 

Naz'ın neden ihanet ettiğini öğrenilebilecek miydi?

 

Batu yaptığının hata olduğunu anlayabilecek miydi?

 

Sırlarla başlayan bu serüven gerçeklerle kaldığı yerden devam edebilecek miydi?

 

"Kiminin sırrı kiminin gerçeği... Hayat vurmak istedikten sonra her yerden vuruyor. Zamanı bilmediğimiz gibi sırlarında gerçek yüzünü bilmiyoruz. Sırları aydınlatmaya çalıştıkça girdiğimiz çıkmazlarsa bizim gerçeklerimiz oluyor. Evet, can yakıyorlar, kalp kırıyorlar ve yeterince darmadağın ediyorlar. Hepsi geçip gidecek mi bilmiyoruz ama geçerse arkamızda kalanların eskisi gibi olmayacağını biliyoruz."

 

BÖLÜM SONU

Neler oluyor bu lanet kitapta?

Geldik asıl dönüm noktamız olan kısıma. Bu saatten sonra hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Ortada büyük bir ihanet varken af olmaz.

Şu finali yazmak bile 19.bölümü yazmaktan daha kolaydı emin olun. En ağır bölümün 19 oldu bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Gelecek olan bölümlerinde farkında olarak diyorum ki asıl dram şimdi geliyor.

Sakince bir hafta dinlenin haftaya yeni ismimizle kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Çıkmaz Sokak~Sırlar finito🥹

Çıkmaz Sokak~... çok çok yakında🫠

Bu bölümde ki favori sahneniz ya da cümleniz?

Sizce ilerleyen bölümlerde neler olacak?

Sizce yeni ismimiz ne olacak?

Kitabı önceden okuyanlar bilir hatta saklanan bir şey değil isterseniz çok rahat ulaşabilirsiniz ismine.

Burasıda sizin düşünceleriniz ve sorularınız için olsun.

Spotify hesabımda kitabın şarkılarını dinleyebilirsiniz✨ Beni sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın. Kitap hakkında merak ettikleriniz ve daha çoğu şey için oradan ulaşabilirsiniz.

Wattpad: izzetcanduman

Inkspired: izzetcanduman

Instagram/TikTok: izzettcanduman

Spotify: İzzetcan Duman

Okuduğunuz için teşekkür ederim🤍 Gelecek bölümde görüşmek üzere🥰 Yorumlarınız ve oylarınız benim için önemli.

 

Seviliyorsunuz😍

Bölüm : 15.12.2024 19:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...