Abim gitmişti. Hem de kendi isteğiyle. Neden bunu yapmıştı bilmiyorduk. Arkasından ne bir not ne de başka bir şey bırakmadan, öylece gitmişti çünkü.
Abimin yokluğuna alışmaya çalışırken bir yandan da her akşam eve gittiğimde annemi zil zurna sarhoş bulmaya alışmaya çalışıyordum. Çökmesini anlayabiliyordum ama neden beni yok sayıyordu? Hiç mi değer vermemişti bana?
Neredeyse tüm oyuncakları kırılmış olan bu parktaki sağlam tek parça olan salıncakta rüzgarın etkisiyle sallanırken aklımdan geçenler bunlardı. Etrafa baktığımda abimle burada olan anılarımı görüyordum yalnızca. Burası hep beraber aynadığımız yerdi. Şimdi de abim olmadan bu yıkık park, iyice solmuştu.
O gitmeden önce ben burada otururdum, o da beni sallardı. Şimdiyse beni sallayacak rüzgardan başka bir şey kalmamıştı.
Ben fark etmeden yanaklarıma süzülen göz yaşlarımı bana fark ettiren boğazıma düğümlenen hıçkırıklarım olmuştu. Omuzlarım sarsılarak ağlıyordum artık.
Bir anda sertçe esen rüzgar sanki kalbim yeterince üşümüyormuş gibi iyice üşütmüştü beni. Tüylerim diken diken olurken iyice kendime sokuldum ısınmak için. Her ne kadar onun sıcak sarılışları olmadan artık hep bir yanım üşüyecek olsa da fiziken ısınmıştım.
Hafifçe sallanan salıncak bir çift el tarafından zincirlerinden tutularak durdurulduğunda başımı kaldırıp kim olduğuna baktım. O kadar soyutlanmıştım ki sessiz sokaktaki adım seslerini dahi fark edememiştim.
Gelen kişi Samet'ti. Ne zaman ağlasam, dibe düşsem hep bir yerden çıkıp gelirdi şimdi olduğu gibi. "Niye geldin?"
"Seni arıyordum," dedi sanki çok normal bir şey söylermiş gibi.
"Niye arıyordun?" diye sordum bu sefer.
Annem bile gecenin köründe dıları çıktığım zamanlar farkında olmazken o niye arıyordu beni?
Böyle yaparak kalbimdeki umut tohumlarını yeşertmeye devam etse de onun için değer verdiği bir çocukluk arkadaşından başka bir şey değildim. Bunun farkında olmak da canımı yakıyordu, sanki yeterince yanmıyormuş gibi.
"Niye ağladın bu kadar?" Merhametli bakışları içimi ısıtıyordu. Ama onun merhameti bile yetmemişti içimdeki soğuğu söndürmeye.
"Nasıl ağlamayayım?" diye sordum tekrar hıçkırıklara boğulurken. "O gitti ve ben şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Kendimi koca bir boşluğun içindeymiş gibi hissediyorum."
Sözlerimin çoğu hıçkırıklarımdan bölünse de onun anladığını biliyordum. O beni her koşulda anlardı zaten, onu sevdiğimi anlamasa da.
"Ağlama, Eylül." Dizlerinin üzerine çöktü ve kendime sardığım ellerimi avuçlarına hapsetti. Avuç içlerindeki sıcaklık ısınmama iyice yardımcı olurken o konuşmaya devam etti. "Ölenle ölemezsin. Yasını tut, ama dibe batacak kadar derbeder olmanı emin ol abin de istemezdi."
Abimin bu durumda olmamı istemeyeceğini biliyordum. Yine de, elimde değildi. "Ben de istemiyorum, ama onsuz bumu bile beceremiyorum."
Samet bir süre sessiz kalıp beni izledi. O sürede aklından ne geçtiğini bilmesem de sonunda "Telefonunu versene," demişti.
Tek elimi onun ellerinden kurtarıp hırkamın cebindeki telefonumu çıkartıp ona uzattım. Eline aldı ve zaten bildiği şifremi girip açtı.
Birkaç yere girdi ve telefonu bana uzattı. Önümdeki ekranda abimle olan sohbetim açıktı, ama tamamen boştu.
"Merak etme, mesajları silmedim. Başka bir sohbet açtım."
"Ne yapacağım?" Gerçekten de ne yapmam gerektiğini anlamamıştım.
"Özlemini belki tamamen gidermez ama denenebilir. Onu özlediğin zaman ne yazıyorsan, aynen yaz onun numarasına. Belki bu özlemini dindirmene yardımcı olur."
Onu onaylayıp önümüzdeki seneler boyunca devam edecek en büyük alışkanlığımı başlatacak ilk mesajı yazdım titreyen ellerimle.
🍂
Son zamanlarda yaşadığım durumlardan dolayı biraz boşlamak zorunda kaldığım voleybol takımının antrenmanı gerçekten çok kötü geçmişti. Zaten takımdaki burnu havada tek vasfı beden hocasının gzöüne girmiş olmayı başarmak olan kızlar tarafından sevilmezdim ama son olanlardan sonra iyice onların ağzına sakız olmuştum.
Soyunma odasındaki dolabımdan malzemelerimi alıp çıkmak üzereyken kapıdan giren üçlü tarafından engellenmiştim. Bu kızlar kesinlikle benden kötü oynayan ama hocanın pohpohladığı kızlardandı.
Onları olabildiğince görmezden gelmeye çalıştım. Zaten üst sınıflardan oldukları için de kendilerini daha bir üstün görüyorlardı, bir de benim zayıf durumum fazlasıyla hoşlarına gitmişti.
Yanlarından yürüyüp gidecekken içlerinden biri beni kolumdan tutup çekti. "Nereye? Yine tuvalet köşelerinde ağlayacak mısın?"
Abimin öldüğünü ilk öğrendiğimde okuldaydım. Bu yüzden de ortalıkta ağlamak yerine tuvalete gitmiştim. Bu kızlardan biri de beni o halde görüp yine dalga geçmişti. O zaman Helin yanındaydı ve kızlara ağzının payını vermişti ama şu an yalnızdım.
"Gitmeme izin verir misiniz?" diye sordum dişlerimin arasından konuşarak.
"Niye izin verecekmişiz? Hatta, sen buradan hiç çıkama en iyisi."
Beni kolumdan tutan ktutzayıf bedenimi sertçe içeri doğru itti. Ben yere düşerken onlar da soyunma odasından çıkmış ve kapıyı arkamdan kilitlemişlerdi.
Kimseyle yüz göz olmamak için soyunma odasına herkes çıktıktan sonra girmek sanırım kötü bir fikir olmuştu.
"Sen şimdi buna da ağlarsın, ağlak!" Kapının dışından gelen sesleri cümlenin sonuna doğru iyice uzaklaşmıştı. Şimdi beni kim kurtaracaktı?
Düşerken kolumu demir dolaplardan birine vurduğum için sızlasa da aldırmadan ayağa kalktım. Kapının yanına gidip olabildiğince gücümle yumruklamaya başladım. Sanki sesim içime kaçmıştı da bağıramıyordum.
Elim iyice acımaya başladığında kapının önüne çöktüm. Bununla beraber kapının arkasından tanıdık bir ses geldi. "İçeride biri mi var?"
Eymen'in sesiydi. Onu hem Barkın'ın arkadaşı olmasından hem de Helin'in anlatmasından tanıyordum. "Ben varım."
"Eylül?" dedi sorarcasına emin olmak için.
"Sen bekle burada, ben anahtarı bulup geliyorum."
Bir cevap vermeme kalmadan uzaklaşan adım seslerini duydum. Orada yaklaşık yarım saat beklemiştim onun gelmesini. En son artık umudumu kesmişken tekrar yaklaşan adım seslerini duydum. Sonra da kapı deliğine sokulan anahtar ve kapının açılması da bunu takip etmişti.
Kapının arkasında olduğum için ayağa kalktım ve geri çekildim. Karşımda beklediğim gibi Eymen duruyordu.
"Teşekkür ederim," dedim gülümseyerek.
"Bir şey değil. Seni niye buraya kilitlediler? Yalnışlıkla mı oldu yoksa?"
"Bilerek, nedenini ben de bilmiyorum. Sanırım canları sadece zorbalık yapmak istedi."
Kaşları çatıldı bu dediğimden sonra. "Bir daha olursa beni bul, ben hallederim."
Teşekkür babında gülümsedim. O da benim gülümsememe karşın tebessüm etti.
🍂
Tam üç aydır babam olduğunu söyleyen o adam tarafından mesajlarla rahatsız ediliyordum. İlk başta rahatsız edici boyutta olmadığı için takmasam da daha sonrasında mesajlar taciz boyutuna gelmişti. Her yerden engellesem de yeni numaralardan benzer mesajlar atmaya devam ediyordu.
Konuyu anlattığım tek kişi Samet'ti. O da mesajları tesadüf eseri görüp anlatırmıştı zaten, yoksa ben ona da anlatmayacaktım.
Bugün çok daha farklı bir mesaj atmıştı.
Bilinmeyen numara: Merhaba kızım
Bilinmeyen numara: Benim, baban
Bilinmeyen numara: Açarsan çok memnun olacaksın
Bilinmeyen numara: Senden de karşılığını bekliyorum ;)
O fotoğrafta ne olduğuna az çok tahmin etsem de bakmamıştım. O an yanımda Samet vardı ve fotoğrafı açmıştı.
O an ettiği küfürler aklıma hayalime sığmayak cinstendi.
Bana oturdupumuz yerde beklememi söylemiş ve bir yere gitmişti. Geri döndüğündeyse elinde yeni kullanılmış bir hat vardı.
O gelen kadar ben kendi halime ağlamıştım. Her şeyin üst üste gelmesi ve benim bir aydır tek damla göz yaşı dökememem buna sebep olmuştu. Ayrıca, bugün abimin doğum günüydü.
Samet bana kartı uzattı ve ben daha takamadan annesi aradığı için gitmek zorunda kaldı.
Elime aldığım yeni hattı telefonum taktım ve telefonun yeniden başlatma ekranını izledim bir süre. Telefon yeniden başlatmayı bitirdiğinde direkt rehber kısmına girdim ve dolu gözlerimden net göremediğim tuş takımıdan numarayı rehbere kaydettim.
Mesaj kısmına girip zaten kayıtlı olan tek numaraya mesaj atmaya başladım.
05**: İçtenlikle iyi ki doğdun diyeceğim belki de tek kişisin
05**: Keşke şu an burada olsaydın
05**: Keşkelerden hoşlanmazsın, biliyorum
05**: Ama ben sen gittiğinden beri sürekli keşkelerle yaşıyorum
05**: Mesela keşke gitmeseydin diyorum sürekli
05**: Hani abiler küçük kardeşlerini bırakıp gitmezlerdi?
05**: Üniversiteye gideceğin zaman demiştin bunu bana
05**: Ben çok ağlamıştım o zaman sen başka bir şehre gideceksin diye
05**: Keşke sadece başka bir şehre gitmiş olsaydın
05**: Sen olmayınca sevmediğin ne varsa beni buluyor be abim
Bir anda kayıtlı olan abim yazısının altında gözüken 'yazıyor...' ibaresi benim ödümü koparıp uzaya göndermeye yetmişti.
Ölen abimin eski numarasına yazarken birden bununla karşılaşmak elbette ki beni korkutmuştu.
Eymen: Bak kaç mesajdır sabrediyorum, sonu gelsin diye
Eymen: Ama gelmiyor o yüzden yüksek müsaadenle araya gireceğim
Eymen: Sen kimsin ve ben nereden senin abin oluyorum?
Ağlamaktan dolan gözlerimi silip hızlıca numarayı kontrol ettim.
Üçe basacağım yere altıya basmıştım.
Ben Eylül kuşumu kitaptan çıkartıp kocaman sarılmak özür dilemek istiyorum...
Artık bölümlere sınır koymaya karar verdim. Bu bölüm için 10 oy ve 10 yorum.
Kendinize çok iyi bakın canlarım, sonraki bölümde görüşmek üzere <3
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
26.83k Okunma |
2.63k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |