
Öğlen yemekleri normalde bizim için oldukça sakin geçerdi, tabii ortaya çıkan bir sorun olmazsa. Buradaki sorun da tam olarak karşımızdaki masaya oturan ve ne ata okula geldiğini bile bilmediğim Hakan'dı. Arada bana baktığını yakalasam da olabildiğince umursamamaya çalışıyordum.
Hakan'ı o kafede görmemin üzerinden yaklaşık bir hafta geçmişti. Bu bir haftada da onu okulda ilk gördüğüm yer burası oluyordu. Onun bırakın okula dönmesi, tekrar İstanbul'a gelmesi bana çok uçuk gelirken şimdi gerçekti. Halbuki gittikten sonra buradaki her şeye söven ve asla geri dönmeyeceğini söyleyen kendisiydi.
Onu buraya getiren neydi bilmiyordum ama tek temennim çıktığı deliğe geri girmesiydi.
Onunla aynı ortamda olmaya daha fazla katlanamayacağım için yemeğimi hızlıca bitirip tabildotu da alarak ayaklandım. Normalde hepimiz beraber yer ve kalkardık, bu yüzden ayağa kalktığımda Gökçe kaşlarını çatarak bana bakmıştı. Gözlerimle onun arkasında kalan Hakan'ın olduğu yeri gösterdim. Anladığını belirtircesine kafasını salladı. Sessiz anlaşmamızdan sonra arkamı dönüp yemekhaneden çıkmak için uzaklaştım.
Tabildotu koymam gereken yere koyduktan sonra ellerimi yıkamak için bu kattaki lavabolara ilerledim. Ben tam işimi halletmiş çıkacakken aynanın yansımasındam Saliha'nın geldiğini gördüm.
Onunla aramda bir şey olsun istemesem de bana olan nefreti beni de ondan soğutuyordu. Hiçbir şey demeden yanından geçip gidecektim ki kolumu tuttu ve beni durdurdu.
"Ne var, Saliha?"
"İnsan bir selam verir ya takım arkadaşına, ne o öyle hiç bakmadan gidiyorsun?" Sahte bir samimiyetle kurduğu cümleye göz devirim. Ciddi miydi bu kız?
"Bırakır mısın kolumu?" Aslında azıcık çeksem kolumu kurtarırdım ama onun kendisi bırakmasını istemiştim.
"İyi be, git nereye gidiyorsan." Yüzüme iğrenerek baktıktan sonra kolumu bıraktı ve içeri girdi. Ben de içimden sabır dileyerek çıktım ve sınıfıma gitmek için merdivenlere ilerledim.
Her şeyin oldu mu üst üste olmasından nefret ediyordum.
***
"Sen nereye gidiyorsun ya?" diye sordum servisi beklemek yerine uzaklaşan Berat'a.
"Annem sana söylemedi mi?"
"Söylese sormazdım herhalde Berat." Bazen gerçekten bu çocuğun kafasının çalıştığından şüphe ediyordum.
"Psikoloğa. Annem randevu ayarlamış."
Nedenini tahmin ettiğim için sormadım. Özellikle son zamanlarda fazla sinirli davranıyordu ve annem de böyle konularda fazla pimpirikliydi. Bana kalsa sadece ergenliktendi ama yine de sinir problemleri olma olasılığı da vardı ve profesyonel bir görüş alınması daha mantıklıydı.
"Kendin mi gideceksin?" diye sordum.
"Evet, annemlerin gelip alacak hâli yok ya." Anneme ve babama sürekli işle ilgilendikleri ve bize çok vakit ayırmadıkları için kızdığını biliyordum ama bulabildikleri her boş zamanı bizimle geçirdiklerini de fark etmiyordu. Elbet onun da bunu fark edeceğini biliyordum, o yüzden de çok üzerine gitmiyordum.
"Dikkatli git gel, seansa girip çıkarken de haber ver."
"Tamam küçük anne." Göz devirip başka bir şey demeden arkasını dönüp gitti.
Bugün herkesi tiye alma perilerinin üzerinde olduğuna kanaat getirip onunla daha fazla konuşmamaya karar verdim.
Kuzey'in de bugün gelmeyesi tuttuğu için servisi tek başıma bekleyecektim. En nefret ettiğim şeydi, boşboş oturup beklemek. Kulaklıklarımı takıp kaldırım taşına oturdum ve etrafı izlemeye başladım.
Bir süre sonra, yanıma yaklaşan bir bedenle o tarafa döndüm ve kulaklıklarımı çıkarttım. Nir haftadır yüzleşmekten kaçındığım kişi, Hakan buradaydı.
"N'aber İzem?"
Bir anda hiçbir şey olmamış gibi bana karşı neşeyle konuşması bana hiç normal gelmiyordu. Onu görmezden gelerek telefonumu açtım ve onunla uğraşmaya başladım. O kadar şeyden sonra nasıl eskisi gibi davranabiliyordu, aklım almıyordu.
"İzem, sana diyorum." Sesi bu sefer daha da sertleşmişti. Sanki küçük çocuk azarlıyordu.
"Gider misin başımdan?"
"Niye? Beni tekrar görmek canını mı yaktı yoksa?"
İçimden ona söylediğim sinkaflı küfürleri içimde bırakarak sadece derin bir nefes aldım ve oradan uzaklaşmak için ayağa kalktım. Zaten gördüm kadarıyla servis de gelmişti. Yine de, önüme geçip gitmemi engellediği için bir şey yapamıyordum.
"Hakan çekil önümden." Sesimi yükselttiğim için birkaç kişi bize dönse de umursamadım. Onun rezilliğiydi, kendi düşünürdü.
"Niye? Sevgilimle konuşamaz mıyım?" Kenara çekilmeye çalıştığımda sıkıca tuttuğu kolumla beni engellemişti.
Sinirlerim iyice tavan yapmıştı. "Sence sen benim sevgilim misin ya? Geçen sene sen beni resmen terk ettin ve şimdi de kendinde bunu söyleyecek hakkı buldun mu gerçekten?"
"Çünkü öyleyiz, İzem. Senin beni hâlâ sevdiğini biliyorum." Beni elde etme çabasını anlamlandıramıyordum. Beni bırakıp giden kendisiydi ve şimdi de tekrar beni zorla sevgilisi yapmaya çalışıyordu.
"Git başımdan, Hakan."
"Gitmiyorum, ne yapabilirsin ki?"
Aslında şu an bacak arasına dizimi geçirip onu acıdan kıvrandırabilirdim ama okul sınırları içerisinde olduğumuz için disiplin yememek için bunu yapmıyordum.
"Ne oluyor burada?" Bir anda gökten zembille inmiş gibi gelen Umut'la beraber olay iyice karışmıştı.
"Sana ne bilader? Kendi aramızda konuşuyoruz işte."
"Bana pek öyle gelmedi, İzem az önce bağırıyordu sana git diye çünkü."
Tamam, Umut'tan hazzetmeme defterimiz an itibariyle kapanmıştır.
Elbette ki ondan o manada hoşlanmıyordum ama yinde bu hareketiyle takdirimi kazanmıştı.
"Öyle bir şey olmadı," dedi Hakan dişlerinin arasından.
"Duydum, oldu. Şimdi bırak kızı." Umut gerçekten de ondan beklemediğim şekilde sinirli duruyordu. Niye bu kadar sinirlendiğine anlam veremesem de işime yarıyordu.
"Bi git Allah aşkına, karışma bizim işimize."
Umut Hakan'ın dediklerinden sonra şüpheyle bana baktı. Ona o an nasıl baktığımı bilmesem de sonraki hamlesi beni sertçe tutup çekerek Hakan'dan kurtarmak olmuştu. Az daha üzerine düşüyordum ama son anda kurtulmuştum.
"Yeni sevgilin herhalde," dedi Hakan Umut'un kolumu sarmış eline bakarak.
"Sevgilim falan değil," dedim anında. "Hem olsa bile seni ne ilgilendirir?"
Bir şey demedi. Sadece iğrenerek bize baktı ve arkasını dönüp gitti.
"Teşekkür ederim," dedim Umut'a dönerek. Eli hâlâ kolumdaydı ama bu beni rahatsız etmiyordu.
"Ne demek," dedi gülümseyerek.
Servise yetişmem gerektiğini hatırlatan kornayla beraber kolumu ondan kurtardım ve hızlıca servise doğru ilerlemeye başladım. Bir anlığına geriye dönüp Umut'a "Görüşürüz," dedikten sonra ise servise binmiştim. Şansıma, tekli koltuklardan biri boştu.
Candan baktığımda Umut'un gülümseyerek bana el salladığını gördüm. Servis hareket ederken ben de ona el salladım ve görüntüsünün yavaşça kaybolmasını izledim.
***

@izemtaskinn: yazın son demlerinin tadını çıkartmaya çalışmak
256 beğeni, 80 yorum
@berattaskin: yine hiç güzel değilsin abla
>>>>>@izemtaskinn: sen sus be bücür
@sadecegokce: ben de diyorum bu sıcak niye, meğersem dibimizde güneş varmış 😍
>>>>>@izemtaskinn: askimm😍
@bosbogaz: çıkışta Umutla görmüşler bunu, sevgililer mi?
>>>>>@kimsemkimim: umarım öylelerdir çünkü baya yakışıyolar
>>>>>@sinirhastasi: bence Hakanla hiç ayrılmayacaklardı, Umut'tan daha iyidir

@umutkaya: Did Nobody Ever Love You?
765 beğeni, yorumlar kapalı.
♡♡♡
Uzun süre beklettiğim için üzgünüm, kusura bakmayın.
Kitap texting olmamasına rağmen instagram bölümü var çünkü neden olmasın? Bir de karakterlere model koymak istedim yani, onu böyle görün diye. Bu arada Umut'un açıklamaya yazdığı şey de şarkı ismi, rast gele bir şey değil.
Artık buradan sonra olaylar iyice akmaya başlayacak, aklımda da çok güzel şeyler var. Sonraki bölümde görüşürüüüzzzz 🧡
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |