35. Bölüm

Gökkuşağı | Özel Bölüm

uranüs
justtbirisii

Bir kitabun daha son satırlarına hepiniz hoş geldiniz, umarım beğenirsiniz.

Aslında bu bölüme şarkı koymak isterdim ama karar veremedim, o yüzden siz sizin için bu hikayeyi hatırlatan şarkı hangiyse onu bu bölümün şarkısı yapın.

İyi okumalarrr

___

"Şaka yapıyorsun, değil mi abiciğim?" diye sordu abim anlamdıramadığım endişesiyle. Görüntülü konuşma ekranından bir bana bir de kadrajdaki elimin yüzük parmağına bakıyordu.

"Şaka değil abi, evleniyoruz."

"Nerede o lavuk?"

Evlilik teklifi aldığımı abimle paylatığımda almayı beklediğim ilk tepki kesinlikle bu değildi. Yüzüm asılmıştı. Omuzlrımı düşürerek arkamda kalan koltuğa yığıldım. "Burada," dedim homurdnarak. Bir yandan telefonu hemen yanımdaki Gece'ye uzatıyordum.

"Merhaba, abi.

"Ne abisi lan? Nereden abin oluyorum ben senin?"

Ve bu çıkışla da anlıyoruz ki abim öğrendiği şeyin şokundan saçmalıyordu sadece. Çünkü Gece ona normalde de abi diye hitap ediyordu.

"Abi sen ilk önce olayın şokunu bir atlat, sonra konuşalım bence," diye araya girdim.

Abim tam bir şey söyleyecekken odağı bizden başka bir yere kaydı. "Kiminle konuşuyorsun?" diye soran Bade ablanın sesini duydum.

"Seda'yla."

Biraz sonra kadraja o da girdiğinde gülümseyerek selam verdim. "Nasılsınız çocuklar?"

"Nasıl olalım abla, aynı gidiyor. Sen nasılsın?"

Bade abla cevap verecekken abim lafa atlamıştı. "Aynı gittiğinden emin misin?"

"Evet, abi. Son bir haftadır aynı gidiyor." Aslında teklifi daha dün almıştım ama abimi azıcık sinirlendirmekten zarar gelmezdi.

"Benim bilmediğim ne var siz üçünüzün arasında?"

Bir şey demeden sadece sağ elimi kadraja soktum. Bade ablanın değişen mimiklerine anbean şahit olurken tek yaptığım gülümsemekti.

"Tebrik ederim!" dedi heyecanla. Abimden de beklediğim tepki buydu ama kendisi tam manasıyla bir odun olduğu için o türden bir tepki vermişti.

Abimin yüzünü buruşturduğunu gördüm. Tam duygu sömürüsüne geçecektim ki Bade abla araya girdi. "Hiç öyle yüzünü buruşturma, sen de birilerinin kız kardeşiyle evlisin sonuçta."

Abim ilk an söyleyecek bir şey bulamasa da sonrasında karşı atağına geçmişti. "Ama ben sana evlilik teklifi ettiğimde bizim iki yıllık bir ilişkimiz vardı."

"Ne yani? O işler süreyle mi ölçülüyor?" diye araya girdim.

"Gerekirse evet, küçük hanım. Ayrıca ne demek benim bundan bir hafta sonra haberim oluyor?"

Abimin cümlesiyle kadrajın dışında kalan Gece gür bir kahkaha patlattı. "Daha bir gün oldu abi, Hilal seni sinirlendirmek için söylüyor."

"Niye araya giriyorsun ya? Ne güzel eğlene-" Cümlemi yarıda kesmeme sebep olan şey abimin bana olan sert bakışlarıydı. Ama o bakışlar da Bade abla tarafından yumuşatılmıştı.

Ne demiş Yavuz Sultan Selim, "Arslanlar pençemin korkusundan tir tir titrerken, beni bir gözleri ahuya esir etti felek."

"Neyse abiciğim, ben kapatıyorum şimdi. Sonra görüşürüz."

"Görüşürüz," dedim son heceyi uzatarak. Telefon hiç beklemeden kapandığında arka planda ne yapacaklarını az çok tahmin edebiliyordum.

Abimin özel hayatını düşünmek pek de iç açıcı bir şey olmadığı için telefonu kenara bırakıp hemen yanımdaki sevgilime yöneldim. Kollarımı bıynuna dolayıp bacaklarımı bacaklarımın üzerine attığımda beni cevapsız bırakmayıp belime sarılmıştı. "Abin benim burnumdan getirecek, değil mi?"

"Eh, senin buna razı olmuş olman gerekirdi."

"Zaten ben söz konusu sensen her şeye razıyım balım."

Güya edebiyatçı olan bendim ama onun ağzı benden kat be kat daha iyi laf yapıyordu. Bundan şikayetçi de değildim, bana söylediği güzel sözler her seferinde ilkiymiş gibi heyecanlanmama sebep oluyordu çünkü.

"Yalnız, bu kadar etkileyeci olmazsanız sevinirim beyefendi," dedim dudaklarına uzanırken.

"O zaman da sen bana bakmazdın, onu ne yapacağız?"

Hafifçe güldüm. "Ben her türlü seni sevmenin bir yolunu bulurdum."

🌙

Her ne kadar abim buna şiddetle karşı çıksa da evlenmek için biraz acele ediyorduk. Her seferinde çok erken mi oldu diye düşünsem de sonrasında doğru kişiyle doğru zaman diye bir şey olmadığını, onunlayken her zamanın doğru olduğu aklıma geliyordu. Ve ben Gece'nin o doğru kişi oldupundan adım gibi emindim.

Gelinlik için model bakmaya gelmiştik ve ben son bir saattir üzerime giyip çıkarttığım gelinliklerden dolayı çok yorulmuştum ve yığılıp kalmıştım. Etrafımdaki yetkili heyet de buldukları modelleri bana gösteriyordu bu sırada.

"Bu nasıl?" diye sordu Güneş elindeki gelinliği göstererek. Kendisi iki ay önce benim mezun olduğum üniversitenin inşaat mühendisliği bölümünü kazanmıştı ve buraya yerleşmişti. Son zamanlarda da sürekli görüşüyorduk ve çopu konuda onun ve Esin'ün görüşleriyle hareket ediyordum.

Elindeki gelinliği inceledim biraz. Kabarık olmayan, oldukça sade, kolsuz bir modeldi. Açıkcası istediğim şeye en benzeyen buydu gördüklerimin arasında.

"Çok güzelmiş, hatta galiba favorim bu."

Saçını savurdu ve annesine ben demiştim gibi bir bakış attı. "Sizin kaç saattir yapamadığınız işi ben hemen yaptım bak, görüyor musunuz?"

"Tamam kızım, anladık. En iyi sen tanıyorsun yengeni."

"Tabii ki de tanıyacağım, başka yengem mi var sonuçta?"

İkisinin konuşmasını bölerek ayaklandım ve Güneş'in elinden gelinliği aldım. "Ben bunu deneyip geliyorum."

Kabine girip gelinliği denedikten sonra kabinin içindeki aynadan bendeki duruşuna baktım. Üzerime oldukça iyi oturmuştu ve gerçekten de tam olarak istediğim gibiydi.

Aynadan kendime bakarlen gözüme elimdeki nişan yüzüğü iliştiğinde hafifçe gülümsedim. Nişan ve isteme bir ay önce aynı anda olmuştu ve en azından benim açımdan olaylı geçmişti. Bunun birden fazla sebebi vardı ve en önemlisi abimin ilk başta gönülsüz görünüp herkesin ödünü patalatmasıydı. Neyse ki sonunda şaka oldupunu söyleyerek toparlasa da akşamına hem annemden hem kwarısından hem de benden böyle şaka mı olur diye azar işitmişti.

Bunun dışında olanlar da erkek tarafının az kalsın yolu karıştırıp bambaşka bir yere gidecek olmaları, tuzlu kahve saçmalığına hayır dememe rağmen kuzenlerimin benden habersiz kahvenin yanındaki suya dört kaşık kadar tuz atmaları ve kurdele kesilirken makasın gerçekten kesmemesi de vardı.

Neyse ki bir şekilde atlatmıştık ve ben düğünüm olabildiğince güzel ve olaysız olmasını umuyordum.

Kabinden çıkıp önümdeki topluluğa üzerimdekini gösterdim. Hepsi de, özellikle de annem, beğendiklerini bakışlarından belli ediyordu.

"Çok güzel olmuşsun canım kızım," dedi annem bana doğru yaklaşıp omuzlarımdan kavrarken.

"Bunda mı karar kıldınız?" diye sordu arkadan satış çalışanı kadın.

"Evet, bu tam olark istediğim gibi."

"O zaman isterseniz ölçülerinizi alalım, üzerinize göre ayarlamasını yapalım."

Kadının bahsettiği ayarlmalardan sonra tam manasıyla pertim çıkmış, ama istediğimi de elde etmiş şekilde oradan çıkmıştık. Esin işi olduğu için bizden hemen ayrılsa da biz dörtlü olarak Gece'nin bizi almasını bekleyecektik.

Telefonumu çıkartıp müstakbel kocamı aradım ve açmasını beklmeye başladım. Çok geçmeden çağrı cevaplandı. "Efendim balım?"

"Bizim işimiz bitti, bizi almaya gelir misin?"

"Gelmeme gerek yok, zaten oradayım."

Gece'nin cünlesiyle etrafıma gzö gezdirip tanıdık arabayı aradım. Az ileride duruyordu. "Gördüm seni, geliyoruz."

Annemleri de toplayıp oraya doğru ilerledik. Arabaya vardığımızda ben ilk önce elimdeki gelinliği bagaja koymuştum ve bu sırada diğerleri arka koltuğa geçmişlerdi. Ben de en son bana kalan yereç yani ön koltuğa oturduğumda Gece arabayı çalıştırdı. "Nasıl geçti gününüz?"

"Yorucu," diye atladım hemen.

"Ama istediğini bulduk sonuçta kızım, niye hayıflanıyorsun ki?"

"Boşver Mehtap, kız az nazlansın nişanlısına," diye lafa gird annem.

Vallahi annem diye demiyordum haklı komuşmuştu.

Gece'nin hafifçe güldüğünü duydum. "O zaman seni kaçırmama bir şey demezsin herhalde?"

"Ne zaman bir şey dedim?"

Bizim flörtleşmemize annemlerin de şahit olması nednesizce o kadar da rahatsız etmemişti beni. Zaten annemler de kendi aralarında başka bir muhabbete dalmışlardı anında, yani bizimle ilgilenmiyorlardı.

İlk önce onları burakmış, sonrasında da Gece'nin beni kaçıracağını söylediği yere gelmiştik. Lüks olmasa da şık bir restorana getirmişti beni.

Kapımı benim için açtı ve inmemi bekledi. "Bekler misim bir saniye," dedi kapıyı kapatıp bagaja yönelirken. Elindeki renkli çiçek buketine ben öylece bakarken o da bana gülümsyerek bakıyordu.

"Buyur sevgilim," dedi buketi elime tutuştururken. "Tabii bir sen etmezler ama."

"Çok teşekkür ederim," dedim bile elimde çiçekleri tutup diğeriyle ona sarılırken. "Ama bugün hangi özel gün de ben unuttum acaba?"

Güldü ve dudağıma kısa bir buse kondurdu. "Bugün senin ben öylece otururken yanıma gelip benimle konuşmak istemenin üzerinden tam bir yıl geçti. Yani, ben hayatımın ışığını kazanalı bir yıl oluyor."

Benden böyle behsetmesi ilk günki gibi kalbimi tekletmişti. "O zaman iyi ki de yanına gelmişim," dedim ben de onun gibi gülerek.

"İyi ki o gün beni fark etmişsin de buralara gelmişiz. İyi sen benim hayatıma girmişsin balım."

🌙

Önümdeki kitap dolu standa bakarken hissettiğimm güzel duyguların tarifi yoktu.

İlk kitabım basılmıştı ve bugün ilk imzam olacaktı. Benim için bir iki yıl öncesinde hayallerden de öteydi ama şimdi gerçekleşmişti.

Bir anda omzuma atılan bir kol beni yana doğru çekmişti. İlk anda ürksem de sonrasında beni kendine çeken bedenden gelen tanıdık koku beni rahatlatmıştı.

"Neden bilmiyorum ama gerçek gibi gelmiyor," dedim başımı göğsünine yaslarken.

"Ama gerçek ve sen başardın."

Saçlarımın arasında hissettiğim öpücükle benden bağımsız gözlerim kapanmıştı. "Seninle başardım, sen olmasan bu kadarına cesaret edemezdim."

İmzanın başlamasına iki saat vardı ve az da olsa insanlar gelmeye başlamışlardı. Çok fazla göz önünde bulunmamak için Gece'yi de kendimle beraber sürükleyerek daha sakin bir yere geçtim.

"Neden göz önünde olmaktan bu kadar çekiniyorsun anlamıyorum, sonuçta eninde sonunda oradakilerle yüz yüze geleceksin."

Gece'nin beni rahatlatmaya çalıştığını bilsem de sözleri beni nedensizce daha da germişti. "Yine de çok gerginim, ilk imzam sonuçta."

Gece heyecanımı onlar üzerinden atmaya çalıştığım ellerimi avcuna aldı ve kendine çekti. "Hiçbir şey için gerilmene gerek yok, her şey çok güzel olacak."

"Ya olmazsa?"

"Olacak, göreceksin." Eğilip dudaklarımdan öptü kısaca. "Olmazsa bile kocan burada."

Dediği şeyle sesli şekilde güldüm. Evleneli bir seneden fazla oluyordu ve Gece anladıpım kadarıyla her fırsatta bunu dile getirmekten fazlasıyla zevk alıyordu. Gerçi, ben de onun kocam olmasından ziyadesiyle memnundum.

Kollarını etrafıma dolayıp beni iyice kendine çekti sıkıca sarıldı. "Her şeyi en iyi şekilde yaptın ve bundan sonra da yaptıklarının karşılıpını alacaksın. Bu kalabalık senin tüm emeklerinin karşılığı, senin bunun için sevinmen lazım."

"Biliyorum, seviniyorum da ama yine de gerginim."

"Alt tarafı bir imza, ne olabilir ki en fazla?" diye sordu yüzüme bakmak için hafifçe geri çekilip.

"Rezil olabilirim?"

"Sen böyle strese girdikçe rezil olma ihtimalin daha da artıyor, farkında mısın?"

Hafifçe omzuna vurdum. "Sus, farkındayım zaten."

Güldü ve tekrardan dudaklarımı öptü. Beni öptüğü, bana sarıldığı veya sadece o güzel gözleriyle gözlerime baktığı zamanlarda beni ne kadar sevdiğini öyle güzel hissettiriyordu ki bana, sanki başka türlü yaşamazmışım gibi geliyordu.

Neyse ki, o günki imza tamamen olaysız şekilde ve çok güzel geçmişti. Tek eksisi o kadar insanla muhattap olmanın beni beklemediğim şekilde yormasıydı.

Eve geldiğimizde ilk iş kendimi rahat bir yere, Gece'nin kollarına, bırakmak olmuştu. Bu kadar yorulacağımı asla tahmin etmesem de kendimi gereğinden fazla halsiz hissediyordum.

"Ne yapalım bugün yemeğe?" diye sordu Gece bir yandan saçlarımla oynarken. Aslında benim bir şey yapmayacağımı, her şeyi kendisinin yapacağını biliyordu ama yine de her seferinde bu şekilde soruyordu.

"Canım bir şey istemiyor," dedim yüzümü ekşiterek. "Sadece uyumak istiyorum."

"Emin misin?" diye sordu inanmadığını belli eden ses tonuyla. "Bu kadar yorulduğunu söyleyip de bir şey yemeyecek olamazsın."

"Bence de saçma ama gerçekten tek istediğim uyku."

Göz kapaklarım yavaş yavaş ağırlaşırken onlara karşı koymak yerine kapanmalarına izin verdim ve kendimi tamamen Gece'ye bıraktım. Çok geçmeden beni kucaklayıp havalandırdığını hissetmiştim uyku ile uyanıklık arasında. Sonrasında da üzerimi değiştirip beni yatağa yatırdığını fark etsem de ne gözlerimi açtım, ne de kılımı kıpırdattım.

Gecenin bir yarısında midemde bir şeylerin hatektlendiğini hissederek uyandım ve direkt odanın içindeki banyoya girdim. Midemde olan az miktardaki besini de klozetin içine gönderdikten sonra kendimi kısmen de olsa rahatlamış hissediyordum.

Sifonu çekip elimi yüzümü yıkadığım sırada arkamda bir hareketlenme hissetmemle aynadan oraya baktım. Gece ayakta dikilmiş uykudan tam açamadığı gözleriyle beni süzüyordu. "Bir şey mi oldu?"

"Yok bir şey, kustum sadece." Bunu böyle dile getirmemin sebebi midemin kendimi gereksiz yere strese soktuğumda anında etkilenmesiydi. Dün olanlar da tam olarak böyle olduğu için şu an yaşanan olayı normal karşılıyordum.

"Sadece mi? Kustun ve sadece mi diyorsun?"

"Boş yere stres yaptım ya, ondandır. Böyle şeylerde midem çok çabuk etkileniyor, biliyorsun."

Anladığını belirterek başını salladı. "Biliyorum, ama sabaha da aynı okursan doktora gidelim. Birkaç gündür fazla halsizsin zaten."

"Sabah bakarız, uyuyalım şimdi," dedim ışığı kapatıp banyodan çıkarken. Gece'nin de arkamdan geldiğini fark etmiştim.

Sabaha bir şeyim kalmayacağını düşünsem de sabahleyin uyanmam da aynı sebepten ötürü olmuştu. Doğru düzgün bir şeyler yemememe rağmen böyle olmam sadece beni değil, Gece'yi de endişelendirmişti.

İlk iş olarak beni hazırlamış ve hastaneye götürmüştü. Randevu sırası vesaire ile uğraştıktan sonra nihayet doktora gözükebildiğimizde de kadın yüzüme bile baköadan şikayetlerimi üstün körü dinlemiş ve tahlil istemişti. Bu sefer de kan vermiş ve sonuçlar için öğleden sonra tekrar gelmemizi söylemeleriyle hastaneden çıkmıştık.

"Umarım kötü bir şey çıkmaz," dedi Gece evin kapısını açarken.

"Sus, kötüyü çağırma. En fazla üşütmüşümdür."

"Ama üşütsen niye kan tahlili istesin ki?"

Onun bu kadar paranoyak düşünmesine güldüm. "Grip için gittiğinde de kan verirsin akıllım, bir şey değişmiyor yani."

Gece o an söylediklerimle fazlasıyla ikna olmuşa benziyordu. Ben de zaten ona da söylediğim gibi basit bir üşütme olduğunu düşünüyordum.

Yinde de öğlede sonra doktora tekrar gittiğimde öğrendiğim şeyler kesinlikle tahmin ettiğim şeyler değildi.

Hamileydim.

O an Gece'nin de yanımda olmasını isterdim ama o dersi olduğu için okula gitmek zorunda kalmıştı. Aslında izin de alabilirdi ama ben onu ikna etmiştim. Şimdi de keşke ikna etmeseydim diyordum.

Akşama kadar yapmam gereken çok fazla şey varken ben bunların çoğunu erteleyip sadece oturmuş ve karnımdaki canın varlığına alışmaya çalışmıştım. Aslında duyduğum ilk andan beri bunu kabullensem de hala çok uçuk geliyordu bana anne olmak.

Ev sessiz olduğu için Gece'nin anahtarı deliğe sokup kapıyı açışı bile net şekilde duyulmuştu bana. O daha kapıyı açmadan ayaklandım ve karşılamak için hole çıktım. Bu haberi direkt vermeli miyim yoksa özel bir an için saklamalı mıyım diye biraz tereddüte düşsem de bunu daha fazla içimde tutamayacağımı fark etmiştim onu gördüğüm an.

"Hoş geldin," diyerek boynuna sarıldım direkt.

"Hoş buldum."

Geri çekilip ceketini çıkartması için ona biraz alan tanıdım. Çıkarttığı ceketi vestiyere astıktan sonra odaya doğru ilerledi, ben de tabii arkasından gittim.

"Ne dedi doktor?"

Bir yandan üzerini değiştiriyor, bir yandan da ne diyeceğime bakmak için bana bakıyordu.

"Bir şeyim yokmuş, hatta turp gibisin dedi."

"O zaman bu belirtiler neymiş?" Tişörtünü de üzerine geçirip yanıma yatağa oturdu. Azlında biraz düşünse ne oldupunu bulabilirdi ama ona bu süreyi tanımadan direkt söyledim.

"Hamileyim."

Yüzündeki endişenin yerini heyecana, oradan da mutluluğa bırakışına anbean şahit oluyordum. Yalnızca mimikleri hareket ediyor, kendisi sanki inme inmiş gibi hareketsiz duruyordu.

"Gerçekten mi?" diye sordu en sonunda.

"Gerçekten," dedim ve eşofmanımın cebinde tuttuğum ultrason fotoğrafını çıkarttım. "Bak, burada hatta."

Gece çekingen hareketlerle fotoğrafa uzandı ve eline aldı. Bir elindekine, bir de karnıma bakarken sanırsam hala olayın gerçekliğini sorguluyordu.

Gözlerinin dolduğunu gördüğümde ben de ondan farklı durumda değildim. Elindekini kenara bıraktı ve incitmekten korkarcasına sarıldı bana. "Gerçek gibi gelmiyor," diye mırıldandığını duydum.

"Biliyorum. Ama gerçek ve bizim bir bebeğimiz olacak."

Sanki yeterince yakın değilmişiz gibi beni iyice kendisine çekti. "Sizi çok seviyorum," dedi bana ve varlığını yeni öğrendiği bebeğimize. Her ne kadar o şu an nohut tanesi kadar olsa da babasının sevgisini hissedebildiğini düşünüyordum. Ve biliyordum ki bu sevgiyi ondan alabilecek hiçbir şey yoktu.

🌙

Artık önünde beklemeye alıştığımız kadın doğum polinkliniğindeydik. Hamile olduğumu öğreneli yaklaşık üç ay oluyordu ve tüm bu süreç boyunca bebeğimizin cinsiyetini öğrenebilmeyi umduğumuz ilk randevuydu bu.

Gece tek elini karnımın üzerine koymuş hafifçe okşuyordu. "Sence cinsiyeti nedir?" diye sordum birden. Bu soruyu ona sayısız kere sormuş olamama rağmen tekrar sormakta bir sakınca görmemiştim.

"Bir tanem her seferinde bilmiyorum dememe rağmen neden soruyorsun?"

"Çünkü benim herhangi bir tahminim yok ve senin olsa güzel olurdu."

Güldü dediğim şeye. "Tahminim yok ama ne yalan söyleyeyim, senden küçük bir tane olması çok güzel olur."

"Kız babası olmak istiyorsun yani?"

"Kız veya erkek olması fark etmez, sadece baba olmak için bile çok heyecanlıyım."

Gerçekten de her gözlerinin içine baktığımda gördüğüm o parıltı bu sözlerini kanıtlar nitelikteydi.

Biraz sonra ismimiz söylendiğinde muayne odasına girdik. Doktor birkaç rutin sorudan sonra bizi ultrason odasına almıştı.

"Evet, bebek sonunda kendini gösterdi."

Zaten bir önceki kontrolde doktorun bir tahmini olduğunu söylemesinden dolayı bu ana hazırlıklı olmamız gerekiyordu ama öyle olmamıştı. Kalbim güm güm atıyordu ki Gece'nin de elimi tutan elinin sıkılığı ne kadar heyecanlı olduğunu gösteriyordu.

"Bir tahmininiz var mı?"

Ben daha ağzımı açmadan Gece lafa atladı. "Hayır."

Bir an önce öğrenmek konusundaki sabırsızlığı beni güldürmüştü.

"Burada küçük bir kız görüyorum," dedi doktor.

Doktorun cümlesiyle anında birbirimize baktık. Gece'nin tam manasıyla gözleri parlıyordu.

O gün akşama kadar da Gece'nin bu hülyalı hali devam etmişti. Gün boyu boşluğa bakıp dalıyordu, her seferinde de ne düşündüğünü sorduğumda kızımızı diyordu.

Onun bu halleri bana öyle tatlı geliyordu ki mıncırarak yemek istiyordum.

"İsim işini ne yapacağız?" diye sordu Gece bir anda. Bunu hep cinsiyetini öğrendikten sonrasına ertelemiş de olsak benim aklımda hal tek bşr fikir yoktu.

"En ufak fikrim yok," dedim omuz silkerek. "Bence ben tamamen sana bırakmalıyım o işi."

"Emin misin?" diye sordu dediğimi teyit etmek istercesine. "Ben sen karar vermek istersin diye düşünmüştüm."

"Hayır, bir insanın tüm hayatı boyunca kullanacağı isme karar vermek gibi bir sorumluluğu almak istemiyorum,"

"Bence ikimiz de birer isim koyalım, hem böylece büyüdüğünde hangisi hoşuna giderse onu kullanmış olur," diye bir öneri attı Gece.

"Bak bu mantıklıymış."

"Benim ismim de öyle konulmuş, oradan aklıma geldi."

Üç senedir birlikte olmamıza rağmen yeni öğrendiğim bu bilgi beni şaşırtmaya yetmişti. "Bana niye şu an söylüyorsun bunu?"

"Bilmem," dedi omuz silkerek. "İsmimin nereden geldiğini merak edeceğini hiç düşünmemiştim."

"Gayet de merak ediyorum, nereden geliyormuş?"

Benim çocuksu merakım onu güldürmüştü. "Annem hep bir oğlu olursa ismini Asaf koymak istiyormuş, o oradan geliyor. Babam da annemin ismi Mehtap olduğu için onunla uyumlu olsun diye koymuş."

Kendisi benim ismimin hikayesini zaten daha önce dinlediği için anlatmamıştım. Aslında, öyle çok bir hikayesi de yoktu. Sadece Seda babaannemin ismiydi ve babam da Hilal'i kendi koymak istemişti.

"Her neyse, bunları düşünmek için önümüzde koca bir beş ay var. Ben şimdi uyumak istiyorum."

Gece'nin güldüğünü duyduğum sırada gözlerim kapanmıştı. Kendimi en güvenli hissettiğim yerde, onun kollarında, uykuya teslim ederken hala doğacak kızıma ne isim vereceğimi düşünüyordum.

🌙

*ilahi bakış açısı*

Bazı şeyler, insanın başına hiç beklemediği anlarda gelebiliyordu. Mesela normalde otuz sekizinci hafta dolduğunda doğması gereken bebeklerini çok daha öncesinde ansızın gelen bir sancılanmayla hastaneye gittiklerinde kucaklarına alacaklarını hiç düşünmemişiti Hilal.

O gün normal bir şekilde kahvaltılarını ederlerken aniden karnına giren bir sancı ve ardından da suyunun gelmesiyle kendilerini hastanede bulmuşlardı. Doktor doğumun başladığını söyleyerek direkt olarak doğumhaneye almıştı onları. Yine doğum çok ani gerçekleştiği ve beklenmediği için yanlarında yakınları da yoktu.

Doğumhanenin içindeki telaşlı hal bebeğin ağlama sesiyle beraber çok daha stabil hale gelinceye kadar yaklaşık bir saat geçmişti. Bu bir saat bohunca Gece karısının ne kadar acı çektiğini ancak düşünebildiği için elinden geldiğince ona güç vermeye çalışmıştı. En sonunda kızları annesinin kucağına verildiğinde ikisiçde sanki dünyadaki en güzel şeymiş gibi ona bakıyorlardı.

Ama bu an çok uzun sürmemişti ve ilk kontrolleri yapılması için bebek çocuk doktoruna teslim edilirken Hilal'i odaya çıkartmışlardı. Gece de orada durmayıp karısıyla beraber odaya gelmişti.

Dışarıda Ocak ayına rağmen güneşli bir hava vardı. Hilal camdan açık gökyüzünü seyrederken bir anda cama vurmaya başlayan yağmur damlalarını görmesiyle gülümsedi. Belki henüz yeni anne olmuştu ama içindeki o çocuk her zaman gökkuşağına hayranlıkla bakacaktı. "Gökkuşağı çıkacak."

"Belki de çoktan çıkmıştır," dedi Gece onun bu dediğine karşılık.

Hilal ne olduğunu anlayamamış şekilde ona bakınca açıklamasını yaptı. "Aysima Alkım Yalçın. Olmaz mı?"

(y.n.; Alkım, gökkuşağı demek.)

Hilal kızlarına Aysima ismini koymak istediğini ona çok daha önceden söylemişse de Gece'nin hangi ismi seçtiğini bilmiyordu. Şimdi ise bunu duymasıyla fazlasıyla hoşuna gitmişti. "Olur, hem de çok güzel olur."

Çok geçmeden kucağında bebek ile gelen hemşire ilk önce Hilal'e nasıl emzireceğini anlatmış ve daha sonrasında onları baş başa bırakmıştı.

"Kuvözde kalması gerekmediği için mutluyum," dedi Hilal kucağındaki kızını izlerken.

"Ben de öyle. Küçücük haliyle annesinden ayrı kalmaması daha iyi bence."

Gece yatağın başında ayakta dikilmiş, aşık olduğu iki kişiyi izliyordu yalnızca. Küçük kızının annesinden beslenmesini, daha sonrasında da memeyi bırakıp uyumasını hülyalı ruh haliyle seyretti yalnızca.

Hilal kucağında uyuyan küçük kızı babasına uzattı. "Beşiğine yatırır mısın?"

Gece tedirgin şekilde ona uzanıp kucağına aldı. Minik bedeni onun kolları arasında daha da küçülürken Gece onu neden kucağına aldığını unutmuş gibi, yalnızca kucağındaki kızını izliyordu. "Sana benziyor," dedi fısıltıya yakın bir sesle.

Gerçekten de Gece onu Hilal'in bebeklik fotoğraflarından fırlamış gibi görüyordu. Tek fark, Alkım'ın alnındaki ufak, kalp şekline benzeyen doğum lekesiydi.

"Saçlarını senden almış ama."

Alkım'ın isminin aksine babasınınki gibi siyah saçları henüz tek tük de olsa beresinin altından belli oluyordu. Gözlerini tam anlayamamış olsalar da Hilal ela olduklarını düşünüyordu.

"Huyunu benden almasın da, gerisi önemli değil," dedi Gece. Kendisi gibi içine kapanık biri olmasındansa annesi gibi cıvıl cıvıl biri olmasını tercih ederdi.

Hilal de tıpkı az önce Gece'ninonları izlediği gibi önündeki baba-kızı izliyordu. Daha onu kucağına alalı saniyeler olmasına rağmen Hilal ona olan hassasiyetinden ve parlayan bakışlarından Gece'ninne kadar iyi bir baba olacağını tahmin edebiliyordu. "Göreceğiz."

Zaman ilerleyip de bunu görecekleri günlere geldiklerinde Alkım babasını haksız çıkartarak davranışsal olarak onun bir kopyası haline gelmişti. Yalnızca yakınlarının yanında açılan bu iki kapalı kutuyla uğraşmak Hilal için fazlasıyla zor da olsa hepsi de çizdikleri bu aile tablosunun bir parçası olmaktan mutluydular.

Hayat bazen iyi kiler, bazen de keşkelerle dolu olsa da onları bekleyen yolun kalanı onlar bir aradayken yalnızca iyi ki diyecekleri şeylerle dolu olabilirdi.

 

 

 

 

 

 

—SON—

Ve bitti...

Bu bölümü yazmak belki de bu kitaba veda ettiim için benim işin çok zor oldu ama güzel bitirdiğimi düşünüyorum, siz de beğenmişsinizdir umarım.

Bu yolda bana şimdiye kadar eşlik eden sevgili @eylusmu, @galibazeynepben, @azrayaren @kuncc_hilal, @nihannnnnnnnn ve özellikle de @yaseminforbooks; hepinize çok çok teşekkür ediyorum canlarım 🥹 (gözden kaçırdığım biri varsa yazsın ekleyeyim)

Bir kitap, bir hikaye daha sona erdi ve artık vedalaşma vaktimiz geldi. Bu süreçte sizi üzdüğüm her an için sizden özür diliyorum ve bana destek olduğunuz için teşekkür ediyorum. Umarım beğendiğiniz, zihninizde ufak da olsa yer edinecek bir hikaye olmuştur.

Gece ve Hilal'in hikayesini okuma maceramız burada bitiyor ve ben de sizlere veda ediyorum. Elveda, sevgili okurlarım.

— sizleri çok seven yazarınız, uranüs ♡

İnstagram; justtbirisii

Bölüm : 08.03.2025 00:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...