25. Bölüm

Onsuz Geçen Saatler Bile Yıllar Gibi

uranüs
justtbirisii

Erol Evgin, Selin Geçit - Bir De Bana Sor

Gece🌙

Gözlerimi açtığımda hissettiğim ilk şey, zonklayan başımdı. Gözümü etraftaki ışığa alıştırmaya çalışırken neler olduğu da yavaş yavaş zihnime düşüyordu.

Aklıma gördüğüm son görüntü geldiğinde direkt yattığım yerden kalkmaya çalışmıştım. Dirseklerimden destek almaya çalışsam da sol omzumun acıması bunu engellemişti.

Kafam geri yastığa düşerken hissettiğim acıyla beraber içime kesik bir nefes çektim. Koluma bir cam parçası girdiğini, bu yüzden acıdığını biliyordum, tıpkı Hilal'i o halde gördüğümü bildiğim gibi.

Ona ne olduğu şu an canımın acısından daha çok ilgilendiriyordu beni. Neredeydi? Nasıldı? Gözlerini açmış mıydı?

Sorularımın cevabını almam için birinin bulundupum odaya gelmesi gerekiyordu. Etrafı incelemesem de buranın bir hastane odası olduğunu tahmin etmek çok da zor değildi.

Bir kaza yapmıştık, kazadan sonra olanları ise bilmiyordum. Hilal'i o halde görmek ve kan kaybetmek bilincimi kaybetmeme sebep olmuştu çünkü.

Şu an bir doktorun, veya herhangi birinin, içeri girip bana onun durumu hakkında bir şey söylemesini çok istiyordum. Hatta istemekten çok buna ihtiyacım vardı.

Kapı açıldı ve içeri Enes girdi. Burada ne işi vardı?

Yüzü asıktı ama benim gözlerimi açtığımı gördüğünde gözlerindeki sevince şahit olmuştum. "Uyanmışsın," dedi gülümseyerek. "Ben hemen doktoru çağırayım."

Girdiğinden çok daha hızlı şekilde çıktı ve bu sırada kapıyı da kapatmayı unuttu. Bense hala onun neden burada olduğunu sorguluyordum. Ya da kazadan nasıl haberi olduğu da bir muammaydı.

O an aklıma bambaşka bir şey geldi. Acaba annemlerin haberi var mıydı? Haberleri varsa bile gelmişler miydi? Ya da benim uyandığımdan haberdar olur muydular?

Ben aklımdaki cevapsız sorılarla boğuşurken kapıdan içeri Enes ile beraber bir doktor girdi.

Kadın dibime girdikten sonra ilk önce göğüs cebinden çıkarttığı ışıkla gözlerime baktı. "Nasıl hissediyorsunuz?" diye sormuştu aynı zamanda.

"Bilmiyorum," diye dürüstçe cevapladım soruyu. Hilal'in nasıl olduğunu öğrenene kadar da bilemeyecektim zaten nasıl olduğumu. O iyiyse, iyiydim; değilse ben de değildim.

"Kazadan sonra uyuşukluk durumu yaşamanız normal, kafanızı vurmamış olsanız da uzun süredir bilinciniz kapalı. Ayrıca sol omzunuzdaki yarığa siz uyurken gerekli müdahale yapıldı, dikişleri bir hafta sonra aldırırsınız. Bir iki gün kadar ağrıması normal ama daha sonrasında geçecektir. Geçmezse de mutlaka bir doktora görünün. Şanslısınız ki başka hiçbir yerinizden zarar görmemişsiniz." Biraz durdu ve sözlerine öyle devam etti. "Başka bir sorunuz var mı?"

"Hilal... O nasıl?"

Doktorun yüz ifadesindeki olumsuz değişimden iyi olmadığını anlamıştım. "Yanınızda gelen hanımefendiden bahsediyorsunuz sanırım." Onay almak istercesine söylediği şeyle başımı salladım. "Şu an kesin bir şey söyleyemem. Kendisini geldiğinizde ameliyata aldılar ve henüz çıkmadı."

Kadın birkaç şey daha söyledi ve en son geçmiş olsum diyerek çıktı. Benim aklım ise Hilal'in hala ameliyatta olmasında kalmıştı.

Doktor bana omzumdan başka bir yerime zarar gelmediğini söylese de kalbim yaralıydı.

Kalbim, onunla beraber ameliyathanedeydi.

Doktor çıkıp odada bir tek Enes ile ikimiz kaldığında yatağın hemen yanındaki sandalyeye geçip oturmuştu. "İyisin, değil mi?"

"Değilim."

"Ne oldu? Bir yerin falan mı ağrıyor?" diye sordu panikle.

"Hayır... Hilal'i merak ediyorum. En son gördüğüm de iyi değildi ve..."

Sözlerimi boğazıma oturan yumru kesmişti. Onun kötü olma ihtimali bile beni kahrederken şimdi bu ihtimalin gerçek olması... Çok kötüydü.

"İyi olacak," dedi beni teselli etmek istercesine. Ama kendisinin de arkadaşı için endişelendiği belli oluyordu.

"Sen niye buradasın?" diye sordum onu ilk gördüğümden beri aklımı kurcalayan o soruyu.

"Süleyman abiye haber vermişler sizin kaza yaptığınızı, o da Esin'i arayıp ben gelene kadar siz gidin yanlarına demiş. Beni de senin başına Esin gönderdi."

Anladığımı belirtirek başımı salladım.

Enes biraz sonra gelen aramayla telefonunu eline almıştı. "Alo?"

Telefondan tam duyamasam da galiba Esin'in sesi geliyordu.

"Uyandı, ama çok olmuyor. Tamam, geliyorum ben."

Telefonu kapattı ve bana döndü. "Esin çağırıyor, ben hemen gelirim."

"Ben de geleyim, bir şeyim yok zaten."

Enes'in gözlerindeki tereddütü görsem de kabul etmişti. "Tamam, ama önce doktora bir soralım."

"Yürüyebiliyorum sonuçta, bir şey olmaz," dedim sağ kolumdan destek alıp ayaklanırken.

Enes önden, ben arkadan odadan çıktık ve ameliyathaneye doğru ilerledik. Ameliyathanenin önünde Esin tek başına bekliyordu. Bizim olduğumuz tarafa bakıp bizi görünce gözlerindeki umutsuzluğun birazı silinmişti. Benim iyi olmam ona Hilal’in de iyi olacağını umut ettirmişti belki de, bilmiyordum.

Ama Hilal ilk anda bile benden kat kat kötü haldeydi. Aklıma onun başından kanlar akan hali geldikçe boğazım düğümleniyor, kendimi ağlamamak için zorluyordum.

Esin'in yanına ilerledik. Enes onun yanındaki boşluğa otururken ben de ayakta kalmıştım. Sağ omzumla duvara yaslanırken kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Birinizin telefonunu kullanabilir miyim?" diye sordum önümdeki ikiliye hitaben.

Enes ayağa kalktı ve bana telefonunu açarak uzattı. Elime alıp ezberden annemin numarasını tuşladım.

"Gel, sen otur şöyle,"dyerek beni az önce kalktığı yere oturttu Enes. İtiraz etmeden oturdum çünkü ayakta duracak mecalim yoktu.

Birkaç çalıştan sonra telefon açılmıştı. "Alo?" diye seslenen annemin telaşlı sesini duydum.

"Benim, anne."

"Allahım çok şükür haber alabildik," dedi annem rahatlayarak. "İyi misiniz oğlum? Biz geliyoruz zaten, yola çıktık şimdi."

"Ben iyiyim." Annemin biraz daha rahatladığını belli eden seslice nefes verişini duydum. "Ama Hilal ameliyatta, o benden kötü haldeydi."

"O da iyi olur elbet, sen moralini yüksek tut. Biz iki üç saate oraya varırız zaten."

Annemle çok az daha konuştuktan sonra telefonu teşekkür ederek sahibine uzattım.

Gözlerim ileride bir noktada sabitlenirken görüntünün gittikçe bulanıklaştığını fark ettim. Gözlerim doluyordu, ağlayacaktım. Her zaman bundan nefret etsem de ilk kez o zaman göz yaşlarımın serbestçe akması beni rahatsız etmedi.

O içeride ne haldeydi bilmiyordum ve ben burada sadece oturabiliyordum. Oturup ondan gelecek iyi veya kötü herhangi bir haberi bekliyordum yalnızca.

Aklıma gelen ihtimal nefesimin kesilmesine sebep oldu. Ondan gelecek kötü bir haberin ihtimali bile beni bu denli etkiliyorsa... Devamını düşünemiyordum bile.

Omzuma koyulan bir el hissederek oraya baktım. Enes'ti. "İyi olacak, sen merak etme onu."

Bana teselli vermeye çalışsa da kendisi de benim gibi endişeliydi. Göz yaşlarımın arasından gülümsedim.

Koridorun başından gelen telaşlı ayak sesleri üçümüzün de oraya bakmasına sebep olmuştu. Hilal'in abisiydi.

Hızlı adımlarla bizim yanımıza geldi. Gözlerinin içi kıpkırmızı olmuştu. "Haber var mı?"

Esin yok manasında başını sallayınca Süleyman abi sıkıntıyla yüzünü ovuşturdu. Gözlerinin dolduğunu gördüm.

Esin de benim yanımdaki yerinden kalkıp ona yer verirken yanıma resmen yağışmıştı. "Sen iyi misin?" diye sordu bana dönüp.

"Kısmen." Hilal iyi olana kadar da tam olarak iyi olmayacaktım.

Bir süre kimseden ses çıkmadı. Ben sessizce ağlarken ameliyathanenin kapısı açıldı. Hepimiz oradan çıkan hemşirenin etrafını sardık.

"Durumu nasıl?" diye sordu Süleyman abi.

"Çok kan kaybediyor, kana ihtiyaç var. Aranızda hastayla kan grubu aynı olan var mı?"

Herkes birbirine baktı bir süre. Ben lafa atlayabilirdim ama durumumun riskli olup olmayacağından emin değildim. Kimse bir şey dememişti.

"Ben varım," diye atladım. Ben de kan kaybetmiştim ama kendimde arada bir sızlayan kolum dışında bir farklılık hissetmiyordum.

"Siz benimle gelin o halde," dedi hemşire ve arkasından gelmemi bekleyerek ilerledi.

Onu takip ederek aşağı indim ve kan aldıkları odaya girdim. Beni buraya getiren hemşire girişte bilgisayarın başındaki adama durumu anlattıktan sonra gitmişti.

Adamın yanına yaklaştım. "Nereye geçeyim?"

"Önce şu formdaki soruları doldurmanız lazım," diyerek elinin altındaki kağıdı bana doğru uzattı.

Herhangi bir hastalığımın olup olmadığı, son altı ay içerisinde kan bağışı yapıp yapmafığım gibi sorular vardı formda. Hepsini yanıtlayıp kağıdı geri verdim. Adam işaretlediğim şeylere üstünkörü baktıktan sonra beni sedyeye yatırdı.

Kan almak için sol kolumu açtıklarında sargımı da görmüşlerdi. Görmelerine rağmen herhangi bir şey dememeleri içime su serpmişti.

Koluma taktıkları ve kolumu sıkan şey canımı yaksa da çok aldırmadım. İşin ucunda Hilal olunca pek önemsemiyordum.

Gerekli miktardaki kanı aldıklarında hemşire bir süre burada beklememi söyleyip gitmişti. Kendimi hafif halsiz hissetsem de düzenli kan bağışlayan biri olarak çok uzun sürmeyeceğini biliyordum.

Orada ne kadar yattığımı bilmiyordum. Kendimi daha iyi hissettiğimde hemşireye gidip gidemeyeceğimi sormuştum ve o da gidebileceğimi söylemişti. Ameliyathanenin olduğu kata çıktım ve hala orada beklediklerini gördüm.

Kaza olalı neredeyse altı saat oluyordu ve Hilal hala ameliyattaydı. Tek umudum ondan kötü bir haber almamaktı.

Bir süre sonra kapı tekrar açıldı ve dışarı doktor çıktı.

Hemen yanına gidip ne olduğunu sorduğumuzda doktor kesin bir şey söyleyemeyeceğini söylemişti. "Hasta hayatta ama durumu çok kritik. Bir süre yoğun bakımda kalması gerekcek," demişti. Birkaç şey daha sıraladıktan sonra geçmiş olsun diyerek yanımızdan uzaklaşmıştı.

Hilal durumu kritik olsa bile yaşıyordu ve benim için önemli olan şey buydu.

Akşam hava karardığında hem annemler gelmiş, hem de Hilal'i yoğun bakımdaki odaya almışlardı. Ben içeri giremesem bile abisi çok kısa süreliğine girebilmişti. Ne kadar iyi görünebilirse o kadar iyi görünüyor, demişti onun için.

Uyanmamdan o ana kadar geçen saatlerde bile onu görmemek, kokusunu içime çekememek benim için çok zorken önümüzdeki günlerde uyanmazsa nasıl dayanacağımı düşünüyordum.

Onsuz geçen saatler bile yıllar sürmüş gibi gelirken günler bir ömür süreceğe benziyordu.

Sonunda onun sıcacık bakan elalarına kavuşmak varsa da, ben ömür boyu beklemeye razıydım.

 

🌙

 

Bu bölüm bana o kadar ağır geldi ki yazamadım gerçekten...

Gece'nin o durumda kan verebilmesinin gerçeklik payı var mı en ufak bir fikrim yok, yanılmış da olabilirim o yüzden çok takılmayın.

Sınır yine aynı, 5 oy ve yorum.

Şimdilik çok çok öpücükk <3

Bölüm : 27.01.2025 15:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...