21. Bölüm

«19» Rast ama Yeşil

uranüs
justtbirisii

Bir yeni bölüme daha hoş geldiniz, iyi okumalarrr

Stabil - Gökyüzü

Annemin Utku'yu çağır bir ifadesini alayım ısrarlarının sonuç bulduğu gün tam olarak bugün oluyordu ve kendisi misafir gelecek diye ekstra bir hazırlağa girişmişti.

"Anne ne gerek var bu kadar şeye Allah aşkına?" diye isyan ederek elimdeki toz bezini attım.

"Bağırma bana da ne diyorsam onu yap," diyerek bezi geri bana doğru fırlattı annem. "Misafir misafirdir ve misafir geldiğinde hazırlık yapılır."

"Anne lütfen bu felsefelerini sonraya sakla."

Zil çaldığında annemin ayağından çıkartmak üzere olduğu terlikten kaçarak kapıya ilerledim. Utku'nun geldiğinden emin olduğum için kapıyı direkt açmıştım.

"Hoş geldin," dedim son heceyi uzatarak. Kollarımı açıp boynuna sarıldığımda o da bana aynı şekilde karşılık vermişti.

"Hoş buldum." Yanağımı öptükten sonra ayakkabılarını çıkartıp içeri geçti. "Işıl hoca nerede?"

"İçeride."

Utku benim de yönlemdirmemle salona geçtiğinde yerleri silen annemle karşılaşmıştı. Annem onu gördüğü gibi viledayı bir kenara atıp sarılmak için yanına ilerledi. "Hoş geldin, oğlum."

"Hoş buldum da siz niye bu kadar yoruyorsunuz ki kendinizi?"

"Kendimi falan yormuyorum, sen de bana bir daha ikinci çoğul şahıs kipiyle seslenmiyorsun." Emir verir gibi konuşmasının aksine samimi şekilde kucaladı onu.

"Alışkanlık kalmış, sürekli hocam diye seslenince-"

"Sus bakayım, artık hocan değilim."

Annem her ne kadar ona artık öğretmeni olmadığını söylemiş olsa da hâlâ ona karşı olan despot tavrını sürdürüyordu. Onların bu hali beni güldürürken omzumu kapı pervazına yaslayıp onları izlemeye başladım.

"Gel, kahvaltı sofrasına geçelim," diyerek onu mutfağa doğru ilerletmeye başladı annem. Ben de ilk önce onların çekilmesi için kapıdan çekilmiş, sonrasında da arkalarından mutfağa girmiştim.

Annemin tabii ki binbir çeşitle donattığı sofraya oturduğumuzda Utku'nun gözlerindeki açlığa şahit olabiliyordum. Üniversiteye gittiğinden beri ailesinden ne kadar kopuk olduğunu, uzun zamandır anne şefkatine hasret kaldığını bildiğimden annemin ona bu kadar değer vermesi hoşuma gidiyordu.

Yenek boyu ikisi geçmiş yıllardan bahsetmiş ve ben de çok az dahil olmuştum. İkisinin sohbeti genel manada çok eğlenceliydi. Daha doğrusu, bahsettikleri anıları dinlemesi öyleydi ve ben Utku'yla lisede tanışamamış olmanın pişmanlığını daha da kesinleştirmiştim kendimde. Çünkü o anılarda bahsedilen çocukla tanışıp Uraz'ın bende bıraktıklarının daha önce kapanmasını isterdim.

"Ee, nasıl gidiyor ilişkiniz?" diye sordu annem kendi çayını doldururken. Bu soruyu bana günde belki on kere sorsa da bir de Utku'dan duyma istemişti demek ki.

"Tabii ki de güzel," diye cevapladı Utku bana bakarak. O bakışlar altında erimemek imkansız olsa da annemin yanında cıvıklaşmak istemediğim için bunu başarabilmiştim.

"Birbirinizi anlayabiliyorsanız ne güzel," dedi annem gülerek. Bu gülüşün arkasında sakladığı acılara şahit olduğum için ben gülememiştim onun gibi. "Ben de işte öyle zannedip kendimi kandırmıştım."

Annem ve babamın ilişkisi ben küçükken kusursuz görünüyordu. Birbirlerine anlayışla yaklaşırlardı, birbirlerini çok severlerdi ama zaman onlara ilaç değil zehir olmuştu ve oratada onlar diye bir şey kalmamıştı. Tek umudum zamanın bizi de onlar gibi tüketmemesiydi.

"Ben öyle bir şey yapıp gidecek bir adam değilim, emin olabilirsiniz." Utku'nun güven verici sesi ömrümün sonuna kadar benimle kalabileceğini hissettirmişti bana ve ne yalan söyleyeyim, bu hissi fazlasıyla sevmiştim.

"Senin yapmayacağını biliyorum," dedi annem uzakalara dalmış gibi bir halde. Ne zaman ilişki konuşarı açılsa kendisinin mahvolmuş ilişkisi aklına gelirdi. "Sadece bana yapılanları hatırladım. Sizin de böyle bir şey yaşamayacağınıza gönülden inanıyorum yoksa."

Bunları söylerkenki acı dolu gülümsemesi içimde bir şeylerin kırıldığını hissettirmişti. Annemin ne kadar kırıldığını biliyordum, bunu hep hissetmiştim ama benim güzel giden ilişkimin ona geçmişi hatırlatıp canını yakacağını düşünmemiştim.

"Ben bir tuvalete gidip geliyorum," diye ayaklandı annem. Aslında o an ortamın ağırlığından kaçmak için gittiğini anlayabilsem de ses etmedim.

Annem mutfaktan çıktığında Utku bana döndü. "Annene babanla karşılaştığını söylemedin mi?"

Başımı iki yana salladım. "Onu hatırlatacak en ufak şeyde bile kahroluyor, görmüyor musun? Bir de yakınımızda olduğunu öğrenirse iş iyice çığırından çıkar."

"Sen öyle diyorsan..."

Aslında o gün anneme olanları anlatmak istemiştim ama hem nasıl açıklayacağımı bilememiştim hem de annemin sinirlerine hakim olamamasından korkmuştum. Çünkü konu babam olduğunda annem genelde şu an olduğu gibi üzülmez, sinirlenirdi. Şu an da zaten sadece geçmiş günler aklına geldiği için hüzünlendiğini tahmin edebiliyordum.

Çok geçmeden annem geri geldiğinde sohbet başka bir yere çekilip o şekilde devam edilmişti.

Her zaman gelmeye alıştığımız o eve yine el ele girdiğimizde bu sefer bana farklı gelen şey hemen karşımda duran yeşil renk ile yapılmaya başlanmış ama tamamlanmamış Rast grafittisiydi.

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken yanımdaki Utku'ya döndüm. "Şaka yapıyorsun herhalde?"

"Hayır, beraber yaparız diye başlamıştım."

Gülümseyerek teşekkür etmek için boynuna sarıldım. Elleri belimi bulurken dudakları da saçlarımın arasında dolaşıyordu.

Birbirimize sarılmayı bırakıp elimize aynı tonda birer yeşil boya tenekesi aldık ve duvara sıkmaya başladık. Ben başından o da sonundan başlamıştı ve yarı yarıya flörtleşerek bir saatin sonunda bitirebilmiştik.

Telefonumu çıkartıp bazılarında Utku'nun da olduğu birkaç fotoğraf çektim. "Çok güzel oldu," dedim gülümseyerek.

"Darısı kırmızı Medea'ya diyelim o zaman."

"Hayır, ben her zaman yeşilim," dedim aslında kabul edecek olsam da. Yüzündeki bariz bozulmayı görünce sesli şekilde güldüm. "Şaka yapıyorum ya, yaparız bir ara."

"Şimdi yapsak olmaz mı?" diye sordu ufak bir çocuk hevesiyle.

"Şimdi otursak olmaz mı? Sonra söz, yapalım."

Tam olarak memnun olmasa da söz vermem onu ikna etmişti. "Çok mu yoruldun?"

"Kısmen. Annem eve gelen kıdemli misafirimiz için fazla mesai yaptırdı sabahtan beri."

Alayla söylediğim şey ona da komik gelmiş olacak ki gür bir kahkaha attı. "O zaman bugünlük sana da fazladan hizmetimiz var." Ben daha ne olduğunu anlayamamışken Utku beni bacaklarımdan ve sırtımdan tutarak kucağına aldı ve merdivenlere yöneldi.

Düşmemek için kollarımı boynuna doladım. "Düşürmezsin beni, değil mi?"

"Düşürmem, merak etme."

Ona güvenerek kendimi ona bıraktım. Gerçi çok geçmeden de bedenimi artık üzerinde yatmaya alıştığım şiltenin üzerine bıraktı. "Uyumak ister misin?"

"Hayır, seninle vakit geçirmek daha cazip geliyor."

Dudaklarında beliren sırıtış çok geçmeden benim üzerine kapanmamla yok olmuştu. Bizbirimizi sanki uzun zamandır görmemiş gibi öpsek de aslında daha dün gece buradaydık.

Aramıza giren bir telefonun zil sesiyle dudaklarımızı ayırdık. Ben ne olduğunu anlamaya kalmadan Utku arka cebinden telefonunu çıkartmıştı. Ben kapatmadını geklerken o açmıştı.

Telefon konuşmasına tam olarak hakim olamasam da duyduğum bir cümle bana her şeyi özetlemişti.

"Başınız sağ olsun."

◇◆◇

Sonraki bölümde görüşmek üzere canlarım 🫶🏻

Bölüm : 18.03.2025 18:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...