Ne zaman üzülsem, moralim bozulsa geldiğim o yerdeydim; yine. Benim kürkçü dükkanım sahil kenarındaki bu yerdi yani.
Ama her zaman geldiğimde boş olan o yerde şimdi biri oturuyordu. Etrafta da çok fazla insan olduğu için onun yanından başka oturacak başka bir yerim kalmıyordu.
"Bir bu eksikti," diye söylenerek orada oturan kızın yanına gittim ve oturdum.
Ben oturduğumda irkilip yana doğru kaydı. "Ne yapıyorsun be?" diye sordu ağlamaktan çatallaşmış sesiyle. Yine ağladığı için yüzünü uzun, kahverengi saçlarıyla örtmeye çalışıyordu.
"Oturuyorum ve senin yaptığını yapacağım birazdan, rahatsız olmamayı dene lütfen."
Elleriyle yüzünü sıvazladı ve az önceki gibi yüzünü gizlemek yerine büyük bir öfkeyle bana baktı. "Ben oturuyordum ve sen sonradan gelip beni rahatsız ediyorsun."
Şu anda umrumda olacak son şey kız söylenmeleriydi. Kulaklarımı kulağıma takıp müziği son ses açtıktan sonra telefonumu ekranı ters çevirip yanıma koydum. Kızın bir şeyler söylemeye devam ettiğinden emin olsam da duyamıyordum. Ya da umursamıyordum.
Burası kardeşimin öldüğü yerdi. Buraya geldiğimde onu hissediyordum. Mezarına da gidemiyordum zaten, sadece buraya gelmekle yetiniyordum.
Başımı kollarımla dizlerimin arasına gömüp göz yaşlarımın sessizce akmasına izin verdim. Bugün yine annemle babam aynı şeyden kavga etmişlerdi ve konu yine ona gelmişti. Babam kız kardeşimi annemin onu aldatmasının meyvesi olarak görüyordu, ölüsüne bile değer vermiyordu bu yüzden.
Kulağımdaki kulaklık birden çekilip alınınca kafamı kaldırmak zorunda kaldım. Yanımdaki kız sinirle bana bakıyordu.
"Gerçekten, bunu yapmak zorunda mıydın? Boş bir yer bulmuştum ve kendi halimde oturup ağlıyordum, sen de gelip her şey zaten bok gibi değilmiş gibi iyice bok ettin." Başlarda sinirli çıkan sesi sonlara doğru gözlerine gelen yaşlarla beraber ağlamaklı bir hal almıştı.
"Özür dilerim. Ama emin ol ben de senden iyi bir gün geçirmedim."
"Ne yaşadığın beni çok da ilgilendirmiyor, tek istediğim kalkıp gitmen." Benim hala oturduğumu gördüğünde hala elinde tuttuğu kulaklığımı yere sertçekoydu ve ayaklandı. "Yemin ediyorum huzur bile vermiyorlar insana."
O an, neden ve nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde gitmemesi için bileğinden tuttum.
"Amacım sana rahatsızlık vermek değildi, özür dilerim." Bu sefer onun yerine ben ayaklandım. "İstersen kalırım, ama istemezsen giderim."
Biraz düşündü. Kalmamı isteyip istemediğini o da bilmiyordu sanırım. "Kal, hem konuşacak biri her zaman olmuyor. Seni de görmem zaten bir daha, kimseye de anlatamazsın."
Onu bir daha görmeme fikri nedensizce hoşuma gitmemişti. Daha adını bile bilmiyor olmam da bu gerçeği değiştirmemişti.
"Tanışalım o zaman." Elimi ona doğru uzattım ve az önce kalktığım yere oturdum. "Eymen."
"Helin, memnun oldum." Uzattığım eli sıktı ve gülümsedi bunu söylerken.
Onun gülümsemesi, bende çok farklı şeyleri uyandırmıştı. Daha önce hiç hissetmediğim şeylerdi bunlar. Galiba, hoşlanmıştım ondan.
"Adını ilk defa duydum, anlamı ne?"
"Yuva demek, annem koymuş ismimi." İsmini annesinin koyduğunu söylerkenki buruk gülümseme, görmek isteyene çok şey anlatıyordu aslında.
"Terk etti gibi bir şey oldu, varlığı ve yokluğunu ayırt edemiyorum artık. Hatta artık kendime onun olmadığını kabul ettirmeye çalışıyorum."4
İşte bu, benim anlayamayacağım bir şeydi. Aile olamamış bir ailenin nasıl olduğunu anlayabilirdim, birini kaybetmenin nasıl olduğunu anlayabilirdim, ama birinin seni hala hayattayken bırakıp gitmesini anlayamazdım.
Ne de olsa damdan düşenin halinden ancak damdan düşen anlardı.
"Özür dilerim, hiç sormamalıydım."
"Boş ver, bilemezdin sonuçta."
Bir süre ikimiz de sessizdik. Dalgaların kıyıya vuruşunu dinledik. Bu sessizliği bozan da yine o oldu.
"Kardeşimin öldüğü gün bugün. Burası da onu kaybettiğim yer, onu burada hissediyormuşum gibi geliyor."
Sonrasında ikimiz de çok konuşmadık. Sadece denizi izlemiştik. Denize ve onun bizim içimizdeki fırtınaya karşın nasıl durgun olduğuna bakmıştık saatlerce.
Gün batarken, artık kalkması gerektiğini söyleyip ayaklandı. Doğru düzgün vedalaşamadan da arkasını dönüp gitmişti.
O gittikten sonra yan tarafımda, az önce onun oturduğu yerde, batan güneşin parlattığı bir şey gözüme çarptı. Zincir bir bileklikti.
Az önce Helin'den düşmüş olmalıydı. Elime aldım ve incelemeye başladım. Sade, zarif bir gümüş bileklikti. Bana sahibini hatırlatacak bir şeydi.
Galiba bunu saklayacaktım.1
🍂
Okul kantininde Barkın, sevgilisi, Ulaş ve ben oturmuş sobet ediyorduk. Ben her ne kadar yeni sevgilileri yalnız bırakma ve yapış yapış hallerine katlanmama taraftarı olsam da buradaydık işte.
Elimde son bir aydır yanımdan ayırmadığım bileklikle oynarken bir yandan onların sohbetini dinliyor gibi yapıyordum. Aklım elimdeki bilekliğin sahibindeydi.
Sadece görüntüsünü ve ismini bildiğim ve yalnızca bir kez sohbet ettiğim birini sevmek ne kadar akıl işiydi bilmiyordum ama seviyordum işte. Hem de aklımdan neredeyse hiç çıkaramayacak kadar.
"Eymen," diyen Ulaş'ın sesiyle gerçek dünyaya döndüm. "Daldın gittin, ne düşünüyorsun?"
"Şu yarışma işini ne yapacağımızı," diye bir yalan uydurdum. İki ay sonra liseler arası müzik yarışmasına katılacaktık ve biz hala ne çalacağımıza bile karar vermemiştik.
"Evet, bayağı sıkıntıda bizim iş."
"İki haftaya karar verdik, verdik. Yoksa katılamkatılamıyoiye hatırlattı Barkın.
"Musti gelsin de müzik odasına inelim bari."
Diğerleri de başlarını sallayarak beni onayladıklarında arkamdan gelen tanıdık sesi duydum.
Arkamı döndüğümde beklediğim gibi seslenen kişinin Helin olduğunu görmüştüm. Yanındaki bir arkadaşıyla beraber yanımıza geliyorlardı.
"Hoş geldiniz kızlar," dedi Arya onlara gülümseyerek.
"Hoş bulduk, oturabilir miyiz?" Bu soruyu Helin'in yanındaki kız daha çok bize yönelik sormuştu.
Ben herhangi bir tepki vermesem de Ulaş, "Tabii," demiş ve boş sandalyeleri göstermişti.
Kızlar oturduktan sonra üzerimdeki izlenme hissiyle Helin'e döndüm. Ben de ona baktığımda aslında bana değil, elimdeki bilekliğe baktığını fark ettim.
Panikle bilekliği avcumun içine sakladım ve tekrar ona baktım. O da bana bakıyordu. Gülümsedi ve gözlerini kaçırdı göz göze geldiğimizde.
"Ben Eylül bu arada, tanışamadık."1
"Sen Samet'le yakındın, değil mi?" diye sordu Barkın Eylül'e.
"Evet, küçüklükten tanışıyoruz. Siz de kuzensiniz herhalde."
"Maalesef," dedi göz devirerek.
Onlar konuşmaya devam ederken ben genellikle gözlerimi Helin'den ayırmıyordum. Ancak göz göze geldiğimizde aklıma geliyordu onun da ona baktığımı fark edebileceği.
Onu bir daha hiç göremeyeceğimi zannederken, şimdi çok daha fazla göreceğim kesindi. Çünkü yakın arkadaşlarımız sevgiliydi ve pek ayrılacak gibi durmuyorlardı.
Aklıma gelen güzel şeyler gülümsememe sebep olurken tekrardan göz göze geldik. Ona bakıp gülümsediğimi görünce o da gülümsedi.
Sanırım ben bu gülüşe aşık olmuştum.2
Artık o yazmak istediğim bölümlere geldik, bir de tam tatile denk geldi, bölümler sık gelir bir süre.
Ben bu ara fazla geçmiş bölümü yazdım, zaman algım azıcık şaştı o yüzden. Toparlanıp geliyorum.
Bir de wp kanalına gelseniz, kitaplar hakkında falan konuşacağım, büyük ihtimalle spoiler da veririm🙂↕️ neyse yani gelin işte.2
Şarkının bölümle bir alakası yok bu arada, canım istediği için koydum.
Kendinize çok iyi bakın canlarım, sonraki bölümde görüşmek üzere <3
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
22.99k Okunma |
2.27k Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |