
Kalacağımız otele vardığımızda saat öğleden sonra ikiydi. Normalde yolculuk daha kısa sürerdi fakat yolda verilen molalarla beraber iki saat uzamıştı. Böyle olunca da akşam otelde yapılacağına inanmasam da öyle olduğu söylenen yoklamaya kadar herkes serbestti. Biz de o süreye kadar sahile gitmeyi düşünüyorduk. Biz dediğim de Gökçe ve ben oluyorduk. Berat da haberi olmasa da bu plana dahildi.
Ben duşumı almış, üzerimi değiştirmiştim. Şimdi de Gökçe'nin hazırlanmasını bekliyordum. Bir yandan da mesaj yoluyla Berat'a ulaşıp bizimle gelmesi konusında ikna etmeye çalılıyordum. Asla ikna olmuyordu.
"Sanırım sadece ikimiz gideceğiz," diye bağırdım banyoda üzerini değiştiren Gökçe'ye.
"Berat gelmiyor mu?" diye sordu aynı şekilde.
"Hayır."
Gökçe üzerinde pembe çiçekli bikinisi ve altındaki kısa şortuyla çıktığında alıcı gözle süzdüm onu. Sarıya çalan kumral saçları, ela gözleri ve mükemmel fiziğiyle herkesin ilgisini çekebilecek bir kızdı. "Taş gibisin maşallah, seni gördükçe yönelim değiştiresim geliyor."
"Bana diyene bak, kendin de öylesin."
"Saçmalama, Gökçe." Kendimi beğeniyordum ama onun kadar güzel olduğumu düşünmüyordum. Her şeyim çok sıradandı. Kahverengi saçlarım ve gözlerimle hiç de ilgi çekici değildim bence.
"Tabii, o yüzden okuldaki neredeyse her kızın salyalarını akıtarak baktığı çocuk senden hoşlanıyor."
Her seferinde muhabbetin nasıl ona geldiğini bilmesem de Umut'tan konulmaktan bıkmıştım artık. "Umut benden hoşlanmıyor." Zaten böyle bir şeyin olması imkân dahilinde değildi.
"Ben Umut demedim."
"Ama ondan bahsettin."
"Bence sen onu sevdiğin için her şeyin altından onu çıkartıyorsun." Dediği şeye göz devirdim. Tamam, ondan hoşlanıyor olabilirdim ama bunu hemen ele verecek de değildim. Üstelik bu sadece her an dibimde olduğu için oluşan ufak bir hoşlantıydı.
"Boş ver şimdi onu, çıkalım hadi." Onun bir şey demesini beklemeden çantamı alıp odanın çıkışına yöneldim.
"Beni de beklesene ya!" Gökçe aceleyle eşyalarını alıp arkamdan gelirken ben de girişteki komodinden oda kartını alıp çantama atmıştım.
İkimiz beraber otelden çıkıp otelin hemen dibindeki sahile ilerlemeye başladık. Zaten çok uzak olmadığı için de on dakikaya varmıştık.
Bizim okuldan çok olmasa da birileri vardı. Zaten olacaklarını tahmin ediyorduk ama yine de olmasalardı daha iyi olurdu elbette.
Kendimiz için uygun olduğunu düşündüğümüz bir yerdeki şezlonglara geçtik ve eşyalarımızı bıraktık. Hemen yanımızdaki havlu koyulmuuş şezlonglar dışında etrafımızda kimse yoktu.
"Sen hemen girecek misin denize?" Gökçe'nin sorusuyla ona döndüm. "Bilmem, sen giresen girerim."
"Ben gireceğim." Eline güneş kremini alıp bana uzattı. "Sırtıma sürer misin?"
Elinden kremi alıp arkasına geçtim. Şezlonga oturup saçlarını tek omzuna topladığında elime aldığım güneş kremini sırtına yedirmeye başladım. Kendisi de geri kalan yerlerine sürüyordu. Onun işi bittiğinde aynı işlemi benim için de yaptık.
Gökçe beni beklemeden altındaki şortu çıkartıp denize koştuğunda arkasından bağırdım. "Beni d beklesene!"
Bir anlığına arkasını dönüp bana dil çıkarttıktan sonra koşmaya devam etti. Onun arksından yetişmek için ben de bikinimin üzerine giydiğim eteğimi çıkartıp şezlongların üzerine attım ve koşmaya başladım. O çoktan beline kadar suya girmişti. Yanına kadar gidip onu aşağı doğru çekerek tamamen suya gömülmesini sağladım. "İyi ki bekle dedim ha."
Gökçe sudan çıkıp konuşabilecek duruma geldiğinde "Bir daha beklemezsem ne olayım, İzem," dedi sinirle. Sanırım onu suya soktuğum için birazcık sinirlenmişti.
Ondan uzaklaşmak için arkama bakmadan geri geri derinlere doğru ilerlemeye başladım. Çok hızlı değildim ama o da ancak toparlanabilmişti.
Ben geriye doğru bakmadan ilerlerken sırtım başka birinin bedenine çarpmıştı. Arkamı dönüp baktığımda bu kişinin Umut oluğunu görmüştüm. Yani, henüz kendisi bana yüzünü dönmese bile anlayabilmişim.
Bana yüzünü döndüğünde sorgular şekilde beni baştan aşağı süzüyordu. Bunu yapması yersizce vücudumu sıcak basmasına sebep olurken ben de onu süzüyodum.
O kaslar için ne kadar uğraşmıştı acaba?
Konuşarak aklıma gelmemesi gereken düşünceleri dağıtan yine kendisi oldu. "Önüne niye bakmıyorsun?"
"Özür dilerim, geri geri yürüyodum."
Dediğimle kaşları çatıldı. "Niye?"
"Çok sorgulama işte," diyerek geçiştirdim.
Onunla yaptığımız birbirimizden uzak durma anlaşması şu an ikimizin de aklından çıkmış gibiydi çünkü uzak durmayı bırak, sanki birbirimize çekiliyor gibiydik.
Sadece mavilerinde kaybolduğum birkaç uzun saniyeden sonra yutkunarak geriye çekilen o oldu.
"Görüşürüz sonra."
El sallayıp az ilerideki Ege'ye doğru ilerlerken ben de ona el salladım. "Görüşürüz."
Daha öncesinde öylesine söylüyor olsam da şimdi gerçekten onunla uzun uzun görüşmek istiyordum.
"Ne oldu az önce?" Gökçe'nin bir anda dibimden gelen sesine irkilemmiştim bile.
"Bilmiyorum."
Aslında biliyordum ama şu anlık bilmemezlikten gelmek işime geliyordu.
***
Kulağımda kulaklıklarımla koşu bandında koşarken bir yandan da dün olanları düşünüyordum. Kendim adına kesin nir cevabım olsa da bunu vermeye korkuyordum. Bu yüzden sadece Umut'un neden hâlâ her an dibimde bitebilmesini düşünüyordum. Anlaşmamızın üzerinden çok az zaman geçmişti ama değişen çok az şey olmuştu. Mesela artık o anlaşmayı bozan ben olacak gibiydim. Nedensizce kendimi onun yanında bulmak hoşuma gidiyordu çünkü.
Kendime itiraf etmekte zorlandığım, daha doğrusu istemediğim şey buydu zaten.
Derin bir nefes alıp kulaklıklarımdaki şarkıya odaklanmaya çalıştım. Arctic Monkeys - When the Sun Goes Down çalıyordu. Zaten bir dakika daha koşmam lazımdı, sonra diğerlerine geçecektim. Bugün bizim kardiyo egzersizlerimiz olduğu için iki saatten fazla süre buradaydım ve ben henüz ilk on dakikadan bile kafamı dağıtmıştım.
Bir anda yanımdaki boş koşu bandına gelen kişinin kim olduğuna baktığımda yine onu gördüm. O da bana baktığında sadece hafifçe gülümsedi ve ayarlamalarını yapmaya devam etti. Ona geri gülümseyememiştim bile.
Kolumdaki akıllı saat süremin bittiğine dair alarm verdiğinde bandı durdurup oradan indim. Bunu pek de istemiyordum ama biraz daha koşarsam çatlayabilidim. Kenara astığım havlum ve suluğumu alırken Umut'un konuşmasıyla ona döndüm. Kulaklığımda şarkı çalsa da duyabilmiştim dediğini.
"Ben geldim diye gidiyorsan ben de gidebilirim."
Dediğine gülümsedim. "Hayır, işim bitmişti zaten."
Yüzündeki grginliğin silindiğini gördüm. O da hafifçe gülümsedi sonra. "Ne dinliyorsun?" Söylemek yerine kenara koyduğum telefonumun ekranını açıp gösterdim. "Güzel şarkı."
Aramızdaki konuşmayı daha fazla uzatmadan gülümsedim ve "Görüşürüz," diyerek geriye doğru bir adım attım.
"Görüşürüz."
Arkamı dönüp bir sonraki egzersizi yapacağım alete ilerlerken aklımda gülüşü vardı. İçinde kaybolmak için mükkemmeldi. Hatta böyle olan sadece gülüşü değil kendisiydi de. Umut, her şeyiyle içinde kaybolmak için mükemmel kişiydi ve ben de buna mahkum olmuştum. Onda kaybolmuştum.
Umut'u seviyordum, hem de haddinden fazla.
♡♡♡
İzem yazdığım en salak karakter olmaya hak kazanıyor çünkü ben kimsenin birini sevdiğini anlamasının bu kadar uzun sürdüğünü hatırlamıyorum.
Ayrıca sürekli Arctic Monkeys şarkıları koymak benim de çok hoşuma gitmiyor, başka şeyler de koymak istiyorum ama şu anlık içinde bulundukları durumu anlatan en iyi şarkılar bunlar, en azından benim dinlediklerimden.
instagram/pinterest; justtbirisii
Sonraki bölümde görüşürüüüzzzz 🧡
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |