23. Bölüm

▪︎23▪︎

uranüs
justtbirisii

"Ailene haber vermemiz lazım." Diğer tarafında tuttuğu telefonuna ulaşmak için uzandığımda diğer eliyle beni engelledi.

 

Bunu neden yaptığını anlamak için gözlerine bakıyordum ama hiçbir şey anlayamıyordum.

 

En sonunda bakışmamızı bölen şey Umut'un eğilip dudaklarıma kapanması oldu.

 

İlk başta kocaman açılan gözlerim, öpüşüne karşılık vermemle beraber kapandı. Tek eli belimi bulup zaten dibinde olan bedenimi iyice kendisine taklaştırdı ve nefeslerimiz tükenip de ayrılana kadar öyle durduk.

 

Alnını alnıma yasladı ve nefeslerimizin düzene girmesini bekledik. "Aileni aramalıyız," dedim tekrar. Her ne kadar göremezden gelse de bacağının durumu pek de iç açıcı değildi ve bir an önce bir doktora görünmesi gerekiyordu.

 

"Şu an acısını hissetmiyorum," dedi çapkın ifadesiyle. Şu durumda bile böyle davrandığı için ağzına çakasım vardı.

 

"Ver telefonu, Umut," dedim itiraz kabul etmeyen sesimle.

 

"Sen mi konuşacaksın babamla?"

 

Planım elbette bu değildi, arayıp telefonu ona vermekti. Kapatsa veya bir şey söylemese bile şüphlendirmiş olurdum en azından. "Sen ver bana."

 

Pes edip telefonu bana uzattı. Açtığım gibi beni karşılayan şifre ekranıyla bakıştım. İşte bu aklıma gelmemişti.

 

"1807." Umut'un konuşmasıyla ona döndüm. "Şifrem, doğum günün."

 

Şu an yaptığı şeye erimek yerine şifereyi girip son arananlardan "Babam" olarak kayıtlı numara bastım. Telefon açıldığı gibi de hoparlöre aldım.

 

"Alo?"

 

Umut konulmuyordu, ben de o kınuşsun diye bir şey demiyordum.

 

"Umut? Orada mısın oğlum?"

 

Bana baktı ve konuşmayacağımı anlayıp o konuştu. "Buradayım baba."

 

"Bir şey mi oldu? Sesin kötü geliyor."

 

Umut acı çektiğini olabildiğince gizlemesine rağmen anlayabilmesine şaşırdım. Oğlunu fazla iyi tanıyordu.

 

"Oldu."

 

"Taksit taksit söylemek yerine ne olduğunu söylecek misin?"

 

"Sakatlandım galiba."

 

Umut bu cümleyi kurduktan sonra bir süre ses gelmedi. "Her zamanki sahadasınız, değil mi?"

 

"Evet."

 

"Gelirim on beş dakikaya, bekle beni."

 

Telefonun kapandığını haber veren ses duyuldu hemen ardından.

 

"Kırık değildir, değil mi?" diye sordum endişeyle.

 

"Bence değildir ya. Bir tekmeyle bacak mı kırılır?" dedi bir yandan da bacağını incelerken. Sanki gözüyle bir şey görebilecekmiş gibiydi.

 

"Bir tekmeyle o top bilmem kaç kilometre hızla ilerliyor, sence o tekme bacak da kırmaz mı?"

 

"Mantıklı, ama kırık olacak kadar acımıyor."

 

Onun bacağını ondan iyi bilemeyeceğim için daha fazla yorum yapmadım.

 

Biz öylece oturmaya devam ederken kapıdan içeri az önceki çocuk girdi. "Hoca geri gönderdi beni sen de dur başında diye."

 

"Çocuk muyum ben?" dedi Umut huysuzca.

 

"Ben de meraklo değilim sizin başınızda beklemeye, hoca dedi illaki git diye." Çocuk söylendikten sonra karşımızdaki oturaklara oturdu. "Durum nasıl?"

 

"Gittikçe daha çok ağrıyor."

 

"Bence kırık var." Hâlâ daha kırık olduğunda ısrar etmem üzerine Umut'un ters bakışlarına maruz kaldım.

 

"Ben öyle hissetmiyorum."

 

"Kaç kere kırdın bir yerlerini de bu kadar eminsin?"

 

"Bir kere kolumu, bir kere de bacağımı kırdım. Biliyorum yani."

 

Daha fazla ısrar edip tartışmanın mantıksız olacağına karar verip öylece oturmaya devam ettim.

 

Bir süre ben sadece oturdum, karşımızdaki çocuk telefona baktı ve Umut da bacağını yoklayıp beni daha da kötü yapmış mıdır diye endişe ettirdi. Bir de arada bir yerde Gökçe'ye durum bilgilendirmesi yapmıştım.

 

Çok geçmeden Umut'un babası gelmişti. Maçın bitmesine artık çok olmadığını düşünüyordum.

 

"İyi misin?" diye sordu adam alelacele soyunma odasına girer girmez.

 

"Ne kadar iyi olabilirsem işte."

 

Adam Umut'un bacağına yüzünü buruştırarak baktı. "Ne olurdu az dikkat etsen?"

 

"Çocuk gelip bacağıma vurdu, baba. Benlik bir durum yok."

 

Yanına kadar geldi ve kolunu omzuna atarak ayağa kalkmasını sağladı. "Bakacağız artık nasıl bi durum var." Umut ağırlığının çoğunu babasına vermiş ayakta duruyordu. "Size de teşekkür ederim, ilgilendiniz bu sıpayla."

 

Biz adamın dediğine gülmemek için kendimizi tutarken Umut babasına ters ters bakıyordu. "Cidden mi?"

 

"Yürü bakalım, gidiyoruz."

 

Adam Umut'u da sürükleyerek soyunma odasından çıkarken arkasından seslendim. "Haber ver mutlaka."

 

Umut bir şey demedi, sadece elinin baş parmağını kaldırıp "tamam" işareti yaptı.

 

Şu anlık onun iyi olmasından başka bir şey istemiyordum.

 

***

 

Umut bir haftadır okula gelmiyordu. Hatta telefon konuşmaları dışında hiç görüşememiştik. Neyse ki bugün geleceğini söylemişti.

 

Bacağında kırık yoktu ama iki farklı yerden çatlamıştı. Doktor da ne olur ne olmaz diye alçıya almış ve bir haftalığına ev istirahati vermişti.

 

Bahçe kapısının yakınlarında oturmuş, Umut'un gelmesini bekliyordum. Bir yandan da Gökçe'yle konuşuyorduk.

 

"Yani, ben ne hissettiğimi anlayamıyorum."

 

"Anlarsın, boşver," dedim elimi havada sallayarak. "Ben de anlamıyordum, bak şimdi sevgiliyiz."

 

"Ama öncesinde ona baktıkça iğreniyordum, şimdi hoşlanıyor olmam çok saçma değil mi sence de?"

 

Güldüm dediğine. "Dediklerin bana fazla tanıdık geldi nedense." Çünkü resmen benim bir ay öncesindeki hislerimi tarif etmişti az önce.

 

"Hiç yardımcı olmuyorsun İzem," diye söylendi.

 

Tam o sırada bahçe kapısından içeri kolunda değnek ile topallayarak giren kişi dikkatimi çekmişti. "Akışına bırak deyip kaçıyorum bebeğim." Ayaklandım ve Umut'un yanına gittim direkt. Bir haftadır görmeyince özlemiştim haliyle.

 

"Günaydın," dedim son heceyi uzatarak. "Nasıl oldu bacağın?"

 

"Günaydın güzelim." Ayakta durmak onun için pek de iyi olmayacağı için aksak aksak yürümeye devam ediyordu bir yandan. "Bacağımı bilmeyeceğim ama ben bayağı iyiyim. Bir hafta sonra seni görmek iyi geldi."

 

"Bana da." Yürümekte zorlandığının farkındaydım ama ona yardımcı olabileceğimi zannetmiyordum. "Yarımcı olmamı ister misin?"

 

"Sen mi?"

 

"Başka kim olabilir?"

 

Komik bir şey demişim gibi güldü. "Sen beni taşıyabilir misin ki?"

 

"Taşımasam bile kolunun altına girip destek olabilirim."

 

"Bu boyla mı?"

 

Beni neden bu kadar küçümsüyordu anlamıyordum. "Bu boy dediğin boyum çoğu erkekten daha uzun yalnız."

 

"Benimki de öyle ama ben bununla övünmüyorum senin gibi."

 

Göz devirdim dediğine. "Kolunu uzat." Nedenini sorgulamadan benim tarafımdaki kolunu uzattı. Kolunu omzuma atıp ağırlığının birazını bana vermesini sağladım. "Oldu işte."

 

"İyi bakalım, sen öyle diyorsan."

 

Beraber okula girdik ve ben ona sınıfına kadar eşlik ettim. Merdivenler biraz zorlamış olsa da ders başlamadan sınıfına girmişti. "İyi dersler," dedim sırasına oturduktan sonra.

 

"Sana da güzelim."

 

Onu orada bıraktıktan sonra sınıftan çıktığımda gözlerin üzerimde oldupunu hissedebiliyordum. Yine artık alışmışmaya çalışıyordum. İnsanların gözlerini kapayanacağımı öğrenmiştim.

***

@umutkaya: Sakatlanmış erkek neşesi

1024 beğeni, yorumlar kapalı.

 

@izemtaskinn: 🎾

652 beğeni, yorumlar kapalı.

♡♡♡

Bu aralar bölümler sık gelecek diye planlıyorum. Sizin de hoşunuza gider elbet ama lütfen kitap hakkındaki yorumlarınızı da belirtir misiniz?

Sonraki bölümde görüşürüüüzzzz 🧡

Bölüm : 14.06.2025 21:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...