
Umut'tan
İzem arkadaşının ona seslenmesiyle beni bırakıp gittiğinde arkasından bakakalmıştım. Gerçi, ben buna alışık olmalıydım. Çok kez o beni terslemiş ve ben de bu şekilde arkasından bakakalmıştım.
Bana olan katıksız nefretini anlayamıyordum. Bunun tüm sebebi etrafında çokça abartıldığını duyması olamazdı, olmamalıydı. Nefret mutlaka bir sebebe bağlı olmalıydı.
Birden yanıma gelip boynuma atlayan Derya ile bir anlığına dengem bozulmuştu. "Yine hiç iyi değildin, abi."
Bunu derken şaka yaptığını elbette ki biliyordum. "Tabii, hep sen izledin diye oldu."
Ellerimi saçlarının arasına atıp dağıttığımda yüzünü buruşturup geri çekildi. "Sana kaç kere yapma şunu dedim ya!"
Onun cırlamasına karşın ben kahkaha atmıştım. "Annem nerede?"
"Gelir şimdi, koçun ile konuşuyordu." Annemin böyle huyları olduğunu bildiğim için çok sorgulamamıştım.
Maçın olduğu günler tüm gün izinli sayılıyorduk ve çoğunlukla maçtan sonra eve gidiyorduk. Beni de bu sefer aynı zamanda maçlarımı izlemekten hoşlandığı için annem almaya gelmişti. Derya'nın da annemin peşine takılması çok da olağandışı bir şey değildi.
"Naber cimcime?" Arkamızdan gelen Ege'nin sesiyle oraya döndük. Bana değil de Derya'ya yönelik konuştuğu için cevap vermeye tenezzül etmemiştim.
"İyiyim Ege abi, seni sormalı."
"İyiyim de," Derya'ya bakan sorgular bakışları beni buldu. "Bu niye otuz yaşında gibi konuşuyor?"
"Bilmem," dedim omuz silkerek. "Ben alıştım artık, o kadar da batmıyor."
Derya dirseğini karnıma geçirdiğinde o kadar da bir şey hissetmesem bile yalandan yüzümü buruşturdum. "Abiye vurulmaz diye bir şey duymadın mı sen?"
"Onu diyenler seni görmemiş bir kere."
Arkamızdan gelen topuklu ayakkabıların yere vurma sesi annemin buraya geldiğini işaret ettiği için ona cevap vermek yerine anneme döndüm. "Anne, kızın benimle uğraşıyor."
Annem yanıma kadar geldi ve bana üstünkörü sarıldı. Sonra da yanağımı sıkarak "Kocaman oldun hâlâ kardeşini şikayet ediyorsun, ayıp ya," dedi.
Yan tarafımdan Ege'nin gülme sesini duymamla göz devirdim. Annemin sevecen hallerine elbette ki lafım yoktu ama atkadaşlarımın yanında yapması hoşuma gitmiyordu.
"Çok iyi oynadınız, tebrik ederim," diyerek yanağıma hafifçe vurdu.
Hayır yani, yanağımla ne alıp veremediği vardı anlayamıyordum.
"Teşekkür ederiz Yağmur Abla."
Ege'nin konuşmasıyla annem onun varlığını yeni fark etmiş olacak ki o tarafa ilk kez döndü. "Ay, ben seni hiç fark etmemişim Ege. Kusura bakma."
Onun yanına gidip ona da üstünkörü sarıldı. "Seni de biz bırakalım istersen."
Ege ne diyeceğini bilemediğinden olsa gerek, bir anneme bir de bana bakıyordu. Bana baktığında ağız hateketleriyle gel, dedim. Eğer teklifini reddederse bile annemin ısrar ederek ona kabul ettireceğinin farkındaydım.
"Olur," dedi Ege çekingen bir tonda. Onun da bize katılmasıyla dört kişi birlikte annemin arabasına doğru ilerleyip bindik.
Yolculuk genel manada sessiz geçmişti. Ege'nin evi zaten sahaya çok uzak olmadığı için onunla yaptığımız yolculuk çok kısa sürmüş ve onu bırakıp biz eve geçmiştik.
Eve girer girmez içeriden babamın sesini duydum. "Hoş geldiniz," diye seslendi salondan. Sesini takip ederek salona girdim ve onu koltukta yatmış elindeki spor dergisini okurken buldum. Normalde gözlük takmasa bile yaşının getirdiği şeylerden dolayı son bir yıldır yakın gözlüğü kullanmaya başlamıştı.
"Hoş bulduk," dedim ilk önce omzumdaki çantayı sonra da kendimi onun hemen karşısındaki koltuğa bırakırken.
"Nasıl geçti maç?"
"Kötüydü ya," dedim sahte bir üzüntüyle. "O kadar da fark atamadık, sadece iki fark vardı yendiğimizde."
Babamın ilk önce çatılan kaşlarının sonradan dediklerimi duymasıyla şaşkınlıkla havalanmasını keyifle izledim. "Eşek sıpasına bak, bir de şaka yapıyor babasına." Ayağa kalktı ve salondan çıkmadan önce yanıma gelip kafama hafifçe vurdu. "Kalk da bir duş al, leş gibi terlemişsin."
Bir şey demeden onun dediğini yapmak için onun arkasından ayaklandım. Çantamı da alarak yukarı kattaki odama çıktım.
Soğuk suyla aldığım beş dakikalık duşun ardından odamda yarı giyinik olacak şekilde dikiliyordum. Sebebi de Ege'nin bana acil bak başlıklı mesajdı. Mesajı gördüğümden beri kitlenip bakmamın sebebi ise mesajın İzem ile alakalı olmasıydı.
İzem bir fotoğraf paylaşmıştı ve fotoğrafın arka planında ben de vardım. Aslında bunun tüm sebebinin bugünki maçta çekilmiş bir fotoğraf olmasıyla alakası vardı ama ben onunla aynı karede olmayı bile nedensizce çok güzel bulmuştum.
Onu seviyordum. Belki aşk olacak kadar büyük hislerim yoktu ama seviyordum. Bu sevginin nasıl başladığı hakkında da pek bir fikrim yoktu. Sadece her şey yaptığımız maçların devre aralarında gözlerimin nedensizce yan taraftaki kortu bulmasıyla başlamıştı. Ki zaten gerisi de çok hızlı gelişmişti.
Bundan sadece Ege'nin haberi olsa da beni bir şekilde o kortta yalnızken yanına gitmeye ikna etmiş ve olaylar daha da alevlenmişti. Tabii alevlenen taraf sadece ben oluyordum, o hâlâ benden nefret ediyordu.
Önümdeki fotoğrafa bir kez daha baktım ve derince iç çektim. Kahverengi, uzun saçları, yine saçlarıyla aynı renkteki gözleri ve onda daha sayamayacağım güzel bulduğum detaylar beni ona itiyordu.
Bugün kendimi onun dibinde bulduğumda da böyle olmuştu. Ona verdiğim sözü tutmaya çalışsam da kendimi bir şekilde onun yanında buluyordum. Üstüne üstlük bugün ona gereğinden fazla yaklaşmam da benim aleyhime olmuştu. Resmen onu öpmeyi bile düşünmüştüm birkaç saniye içerisinde.
Odamın kapısı vurulmadan çaılduğında telefon ekranını kapatıp yatağıma fırlattım. Gelenin babam olduğunu biliyordum çünkü odama bu şekilde giren bir tek o vardı.
"Az önce duştan çıktığımı biliyorsun değil mi baba?"
"Biliyorum," dedi odaya girip kapıyı arkasından kapatırken. Ben daha ağzımı açmadan babam ne diyeceğimi anlamış gibi lafa atlamıştı. "Bilmem farkında mısın ama sen benim oğlumsun, ayıp olan bir şey yok yani."
Bir şey demeden sadece göz deviridim.
"Bir daha bana göz devirirsen o gözünü oyarım."
Bana kıyamayacağını ikimiz de biliyor olsak da ciddiye almış gibi davranmak en iyisiydi.
"Direkt konuya gireceğim, beni annen seni sorgulamam için gönderdi." Ben tam ağzımı açıp nedenini soracakken babam tekradan söze girip açıkladı. "Sevgilin mi var senin?"
Babam olayları en başından beri biliyordu ve hatta İzem'le nasıl yakınlaşacağım konusunda bana nasihat bile vermişti. İşin garibi, tam manasıyla olmasa bile işe yaramış ve İzem son zamanlarda bana bir tık daha ılımlı yaklaşmaya başlamıştı.
"Hayır," dedim direkt.
"Annenler seni bir kızla görmüş maç çıkışında, bana bahsettiğin o muydu?"
"Evet de annemler nasıl görmüş beni onunla?"
"Derya senin yanına gelmeden yanında o varmış, o öyle görmüş. Sonra da biliyorsun zaten gider her şeyi annesine anlatır, bunu da anlatmış. Annen de bana dedi git şuna sor neymiş ne değilmiş, diye."
Sanırım en son Umut'lar duyar gibi bir oyun oynuyorlardı ve benim bundan da heberim yoktu. "Dedikodu ağınız da maşallah, çok genişmiş."
"Dedikodu falan değil, oğlumun hayatında olup bitenden haberdar olamayacak mıyım ben?"
Bababmın ne zaman bir şey söylesem ben babayım kartını kullanması bazen çok sinir bozucu olabiliyordu, özellikle de şu an.
"Ol tabii ama gelip bana sorsanız daha mı iyi olur sanki?"
"Soruyorum ya işte," dedi hemen. "Ayrıca ne beceriksizin bir hafradır hâlâ yakınlaşamadın şu kıza."
"Ben beceriksiz değilim, o bana karşı çok önyargılı. Senin iyi olduğun için benim abartıldığımı düşünüyor, sürekli ne kadar egolu olduğumu öne sürüyor."
Ben daha İzem'in benden uzak durma sebeplerini sayacakken babam araya girdi. "İyi oynadığın için iyisin ve iyi oynadığını bildiğin için egon var. Bunu görmesi gerek sadece."
Oflayarak başımı geriye attım. "Olmuyor işte."
"Boş ver, elbet o da görür.
Babamın aşırı yaratıcı tavsiyesini ciddiye almamayı tercih etmek sanırım en mantıklısıydı.
"Umut! Toprak! Gelin hadi yemek hazır!" Annemin aşağıdan ikimize de seslenmesiyle beraber odadan çıkıp mutfağa indik.
♡♡♡
Toprak'ı yazmayı o kadar özlemişim ki bölümü hemen yazıverdim gerçekten 🫠
Perşembeye kadar bölümü yazabilirsem atarım ama eğer atamazsam bayram sonuna kadar atamam, haberiniz ola. Sonraki bölümde görüşürüüüzzzz 🧡
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |