
İyi Okumalar
Odaya giren Alice “Vay canına, gerçekten çok güzel olmuşsun.” dedi kendini yatağın üstüne bırakmadan hemen önce. “Teşekkür ederim.” diye mırıldandım bunun üstüne. Yanımda herhangi bir kıyafetim yoktu. Zaten bir süredir eve gidemiyordum, bir de Alphard Amca’nın evinde kalırken muggle dükkanlarının birinden aldığım birkaç parça kıyafet de orada kalmıştı. O nedenle ben dışarı çıkıp bir şeyler alabilene kadar kızlar onlardan istediğimi giyinebileceğimi söylemişti.
Bana kalırsa hayatta elbise giymeye yanaşmazdım bile fakat sonuçta bu benim kendi nişanımdı öyle değil mi? Bu nedenle de hep birlikte üst kata çıkıp o uygun elbiseyi aramaya başlamıştık. Marlene’in ısrarlarıyla onun birkaç kıyafetini denemiştim ilk olarak fakat hepsi bana göre oldukça iddialıydı. Sarışın kızın dolabındaki hiçbir elbisenin bana göre olmadığını anlayan Lily ise olaya el atıp kendi gardırobundan bir elbise vermişti.
Boyundan bağlamalı olan bordo rengi bir elbiseydi bu. Boyu dizlerimin bir tık üstüne geliyordu ve de Marlene’nininkiler gibi abartılı bir dekoltesi yoktu.
“Bana kalırsa biraz sade ama yine de hoş durdu.”
“Açıkçası ben de böyle daha sade bir şeyler istiyordum. O nedenle bu tam istediğim gibi oldu.” dedikten sonra kızıl saçlı kıza döndüm. “Teşekkürler Lily.”
İçten bir gülümsemeyle “Rica ederim, ne demek. Hem bence de çok yakıştı.” dedi zümrüt gözlü kız.
Hemen ardından heyecanla ellerini çırpan Alice konuşmaya girdi. “Hadi geç otur şuraya ben de saçlarını yapayım. Bence hafif bir dalga çok yakışır.”
Genç kızın işaret ettiği sandalyeye otururken gülümseyerek teşekkür ettim sadece.
Ah ah, ben bu duruma nasıl düşmüştüm ki? Birkaç hafta önce oldukça sıradan bir yaşamım vardı. Tamam, belki hortkulukları arıyor olduğum için o kadar da sıradan olmayabilirdi fakat şu anki ile kıyaslanamazdı bile. Sonuçta şimdi, birazdan başlayacak olan nişanıma hazırlanıyordum. Regulus Black ile nişanlanacaktım. Tüm ölüm yiyenlerin peşimde oluşu ve de tüm büyücülük dünyasına söylediğimiz “aşk” yalanından bahsetmiyorum bile. Resmen bir anda kendimi koskoca bir tiyatro oyununun içerisinde bulmuştum.
Bu tiyatro oyunu ise dolaylı yoldan tüm büyücülük dünyasının hatta tüm dünyanın kaderini etkilediğinden dolayı ise sonuna kadar sürdürmeliydim bu oyunu. Zaten o nedenle Sirius bize nişan olayını söylediğinde hiçbir itirazda bulunamamıştık ya, ne ben ne de Regulus?
Yaklaşık yarım saat sonra her şeyin hazır olmasıyla ben de kızlarla birlikte aşağı indim. Salon tüller ve kurdeleler ile süslenmiş, zarif bir görüntü ortaya çıkmıştı. Yoldaşlık üyelerinin büyük bir kısmı gelmişti. Açıkçası ben bu kadar çok kişinin olmasını beklemiyordum bile.
“Sanırım Sirius biraz fazla abartmış.” dedi yanıma gelen Regulus. Üstünde abisine ait olduğunu düşündüğüm bir takım elbise vardı. Ceketinin cebindeki, elbisemle aynı tondaki bordo mendil ise bunun bir tesadüf mü yoksa bilerek ayarlanmış bir detay mı olduğunu düşündürttü.
Başımı sallayarak onu onaylarken “Gerçekten de Sirius hepimizden daha heyecanlı sanırım.” dedim ona. Başını iki yana sallarken “Tahmin bile edemezsin.” diye yanıtladı beni ve devam etti. “En azından sen onun yanında hazırlanmak zorunda değildin, kendini şanslı saymalısın?”
“Aslında kızların da özellikle de Marlene’in, Sirius’dan az kalır yanı yoktu açıkçası. Eğer ki onun tüm önerilerini onaylasam şu anda üstüme dolalı led ışıklar olabilirdi mesela. Yılbaşı ağacı gibi geziniyor olurdum burada parlaya parlaya.”
Dediklerimle birlikte ikimiz de güldük. “Bir de onların tüm bu heyecanının yanında bıkkın bir ifade sergilemeyip oldukça heyecanlı durmak ise daha bile zordu.” diye ekledim. Başını sallayarak onaylayan genç oğlan da “Evet ya, o da ayrı zordu gerçekten. Sonuçta biz her şeye rağmen çok aşık bir çiftiz. Bu nedenle de bu nişandan dolayı ağzımız kulaklarımızda dolaşmalıyız.” dedi.
“Sanırım bu nişanı sağ salim atlatabilirsek ejderha alevini de almayı başarabiliriz.” diye yorumda bulununca “Evet, sanırım bugünün yanında o çocuk oyuncağı kalır.” diye onayladı beni Regulus da.
Bu akşamın ilerleyen saatlerinde neler olacağını bilseydim yine de böyle der miydim acaba? Kaderin bizim için zorlu planları vardı sonuçta. Fakat ben henüz bunlardan habersizdim…
“Ses… Ses deneme…” diyen James ile herkes şöminenin önündeki geniş alanda durmuş oğlana döndü. Boğazına dayadığı asa ile sesini yükselten oğlan “Bir muggle filminde gördüğümden beri bunu denemek istiyordum. Gerçi onlar mikrofon denilen değişik aletler kullanıyorlar bu iş için… Neyse biraz daha böyle devam edersem Sirius beni dövecekmiş gibi bakıyor, o nedenle en iyisi başlayayım. Herkese merhaba, geldiğiniz için çok teşekkür ederiz. Bugün çok özel bir gün çünkü bugün hepimize çok önemli bir şeyi kanıtlar nitelikte. Aşkın imkansızı bile başarabileceğini, imkânsız aşkların bile bir gün gerçek olabileceğini kanıtlar nitelikte. Gerçi ikincisini Lily-çiçeğim ve ben kanıtlamıştık zaten-“
“Çatalak acaba artık sadete gelsen mi acaba?!” diyen Sirius ile boğazını temizleyip tekrardan konuşmaya girdi James. “Bugün Zoe Miller ile eskiden bizim tarafımızda olmayan fakat artık tamamen aynı amaçlar uğruna savaştığımız Regulus Black’in nişan töreni için burada toplandık. Bu iki genç sevgileri ile pek çok şeyi değiştirebileceklerini ve de bu sevgi uğruna sonuna kadar gerekirse tüm dünya ile savaşabileceklerini kanıtladılar… Şimdi ise Zoe ve Regulus’u sahneye davet ediyorum.”
Bunun üstüne Regulus ile birlikte James’in yanına sahne olarak kullanılan açık alana geçtik. Hayatım boyunca göz önünde olmaktan kaçınmış olan ben adeta spot ışıklarının altında Kalmıştım bu akşam. Hayat bazen tam olarak kaçtığınız denklemin içerisine sokabiliyordu bizi.
Ardından James tekrardan lafa girdi. “Şimdi de bu gençlerin yüzüklerini takmak üzere Sirius’u sahneye davet ediyorum.”
Milyonlarca hayranı olan bir rock yıldızının sahneye çıkışı misali herkesi selamlayarak geldi Sirius da yanımıza. James’in cebinden çıkardığı bir kutuyu çıkarıp açmasıyla iki yüzük görüş açımıza girdi. Sade ve de zariftiler. Üstünde ufak taşlar bulunan yüzüğe uzandı ilk olarak Sirius. Elini uzatmasıyla ben de elimi ona doğru uzattım. Parmağıma yüzüğü taktıktan sonra tekrardan kutuya uzandı kıvırcık saçlı oğlan. Diğer yüzüğü de Regulus’un parmağına takmasıyla da konuşmaya girdi. “Sen, Zoe Miller tüm kalbin ve sadakatin ile Regulus Black’i sevmeye, her daim yanında olmaya söz veriyor musun?”
İçimden bir his normal normal büyücülük nişanlarında böyle bir şey olmadığı halde bu kısmı çapulcuların eklediğini söylüyordu. Yine de James’in uzattığı asaya doğru konuştum “Evet.”
Ardından kardeşine dönen Sirius tekrardan lafa girdi. “Sen, Regulus Black tüm sevgin ve sadakatin ile Zoe Miller’ı sevmeye, her daim yanında olmaya söz veriyor musun?”
Uzatılan asaya konuştu Regulus da “Evet.” Tam alkışlar başlayacakken araya giren James de “O zaman ben de sizi resmi olarak nişanlı ilan ediyorum!” dedi. Böylelikle de tüm salonu saran alkış sesleri yükseldi.
Tüm bu coşkulu ortam insan istemese bile yüzünde bir gülümseme oluşturuyordu zaten. Bu nedenle pek de rol yapmama gerek kalmamıştı. Asıl kısmı atlattığımızı düşünüp rahatlıyordum ki salonun girişinde gördüğüm kişi ile donakaldım. Yüzümdeki gülümseme solarken nefesim kesildi. Ben bunu hiç beklemiyordum…
Normalde muggle bir ailenin birden fazla çocuğunun büyücü veya cadı olması oldukça düşük bir ihtimaldi. Fakat imkânsız da değildi. O düşük ihtimalin gerçekleştiği bazı örnekler vardı aynı bizim ailedeki gibi…
Anne ve babam muggle olsa da ailedeki ilk büyü gücü olan kişi ben değildim. Abim Alex de bir büyücüydü. Aramızdaki sekiz yaştan dolayı Hogwarts’ta hiç bir arada bulunamamış olsak da oldukça yakındık. O mezun olup seherbaz olduktan bir yıl sonra ben Hogwarts’a başlamıştım. Bu dünyayı bilen biri olarak bana her zaman çok yardımı dokunmuştu. Sonuçta ailemizdeki başka kimsenin anlayamayacağı ortak bir şeye sahiptik ikimiz de. Yeri geldiğinde tatillerde anlamadığım konuları çalıştırmış yeri geldiğinde Quidditch oynamıştık. Abi-kardeşten ziyade yakın iki arkadaştık biz.
Şu an kapı pervazında duran Alex’in bakışlarındaki hayal kırıklığı ise içimdeki her şeyi alt üst etti. Arkasını dönüp gittiğini gördüğüm sırada ise bir saniye bile düşünmeden peşinden koştum. Arkamdan seslenenleri duyabiliyordum fakat şu an açıklama yapacak zaman yoktu. Cisimlenmeden önce yakalamam lazımdı abimi.
Sokak kapısından çıkıp toprağa bastığım sırada az kalsın bileğimi burkuyordum ayağımdaki topuklular yüzünden. Lakin acıyı görmezden gelip devam ettim. “Alex, dur!” Kolundan yakaladığım sırada derin bir nefes aldım.
Hafif uzamış kahve tonlarında saçları rüzgârın etkisiyle uçuşurken sıkıntılı bir nefes aldı ve bana döndü. “Bunu nasıl yapabilirsin. O… o canavarların neler yaptığını her gün gazetelerde görmene rağmen. Hatta gazetelerin yazdıklarının gerçekte yaşananların yarısı bile olmadığını bilmene rağmen… Lisa-Lisa’nın başına gelenlerden sonra bunu nasıl yaparsın? Nasıl kolunda o işareti taşıyan bir adamla nişanlanırsın?”
Sonlara doğru titreyen sesi ile benim de gözlerim doldu. Lisa, abimin nişanlısı, bundan yaklaşık bir yıl önce ölüm yiyenlerin düzenlediği bir saldırıda çok ciddi yaralanmıştı. Fiziksel yaraları zamanla iyileşse de aklı, zihni bir daha asla eskisi gibi olmamıştı. Maruz kaldığı Crucio lanetleri yüzünden neredeyse tamamen akıl sağlığını yitirmişti. Lakin Alex ondan asla vazgeçmemişti, geçmezdi de zaten. Bazen yanına, St. Mungo’ya gittiğinde onu tanımıyor bile olsa saatlerce başında kitap okur, onunla sohbet eder. Hiç usanmadan bıkmadan tekrar tekrar sorduğu sorulara cevap verir.
“Ha…-hayır sandığın gi-gibi değil… Regulus, Voldemort’a ihanet etti. Artık onlardan biri değil, gerçeketen!” Başlarda titreyen sesimi sonradan olabildiğince güçlü tutmaya çalıştım.
İnanamayarak başını iki yana sallarken histerik bir gülüş çıktı dudaklarının arasından “Ciddi olamazsın Zoe? Öyle birine güvenilir mi? Ben artık onlardan değilim dedi ve siz de hemen inanıp ona kucak mı açtınız? Çok belli değil mi, sizi kullanacak, aranıza sızıp önemli bilgileri pek kıymetli Lorduna yetiştirece-“
Bir hışım böldüm sözünü “Hayır, hiç de bile. Ben, Lord’a ihanet edişini kendi gözlerimle gördüm. Onun için önemli bir şeyi çaldı hem de ölümü göze alarak! Ayrıca benim hayatımı da kurtardı!”
Kaşları çatılırken lafa girdi Alex. “Ben de kardeşim Ravenclaw, oldukça zeki, akıllı diye düşünürdüm. Bu kadar kolay mı kandın yani?! Belki de hepsi önceden düzenlenmiş bir tezgahtı güvenini kazanmak için!”
“Yanılıyorsun ihaneti sırasına onu ben kurtardım, ben olmasam ölecekti. Hem benim oraya gideceğimi bilen kimse de yoktu. Önceden hazırlanmış bir tezgah olamaz yani…”
“Yine de bu güvenmen için yetrerli mi sence? Hadi diyelim pek sevgili lorduna ihanet etti, peki ya size de ihanet ederse? Bir kere ihanet etmiş insanın bir kez daha ihanet etmesini ne engelleyebilir ki?”
Ben bir şey diyemeden ayak sesleri geldi. Çapulcular, Regulus ve de Lily arkamdan gelmişlerdi. “Neler oluyor burada?” diye sordu Lily. Daha fazla tutamadığım göz yaşlarım yüzümü ıslatıp Marlene’in özenerek yaptığı makyajı bozarken hiçbir açıklama yapamadım. Hıçkırıklarım şiddetlenirken konuşmayı geçtim zar zor nefes alabiliyordum.
Yanıma ilk gelen kişi Lily oldu. Konunun ne olduğun bilmese bile bir kolunu sırtıma dolayıp yanımda olduğunu belli etti. Herkes kaşları çatık bir şekilde olanları hayretle izliyordu ki Alex söze girdi. “Ben size ne olduğunu söyleyeyim… Kız kardeşim, o insanların ne büyük canavarlar olduğunu bilmesine rağmen, ilk fırsatta muggle olduğu için ailemize zarar vermek istediklerini bilmesine rağmen hatta Lisa’nın, nişanlımın neredeyse tamamen akıl sağlığını kaybetmiş bir şekilde hastanede yatmasına onların sebep olduğunu bile bile onlardan biriyle nişanlandı.” Aldığı kesik kesik nefeslerle açıkladıklarında, en son cümlede sol yanımda duran Regulus’u işaret etti.
Söyledikleri bir cisimmişçesine çöküverdi ortama. Havada asılı kaldı, boğazları düğümledi, gözleri doldurdu.
Sesine kavuşup il konuşan kişi Sirius oldu. “Bak ben başına gelenler için gerçekten çok üzgünüm… Fakat şunu bilmelisin ki hepimiz aynı taraftayız. Regulus sandığın gibi biri deği-“
“Başlatmayın sandığın gibi biri değiline! Herif iki üç iyi şey yaptı diye geçmişte yaptığı her şeyi sineye mi çekeceksiniz? Kolundaki işareti görmezden mi geleceksizin?”
Abimin bu fevri yanıtlarından sonra lafa giren Remus oldukça sakin bir şekilde konuşuyordu. “Bak, hepimiz Ölüm Yiyenler ve de Voldemort yüzünden korkunç tecrübeler, acılar yaşadık. Emin ol ki hiçbirimiz pembe bir toz bulutundan bakmıyoruz hayata. Lakin Regulus’un durumunun farklı olduğunu anlayacaksın sakin kafa ile düşünürsen. Her şeyden önce Dumbledore tarafından sorgulandı ve de yoldaşlığa katılması onaylandı. Yani bize güvenmiyorsan bile eminim ki Dumbledore’a güveniyorsundur?”
Teminkinden de beter bir kahkaha çıktı Alex’in dudaklarından. Sanki yaşadıklarının akıl sağlığının sınırlarını zorladığını ortaya koyuyordu. “Dumbledore mu? Hani sizin şu taparcasına sevdiğiniz ve güvendiğiniz adam mı? Bakın ben bir seherbazım fakat yoldaşlıkta değilim neden mi çünkü o yaşlı herife güvenmediğim için, beni hüsrana uğrattığı için. Eğer ki zamanında geri çekilseydi Lisa bu kadar zarar görmeyebilirdi fakat Dumbledore onu feda etmeyi göze almıştı. Öğreneceği bilgiler tüm riske değerdi ona göre. Çoğunluğun iyiliği için alınabilecek bir riskti bu. Lisa önemli dosyaları alıp özel bir sistemle bize yollamayı başardı fakat…-fakat kendisi kaçamadı. Yardım geldiğinde ise çok geçti…”
Bu duyduklarım ile kaşlarım çatıldı çünkü bu detayı ben de bilmiyordum açıkçası. “Dumbledore böyle bir adam değil, eminim ki bir kaza veya yanlış anlaşılma söz konusudur-“ diyen Peter’ı yerine sindiren şey Alex’in bağırışları oldu.
“TABİİ YA HER ŞEY BİR YANLIŞ ANLAŞILMA, LİSA’NIN BAŞINA GELENLER, KARDEŞİMİN BANA İHANET EDİP BÖYLE BİR ADAMLA NİŞANLANMASI…” Ardından banı dönüp devam etti. Fakat bu sefer gözlerinde öfkenin gerisinde başka şeyler de vardı. Hüzün, çaresizlik, hayal kırıklığı…
“Sen benim her şeyimdin Zoe… Yeri geldi birlikte kek yaptık, Quidditch oynadık, yeri geldi kabus gördüğün gecelerde yanıma geldin, yeri geldi yaşananları kaldıramadım senin kucağında ağladım… Sen benim canımdan bir parçaydın, bunu bana nasıl yapabildin..?”
Her şeyi anlatmak istedim. Bağırıp çağırıp tüm bu nişanın bir düzmece olduğunu açıklamak istedim fakat… Fakat yapamazdım işte. Bu durumu başka kimseye açıklayamazdım. Hele de yanımızda yoldaşlıktan beş kişi daha varken. Ufak bir hata ile her şeyi kaybederdik. Hortkulukları bulup yok etmeye dair tüm şansımızı kaybederdik. Bir sır ne kadar az kişi bilirse o kadar güvendeydi…
Üzgünüm Alex… Seni, ailemi, arkadaşlarımı, büyücüleri, cadıları ve muggleları kurtarmak için bunu yapmam lazım. Eğer hortkuluklar tamamen yok olmazsa Voldemort’u yenmek hiçbir şeyi bitirmez. Umarım bir gün gerçekleri sana da anlatabilirim… Umarım bir gün beni affedersin…
Hissettiğim tüm bu acıyı görmüşçesine son bir şans verdi Alex bana.
“Sadece ilk ve son kez soracağım Zoe. O adamla hayatını devam ettirecek misin gerçekten. Yoksa… Yoksa her şeyi bırakıp benimle gelecek misin?”
Ve de ben bu şansı ben kendi ellerimi yakıp kül ettim.
“Özür dilerim fakat ben… ben Regulus’u seviyorum ve de sonsuza dek seveceğim, tüm kalbimle.”
Arkasını dönmeden önce son bir şey söyledi Alex “Bil ki bundan sonra bir abin yok.”
Ardından da birkaç adım atıp cisimlendi. Onun gidişiyle bir içimdeki her şey tuzla buz oldu. Bacaklarımın beni daha fazla tutamamasıyla yere yığıldım. Daha önce hiç olmadığı kadar şiddetli ağladım. İçimdeki tüm acıyla…
Birilerinin sarıldığını, bir şeyler söylediğini fark etsem de ne dediklerini kim olduklarını anlayamıyordum. Alex’in bana sırt çevirmesiyle sanki bu koskoca dünyada bir başıma kalmıştım.
Zaman ilerliyordu fakat ben o anda kalmıştım. İçerideki insanlar mutlulukla kahkaha atıyordu fakat ben ağlıyordum. Umut hâlâ daha bir yerlerde kol geziyordu fakat benim içimdeki her zerreciği yok olmuştu. Tüm dünya rengarenkti fakat benim görebildiğim tek renk sadece siyahtı, karanlıktı.

İstediğim gibi erken olamasa da en azından daha uzun ve de içime sinen bir bölüm oldu. Umarım beğenmişsinizdir.
Haftaya görüşmek üzere :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 741 Okunma |
115 Oy |
0 Takip |
17 Bölümlü Kitap |