
Ey ahaliii kalkın yine biz geldik:)
Bu bölüm geçiş bölümü gibi gözüksede içinde geçmişi barındırıyor. Biraz sorgulayalım demi?
Keyifli Okumalar!
Umarım keyifli olur...
Hihihi🤐
Bölüm Şarkıları;
Fikri Karayel - Yol
Ufuk Çalışkan - Unutmak İstiyorum
"Sana ihtiyacım var."
7.BÖLÜM
"ÖĞRENİLEN ANAHTAR"
Canı pahasına sevdiğini anlamayan çocuktan:
Hayatın zorluklardan ibaret olduğunu çok küçük yaşta öğrenmiştim. Yaşadığım yaşayacaklarımın temsilcisiydi sanki. Yaşadıklarım beni ne kadar çok yaralayabilir ki diye çok düşünmüş, düşündüğüm gibi çıkmadığında da yıkılmıştım. Beni o kadar çok yaraladı, o kadar çok parçaladı ki, ben kendimi tanıyamaz oldum. Kendimi tanıyamadım çünkü ben, ben değildim. Ben, ben olamamıştım ki zaten. Aslında ben hiç bir şey olamamıştım insanların ağızından düşüremediği onca yaşamdan. Bir nokta bile olamamış, cümlelere eklenmemiştim.
Unutmak istiyordum bütün yaşadıklarımı. Hafızam silinsin ve ben o anları tekrar tekrar görmek zorunda kalmayayım. Hatırlamak istemiyorum çocuk hayallerimi. İstemiyorum o günlerin verdiği duyguları. Yasaklamıştım o günü kendime, hatırlamamak için diretecek, üst çabalar gösterecektim.
Yapamıyorum. O günü hayatımdan çıkaramıyorum.
Evimde oturmuş Dila için elimden gelebilecek ne varsa onları yapmaya çalışıyordum. Onu bulmayı her şeyden çok istiyordum. Hayatta tek güvendiğim limanımı da kaybedemezdim. Güvenmiştim ilk tutulduğum anda. İlk görüşte duyguların sadece geçici hisler olduğunu düşünür peşine düşmezdim hiç. Ancak onu gördüğüm ilk an kendine çekmiş hapis etmişti.
Aklıma girdiği ilk an kaçmıştım ondan. Günlerce düşünmemek için bir davadan çıkıp diğerine girmiştim. Asya ile denk düşmemek için sürekli işim var diyerek uzaklara, yaşamımın elimden alındığı yere giderdim. Orada bile ondaydım. Çocuk Bulut'un evinde, şimdiki Bulut'un hislerini tartmış, karar kılmıştık.
Bulut, kalbini bir hırsıza kaptırmıştı.
Yasakladığı halde.
Dila'nın, benim onu sevdiğimden bile haberi yoktu. Ben onu o kadar çok seviyorum ki inanamadığım o duyguya inanmıştım. Yine inanıyorum, yanıma gelecekti. Onu kurtaracaktım. Canım pahasına kalbime girdiğini bile hissetmemiştim. Şimdi onu korumam gerekiyordu. Canımdı. O yüzden de ona zarar gelsin asla istemiyordum. Acı çektiği her an acı çekiyordum onunla.
İsteyeceğim son şey bile değilken onun kaçırılması beni darmadağın etmişti. Kimseye fark ettirmesem de korkuyordum. Hem de öyle böyle değil çok korkuyordum. En son bu kadar korktuğumda çocuktum, yalnızdım. Hayatımın tepetaklak olduğu o gündü en büyük korkum. Sonra kardeşimdi şimdi ise sevdiğim kız. Başına bir şey gelecek diye ödüm kopuyordu. Tek duam onun sapasağlam kurtulmasıydı.
Lütfen Allah'ım, lütfen ona bir şey olmasın!
Dila'yı kaçıran adamın beni araması, Dila'nın bana söylediği son cümle ve gelen tokat sesi kafamda o kadar çok karmaşıklığa yol açmıştı ki ne düşünmem gerektiğini şaşırmış durumdaydım. Kimin kaçırdığını, neden kaçırdığını, ne istediğini düşünürken artık yeni düşünceler de eklenmişti: Saklanan sır neydi? Ben bu hikâyenin neresindeydim? Kaçtığım gerçek dibimde miydi?
Annesini kaçıranları bulmuştuk lakin ikisini de kaçıran bu adamları bulamamıştık. Bu gerçeğin altında eziliyordum. İşe yaramaz elaman gibi hissediyordum. Ben duyduğum cümlelerin içinden çıkamazken kaybedilen zaman çıkıyordu. Saniyeler dakikalara, dakikalar saate... Girmiştim tekrardan bir çıkmaza daha yeni çıkmamış gibi. Bu seferki farklıydı, çok karışıktı. En kötüsü zayıf noktam vardı, kabul etmekten kaçtığım hislerim vardı. İşte o sebeple çıkmazın içinden çıkmak zorundaydım. Zorundaydım çünkü bunu küçük bir çocuğa borçluydum.
Onun hislerine.
Bütün yaşananları belli bir sırayla inceledim. Aklıma gelebilecek en saçma dahi şeyleri bile not ettim. Bu notları, bu olayı ve en önemlisi de o güzel ruhu bulup çözecektim. Ne olursa olsun borçlu olduğum o küçük çocuk için bunu yapacaktım.
Olayı daha detaylı incelemek amacıyla tahtama olayları sıralıyordum. Olmuş olan bütün her şeyi tahtaya koyduktan sonra geri çekildim ve incelemeye başladım. Olayları sırayla çözmeye çalışacaktım. Eğer olayları sırayla çözersem Dila'ya yakınlaşma ihtimalim daha fazla olurdu ve onu hemen bulabilirdim.
Çıkmaz Sokak / Dava
1- Songül Kaya evde bıçakla yaralanmış bir şekilde bulundu.
2- Evde kavga sesleri vardı ve bu ses bir erkek sesiydi.
3- Yaralıyı bulan Ayşe Gediz. (karşı komşusu)
4- Eve girdiğinden ve olayı bizzat kendisinin işlendiğinden şüphelenilen Erdem Özkaya. (Ahmet Deniz'in yakın arkadaşı, arkadaşıydı) (Songül ve Ahmet, Erdem'den güzel bahsediyor)
5- Songül Kaya hamile çıktı ancak yaşanan olayda kaybetti. (gebeliğin 12. haftasındaydı) (bebeğin babası Ahmet Deniz olabilir çünkü üç ay önce İstanbul'a döndü)
6- Dila'nın teşhisiyle şüpheli Erdem Özkaya'nın kimliği teşhis edildi. (üstte karışıklık olmasın diye ismi yazıldı, unutma)
7- Songül Kaya, hastanenin yoğun bakımından yaşanan elektrik kesintisiyle on beş dakikada kaçırıldı. (elektrikler ve jeneratör bilerek devre dışı bırakıldı)
8- Dila güpegündüz karakoldan kaçırıldı. (büyük ihtimalle kaçırılmasına karakoldan birileri yardım etti yani polislerden biri karşı taraftan) (haini bul)
9- Gizli numaradan arayıp tehdit eden kişi kim? Neyi amaçlıyor? Benden ne isteyecek?
10- Arkadaş gruplarına dikkat et. (ayrım yapmadan kendi arkadaşlarını da dâhil ederek)
11- Muhteşem üçlüden gözünü ayırma. (Ahmet, Ayşe, Erdem)
Tahtama özenle yazdığım maddeleri gözden geçirdim. Yanlış yazılan, eksik olan bir kısım yoktu. Ellerimde tuttuğum tebeşirli gerektiğinden sıkı tutmuş olmalıydım ki parçalara ayrıldı. Dört adım gerileyip masanın üstüne bıraktım elimde birikmiş tozları ve parçaları. Tahtanın yanına koyduğum suyumdan yudum alıp boğazımı temizlediğimde tekrardan gözümü tahtaya çevirdim. Sağ alt köşede kalan boşluğu değerlendirmek için yeni tebeşir aldım.
İpuçları, teoriler
*yaşanan boğuşma esnasında da bıçaklanma olayında da özellikle bebeğe zarar verilmeye çalışılmış.
*Ayşe Gediz sanıldığı kadar masum değil, olamazda. Songül'ü ilk bulmasından ve verdiği ifadeden şüpheli listesinin ilk üçlülerinden!
*bu olayların nüksetmesinin sebebi geçmişte yaşanan bir olay gibi...
*evde ve Songül Kaya'nın üzerinde herhangi bir el izine rastlanmadı. Eve giden kişide büyük ihtimalle eldiven takılıydı.
*kaçırdığın noktalar var onu bul.
Yazıyı yazmayı bitirip arkamdaki sandalyeye koyulduğumda bütün odak noktamı ana vermiştim. Her detayına kadar inerek defalarca kez düşünmüş, defalarca kez pes edip tekrardan başlamıştım. Gözümüzden kaçan bir şeyler vardı. Bulmak için direttikçe daha da bulamıyordum. Kör olmuştum resmen gözümün önünde olan şeyi göremiyordum.
İrislerim duvardaki saate kaydığında saatle yüzleştim. 05.36. Eğer daha fazla burada kalmaya devam edersem uykusuzluktan düşecek dinç kalmayacaktım. Şişemde kalan son yudum suyu da içtikten sonra dokuza alarm kurup yatağıma uzandım. Uyumam gerekiyordu her ne kadar istemesem de.
09.00 (alarm açıldı)
Yatakta bir oyana bir oyana bir buyana diyerek dönmüştüm. Doğru düzgün yerimde duramamıştım. Gözlerimi yumdukça yumdum. İçimden tekrarladım aynı emirleri.
Uyu Bulut, uyu Bulut, uyu Bulut, uyu, uyu...
Göz kapaklarımda yoğunlaşan acıyı hissettiğim anlarda kulaklarıma ulaşan telefon sesi algılarımıda açmıştı. Yüksek ses bütün evi inletiyordu. Telefonu bilerek odaya getirmemiştim. Yataktan kalkıp o alarmı kapatmak için salona yürümem gerekiyordu. İstesem de istemesem de uykudan uyanacaktım. Oflamak yoktu bunu yapmak zorundaydık.
Yataktan kalktığımda genişçe esnedim. Zor uyusamda hâlâ uykumu almış değildim. Son günlerim cehennem gibi geçtiğinden yerinde bir uykuya hasret kalmıştım. Evin içinde attığım adımlar nihayet konumuna ulaştığında uğultulu seste kesilmişti. Ekranda gördüğüm saat bile kendime dikkat etmem gerektiğini fısıldıyordu resmen. 09.06.
Dila'nın telefon konuşmasından bahsetmek ve yeni bilgeleri konuşmak için vakit kaybetmeden bütün çocukları eve çağırdığıma dair mesaj attım. Bakalım yeni bir şeyler var mıydı?
Kime: ÇIKMAZ SOKAKTAN ÇIKIŞ
Bulut: Bahsetmem gereken önemli bir durum var o yüzden mesajı görür görmez bana geliyorsunuz. Herkes topladığı bilgileri somut bir şey varsa yanında getirsin yoksa aklında tutsun, lütfen!
Bulut: Konum.
Yaptığım tahtadaki bir maddeden dolayı saklama gereği duysam da o adımı yapmamış olduğu yerde bırakmıştım.
Çocukları eve çağırmamın ardından 1 saat geçmişti. Herkes gelmişti. Kimisi dinç görünürken kimisi de uykulu görünüyordu. Her şeye rağmen hepsi de konuşmanın başlamasını bekliyordu. Grup çekinmeden birbirinin gözlerinin içine bakmaktan başka bir şey yapmadıkları için cesaret falan beklemeden bodoslama dalmayı düşündüm. Herkesin gözlerinde bir umut vardı. Ben de o umudu ortaya çıkarıp onlardan yardım alacaktım. Susmadım, onlarda susmayacaktılar biliyordum. Hissediyordum.
"Hiç uzatmaya niyetim olmadığından direk her şeyi söylüyorum," sesimdeki netlikten ben bile korkmuştum, o ses nasıl benden çıkmıştı? Sabahın bu saatinde hem de! Bana bakan çift yüzlere karşı dik ve kararlı bir duruş sergileyerek telefon konuşmasından bahsedecek ve onlardan yeni bilgiler öğrenecektim. Umarım kızmazdılar, ilk başta sakladığım için.
Naz, Asya ve Elif L koltuğun büyük kısmında otururken; Can ve Batu'da küçük kısımda oturuyordu. Aslı, Ege ve Çınar'da dosyalarla yığılı olan masadaydılar. Bir ara üçünün de dün gece yaptığım tabloyu incelediklerini görmüştüm.
"Seni dinliyoruz" ses Naz'dan gelmişti. Bir şeyden çok emindim: Benden sonra Dila'yı bulmak isteyen en istekli kişi Naz'dı.
"Sizlerleyken tekrardan gece aranacağımı söylememiştim. Hepimiz ayrıldıktan yaklaşık üç saat sonra gizli numara tarafından arandım. Arayanlar düşündüğünüz gibi Dila'yı kaçıranlardı!" etrafımı çevirmiş yüzlere bakmamaya çalışsam da hepsi şaşkın gözlerle bakıyordu bana. Sinirde vardı tabii. "Telefonu Dila'ya vermiş olmalılar ki Dila, istemediği şekilde konuştu. Dila'yı tehdit ederek söylemesini istedikleri şeyleri söyletip bize yaptıracaklar. Dila tembihlendiği şekilde konuştu fakat son bir atak yaparak annesinin de o adamlar tarafından kaçırıldığını söyledi. Bunun üzerine de telefon yüzüme kapandı." Gece yaşadığım o telefon konuşmasını karşımda duran çocuklara anlattığımda her an saldırıya uğrayacak gibi hissediyordum. Onlarla birlikte bir kez daha yaşadım o saniyeleri. Anlattıklarım beni bir kez daha korkutmuştu.
Bahsetmediğim bir gerçekte son salise duyduğum tokat sesiydi. Belki de ben yanılıyordum, o bir tokat sesi de olmayabilirdi. Eğer ki öyle bir şey gerçekse o adam benden korkmalıydı çünkü o tokadı atan elin sahibini bulur o eli paramparça ederdim.
Acımadan, büyük sevinçle!
Ne saçmalıyordum ben? Ne zamanda beri bir canlıya zarar verdim ki? Yapamayacağım topların altına girme Bulut, sen yerinde kal lütfen!
Karşımda oturan grup sessizdi. Hepsi de anlattıklarım karşısında şoka uğramıştı. Her biride bu olayın mantıken olma sebebini bulmaya çalışıyordu. Fakat yüzlerine baktığımda hepsinin de benim girdiğim o çıkmaza girmiş olduklarını gördüm. Yetişemediğimiz bir masalın içindeydik galiba. Bu saniyeden sonra yaşananlar ve yaşanacaklar hikâye olamazdı onlar roman olurdu, masal olurdu.
"Mantık aramak yetmiyor. Olayları çözmemiz gerek. Siz de bir bilgi var mı?" O mantık aramak asla bitmeyeceği için ona bir son verip yeni bir bilgi olup olmadığını öğrenmemiz gerekiyordu. Onların konuşmasını o kadar çok istiyordum ki. Biri de ben böyle şey öğrendim deyip de bizi Dila'ya ulaştırsın. Mesajda da söylediğim gibi onların kısmına geçmiştik.
"Umarım yeni bilgilerle gelmişsinizdir?" onlardan bir şey öğrenmek için bu cümleleri korkarak söylüyordum. Onlardan gelecek olan en ufak bir bilgi bile işimize çok yarayacaktı. Mesaj attıktan sonra o telefonu elime almadığından bir şey söyleyip söylemediklerini bilmiyordum.
Umutluydum arkadaşlarımın bir şey bulmasından. Umutluydum kalbimin hırsızının arkadaşlarının onun için çabalayacağından. Umutları sevmememe rağmen!
"Bizde yeni bilgiler var." İlk ses Elif ve Aslı'dan gelmişti. Ne diyeceklerine pür dikkat odaklandık. Söyleyecekleri tek kelime bile çok işime yarayacaktı. Daha fazla oturacak gücüm kalmamıştı.
"Anlaştığımız gibi olayın öncesi ve olay saatini öğrenmek için apartmana gittik. Aramızda bir anlaşma yaptık. Elif olay öncesini araştıracaktı ben de olay saatini araştırıp bilgi toplayacaktım. Anlaştığımız gibi işe koyulduk ve kısa bir süre sonra ikimizde öğrendiklerimizi birbirimize anlatıp olayı biraz daha çözecek bir bilgi öğrendik" konuşan Aslı'ydı. Aslı söyledikleriyle herkesi şoka uğratmıştı. Bunu herkesin yüzüne bakarak görebiliyordum. "En başından anlatın" dedim ve konuşması için beklemeye başladım. Kısa bir süre sonra derin nefes alarak Elif konuşmaya başladı.
"Olaydan önce teyzemin komşularıyla araları nasıl diye araştırmaya başladım. Her komşusu da aynı şeyleri tekrar edip duruyordu. Hepsi de aralarının iyi olduğunu bir sıkıntı yaşamadıklarını söylüyordu her zaman teyzemin bahsettiği gibi. Fakat böyle bir yere varamayacağım için daha uzak zamanlara gitmeye karar verdim. Bu kararla onların bu binadaki ilk zamanlarını sordum. İşte bu soruyla şaşırılacak bilgiler öğrendim." Elif derin derin nefesler alarak anlatmaya çalışıyordu. Çok zorlanarak konuşuyordu. O da korkmuştu duyduklarından ve şimdi onları söylemek zorunda olduğu için sesi titriyordu. Hem kuzenine hem de teyzesine bir şey olmaması için çabalıyordu. Görebiliyordum.
"Ne öğrendin Elif?" bu seferki konuşan Asya'ydı. Diğer buluşmalardaki gibi olmadığındandı belki de bu kadar kendinde olup konuşabilmesi. İlk defaydı onun kaçırılmadan sonraki konuşması. Aynı renklere sahip olduğum gözlerde buluşurdum gözlerimi. Kararlıydı, Asya çok kararlı gözüktüğünden üstüme bir sevinç gelmişti.
Ya da bu sevinç sevdiğim kadının en yakının onun için uğraşmasıydı.
"İlk taşındıkları zaman sürekli kavga ediyorlarmış. Hatta bazı günlerde teyzem Dila'yı bize gönderirdi. Ne kadar kızlarına yansıtmamaya çalışsa da o hep anlamıştı, anlıyordu. Dila'nın babası Ahmet sürekli komşulara kötü davranırmış bunu bende bilmiyordum çünkü kuzim hiç bahsetmedi. Sebebini bilmeyen komşulara sebepsiz bahaneler sunar ve onlara atıp tutarmış," uzun uzun anlattığından arada durup soluklanıyordu Elif. "İlk başta komşular bir süre şikâyette bulunmamışlar alışma süreci diyerekten ama huylu huyundan vazgeçmediği için şikâyet etmeye başlamışlar sonuç nafile. Yaptıkları şikâyetler bir işe yaramamış. Apartmandaki herkes şikâyetçi olup imza atıp dilekçeyi verdiklerinde onları evden attırabilme yetkisine ulaşabilirlermiş. İmzayı bütün herkes vermiş tek bir kişi dışında. O kişi de Ayşe Gediz çıktı. Onu öğrendiğimden sonra olaydan ne gibi bir çıkarı olabilir diye düşünmeye başladım. Ancak komşulardan öğrendiğim bilgilere göre araları çok iyiymiş teyzemle. Bir kez anneme anlatırken de duymuştum. Benden bu kadar! " Elif bize güzel bir bilgi aktarımı yapmıştı bildikleri ve öğrendikleriyle.
Herkes yeterince yorgun ve şaşkın bir durumdaydı. Kimseden ses çıkmıyordu. "Biz bu işin içinden çıkabilecek miyiz?" herkesin kafasından geçirdiği ama soramadığı o soruyu Ege sormuştu. Sorulan soruyla birlikte odayı kara bir sessizlik kapladı. Kimseden ses çıkmıyordu herkes donmuş bir şekilde ne olacağını düşünüyordu. Karamsarlık bizi kaplamıştı. Ne soruların cevapları vardı ne de cevaplara karşılık soru vardı.
"Umarım çıkabiliriz." Karamsarlığın çöktüğü, sessizliğin hâkim olduğu bu ortamı sesiyle bozan Naz'dı. Naz'ın ağlamaklı gözaltlarına bakarak: "Bu işten umarımla değil inançla çıkacağız," diyerek kararlı olduğumu bir kez daha gösterdim. "Dila için."
Aslı bir şeyler demek için hazırlandığında çoğunluk dikkatini ona verdi. Kimimiz Dila'yı çok iyi tanıyorduk kimimiz de sadece ismini biliyorduk. Fakat hepimiz aynı amaç için buradaydık. Düzensizce gelişen bu olayların sır perdesini çözmeyi amaçlıyorduk ya da amaçlıyorum. Aslı kendini hazır hissetmiş olmalı ki konuşmaya başladı.
"Öncelikle benden çokta detaylı bir bilgi beklemeyin. Olay saati hızlı gelişen bir zaman olduğu için size verebileceğim çokta bir bilgi yok!" kırgın mıydı, kızgın mıydı? Her ikisi. Kırgındı, yaşanılanların hak edilmediğini düşünüyordu. Kızgındı, kardeşinin geçirdiği durumdan. Anlatmasına gerek yoktu ben anlardım arkadaşlarımı.
"Sadece olay saatini araştırmakla kalmak istemediğim için o günü ve o haftanın nasıl geçtiğini de sorguladım. O günlerde her şey normal halinde ilerliyormuş. Fakat o sıralar sürekli eve birileri geliyormuş. Bu gelen kişi dışında da sık sık Ayşe'yle görüşüyormuş Songül Kaya. Ben de o gün olaylar nasıl seyrinde gitmiş diye bakmak için güvenlikten yardım isteyerek güvenlik kameralarını incelemeye koyuldum. Fakat olay saatinin geliştiği saat çerçevesindeki görüntüler yok. Çünkü ne hikmetse tam da olay saatinde ve olay haftasında kameralar bozuluyor. Fakat bu beni caydıramayacağı için binanın kameralarını hackledim. Çok zor olmadı zaten. Kamera görüntülerine yarım saat içinde eriştim ve başka girişleri kapattım işimi sağlama almak için. Ben de olay günün öncesini kamerayla incelediğimde eve sık sık gelen siyah kar maskeli bir adamı fark ettim."
"Ne!" Şaşkın bakışlarla çığlık atan Naz'dı. En yakın arkadaşının ne yaşadığını anlamaya çalışırken bir ton şeylerle yüzleşiyordu. Onun içinde zor olmalıydı. Aslı anlatıp kurtulmak istediği için yeniden konuşmaya başladı.
"O kişi yine olay gününde en son kameraya takılan kişi oluyor. Yanılmıyorsam da bu maskeli kişi Dila'nın da teşhisiyle Erdem diye biri çıkıyor. Biz öğrendiklerimizi birleştirdiğimizde her noktadan Ayşe Gediz isminin geçtiğini anlıyoruz. Yani bu olayda kesinlikle Ayşe Gediz'in bir bilgisi veya ilgisinin olduğunun altını çizeriz. Bu kadına dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bizden bu kadar bilgi var. Peki, siz neler öğrendiniz?"
Aslı konuşmasını bitirdiğinde herkesi tek tek inceledim. Şaşkın yüzlerini rahat bir şekilde görebiliyordum. Aslı'nın son dediklerini düşündüğümde çokta haklı olduğunu biliyordum. Büyük ihtimalle herkeste benim gibi düşünüyordu.
İsimler aynıydı, olaylar aynıydı. Daha bir ekibin anlattıklarında bile aynı isimler dönmüştü etrafta. Aslı'nun her daim hacker işlemlerini bildiğimden bu görevde onu oraya itmiştim çünkü biliyorduk böyle yapacağını. Polis her ne kadar bu kayıtlara ulaşsa da eve giren kişiyi somut olarak kanıtlayamıyordu.
Annem, bana yardım et.
Sana ihtiyacım var.
"Aslı o kadar haklı konuştun ki ben de ve diğerlerimizde sana katılıyoruz. Bu olayla bir ilgisi olduğunu düşündüğümüz Ayşe Gediz'i inceleyen arkadaşlar sizde bir bilgi var mı?" daha fazla dayanamadığım için bütün şeyleri öğrenip Dila'yı bulmak istiyordum bu yüzdendi emirler vermem, patronlarıymış gibi hareketler sergilemem. Takdir etmesem de bu davranışlarımı şu an doğru gelen buydu. Sorumu Asya ve Can'a yönelttiğimde beklemediklerini yüz ifadelerinden anladım. Onlara kendilerini hazır edene kadar müsaade verdik. Ne de olsa bu evden çıkıldığında birçok şeyi öğrenmiş olacaktık. Bir müddet daha bekledikten sonra Can kendini hazır hissetmiş olmalı ki konuşmak için harekete geçti. Göğsünü kabartıp havalı olduğunu sandığı pozları keserken komik duruma düşüyordu, kendi bunu görmese de.
"Biz çok direttik bir şeyler bulmaya ama elimizde çokta önemli bir bilgi yok. En önemli bilgi ise Ayşe'nin bir dönem Dila'nın babasıyla çalıştığı. Binaya ise Dila'lardan iki ay önce taşınmış." Can yıllardır arkadaşı olan kız için yerli gerçek duygularıyla yersiz kendini mutlu edecek yüz ifadesiyle konuştuğunda sinir hafiften bünyeme yükleniyordu. Bulduğu bilgiler ona yetersiz gelmişti. Kendini suçluyordu egosunu tatmin edemediği için. Dışardan bir gözle öyle gözüküyordu.
O kız sana nasıl güvendi?
"Can kendini suçlama lütfen. Bulduğun bu bilgi bile bizim için çok önemli. Senin sayende Ayşe'nin Ahmet'le bir ilgisinin olduğunu öğrendik. Bu bizim için çok değerli. Lütfen kendini üzme." Asya hem yakın arkadaşını hem de ekip arkadaşına iyi geleceğini düşündüğü konuşmayı yaparken gerçekleri gören tek kişi gibi hissettim. Gerçekten kimse egosunun zedelendiğini görmüyor muydu? Can kimseyi takmadan üzgün olmak için çabalayıp devam etti konuşmaya.
"Asya da komşularla ilgilendi. Komşularla sıkıntısı yok, herkesle arası iyi, kendi halinde yaşayan bir kadın. Komşularından edindiğimiz bilgi bu kadar. Biz bu kadar şeyler öğrenebildik."
Gayet normal bir hayat tarzı vardı Ayşe'nin. Lakin benim ilgimi çeken alan ise bir dönem Ahmet Deniz'le birlikte çalışmasıydı. Peki, bunu Dila'lar biliyor muydu? Öğrenmem gerekiyordu. Dila ne halde bilmiyorum. O tokat sesi sonrasında neler yaşadı bilmiyorum. Ne kadar çok bilmek istersem isteyim bilmiyorum. Bütün cevaplar benden kaçıyordu. Bilinmezliğe giden bu yolda bilinmez duraklara sapmaktan başka yaptığım bir şey yoktu. Bilinmezlikler ve cevaplar neden birbirlerine bu kadar bağlıydı?
"Bende bir bilgi yok" ses Çınar'a aitti. "Erdem Özkaya'yı gözaltından salmadıkları için peşine düşemedim. Fakat araştırdığımda uzun bir süre Ahmet Deniz'le arkadaşlıkları var ve belli bir süre ortak olarak çalışmışlar. Ne olduysa bir gün ayrılmışlar her açıdan. Ortaklıklarının bozulmasıyla Erdem Özkaya yurt dışına çıkış yapmış. Daha döneli 6 ay olmuş. Bir de herkesin bildiği gibi olayın baş şüphelisi. Anladığınız üzere yeni bir bilgi yok. Herkesin bildiği bilgiler bunlar." Çınar'a tek başına vermiştik bu görevi. Hepimizden farklıydı çünkü o. Bu tarz davalarda bireysel çalışmak daha kolayına geldiğinden öyle tercih yapmıştık. Hem herkesin kendini iyi hissettiği şekilde çalışmadı işimizi kolaylaştırırdı.
Çınar'ın kendini tatmin edemediği bilgileri bize aktardığında da asık suratlıydı. Çınar'ın gülümsediği sayılı anlar olduğundan bunun altında bir bit yeniği aramadım. Yeni bilgi bulamadığı içindi rahatsız hissediyordu. Aslında düşündüğü ve dediği gibi bir şey değildi. Bilenen bir bilgi bile hatırlandığında işimize yarayacaktı.
Peki, her şeyin başında olduğumuzu bilseydik yine de bu yola girer miydik?
Evet, girerdik.
Ben girerdim, çekinmeden.
Ortam eski karamsar ve sesiz haline dönmüştü. Kimseden çıt çıkmıyordu. Herkes belli bir köşeye geçmiş konuşmanın bitmesini bekliyordu. Kimisi yorgun gözüküyordu kimisi heyecanlı, kimisi üzgün, kimisi de tatmin olamamış görünüyordu. Herkes birbirinden farklı ama bir o kadar da aynıydı. Zaten insanoğlu da böyle bir şey değil mi? Her daim farklı ama bir o kadar da aynı.
Kimden nefret edersek ona dönüşüyoruz. Neyi kınarsak o başımıza geliyor.
"Farkındayım hepiniz konuşma bitsin de rahatlayalım derdindesiniz. Fakat son bir konuşma kaldı o da bitsin rahatlayalım. Ege ve Batu sizde ne var?" ses bir o kadar yorgun bir o kadar da ağlamaklı olan Naz'a aitti. Naz diğerlerinden çok farklıydı. Dila'yı yalnız bırakmamak için elinden geleni yapmıştı, ona evini açmıştı ve şimdide onu bulmak için bir o kadar daha çalışıyordu.
"Biz Ahmet Deniz'in peşine düştük. Adam bir süre İstanbul'da gezindi daha sonra ise iş yemeklerine çıktı. Dışardan bakıldığında olaylardan haberi yokmuş gibi gözüküyor. Peşinden takip ederek bir yere varamayacağımızı bildiğimiz için daha öncesinin peşine düştük." Ege konuşurken sürekli el hareketleri yaparak tatmin olmadığı bilgileri bize aktarıyordu. Yaptığı hareketlerle ve imalarıyla insanı çileden çıkarmayı çok rahat başarabilirdi. Lan sen benim arkadaşımsın kendine gel.
"Peki, bir şey öğrenebildiniz mi?" Konuşan Asya'ydı. Asya'nın tedirginlik hareketi beni etkilemişti. Niye tedirgin olsun ki diye düşünmeye başladığımda Batu konuşmaya başladı.
Saçmalama Bulut, arkadaşı kayıp, annesi gördüğü kadın yaralı halde ortada yok. Tedirgin olması normal, yanlış düşüncelere kapılma.
"Uzun süreler boyunca şirketinde müdürlük yapmış. Müdürlük yaparken de çok sapık bir adammış. Birçok işçisi adamdan şikâyetçi olmuş ama adam her türlü kurtulmuş. Bir gün aralarında ne geçtiyse ortağı Erdem Özkaya ile ortaklığını bitiyor. Erdem gittikten sonra işleri saf saklamaya başlıyor. İşi tek başına üç yıl daha götürüyor. Fakat kurtaramayacağını anladığında tefecilere bulaşıyor. Tefecilerden aldığı paralarla kendini topluyor ve sonra da parayı faiziyle geri ödüyor. Belli bir süre daha işler düzende gidiyor." Niye hiç şaşırmamıştık acaba? Bir insan kötü yola girmekten kaçınırken adam o yoldan koşarak geçmiş, vazgeçmemişti de. Salak kumara tekrar başlamasıyla şirketi elinden gidiyor ve borçlanıyor hem de yüklü miktarda. Ölümle tehdit edilen adam daha fazla dayanamıyor ve yurt dışına kaçıp orada çalışmaya başlıyor. Yurt dışındaki kazandığı paralarla buradaki borçlarını faizlileriyle ödüyor ve üç ay önce Türkiye'ye geri dönüyor." Batu'nun büyük heyecanla konuşması en güzel konuşmalardandı. Bildiğim bir kaç bilginin üstüne eklenen yenilerle yaylar yerine oturuyordu.
Adamdaki şans kimsede yoktu. Borçlanıyor, faiziyle ödüyor hem de sürekli. Bu işin ucunda pis durumlar vardı anlamamak zor değildi. Kısa zamanda o borçları ödemesi zordu.
"YUH!" sert bir tepki verip bağıran Asya'ydı. "Pardon ağızımdan kaçırdım," diye devam ettiğinde anlamıştım bu tepkisini. Evli olduğunu bildiği adamın gerçekleriydi şaşkınlığı. Aslında kız haklıydı ne saçmalıklara buluşup çıkmıştı. Utancından kızaran Asya'dan gözlerimi alıp Batu ve Ege'ye çevirdim. "Başka bir şey var mı?" diye sordum.
"Türkiye'ye geldikten sonra hiç bir şey yapmıyor. Bir iş kurmaya çalışıyor ama ne iş onu bilmiyorum. Bunların dışında da bir şey yok." Net ve kesin bir cevaptı bu. Batu da son söylediklerini dedikten sonra arkasına yaslandı ve derin bir nefes verdi.
"Geriye Naz ve ben kalıyoruz. Biz de sizin dediklerinizi toplayıp bir yere varmaya çalışacağız. Ama bunu yaparken de olayları inceleyip bağlantılarını çözeceğiz inşallah." Evet, net bir cevap vermiştim hepsine karşı. Şimdi en zor kısma gelmiştik. Bu bilgileri toplayıp bir çıkış bulacaktık.
"O zaman olayları sıralayalım. Kimin ne ilgisi var sırayla çözmeye başlayalım." Ses Naz'a aitti. Naz'a bakıp hafif bir tebessüm atıp konuşmaya başladım.
"İlk önce eve sürekli gelen giden bir adam var ve bu adam eve girip çıkarken kimseye yakalanmıyor, gözükmüyor. Bu da demek oluyor ki Songül Kaya her şeyi planlayarak görüşüyordu Erdem Özkaya ile. Eve giren çıkan kişi Erdem Özkaya." Herkes bana bakıyordu. Pür dikkat dinlenilmek çok değişikti. Daha fazla uzatmadan kaldığım yerden devam ettim.
"Erdem Özkaya, Ahmet Deniz'in yakın arkadaşı ve ortağı. Gizli saklı buluşmalarının iki sebebi var. Biri aralarında bir ilişki olduğu için diğeri ise bir işlerin peşinde oldukları için görüşülüyorlardır." Bu sefer konuşan Batu'ydu. Batu'nun peşine ise Elif devam etti.
"O gün olay saatinde oradan çıkması ve evde yaralı bulunan Songül Kaya'nın en son gördüğü kişi olması onun büyük bir şüpheli yapıyor. Peki, neden böyle bir şey yapsın ki?" Soru o kadar mantıklıydı ki cevap veremiyorduk.
"Bebeğin babası olma ihtimalli nedir?" salonumda yankılanan sese başım döndüğünde şaşkındık. Düşünmüştüm bu gerçeği de ama eklememiştim hiçbir yere. Emin değildim çünkü. Çınar, bütün salonu etkisi altına almamış gibi yüz ifadesindeydi.
Sen yoksun kap hırsızı, sen yoksun her şey daha da zor. Belki çok yan yana gelemedim ama gelseydik savaşı başlatan taraf olurduk. Şimdi yanımda değilsin, hiç olmamıştın. Kalbime girdiğin gibi ansızın çıkıyorsun hayatımdan bu haksızlık zalimin kızı. Nasılsın, bilmiyorum. O takat canını ne kadar yaktı, hissedemiyorum. Canının ufacık yanması bile darmadağın ediyor beni, bu korkutucu geliyor demi? Öyle değil aslında, hiçte değil hem de. Eğer, burada olsaydın seninle çok güzel sohbetler edebilirdik. İltifat ederdik birbirimize, utandırırdık sözlerimizle... Gitme güzel kız, bana gelmişken gitme. Kaldıramam çünkü. Küçükken yok olan o çocuğu sende üzme, kırma, ağlatma, kanatma yarasını. Ona iyi gel, bana, yaralarıma iyi gel.
Savaştayım senin için. Huzursuz uykulardayım sen uyuyamazken. Tanımazsın sen beni ancak benim için öyle değil. Bir kez olsun bana kaçamak bakışlar attın ya dünyalar benim oldu. Bana gülümsedin ya iyileşti yaralarım. Sen, bana iyi geliyorsun peri kızı. Gerçek olduğuna inandırsana bana. Gerçek misin sen? Bu çocuğu değiştirecek kadar. Değişir miyiz tutulduğum kız? Her şey gelip geçtiğinde seninle güzel bir masal yazar mıyız? Yazalım. İhtiyacım var çünkü.
Sakladıklarım önümüze kesmesin, bizi ayırmasın.
Sakladıklarım bu masalı kirletmesin.
Temiz kalalım.
Her daim.
"Olabilir mi gerçekten?" Asya yaşadığı şoktan ağzını kapatamamıştı. Beklemiyordu böyle bir cevap, beklenmiyordu böyle bir cevap. Evim içinde fısıldaşmalar başladığında her ihtimali değerlendirmek zorundaydık.
"Bilmiyorum ama olabilir. Her ihtimal bir kapı açacaktır," dediğimde gerçek düşenlerimi dile döküyordum. Elimizde bildiklerimiz ve öğrendiklerimizin oluşturduğu anahtar vardı. Ne kadar cevapsız kalsa da onlarca soru o halde bile açıyordu kapıları. Anahtardı öğrenilenler.
Kapıları bulmalıydık. Bulunan her doğru kapı gerçekleri getirecekti bize. Acıtırdı ama gerçekler olduğunda o da yanımda olurdu. Muhtaçtık öğrenilen anahtara. Onlar olmadan bu yolda ilerleyemez, adam akıllı cevaplar alamazdık. Bilinmezdi, görünmezdi, istemezdim ancak masalın kalemiydi anahtar.
Söylesene peri kızı, sen gittin diye mi açıldı anahtar? Sen gittin diye mi öğrenildi anahtarlar?
1 Saat Sonra...
Olayları sıraya koyalı bir saat olmuştu. Herkes bir köşeye çekilmiş kara kara bir çıkış yolu arıyordu. "Ben inanıyorum hepimiz bir olursak hepimiz bir kafada buluşursak bir çıkış yolu değil bin çıkış yolu buluruz. Sadece birbirimize güvenmemiz ve inanmamız gerekiyor." Ortamın sessizliğini bozmak ve biraz da motive vermek amaçla bir konuşma yaptım. Herkes beni dinledikten sonra önlerine döndüler ve o anda telefonum çalmaya başladı. Arayan kişiye baktığımda şaşkına uğradım.
Özel Numara Arıyor...
Yazıyı görünce burada açmakta kararsız kaldım. Eğer odama gidersem onlara güvenmediğim anlamına gelecekti. Saat 12.07, evi dolduran zil sesim gözlerin bana çevrilmesini sağlamıştı. Biliyordular aranacağımı. O yüzdendi keskin bakışlar. Asya, Elif, Naz, Batu, Can, Çınar, Ege, Aslı her birinde gezindi bakışlarım. Her şey o kadar hızlıydı ki telefon üçüncü melodisine girmişti.
"Özel Numara, sesiz olun!" herkese özel numaranın aradığını söylemekle kalmayıp telefonu hoparlöre alarak cevaplamıştım çağrıyı. Konuşmak için ağzımı açmadan karşı taraftan ses geldi.
"Kararını verdin mi Bulut Aras?"
Hoparlörden çıkan sesle bütün gözler fal taşı gibi açılmıştı. Kimileri korkuyla sessizce ağlarken, kimileri büyük heyecanla söylenecek cevabı bekliyordu. Gözlerimi karşımda bulunan bütün gözlere ayırt etmeden incelemiş onay beklemiştim her birinden. Karar vermek için onlara da ihtiyacım vardı.
Bir karar verecektim. Bunu Dila için yapacaktım. Onu daha yeni bulmuşken erken de kaybedemezdim. Bu hissi çok aramıştım. Başkasını da onun yerine koyamazdım. Ne zaman, ne ara, neden bu kadar bağlandığımı bile bilmiyordum ama bir karar vermek zorundaydım.
Kalp hırsızı...
BÖLÜM SONU
Neler oluyor bu lanet kitapta? Gerçekten her bölüm sonu şu cümleyi kurmaktan zevk alıyorum🫠
Bu bölümde geçmişe gidip olanları inceledik, neler olabileceğini sorguladık, Bulut'un anlatımıyla farklı bir soluk katarak onun düşüncelerini okuduk. Seviyorum ya arada şu normallikte bölümler.
Normalin bu mu diye sorarlar cevapsızdır ona göre.
Hazırsanız soru kısmına geçiyorum.
Sizce gizli adam Bulut'tan ne isteyecek?
Sizce patron kim?
Sizce Ayşe ve Erdem'in tam olayı nedir?
Sizce ilerleyen bölümlerde neler olacak?
Bu bölümde ki favori sahneniz ya da cümleniz?
Spotify hesabımda kitabın şarkılarını dinleyebilirsiniz✨ Beni sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın. Kitap hakkında merak ettikleriniz ve daha çoğu şey için oradan ulaşabilirsiniz.
Wattpad/Inkspired: izzetcanduman
Instagram/TikTok: izzettcanduman Spotify: İzzetcan Duman
Okuduğunuz için teşekkür ederim🤍 Gelecek bölümde görüşmek üzere🥰 Yorumlarınız ve oylarınız benim için önemli.
Seviliyorsunuz😍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.06k Okunma |
190 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |