27. Bölüm

▪︎27▪︎

uranüs
justtbirisii

"Kış mevsimi hiç sevmiyorum," diye homurdandım karların arasında yürürken. Normalde hiçbir güç beni MEM kar tatili yapmışken dışarı çıkartamazdı ama bugün 27 şubattı, Umut'un doğum günüydü. Ona sürpriz yapmayı planlamıştık ama bence ne yapacağımız barizdi.

 

İlk başta Derya Umut'u daha önce kararlaştırdığımız kafeye getirecek, daha sonra da biz yanlarına gidip Umut'un doğum günü kutlayacaktık. Basit bir plandı.

 

"Ben de bayılmıyorum ama sevgilin doğmak için kışı seçmiş yenge," dedi Ege bir yandan yoldan geçen arabaları kontrol ederken. Araba gelmediğinden emin olduktan sonra ise yola atladı.

 

Gökçe ikimizi de sinirli bakışlarıyla süzdü ve çocuğunu azarlayan bir anne edasıyla konuşmaya başladı. "İkiniz de huysuz amcalar gibi söylenmeyi bırakın ve yürüyün lütfen. Kimse bu soğuktan memnun değil."

 

Kısacası hiçbirimiz soğuğu sevmiyorduk.

 

"Ben memnunum," diye konuşmaya daldı Berat. Çıkıntılık yapmasa ölürdü zaten.

 

Uzanabildiğim kadar ensesine vurdum ve öne doğru sendelemesine sebep oldum. "Sus da yürü, Berat."

 

Homurdanmalarla geçen bir yolculuğun sonunda kafeye varmıştık. Camekandan gördüğüm kadarıyla Umut ve Derya cam kenarında bir masada oturmuş sohbet ediyorlardı.

 

Derya'ya geldiğimizi haber veren bir mesaj yazdıktan sonra kapıdan içeri girdik. Girer girmez içerideki sıcak hava beni gevşetmişti.

 

Umut'un arkası bize dönük olduğu için bizi fark edebileceğini zannetmiyordum. Temkinli adımlarla tam arkasına kadar geldim ve ellerimle gözlerini kapadım. Elleri anında ellerimin üzerine gidip onları çekmeye çalışmıştı. "İzem?" dedi sorarcasına en sonunda ellerimi çekmeye uğraşmayı bıraktığında.

 

Sadece ellerimden beni nasıl tanıyabilmişti bilmiyordum ama "Benim," dedim ellerimi çekerken. Benim görüş açısına girmemi beklemeden kendisi ayağa kalkıp bana döndü. Beklemeden kollarımı bedenime sardığında az önce iliklerine kadar donan ben değilmişim gibi sıcacık olmuştum.

 

"Doğum günün kutlu olsun," dedim yüzüm göğsüne gömülüyken. "İyi ki doğmuşsun."

 

Saçlarımın arasından öptüğünü hissettim varla yok arası. "Teşekkür ederim." Aramızdaki mesafeyi bir miktar açtı ve içimi eriten bakışlarını gözlerime dikti. "Ayrıca gece de yazmıştın aynısını."

 

"Fazla söylediğim zaman ağzım eskimiyor ya. Hem iyi ki doğduğunu tekrarlamak istemem kötü mü?"

 

"Zaten bildiğim gerçekleri duymak bir süre sonra sıkıcı geliyor," dedi sahte bir egoyla.

 

Elimi sırtından çekip burnuna bir fiske vurdum. "Egonu yesinler."

 

Kollarının arasından çıkmaya çalıştığımda belimdeki kolu daha da sıkılaşmış ve bedenimi resmen kendine yapıştırmıştı. "Sen yersen neden olmasın?" Bunu derken yüzü bana o kadar yakındı ki nefesi dudaklarıma vuruyordu. O an beni öpeceğini düşünsem de yan taraftan gelen sesle yapışık halimizden vazgeçmek zorunda kalmıştık.

 

"Gözümüzün önünde yiyişmeyeceksiniz herhalde?" diyerek bizi kendimize getiren Berat'tı.

 

Sarılmayı bıraksak da Umut'un kolu hâlâ belimdeydi. "Sen çok konuşma istersen. Sonuçta sen de Derya'yla sarmaş dolaşsın."

 

Berat Umut'a garipseyerek baktıktan sonra önündeki sandalyeyi çekip oturdu. Garipsemesinin sebebi de Derya'ya temas bile etmemesiydi.

 

"Abart, abi, abart." Derya da söylenerek sandalyesine geri oturduktan sonra biz de oturduk.

 

Herkes içecek bir şey söylerken ben garsona durumu anlatıp pasta da istemiştim. "E, on sekiz olmak nasıl?" diye sordu Ege garson gider gitmez.

 

"Bilmem, daha deneyimleyemedim."

 

"Kaç saat oldu, nasıl deneyimlemedin?"

 

"O kaç saatte önüme resmi bir evrak gelmedi Ege, o yüzden herhangi bir ekstrasını görmedim. Dün nasılsa bugün de öyle."

 

Ege Umut'un ciddi ciddi açıklamasına karşın omuz silkti. "Şimdiye kadar biraz olsun fikrinin oluşması gerekiyordu bence."

 

"Sana laf anlatmaya çalışanda kabahat," diye homurdanıp bana döndü Umut. Bana baktığı gibi yüzündeki somurtan ifade silinmiş, gülümsemişti.

 

Biz kendi aramızda sohbet ederken üzerinde yanan mumlarla beraber Umut'un pastası gelmişti. 'Doğum günün kutlu olsun' temalı bir şarkı açılmasını beklemiştim ama olmamıştı, sadece garson pastayı bırakıp gitmişti.

 

Umut mumlara üfleyecekken elimle göğsünden ittirip onu durdurdum. "Önce dilek tut." Batıl inanç olduğunun farkındaydım ama böyle şeylere inanırdım.

 

Duyamadığım bir şeyler mırıldandı ve mumlara üfledi. Onun üflemesiyle hepimiz alkışladık.

 

"Doğum günün kutlu olsun, abi."

 

Derya'nın başlattığı zincir garson gelip pastayı tekrar alana kadar ben hariç herkesin Umut'un doğum gününü kutlamasıyla tamamlanmıştı.

 

Pastalarımız geldikten sonra ise kısa bir hediye faslı olmuştu. Ben hediyemi o esnada vermemiştim çünnü bazı planlarım vardı. Hediye vermediğim için Umut'un yüzünün asıldığını fark etmiştim ama o çok bozuntuya vermemeye çalışmıştı yine de. Nasıl olsa birazdan bunları telafi edeceğimi düşünerek üstesine gitmedim.

 

***

 

"Nereye gittiğimizi hâlâ mı öğrenemem?"

 

Aynı soruyu en az beşinci kez soran Umut'a oflayarak cevap verdim. "Gidince göreceksin işte, ne diye sürekli sorup duruyorsun?"

 

"Bari neden birden çıkıp gittiğimizi söyle," diye son şansını denedi.

 

"Sana hediyemi vereceğim yere gidiyoruz," diyerek açıkladım. Bunun onu gidene kadar tutması gerekiyordu.

 

Nihayet gelmek istediğim yere geldiğimizde durdum. Çok önemli bir yer değildi, sahil kenarındaki sıradan bir banktı ama burası benim güvenli alanın gibi bir yerdi. Ne zaman kendimi kötü hissetsem ve dışarı çıksam kendimi burada bulurdum.

 

"Buraya mı gelecektik?" diye sordu etrafı incelerken.

 

"Evet," diyerek yanıtladım sorusunu. "O kadar yolu rastgele bir yere gelmek için mi yürüdük diye düşünebilirsin ama benim çok mantıklı bir sebebim var. Ben kendimi ne zaman bu almış hissetsem, evden çıkıp kendimi buraya atıyorum. Yani, öncesinde böyleydi ama artık kendimi bulduğum yer değişti. Şimdi ne zaman kendimi bunalmış hissetsem kendimi senin yanında buluyorum." Çantamdan onun için yaptığım hediyeyi çıkartıp verdim. Bu işte çok iyi olmasam da baka baka onun için bir atkı örmüştüm. "Hediyeni de baş başa, burada vermek istedim. Çok mantıklı bir karar değil ama-..."

 

"Çok teşekkür ederim, İzem. Gerçekten. Senin benim doğum günümü kutlaman, yanımda olman bile benim için çok büyük bir şeyken bunları düşünmen bile güzel bence." Hediyeyi tek eline alıp diğer eliyle belimi kavradı ve beni kendine çekti. "Sen çok güzelsin, içinde olduğun her anım çok güzel." Saçlarımın arasından öptü ve kokumu derince içine çekti.

 

"Beğendiysen sorun yok o zaman."

 

"Tabii ki beğendim. Sonuçta senden geldi. Hatta hediyeni bile daha görmeden beğeneceğimden eminim."

 

"Hayır, önce bak sonra beğenirsin."

 

"Tamam," dedi gülerek. Bir yandan da belimdeki kolunu çekmişti.

 

Hediye paketini açıp içinden atkıyu çıkarttı. Bir süre atkıyla bakıştığını gördüğümde açıklama ihtiyacı hissettim. "Ben ördüm. Yani, pek olmadı ama umarım beğenirsin."

 

Bir atkıya bir de bana baktıktan sonra kolunu tekrardan bedenime sardı. "Beğeneceğimi zaten söylemiştim, neden soruyorsun bir de?"

 

"Çok yamuk yumuk bence, beğenmeyebilirsin."

 

"Senin yaptığın bir şeyi beğenmeme ihtimalim yok, inan bana."

 

Söylediği sözler hoşuma gitmişti ama tam tersi gibi davranıp hafifçe omzuna geçirdim. "Edebiyat yapma."

 

Beni kendine yaklaştırdı ve yüzüme doğru eğildi. Az önce yüzündeki eğlenen ifade yerini ciddiyete bırakmıştı. "Yapmıyorum, içimden geleni söylüyorum. Sana olan sevgim böyle kelimelere dökülüyor." Dudakları dudaklarıma değecek kadar eğildi ve dudaklarımı öpmeye başlamadan hemen önce "Seni çok seviyorum," dedi. Bana karşılık verme hakkı bile tanımamıştı ama bundan şikayet edecek değildim.

 

♡♡♡

Bölümü bu sefer beklettim, çok üzgünüm. Bu aralar pek yazamıyorum ama zaten son üç bölüm kaldı diyerek kendimi biraz zorlayacağım.

RESMEN SON ÜÇ BÖLÜM KALDI YA

Görmek istediğiniz bir sahne varsa yazabilirsiniz, eğer olay akışına etki etmezse yazabilirim. Sonraki bölümde görüşürüüüzzzz 🧡

Bölüm : 20.07.2025 18:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...