
Bir haftadır hayatım gayet sakin geçiyordu, özellikle de herkesin benimle uğraşmak istediği o iki günden sonra.
Semih hoca takım için kaptan seçmeyeceğini söyleyerek Saliha ile aramızdaki mevzuyu kapatmıştı ve o olay bu şekilde çözülmüştü. Umut'u da ona söylediklerimden sonra yalnızca birkaç kere görmüştüm.
Ama bugün okul nöbetçisi bendim ve aksi gibi müdür yardımcımız da sürekli tüm sınıfları gezmelik görevleri vermişti. Şimdiki görevim de cuma günü olacak okulun futbol maçı için seyirci olarak gidecek öğrencilerin listesiydi. Öncelik verilecek sınıflar ve kontenjanlar da elimdeki kağıtta yazıyordu ve ben de kat kat dolaşarak sınıfları geziyordum.
Gideceğim son sınıf Umut'un sınıfıydı. O sınıftan sürekli çok fazla kişi çıktığını bildiğim için başka sınıflara gitmeyeceğimi düşünerek rahattım.
Sınıfın kapısını tıklattım ve içeri girdim. Dersleri matemetikti. "Böldüğüm için kusura bakmayın hocam. Tayfun hoca cuma günkü maça gideceklerin listesini istedi, onun için isim alacaktım."
"Kimler gidecek?"
Hocanın sorusuna el kaldıran toplam sekiz kişiydi. Normalde yarısı giden sınıf ne olmuştu da beni birden uğraştırmaya karar vermişlerdi ki?
"İsimlerinizi şu listeye yazar mısınız?" diyerek en öndeki sıraya elimdeki kağıdı verdim.
Onların isimlerini yazmalarını beklerken bir yandan da sınıfı süzüyordum. Çoğu kendi aralarında konuşuyorlardı.
Ben sınıfa göz gezidirirken üzerimde hissettiğim bakışlarla en arka sıraya baktım. Umut bana bakıyordu. Ona baktığımı görünce bakışlarını kaçırmak yerine hafifçe gülümsedi. Ben de ona samimiyetsiz bir gülüşle karşılık verdim.
İçinde bulundupumuz saçma bakışma zilin çalmasıyla bölündü. İsimlerin yazılı olması gereken kağıdın elime ulaşması da bu anda olmuştu.
Teneffüslerde kimse sınıflarında olmadığı için kontenjanı dolduracak kişileri bulma işini diğer derse ertlemiştim. Şimdiki planım nöbetçi masasına geri dönüp sadece telefona bakmaktı.
Ben tam kağıdı almış sınıftan çıkıyordum ki arkamdan biri ismimi seslendi. "İzem."
Arkamı dönüp dibime kadar giren Umut'a baktım. "Ne oldu?"
"Listeye kendini de yaz, sonuçta söz vermiştin geleceğine dair."
Şimdiye kadar aklıma gelmeyen o şey şimdi ancak aklıma gelmişti. Bir hafta öncesinde kortta konuştuğumuz zaman bir sonraki maçı izlemeye geleceğime söz vermiştim ve bu tamamen aklımdan çıkmıştı.
"Yazacağım," dedim bıkkınlıkla. "Hem sen de zırt pırt karşıma çıkmayacağına söz vermiştin."
"Ben o sözümü yeterince tuttuğumu düşünüyorum."
Doğru söylüyordu. Gerçekten de son bir haftadır onu neredeyse hiç görmemiştim.
"Maçta görüşürüz," dedi Umut arkasını dönüp arkdaşının yanına gitmeden hemen önce.
"Görüşürüz," dedim ben de.
Elimdeki kağıda baktığımda son dört kişilik kontenjan kaldığını görmüştüm. Kendimle beraber kimleri yazacağımı ve yanımda sürükleyeceğimi elbette biliyordum.
Son isimleri de yazdıktan sonra kağıdı müdür yardımcımızın odasına götürmek için bir üst kata çıktım.
***
"Saçmalama İzem, bizim ne işimiz olur futbol maçında?" diye isyan etti Kuzey son çare.
Öğle arasındaydık ve ben onlara yaptığım ufak çılgınlıktan yeni bahsediyordum. Buna da Gökçe hariç herkes fazlaca tepki göstermişti. Berat kimi izlemeye gidiyorsun bahanesiyle, Kuzey de futboldan nefret etmesini öne sürerek karşı çıkıyordu.
"Bir kere maça gitsen ölmezsin, Kuzey. Hem ismini yazdım, artık zorundasın." Kendimden emin şekilde kollarımı göğsümde birleştirdim ve arkama yaslandım.
"Ben de o gün gelmem okula, olur biter."
Ben tam ağzımı açacaktım ki Gökçe araya girdi ve benim yerime çok daha mantıklı bir savunma yaptı. "Ya o gün bizimle gelirsin ya da Kübra'yla aranızda ne olduğunu artık anlatırsın. Seç birini."
Kuzey'in kendinden emin ifadesi bozuldu ve yüzü düştü. "Tamam, geliyorum."
Berat hala suratı sirke satar halde bizi izlerken ben Kuzey'in Kübra konusunda neden bu kadar katı olduğunu ve hiçbir şey anlatmadığını düşünüyordum. Düşünüyordum ve aklıma herhangi bir ihtimal gelmiyordu.
"Ben hala kimi izlemeye gittiğini düşünüyorum abla," diye araya girdi Berat. "Sen yine kime aşık oldun da bizi de peşinden sürüklüyorsun?"
"Ömcelikle, kimseye aşık olmadım. Daha sonra ise ben ne zaman birine aşık olup sizi de peşimden sürükledim?"
Sorduğum soruyla üçü de inanmaz gözlerle bana bakmaya başladılar. "Şaka yapma, İzem. Biliyoruz Hakan olayını."
Aklıma gelen iğrenç anılarımla yüzümğ buruşturdum. "Dokuzuncu sınıfta yaptığım hiçbir şeyden sorumlu değilim."
"Bal gibi de sorumlusun abla."
Berat ve Kuzey o dönem bizimle aynı okulda olmasalar bile tüm olayları biliyorlardı ve bildikleri için de yargılama haklarını kendilerinde buluyorlardı.
Tamam, fazlaca yargılanacak şeyler yapmış olabilirdim ama yine de her konusu açıldığında bunun üzerine gidilmesi hoşuma gitmiyordu.
"Kapatın şu Hakan konusunu ya, tadımız kaçmasın yine."
"Bizim değil, senin tadın kaçıyor İzem. Yoksa ben gayet eğleniyorum senin yerin dibine girmelerinle."
Kuzey'in dedikleriyle diğerleri de gülerken tek yaptığım surat asmaktı. Belki böyle vicdana gelip de dalga geçmeyi bırakırlar diye düşünmüştüm ama onlara dalga geçmeyi bıraktırtan şey benim tavrım değil, ders zili olmuştu.
Onlar derse giderken ben de nöbet yerime geri döndüm, ne de olsa müdür yardımcılarına ayak işlerini yapacak biri lazımdı.
***
Okuldan çıkmıştık ve servisi bekliyorduk ama bizim bindiğimiz servis arıza yaptığı için bir başkasına binecektik. Hangi servise bineceğimizi kimse söylemediği için etrafta avare avare dolşıyorduk sadece.
"Hangi servise bineceğiz ya biz?"
"Bilmiyorum, Berat. Birazdan gelir söylerler."
"Bir şeyi de düzgün yapsalar bir yerleri çatlayacak," diye söylendi Kuzey.
"Söylenip durmayın," dedim sinirle. Sabahtan beri zaten bir sürü kişiyle uğraşmıştım ve üstüne bir de ikisiyle uğraşmak bana fazla geliyordu. "Gelir söylerler birazdan kimin nereye gideceğini."
İkisi de eş zamanlı olarak oflayınca sesli şekilde güldüm. Aynı anda oflamaları nedensizce çok komik gelmişti nedensizce.
"Oha lan!" Kuzey bağırıp elini Berat'a uzattı. Berat elini vurarak mükemmel bir şak sesi çıkmasını sağlarken ikisi de fazla mutluydu.
"Bu niye bu kadar mutlu etti ki sizi?"
"Sen anlamazsın abla ama az önce telapati yaptık resmen."
"Sus be," dedim parmak ucuna yükselip ensesine vurmaya çalışırken. Vuramamıştım çünkü geri kaçmıştı. "Ablaya öyle denmez."
Biz tartışırken bir adam olduğumuz yere gelip herkesin hangi servise bineceğini teker teker okumuştu. Kuzey bizden ayrı bir servise bineceği için onunla vedalaşıp kendi bineceğimiz servise geçtik.
Serviste bir tekli bir de ikili koltuk boştu yalnızca. Berat benden önce davranıp tekli koltuğa geçtiğinde ona kötü bakışlar atarak boş olan diğer yere geçtim. Tek dileğim yanıma oturacak kişinin düzgün biri olmasıydı.
Çantamdan telefonumu ve kulaklığımı çıkartıp müzik dinlemeye başlayacakken yanıma birinin oturmasıyla oraya baktım.
Gerçekten, böylesi de ancak beni bulurdu. Yanıma oturan kişi Umut'tam başkası değildi.
"Kusura bakma, gözüne çok gözükmeyeceğim demiştim ama başka boş yer olmayınca mecbur kaldım."
"Sorun değil," diye mırıldandım. Zaten tüm yol boyunca müzik dinlemeyi planladığım için çok bir etkisi olmayacaktı bana.
Kulaklığımı takıp çalma listemden dinlemek için bir şeyler bakınmaya başladım. Birden omzuma dokunulmasıyla tekrar Umut'a döndüm.
"Bir şey önerebilir miyim?"
Şu an fazlasıyla nazik davrandığı için onu reddetmeyerek telefonumu uzattım. Bir yerlere bastıktan sonra kulaklığımda bir şarkı çalmaya başlamıştı. Şarkıyı bu sefer tanımıyordum.
"Bence seversin," diyerek telefonu geri bana verdi. Ekranda açık ılan şarkıya baktım. Duman - Belki Alışman Lazım.
"Teşekkürler."
O önüne dönünce ben de başımı cama yaslayıp kulaklığımdaki şarkıyı dinlemeye başladım.
"Yalnız mı kaldın?
Bi' tek sen mi varsın?
Yalnız mı kaldın?
Belki aşman lazım"
♡♡♡
Kurgu aslında 2050'lerde geçiyor ama günümüz şartları gibi düşünerek çok takmayın. Sonraki bölümde görüşürüüüzzzz 🧡
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |