
Beklediğim ve normal olacak şekilde Berat beni haşat etmişti. Özellikle de son iki senede boy attığı için top benim neredeyse elime bile değmemişti. Tabii koltuk altından gıdıklayarak topu düşürmesini sağladığım zamanlar buna dahil değildi.
Ben nefes nefese potanın dibine çökerken Berat hala önümde top sektiriyordu. "Ne oldu? Çabuk pes ettin."
"Eşek herif, az daha uzasan pota kadar olacaksın gelmiş bana çabuk pes ettin diyorsun. Hem sen de beni tenis oynarken yeneniyorsun."
"Ablamın küçücük olması benim sorunum değil," dedi alayla.
İki sene önce olacaktı da ensesinden tutup amele sümüğü gibi yere yapıştıracaktım. Ama şimdi ensesine boyum yeter miydi onu bile bilmiyordum. Sırık gibiydi mübarek.
"Konuştu sırık," diye homurdandım ve atağa kalkarak eve doğru ilerledim.
"Ne o? Yenilmeyi hazmedemedin mi?"
"Hı hı." Geçiştimeli cevabım onu tatmin etmemiş olacak ki arkamdan koşar adım geldi.
"Hadi abla, az daha oynayalım."
"Çocuk musun Berat?" diye sordum evin kapısını çalarken. "Oynadık bitti işte. Ben ders çalışacağım."
Hedefim teniste ilerlemek olsa da derslerime de olabildiğince önem vermeye çalışıyordum. Sonuçta bunu başaramazsam ikinci bir planımın olması gerekiyordu. Ayrıca, sınavlar yaklaşıyordu. Benim de bursumu kaybetmemek için sınavlara çalışmam gerekiyordu.
Kapı annem tarafından açıldıpında ikimiz de içeri girdik ve odalarımıza çekildik.
İlk önce yorulduğum için biraz telefonuma bakmıştım. Çok fazla mesaj yoktu, çoğu sınıf grubundan vesaireydi. Onları da es geçerek sadece YouTube'a girdim ve rastgele bir videoyu izlemeye başladım. Video bitince de ders çalışmak için masanın başına oturmuştum.
***
Hayat bazen çok garip olabiliyordu.
Mesela ben şu an neden futbol oynamaya hazırlandığını sorguluyordum. Ben tenisçiydim, futbol ne alakaydı yani?
Yalvaran gözlerle hocaya baktım. Normalde tüm sınıfların beden saatleri aynı olduğu için o saatlerde herkes kendi branşıyla ilgilendirdi ama bizim koçumuz hastalanıp gelemediği için bizi futbol takımını çalıştıran hocamız esir almıştı.
Hayır yani bıraksalar biz kendi halimizde çalışacağız zaten, ne bu kasıntı haller?
"Hocam Allah rızası için salın bizi biz kendimiz çalışalım," dedim yalvarırcasına. Son bir umut kurmuştum bu cümleyi.
Hoca ofladı ve sabır dileyerek ellerini beline koydu. "İyi. Gidin ama yarım saatte bir size bakmaya geleceğim."
Hocaya minnet dolu gözlerle baktım ve diğer kızları toplayarak sahadan çıktım. Tenis eteklerimiz hocanın bizi zorladığı şekilde futbol oynamaya uygun olmadığı için o an üzerimizi değiştirmemiştik. Aynı zamanda raketlerimiz de dolaplardaydı.
"Herkes eşyalarını alıp on dakikaya kortta olsun," dedim arkamdaki bize göre küçük olan kızlara dönerek. Hoca olmadığı zaman en büyük ve en tecrübeli kişiler biz olduğumuz için yetkili Gökçe ve ben oluyorduk.
Onlar kendi katlarına çıkarken biz de giriş katta olan sınıfımıza ilerledik. Sınıftan ben bir şey almayacaktım aslında, Gökçe ile beraber gelmiştim. O da sırasına ilerleyip çantasından su şişesini ve telefonunu aldıktan sonra sınıftaki işimiz bitmişti.
Beraber eksi birinci kattaki soyunma odasına indik. Ben direkt dolabımdaki eşyaları çıkartıp üzerimi değiştirirken Gökçe'nin oflayarak sertçe dolabı kapattığını duydum. "Ben eteğimi çantamda unutmuşum, onu alıp geleceğim. Sen de beni bekleme, git."
"Tamam."
Ben üzerimi değiştirip çantamı alırken Gökçe de çoktan sınıfa çıkmıştı. Bahçeye çıkarken kızları soyunma odasına giderken görmek çok beklemeyeceğim için içimi rahatlatmıştı.
Korta girdikten sonra çantamı kenardaki banka bıraktım ve içinden raketimi aldım. Kızların gelmesini beklerken elimdeki raketi kendi ekseninde çeviriyordum.
Biraz sonra kortun kapısından biri girdiğinde oraya baktım. Bakmamla da göz devirmem bir olmuştu. "Sen her taşın altından çıkmak zorunda mısın?"
"Ben de sana bayılmıyorum," dedi Umut bezgince. "Ahmet hoca size bakmamı söyledi."
"O kız takımını çalıştırmıyor mu? Sen ne alaka?"
"Yanına takımla alakalı bir şey sormak için gitmiştim. Malum, talım kaptanıyım ya." Son cümlesindeki kendini beğenmişlik tekrardan göz devirmeme sebep oldu. "Hem, sen tek değilsin herhalde. Diğerleri nerede?"
"Soyunma odasındalar, gelirler şimdi. Geldiklerinde de ben biriyle haber gönderirim Ahmet hocaya."
"İyi." Arkasını dönüp giderken kendimi rahatlamış hissediyordum. O etrafta olunca nedensizce huzursuz oluyordum.
"Bu arada," dedi son anda arkasını dönüp. "Benim madem o kadar iyi olmadığımı düşünüyorsun, sonraki maça seyirci olarak sen de gel. Böylece benim ne kadar iyi oynadığımı görmüş olursun."
"Demek ki bir şey görmeyeceğim, çünkü iyi oynamıyorsun Umut." Sesim o kadar kendinden emin çıkmıştı ki bu sefer onu ikna edebileceğimi düşünmüştüm.
Kafasını arkaya atarak gür bir kahkaha patlattığında da yanıldığımı görmüştüm. "Bana bak İzem," dedi ifadesi anında ciddileşirken. "Belki beni sevmiyor olabilirsin ama oynamama laf edemezsin. Çok fazla kişi benim iyi oynadığımı kabullenmişken senin böyle karşı çıkman hiç bir işe yaramaz, çünkü ben gerçekten iyi oynuyorum."
"Göreceğiz. Nasıl olsa bir iddiaya girmiştik, değil mi?"
"Evet, benim kazanacağım bir iddia."
Kendinden bu kadar emin olması bende sadece gülme isteği uyandırıyordu ki öyle de yaptım. "Kendinden bu kadar emin olma."
"Öyleyim ve sen de maçı izlemeye geldiğinde benim haklı olduğumu göreceksin."
"O maça geleceğim ama sen de zırt pırt karşıma çıkıp durmayacaksın. Hem kızlar gelecek şimdi, korttan çıksan iyi olur."
"Peki o zaman." Arkasını dönmeden geriye doğru bir iki adım attı ve göz kırparak asker selamı verdi. "Görüşürüz, İzem."
O koşarak uzaklaşırken ben de arkasından bakakalmıştım. Az önce ne olmuştu ve Umut bana neden göz kırpmıştı?
Başımı iki yana sallayıp dibimdeki banka oturdum. Çok geçmeden de kızlar hep beraber gelmişlerdi.
"Sonunda gelebildiniz," diye isyan ettim. "Şimdi herkes ikili olarak teker oyun oynayacak, zaten Semih hocayla da öyle yapıyorduk."
"Tamam da, neden sen patronmuş gibi davranıyorsun?" diye sordu kendini beğenmiş bir tavırla isminin Saliha olduğunu hatırladığım kız. On birinci sınıflardan biriydi ama okula geç başladığı için bizimle yaşıttı.
"Çünkü Semih hoca takımı toparlama işini hep bana verir."
"Demek ki iyi bir seçim yapmamış," dedi mırıldanır gibi ama duyduğumu da biliyordu. "Takım kaptanı bu sene seçilmedi, hatırlatırım."
Takım kaptanı geçen sene şimdi mezun olmuş olam on ikinci sınıflardan biriydi ve bu sene de tekrar seçmemiştik. Nedenini ise kimse bilmiyordu.
"İyi o zaman, nasıl biliyorsan öyle yap Saliha." Onunla daha fazla uğraşmak istemiyordum ve bu yüzden kestirip atmıştım.
"Yani hemen pes ediyorsun, öyle mi?" Sesinde öyle eğlenir bir ifade vardı ki bunu kestirip atamazdım.
"Tamam, pes etmiyorum. Seninle ben oynamak istiyorum." Bunu kabul etmeme ihtimali olduğu için kabul etmesini kesinleştirmek isteyerke sonradan sözlerime ekleme yaptım. "Tabii, yenilmekten korkmuyorsan."
Tüm takım -bizimle beraber sekiz kişi- nefeslerini tutmul bizi izliyordu. "Senden mi korkacağım? Oynayalım." Ses tonu aksini söylese de ona inanmıl gibi davranmayı tercik ettim.
O tam sahaya geçmeye yeltenmişti ki onu durdurdum. "Nereye? Belki bizden önce kızlar yapacaklar? Hem daha herkes kiminle oynayacağına da karar vermedi."
Ben onun yüzündeki bozulmuş ifadeyi keyifle seyrederken o kenara geçmiş ve kızlar da kendi aralarında kiminle ikili olacaklarınnı tartışmaya başlamışlardı.
♡♡♡
Selamlarrrr! Yine ben geldim, bence hoş geldim.
Çekişmeli mücadeleyi sonraki bölüm okuyacağız ama bu hafta içinde atabilir miyim bilmiyorum. Sonraki bölümde görüşürüüüzzzz 🧡
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |