
Hava hafiften kararmaya başlamış, dalgalanan denizle mükemmel bir görüntü oluşturuyordu. Biz de sahilde oturmuş bu eşsiz manzaranın önünde sohbet ediyorduk. Havalar soğumaya ve meltem soğuk esmeye başlamıştı ama bu bizim burada oturmamıza engel değildi.
Zaten bugün burada buluşmayı seçmemizin sebebi de havalar yüzünden sahilde çok fazla kişinin olmamasıydı.
Umut'un bacağı geçtiğimiz bir haftada artık iyice iyileşmeye durmuştu. Alçısı çıkmıştı ama hâlâ yürürken değneğe ihtiyaç duyuyordu.
Buluşma vasıtasıyla da Derya'yla da tanışmıştım. Instagramdan takipleşsek de ilk defa yüz yüze geliyorduk. Tatlı kızdı.
Ben Derya ile konuşurken de Umut'un bakışları sürekli bizimle Berat'ın arasında gidip geliyordu. Elbette salak kardeşimin kıza içi giderek baktığını fark etmişti. Berat ve Derya henüz sevgili olmamışlardı ama olmaları da uzak değildi.
"Toplandık o kadar ama herkes kendi arasında bir şeyler yapıyor, topluca yapacak bir önerisi olan yok mu?" Kübra'nın sorusuyla hepimiz ona dönmüştük. Ben de ona hak vermiyor değildim.
Kübra'yla Gökçe ve ben yakın olsak da guruba dahil olması Kuzey ile sevgili olmalarıyla olmuştu. Burada da bizim arkadaşımızdan çok onun sevgilisiydi.
"Valla benim yok, siz bulun bir şey," dedi Ege.
"Önerin olmadığını susarak da belli edebilirdin." Gökçe ile atışmalarına artık alışmıştım. Aralarında kötü bir ilişki yoktu ama anlaşma şekilleri buydu.
"Bence tabu oynayabiliriz," diye bir öneri geldi Derya'dan.
"Şu an nasıl oynayacağız küçük hanım? Elimizde kartlar mı var sanki?"
"Telefonda uygulama var ya abi." Umut'a cevap verirken bir yandan da telefonundan uygulamayı açmakla uğraşıyordu.
"Küçük cadı," diye mırıldandı Umut. Derya da bunu duymuş olmalıydı ama tepki vermedi.
"Sanırım kimse tabu oynamaya karşı çıkmıyor." Gözlerimle herkesten onay aldıktan sonra önüme döndüm.
Derya telefonundan uygulamayı ayarladıktan sonra ortaya döndü. "Takımları nasıl yapalım?"
Herkes birbirine bakmaya başladı bu sorudan sonra. Öneri ise Kübra'dan gelmişti. "Kızlara erkekler olabilir. Tam dörde dört oluyor zaten."
Yine kimse itiraz etmeyince oynamaya başladık. İlk takım bizdik ve ilk anlatan kişi olarak da beni seçmişlerdi. Çok da güzel (!) anlatırdım ya, neyse.
Ben anlatırken de başımda bekleyecek kişi Umut'tu. Zaten anlatamayacakken şimdi bir de o dibimde olduğu için anlatamayacaktım.
İlk kelime elmaydı. Çok kolaydı ama ben nasıl anlatacağımı bilmiyordum.
"Hadi, İzem. Ne kadar zor olabilir?"
"Bi' dur Gökçe, anlatıyorum işte." Bir süre ekranla bakıştıktan sonra aklıma süper bir fikir gelmişti. "Pamuk Prenses'i bayıltan şey neydi?"
"Ne?" diyebildi Gökçe anlamayarak.
"Elma!" Bu heyecanlı bağırış ise Derya'ya aitti.
"Doğru." Doğru olduğunu işaretleyip diğer kelimeye geçtim.
Bir buçuk dakika içerisinde altı kelime bilebilmiştik. Süre bitince telefonu Umut'a devrettim ve ben onu kontrol etmeye başladım.
Kelimesi şeftaliydi. İkimize de ilk önce meyve gelmesi ironikti.
Ben nasıl anlatacağını merak ederken o bir bilmeceyle anlatmaya başladı. "Meyvelerin şefi nedir?"
Tam Kuzey "Şeftali," demişti ki ben itiraz ettim.
"Meyve yasaklı kelimeydi yalnız, tabu." Elimi uzatıp butona bastığımda kelime değişmişti.
"Sen kafamı karıştırıyorsun yalnız, olmaz böyle." Laf arasında beni utandırdıktan sonra anlatmaya devam etti. Bu seferki kelime ise vampirdi. "Sarımsaktan korkan bir şey var, o ne?"
Diğerleri bilmeye çalışırken ben de kulağına eğilip yalnızca onun duyabileceği bir tonda konuştum. "Az önce sen de benim dibimdeydin ama ben karıştırmıyordum." Azıcık hile yapmaktan zarar gelmezdi, değil mi?
Söylediğim şey normal olsa da söylediğim ton farklıydı. Onu da şaşırtmıştı bu, sertçe yutkunuşumdan belliydi.
"Vampir mi?" Berat'ın tahmininden sonra Umut kal gelmiş gibi beklese de ben "Doğru," diyip kelimeyi geçtim.
Tüm turlar bittiğinde ve herkes birer kez anlattığında biz kazanmıştık. Oyun esnasında benim en çok dikkatimi çeken şey ise Derya anlatıken onu konrtol edecek kişi Berat olmasına rağmen Umut'un onu uzaklaştırıp kendisi bunu yapması olmuştu.
"Ee, kazandık o kadar. Hani bizim ödülümüz?" diye sordu Kübra.
"Ödül mi vardı? Söyleseydiniz kazanmaya uğraşırdık," dedi Ege sesindeki büyük hayal kırıklığıyla.
Hemen yanında oturan Umut sertçe ensesine vurdu. "Lan illa ki ödül mü olması gerekiyor saksıyı çalıştırman için?"
"Ödül maması olmadan yapamıyor o, çok yüklenme üstüne." Gökçe söylediği cümleden keyif alsa da Ege'nin yüzü düşmüştü.
Bunu fark edenler arasında hava buz kesmişti. "Ayrıca ben de Kübra'ya katılıyorum, kazandığımıza göre bir ödülümüz olmalı," dedim konuyu değiştirmek ve havayı yumuşatmak için.
"Ne verelim size ödül olarak? Şu anda verebileceğimiz bir şey yok," dedi Berat.
"Aslında pek ödül değil ama benim verebileceğim bir şey var," diye lafa girdi Umut. "Zaten vereceğim bir şeydi ama vesile olmuş oldu."
"Abi niye lafı ağzından kerpetenle alıyoruz? Söylesene işte."
"Beklersen söyleyeceğim Derya." Telefonununden bir şey açıp bana gösterdi. "Minevra konserine biletim var."
En sevdiğim müzik gruplarından biriydi ve ilk kez konserine gitme fırsatı buluyordum. Bunu bana sağlayan da Umut'tu üstelik.
Sevinçten çığlık atmamak için zor duruyordum.
"Ciddi misin?" dedim gözlerime inanmakta zorlanarak.
"Evet, ciddiyim."
Bulunduğumuz ortamı düşünmeden boynuna sarıldım. "Teşekkür ederim."
Onun elleri belimi bulurken etraftan bir öksürük sesi geldi. Bu sesin Berat'tan geldiğini anlamak zor değildi.
O da Umut'un kız kardeşini seviyordu, durumu sıfırlasalar olmuyor muydu sanki?
"Herkesin ortasında yaşamasanız mı romantizminizi?" dedi sonrasında.
Sarılmayı bırakıp yan yana oturmaya devam ettik.
"Hem bu sadece İzem'e ödül, biz ne olacağız?"
"Size de sevgilileriniz alsın," diye cevapladı Umut Gökçe'nin sorusunu. Sonra da kendi sözlerine ekleme yaptı. "Tabii sen de bendensin Derya."
"E ben boşta kaldım," dedi bu sefer Berat da.
"Senin de ablan var ya burada." Aslında bir şeyime güvenmiyordum. Babama aldıracaktık onun biletini de.
"Ayrıca tek sorun biletler mi şu an? Herkes gelebiliyor mu bakalım."
Kuzey dediğinden sonra çatılmış kaşlarıyla Kübra'ya döndü. "Gelemez misin?"
"Bilmiyorum, annemlere sormam lazım."
"Umarım herkes gelebilir de beraber çıkarırız konserin keyfini."
"Umarız," diyerek katıldım Gökçe'ye.
Hava iyice soğuduğu ve saat de geçe geldiği için hepimiz kalkmaya karar vermiştik. Herkes ikili guruplar halinde ayrılmıştı. Ben de tabii ki kardeşimle gidiyordum.
"Abla," diyerek dikkatimi üzerine çekti durağa yürürken. "Sana bir şey soracağım."
"Sor tabii ki."
"Derya'ya ne hediye alabilirim?" diye sordu her zamankinden daha yumuşak bir sesle. Konu sevdiği kız olduğunda çok tatlı bir şeye dönüşüyordu.
"Niye alacaksın? Doğum günü mü?"
"Onun için de sayılır ama aklımda başka bir şey daha var. Çıkma teklifi etmeyi düşünüyorum."
Gülümsedim dediğine. Benim küçük kardeşim büyümüş, şimdi sevdiği kıza çıkma teklifi etmeyi planlıyordu. Gerçi, boyu sırık kadar olsa bile hâlâ küçüktü.
"Yardım ederim ben sana, eve bi' gidelim de."
♡♡♡
Yazmak istediğim şeyi yazamayacağımı fark edip son anda vazgeçtiğim bir bölümdü, pek de olmadı gibi ama neyse. Sonraki bölümde görüşürüüüzzzz 🧡
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |