
Ey ahali kalkın biz gekdikkk🤍 Nasılsınız?
Bölümleri yazdıkça daha da derine iniyoruz ve bu bizi etkiliyor. Onları yazmak ve hissetmek o kadar kıymetli ki🥺
Onları benimsediğiniz için teşekkür ederim!
İyi ki!
Keyifli Okumalar dilerim:')
"Yaşam benimle oyun oynuyordu. Bu oyunda ki kurban bendim, başrol ise çocukluğumdu. İki ses vardı kafamın içinde. Susturamadığım iki ses."
8.BÖLÜM
"PARÇALI KALPLER"
Perdenin Altındakiler – Beni Kendinden Kurtar
Asya'nın kollarının arasında ağlıyordum. Gözlerim yaşanılanlara haykırıca yaşlarını tüketiyordu. Kaçtığım o yüz tekrar tekrar kendini hatırlatıyordu. Ondan gitmeme izin vermiyordu. Hazır değildim onu görmeye ama hayat beni savunmasız olduğum anda onu karşıma çıkaracak kadar hazırdı. Yıkılmıştım. Paramparça olduğum her saniye yakıyordu beni, organlarım işlevlerini yapmak istemiyordu. Yaralıydık biz, akla sığmayacak kadar büyük, çocuk ruhlu bedenimin kaldıramayacağı kadar ağır, gözle göremeyecek kadardı bilinmezdi.
Kapının önündeki sesler balığımın sesiydi. Ağlıyordu.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Ki zaman zaten beni beklemiyordu. Asya geldiği andan beri beni sakinleştirmeye çalışıyor, ağlamam için ellerimi tutuyordu. Bir şeyler diyordu ama onu duymuyordum tek duyduğum yaralı tarafımın sesiydi.
Seni merak ettim?
Ne hakla. Katil vasfıyla mı?
Konuşabilir miyiz?
Seninle. Konuşmak. İstemiyorum.
Zihnime düşen konuşmalar daha da yaralıyordu beni. Nasıl merak ediyordu ki beni? Hayatımı yerle bir etmemiş gibi karşıma gelip nasıl seni merak ettim diyebiliyordu? Ben onu unutmaya çalışırken neden kendini bana unutturmuyordu? Hayatımdan çıkarmak istediğim bu duyguyu neden çıkaramıyordum?
Ona âşık olmak istemiyordum, onun gözlerinde ki sevgiyi görmek istemiyordum.
Kahretsin ki ona hala âşıktım, hala gözlerinde ki sevgiyi görüyordum.
Kanayan yarama, geçmişimin kara lekesine, balığıma âşıktım. Ona bu kadar âşıkken de unutamıyordum. Sevgim nefretimin önüne geçiyordu.
Bu kadar ağırdı işte, onu gördükçe aklıma sadece o an gelecekti. Onay veriyorum dediği anda ki ses... Hayatımı benden çalan o ses, o onay. Yüzleşmek istemiyordum, eğer onunla yüzleşirsem öğreneceklerimden korkuyordum. Ne duyarsam duyayım asla kaldıramazdım. Bana ihanet etmiş bir sevgiden sebep istemiyordum. Sebep istenecek zamanda geçmişti yüzleşecek zamanda. O cezasını almamış olabilirdi ama onayı veren oydu. Annemin babamın katili oydu. Ne Ahmet, ne de silahı ateşleyen o kişiler katil değildi, katil Bulut'tu. Kanayan yaramdı.
Sakinleşmeye çalışıyordum ama olmuyordu, sakinleşemiyordum. Hıçkırıklarım her saniye artmaya devam ediyordu. Asya artık susmuştu. Sadece desteğini veriyordu. Kollarının altında ağlayan kıza, kardeşine o da ağlıyordu. Kalbinin kırıldığını kalp atışlarından anladığımda bugünün onun için ne kadar kıymetli olduğunu hatırladım. Annesinin kontrolü vardı. Yeteri kadar üzüldüğü yetmezmiş gibi habersiz kayboluşumla onu iyice merak ettirmiştim. Hele de geçmişte yaptığım o hareketten sonra böyle habersiz kaybolmam onu yaralamış ve kırmıştı. Bunu çok iyi hissediyordum.
"Ö-özür dilerim seni habersiz bıraktığım için," dediğimde hıçkırıklara boğuldu. İçinde tuttuğu duygular gün yüzüne çıktığında ne kadar da yıpranmış olduğunu anladım. Bugün onun için iyi bir gün olmaktan çok uzaktı bunu gözlerinde ki direnmeden anlıyordum. Bu sefer de destek olma sırası bendeydi. Koltukta daha rahat bir pozisyona geçtiğimde ilk iş karşımda ki yaralı kızın gözyaşlarını silmek oldu. Tozdan geçilmeyen evin içinde iki yaralı parçalanmış kalp ile oturuyorduk.
"Ö-özür dilerim yanında olmadığım için," sesindeki kırgınlık beni kötü etkiledi. İster istemez kardeşimi kırdım, onu habersiz bırakmak hele de en son söylediklerimden sonra yapmak onu kırdı. Haklıydı, ne yapsa haklıydı. Biz yaralı taraflarımızı birlikte sarmak için gelmiştik buraya, birlikte geldiğimiz bu şehir bize iyi gelmiyordu, gelmeyecekti de; biz buraya son noktayı koymaya gelmişken ayrı kalamazdık, bir olmak zorundaydık. Birbirimize sıkıca sarıldığımızda ise asıl hikâye bizim için şimdi başlıyordu. Artık birlikteydik. Acı olmuştu bunu anlamak, kırmıştı bizi ama anlamıştık.
"Elif aradı biliyor musun?" kulaklarıma gelen o ses ile sarsıldım. Sarsan onun sesi değildi sarsan duyduklarımdı. Yüzleştiğim gerçeklerden sonra ki yeni gerçeklerdi duyduklarım. "O kadar korktum ki sana bir şey oldu diye anlatamam. Sana ulaşamadıklarını söylediğinde ise yıkıldım güneşim, gözüm karardı, kendimden geçtim." Duyduklarım beni yıkıyordu. Ona yaşattığım bu korku yüzünden kendimi affedemezdim. Üzmek istediğim en son kişiyi üzdüğümde bencilliğimle yüzleştim. Kimseyi düşünmeyecek kadar bencildim. "Deli gibi seni aradım, mezarlığa gittim orada yoktun ama mezarlıkta yıkıldım Dila. Anneni, babanın orada olduğuyla yüzleştiğimde beni bekleyen gerçek beni yıktı. Annemin orada olmasını istemiyorum Dila, annemi orada ziyarete gitmek istemiyorum." Gözlerimden akan yaşlar bu anın imzasıydı. Bizim geçmişle geleceğimizin şahitleri ve iziydi. "A-annem ölüyor güneşim, annem beni terk ediyor. Bir annemi kaybetmişken diğerini de kaybediyorum şimdi. En kötüsü de ne biliyor musun?" Hayır dercesine kafamı sağ sola oynattım. Gözlerimde ki yaşları aldırmadım sadece onun ellerini tuttum. Yalnızlığında yanında oldum, kimsesizliğinde kimsesi oldum, kardeş oldum, yeni aile oldum. "Hiçbir şey yapamamak! Gözlerimin önünde ölen annem için hiçbir şey yapamamak. İşte bunu kaldıramıyorum." Hayata hayır diyordu, başıyla onaylamadığı gerçek hayatın bencil tarafıydı.
"Onları orada, o mezarlıkta görmek beni yıkıyordu. Oraya her gittiğimde yüzleştiğim gerçek beni yakıyordu. Orada o mermer taşlarda isimlerini okudukça içimde ki duygular siliniyordu. Kaçamadığım en acı yer, en acı gerçekti o mezarlıklar." İçimi döktüğüm kişi yine papatyamdı, kardeşimdi. Kalbimin acısını duyan yine oydu. "En ağırı da ne biliyor musun?" gözlerimin içine bakan o gözler hayır diyordu, hayır bilmiyorum. Bende bilmek istemezdim ki zaten. "Öldüklerinde ki an değildi, morgda onları gördüğüm zamanda değildi ve hatta burada cansız bedenleriyle yattıkları zamanda değildi. En ağırı her mezarlığa gittiğimde karşılaştığım soğuk, kimsesiz mermerlerdi. Onların yokluğunu en acı hissettiğim zaman soğuk mermerlere sarıldığım zamanlardı. Ben kimsesizliğimi sadece onların yanında hissediyorum." Mezarlıklar kimsesizlerin simgesidir. Karşımda ağlamaktan harap olmuş kız, onun karşısında hayattan bezmiş ben. İki acı dolu hayat...
"Yaralarımızı birlikte saracağız güneşim. Biz olacağız." Karşımda ki uysal kızı cani yapan ben değildim bizim gerçeklerimizdi. Onun cesur birine dönmesi yaşadıklarıydı. Yaşatacakları ise hiçte uysal olmayacaktı. Asya en korkulan tarafına adım atmıştı.
"Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım iyi ki sen papatyam. Yaralarımızı kanatan herkesi kanatmaya biz olacağız. Ne zaman biz olursak işte o zaman bu hikâye biter." Kanatmadan bitiremeyeceğimiz acı bir dünyadaydık madem hakkını vermemiz gerekiyordu.
"İyi ki."
💦
Ölüyorduk. Yaşam bizim için durdu. Yaptığımız her şeyden zevk almaz olduğumuzda ne kadarda yorulduğumuzu anladım. Üstümüzdeki bu yorgunluk yıkıcıydı. Kendimi anlatmaktan, anlaşılmaktan yoruldum. Sevdiğim insanları kaybetmekten yoruldum. En çokta yaşamaktan yoruldum.
Tozlu camlardan içeriye giren gün ışığı ile sabah olduğunu anladık. Tozdan geçilmeyen eve baktığımızda ise yorucu bir gün bizi bekliyordu. Koltukta uyuyakaldığımızdan dolayı üstümüz başımızda toz olmuştu. Gece dertleşmekten evin halini düşünmediğimiz için yoğun bir temizlik bizi bekliyordu. Söylenerek banyodan çıkan Asya evin halini gördükçe cinnet geçirmeye hazırlanıyordu. Onun için temizlik hiçbir zaman sevilecek bir şey değildi. Temizliği seven tek ben miyim? Annemle yaptığımız her temizlik beni mutlu ediyordu ama şimdi ise temizlik yapmayı sevmiyorum. Temizliği birlikte yapabileceğim bir annem yok çünkü.
Her şeyden önce ise güzel bir kahvaltı yapmalıydık. Dolapta hiçbir şey olmadığı için internetten bir şeyler sipariş vermeyi düşündük. Hızlıca verdiğim siparişle birlikte ev temizliğini düşünmeye başladım. Asya bugünlük planını iptal etmişti. Annesinin yanına gidecekti ama önce evi temizleyip yaşanılacak ortama çevirecektik. Evdeki temizlik malzemelerini kontrol ettiğimde ise yeteri kadar olmadıklarını gördüm. Asya ablasını arayıp temizlik malzemeleri istedi. Ne lazımsa hepsini söyledi. Kahvaltılarımız geldiğinde ise hızlıca yemeye koyulduk. Dün geceden sonra bizim için her şey değişti. Dün gece bizim buraya ayak uyduracağımızın simgesiydi. Dün gece bir yol çizdik, sonu belli olmayan. Sonunda ise ya ölüm vardı ya da mutlu son. Biz ikinci seçenek taraftarıydık ve onun için savaşacaktık. Hiçbir zaman karşı tarafın ölmesini istemezdik isteyemezdik.
💦
Arabanın açık camından içeriye giren akşam rüzgârı içimi ferahlatıyordu. Otelden aldığımız eşyalar ile evime doğru yol alıyorduk. Asya'ya ne kadar inkâr etsem de annesiyle kalması için o istemedi. Beni yalnız bırakmamak için benimle kalmayı seçti. Annesi için bencilce bir karar olabilirdi ama tek bencil Asya değildi. Bu zamana kadar anne olduğunu hatırlamayan kadının şimdi kızlarına yalvarması asıl bencillikti. Bu zamana kadar aklı neredeydi? Ölmek bir çözüm değildi, ölüm affetmek için bir sebep değildi.
Akşama kadar yaptığımız temizlik bize iyi gelmişti. En azından duygularımızdan kaçtığımız birkaç saatti. Açtığımız müzikler ile evimizi düzene soktuk. Annem ve babamla kullanacağım evi kardeşimle kullanmak nasipmiş. Her şey bu evde başladığı için bazı şeylerle yüzleşmek içinde burada kalmam gerekiyordu. Burası başlangıçtı ve ben bu başlangıçta gerçeklerle yüzleşecek acımı dindirecek geri gerçek yaşamıma dönecektim. Önce parçalanmış kalbimin kaybolan hislerini bulmam gerekiyordu. Yarım kalmış her vedayı tamamlamaya gelmiştim fakat bu vedada Bulut yoktu. Ben ona veda etmişken her seferinde karşıma gelmesi canımı yakıyordu. Sıkıştığım duyguların içinde boğuluyordum.
Akşam onu reddetmeme rağmen gitmedi. Kapının önünde oturduğunu gördüğümde ise hala diretiyordu. Hiçbir şey olmamış gibi benle konuşamazdı, onu dinleyemezdim. Buna hazır değildim, onunla yüzleşecek kadar hazır değildim. Diretiyordu, evin önünde nöbet tutarak kararlılığını gösteriyordu. Aslı'da demişti zaten bir kerede olsa onu dinlemem gerektiğini. Aslı derdi çünkü Bulut onun arkadaşıydı.
Asya sürdüğü araba ile evin yolunda ilerlemeye devam ederken her zaman gittiğimiz o restoranın yanında durduk. Açtık. Akşama kadar bir şey yemediğimiz için arabadan inip mekâna girdik. Hiç şaşmazdı burası. Aynı masa, aynı yemekler... Hayatı devam ettirmek istiyorsam eski yaptıklarımı yapmam gerekiyordu. Hayat eskilerde güzeldi. Kızıl saçlarını dalgalandırmış olan garsonun yanımıza gelip şaşmayan siparişimizi aldıktan sonra gitmesi ile derin bir nefes aldım. Ne kadar belli etmemeye çalışsam da annemle babamın odasını temizlemek beni kötü etkilemişti.
Ev aynı, temizlik aynı ama temizleyenler farklı. Annem yoktu ve olmayacaktı da.
"Asya benimle kalacaksan bilmen gereken bir şey var?" sesimdeki belirsizlik karşımda oturan Asya'yı endişelendirmeye yetiyordu. Gözlerinin içinde ki korkuydu, bunu gördükçe kendimi suçluyordum. Bu kızı peşimde sürükledikçe kendi acısını yaşamasına izin vermiyordum. Nasıl arkadaştım ben böyle? İyiliği için uzak tutmam gereken yerde yanımdan ayırmıyordum.
"Beni korkutuyorsun Dila." Korkmalıydık, savaşmalıydık. Karşımızda hafife alınacak insanlar yoktu, ailemle tehdit edecek insanlar vardı. Acımadan öldüren insanlar vardı. Dost dediğimiz düşman vardı. Diğerleri bir şey değildi ama Naz. Biz Naz'a düşman olamayacak kadar değer veriyorduk. O bize değer vermese bile o adamın ellerinde bile isteye durmuyordu buna inanıyordum. Naz yönetiliyordu, yöneten ise Ahmet Deniz'di.
Nefesini alacağım adamdı. Buraya gelirken intikam istemiyordum ama şimdi intikam istiyorum. Suçluların cezasını çekmesini istiyorum. İntikamım acı dolu olacaktı. Naz'a atarlanırken ne kadar blöf yaptığımı savunsam da öyle değildi. Ben savaşacaktım, hayatımı mahvedenlere karşı savaşacaktım.
"Naz, karşı dairede yaşıyor." Söylemesi bu kadar basitken kaldırması çok zordu. Naz'ı karşımda gördüğümde ki hislerim o kadar yoğundu ki parçalara ayrıldım. Ne hissetmem gerektiğini unuttuğum acı dolu bir zamandı. Naz'ı görmeme rağmen intikam almayı düşünmedim. Ne zaman Bulut'un yüzünü gördüm işte o zaman intikam almaya karar verdim. Çünkü karşımda ki adam suçlunun suçsuzuydu. Gözlerinde gördüğüm o duygu çok ağırdı.
Sevdiğin birinin suçlu olmasına inanmak çok zordu. Sevgi bunu hak etmeyen bir duyguyken her şeyi de mahveden tek duyguda sevgiydi. Sevgi ikiyüzlüydü. Sevdiğim adamın suçlu olmasına inanmak annemle babamın geri gelmesi kadar imkânsızdı. Onlar giderken geride bıraktıkları beni de imkânsız haline getirmişlerdi. Yaşam bir anlam ifade etmiyordu, kopup giden duygularımdan geriye kalan iki duygu vardı; özlem, nefret.
Hayattan nefret ediyordum, benliğimi elimden alan her şeyden nefret ediyordum. Sevdiğim adamdan, baba bildiğim adamdan, kardeşim dediğim kızdan, ailemden nefret ediyordum. Beni görmeyen herkesten, her şeyden nefret ediyordum.
Parçalanmış bir çocukken ölmüş bir kıza çeviren her şeyden nefret ediyordum.
Bencil olmak için ne kadar çok çabaladıysam olmadı. Ben duygulara önem verirken başkasının duygusunu kullanamazdım. Nefret ettiğim herkesin duygusu bile kıymetliydi benim için. Duygu bizi biz yapan hislerdi. Dila ölmüş bir kız, yaşam için savaşmayı bırakmış, annesi ve babasının intikamını almak isteyen acı dolu bir kızdı. Güvendiği kim varsa onlar tarafından kandırılan yaralı yozlaşmış bir kızdım. Güven tek kullanımlıkken harcanan kızdım.
"N-nasıl?" yüz ifadesinden bile nasıl bir şoka girdiğini anlayabiliyordum. Asya'da, Naz tarafından kandırılan bir arkadaştı. Hatta Naz'la daha yakın olan Asya'ydı. Ben ne kadar çok kırıldıysam Naz'ın ihanetine, Asya on kat daha fazla kırıldı. Şaşkındı, duydukları ile ne yapması gerektiğini unutmuş, neler hissedeceğini bilmeyen bakışları karşısında hissizdim. Bedenimdeki ağır nefret duygusundan başka bir duygu hissedemiyordum.
"Karşı daireye taşınmış." Ağzımdan çıkan her kelime yerle bir etmeye yetiyordu. Kaçtığımız o duygu etrafımızda gezmeye devam ediyordu. Yarım bıraktığımız her gerçek takipçimizdi. Bu hikâyede kaçmaya yer yoktu. Gerçekler acıtacak ama yüzleştirecekti.
-kaçış yok mu diyorsun papatya-
Kaçış bitti iç ses, kaçış kovalamaya dönüyor. İçimde ki bu duyguyu artık dışa vurmanın zamanı geldi. Kaçış bitti.
-yerle bir olsak da kaçmak yok papatya-
Her yaramız kanasa da kaçmak yok iç ses.
-sevgiden kaçış var papatya-
Sevgim görülmez bir pelerin oldu iç ses.
"Sen nereden biliyor musun Dila?" anladı, Asya onunla karşılaştığımı anladı. Yıkıldı, yıkıldım. Hislerimi gözümden okuyan en sadık kişi papatyam, Asya'mdı. Gözlerim dolmaya başlasa da tuttum, ağlamaktan sıkıldım, nefret ettim.
"Dün akşam, siz gelmeden önce karşıma çıktı." Hiçbir şey yapmamış gibi komşum dedi, beni yaralamamış gibi tehdit etti. Bir adamın kölesi olmaktan benliğini unutmasına rağmen karşımdaydı. Sarılmak istedim, her şeye rağmen ona sarılmak istedim. Bana yaptıklarına rağmen ona sığınmak istedim.
Asya ne diyeceğini bilemiyordu. Gözlerindeki o duygudan anladığım da kızgındı, onu yok edecek kadar kızgındı. Kırgındı, sığındığı limanın sahte çıkmasına kırgındı. İnanmak istediği gerçeklerin sahte olmasından perişandı. Pişmandı, gözünün önünde ki gerçeği göremediğinden pişmandı. Asya'ydı o, sevgi için kör olan masum kız çocuğuydu.
Garsonun elindeki tepsi ile masaya gelmesi Asya'nın sessizliğini onayladı. Garson yemekleri önümüze bıraktıktan sonra afiyet olsun deyip uzaklaştı. Sessizliğe bürünen masa da çıkan tek ses çatal bıçak sesleriydi. Yemeklerimizi yemeye başladığımızda ise sessizlik yemini etmiş gibiydik. Kaldırılması zordu o yüzden Asya'ya bir şey demeyecektim çünkü hala olayın şoku üstümdeydi. Naz'ı karşımda gördüğüm o an aklımdan çıkmıyordu.
Yemek yiyorduk ama boğazımızdan geçmiyordu. Zorla yediğimiz bu yemek bizim için rutin haline gelmişti. 5 yıldır yediğimiz yemekleri zevkle yiyemiyorduk. Hep bir engel vardı hayata devam edebilmemiz için, bizi çağıran gerçekler vardı. Kaçtık ama olmadı, yapamadık. Bu masadan nasıl kalkacağımız ise muammaydı.
Konuşmasak bile şu an ne hissettiğimizi, neler demek istediğimizi anlıyorduk. Farklı bir bağ vardı aramızda. Sessiz bile olsak birbirimizi anlamak farklı ama bir o kadar da güzeldi. Bunu ilk fark ettiğimiz gün benim intihar ettiğim gündü. Asya hissetmişti, benim başıma bir iş geldiğini hissetmişti. Ben iyileşiyorum sanırken daha kötüye gittiğimi göremedi. Her şey olup bittiğinde ise perişan oldu, kendine kızdı. Nereden anlayabilirdi ki benim intihar edeceğimi? Her şey o intihar ile başladı bizim için. Tedavi gördüm yıllarca, kendime gelebilmek için benimle uğraştı, kayboldum ben. Direndi, savaştı ve beni kazandı. İtalya göründüğü kadar da bize yaramamıştı ama iyiydik. Gerçekler kapalıydı, bilinmezdi.
"N-nasıl başarıyorlar devam etmeye, nasıl görmezden gelebiliyorlar her şeyi?" çatallı çıkan ses, yanmış gözler, kızarmış bir yüz. Sessizliği bozan papatyam oldu. Devam edemeyen bizlere karşı devam eden herkes! Bir geceye bağlı kalan bizler hayata devam edemezken suçlular bile hayata devam ediyor. Neresi yanlıştı? Yanlış olan biz miydik onlar mıydı? Ne diyeceğimi bilmiyordum, neler hissetmem gerektiğini bilmiyordum.
"Bilmiyorum Asya, bilmiyorum. Ben bir günde kalmışken onlar nasıl diğer günleri yaşıyorlar bilmiyorum." Anlamıyordum, hayat neden bu kadar acımasız olmak zorunda.
"Annem ölüyor hayat devam ediyor, ben ölüyorum hayat devam ediyor. Hayat kime devam ediyor ölenlere mi kalanlara mı?" Asya'nın yaşadığı en zor andı annesinin ölümünü kabullenmesi. Kim annesinin ölümünü kabul etmek isterdi ki?
Ben ettim, annemin ölümünü, babamın ölümünü kabul ettim. Canım yandı, kalbim parçalandı, hayat bitti.
"Sadece devam ettiğini sanıyoruz papatyam. Hayat ölene de kalana da devam etmiyor, ölen için bitiyor, kalan için de her şey yanılgıdan ibarete dönüşüyor; hayat suçlulara devam ediyor." Yüzleştiğim bu gerçek kendini çok güzel hatırlatıyordu. Kaçtığım her duyudan öğrendiğim derste buydu.
💦
Sandığı kadar olmayan özgürlüğünün içinde mücadele eden çocuktan:
Perişandım. Ona bir şey olacak korkusuyla o eve nasıl ışınlandım hatırlamıyorum. Her şeyin başladığı o evde kendini kıyamazdı buna inanıyordum ama ya inandığım olmazsa, ya tekrar ölmeyi denerse. Bana nasıl davranırsa davransın umurumda değildi şu an umurumda olan tek şey yaşamasıydı. Hayatını ellerinden çaldığım kızın yaşamasıydı.
Araba sahil yolundan ara sokağa girdiğinde içimde ki daralma duygusu pişmanlık mıydı? Yanıyordum, hayatlarını çaldığım kişilerin evine gelmek öldürüyordu. Kaldıramıyordum, ne kadar çok öleceklerini bilsem de yaptığım şeyi kaldıramıyorum. Bahsetmeliydim, peri kızıma gerçeklerden bahsetmeliydim. Eğer ki yalan söylemeseydim, saklamasaydım böyle olmayacaktı. Ne o yaşamından vazgeçecek kadar gözü kararacaktı ne de ben hayat karartacak kadar cesur olacaktım. Tek bir şey istemiştim, tek bir şey:
Mutlu olmak. Peri kızımla, kardeşimle ve arkadaşlarımla yani tek ailemle mutlu olmak istemiştim.
Anne duygusunu yıllar sonra hissettiğim o kadını öldürecek emri vermek değil, babam diyebileceğim adamın ölüm emrini vermek değildi isteğim. Sevdiğim kızın hayatını yakmak değildi isteğim.
Mutluluk istedim ölüm aldım. Ölüm istedim yaşama sebebi aldım. Sevgi istedim parçalanmış kalpler aldım.
Karşımda gördüğüm peri kızımın yıkıldığını gözlerinden okuyordum. Saçları dağınıktı, kızarmış gözler, solgun dudaklar, hissiz bakışlar... Peri kızımı bu hale sokmak benim suçumdu. 5 yıl, her şeyi baştan değiştiren beş yıl. Bakışları değişmiş, kilo kaybetmiş, saçlarını kestirmiş, her şeyden önce eski Dila yok. Değişmiş. Hayır, değişmek zorunda kaldı. Sadece bir onayım bütün hayatları değiştirdi.
"S-senin burada ne işin var?" sevinçliydim, sesini duyduğum için. Onu paramparça edecek olan bir gülüşüm bile olsa sağlam olduğu için mutluydum. Karşımdaki yeşil gözler sinirini gösteriyordu. Beklemiyordu, beni karşısında görmeyi beklemiyordu. Belki de hazır değildi. Kim hazır olurdu ki böyle bir şeye.
"Seni merak ettim." Zorla da olsa sesimi çıkarabildiğimde bende şaşkındım. Yıllar sonra böyle bir karşılaşmayı bende beklemiyordum. Onu parçalara ayırdıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi karşısına geçmeyi bende beklemiyordum. Yapmazdım. Başka bir zaman olsa karşısına bu şekilde çıkmazdım. Her şeyi onun intiharı değiştirdi.
"Ne hakla. Katil vasfıyla mı?" Kalbime giren sancı da neydi şimdi? Haklıydı. Katildim ben, onun hayatını bitiren bendim. Onun katili bendim. Ne kadar kalbim kırılmış olsa da haklıydı. Hesap sormaya hakkı vardı, her şeyi öğrenmeye hakkı vardı. Bu yüzden de konuşmamız gerekiyordu.
"Konuşabilir miyiz?" Bu sefer yalan yoktu, sır yoktu sadece gerçekler vardı. Gerçekler konuşacaktı ben susacaktım. Bilmesi gereken çok şey vardı, öğrenmesi gereken ve ondan sonra vermesi gereken bir karar vardı. Ona ihtiyacım vardı, bana ihtiyacı vardı. Bu her ikimizi yaralasa da böyleydi. Bizim birbirimize ihtiyacımız vardı. Yanımdan geçen Asya direk peri kızıma sarıldı. Şoktaydı.
"Seninle. Konuşmak. İstemiyorum." Tek tek vurgu yapıp kapıyı yüzüme kapatınca gözlerimden yaşlar aktı. Daha fazla tutamadığım yaşlar kendini gösterdi. Yıllar sonra karşımda gördüğüm bir enkazdı. Kendi ellerimle yaptığım bir enkaz.
Elimi tutup sarılan Aslı'ydı. Dostum, ailemdi. Yaptığım en acı şeyle asıl şimdi yüzleştim. Ne kardeşimi gördüğümde ne de mezarlığa gittiğimde yüzleştim en acı gerçekle. Ne zaman yarattığım enkazı karşımda gördüm işte o zaman en acı gerçekle yüzleştim.
Aslı'ya sıkıca sarıldığımda bir yere gidemez haldeydim. Onu bu derece yıkmışken buradan çıkıp hayatıma devam edemezdim. Onu bu derece yakmışken hiçbir şey olmamış gibi onsuz intikam alamazdım. Sadece bir bakışıyla bile yakan o kız, bu intikamın başkarakteriydi. Bu intikam onsuz alınamazdı.
"Mahvolmuş Aslı, mahvolmuş."
Zaman işliyordu, içerden gelen sesler hıçkırıklarının sesiydi. O ağlıyordu, ben ağlıyordum. Peri kızım ağladı, ben öldüm.
Arkamda duyduğum ses ile kendime geldiğimde bu sesin karşı daireden geldiğini anladım. Ne ye düğü belirsiz olan Ayşe'nin evinden gelen ses ile arkamı döndüğümde şok yaşadım. Karşımda Ayşe'yi görmeyi bekliyorken Naz'ı görmek çok şaşırttı. Hele de Naz'ın hakkında öğrendiğim o gerçek beni bu derece şaşırtmaya yetiyordu. Onun burada ne işi vardı? Dila'nın bu kadar yakınında ne işi vardı?
"Senin burada ne işin var?" Aklıma gelen şey beni iyice korkutuyordu. Onun söyleyeceği her şey akışı değiştirecekti bunu hissediyordum. Hissettiğim diğer şey ise bu değişimin hiçte iyi olmayacağıydı.
"Ayıp ama insana evinde ne işin var diye sorulur mu ortak?" ne demişti o ortak, ev. Aklıma gelen şeyin doğru çıkmasının şokunu hala atlatamamıştım. Neler oluyordu? Planları neydi? Bu sefer girdiğim bu çıkmaz çokta kolay değildi.
"Ne demek ev?" Bu kadar yüzsüz olmamalıydılar. Hayatını çaldıkları yetmiyormuş gibi bu kızdan daha ne istiyordular? İzin vermeyeceğim. Bu sefer peri kızımı yok etmelerine izin vermeyeceğim. Madem Naz bu kadar yakınımızda o zaman bizim rehinemiz olmaya da bir şey demezdi ne de olsa kendi evinde kalacaktı.
"Ev işte. Yaşanılan yere verilen ad." Dalga geçerek kendini güçlü mü sanıyordu? Ya da dokunulmaz.
"Yeni evin burası mı, Naz?" bazı şeylerin değişme zamanı gelmişti. Karşımda ki kızın anlam veremediği o bakışlarım onun sonunu getirecekti aynı şekilde sevgili patronunda.
"Evet, sevgili ortağım, burası yeni evim." Kısacası sonun sevgili ortak!
"Söyle o patronuna aklındakini asla yapmasına izin vermeyeceğim. Seni buraya yerleştirerek bize gözdağı vermeye çalışmasın çünkü benim vereceğim gözdağı onunkine benzemez. Sende, patronunda yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz." Karşımda dilini yutan Naz'ın daha deminki halinden eser kalmamıştı. Arkamı dönüp merdivenlere yöneldiğimde aklıma gelen son şeyle tekrar Naz'a döndüm. "Korkak patronuna da selam söyle çünkü saklandığı yere pek güvenmesin." Arkamı dönüp ilerlediğimde peşimden gelenin Aslı olduğunu biliyordum.
Kapının önüne çıktığımda ise bir şeyden çok emindim: Dila, beni dinleyene kadar buradan bir yere ayrılmıyordum. Her şey an itibariyle değişmişti. En başta da planlar.
💦
Güneş doğmak üzereydi, peri kızım evin ışıklarını yeni kapatmıştı. Sabaha kadar ne yaptılar bilmiyordum, daha doğrusu ne yaptı bilmiyordum. Evin az çok ne halde olduğunu tahmin edebiliyordum. Temizlik gerektirdiğini bilmemek imkânsızdı.
Serin havadan dolayı titriyordum, üşüdüğüm halde bir yere gitmemek için direniyordum. Gidemezdim, onunla konuşmadan bir yere gidemezdim. Arabaya geçtiğimde ise ısıtıcıları açtım. Isınmam gerekiyordu, eğer intikam alacaksam hayatta kalmalıydım. Isınan arabanın içinde mayıştığımda ise en son hatırladığım camdan bana bakan peri kızımdı.
Peri kızımın sesiyle ortalık aydınlandığında uyuduğumu ve duyduğum seslerinde bir rüyadan ibaret olduğunu anladım. Sesini özlemiştim, balığım diyen sesini özledim. Gözlerinin içindeki parıltı sebebi olmayı özledim. Ben onu, ruhumu özledim. Kayıp tarafımı, gerçek hislerimi özledim.
Karşıdan bana gelen Aslı'yı gördüğümde ise içimde ki korku kat kat arttı. Kalbim sevgisi için atarken diğer duygu daha ağır basıyordu; korku bedenimi ele geçirmeye devam ediyordu. Başaramamaktan değil onları kaybetmekten korkuyordum. Annemden sonra en sevdiğim insanları kaybetmekten korkuyordum. Sadece annemin ölümü bile hayatımı yerle bir edip bambaşka evreye geçerken onların ölümü yaşatmazdı. Kendimi onlardan kurtarmam gerekiyordu. Ya birimiz yok olacaktı ya da biz olacaktık. Sonu çizmekte bizim ellerimizdeydi. Beni dinlemeli, anlatmam gerek; onun içinde, benim içinde, sevdiklerimiz içinde.
Arabaya binen Aslı elindeki poşeti bana doğru uzattı. Arabanın içi sıcak poğaça kokuları sarınca yemem için bir şeyler aldığını anladım. Yiyemiyordum ki, ne kadar çok bir şeyler yemeye çalıştıysam olmuyordu. Boğazımdan geçmiyordu yemekler. Kilo kaybı yaşamıştım, eski ben değildim bundan sonrada olamazdım.
"Günaydın ama artık bir şeyler yemen gerekiyor, Bulut." Sesindeki acizliğini hissediyordum. Kötü bir zamandan geçtiğini görüyordum. Her şeyi görmeme rağmen kendimle uğraştırıyordum, bencildim.
"Yiyemiyorum Aslı, yiyemiyorum." Herhangi bir yaşam belirtisi sergilemeyecek kadar yorgundum. Toparlanacak gücüde bulamıyordum.
"Nereye kadar Bulut, nereye kadar daha kaçacaksın yaşamdan; ne kadar daha görmezden geleceksin hayatın devam etmek için zorladığını? Kaçma, yüzleş, bekleme, yoluna bak çünkü Dila seni affetmez, dinlemez." Hayata onunla devam edeceğim diyemedim. Peri kızım olmadan bu yaşamda yerim yok diyemedim. Affetsin istemiyordum ama görmezden gelmesin, susmasın. Bağırsın, hesap sorsun, hayatımı zindana çevirsin ama susmasın diyemedim.
"Kaçmıyorum Aslı, kaçamıyorum ki zaten. Bekliyorum, bana gelmesini bekliyorum. Affetmesin ama yeter ki beni dinlesin başka bir şey istemiyorum." İstiyorum. Hem de onu istiyorum. Yeniden aşkla baksın ama katil aşkını görmesin istiyorum. Dünyayı tersine çevirmeyi istiyorum.
"Çok zor Bulut, çok zor! Bırak seni dinlemeyi yüzünü bile görmek istemiyor." Kendi acısını görmezden gelerek bana odaklanan Aslı, kafasını dağıtarak uzaklaşmak istiyordu gerçeğinden.
"Biliyorum ben, gelecek. Bir kere hayatına devam etmek için geldiyse benimle yüzleşmeden devam edemeyeceğini bilir. Her türlü gerçekleşecek bir yüzleşme bu Aslı, ikimizin de kaçışı olmayan yüzleşme."
Hayatlarımıza devam etmek istiyorsak birbirimizle yüzleşmek zorundaydık. Nefret duygusu, yaşam duygusunun önüne geçemezdi, yani geçmemeliydi. Görmesi gerekenleri görmeli, duyması gerekenleri duyması gerekiyordu. Benim bile isteye bu işi yapmadığımı görmeli, hissetmeli ve duymalıydı.
Arka kapının açılma sesi ile irkilmiştik. Ansızın gelip kapıyı açanlara bakmak için arkımızı döndüğümüzde gördüğümüz iki kişiydi: Ege ve Emre. Dostum Emre, kuzenim Ege. İkisini bir arada gördüğümde ise ne kadar çok özlediğimi hissettim. İkisiyle geçirdiğimiz günler bir, bir hafızama düştüğünde ise gözlerim doldu, tebessüm etmeme sebep oldu. Hala didişen bu ikilinin asla değişmeyeceğini anladım.
"Bir susacak mısınız?" Girdikleri andan beri laf savaşında olan ikilinin arasına giren ise Aslı'ydı. Onları özlediğimi tekrar tekrar hissetmek canımı yaktı. Ben kendimi cezalandırıyorum derken aslında onları cezalandırıyordum. Bu gerçek biz dörtlü için çok zordu.
"Siz ne yapıyorsunuz burada?" İkili aynı anda aynı soruyu sorunca Aslı ile birbirimize bakıp gülmeye başladık. Bu anı yaşamayalı o kadar çok olmuştu ki yıllar sonra tekrar yaşamak bizi güldürmüştü. Ne çok gülerdik biz.
"Sohbet ediyorduk beyler var mı bir itirazınız?" diye tersleyende ben oldum. Hep böyle olurdu; onlar didişir bizde terslerdik. Herkesin gözleri birbirinin üstünde geziniyordu. Ortamın hâkim olduğu o duyguda özlemdi.
"Oğlum ben bizi çok özledim." İlk atak Ege'den geldi. Dördümüz de her an ağlayabilirdik ortam buna müsaitti.
"Sen sussana niye benim diyeceğimi söylüyorsun eşek Ege." bunun kim olduğu apaçık ortadaydı. Ege'yle didişen bir taraf Emre'den başkası olmazdı.
"Sizde benden daha ağlak çıktınız arkadaşlar. Grubun kızı siz misiniz ben miyim belli olmuyor," diyen de Aslı'ydı. Cilveli ve şakacı olan sesi bizi tekrardan güldürdüğünde konuşmayanın tek ben olmadığımı anladım.
"Hepinizden, yaşattığım her şey için özür dilerim." Ortamı her zaman ki gibi bozanda bendim.
"Saçmalama istersen," diyen Aslı. "Oğlum sen dayak arıyorsun," diyen Emre. "Şimdi de benim lafımı çalarak seninle birlikte dayak yemek istiyor," diyen Ege. Farklı bir gruptuk. İki kişi eksiğimiz olsa da biz böyleydik. Hiçbir anımız diğer anımızı tutmazdı.
"Dila'ya her şeyi anlattığımda karşınız da beni sağlam bulursanız dayak atarsınız." diyerek herkesin suratının düşmesine vesile oldum.
"Nöbet tutmaya devam edeceksin yani?" diyen Ege'ydi.
"Nöbet tutmuyorum Ege, sadece benimle konuşması için bekliyorum."
"Peki, bütün gerçekleri mi anlatacaksın?" diyen de Emre'ydi.
"Yalan söylediğimde başımıza nelerin geldiğini en acı şekilde gördük. Şimdi ise yalan yok, sadece gerçekler. Canımız yanacak ama sadece gerçekler konuşacak." Kalp diye bir şey kalmayacak, acıyacak bir canımız olmayacak.
"Biz senin yanındayız Bulut, sakın kendini yalnız hissetme." diyen ise Aslı'ydı.
"Teşekkür ederim, iyi ki varsınız!"
"Sende iyi ki varsın!" diyen üçlü.
💦
Gün 1
Bugün temizlik yaptılar evde. Her camdan dışarı baktığında içimde ki şeyler değişti. Akşama kadar temizlik yaptıktan sona çıktılar. Büyük ihtimalle eşyalarını almaya gittiler. Üşüyordum, özlüyordum. Çocuklar beni yalnız bırakmak istemedikleri için yanımda Ege vardı. Bize aldığı içecekleri içiyorduk. Çıktıkları saatten 3 saat sonra geldiklerinde ise tahmin ettiğim gibi eşyalarını almıştılar. Bavulları ile binaya girdikten sonra gözden kayboldular. Gece yine geç uyudu. Uyuyamadım, gözüme uyku girmedi.
💦
Gün 2
Öğlen saatlerine gelirken perdelerini açtı. Uykudan yeni uyandığı belli oluyordu. Uzaktan bakınca o güzel gözlerini göremiyordum. Evden çıkmadı. Gün boyu evden çıkmadı. Her saat başında da beni kontrol etti. Yanımda Emre vardı. Asya dışarı çıktığında annesinin yanına gittiğini düşündüm. Yine geç yattı. Uyumadım, uyuyamadım.
💦
Gün 3
Geç uyandı peri kızım. Dünün aksine bugün dışarı çıktı. Nereye gittiğini bilmiyordum. Yine de ayrılmadım binanın önünden. Akşam saatlerinde döndüğünde ise üstü başı topraktı. Anladım. Mezarlığa gitmişti, ondan çaldığım hayatların yeni evine gitmişti. Asya bugün gelmedi. Aslı ile konuştuğumda onlarda kalacağını söyledi. Anneleri gün geçtikçe kötüye gidiyordu. İşin garip tarafı ise Naz'da dışarı çıkmıyordu. Yine geç uyudu. Yanımda Çınar vardı. Üniversiteden tanıştığım yakın bir arkadaştı. Yine uyumadım.
💦
Gün 4
Gününü evde geçirdi. Saat başı beni kontrol etti. Bir ara teyzesi geldi ama çok kalmadan gitti. Asya akşam geldiğinde ise elinde birkaç poşet vardı. Yine geç uyudu. Yanımda Aslı vardı. Uyumam için diretti ama uyumadım. Beş on dakika gözlerimi dinlendirdim.
💦
Gün 5
Bugünde mezarlığa gitti. Akşam geldiğinde ise kapıda kuzeni vardı onu da dinlemedi. Eve gitti, geç uyudu. Asya yine annesinin yanından geç döndü.
💦
Gün 6
Sabaha doğru telaşla evden çıkan Asya korkuttu. Bir şey olmuştu ama ne olmuştu bilmiyordum. Hızlıca Aslı'yı aradığımda ise annelerinin rahatsızlandığını ve hastaneye kaldırıldığını söylediğinde Asya'nın endişesini anlamış oldum. Ona bir şey oldu diye çok korktum. Bugün balkonda bir şeyler içti. Kaldığı zaman boyunca da bana bakmamaya özen gösterdi. Uykusuzluğa daha fazla direnemiyordum.
💦
Gün 7
Bugün yedi gün olmuştu onu beklemeye başlayalı. Burada ki düzene ayak uydurmaya çalışmıyordu, evden çok az çıkardı çünkü geçmişiyle yüzleşiyordu. O ev onun için çok zordu. Her iki halini de o evde yaşadığı için sindirmesi gereken çok şey vardı. Acı dolu çocukluğunu sakinleştirebilirse benimle konuşurdu. İnanıyordum, konuşacaktı benimle. Asya hastanede kalmaya devam ediyordu. Uykusuzluktan bayılmak üzereydim. Gözlerim hafiften kapanmaya başlıyordu. Kapanan gözlerimi açtığımda ise karşımda görmeyi beklediğim ama hazır olmadığım peri kızımı görünce afalladım. Bunun için bekliyordum, yanıma gelip konuşması için. Gözlerine baktığımda ise o acı gerçekle yüzleştim. O da benim gibi uykusuzdu. Karşımdaydı, benimle konuşacaktı. Yıllar sonra sesini duyacaktım.
💦
Geçmişten arınamayan kızdan:
Geçmiyor, yapamıyorum. Ne kakar çok evi dip köşe temizlemiş olsam da burada yaşananları silemiyorum, alışamıyorum. Görmezden gelmeye çalıştıkça her tarafım kanıyor, alışmaya çalıştıkça kafamda ki sesler susmuyor. İzin vermiyorlar ki hayatımla yüzleşeyim, çocukluğumu sakinleştirebileyim. Yaralıydım ben, baştan aşağıya paramparçaydım. Hissedemiyordum sevgiyi, hissedemiyordum üzüntüyü, hissedemiyordum onca duyguyu. Hayatım alındı benden, kalbim parçalandı, bedenimde izi geçilmeyecek yaralar açıldı.
Yaşam benimle oyun oynuyordu. Bu oyunda ki kurban bendim, başrol ise çocukluğumdu. İki ses vardı kafamın içinde. Susturamadığım iki ses.
Yaşa, dene, unut, kimse bize iyi gelmeyecek.
Hesap sor, sen sormazsan onlar yaşamaya devam edecek.
Kafamda ki sesler bile kendine zıtken ben nasıl sağlıklı bir karar verecektim? İntikam istiyordum ama kimseyi yaralayacak cesaretim yoktu. Unutmak istiyordum ama o kadar gücüm yoktu. Kapının önünde hayatımın katili, karşı dairemde güvenimin katili varken doğru karar veremiyordum. Karar vermekten yoruldum.
Yemekten geldiğimizde hala buradaydı, gitmemişti. Gözleri bizim üzerimizdeydi, rahatsız ediyordu. Katilim tarafından izlenmek rahatsız ediyordu. Görmedim, görmek istemedim. Eve çıktığımızda direk odalara ayrıldık. Asya hazırladığımız misafir odasına geçerken ben de kendi odama geçtim. Odamı özlemiyordum, odamda ailemle geçirdiğim zamanı ölüyordum. Annemin her sabah zorla uyandırdığı o kızı özlüyordum. Babamın yıllar sonra benimle dertleştiği zamanı özlüyordum. Bu oda benim gerçek tarafımdı, ölmeyen tarafımdı. Şimdi ise bu tarafı öldürüyordum. Yaşamak için geçmişimi kabullenemiyordum, yapamıyordum.
Hala dışarıdaydı, gitmiyordu. Gözleri odamın camındaydı. Uyuyamıyordum, olmuyordu. Göreceğim her kâbus daha da kötü etkileyecekti biliyordum. Gözerimi her yumduğumda o anı görmek daha da kanatıyordu. Işıkları kapattığımda ise sadece o anı izledim, her gece olduğu gibi. Annemle babamın benden nasıl alındığını izledim, her saniyesini ezbere bildiğim halde.
💦
Gün 2
Yine uyuyamamıştım. Sabah kahvaltı yaptığımızda ikimizde sessizdik. İkimizde bazı şeyleri kabullenmenin savaşı içindeydik. Yan yana, birlikte olarak savaşacaktık. Kahvaltının sonuna doğru az da olsa dünyadan soyutlanmak için sohbet ettik. Saçma sapan şeylerden konuştuğumuzda da içimiz yanıyordu çünkü yaşananlar kendini unutturmuyordu.
Öğlen saatlerinde evin perdelerini açtığımda esniyordum, uykum vardı ama uyuyamıyordum. Dün gece çok denedim ama olmadı. Uzaktan baktığımda bile gözlerindeki uykuyu görüyordum. Uyumamıştı.
Saat başı yaptığım kontrollerin hepsinde de oradaydı. İnat ediyordu, etmese şaşardım zaten. –bu çocuk harbiden bizi seviyor papatya- Sevdiği için mi katilimiz oldu iç ses? Seviyordu madem yaralamayacaktı.
Emre geldi yanına. Gece odamın ışıklarını geç kapattım ama yine uyuyamadım. Büyük ihtimalle katilim benim uyuduğumu sanıyordu.
💦
Gün 3
Bu sabah diğer sabaha oranla daha iyiydi. Yine içim kanıyordu ama gün geçtikçe alışmaya çalışıyordum. Hala düşünüyordum: Gerçekten intikam istiyor muydum?
Asya annesini ziyarete gitti, bugün gelmeyecek orada kalacaktı. Annesi gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Annesini ikna etmeye çalışıyordu sadece biraz daha fazla yaşasın diye.
Dışarı çıktım. Hala burada kapının önündeydi. Beni gördüğünde attığı bir adımdan sonra kendini kenara çekti. Beni bekliyordu, onun karşısına geçip konuşmamı istiyordu. Bende istiyordum ama buna hiç hazır değildim. Yanında Çınar vardı. En son ne zaman gördüğümü bile hatırlamıyordum.
Annemle babamı ziyaret ettim. Akşama kadar onlarla konuştum. İtalya'yı anlattım onlara. Nasıl ölmek istediğimi bile anlattım. Onlardan sonra ölüden farkımın kalmadığını da anlattım. Neler yapmak istediğimi ama yapacak gücü kendimde bulamadığımı da anlattım.
Akşamüstü eve döndüğümde ise üstüm başım toprak lekesiydi. Mezarlıklara sarıldığım zaman olmuştu büyük ihtimal. Hala buradaydı, gitmiyordu. Yüzüne baktım, perişandı. Her haliyle pişmandı. Peki, pişmanlığı şu an bir işe yarıyor muydu? Hayır.
Yine ışıkları geç kapattım. Uyuyamadım. Uyumadığını gördüm.
💦
Gün 4
Uyumama rağmen sırf uyuduğumu düşünsün diye perdeleri her zamanki gibi geç açtım. Dışarı çıkmak gibi bir niyetim yoktu. Günü evde geçirdim. Defalarca kez izlediğim geçmişimin videolarını izledim. Geçmişimin fotoğraflarına baktım. En kötüsü de annemle babamın vedasını izledim. Geçmişimi ya yok edecektim ya da kabul edecektim.
Teyzem geldi konuşmaya. Kapıyı bile açmadım çünkü hala kırgındım. Çok beklemedi ve gitti.
Akşam ellerinde poşetlerle gelen Asya'ydı. Yiyecek bir şeyler almıştı bir de birkaç giyecek eşya. Yemek yiyemiyordum o yüzden vitamin ilaçları kullanıyordum. Biten ilaçlarımı da aldığını gördüğümde aklıma gelmişti ilaçlarım. Hatırlamıyordum bile ilaç içtiğimi.
Yanında Aslı vardı. Uykusuzdu görebiliyordum ama yine de diretiyordu. Diretmeye devam etsin çünkü hala onunla konuşmak istemiyordum. Işıkları geç kapattım. Uyuyamadım.
💦
Gün 5
Perdeleri yine geç açtım. Asya'nın zoraki hatırlatmaları ile ilaçlarımı aldım. Asya, annesine gitti. Bugün de ikna etmeye devam edecekti. Dışarı çıktım daha doğrusu yine annemle babamın yanına gittim. Akşama kadar onlarla sohbet ettim. Eve geldiğimde ise kapıda Elif vardı ama onu da dinlemedim. Kimseyi dinlemek istemiyordum. Geçmiş ve şu an arasında sıkışıp kalmışken bir karar verene kadar kimseyle konuşmak istemiyordum. Asya annesinin yanından geç döndü.
Işıkları geç kapattım. Gözlerim ne kadar çok uyku için aksa da uyumadım, uyuyamadım.
💦
Gün 6
Sabaha karşı Asya'nın çığlıkları ile irkildim. Yanına gittiğimde ise ağlıyordu. Korktuğu her halinden belli oluyordu. Ne olduğunu sorduğumda ise annesinin fenalaştığını ve hastaneye kaldırıldığını söyledi. Telaşlı bir şekilde evden ayrıldığında aklım ondaydı.
Yine evdeydim. Öğlen saatlerini geçeli çok olmuştu. Uzun zaman sonra balkonda kahve içiyordum. Uykusuzluk bedenimi yoruyordu. Dert değildi çünkü daha uzun süre uykusuz kaldığımı biliyordum. Etraf gün geçtikçe kararmaya başlıyordu. Sürekli başım dönüyordu. Balkonda kaldığım sürece de ona bakmamaya çalıştım. Asya'dan aldığım haber ise annesinin yoğun bakımda yattığıydı. Ablası ile ağlayan sesleri annemle babamın cenazesinde ki çığlıklarımı hatırlatıyordu.
Yine geç kapattım ışıkları ama uykuya direnemiyordum az da olsa uyumaya ihtiyacım vardı.
💦
Gün 7
Gördüğüm kâbus ile uyandığımda sadece 10 dakikadır uyuduğumu gördüm. Uyuyamıyordum, olmuyordu. Sürekli kâbuslar gördükçe kendimi bu illetten kurtaramıyordum. Daha fazla dayanamıyordum. Bir şeye karar vermeliydim.
-dinleme zamanımız geldi papatya-
Ya daha kötü olursak iç ses.
-olacağız papatya olacağız-
Haklısın iç ses, onu dinlemenin zamanı geldi. Yaralanacağız ama önce onu eve götürmeliyiz sonuçta söyleyeceği yalanların temelini araştırmalı demi.
Evden çıktığımda yaptığımın ne kadar doğru olduğunu bilmiyordum. Tek isteğim onu buradan göndermekti. Dinleyecektim ama bugün değildi çünkü çok uykusuzdum. Karşısına geçtiğimde ise uykuya daha fazla direnemediğini gördüm. Gözleri kapalıydı. Çok geçmedi gözlerini açtığında göz göze geldik. Ela gözleri uykusuzluktan sulanmıştı, gözaltları mosmordu.
Ne kadar doğru karar verdim bilmiyordum. Tek isteğim rahat nefes almaktı. Huzur bulduğum gözlerdeki yansımam her şeyin ne derece kötüye gittiğini gösteriyordu. Onun onayı her ikimizin de hayatını mahvetti. Yıktık, yaktık, parçaladık birbirimizi. Sevgiyle bakan gözlerim nefrete dönüştü. Sevgiyle baktığı gözlerimde pişmanlığını gördüm.
Nefret bedenimi ele geçiriyordu.
Pişmanlığı bedenini ele geçiriyordu.
"Bütün hayatımı yıktın daha ne istiyorsun?" yorgun sesim, kaybolmuş hislerim. Konuşan ben miydim? Hayır, konuşan geçmişimdi. Tek bir günde takılı kalmış geçmiş.
"Sadece beni dinlemeni istiyorum." dediğinde içimde ki yangın kat kat büyüdü. Sesini bile özlediğimi hissettiğim ilk an değildi ama son da değildi. Onu özlüyordum. Katilimin hissettirdiği güzel duyguları özlüyordum.
Ela gözlerine baktıkça eğlendiğimiz anlar hafızamı zorluyordu. Solmuş dudaklarına baktıkça bedenimde ki kıvılcım hisleri geliyordu. Yüzüne baktıkça gülme sebebim geliyordu gözlerimin önüne. Kalbim onu çıkartamazken aklım nasıl silebilirdi ki balığımı, katilimi?
Baktı. Gözlerimin içine baktı ve ben yok oldum. Sarılıp ağlamak istiyordum, kollarında sakinleşmek istiyordum. Onu istiyordum. Neden hayat bizi ayırmak için uğraşıyordu? Kendim olduğumu hissettiğim adam neden ellerimden kayıp gidiyordu? Çocukluğumu iyileştiren yaralı çocuk neden ihanet ediyordu? Kanatan katilim nasıl iyileştirebiliyordu?
-inanıyorduk papatya sadece inanıyorduk-
Neye inanıyoruz ki iç ses?
-sevginin bizi kötü ettiği gibi iyi edeceğine de inanıyoruz-
Hayır, iç ses, sevgi bize iyi gelmedi biz öyle sandık. Bize iyi gelen ise pişmanlık! Yaptıkları her şeyin pişmanlığı...
"Neden, neden Bulut, neden seni dinliyeyim?" Nasıl dinliyeyim söylesene be adam, nasıl sesinin verdiği vicdan azabını çekeyim? Sesini duyduğum her saniye o silah sesleri, annemin babamın gidişi ve benim vicdanım.
"Ç-çok özür dilerim Dila," nasıl ya nasıl ismimi söyleyebilir, nasıl özür dileyebilir? "Çok pişmanım, her şey için çok pişmanım ama bilmediklerin var, lütfen bir kez de olsa beni dinle!" dinlemek istiyorum hem de her şeyden çok. Korkuyorum, duyacağım her şeyden korkuyorum.
İsmimizi nasıl söyledi iç ses, nasıl!
-buda geçecek dayan papatyam dayan-
Dayanamıyorum iç ses, dayanamıyorum.
-zorundayız papatyam her şey için en çokta çocuk Dila için zorundayız-
Çocuk Dila için...
"Sakın Bulut, sakın! İsmimi bir kez daha ağzına almıyorsun." Olmazdı. İsmimi ağzından duydukça yapamazdım, kaldıramazdım. "Seni dilemek istemiyorum, yalanlarını duymak istemiyorum."
"Tamam, dinleme. Ama bir kez olsun izin ver sana onu göstereyim. Görmen gereken bir gerçek var benim kaçamadığım o gerçeği görmen gerekiyor. Yeter ki gel gör ama dinleme." Ne demek istiyordu, anlamıyordum? Nasıl görmem gereken biri vardı, ne demekti kaçamadığı gerçek? İyice kafam allak bullak oluyordu, anlayamıyordum.
"Ne demek görmem gereken gerçek var? Ne saçmalıyorsun sen?" Bulut emindi. Gerçekten de bana göstermesi gereken bir şey vardı. Yalan söylemiyordu bunu anlıyordum. Ne saçmalıyorum ben ya bana en usta yalanı söyleyen adamı o zaman anlamadım da şimdi mi anlayacaktım. Kafayı yemek üzereydim.
"İzin ver seni ona götüreyim."
"Yalan söylemediğini nereden bileceğim?" Gerçekten gitmek istiyor muydum?
"Annemin üstüne yemin ederim," sustu, bir şey daha diyecekti anlıyordum. Anladığım bir diğer şey ise diyeceği şeyin beni yakacağıydı. "Annenin ve babanın üzerine de yemin ederim ki doğru söylüyorum." İnanmak istemiyordum. Katili olduğu hayatların üstüne yemin etmesi her şeyi değiştirir miydi? Hayır, değiştirmemeliydi. İnanmam için diretiyordu.
💦
Nasıl kabul ettim bilmiyordum. Arabadaydık. Uzun süredir yolculuk yapıyorduk, ikimiz de sessizdik. Konuşmak istemiyordum. Yanında olmak istemiyordum ama içimdeki o his buna izin vermiyordu. Her şeyin sebebi o histi; beni bu yalana iten o histi. Belki de bu arabadan indiğimde sağlam olmayacaktım, belki de beni öldürmeye götürüyordu.
-ne saçmalıyorsun papatya çocuğun gözlerinin içine baktığında ne kadar pişman olduğunu gören sen değil misin-
Evet, iç ses benim. Görende benim hisseden de ama içimde ki diğer histe huzursuz anlamıyorum.
-bu yolu sen seçtin sonuçlarına da katlanacaksın-
O kadar iyisin ki iç ses sağ ol.
Bir hastanenin önünde durduğumuzda burada ne işimizin olduğunu anlamıyordum? Beni öldürmesini beklerken hastaneye getirmesini beklemiyordum. Ne yapacaktı, deliyim ben bu da raporum mu diyecekti. Kendini aklamak içi bu kadar ucuz yolu mu seçiyordu.
Konuşmadı, konuşmak istemedim. Önden gidiyordu, gözlerim doluydu ağlamamak için direniyordum. Hastaneye girdiğimizde birkaç görevliyle konuştu. Arada sırada beni gösterdiğinde sorunun hala ne olduğunu çözemedim. Yanıma gelip yolu gösterdiğinde yola devam ettim. Hastane kokusunu sevmiyordum bana annemle babamı hatırlatıyordu. Merdivenlere yöneldiğimizde bu özel hastanenin ihtişamına âşık olmamak imkânsızdı.
Bizim bu özel hastanede ne işimiz vardı?
398. Üç sayılı numara yazan odanın önüne durduğumuzda geldiğimizi anladım. Göstereceği her gerçek neyse o buradaydı. Hazır hissetmiyordum. Derin nefesler alıp veriyordum.
"Göreceğin kişi benim bu işte olmamın sebebi Dila." İsmimi söylememesini istediğim halde inatla söyledi. Ne istiyordu benden daha da mı kötü etkilemek.
"Bakalım yalanın neymiş." Buraya kadar gelmeme rağmen doğru konuştuğuna inanmıyorum, inanmak istemiyordum. İçeride ki kişi hakkında en ufak bir tahminim yoktu. Kimdi? Bulut'un hayatında ki yeri neydi? Kafam karışıktı, gerçekleri öğrenmeyi her şeyden çok istiyordum ama buna hiçbir zaman hazır olacağımı sanmıyordum. Sırf bu yüzden şu an buradayım. Zamana bıraksaydım burada olmayacağımdan emindim.
İçeriye girdiğimizde hastane yatağında yatan, her şeyden vazgeçmiş bir kız gördüm. Gözleri aynı Bulut'un ki gibi ela rengindeydi. Saçları kısaydı, solgun bakıyordu. Her yerinden makinelere bağlı kablolar vardı. Hastaydı, gözümle gördüğümden çok daha fazlasıydı.
"Kız kardeşim Çiçek Aras."
Kız kardeşim mi? Nasıl? Neden dememişti ki? Hayatında bu kadar yakın biri varken neden kimsesi yokmuş gibi davranmıştı? Yıkıldım. Duyduğum ile iyice yıkıldım. Beklemiyordum, ortaya çıkacak bir kardeş beklemiyorum. Her şeyi onun için yaptığını söylüyordu. Annemle babamın ölmesinin sebebi ona göre bu masum kız mıydı?
Hiçbir şeyden haberi olmayan bu kız mıydı?
"Selam." Duyduğum ince ses gözlerinden masumluk akan kıza aitti. İnanmadım, her şeyi bu kız için yaptığına inanmadım.
"Kendine daha iyi bir yalan bulman gerekiyordu." Odayı terk etmeden önce en son söylediğim sözdü. Hiçbir şeyden haberi olmayan kıza bütün suçu yükleyemezdiler.
Nerden çıktı şimdi bu kız kardeş?
BÖLÜM SONU
Neler oluyor bu lanet kitaptaaaa...
Böylelikle bir bölümün daha sonuna geldik🥺 Hepsinin yaralı tarafını yazmak çok zor, hepsinin haklılık yönünü görmek çok zor. Onlarla kırıldım, onluk yandım...
Bölümü nasıl buldunuz?
Sizce Naz neyin peşinde?
Bulut beklemekte haklı mıydı?
Dila dinlememekte haklı mıydı?
Spotify hesabımda kitabın şarkılarını dinleyebilirsiniz✨ Beni sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın. Kitap hakkında merak ettikleriniz ve daha çoğu şey için oradan ulaşabilirsiniz.
Instagram/TikTok: izzettcanduman
Spotify: İzzetcan Duman
Okuduğunuz için teşekkür ederim🤍 Gelecek bölümde görüşmek üzere🥰 Yorumlarınız ve oylarınız benim için önemli.
Seviliyorsunuz😍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.06k Okunma |
190 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |