3. Bölüm

Bölüm 2

𝘾𝙚𝙮𝙡𝙞𝙣 𝘿𝙖𝙢𝙡𝙖 𝙀
jeiseupojei

İçerideki ortam çok gürültülü ve havasız, arkadaşlarımın geneli sarhoş, dikkatleri benim üzerimde değil. Bunu fırsat bilerek barın daha sakin olan köşelere çekilip alkolsüz kokteylimi yudumlayarak ortamı süzdüm. Tabii ki normal olarak orada bulunanların geneli sarhoştu, benim gibi kenara çekilenler ve tabiri caizse birbiri ile yiyişenlerle doluydu. Şu anda burada olmak istemiyordum ama gidersem arkadaşlarıma verdiğim sözü tutmamış olurdum, bardaktaki kokteylden son yudumumu alıp bardağı masaya geri bıraktım. Alkol almamama veya içmememe rağmen aniden gelen mide bulantısı ile hızlıca lavabonun koridoruna yöneldim, hızlı ve aceleci adımlarım siyah saçlı, iri yapılı bir adamın başka bir adamı yakasından tutarak duvara bastırdığını ve boştaki eli ile karta benzeyen bir şeyi korkmuş adamın yüzüne tutarken görünce yavaşladı. Adam aniden benim durduğum tarafa bakınca gelen ani panik ve kanımın çekildiği hissiyatı ile geriye doğru bir veya daha fazla adım attım, o an adımlarımı sayacak halde değildim. Adamın öfkeli gözleri garip bir şekilde yumuşadı, bir anlığına sanki bir şey diyecekmiş gibi dudaklarını araladı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi eski haline dönerek korkmuş adamı da kendisiyle sürüklercesine çekiştirerek gitti, yanımdan geçerken neredeyse duvara yapıştım ve arkama bile bakmadan lavaboya girip kapıya yaslandım. Mide bulantımı o anki adrenalin ve korkuyla çoktan unutmuştum. Aynanın karşısına geçtiğimde bu korkmuş ve tedirgin olmuş halimle görebildiğim tek şey yaralı, kimsesiz, küçücük olan o masum kız çocuğuydu. Bir anlığına sadece gözlerimi kapattım, etrafımdaki dünya durmuş gibiydi. Müzik sesleri, kahkahalar, konuşmalar veya çığlıklar yoktu. Sadece ben ve düşüncelerim vardı, aynı şey tekrardan aklıma geldi, “Toparlan Lavin. Seni senden başka kimse bu durumdan kurtaramaz.“ Bu düşünce ile yeniden gözlerimi açabildim, her şey eskisi gibiydi. Derin bir nefes alıp kendimi düzelttikten sonra yine o koridora çıktım, ama bu sefer sessiz ve ıssızdı. Bu beni korkutmalı mı yoksa rahatlatmalı mı emin olamadım. Zaten bu adam beni nasıl ve neden etkiledi bilmiyorum. Senelerce okuyup psikolog olmuştum, travmalar atlatmış, vahşetler ve daha nicesi travmalar dinlemiştim, bu kadar basit bir şeyin beni etkilemesine bir daha asla izi vermeyeceğime dair kendime söz verdim. Arkadaşlarımdan birine haber vererek bardan ayrıldım. Onlara göre sözde erken saatte ayrıldığım için belki yine laf söylerlerdi ama en azından haber verdiğim için telaşlanmazlardı. Taksiyi beklerken yine koridordaki adamı gördüm, bu sefer siyah bir arabaya yaslanmış sigara içiyordu. Gözleri sigaraya dikilmişti, sigaraya nefret ediyormuş gibi bakıyordu ama içiyordu. İstemsiz bir merakla yüzüne baktım. Siyah gözleri ve siyah saçları vardı, sigara içtiği eline bakarken ne kadar çok yara izine sahip olduğunu fark ettim. Yara izlerine ve dövmelerine bakmaya o kadar odaklanmışım ki az önce sigaraya bakan gözlerinin şimdi de bana baktığını fark edememişim. Bir an bana neden öyle baktığını düşündüm ama sonradan en baştan beri ona dik dik bakıp dövmelerini ve yara izlerini inceleyenin ben olduğumu hatırladım. Ani utançla gözlerimi kaçırdım ve başka tarafa döndüm, fakat bu bir şeyi değiştirmedi, yine de onun bakışlarını hissediyordum. Gelen taksi neredeyse kurtarıcım sayılırdı, bindiğimde Miran’a haber vermek için onu aradım, neyse ki hemen açtı. Daha konuşmama izin vermeden hemen lafa girdi, “Sarhoş musun?” İstemsizce güldüm. “Hiçbir zaman alkol almadığımı bilmene rağmen yine de soruyorsun.“ Onun da benimle birlikte güldükten sonra derin bir iç çektiğini duydum. “Belki aniden değişiklik yapmak istemişsindir, bunlar normal şeyler.” İç çekmek herkes için normaldi ama Miran iç çektiğinde bir şeylerin yolunda olmadığını anlayabiliyordum. “Sorun ne?” Dedim sakince, yolunda olmayan bir şeyler olduğuna emindim. Miran çok zor umutsuzluğa kapılır ya da çok zor bir şeyler hakkında endişelenirdi, bu yüzden bir şey olduğundan emindim ve öğrenmek zorundaydım. “Söyle Miran.” Diye tekrarladım, sessiz kalması daha gericiydi. “İntihar etmiş.” Miran’ın soğuk sesi neredeyse kanımı dondurdu. Kim intihar etmişti? Yakınlarımdan birini yine mi kaybetmiştim? Aklımdan birkaç saniye içerisinde binlerce düşünce geçti, sonunda konuşacak cesareti bulabildiğimde istemeden de olsa sesim titrek çıkmıştı. “Kim?” O sessiz kaldıkça daha da korktum. “Konuşsana Miran!” Birden sesimi yükseltince taksinin şoförü ile göz göze geldim ama şu anda cidden Miran’ın her şeyi anlatması daha önemliydi. “Hastan, yani Oktay, intihar etmiş.” O an ne rahatladım, ne de üzüldüm. Neden intihar etmişti ve onun hapishane koğuşunu izleyen veya kontrol eden kimse yok muydu? “Sen nasıl öğrendin, izinli değil miydin?” Dedim. “İzinliydim. Ama sana bir türlü ulaşamamışlar, bu yüzden en yakınına, yani bana ulaştılar. Zaten seninle aynı iş yerinde olduğumuz için normal değil mi?” Birkaç saniye sessizliğin ardından onayladım. “Evet, normal. Biraz dalgınım. Yarın gidip detaylı öğrenirim zaten.” Taksiden indiğimde aramayı çoktan bitirmiştik. Etrafıma bir göz gezdirirken barın önünde yeniden karşılaştığım adamın arabası hızlıca yanımdan geçti, birkaç saniye arabanın peşinden öylece baktıktan sonra çantamda evin anahtarlarını ararken kendi kendime söylendim, “Bazı şeyleri fazla abartıyorum gibi. Sanki adamın işi gücü yokta beni takip edecek.” Ertesi sabah hava daha yeni aydınlanmaya başlarken hastanedeydim. Adamla olan seanslarımızdan kalma belge ve raporları teslim ettim, Miran da oradaydı. Onu koridorda görür görmez yanına gittim. “Oktay, nasıl intihar etmiş?” Miran sessizce iç çekti. O iç çektiğinde bundan ne kadar nefret ettiğimi fark ettim, küçüklüğümden beri hep enerji dolu ve mutlu olan o çocuk gitmiş, yerine hayattan bıkmış bir adam gelmişti. “Kendini boğmuş.” Miran aniden konuşunca şaşıp kaldım. İstemsizce “Ne?” diye ağzımdan çıktı, Miran bana döndü. “Bildiğin, adam psikopat. Kendini boğmuş. Sana demiştim Lavin, bu adamı hastan olarak kabul etme, alma, adam psikopat dedim. Dinlemedin. Şimdi soruşturmadan seni de sorumlu tutacaklar.” Miran’ın dedikleriyle öfkemin yükseldiğini hissettim. “Evet Miran, almamamı, bu soruşturmadan uzak kalmamı, benim yerime başkasının yapabileceğini söyledin. Ama şunu söyleyeyim, pişman değilim. Gerekirse beni de soruşturmaya dahil etsinler. Bir yerlerde benimle aynı kaderi paylaşan, benim gibi ailesine ne olduğunu bilmeyen insanlar var.” Miran aniden bağırınca benim de öfkem neredeyse zirveye ulaştı. “Anlamıyorsun Lavin! İş hayatına sürekli kendi geçmişini karıştıramazsın! Yaptığın şey ne senin için, ne de kariyerin için iyi veya doğru değil. Ve ayrıca,” Miran’ın konuyu nereye getireceğini anladığımda istemsizce benim de sesim yükseldi. “Sakın Miran, tek kelime daha edersen sana sözüm olsun iki kez düşünmeden seni ağzına açtığına pişman ederim. Benim psikolojim bozuk değil, kafama takmıyorum ya da bu düşünceler işime engel olmuyor. Eğer senin düşündüğün gibi psikolojim bozuk ya da zayıf olsaydı burada hiç bulunmamış olurdum.” Bunları dememle birlikte Miran peşimden öylece kalmış, bakarken hastaneden ayrıldım. Abimin düğünü bu akşamdı. Ama ben hemen eve dönüp, hazırlanmaya başlamak ve abimle yıllar sonra yüz yüze karşılaşırken mükemmel olmak istiyordum. Bu yüzden eve sürerken Damla ve Naz’ı aradım. Onlar hem gerginliğimin azalmasına, hem de hazırlanmama yardım edebilirlerdi. Eve varıp arabayı park ettiğimde kızlar çoktan oradaydı, gülümseyerek beni bekliyorlardı. Arabadan indiğimde ikisine de sıkıca sarıldım. “Kızlar, geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Gerçekten yanımda olmanıza o kadar ihtiyacım vardı ki.” Eve girdiğimizde Damla etrafa bakındı, güldü. “Ne zamandır buluşmuyoruz? 2 veya 3 hafta olmuş mudur?” İkisini izlerken gülümsemeden edemedim. “Maalesef bir buçuk ay falan oldu.” Damla ve Naz ile ne kadar uzun süre yüz yüze görüşmesek bile samimiyetimizden asla bir şey kaybetmezdik. Damla fotoğrafçıydı, sürekli geziyor, eğleniyor ve aynı zamanda işini yapıyordu. Naz ise savcıydı. Üçümüzün de farklı zevkleri vardı, ama bizi biz yapan şeyde tam olarak buydu. Ben duş alırken kızlar ne giyeceğimi tartışıyorlardı, neredeyse benden daha heyecanlılardı. Damla ve Naz’da biliyordu ki yıllardır bu günü bekliyordum, hayatım değişebilirdi. Düğün davetiyesini aldığım ilk zamandan beri aklımda tek bir elbise vardı. Duştan sonra bornozumu giyerek banyodan çıktım. “Ya her şey kötü giderse?” Damla ve Naz aynı anda bana döndü ve bir anlığına ikiside benim için neredeyse endişeli görünüyorlardı. Bir anlığına çocukluğuma dönmüş gibi hissettim, utandım. Naz gözlerimi kaçırdığımı hemen fark edip gülümsedi. “Her şey yolunda gidecek. Buna eminiz, değil mi Damla?” Naz diğer taraftan Damla’yı koluyla dürttü, o da gülümsedi. “Evet. Çok fazla düşünmek ve kendini strese sokmak yerine neden tadını çıkarmıyorsun Lavin? Hadi şu makyaj masasına otur, güzelliğine biraz daha ışıltı katalım.” Makyaj masasına oturduğum anda gülümsedim. İkisinin de yanımda olmasına ne kadar ihtiyacım olduğunu fark ettim. İkisi benim için kardeş gibiydiler. Makyajı yaparken kızlar çok şık ve mükemmel bir şey istediler ama gülerek ve eğlenerek sade istediğime dair biraz atıştık. Sonunda anlaştık ve daha çok gözlerimi ortaya çıkaracak bir makyaj yaptılar. Saçımı şekillendirdikten sonra zor da çok hoş duran bir dağınık topuz elde ettik. Damla elde ettikleri görüntüye hayran kalarak aynadan bana baktı. “Düğünde en çok dikkatleri çeken kişinin kim olacağı belli..” İkisi gülerken istemsizce kaşlarımı çattım. “Öyle bir amacım yok. Bugün abimin ve karısının günü olmalı. Abimin gözünde daha da düşmek istemiyorum.” Naz sessiz kaldı, anlattığımda dinlerdi ama hassas olduğum bir konu olduğunu bildiği için asla yorum yapmazdı. Ama Damla bana hayal kırıklığı ile baktı. “Sen abinin gözünden düşecek ne yaptın Lavin? Sen sadece ailesini kaybetmiş bir çocuktun ve abin bir korkak gibi seni terk etti. O an öfkelenmek, Damla’ya bağırmak istedim ama yapamadım. Haklıydı, dediği her şey kabul etmek istemediğim şekilde doğruydu. Damla sessizce omzuma sarıldı, elimi onun omuzlarıma dolanmış kollarının üstüne koydum. Naz da gülümseyerek bize katıldı. “Bu kadar duygusallık yeter, değil mi?” Naz elbisemi asılı durduğu askıdan alıp bana getirdikten sonra giyinmem için odadan çıktılar. İç çekerken elbiseye baktım. En sevdiğim renkteydi, Lacivert. Elbisenin rengi saten kumaş sayesinde daha da göze çarpıyordu. Daha fazla oyalanmadan elbiseyi giydim. “Damla, Naz gelebilirsiniz.” Dememle ikisi de heyecanla içeri girdi, beni gördükleri anda gözlerindeki hayranlığı görebiliyordum. Son dokunuşları yaptık. Elbisem ile uyumlu ayakkabıları giyip, küpeleri taktım ama boynumdaki küçüklüğümden kalma Lotus kolyesini çıkarma cesaretini gösteremedim. Arabaya bindiğimde çantamı ve davetiyeyi yan koltuğa bıraktım ve dikkatlice sürmeye başladım. Yaklaştıkça midemde bir kramp hissediyordum, üzerimdeki stresi derin nefeslerle atmaya çalıştım. Davetiyedeki konuma vardığımda istemsizce dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Beklemediğimden daha görkemli, farklı, karanlık bir havaya sahip büyük ihtimalle düğün için hazırlanmış tarihi bir şatoydu. Arabayı park eder etmez davetiyemi ve çantamı alarak arabadan indim, girişe yaklaştığımda iki adam orada bekliyordu. Kollarını arkada birleştirmişler, tüm girişi kapatıyorlardı. Bende adamların tam karşısında durdum. Yolu açmayacaklarını anladığımda davetiyemi adamlardan en uzun olanına uzattım. Alır almaz tüm tavrı değişti, “Hoş geldiniz, Lavin Hanım. Sizi daha önce görmediğimiz için tanıyamadık, kusurumuza bakmayın. Yaman bey sizi bekliyor, içerideki hizmetliler size yolu gösterecek.” Sessizce başımı salladım, o kadar heyecanlıydım ki adamın dediklerini dinleyemedim bile. Orta yaşlı bir kadın nazik bir gülümsemeyle beni karşıladı. “Yaman’ın övgüyle bahsettiği o kız kardeş sen miydin? Ne kadar da haklıymış.” Hangisine şaşırmam gerektiğine kara veremedim, kadının beni bu kadar samimi karşılamasına mı şaşırmalıydım yoksa abimin benden övgüyle bahsetmesine mi? “Yaman abim benden gerçekten bahsetti mi? Onun benim şimdiki halimi bildiğinden, hatta yaptığım işi bile bildiğinden şüpheliyim.” Kadının gülümsemesi daha nazik hale geldi, koridorlarda beni yönlendirirken başını salladı. “Haklısın, senin şimdiki hayatın hakkında çok bir bilgi sahibi değil. Benden duymuş olma ama bana seni anlattığı her sefer pişmanlıkla ağlıyordu.” Kadın bir kapıya geldiğimizde sessizleşti ve kapının kolunu indirerek geri çekildi. “Hazır olduğunda kapıyı itip içeri gir, kendini baskı altında hissetme. Unutma, hazır olduğunda.” Bunumla birlikte kadın koridorlarda kayboldu bir kaç dakika bekledim, derin nefeslerin ardından kapıyı itip içeri adım attım. Abim, 10 yıldır görmediğim, beni bir hiçmişim gibi terk eden, ailemden kalan son kişi. İçeri girdiğimde sessiz odadaki tek ses topuklularımın taş zemine çarpmasıydı, kapıyı arkamdan kapatırken abim bana döndü. Gözlerim onun gözleri ile buluşunca ikinci bir şok dalgası geldi. Ne kadarda değişmişti, yüz hatları oturmuş, saçlarındaki bir kaç tele ak düşmüştü. Bana doğru bir kaç adım attı, ama geriye doğru bir adım attım. O an istemedim. Onu yakınımda hissetmek istemedim, yeniden o kaybı yaşamaktan korktum. “Lavin.” Dedi, sesi yalvarır gibiydi. “Benim yaptığım hatayı yapma, korkma.” Daha fazla dayanamadım. Aradaki mesafeyi kapatarak abime sıkıca sarıldım, yıllar sonra kendimi ilk kez güvende hissettim. “Seni çok özledim. On acımasız yılı, sadece sana bir gün kavuşabilme umuduyla yaşadım.” Abim bana daha sıkı sarıldı. “Özür dilerim. Sadece kendimi düşünüp, korkaklık ettiğim için. Seni o cehennemde kendi başına bıraktığım için özür dilerim.” Kafamı kaldırıp abime baktım, gülümsedim. “Beni ağlatma, düğüne makyajım akmış halde katılmak istemiyorum.” Abim de güldü, iki eliyle yanaklarımı okşadı, alnımı öptü. “Ağlamak istemiyorsan bu konuları daha sonra konuşmak ister misin?” Başımı salladım. “Bugün senin en özel günün, tadını çıkar daha konuşacak çok vaktimiz olacak. Ben şimdi törenin hazırlandığı bahçeye iniyorum.” Gülümseyerek mırıldandım. Abim tekrar alnımı öptü ve başını sallayarak geri çekildi. Saatler geçti, ortam o kadar yoğundu ki zamanın nasıl geçtiğini fark edemedim. Sonunda etraf sakinleşti, müzikler bile daha sakin ve huzurlu hâle geldi. Bahçenin en ucuna gittim, taştan korkuluklara yaslanarak kararan havanın eşliğinde kıyıya vuran dalgaları izledim. Aniden arkamda kalın bir ses duyunca irkildim. “Demek Yaman’ın kardeşi sendin.” Hızla arkamı döndüm. Barda, barın önünde ve evimin sokağında gördüğüm bu adam şimdi de abimin düğününde, tam karşımdaydı. O an sadece ‘Yine mi sen?’ Demek istedim ama yapamadım. “Evet, benim. Siz abimin tam olarak nesi oluyorsunuz?” Adam sessizce yaklaştı, hemen yanımda benim gibi korkuluklara yaslandı. “Abinin şahsi arkadaşı değilim. Karısının, yani Ahu’nun iş arkadaşıydım. Onun ailesi bana çok destek vermişti. Bu düğüne katılmazsam onlara ihanet etmiş hissederdim.” Adam sustuktan sonra sessizce adama baktım. “Anladım. Umarım iyi vakit geçirmişsinizdir.” Adam yeniden bana baktı. Gözlerimiz buluştu. “Kabalığımı affet, Lavin. Ben Akay Kandemir.” Akay isminin ona gerçekten yakıştığını fark ettim. “Bende Lavin.” Duraksadım, kaşlarımı çatarak Akay’a yeniden baktım. “Adımı nereden biliyorsun?” Akay arkaya dönüp ellerini soğuk taşa yasladı, bir anlığına yüzünde bir sırıtma gördüğüme yemin bile ederdim. Aniden gelen yüksek ses ile donup kaldım, Akay anında doğruldu bana baktı, sonra da sesin geldiği yöne. Aynı anda o tarafa doğru yürümeye başladık. “Bu neydi? Patlama mı?” Akay’a korkuyla baktım. Bu sefer silah sesleriyle birlikte çığlıklar yükseldi. Akay elini sırtıma koydu ve beni kenara çekti. “Lavin, korktuğunu anlıyorum ama bu planlı bir şeydi, korkma.” Korkuyla ve panikle bağırdım. “Ne? Ne planı? Ne dönüyor burada?” Akay tam konuşacakken arkadan abimi ve Ahu’yu gördüm, ikisinin de ellerinde silahlar vardı. Yanımda duran Akay onlara katılarak belinden silah çıkartırken panik ve korku beni ele geçirdi, geriye sendeledim.

Bölüm : 13.02.2025 22:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
𝘾𝙚𝙮𝙡𝙞𝙣 𝘿𝙖𝙢𝙡𝙖 𝙀 / Lotus. / Bölüm 2
𝘾𝙚𝙮𝙡𝙞𝙣 𝘿𝙖𝙢𝙡𝙖 𝙀
Lotus.

46 Okunma

19 Oy

0 Takip
7
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...