Yemeklerimizi yerken ikimiz de hiç bir şey dememiş, sadece yemeğe odaklanmıştık. Yemek bitince de Gece yine beni hiç bir şeye karıştırmayıp bulaşıkları da kendi toplamıştı.
Şimdi de salonda ikimiz de ayrı koltuklarda olacak şekilde oturuyorduk. Normal şartlarda dibine girerdim ama o da hasta olsun istemiyordum.
"Şimdi ne sorarsam cevap verecek misin?"
Gece bilmem kaçıncı kez sorduğum soruya bezgince kafasını sallayarak cevap verdi.
"O zaman ben biraz röportaj moduna geçeceğim, hazırla kendini." İlk önce ne soracağımı biraz düşünüp sonra aklıma gelen soruyu sordum. "Ameliyatının ne zaman olduğunu hala söylemedin."
"Benim de gelmeme bir şey demeyeceksin herhalde?" dedim tahtidvari şekilde.
"Hayır, hatta sen yanımda olursan daha iyi olur."
"O zaman ilk sorduğumda neden tersledin?"
Bir noktada haklıydı aslında. Beni sevdiği halde sevgilisi olmadan narkozlu halinin yanında bulunursam neyle karşılaşacağımı o da bende bilemezdik sonuçta.
"O zaman ben de geliyorum seninle?" dedim sorarcasına.
Gece sadece bezgince başını sallayark cevap verdi soruma.
"Sen şimdiden benden sıkıldıysan biz kısa yolda ayrılalım, ne dersin?"
Dediği şey şapşal şapşal sırıtmama sebep olurken sırtımdaki ince battaniyeye iyice sarıldım ve arkama yaslandım. Hasta olmasaydım da şu ana ona sarılıyor olsaydım keşke...
Ona sorabileceğim başka soruları düşünürken aklıma mutfaktaki konuşmamız gelmişti. "Mutfakta bir şeyi anlatacağını söylemiştin, hatırlıyor musun?"
Onay verircesine kafasını salladı. "Hatırlıyorum tabii ki ama bunu şimdi anlatıp içinde bulunduğumuz anı mahvetmek istemiyorum."
"İçinde senin olduğun bir anın mahvolabileceğini zannetmiyorum." Cümlemi duymasıyla kehribar gözleri daha da parlamıştı sanki. "Anlat o yüzden. Seni zorlamak istemem tabii ki ama senin hakkındaki şeyleri öğrenmek hoşuma gidiyor."
"Konu aslında sesimi kaybetmemle de alakalı biraz," diye anlatmaya başladı. Gözleri arkamdaki duvarda bir noktada sabitlenmiş, beni görmüyor gibiydi. "Ben yedi yaşımdayken, babamın bir işi için Sivas'tan buraya gelmemiz gerekmişti. Yağmur yağıyordu, hatta fırtına vardı."
Anlattığı şeyler kötü bir yere gidiyordu, biliyordum. O da zaten daha fazla anlatmaya dayanamamış biraz duraksamıştı.
Gece'nin gözlerindeki parlamanın bu sefer gözüne doluşan yaşlardan kaynaklandığını görmemle oturduğum yerden kalktım ve hasta olmamı umursamadan yanına oturdum. Destek vermek istercesine elimi stresten salladığı bacağına koydum.
"Anlatamayacaksan, devam etmene gerek yok."
"Öğrenmek istediğini söylemiştin."
"Bir kere başladım ve sanırım devan edeceğim."
Gece kafasını koltuğun arkasına yasladı ve bir süre tavanı izledi. Sonra da geri eski pozisyonuna dönüp anlatmaya devam etti. "Nasıl olduğunu bilmiyorum ama babam direksiyon hakimiyetini kaybetti. Sonra bir anda bariyerlere çarptık. Çarpan tarafta babamla ben olduğumuzdan da en çok hasarı biz almıştık."
Gece, gözlerindeki yaşları daha fazla tutamayıp bıraktığında, ben de onunla beraber ağlıyordum. Onunla beraber, onun yaralarına ağlıyordum.
"Bende çok büyük bir yara yoktu, sadece ses tellerim zarar görmüştü ama babam, ağır yaralanmıştı. O gün annemle beraber ameliyathanenin önünde bekleyişimiz hala çok net. Kan kaybı çok fazla, kan gerekiyor, demişlerdi ama bulunamamıştı. Babamla aynı kan grubuna sahip o gün tek ben vardım, ve ben de kan verebilcek durumda değildim. O gün ben hem sesimi hem çocukluğumu hem de babamı kaybettim."
Ağzından kısık bir hıçkırık kaçtı. Omuzları sarsılmamak için direniyordu sanki. Hıçkırarak ağlamamak için direniyordu.
Onu o kadar iyi anlayabişiyordum ki...
Ben de babamı kaybetmiştim ama babam öldüğünde ben neyin ne olduğunu idrak edebilecek yaştaydım. Üstelik, bir asker çocuğu olarak sürekli bunun ihtimaliyle yaşamayı da öğrenmiştim. Ama Gece, babası öldüğünde çok küçüktü. Daha onunla ilgili sayılı anısı vardı belki de.
O an her şeyi boş verip kollarımı boynuna doladım ve onu kendime çektim. "Ağla, Gece. Bu senin zayıflığın değil."
Kolları bedenimi sararken yüzünü de bıynuma gömdü ve göz yaşlarını istedikleri gibi akması için serbest bıraktı.
Ne kadar süre öyle durduk, ne kadar süre beraber ağladık bilmiyordum ama bildiğim tek şey, onunla sarılmanın dünyadaki diğer herşeyden çok daha güzel olduğuydu.
Gece ağlaması dursa da hala çekilmemiş, hatta yeltenmemişti bile. "Biraz daha iyi misin?"
O an cevap veremeyeceği için kafasını salladı ve hiç beklemediğim bir anda yüzüni gömdüğü boynumu öptü. Arkamdaki eli ilk önce işaret parmağıyla sırtıma dokundu ve sonra omzumdan belime doğru hayali bir kemer çizdi.
Gülümsememe engel olamazken "Ben de," diye fısıldadım. "Ben de seni seviyorum."
Saçlarının arasına varla yok arası bir öpücük kondurduktan sonra geri çekilmek için kıpırdandım. Ama Gece beni öyle sıkı sarmıştı ki neredyese hareket edemiyordum.
"Seni de hasta etmek istemiyorum."
Omuz silkti ve mümkünmüş gibi daha da sıkı sarıldı bana.
"Bak, gerçekten, ben senin gibi hasta bakmakta iyi değilim. Eğer hasta olursan sana bakamam."
Gece beni duymuyormuş gibi öylece duruyordu. Onun bu halini görünce ben de pek umursamamayı tercih ederek ona sarılmaya devam ettim. Hasta olacaksa da bir şekilde bakacaktım artık.
🌙
Dabah gözlerimi pencereden vuran gün ışığıyla açtım. Ama... bir terslik vardı. Ben perdemi kapatmadan uyumazdım.
Kendime gelmeye çalışarak yatakta doğruldum ve terafa bakındım. Gece, çalışma masamın sandalyesinde oturmuş, elini çenesine dayamış gülümseyerek beni izliyordu.
"Günaydın," dedim ben de bir yandan gözümü ovuştururken.
Gece, dün gün boyu benimle ilgilenmiş ve iyileşmem için gereken her şeyi yapmıştı. Akşam da iyi olduğumu olduğum konusunda ısrar etsem de o bir şey olma ihtimaline karşın benimle kalmak istemişti. Gece salonda yattığından emindim, sonrasında uyanıp buraya gelmişti büyük ihtimalle.
Yataktan kalkıp doğruca banyoya ilerledim. Yüzümü yukayıp bir an önce ayılmam gerekiyordu.
İşlerimi halledip hızlıca banyodan çıktıktan sonra tekrar odama gittim. Gece hala aynı yerde oturuyor olsa az önce dağınık olan yatağım düzeltilmişti.
"Nasıl hissediyorsun kendini?"
Bir kaç saniye duraksayıp kendimi yokladım. Halsizliğimden eser yoktu, boğazım ağrımıyordu. "İyiyim. İyileştirmişsin beni."
"Görevim," dedi gülümseyerek. Oturduğu sandalyeden kalktı ve yanıma kadar geldi. "Kahvaltı da hazır, ne zaman yemek istersen o zaman yiyebilirsin."
"Teşekkür ederim," dedim ve parmak ucumda yükselip yanağından öptüm.
Geri çekildiğimde yüzündeki afallama görülmeyecek gibi değildi. Birden onu öpmemi beklememişti.
Onun önünden odadan çıktım ve mutfağa girdim. Ufak mutfak masası evde bulunan kısıtlı malzemelerle gayet güzel şekilde domatılmıştı.
Gece de arkamdan mutfağa girmiş ve yanımda dikilmeye başlamıştı. "Ellerine sağlık," dedim kendime yakın olan sandalyeyi çekip otururken.
O da karşıma geçip oturdu. "Afiyet olsun, güzelim."
Önümdeki tabaktaki omletten çatalımla bir parça böldüm ve ağzıma attım. Benim yaptığım yanık omletlerden kesinlikle kat be kat daha güzel olmuştu.
"Senin bu mutfak becerileri nerden? Ben bu kadar güzel yapamıyorum," dedim hayranlık akan sesimle.
"Annem kız kardeşimden çok bana öğretti ev işlerini, ilerideki karın bana hayır duası etsin diye öğretiyorum derdi." Yüzünde dünki gibi aşina olmadığım bir ifade belirirken kaşlarım çatılmıştı. "Sen de onu haksız çıkartmazsın artık."
Ağzımdaki lokma boğazıma takılırken öksürük krizine girmiştim. Gece hızlıca bir bardağa su doldurup uzattığında aldım ve içtim.
Resmen ilerideki karım sen olacaksın demişti.
Yemeğim sonrası çok sakin geçti. Sanki hiç öyle bir ima yapılmamaış gibiydi. Şkimiz de yemeğimizi bitirdiğimizdeyse sofrayı beraber toplamaya başladık. Zaten az bulaşık vardı, olanları da benim akıtıp ona vermem ve onun da makinaya yerleştirmesiyle halletmiştik.
Tezgahı elimdeki bezle silmeyi bitirip bezi lavabonun kenarına serdim. İşimi bitirdiğim için arkamı dönmüştüm ki dibimde Gece'yi bulmamla olduğum yerde kalakaldım.
Haklıydı. Ama ben de o bu kadar yakınımdayken aklımı kaybetmekte haklıydım.
Gözleri bir anda gözlerimden ayrılıp yüzmdeki başka bir noktaya kaymıştı, dudaklarıma. Ama bu an öyle kısa sürmüştü ki gerçekliğinden bile şüpheliydim. Gerçi, hemen sonrasında gözlerinde gördüğüm bakışları ve hafif çattığı kaşları bana bunun gerçek olduğunu anlatmıştı.
Beni öpmek istiyordu, ama benim isteyip istemediği sormadan bunu yapmamak için kendini ayıplıyordu. Yani, ben öyle yorumlamıştım.
Onu yerine ben ona yaklaştım. "Öpmek istiyorsan," dedim dudaklarım dudaklarına değerken. "Öp." Dudaklarımı onunkilerin üzerine örtmem de bunu söylememle aynı saniye olmuştu.
🌙
Bölüm pek içime sinmedi gibi ama yazmam lazımdı artık, idare dersiniz bence. Hem sonunda çok güzel şeyler de oldu gibi.
Kitabın çok hızlı gittiğini vesaire düşünenler olabilir ama ben çifti erkenden oldurup her şeyi beraberlerken yaşatmayı seviyorum. Bir de zaten çok uzatmayacağımı söylemiştim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
6.43k Okunma |
528 Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |