13. Bölüm

▪︎13▪︎

uranüs
justtbirisii

"Ne giyeceksin sen?"

 

"Bilmem," diye cevap verdim telefondaki Gökçe'ye. Bir yandan valiz hazırlıyorduk bir yandan da telefonda konuşuyorduk. "Valize koyacaklarım tamam ama yolda ne giyerim bilmiyorum."

 

"Ben rahat olsun diye şort tişört giyeceğim, bence sen de öyle yap. Zaten yol uzun, yol boyu uyuruz."

 

Elimdeki elbiseyi de katlayıp küçük valizime koyduktan sonra cevap verdim ona. "Ben otobüslerde o kadar uzun uyuyamam ve ben uyuyamadığım için sen de uyumayacaksın."

 

"Ne yapacağız o zaman İzem?"

 

"Film izleriz. Ben indirdim birkaç tane."

 

"Ben senin filmlerinden izlemek istemiyorum." Bunu demesinin sebebi büyük ihtimalle onunla izlediğimiz filmlerin hep dram dolu romantik komediler olmasından dolayıydı.

 

"Bu sefer farklı şeyler de indirdim, izlersin bence."

 

"Ne indirdin?" diye sordu bu sefer hiç de hevesli olmayacak şekilde.

 

"Korku filmi."

 

Telefonun bir anda kapandığını duyduğumda sesli şekilde güldüm. Aslında korku filmi falan indirmemiştim, indirdiğim aksiyon filmiydi ama Gökçe'nin nefret ettiğini bildiğim için böyle demiştim. Onun zaten dayanamayıp beni geri arayacağını tahmin ettiğim için bozuntuya vermeden valizimi hazılamaya devam ettim.

 

Okulmuz turnuvalardan önce bize moral olsun diye isteyen öğrenciler için beş günlük bir gezi ayarlamıştı. Muğla'ya gidecektik, planımızda da az da olsa yapılacak antrenmanlardan kalan zamanda bol bol deniz, kum, güneş üçlüsüyle vakit geçirmekti. Üstelik daha orada havalar tam manasıyla soğumayacağı için daha güzel olacaktı. Yani, bozulmazsa planlarımız bunlardı.

 

Otobüsün kalkmasına iki buçuk saat falan vardı ve evet, ben daha valizimi hazırlamayı bitirmemiştim. Gerçi son bir iki şey kalmıştı, en fazla yarım saate tamamen hazır olurdum.

 

Çok geçmeden telefonum yeniden çalmıştı. Tabii ki Gökçe arıyordu. "Korku filmi izlermeyeceksin, değil mi?" diye sordu açar açmaz.

 

"Hayır, aksiyon filmleri var. Tabii bir de senin en sevdiklerinden, romantik."

 

"Senin seçtiğin romantik filmler korku filminden beter oluyor yalnız, biliyorsun değil mi?"

 

"Biliyorum bebeğim." Dolabımdan aldığım son parça kıyafeti de yerleştirdiğimde valizim hazırdı. "Ben her şeyi hazırladım, sen ne yaptın?"

 

"Ben de hazırladım. Bir tek kendim kaldı hazırlanacak."

 

O an aklıma benim hazırlanmasından sorumlu olduğum bir başka şey geldi, Berat. "Benim bir de Berat'a bakmam lazım."

 

Telefonun hoparlörünü kapatıp kulağıma aldım ve hemen karşıdaki Berat'ın odasına daldım. "Ne yapıyorsun sen?" Aslında cevap açıktı, oyun oynuyordu. Üstelik yerde de bir yığın kıyafet vardı.

 

Kulağındaki kulaklıktan ötürü beni duyamadığıbı fark ederek yerdeki kıyafetlerden birini alıp kafasına attım. Bunu yapmamla kafasını bana çevirmişti. "Ne yapıyorsun abla ya?"

 

"Topla şurayı, sonra da hazırlan. Bir saate çıkarız."

 

"Ben niye gidiyorum ya sizinle?"

 

"Çünkü ben öyle istedim beyefendi. Şimdi kalk şu oyunun başından da çantanı hazırla."

 

Bana bir şey demesine fırsat vermeden odadan çıktım ve kendi odama geri döndüm. "İyi ki ablam sen değilsin İzem."

 

"Niye ya? Neyi varmış benim ablalığımın?" Tamam, biraz otoriter davranıyor olabilirdim ama bir erkek çocuğu ancak böyle zapt ediliyordu.

 

"Sanki ablası değil de kumandanı gibi konuşuyorsun çocukla. Valla aranız nasıl bu kadar iyi anlayamıyorum."

 

"Kardeşin olsaydı anlardın. Bizim normal iletişimimiz bu çünkü." Kendimi yatağa atıp konuşmaya devam ettim. "Hem bir erkek kardeşe ancak askeri nizamla söz geçirebilirsin."

 

"Ay neyse, boşver onu şimdi. Siz ne zaman gelirsiniz?"

 

"Annem yarım saat önce bir buçuk saate çıkacağız diye anons geçmişti, büyük ihtimalle on buçuk gibi orada olacağız."

 

"Biz de yarım saate çıkarız herhalde."

 

Gökçe'yle biraz daha havadan sudan konuştuktan sonra telefonu kapattık. Ben de Berat'a bir daha bakmak için tekrar ayaklandım ve onun odasına girdim. Bu sefer cidden işinin başına geçmişti.

 

"Aferin sana, söz dinlemeye başlamışsın."

 

Dediğime göz devirdi. "Ben zaten hep söz dinliyordum abla."

 

Aklımdan sözümü dinlemediği çok fazla an geçse de dışarıdan söylemek yerine susmayı tercih ettim. "İyi. Çabuk hazırlan."

 

"Sen de daha hazır değilsin, bana diyeceğine kendin hazırlan."

 

"Gidip hazırlanacağım zaten. Sana bakmaya gelmiştim."

 

"Tamam, baktın. Şimdi lütfen git."

 

Nazikçe kovulmamın ardından odadan çıktım. Kendi odama döndüğümde direkt gardırobun karşısına dikilmiştim. Aslında ne giyeceğim aklımdaydı. Kısa bir şort, daha önce Berat'tan çöktüğüm bir tişört ve oversize sweatim oluştuyordu yolculuk kombinimi. Bence on üç saatlik yolculuk için gayet rahat bir kombin seçimi olmuştu.

 

Bir saatin sonunda nihayet evden çıkabilmiş ve çok da uzun olmayan bir yolculuğun ardından okulun bahçesine varmıştık. Bahçe geziye gidecek öğrencilerle ve aileleriyle doluydu.

 

"Bakın, sakın bir şeyler bulaşmıyorsunuz orada. İzem, sen Berat'a Berat, sen de ablana sahip çıkıyorsun. Tamam mı anneciğim?"

 

Annemin bizi karşısına alıp verdiği nasihatlerin hiçbir etkisi olmayacağı aşikardı. Çünkü zaten sorunlu çocuklar değildik, bunlara gerek yoktu. "Tamam anne," diye onayladım onu formaliteden.

 

"Ayrıca sakın alkol falan almıyorsunuz bak, orada vardır öyle şeyler."

 

"Anne zaten hocalar olacak başımızda, en fazla ne gelebilir başımıza?"

 

"Olsun, ben yine de uyarayım. İçim rahat etmez yoksa."

 

Çok geçmeden Gökçe de yanımıza gelmişti. "Hocalar yavaştan otobüse binin diyorlar. Gidelim mi?"

 

"Gidelim." Anneme ve babama dönüp onlara sarıldım teker teker. Onlardan ilk ayrılışım değildi ama özleyecektim, biliyordum. "Görüşürüz."

 

"Görüşürüz kızım, hadi hayırlı yolculuklar."

 

Berat da annemlerle vedalaşırken biz Gökçe'yle beraber otobüse ilerlemeye başlamıştık. Valizleri bagaja yerleştirdikten sonra kendimize güzel bir yer bulmak için otobüse bindik. Çoğu yer dolmuş olsa da ortalarda birkaç koltuk boştu.

 

"Gel, şuraya geçelim." Gökçe beni bir yere sürükleyip oturtturdu. Zaten giderken cam kenarına ben oturacağım konusunda anlaştığımız için hiç polemiğe girmemiştik.

 

Ben yanıma aldıpım sırt çantamdan telefonumu ve kulaklığımı çıkartıp kendimi yolculuğa hazırlarken bize doğru gelen sarı bir kafa dikkatimi çekmişti.

 

"Gel bak, oturalım buraya." Umut da arkadaşı Ege tarafından bizim hemen önümüzdeki yere oturtturulduğunda ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bu çocuk niye bir şekilde benim dibimde bitiyordu?

 

"Emin misin Ege?" Umut'un tereddütlü sesini duyduğumda ben de emin olmamasını istemiştim. Zira yol boyu Umut'un kafasıyla karşı karşıya durmak istemiyordum.

 

"Eminim, Umut. Otur işte."

 

Onları boşverip yan tarafıma döndüğümde Gökçe'nin imalı bakışlarla bana baktığını gördüm. Neyin imasıydı bu şimdi?

 

"Ne oldu?"

 

"Yok bir şey ya, aklıma bir şey geldi öyle."

 

Tabii öyledir dercesine baktım ona. "Eğer biraz daha böyle bakmaya devam edersen sana mükemmel romantik filmlerimi izletirim."

 

Gökçe'nin bakışlarındaki korku beni güldürürken birinin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Hemen önüme döndüğümde Umut'un kafasını arkaya çevirmiş bu tarafa baktığını gördüm. Daha çok otobüsün içini kolaçan ediyor gibiydi, zaten niye bana baksındı ki?

 

Onu boşverip kulaklıklarımı taktım. Zaten Gökçe'nin otobüs çalıştığı an uykuya dalacağını bildiğimden o uyanana kadar müzik dinleyecektim.

 

Otobüs çok geçmeden çalıştığında kafamı camdan yaslayıp camdan dışarıdaki karanlık yolu izlemeye başladım. Yolun çoğu da böyle geçecek gibiydi.

 

♡♡♡

Çok boş bir bölümdü ama biraz da geçiş gibi olsun dedim, şimdi en çok yazmak istediğim bölümlere geçiyoruz çünküüü

Lütfen oy verip yorum yapar mısınız? Biri görünce mutlu oluyormuş da. Her neyse, sonraki bölümde görüşürüüüzzzz 🧡

Bölüm : 29.04.2025 23:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...