24. Bölüm

«22» Final

uranüs
justtbirisii

​​​Final bölümüne, bir hikayenin daha son satırlarına hepiniz hoş geldiniz. Başlamadan önce, bu bölümü okuyan herkesten özür dilerim.

İyi okumalarrr ​​​​​

"Unudulur verilən sözlər, ilk gün kimi, Sönür gеdir hisslər, solub gedən ilk gül kimi"

Orkhan Zeynalli - Yadımda Deyilsən

Hidra - Filtresiz

4 yıl sonra...

Hınca hınç dolu barda önümdeki müşterinin istediği kokteyli hazırlarken bir yandan da başka sipariş isteyen biri var mı diye kontrol ediyordum. Hazırladığım kokteyli bardağa doldurdum ve tezgahın başındaki kadına uzattım. Teşekkür edip uzaklaşırken başka biri seslenmişti.

Duyduğum tanıdık sesle çenem gerilirken o tarafa bile dönmeye tenezzül etmeden benim az önce kokteylini verdiğim kadına asılan Erdem'e bakmasını söyledim.

Ben onu sesinden bile tanımışken onun beni tanımaması imkansızdı. Elbette tanımıştı ve bilerek bana seslenmişti.

Gerçi geçen dört sene beni fazlasıyla değiştirmişti. Onun çok sevdiği kıvırcık saçlarım şimdi kısacıktı, hatta ensemi bile kapatmıyordu, üstelik rengi de artık açık kumral değil siyahtı. Kaşımdaki ve dudağımdaki piercingler bazen bana bile kim olduğumu unutturuyordu.

Dahası, ben artık Medea değildim. Sadece İnci'ydim. Başka bir şey değil.

Bakışlarım benden bağımsız onu buldu. Gördüğüm tanıdık ama bir o kadar da farklı yüz beni onu gördüğüm son ana götürmüştü.

"Nerede kaldın?" diye sordum çatılmış kaşlarla beni süzen adama bakarak.

"İşim vardı," diye kaçamak bir cevap verdi.

Cevabı elbette beni tatmin etmemişti. Ama tekrar sorarsam sinirleneceğini bilecek kadar da tanıyordum onu.

Ortada yanan ateşin başına oturdu benim gibi. Ama her zamankimden farklıydı bu sefer. Her zaman yanıma otururken bu sefer karşımdaydı. Bir şey olduğu kesindi ama ne olduğunu çözmekte oldukça zorlanıyordum.

"Ayrılalım," dedi elindeki ufak dalla uğraşırken. Yüzüme bir an bile bakmamıştı.

"Ne?" diye sordum olayın şoku hala üzerimdeyken.

"Duydun, ayrılalım."

"İyi de nedenini anlamıyorum."

"Nasıl anlamıyorsun ya?" Hiddetle ayağa kalktı ve geldiğinde beri ilk defa yüzüme baktı, tiksinirek.

Her zaman sevgiyi gördüğüm gözlerde şimdi nefrete tanıklık ediyordum.

"Bana Uraz'la aranda ne olduğunu neden hiç anlatmadın?"

Ben de onun gibi ayaklandım ve dolu gözlerimle çok sevdiğim siyah gözlerine baktım. "Biz kaç aydır sevgiliyiz Utku, şimdi mi sorguladın bunu?"

"Uraz tahliye oldu çünkü."

Söylediği cümle bir süre beynimin içinde yankılandı. Utku Uraz ile görüşmüştü ve benim tek korkum Utku'nun onun yalanlarına inanmış olmasıydı. "Ne anlattı sana?"

"Ne olduysa, senin bana anlatmaktan kaçındığın ne varsa."

Dedikleri kanımın donmasına sebep olmuştu. Lisede en yakın arkadaşlarımın yaptığını, şimdi de sevdiğim, âşık olduğum adam yapıyodu.

Gerçi, kaç senelik kardeşine mi inanacaktı yoksa daha yeni tanıştığı kıza mı?

"Keşke bana da sorsaydın," diye mırıldandım içime içime. Ama elbette bu sessizlikte bu da duyulmuştu.

Dolu gözlerimden yanaklarıma, oradan da başından durduğum ateşe bir damla göz yaşı düştü. Aldırmadı.

Sen ağlama yeter, diyen adam şimdi göz yaşlarımın sebebiydi.

İnsanlar değişiyordu, hem de bir kaç saat içinde.

"Senin ilk başta da dediğin gibi, yeşil ve kırmızı hiç yan yana olmadı ne de olsa."

Ama ben onun için yeşili de bırakırdım.

Ve o da bunu biliyordu.

"Sen de beni dinlemedin, diğerleri gibi. Ne farkın kaldı ben farklıyım dediklerinden? Hani sen de benimle farklı olurdun?"

"Olamazmışım."

Yanımda getirdiğim ve ateşi söndürmek için kullanacağım su şişesini yanan eteşin üzerine boca ettim.

"Uraz değilim demiştin ya," dedim ateşin küllerine bakarak. "Zerre kadar farkın yok. Hatta benim için kimseden bir farkın yok artık."

Güldü histerik şekilde. "Ne de olsa ben Uraz'ın kardeşiyim."

"Siktir git Utku."

Tam arkasını dönüp gidecekti bir an duraksadı. Bir şey söyleyecek gibi oldu ama hiç birhareketlilik göstermedi. Sanki gitmekte kararsız kalıyormuş gibiydi.

Hızlı adımlarla merdivenlerden indi ve harabe evin kapısını çarpmadan önce fısıltıyla bir şey söyledi.

"Ben sana inamıştım."

O gece ağlayarak tüm duvarları yeşile boyamıştım. Kırmızı hiç bir zerre kalmasın diye. Zaten sonra da hiç bir eşyamda kırmızı olmamasına ayrı bir özen göstermiştim.

Yeşil ve kırmızı hiç yan yana olmamıştı ne de olsa.

Ve gerçek dünyada istisnalar kaideyi bozardı.

Aklıma tekrar o gün geldiğinde histerik şekilde gülümsedim ve işime döndüm.

Bir süre sonra yine o başıma gelmiş ve "İnci," diyerek dikkatimi çekmeye çalışmıştı. Başımı kaldırıp ne var dercesine baktım yüzüne.

Yıllar benim gibi onu da değiştirmişti. Benim onu tanıdığım süre boyunca kısacık olan saçları uzamıştı, hatta neredeyse benimkiyle aynıydı.

Saçlarının kıvırcık olduğunu bile bilmiyordum.

Sol kolunun neredeyse tamamı dövmeyle kaplıydı. Her tarafı gümüş renkte takılarla doluydu.

Değişmişti, hem de çok.

Benim gibi.

"Konuşabilir miyiz?"

"Paydosa kadar beklersen, belki."

İçimden gelmiyordu onunla konuşmak ama Medea'nın yarım kalmış hesabını da görmem gerekiyordu.

Eski İnci için yapmam lazımdı.

Paydos vaktime kadar beklemişti barda. Ben bar kapanmadan bir kaç saat önce çıktığımdan da kovulmak zorunda kalmadan çıkmıştı benimle beraber.

"Hiç gitmedin mi o eve?"

Direkt sorduğu soruyla adımlarım sanki olduğum yere çakılmışım gibi durdu. Kaşlarım çatıldı ve sinirle yüzüne baktım. "Pardon da gitmemi mi bekliyordun?"

"Belki," dedi içine konuşurcasına.

"Daha beklersin gitmemi."

Ben o seneden sonra o şehre ayak basmamıştım bile ve o her şeyin olduğu o eve gitmemi bekliyordu benden. Üstelik o senenin sonunda annem de emekli olduğu için beni, daha doğrusu arkamdan sürüklediğim annemi de, orada tutan hiç bir şey kalmamıştı.

"Fark ettim zaten gitmeyeceğini, o yüzden bunu kendim getirdim."

Cebinden çıkarttığı bir parça kağıdı bana doğru uzattı.

"Bu ne şimdi?"

"Senin için yazmıştım."

Kağıdı elinden aldım ve daha açmadan cebimden çıkarttığım çakmakla yaktım.

O gittikten sonra sigaraya da başlamıştım. Öncesinde nefret ettiğim halde.

Kağıdın yanışını seyrederken yan tarafımdan bir iç çekiş duydum. "Keşke okusaydın."

"Sen beni dinlemeye bile uğraşmamışken ben neden seni anlamaya çalışayım ki?"

Bir süre sadece sessizce yürüdük. Sessizliği bozan kişi de yine Utku oldu. "Değişmişsin," dedi.

"Senin gibi."

"Sen benim için değişmedin, sen benim yüzümden değiştin. Ve ben bunu her düşündüğümde, yani her an kahroluyorum."

Sözleri bende sadece kahkaha atma isteği uyandırıyordu, öyle de yaptım. İçimde ona karşı nefret dışında başka bir duygu zerresi yoktu. Eskiden olduğu gibi içim gitmiyordu bu sözlerine.

"Nasıl benim için değiştin? Bir anlatsana," dedim alayla.

Beni kolumdan tutup kendine çevirdi ve durdu. "Bu kolyede ne yazıyor biliyor musun?" Avucunun içine hapsettiği gümüş kolyeyi görüş açıma soktu.

"Öğrenmek de istemiyorum."

"Perlyna. İnci demek."

Tekrar güldüm. Kahkalarım sokağın sessizliğinde yankılanıyordu. "Ne yani, ismimi üzerinde taşıyonca sana döneceğimi falan mı düşündün? Delicesine aşık olduğunu mu zannediyorsun sen? Birazdan kalbinde ben falan kalmayacağım çünkü seni tıpkı beni yaptığın gibi kıracağım Utku."

Utku ne olduğunu anlayamamış şekilde öylece yüzüme bakıyordu.

Dediğimi yapmak üzere içimde kalan her şeyi dökmek için konuşmaya başladım. "Düzelmeyecek şekilde kırdığın kalbi düzeltemeye uğraşamazsın. Çünkü sen bir kere gösterdin bana kim olduğunu ve ben bana başka ne gösterirsen göster o günki iğrenen bakışları göreceğim sende. Hani kapıyı çıkmadan demiştin ya o gün ben sana inanmıştım, diye. Ben de sana inamıştım, beni bırakmaz demiştim. Ama sen benim tüm sözlerimi boşa çıkarttın. Ben sen bana inanırsın zannederken sen gidip başka bir yalana inanadın."

Onu orada bırakıp gitmeden önce de son sözlerimi söyleyip oradan hızlıca uzaklaştım.

"Yeşil ve kırmızı hiç yan yana olmadı ne de olsa."

 

Utku'dan

İnci'yi o barda görüşümün üzerinden tam iki sene geçmişti. Onunla ilgili her şeyi aklımda tuttuğum gibi o günün tarihini de aklıma kazımıştım.

Onu bu kadar severken neden terk eder gibi bırakmıştım sorusuna cevap olarak verebilceğim tek şey kendi salaklığımdandı. Her zaman böyleydi. Ben onu ellerimin arasında tutarken bir anda fırlatmıştım ve şimdi de neden gitti diye yas tutmanın bir manası yoktu.

Manası olan tek şey kendime kızmaktı. Daha önceden asla inanmayacağım o yalanlardan birine inandığım için kendime kızmak bana oldukça mantıklı geliyordu.

Önümdeki boks torbasına vurduğum başka bir sert yumruktan sonra nefes nefese geri çekildim. Kafamın içine dönüp duran düşünceleri durdurmasının imkânı olmasa da yumruğumu bir de kafama geçirdim. Acımıştı ama benim için bu bile azdı.

Aslında vücudumun her tarafına bıraktığım morluklar belki yeterli olabilirdi ama bana asla yeterli gelmeyecekti. Yaptıklarımın cezasını çekmek için bunlar bile az geliyordu.

Altı sene önce, onu yüz üstü bırakan bendim. Bunu yapmam elbette ki sebepsiz değildi ve sebebi de ikiz kardeşim olacak o herifti.

O geceden önceki sabahta Uraz tahliye olmuştu. Onu almaya tabii ki ailenin her şeyine koşan ben gitmiştim. Onunla sohbet ederken onun olmadığı yıllarda olan her şeyi de anlatmıştım ve İnci de tabii ki bunlara dahildi, çünkü benim hayatımda son zamanlarda olmuş en önemli gelişme oydu. Zamanında bir tanışıklıkları olduğunu ve İnci'nin ondan nefret ettiğini biliyordum. Bunun sebebini de hep Uraz'ın sıradan bir salaklığı olduğunu düşünüp sorgulamamıştım.

Uraz, o gün bana tam bir salak olduğumu ve İnci'nin aslında kendisiyle seviştikten sonra korktuğu için arkasından saçma salak konuştuğunu söylemişti. Onun hakkındaki iğrenç söylemlerine, ufak bir an bile olsa inanmıştım ona, her ne kadar inanmak istemesem de.

Yalanları o kadar ikna edici ve arka planı olan şeylerdi ki ikna olmamak mümkün değildi. Ve ben uzun bir süre bir yalanla yaşayıp İnci'den benden böyle bir şeyi sakladığı için nefret etmiştim.

Uraz'ın piçlikleri burada da bitmiyordu. Ben İnci'ye olan büyük öfkemle hareket ederek o evde bıraktığı her şeyi temizlemiştim. Ne o günün gecesinde bir gram kırmızı bırakmadığı yeşil duvarlar, ne de kıyıda köşede kalmış birkaç ufak eşyası kalmıştı. Bütün bunlar olduktan sonra ise Uraz gelip bana her şeyin yalan olduğunu ve asıl ona inanmakla salaklık ettiğimi söylemişti.

Ve ben o günden beri ona bu kadar sinirlenip kırdığım için kendimi asla affedememiştim. Aslında az da olsa matıklı düşünseydim onun ilişkiye girdiği ilk kişinin ben olduğum gerçeğini aklıma getirebilirdim ama o anki öfkem gözümü kör etmişti. O noktadan sonra da kendime olan öfkem kendime karşı gözümü kör etmeye başlamıştı.

Ben yıllarca İnci'yi bekledim, onu aradım. Her zamanki gibi o eve girip ona bıraktığım notu bulmasını bekledim. Sadece beklemekle kalmıştım ama onu bulanilmiştim en azından. Bulduğumda da yüzüme kustuğu nefreti bana ne kadar iğrenç bir adam olduğumu tekrar hatırlatmıştı.

Son altı yıldır beynimin içinde dönen ses bana aynı şeyi fısıldıyordu; Sen onu bir yalan uğruna bıraktın, sen onu asla hak etmedin.

Ellerimdeki eldivenleri çıkartıp kendimi yatağın üzerine attım. Bir süre hiçbir şey yapmadan tavanı izledim ve ismine vicdan denen sesin beni iyice yok etmesine izin verdim.

Kafamı dağıtmak için elime telefonumu alıp sosyal medyaya girdiğimde ise kafam yerine ben dağılmıştım. Direkt ana sayfama düşen onun resmi beni asla kafamdan çıkmayan o düşüncelere geri itmişti.

İnci son üç yıldır hep hayal ettiği gibi sanatını harabe bir ev veya kuytu bir köprü altından çıkartıp layığı olduğu yere, yani tuvallere aktarmaya ve bunu paylaşmaya başlamıştı. Benim onu bulmam da zaten böyle olmuştu.

Kendi isteğimle çıktığım ve geri giremediğim hayatının her parçasını o hesaptan takip ediyordum. Bir buçuk yıllık sevgilisini ve ne kadar mutlu olduklarını, çıktığı sergileri, yaptığı resimleri ve artık Medea'nın sonsuza dek yok olduğunu uzaktan uzağa seyretmiştim sadece.

Karşımda sevgilisiyle paylaştığı bir fotoğraf duruyordu. Onu son gördüğümdeki gibi saçları siyah değil, kendi rengindeydi. Ayrıca sevdiği gibi uzatmıştı da. Yanındaki adam bana yabancı olsa da ona olan bakışları tanıdıktı, tıpkı bana baktığı gibiydi.

Kaç kere o adamın yerinde olmayı dilediğimi ben de bilmsem de şu an sadece onun mutluluğuna mutlu olmaya çalışıyordum. Ben onu kırmıştım ve sonsuza kadar benim ona olduğum gibi takılı kalmasını elbette beklemiyordum.

Bizim hikayemiz bitmişti. Ben onda takılı kalmışken o benim yüzümden benden uzaklaşmış ve bana anlattığı tüm hayallerini başkasıyla yaşıyordu. Bana kalan şey de onun mutluluğuna bakıp mutlu olmak oluyordu.

Neticede, yeşil ve kırmızı hiç yan yana olmamıştı ne de olsa.

 

 

 

 

–SON–

Şimdiye kadar okuyup destek olan herkese hem çok teşekkür ediyor hem de özür diliyorum. Bana bu yolculuk boyu eşlik eden sevgili @kscicek, @cicekkokulukiz, @kubrakilic2005, @galibazeynepben ve en çok da canım dostum @yaseminforbooks'a buradan kucak dolusu sevgilerimi sunuyorum.

Bana bu kötü son için kızabilirsiniz belki, ki haklı sayılırsınız. Ama bazen bazı hikayeler için mutlu bir son olamaz, bunun için de böyleydi. Ha derseniz ki neden her şey güllük gülistanlık ilerlerken bir anda her şeyi mahvettin, o biraz zevk meselesi. Tamamen bir anda olan kötü finalleri yazmayı sevmemle alakalı bir yer.

Umarım sevdiğiniz, sizde bir yeri olan bir kurgu olmuştur. Okuyup buraya gelen herkese tekrar teşekkür ediyorum, sizleri çok seviyorum.

Başka hikayelerde görüşeceksek, görüşmek üzere. Fakat burada vedalaşıyorşarsak da elveda, sevgili okurlarım.

Artık bu hikaye için biçilen ömrün sonuna geldik, kendinize çom iyi bakın canlarım 🫶🏻

 

 

—sizleri çok seven yazarınız, uranüs♡

Bölüm : 20.03.2025 15:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...