
YİNE BEN VE YİNE YENİ BİR KURGU!
İlk başta ben bu arkadaşı bir miktar taslakta tutmayı planlıyordum ama dedim ki zaten kimse okumaz, kimse de yeni bölüm beklemez at gitsin. Sonuç olarak da buradayız.
Başlama tarihlerini şöyle alayım ->
İyi okumalarrr
Hidra - Kudurtan Şehir
Çalıştığım kuaförden çıkıp doğruca eve giderken etraftaki bakışlar her zamanki gibi yine bendeydi. Bunun sebebi de onların ayıpladığı şey olan giydiğim uzun kollu croptu. Bakan herkese teker teker orta parmak çekme isteğimi bir kenara koyup başımı öne eğerek onları görmezden gelmeye çalıştım.
Ev ile kuaförün arasının çok olmamasına dua ederek apartmandan içeri girdim. Ev zaten zemin katta olduğundan merdiven çıkma zahmetinde bulunmadan çantamdan anahtarlarımı bulup kapıyı açtım. Odama geçmeden önce mutfakta yemek yapan anneme bakmak için oraya girdim.
"Hoş geldin kızım," dedi annem ocaktaki yemeği karıştırırken.
Yanağına sulu bir öpücük kondurup "Hoş buldum," dedim ve su doldurmak için sürahiye yöneldim. Annem onu öpmemden pek memnun olmasa gerek yüzünü buruşturdu ve boştaki eliyle yanağını silmeye çalıştı.
"İnci sana kaç defa söyledim, kızım, rujlu dudaklarınla öpme beni diye."
Annemin sitemine cevap vermek yerine sadece güldüm ve bardağa doldurduğum suyumu içip mutfaktan çıktım. Annem yemek yaparken eğlendiğini ve ona karışmamam gerektiğini söylediği için o mutfaktayken ben de mutfaktan olabildiğince uzak duruyordum.
Odama geçip çantamdan ve kot pantolonumdan kurtuldum. Sandalyenin üzerinde duran eşofmanımı üzerime geçirip kısa kıvırcık saçlarımı tepeden topladım ve masanın başına geçtim. Eskiz defterim her zamanki yerinde, masanın ortasında duruyordu. Kulak üstü kulaklığımı takıp moodumu yükseltecek bir şarkı açtıktan sonra bu gece yapabileceğim bir şeyler çizmeye başladım.
Ben tam çizimimi bitirmişken kafamdaki kulaklığın çekip alınmasıyla gerçek dünyaya döndüm.
"İki saattir sana sesleniyorum İnci, kulaklığını en azından evde takmasan olmuyor sanki."
Annemin ne çizdiğime bile bakmadan sadece söylenip gitmesi işime gelmişti. Eskiz defterimi kapatıp annemin arkasından mutfağa geçtim.
"Döktürmüşsün yine sultanım," diyerek iki kişilik mutfak masasındaki yerime geçtim. Annem de hemen karşımda oturmuştu.
"Sen benim döktürmediğim bir zaman biliyor musun?"
Annemin sorusuna gülüp önümdeki çorbayı kaşıklamaya başladım.
"Ee, ne yaptın bu gün?"
"Ne yapayım, her zamanki şeyler işte. Senin nasıldı günün?"
"Testosteron kokulu sınıflarda cıvık ergenlerle uğraşıuorum işte. Bir de üreme sistemini işlerken iyice çekilmez oluyorlar."
Annem erkek lisesinde biyolji öğretmenliği yapıyordu. İşini sevse de erkek liselerinin pek de çekilir yerler olmadığını herkes bilirdi.
"Bu arada," dedi tabağına ortadaki yenekten alırken. "Fatma abla senin kız yine sapıtmış diyordu. En azından gidip gelirken üzerine bir hırka falan al da laf etmesinler."
"Çok rahatsızlarsa bakmayıversinler," dedim göz devirerek.
"Haklısın annecim ama milletin ağzı torba değil ki büzesin."
Haklılığıyla susup yemeğimi yemeye devam ettim. Ben yemeğimi yerken annem yemeğini bitirmiş ve kalkmıştı. Her akşam olduğu gibi o günlük dizisini izlerken ben de bulaşıkları yıkayacaktım. Ben işimi bitirdiğimde ise annemle bir kaç dakika oturup odama geçerdim. Yani, annem odama geçiyorum diye biliyordu.
Her akşam olan rutini tamamladıktan sonra odama geçip kapımı kilitledim. Kapının arkasındaki askıda asılı olan kıyafetlerimi alıp üzerime geçirdim.
Oversize bir sweat, baggy kargo kot pantolon, bere, parmaksız eldiven ve yüze takmak için bandana. Hepsi de koyu renkli olduğu için fak edilmem zor oluyordu, üstelik kapişonumu kapatınca da erkekten bir farkım kalmıyordu.
Postacı çantamın içine eskiz defterim ve boyalarımı doldurup cebime de ufak çakımı aldığımda artık çıkmak için tamamdım.
Hayır, telefon ve kulaklığı unuttun.
Aldım, işte şimdi oldu.
İçeriden gelen seslerin sadece annemin izlediği dizi olduğundan emin olduğumda yatağın altında duran ayakkabılarımı giyip camdan dışarı atladım. Eh, birinci katta oturmanın faydaları.
Her zaman gittiğim şehrin öbür ucundaki bir köprü altı vardı. Eskiden gürül gürül aktığı söylenen ama şu an sadece kuru topraktan ibaret olan bir çayın üzerinden geçiyordu. Etrafında da çok fazla yerleşim olmadığı için bazen oralardaki ara sokaklara da girdiğim oluyordu.
Yaklaşık yirmi dakikalık bir yürüşün ardından istediğim yere varmıştım. Çantamın içinden ihtiyacım olan boyaları çıkarttıktan sonra kenardaki ufak trafonun üzerine dizdim.
Bu civara özellikle de bu saatte kimse gelmeyeceği için oldukça rahat davranıyordum. Elime en ince boyayı alıp gündüz eskiz defterime çizdiğim şeyi duvara geçirmeye başladım.
Kulaklığımdaki müzik son seste olduğu için dünyadan soyutlanmış şekilde dış hatları bitirmiştim ki bir ses duydum.
Bir teneke kutu düştü.
Ne tenekesi?
Boya tenekesi, başka ne olacak mal?
Kendi içimde olan ufak tartışmam esnasında dönüp boya tenekelerime baktım. Hiç birinin yerinden oynamadığını görünce hızlıca etrafıma bakınamaya başladım. Uzakta köşeden koşarak dönen karanlık bir siület gördüm.
Gözüm düşen tenekeyi ararken köprünün karşı ayağındaki kırmızı sprey boyayla yapılmış tag'i gördüm. Biraz karşıktı ama alfabelere hakim olan benim gibi birileri ne yazdığını çözebilirdi.
Rast.
Biri neden 'Rast'ı mahlas olarak seçer ki?
Rast kelimesinin etimolojik olarak düz, doğru gibi anlamlara geldiğini geçmişten kalan bilgilerim sayesinde biliyordum. Büyük ihtimalle bunu yapanın da tek doğru benim gibi bir düşüncesi vardı.
Normalde olsa fazla üstelemezdim ama bu ufak yerde benden başka bunları yapacak kimse yoktu. Kim olduğunu köpek gibi merak ediyordum.
Bunu yapanın bir daha geleceğini varsayarak köprünün diğer ayağına ilerledim. Eskiz defterimden koparttığım bir kağıdın üzerine Rast için bir not bıraktım.
Neden birden kaçtığını anladım ama bence kendini benden sakınmazsın bay veya bayan Rast :)
-Medea
Notu bıraktıktan sonra yerdeki boya kutusunun dolu olup olmadığını kontrol ettim. Neredeyse yarısı doluydu. Bu da demek oluyordu ki gizemli Rast mutlaka bunu almak için gelecekti.
Gelecekti gelmesine de, bulamayacaktı çünkü ben çoktan almış olacaktım. Boya tenekesini çevirip inceledilten sonra pantolonumun diz hizamdaki geniş cebine attım.
Beleşe boya bulmanın sevinciyle kendi graffitime döndüm ve gece yarısından çok daha sonraya kadar onunla uğraştım.
◇◆◇
İlk bölüm ve giriş bölümü olduğundan normalde yazdığımdan kısa oldu ama sonraki bölümler daha uzun olacak.
Nasıl buldunuz ilk bölümü?
Medea'nın anlamını merak ediyor olabilirsiniz ama sonraki bölümlerde açıklayacağım onu.
Sonraki bölümde görüşürüz canlarım🫶🏻
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 6.43k Okunma |
599 Oy |
0 Takip |
23 Bölümlü Kitap |