64. Bölüm

Özel Bölüm -5-

uranüs
justtbirisii

 

Rei - Ah Canım Sevgilim

•Samet'ten•

Kaç yıl olduğunu hesaplamaya uğraşmıyordum artık. Bu acının kaç senedir benimle olduğunu değil, ne kadar acıttığını önemsiyordum. Çok fazla acıtıyordu, her şeyden çok.

Onun gittiğine alışmam gerekiyordu ama alışamıyordum. Sanki o sokağa her girdiğimde onu bulacakmışım, o harabe parkın artık tamamen boşalmış arazisine her girdiğimde onu görecekmişim gibiydi. Her köşeden onun çıkmasını bekliyordum hâlâ. Gelmeyeceğini bile bile bekliyordum çaresizce.

O gittiğinden beri ben onda kalmıştım. Ne başka birini sevebilmiştim ne de başka biriyle mutlu olabilmiştim. Diğerlerinden de kopmuştum ondan sonra. Onunla beraber ben onun bana getirdiklerini de kaybetmiştim. Ne arkadaş grubum ne o neşeli hallerim ne de bir ben kalmıştı ortada. Gidişiyle götürmüştü her şeyi.

Hava yavaştan kararmaya başlamış, özel bir gün olmadığı için kimsenin gelmeyeceği kabristan iyice ıssızlaşmıştı. Belki diğerlerine değildi ama benim için çok özeldi bugün. Onun doğum günüydü.

Onun yanına gelenlerin olduğunu biliyordum. Eymen mutlaka gelmişti, kızlar da öyle. Onlar varken buraya gelmeyi sevmediğim için akşamı beklemiştim. Biraz da onun sevdiği gibi tan yerinin ağarıp göğün turunculaşmasını beklemiştim.

Nihayetinde buradaydım. Bir haftada en az iki kere kendimi başında bulduğum o mermer taşın başındaydım yine. Yine kendimi ona bırakmıştım.

"Ben geldim, yine." Elimdeki pembe laleyi soğuk toprağın üzerine bıraktım mermere otururken. "Dün de gelmiştim ama bu sefer doğum gününü kutlamak için geldim. İyi ki doğmuşsun Eylül."

Hemen ağlamamak için boğazıma tıkanan yumruyu yutkunarak geri göndermeye çalıştım. Gitmiyordu. Hep oradaydı.

"İyi ki doğmuşsun, iyi ki ben seni tanıyıp seni sevmişim; her şeye rağmen."

Ne olursa olsun, ne kadar acı çekersem çekeyim onu sevmek hiçbir zaman pişman olacağım bir şey değildi. Her zaman iyi ki diyecektim onun için.

"Sen kendi yaralarını iyileştiremeden bana dokundun, bana iyi geldin. Kendin yaraydın ama bana yara bandı oldun. Ama yara bandının yara iyileşince gitmesi gibi sen de gittin. Tam her şey iyileşmişken, tam da herkes mutluyken arkanda daha büyük bir yara bırakarak gittin." Beni yaralamasına rağmen seviyordum onu. Seviyordum ve sevmeye de devam edecektim. "Yine de seni çok seviyorum, vazgeçemeyeceğim kadar çok hem de. Kör kütük âşığım sana."

O bana gelmiyorsa ben ona giderim, diye düşündüğüm çok an olmuştu. Çok kere aklımdan geçmişti onun yanına gitmek. Yine de bir söz vermiştim, ona verdiğim bir söz vardı. Onun için yaşayacaktım. Ona verdiğim en ufak sözleri bile tutarken bunu yabana atmayacaktım elbette, ne kadar acıtsa da yaşacaktım. Onun yaşamadığı bu hayatta ben yaşayacaktım. Tabii o olmadan buna ne kadar yaşamak denirse...

Büyümüştüm, otuzumu devirmiştim. Onsun geçen senelerim on beşe varmıştı. Bu seneler boyunca yaptığım her insan yüzü bir şekilde onun suretine bürünür olmuştu. Her şey bana onu hatırlatmaya, her şeyde onu bulmaya, onu buldukça bir yandan da onu kaybettiğimi hatırlayıp acı çekmeye başlamıştım. Gitse bile hayatımın her parçasında o vardı hâlâ.

Hâlâ sigara içen birini gördüğümde bana içtiğimde ne kadar çok kızdığı geliyordu aklıma. Hâlâ doktora gittiğimde onun da belki yaşasaydı bir doktor olacağını hatırlayıp üzülüyordum. Hâlâ birisi onun ismini söylediğinde içimde bir yerlerde bir şeyler kırılıyordu. Onun kaybetmenin acısıyla yaşıyordum neredeyse her an.

"Biliyor musun, bugün çok kötü bir şey oldu," dedim sesim ağlarken. Sesim anlaşılmıyordu ama o anlardı. O beni hep anlardı. "Bir şey fark ettim." Sanki bu sayede ona sarılabilecekmişim gibi altında yattığı toprağa kapandım. "Ben sen kokunu unutmuşum." Toprağını kokladım ama alabildiğim tek şey toprak kokusuydu. O kokuyu hissedemiyordum artık. Ondan kalan şeyler o kokuyu kaybedeli biraz oluyordu ama ben zihnimin kaybetmediğiyle avunuyordum. Şimdi ise beni avutacak bir şey kalmamıştı. Ondan olan bu parça yokluğa karışmıştı artık.

Onu unutmak en korktuğum şeydi. Kendi adımı bile unutsam onu unutmak istemiyordum. Sırf bu yüzden sürekli onunla çektiğimiz videoları izliyordum. Sesini, yüzünü, gülüşünü, bakışlarını hafızamda böyle taze tutuyordum. Şu ansa dileğim video kayıtlarının kokuları da saklayabilecek olmasıydı.

Keşke o kayıtlar kokusunu da saklayabilselerdi. Keşke ben bu kadar çaresiz kalmasaydım.

"Ben seni unutmak istemiyorum, ben sensiz kalmak istemiyorum. Böyle olunca sana verdiğim o sözü tutması çok daha zor oluyor. Ama yapacağım, emin ol. Ne kadar zor olsa da sana verdiğim o sözü tutacağım." Ben ona verdiğim sözleri ne pahasına olursa olsun tutardım. Biz daha ufacık bir çocukken rastgele söylediğim o 'gitmeyeceğim' sözünü tutuyordum hâlâ. O bu dünyadan gitse de ben ondan gidemiyordum.

Şimdi o gitmiş olsa bile ona verdiğim söz duruyordu. Hep de duracaktı.

"Niye gittin diyemiyorum ama keşke gitmeseydin. Her gün içimde bu keşkeyle yaşıyorum ben." En acısı da onunla ilgili tek keşkemin bu olmamasıydı. Bu en ufağı bile sayılırdı.

Keşke onunla daha fazla vakit geçirebilseydim, keşke ona daha çok seni seviyorum diyebilseydim, keşke kokusunu biraz daha içime çekebilseydim, keşke ona biraz daha sarılabilseydim, keşke onun o güzel gülüşerine biraz daha şahit olabilseydim, keşke onu biraz daha öpebilseydim, keşke ona daha fazla doyabilseydim...

Keşkelerim çoktu ama iyi ki dediklerim de çoktu. Her şeye rağmen iyi ki onunla tanışmıştım, iyi ki onu sevmiştim, iyi ki kalbim hâlâ ona aitti.

Kalkıp kendimi toparladım toparlayabileceğim kadar. Gözlerimdeki yaşları silip üstümü silkeledim. Beni görüyor muydu bilmiyordum ama ben öyle davranıyordum. O beni bu kadar perişan görmek istemezdi.

Ellerimi açıp dua ettim onun için. Çok sevdiği abisiyle kavuşmasını ve benim de en kısa sürede onunla kavuşmamı istedim. Her gün istiyordum bunu.

"Doğum günün kutlu olsun," dedim dudaklarımdaki buruk gülümsemeyle. "Keşke sana hediye verebilseydim ama sen karşımda yoksun. Keşke olsaydın ve bu doğum gününü de gülerek kutlasaydık, keşke buruk bir güne dönüşmeseydi bugün."

Gerçi o gidişiyle sadece bugünü değil, her günü buruklaştırmuştı benim için. Sadece günleri değil, diğer her şeyi de öyle... Benim onu kaybetmemle hayatım da renklerini kaybetmişti.

"Şimdi gideceğim ama emin ol yine geleceğim." Zaten neredeyse her gün geliyordum buraya. Hayat beni boğuyordu ve ben burada nefes alıyordum, hiç kimsenin nefes almadığı bu yerde.

Soğuk toprağı okşadım son bir kez. Onu hissedememek benim için en büyük acıydı ve ben bununla on beş senedir yüzleşiyordum.

"Görüşürüz Eylül'üm, umarım en kısa zamanda."

 

🍂SON🍂

Şu an gerçekten ağlamak üzereyim... Hem bu bölümden hem de artık sona vardığımızdan.

Onlar Eylül'le vedalaştı, şimdi de bizim veda zamanımız... Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir serüvenin daha sonuna geldik maalesef.

Bu süreçte bana her şekilde destek olan herkese tekrardan teşekkür ediyorum. Hikâye boyunca hep beraber kimi zaman güldük, kimi zaman ağladık, kimi zaman üzüldük, kimi zaman mutlu olduk. Şimdi bitti ve inanın bana gerçekmiş gibi gelmiyor... Bu karakterler de, hikâyelerini yazmak da bana ev gibi hissettiriyordu ama şimdi o evi terk ediyorum, ediyoruz.

Başka hikâyelerde, başka kahramanlarla görüşmek üzere. Eğer benimle burada vedalaşıyorsanız da elveda, canlarım.

Bana veya kitaplarla alakalı şeylerle ulaşmak isterseniz instagram/tiktok/pinterest hesabım: justtbirisii. Başka hikâylere de göz atmak isterseniz de hesabıma veya justieuranus hesabına beklerim.

Son kez; kendinize çok iyi bakın canlarım <3

–sizleri çok seven yazarınız, uranüs.

Bölüm : 17.07.2025 09:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...