Mor ve Ötesi - Melekler Ölmez
Hilal o sabah yine okula gitmek için erkenden kalkmış ve hazırlanmıştı. Bugün yine onu Gece bırakacağı için normalden geç kalksa da hala erkendi ve uykusunu alamamıştı. Özellikle de bugünkü sınavına hazırlanmak için dün geç uyumuşken şimdi onun için gözlerini açık tutmaktan daha zor çok az şey vardı.
Çantasını ve montunu da aldıktan sonra evden çıktı ve o uykulu haliyle kapıyı kilitlemek bile aklına gelmeden aşağı, onu bekleyen sevgilisinin yanına indi.
Gece onu bırakacağı her sabah olduğu gibi bu sabah da arabasına yaslanmış onun inmesini bekliyordu. Hilal’in aksine erken kalkmak onun için bir zorluk olmaktan çıkmıştı.
Hilal’in geldiğini gördüğünde düz olan ifadesi yerini bir tebessüme bırakmıştı. “Günaydın,” dedi neşeli sesiyle.
Onun aksine Hilal daha çok tersinden kalkmış gibiydi. “Günaydın da, gün aymadı ki daha.”
Gece onun bu huysuzlanmalarına sadece güldü ve binmesi için kapısını açtı. Hilal de onun için açılan kapıdan binip kendini koltuğa bıraktı. Emniyet kemerini de bağlamamıştı ki onu da Gece onun yapmıştı.
Gece arabaya binip çalıştırırken Hilal çoktan koltuğa sinmiş, gözlerini de kapatmıştı.
Saat sabah erken olduğu için arabanın içinde de dışarıda da sessizlik hâkimdi. Hava henüz aydınlanmamıştı ve etrafı hafif bir sis tabakası sarmıştı.
“Hilal,” diye seslendi Gece yanında uyuklayan kıza.
Kız kapattığı gözlerini açtı ve ona dönerek “Uyumuyorum,” dedi. “Sadece gözlerimi kapattım.”
“Biliyorum uyumadığını, az kaldı diye haber vereyim dedim.”
“Teşekkürler,” diyerek oturduğu yerde dikleşti. “Ama ben okula gitmek ve hele de sınava girmek istemiyorum, onu ne yapacağız?”
Gece kızın dediğine güldü. “Ama dersi geçmen lazım.”
“Geçmeyivereyim, ne olur sanki?”
“Okul bir dönem daha uzar ve daha fazla gitmek zorunda kalırsın.”
Hilal, Gece’nin omzuna yolun neredeyse boş olmasına güvenerek hafifçe vurdu. “Her söylediğimi mantıklı şeylerle çürütmesen olmuyor sanki.”
Gece normalde kızın böyle homurdanmasına gülerdi ama arkadaki arabanın yolda sabit ilerlemediğini fark etmesi kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. Zaten hafiften yağmur da yağmaya başlamıştı ve kaza yapmak istemiyordu. Bu yüzden bakışları sürekli dikiz aynası ve yol arasında gidip geliyordu.
Onun gerginliği hemen yan koltuktaki Hilal’e de geçmişti. “Bir şey mi var?” diye sordu tedirgince.
“Arkadaki araba,” dedi Gece hiç istifini bozmadan. “Çok sakat ilerliyor.”
Onun böyle demesiyle Hilal oturduğu koltuğa iyice sinmiş ve sadece yolun bitmesini beklemeye başlamıştı.
Bir anda, arkadaki arabanın şoförü zar zor tuttuğu direksiyon hâkimiyetini kaybetti ve yolda kayarak ilerlemeye başladı. Tam o an çakan bir şimşeğin ışığı gözlerini kamaştırırken olan oldu ve araba onlara sağ taraftan çarptı.
İki araba da beraber ilerlerken bariyerlere çarptıklarında ancak durabilmişlerdi.
Gece olayın şokunu üzerinden atabildiğinde sol koluna saplanan acıyı ancak fark edebilmişti. Arabanın çarpışmanın etkisiyle kırılan camdan bir parça koluna saplanmıştı. Fenalaşmak üzereydi ama gözlerini kapatmak istemiyordu. Hatta daha çok bundan korkuyordu.
Hemen burnunun dibindeki hava yastığından dolayı zaten daralan nefesini alması iyice zorlaşmıştı. Kafasını yan tarafına çevirdiğinde nefesinin rahatlayacağını düşünse de gördüğü şeyle nefesi neredeyse tamamen kesilmişti. Yan koltukta oturan kızın başından kanlar akıyordu. Ona doğru eğilmek istese de sıkışan emniyet kemeri bunu yapmasına izin vermemişti.
Hareket ettirebildiği tek uzvu olan sağ kolunu ona doğru uzattı ve uzanabildiği tek parçasına, koltuğa yayılmış saçlarına dokundu parmak uçlarıyla. "Balım," diye fısıldadı cevap verebilmesi umuduyla. Umudunun boş olduğunu biliyordu, karşı taraftan da cevap gelmemişti zaten.
Gözlerinden akan bir damla yaşa mani olamazken az önce kapatmak istemediği gözlerini bu sefer kendi iradesiyle kapattı.
Uzaktan gelen ambulansın siren sesleri duyduğu son şey olurken bilinci de kapanmıştı.
🌙
Küçük çocuk yandaki araba koltuğunda uyuyan kardeşine baktı ve hala uyanmadığını görünce oflayarak kollarını birbirine bağladı. Bu uzun yolda bir hayli sıkılmıştı ve şimdi uyuduğu için kardeşiyle de oynayamıyordu.
“Anne, Güneş ne zaman uyanacak?” diye sordu annesine.
“Bilmiyorum ki oğlum. Zaten çok bir yolumuz kalmadı, sabret azıcık.”
Altı saatlik yolculuğun son yarım saatindelerdi. Dışarıdaki fırtınalı hava yavaş gitmelerinin ana sebebiydi ve bu yüzden bu yarım saat biraz daha uzayacağa benziyordu.
Çocuk yanağını yağmur damlalarının çarptığı cama yaslayarak yanlarından geçen arabaları izlemeye başladı. Büyüdüğü zaman bu arabalar gibi bir tanesi de onun olacaktı mutlaka. Zaten babası ona araba sürmeyi büyüyünce öğreteceğini söylemiş ve söz vermişti.
“Çok mu canın sıkıldı?” diye sordu babası dikiz aynasından ona bakarken.
“Evet, Güneş de uyanmadı zaten,” dedi huysuzca.
Babası onun bu haline güldü. “Seninle bir oyun oynayalım şimdi. Ben yoldan geçen siyah arabaları sayacağım, sen de beyazları. Hangimiz yol bitene kadar daha çok sayarsa o kazanacak. Tamam mı?”
Çocuğun gözleri parlarken heyecanla oturduğu yerde dikleşti. Dışarıdaki arabalara daha dikkatli bakmaya başladı.
Adam neşesi yerine gelen oğluna bakmak için gözlerini bir anlığına yoldan ayırdı. Yüzünde sıcak bir tebessümle geri yola döndüğünde gülümsemesi yüzünde dondu.
Ardından da keskin bir fren sesiyle metallerin birbirine çarpışması duyuldu, hemen sonrasında ise bir oğlan çocuğunun ilkiyle aynı olan son kelimesi.
Bu noktadan sonra ne oynadıkları oyunun sonucunu bilebilmişlerdi, ne de babası ona verdiği sözleri tutabilmişti. Çocuk son kez babasına seslenmişti ve ilk kez bunun karşılığını alamamıştı.
🌙
Tamam, beni daha sonra dövebilirsiniz ama şimdi sadece kendinize gelin.
Bu bölüm biraz kısa oldu, farkındayım ama daha da uzamadı. Ayrıca bölümlere sınır koymaya karar verdim, öyle uçuk bir şey değil zaten. 5 oy ve yorum bu bölüm için.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
6.43k Okunma |
528 Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |