16. Bölüm

15. Bölüm

Jutenya Jutenya
jutenya

 

Yeni bölüm ile yine geldim.

 

Yine up uzun bir bölüm.

 

Aşk'a Direniş kitabımı ve karekterimi gerçekten çok özlemişim. Sizin de özlediğinizi ve onları çok sevdiğinizi biliyorum.

 

Biliyorsunuz Karahan soyadı ve aşiret ismi değişikliğe gidecek. Tanıdığım büyük bir aşiret olduğu için ileride sorun yaşamak istemiyorum. Yazarken hiç düşünmedim ama ileride ne olur bilinmez.

 

Bu arada aşiret kızıyım ve aşiret geliniyim. Yöre ve töre unsurlarına hakim biriyim öyle kafadan dolma yazmıyorum ve hala Güneydoğu'da yaşıyorum.

 

İlkokul mezunuyum ve kız çocuğu olduğum için okutulmadım ama kendime yeniden şans vermeyi deniyorum. Hepiniz bu yolda yol arkadaşım oldunuz teşekkür ederim. Yazım ve imla hatalarım çok bunun farkındayım lakin kendimi geliştirmeyi çok seviyorum ve geliştiriyorum.

 

Heja benim güçlü kızım ilk kurgum ve yazarken gerçekten çok keyif aldım.

 

Biliyorum onu hepiniz çok sevdiniz.

 

Hepimizin görmek istediği güçlü kadın karekter. Onun lügatında boyun eğmek yok.

 

Benim de lügatımda pes etmek yok...

 

Wattpad hesabımı takip etmeyen arkadaşlar lütfen şurayı Jutenya_ tıklayarak beni takip edin.

 

Instagram hesabım jutenya82

 

Tiktok hesabım watpadjutenya_ takip ederseniz çok sevinirim...

 

Gecenin karanlık getirisi gündüze acı olarak kalıyordu. Hayat herkese güzel yanlarını göstermiyor. Acı gerçekler gün yüzüne çıktıkça yakmaya devam ediyordu.

 

Heja değerli ve kıymetli demekti.

 

Ağir ise ateşti,

 

Ateş olan Ağir, Heja'nın değerini bilmeyip kıymetsizce, onu yaktı...

 

Ve Ateş düştüğü yeri yakıyordu.

 

Ağir yakarken daha çok yanacağını hiç düşünmemişti!

 

Heja, Berfin Hanım uyuduktan sonra uzun süre ona bakıp Ağir ve Ferhat'la konuşmaya karar verdi.

 

Belki bu onun üstüne düşen bir şey değildi ama teyzesi yıllarca tek başına yaşamıştı. En azından çocukları onu tesseli ederler diye düşündü.

 

Berfin Hanım'ın oda da geçirdiği sinir krizi geldi gözlerinin önüne. O, yaşanan hiçbir şeyi hak etmemişti! Sonu olmayan bir mutsuzluğa hapsedilmişti. Nefret etti herkesten, her şeyden, onu bu hayata mahkum kılanlardan.

 

Annesi, babası, dayısı hatta ses çıkarmadıkları için anneannesi ile dedesinden.

 

Berfin Hanım sadece cenazelerine katılmıştı. Tek bir göz yaşı dökmemişti. Günlerce süren ne taziyeye katılmıştı, ne de mevlütlerinde bulunmuştu.

 

Mezarlıkta hocanın hakkınızı helal ediyor musunuz? Sözlerinden sonra ailesinin yüzüne bakıp, " Kimseye helal edecek hakkım yok," demişti. Dün gibi hatırlıyordu.

 

Şimdi anlıyordu her şeyi Heja! Başında nasıl yadırgamıştı onu oysa, şimdi kendisini bile suçlu görüyordu artık. Önünde yaşanan bu kadar şeye kör olduğu için.

 

Berfin Hanım'ın gözlerinde sürekli bir hüzün, bir kırgınlık vardı. Hüznünü ve kırgınlığının ne olduğunu biliyordu.

 

Ağirle, Ferman'a konuşmak istediğini söyleyip çıkmıştı dışarı. Şimdi onları bekliyordu.

 

Ona doğru gelen Ağir'i görünce durakladı. Daha birgün önce aralarındaki her şey bitmişti.

 

Ağir, hastanenin arka bahçesinde onu bekleyen kadınla durdu. Bir gün önce aradaki bağı Heja koparmıştı. Onu bugün hastanede görmeyi hiç beklemiyordu. Konuşmak istediğini söyleyince çok şaşırmıştı. Ondan giden kendisiyken onu çağıranda yine o olmuştu.

 

"Bakıyorum beni çok özlemişsin. Ne oldu hasretime dayanamadın mı? Hemen hastaneye koştun! Hayırdır pişman mı oldun?"

 

Heja karşısında saçma sapan konuşan adamla duraksadı. Hastaneye onun için gelmemişti. Sadece Berfin Hanım'ı merak edip onun yanında olmak istiyordu.

 

"Ağir, hangi rüyada olduğunu

bilmiyorum ama gerçeklere dön. Ben buraya senin için gelmedim. Berfin Hanım için burdayım. Bilmediğiniz şeyler var ve ben anlatmak istiyorum."

 

Ağir Heja'nın hastaneye gelmesine seviniyordu. Bir yanı hala geç değil, vazgeçmedi diyordu.

 

Heja, buraya gelişinin saçma sapan şeylere yorumlamasındaydı.

 

Ferman'ın gelmesi ile Heja durdu büyük bir nefes aldı. Biliyordu, yaşanan zordu. Belki Berfin Hanım'ı anlamak istemeyeceklerdi ama artık birilerinin onu anlaması, destek göstermesi lazımdı. Kalanlarında, sebep olanlarında cezasını çekmesini istiyordu.

 

Büyük ve sesli bir nefes alarak başladı konuşmaya, biliyordu zor olacaktı.

 

Ferman ve Ağir öğrendikleri ile şok yaşamışlardı. Böyle bir şeyi hiç beklemiyorlardı. Ağir, Heja'ya bakmadan hastaneye doğru öfkeyle yürüdü. Annesi, babasına soğuk durmasının nedenini şimdi anlıyor gibiydi ama önce birde annesinden dinlemesi gerekliydi.

 

Ferman'a dönüp, Ağir'in arkasından gitmesini istedi bir delilik yapmasından korkuyordu.

 

Ağir annesinin uyuduğu hastane odasının önünde durdu.

 

Ne söyleyecekti, annesine nasıl dayandığını mı ya da nasıl ihanete uğradığını mı? Onu teselli edecek miydi? Ne söylebilirdi? Bunca zamana kadar bu kadar güçlü nasıl durabilmişti? Nasıl ayakta kalmıştı? Neden çığlıklarını sessizce atmışt içine? Neden kimseden yardım istememişti? Bu kadar mı kırgındı herkese? Şimdi anlıyordu, neden herkese mesafeli duruşunu, hiç güldüğünü hatırlamıyordu. Babasına soğuk bakardı. Oysa babasıydı, annesinin gülüşlerinin katili! Sessizce kapı kulpunu indirip girdi içeriye. Meğer ne çok şey yaşamış. Ne kadarda zorluk çekmişti. Sahi acaba yaşamış mıydı?

 

O gülüşleri, mutlulukları çalınan bir kadındı.

 

Yaraları hep tazeydi Berfin'in, sadece kimseye göstermemişti. Çocukları bile ona kör, sağır bakmıştı.

 

Annesinin yatağının yanına ilerleyip çöktü. Ferman da arkasından çok bekleyememişti, o da kardeşinin yanına ilerleyip yere oturdu. Ne bir birbirlerine söyleyecek sözleri, ne de annelerini teselli edecek yüzleri vardı.

 

Annelerinin içindeki acıları görmemişlerdi. Tesellileri bile boştu artık.

 

Bir kadın vardı yıllarca susturulmuş, bir kadın vardı yıllarca mecburi bir mutsuzluğa bırakılmış bir kadın vardı, kan kussa kızılçık şerbeti içtim demiş bir kadın vardı. Yaraları sırtında, maktülleri kalbinde olan, kaç defa öldüğü bilinmeyen bir kadın vardı...

 

Ve o kadın her yıkıntının altından, yeniden ayaklanmış. Gittiği yol onu yara bere içinde bıraksada durmamış. Her seferinde ruhu, benliği farklı bir darbe almıştı. Bunlara rağmen yaşamaya, yaşatmaya devam etmiş.

 

Boran, Berfinle konuştuktan sonra yıkıldı. Nasıl bu kadar kör olabilmişti? O haksızlıkla mücadele ettiğini düşünürken asıl haksızlığı o yaşatmıştı. Aslın da en büyük haksızlığı kendisi bir başkasına yapmıştı ve daha farkında değildi. Sürülen savaş boyaları silinecek herkes asıl yüzünü gösterecekti.

 

Omuzlarına binen bu yük çok ağırdı. Düşündükçe boğuluyordu. Bu yaşına rağmen kimseye boyun eğmemişti, oysa ne çok kandırılmış. Ya da kanmaya meyilliymiş. Onların sevdası yüzünden bir kadının hayatı mahfolmuştu.

 

Aşkı bu kadar mı gözlerini kör etmişti? Bu kadar mı duyarsızlaşmıştı? Ona her söylenene kanmıştı. Gerçi aşık olduğunu bile çok geç anlamıştı.

 

Güldü, Boran Karadağlı! Sözde adeleti savunurdu, adeletli davranırdı. Peki, herkese dağıttığı adeletten neden Berfin'e pay düşmemişti. Halbuki o paydan hiç yararlanmayan biri daha vardı.

 

O, kadının acısının sebeplerinden biriydi. Anlaması lazımdı, kolay pes edip, kolay inanmıştı. O da suçluydu, birebir Berfin'in ağzından duyması lazımdı inanması için ama o gidip başkalarına kanmıştı.

 

Demek ki o da yalanlara inanmaya meyilliymiş.

 

Ya da inanmak istediği daha kolay gelmişti. Vicdanını susturup inanmıştı. Kendi kendini bile tesseli edemiyordu. Bu düşüncelerle konağa geldi. Daha hesaplaşması gereken birileri vardı. Oysa hesap vermesi gerekenlerden biri oydu.

 

Sessizce girdi içeri yıllar geçse bile aşkla gelirdi...her seferin de gerçi içeride ki onun aşkına inanmıyordu. Șimdi ayakları geri geri gitmek istiyordu. Biliyordu artık, onlar bitmişti.

 

Artık her Narin'e baktığında Berfin'i görecekti. Ona yaptıkları haksızlık ayna gibi karşılarında duracaktı.

 

Sessizce çıktı merdivenleri, Narin'in ve Burhan'ın sesleri geliyordu. Sessizce dinledi onları, kalplerinin bu kadar taşlaşmış bu kadar merhametsiz oluşuna şaşırdı.

 

Bu kadar mı kör olmuştu gözleri, yıllarca yastığını, yatağını paylaştığını kadını tanımamıştı. Burhan, yıllarca masasını, yemeğini paylaştığı dostuydu sözde! Meğersem her şey sözdeymiş.

 

Geldiği yolu sessizce geri gitti. Birebir yüzleşecekti. Onu bu vicdan azabına mahkum edenleri o azapta boğacaktı.

 

İnsanın bütün doğrularının yanlış çıkması ne kadarda acıymış. Hep bir yalan içinde yaşamış meğer.

 

Konağın kapısını açtığı gibi gördü kızını, belki o olmasa daha yıllarca sürecekti bu saçmalık, yalan, dolan.

Heja, omuzları çökmüş, başını eğmiş babası ile karşılaştı. Ona da ağır gelmişti demek.

 

Sımsıkı sarıldı babasına, o Boran Karadağlı'y dı hiçbir zaman onu bu halde görmeyi düşünmemişti. Hep başı dik, omuzları kalkıtdı. Boynumu kimse önünde eğmedim demişti. Bugün uğruna ölümü göze aldığı kadın omuzlarını çökertmişti.

 

Peki hak etmiş miydi?

 

Evet hak etmişti! Hem de daha fazlasını. Bir kadının ömür boyu hak etmediği bir hayata mahkum kalmasına sebep olmuştu.

 

Bundan sonra o da mutsuzluğa mahkum kalacaktı. İnsan en çok gözünün önünde olana kör olurdu. Oysa kendisi de başka bir kadını mutsuzluğa mahkûm etmişti.

 

Böyle bir günahın mebali büyüktü, mahşer günü vereceğim bir hesabım yok derdi. Altından kalkamayacağı bir hesaba mahkum bırakılmıştı.

 

Heja sımsıkı sarıldı babasına. Bugünlerde teselliyi onun görmesi lazımken herkesi teselli eden olmuştu. Her şey onun içinde yeni başlıyordu.

 

Bugün burada olmasını Berfin Hanım'a borçluydu. Üstüne annesi, babası ve diğerlerinin suçları binmişti. Lakin her şey göründüğü gibi değildi. Suç ateşten xáftandı ve kimse onu giymek istemiyordu.

 

Heja'ya göre herkes suçluydu. Kendisi dahil, çünkü herkes Berfin Hanım'ın acısına kör olmuştu.

 

Nasıl görememişlerdi karşısında bu kadar darbe almış kadını? Her yeri yaraydı onunkiler hiçbir zaman kabuk bağlamıyacak yaralardı!

 

Acıyı kendi yaşadığı sanmıştı Heja ama Berfin Hanımın ki bambaşka bir şeydi.

 

Boran ağa kızının yüzünü elleri arasına alıp çenesini kaldırdı ve bakışlarını yüzünde gezdirdi. Ona göre ikiside yanlış kişileri sevmişti.

 

Çocukları içinde en çok kızını kendine benzetirdi. Onun gibi asiydi, cesurdu! Zaten aşiret meclisine girip konuşması ile cesaretini yeteri kadar göstermişti.

 

Berfin' in anlattıklarına sessiz kalmamıştı kızı. Annesinin ve babasının yanacağını bile bile konuşmuştu. Bu bile ona benzerliğiydi.

 

Boran ağa kızının alnını öpüp saçlarını okşadı. Cenneti ona göre bu koku! Ya da cennetten vaad edilendi.

 

Heja, babasındaki üzüntüyü görüyordu. Biliyordu içindeki fırtınayı. Zor bir durumdu, hem de çok zor. Hele babası gibi birine! İnanıyordu babasına! Diğer bir tarafta babasının bu kadar kolay kanmasını kabul edemiyordu. Hep babasının adelatine, zekasına, merhametine hayran kalırdı...

 

Şimdi ise inandığı her şey yalan gibi geliyordu.

 

Boran kızının yüzünde parmaklarını gezdirdi. Artık kimse masum değildi.

 

"Git yat, dinlen. Baya zorlu bir zaman geçirdin. Odan bıraktığın gibi hiç dokunmadık. Yarın çıkar ne eksiğin varsa tamamlarsın. Malum giderken bir şey götürmedin, gelirken de gittiğin gibi geldin."

 

Heja babasına minnetle baktı.

 

"Sen nereye gidiyorsun baba? Birde sende bu saatte git yat dinlen . Benim gibi senin içinde zor bir geceydi. Gel beraber çıkalım yukarı, çok özledim seni, biraz hasret giderelim."

 

Heja babasının içindeki yıkımı biliyordu. Özellikle sevdikleri tarafından yanıltılmak çok acı veren zor bir durumdu.

 

"Kızım benim işlerim var. Ben bu gece gelmem belki annen sorarsa söylersin. Sabah erkende handa işlerim var. Gün içinde gelmezsem merak etmeyin."

 

Heja kafasını sallayarak baktı babasına, kaçıyor gibiydi.

 

"Hadi baba yukarı çıkalım. Ben her şeyini babası ile yaşayan kızlardanım. Sana her ihtiyaçım olduğunda kollarına alır sarardın. Şimdi yine benim o huzurlu kollara ihtiyacım var. Gel sar kızını, sar ki yine düşüp yaralandığında beklemeden tekrar koşsun sana..."

 

Babasının gözlerine beklentiyle bakıyordu.

 

"Biliyorsun kızların ilk aşklarıda ve kralları da babaları olur. Şimdi kralım, beni bir prenses gibi sarınız. Kendimi prenses gibi hisetmeyeli uzun zaman oldu."

 

Boran ağa kızına gülümseyerek baktı. Heja'sı büyümüş babasını teselli ediyordu.

 

"Tamam babasının goncagülü hadi bakalım. Ama sabah erken giderim. Çok önemli işlerim var. Halletmem lazım, sabah erken kalkıp beni göremezsen korkma yaygarayı kopartma!"

 

Heja babasının söyledikleri ile güldü.

 

"Ama baba, o zaman çok küçüktüm. Hem ben kaç yaşına kadar aranıza gelir uyurdum. Bir de o zaman evimizde değildik. Tek başıma uyanınca korkmuştum." ses tonu hem babasına nazlanan küçük bir kız çocuğu hem de babasına destek olmak isteyen genç bir kadının gibiydi.

 

Boran ağa kızısının arkasından ilerleyip devam etti. Heja'nın söyledikleri ile daha gülümsedi.

 

"Tabi Heja, oteli babam kayboldu diye üstüne toplamıştın. Herkesi başında panik içinde bulmuştuk. Görevli bak annen geldi diyince 'Ben babamı istiyorum, dedin."

 

Heja aklına gelen anılar ile gülümsedi.

 

"Annemle aram hiç iyi olmadı. Hep beni kıskanırdı. Seni asla paylaşamazdım. Abimler gördükleri yerde sıkıştırırlardı annemi üzme diye. Bende Erkek Fatma gibi onlarada kafa tutardım. Babam benim diye! Sanki tek ben vardım. Polat abim çok acımasızdı. Gördüğü yerde 'Bak bizi de çok sevdi ama seni de yaptılar, deyince günlerce ağlamıştım."

 

Boran ağa keyifle baktı kızına ne abileri onunla uğraşmaktan vazgeçerlerdi, ne de Heja onlarla kapışmadan dururdu...

 

"Eee neden ağlardın? Yani sonuçta onlardan sonra doğdun."

 

Heja eski anıları hatırladıkça güldü, meğer ne kadarda mutlularmış.

 

Kısa bir süre sonra yüzünde ki gülümsemesi soldu. Onlar bu kadar mutluyken Berfin Hanım acılarla boğuşmuştu!

 

Boran ağa kızının yüzündeki gülümsemenin solmasından anladı, o da onun gibi düşünüyordu.

 

Onların mutluluğu bir başkasının mutsuzluğuna sebep olmuştu!

 

Heja daldığı düşüncelerden sirkelenerek kendine geldi.

 

"Polat abim onlardan memnun kalmadığınız için benim dünyaya gelmemi istediğinizi, annemi üzersem, başka bir tane daha çocuk yapacağınızı söylerdi. Ben zaten onlara deli oluyordum. Başka kardeş kaldıramazdım."

 

Boran ağa sohbet ederek geldiği odanın kapısını açtı.

 

"Halt etmiş o, hep bir kızım olmasını isterdim. Onlardan sonra sen eşekten inip ata binmek gibi bir şeydi. Hele Polat gibi çocuktan sonra Murat ondan sonra sen. Meğer daha önce evde evcil hayvan besliyormuşum gibi gelmişti. Allah var, Behram Efendi sakin, akıllı bir çocuktu. Onun kavgaydı, dövüştü hiçbir şeye karıştığını hatırlamıyorum. Seni de az toplamadım onlarla. Hazar'ı da yoldan çıkarırdınız."

 

Heja aklına gelen anılarla biraz daha üzüldü. Hazar hayatının her döneminde vardı. Hatta çocukken onu sevdiğini düşünürdü. Ta ki Ağir'in onun sevdiği bir kız olduğunu okulu bitince evleneceklerini söyleyene kadar.

 

Sonrası zaten aklında hiç yokken Ağir girmişti. Başını döndürmüştü, ilgisi, sevgisi, aşkı Heja'nın ayaklarını yerden kesmişti.

 

"Hiç de bile Boran ağa Hazar zaten yoldan çıkmaya meyilli idi. Biz bir şey yapmazdık. Allah var, çocuk

bizi hiç yanlız bırakmazdı. Önce bizimle olaylara karışır. Sonrada Polat ve Murat abimle benide yanlarına aldıkları için kavga ederdi."

 

Boran ağa kızıyla beraber yatağa uzandı. Güzel anılarla dahada gülümsedi.

 

"Hazar haklıydı, sözde aşiret kızıydın. Ama yok, benim dik başlı Heja'm her zaman burnun dikine giderdi. Hadi sen küçüktün onu anlıyorum. Ya koca eşekler onlar ne halta seni yanlarında gezdiriyorlardı. Resmen çete gibiydiniz. Cafer ve Amine Ömer Mirza'yı sizden uzak tutmak için çok uğraşırdı ama onlarda bizim gibi sadece uğraşırdı."

 

Babasının Ömer Mirza demesiyle daha da gülümsedi. Sonra Zeynep ve Zilan geldi aklına bir de hiçbir zaman sevemediği Betül.

 

"Polat abim beni herkesten kıskanırdı. Malum sevdiği kızda vardı. Murat abim Esra'yı biliyorsun zaten. Behram abim ketumdu bize kimden hoşlandığını hiç hissettirmedi. Evleninceye kadar, adam en yakın arkadaşımla sevgiliymiş. Ve biz bunu nişanda öğrendik. O yüzden Fatma'yla arama mesafe koymuştum. Meğer onun için Murat'ın ondan önce evlenmesine ses çıkarmamış. İkisine hala kızgınım. İlk darbeyi onlardan aldım ben. Sırtımdan bıçaklamışlardı beni hainler. Fatma benden iki yaş büyüktü ama sırdaşımdı."

 

Boran ağa Behram'ın evlilik sürecini hatırlayınca kahkahasını tutamayıp bıraktı Heja o süreçi zavallıların burnundan getirmişti.

 

"Neyse küçük hanım, hemen uyuyorsunuz. Yarın erken kalkmam gerekiyor. Önemli işlerim var başka bir gece uzun uzun konuşuruz bunları. Şimdi benim üç yıldır hasret kaldığım bu kokuyla uykuya bırakıyorsun."

 

Heja babasının göğsünden kafasını kaldırıp baktı. Sormak istiyordu sadece en uygun zamanı bekliyordu. Babasının üzüntüsü biliyordu ama kendinide alamıyordu.

 

"Baba, Berfin Hanım ile konuştunuz mu?"

 

Boran ağa biliyordu konuşması gerektiğini ama yarından sonra önce diğerlerini bekleyecekti. Narin ve Burhan'ın kendini çok akıllı zannedip ondan sakladıkları ve atacakları adımdan sonra onunda süprizleri olacaktı.

 

"Heja şimdi değil. Zamanı geldiğinde her şeyi konuşacağız. Sadece şunu bil, istemeyerek bile olsa bende suçluyum. Herkes yaptıklarının bedelini ödeyecek. Şimdi sadece kızımla huzurlu bir uyku istiyorum."

 

İstemiyerek diyordu. Peki ya bile isteyip yaptıkları, aradan geçen zamanda asıl yüzleşmeyi yaşayacak. Büyük bir yıkımla karşılaşacaktı.

 

Onların baba kız ilişkileri her zaman farklıydı. Boran ağanın gözünde kızı hiçbir zaman büyümeyecekti. Evinin küçüğü, gülgoncasıydı.

 

Heja başını babasının kolunun üzerine koyup sımsıkı sarıldı. Bu kollar güvendi, huzurdu, karşılıksız sevgiydi.

 

"Tamam o zaman sende saçlarımı okşa böyle uyumayı çok özledim."

 

Boran ağa kızının saçlarını öpüp saçlarıyla oynamaya başladı. Kızı ne zaman üzülse böyle yapardı. Güven veren kolların arasında uykuya daldı.

 

Berfin Hanım Berat ağanın ameliyattan çıkması ile konağa gitmek istediğini söyledi. Zilan, Berzan, Loran istemeselerde ısrar etmediler. Ferman ile Ağir hiçbir tepki göstermiyorlardı. Onlara göre babaları için bu bile fazlaydı.

 

Şimdilik anneleri ile konuşmaları gerekenleri, en uygun zamana bırakmışlardı ama bundan sonra anneleri ne istese onu yapacaklardı.

 

Ağir, annesini ve Keje'yi alıp konağa bıraktı. Betül ve Keje'den annesi ile ilgilenmelerini isteyip gerçeklere doğru ilerledi.

 

Yolda adamlarından biri arayıp uyuşturucu işini anlattı. Boran ağanın kendinden emin hallerini düşündü, şimdi anlıyordu. Asla beklemediği biri yapmıştı.

 

Direksiyona ellerini ardı ardına vurdu. Ona bunu yapanı mahvedecekti. Önünde durduğu çiftliğe uzun uzun baktı. Abisinin ameliyatının bitimini bile beklememiști demek. Ağir ağır adımlarla ilerledi. İçerideki nedenleri merak ediyordu.

 

Ferhat zaten bekliyordu onu! Abisi kalp krizi geçirmeseydi oğluyla beraber gelecekti.

 

Ağir çiftlik evinde amcasının odasına doğru yürüdü. Kapısını çalmadan içeri girdi. Bugünlerde görülecek hesapları çoğalıyordu?

 

Gördüğü manzara ile şaşırdı. Annesinin ailesinin fotoğrafları her yerdeydi. Onu şaşırtan ise babasının bütün resimlerde kesilmiş olup yerine Ferhat amcasının oluşuydu.

 

İçinde hep Heja'nın yalan söylemiş olmasını dilemişti. Lakin gördükleriyle inanmak istemediği gerçeklerle yüz yüze geldi.

 

Ferhat Bey ise resimlere bakıp şaşıran yeğenine baktı. Diğer yeğenlerinden değil ama Ağir'den nefret ediyordu! Berat'a en çok o benziyordu, o da babası gibi hırslarına erken yenilmişti. Heja aslında ona borçlu olmalıydı. Onu böyle bir pislikten kurtarmıştı.

 

"Ooo Ağir Bey hoş geldin. Eee, neden öyle şaşkın bakıyorsun? Gerçekler ağır mı geldi? Biliyor musun, şu resimlerde gerçekten orda olmak için canımı verirdim. Ama senin baban ve diğerleri izin vermedi. Hepinizden nefret ediyorum."

 

Ağir elinde içki şişesi saçmalayan adama baktı. Bir de hastalığı için üzülmüştü, belki hastalığı bile yalandı.

 

"Amca neden yaptın. Heja bana bir şeyler anlattı. Ne kadarı doğru bilmiyorum. Ama Boran ağanın anlattıklarının doğruluğunu biliyorum."

 

Ferhat, Ağir'in söyledikleri kendini tutamadı gülmeye başladı. O, kaybettiği şeyin farkında değildi. Birkaç sene sonra o da Ferhat gibi sadece anılara dalarak sakinleşecekti.

 

"Ağir, Ağir, Ağir! Demek neden yaptım? Demek, Heja'nın söylediklerinin doğruluğunu bilmiyorsun. Birde Boran ağanın söylediklerinin doğruluğunu biliyorsun." Gözlerini kıstı ve dikkatli bir şekilde Ağir'e baktı. Pişman olacaktı çok pişman olacaktı.

 

"Baban şeytana pabuçu ters giydirirdi. Sen kime çektin, bana mı acaba? Bende senin gibi salaktım. Fedakarlık yaptığımı zannettim sonra bir baktım sevdiğim kadının kayını olmuşum. "

 

Dile döktüğü şey canını acıtıyordu.

 

"Meğer sevdiğim kadını hediye paketi yapıp abimin yatağına sokmuşum. Abim de Allah var şeytan görse imana gelecek. Hiç fırsatı kaçırmadan ona sahip olmuş."

 

O ana gitti bakışları, tekrar kahroldu...

 

"Yani Ağir anlayacağın, sadece Boran Karadağlı'nın anlattıkları değil. Heja'nında anlattıkları doğru, tabi daha onların bilmedikleride var. Çoğunu bende yeni öğrendim. Biliyor musun, Biri gelip beni vursun istiyorum. Ben bu yüklerle çok yaşadım."

 

Ağir amcasından bakışlarını anlamıyordu.

 

"Ağir bana Berfin ne dedi biliyor musun? 'Abine yalvardım, 'dedi. Abime sevdamız için yalvarmış. Benim yapamadığımı o yapmış. Tabi değerli abim durur mu, tabiki hayır. Orda sahip olmuş kardeşini seven kadına, Berfin bana" Ben her defasında öldüm" dedi "Gönüllü tecavüz"dedi."

 

Ferhat, Berfinle konuştuklarını hatırlayınca daldı. Tek masum kalandı.

 

"Ağir biliyor musun?"

 

Büyük bir nefes aldı. Nasıl olsa aldığı nefesleri azalıyordu.

 

"Sende o şerefsiz baban gibisin. Para uğruna sevdiğin kadına kıydın. Siz iyi ve güzel kadınları hak etmiyorsunuz."

 

Ağir ellerini sıktı açtı. Boğuluyor gibiydi. Amcasını öldürmemek için kendini çok sıkıyordu, bu kadarını bilmiyordu.

 

"Peki, uyuşturucu, onu neden yaptın? Boran ağa 'En yakınına dikkat et,' dedi ama seni hiç düşünmedim. "

 

Ferhat duydukları ile daha da güldü. Ona sadece uyuşturucu ile zarar verdiğini sanıyordu. Boran ağa araya girmeseydi hepsi çoktan iflas bayrağını çekmişti.

 

"Uyuşturucu, adını soyadını kısacası hepinizi yok etmek istedim. Ne yazık ki planım Boran ağa engeline takıldı. Ben sizin tırlara yükleyip ihbar edecektim. İşte Boran nerden öğrenmişse öğrenmiş gelip yakama yapıştı. Mecbur geri adım attım. "

 

Kısa bir süre sonra ikisinin arasında büyük bir sessizlik oluştu.

 

"Asıl planımı merak etmiyor musun? Hem o başarılı da oldu. Sen ve Heja'nın ayrılması!"

 

Ağir duydukları ile şaşırdı. Heja ile Ağir'in ona zararı dokunmuştu.

 

"Neden yaptın, ne eline geçti gerçekten? Bak başarılı da olmuşsun, ayrıldık. Mutlu musun?"

 

Ferhat, Ağir'e baktı. Mutlu muydu, hayır. Bu bile ona yetmiyordu.

 

"Tam olarak değil ama sana neden yaptığımı söyleyebilirim."

 

Ona beklenti ile bakan Ağir'le devam etti. Madem gerçekleri öğrenmek istiyordu daha fazlasını verecekti.

 

"Heja, Narin ile Boran'ın kıymetlisi sende Berat'ın değerlisi varisi idin. İkiniz üzülürken ailelerinizde acı çekecek. Yani, bir nevi oyunu kazanan ben oldum."

 

Ona göre kazanan kendisiydi. Ağir'in gözlerinde ki yıkımdan besleniyordu.

 

"Yalnız, doğruları söylemek gerekirse, Boran ağa beni çok şaşırttı. Ben Heja'yı affedeceği konusunu hiç düşünmemiştim. Yoksa, Heja kumasıyla o konağa mahkum kalacaktı ama Boran ağa yine bildiğini yaptı. Hem kızını aldı, hem de seni sap gibi ortada bıraktı. Ağalıkta gitti, şimdi baban uyansın bunları gözüne sokar gibi söyleyeceğim. Bakalım sevdikleri ile sınanmak ne kadar kolay."

 

Sevdikleri ile sınanmak. Ağir sevdiği kadınla sınanıyordu. Ona oynan oyunla şaşkınlığını gizleyemedi. Heja ile ayrılığına hep başkalarının oyunları sebep olmuştu.

 

Yaklaşıp amcasının suratnın ortasına yumruğunu indirdi. Madem bu kadar olay yaşamıştı, bu adamda bedelini ödeyecekti.

 

Elindeki dosyayı önüne atıp imzalamasını sağladı. Artık amcasının her şeyi onundu, Keje'ye bıraktıkları hariç.

 

Belinden silahını çıkardı, şarjörün de kaç kurşun olduğunu biliyordu. Amcasının gözlerine bakarak elini kaldırdı şarjörün içindeki fazla mermileri tek tek havaya sıktı. Şarjörde tek bir kurşun bıraktı ve Ferhat'ın önüne bıraktı. Amcasına bakıp "Umarım kendin yapacak kadar cesaretlisin. Bari gider ayak elimi kana bulama," deyip arkasını dönüp çıktı.

 

Ferhat, Ağir'in bıraktığı silaha baktı. Zaten yaşayan bir ölüydü. Açıkcası ruhu öleli çok olmuştu, istediğide olmuştu, bundan sonra bedeni de ölse olurdu!

 

Berat'ın kriz geçirirken hali geldi aklına, sonra yoğun bakımdaki hali, felç kalmasını sağlamıştı. Berat'ın ölmesini istemiyordu birilerine muhtaç, sürünerekte yaşasa olurdu.

 

Artık huzurla ölebilirdi!

 

Silahı eline alıp gülümsedi. Belki cehennemde yanacaktı ama onlarında ondan sonra acı çekmelerini sağlamıştı.

 

Kafasına değdiği silahın tetiğine son defa gülerek bastı.

 

Tek bir kurşun acılı yaşamına son vermişti. Belki, çok daha önce yapması gerekeni şimdi yapıyordu.

 

Ağir merdivenleri inerken duyduğu silah sesiyle biraz duraksadı ve daha sonra arkasına bakmadan devam etti. Bu daha başlangıçtı onun için. Annesine ve kendisine yapılanları unutmayacaktı. O hep kin güden olurdu. Bunlarında hesabını sormasını bilirdi.

 

Boran ağa gece Narin ve Burhan'ı dinleyip. Yine bir yanlışa kapılmamak için sustu, bu sefer yerinde ve zamanında konuşacaktı.

 

Tabi yeri ve zamanında susturulamazdı. Gecenin karanlığı tüm günahlara renk verir gibi karaydı ve yerini aydınlığa terk ederken sanki işlenen günahlarda aydınlığa kavuşuyordu.

 

Arkadaşının arabasını alıp onları izlemeye başladı. Onun ve iş yerinin arabalarını tanıyabilirdi Narin ve Burhan.

 

Onları bağ evine kadar takip etti olacakları, konuşulucakları merakla beklemeye başladı. Bir, iki saat beklediği halde kimse gelmedi. Narin ve Burhan'da bekliyordu. Boran bıkınca tekrar saatine baktı.

 

Telefonun zil sesi ile kendisine geldi sessize almayı unutmuştu, Narin ve Burhan'ın onu fark etmediğini anlayınca biraz daha uzaklaşaracak konuşmaya başladı.

 

Ömer Mirza dayısı Boran'ı arayıp bilgi verdi. Ferhat Mirakan intihar etmişti!

 

Boran anladı beklediği şeyin olmayacağını, arabayı bıraktığı yere ilerleyip arabasına binip gitti.

 

Mirakan konağına Ferhat'ın ölümü bomba gibi düştü.

Keje'nin ağlayışları bağrışları yürekleri dağlıyordu. Keje hayatta ona değer veren tek adamı kaybetmişti. Ne olmuştu, nasıl kıymıştı kendine babası? Canıydı, onu bu dünyada seven tek insandı. Hep yanında durmuştu babası, annesini hiç görmemişti. Şimdi babasını da kaybetmişti.

 

Ağir konağa girdiği gibi anladı. Keje kendini yerden yere vuruyordu. Bir an durdu... Acaba babası olmadığını bilse, yine bu kadar ağlar mıydı? Diye düşündü. Sonra Ferhat'ın çiflik evinden çıkmadan söylediklerini düşündü. Ferhat son anında bile onu düşünmüştü Ağir'e emanet etmişti.

 

Ağir Keje'den gözlerini çekip annesi bakındı. Göremeyince Betül'e doğru ilerleyip.

 

"Betül annem nerde durumu nasıl?"

 

Betül Keje'ye o kadar dalmıştıki Ağir'in sesi ile birden irkildi. Bu konağa geldiğinden beri hep bir şeyler yaşanıyordu. Ve gerçekten artık yorulmuştu.

 

"Şey abi, Berfin annem odasından hiç çıkmadı. En son Ferhat amcanın ölüm haberi ile kendini kötü hissettiğini söyledi. Bir daha da aşağı inmedi."

 

Ağir seslenmesi irkilen ve daha sonra bir nefeste konuşan küçük yengesi ile şaşırdı. Kafasını sallayarak annesinin odasına doğru ilerledi.

 

Betül söylediklerine cevap bile vermeden giden kayının arkasından söylenerek Keje'ye döndü. Bir teşekkür iki kelam edebilirdi diye düşündü.

 

Sonra "Salak adamın kayın babası ölmüş senin düşündüğüne bak" diye fısıldayıp Keje'ye sarıldı. Gerçekten yaşadığı şeyler ağır oluyordu. Bu ailenin olayları bitmiyordu.

 

Ağir, annesinin odasının önüde durup kapının kulpunu indirdiği gibi girdi içeri. Annesi yine pencere önündeydi, o koltuğu çok sevdiğini düşünürdü Ağir.

 

Berfin Hanım içeri giren oğluyla duraksadı. Genel de çocukları odasına gelmezdi. İçindeki sıkıntıya anlam veremiyordu bugün.

 

Ağir annesine doğru ilerleyip önünde diz çöktü bu kadın saçlarının teline kadar kırılmıştı.

 

Berfin Hanım önünde diz çökmüş oğluna baktı. Ağir önce ellerini öptü sonra kalkıp yanına oturup alnını öptü sonra saçlarını her bir telini, onlar ayrı ayrı kırıktı. Kollarını uzatıp annesini sımsıkı sardı geçte olsa ihtiyacı vardı Berfin'in.

 

Berfin Hanım hiçbir şey söylemeden ağlamaya başladı. Hıçkırıkları ardı ardına gelmeye başladı.

 

Ağir diline gem vurmuş gibi öylece sessiz kaldı. Bekledi annesinin rahatlamasını içinde kalan göz yaşlarını dökmesini bekledi. Uzun bir süre sonra annesinin hıçkırıklarının durduğunu gördü ağlaması durmuştu.

 

Annesinin başını kaldırıp yüzündeki gözyaşlarını sildi. Burukça gülümsedi.

 

"Ferhat amca intihar etti. Cenazesi için benim hastaneye gitmem gerekir. Sende burada ne yapılması gerekiyorsa yap anne bizi zor günler bekliyor. Amcam için üstümüze ne düşüyorsa yapalım."

 

Berfin Hanım Ferhat'ın öldüğünü biliyordu. Ağir'den önce gelmişti kara haber.

 

"Tabi oğlumz amcana karşı son görevimizi yapacağız sende git üstüne ne düşüyorsa yap." Berfin Hanım'ın içinde ki yangını dile getirecek sözcükler anlamını yitirirken dile gelmeyi red ediyorlardı. Dolu dolu gözlerle oğluna baktı. Sevdiği adam için oğlunun kollarında göz yaşı dökmek... Belki yanlış, belkide doğru lakin şuanda sığınacak tek bir o varmış gibiydi.

 

Ağir, annesine gözlerine bakıp kafasını salladı. Uzanıp annesinin alnını tekrar öptü. Sessizce ayağa kalkıp çıktı odadan. Şimdi gidip amcasına son görevini yerine getirecekti. Avluya indiğinde Ferman ve Berzan'ı gördü onlarda gelmişti demek ki... Mirakan ailesi olarak kayıplarına son görevlerini yerine getirip dostona düşmana yıkılmadıklarına aksine sımsıkı bir birlerine kenetlendiklerini göstermeleri gerekiyorlardı.

Murtaza gelip kapıda polisler olduğunu söyleyince Ağir şaşırdı.

Ferman ve Berzan'ı geçip polislerin yanına ilerledi.

 

Ağir ağayı gören korumalar kenara çekildi. Ağir polislere baş selamı verip. "Hayırdır memur bey? Sizi buraya ne getirdi, bir sorun mu var?"

 

"Ağir Mirakan sizi Ferhat Mirakan'ın intiharı ile ilgili olarak ifade vermeniz için almaya geldik. En son çiftlikten sizin çıktığınızı gören şahitler var. Olayla ilgili karakola gelmeniz gerekli." dedi polis memuru.

 

Ağir söylenenleri dinledi. Bekliyordu bunu. Ferman ve Berzan'ın şaşkın yüzlerine bakıp kafasını salladı. Ailenin pis işlerini yine ona kalmıştı. Bıkkın bir tonla "Ferman sen git hastanede amcamıza son gerekenleri yap. Berzan sende konakta kal baş sağlığına gelenler olacaktır. Herkes hazırlığını ona göre yapsın. Bende gidip bakayım neyin ifadesini veriyorum," dedi ve polislere doğru ilerleyip araçlarına bindi. Herkes şaşkınlıkla baktı. Kimse böyle bir şeyi beklemiyordu her şeye parlayan Ağir, sessiz sedasız polis aracına binip gitti.

 

Ferman direk hastaneye doğru ilerledi. Amcasının erkek evladı yoktu yıkanırken, kefelenirken birinin orada olup son görevini yapması lazımdı.

 

Berfin Hanım, Ağir gittikten biraz sonra kendini toparladı. Artık nefret etse bile son görevini yerine getirecekti. Yavaş yavaş herkes yaptıklarının bedelini çekiyordu.

 

Banyoya gidip elini yüzünü yıkadı Berfin Hanım. Aynada iyice kendine baktı. Siyah boydan bir elbise giyip saçını topladı ve beyaz tülbentini örttü. Burada yasta kadınlar başına beyaz örterlerdi. Ölümün rengi siyahtı lakin kafalarında ki beyazdı. Aynada ki görüntüsüne baktığında dudakları kenara kıvrıldı. Babası belli bir yaşa geldiklerinde siz ağa kızlarısınız ve benim kızlarım başı açık gezmez. Berfin onun ikisi için aldığı șallardan birini alıp başına çekmişti lakin Narin bunu red babasıyla büyük bir kavga etmişti. Babalarının ısrarı üzerine ablası onun gözlerine bakıp "birgün başımı örtersem Allah'ın emri diye örterim. Sen kızına yakıştırmadın diye değil... Eğer çıkıp bana kızım Allah'tan kork örtün deseydin... Eyvallah der örtünürdüm. Lakin kulun ayıbı için örtünüp rabbime kimseyi şirk koșmam" deyip burnunun dikine gitmişti. Gerçi babası da bir aradan sonra geri adım atmıştı. Burukça gülümsedi biri hep kaybeden diğeri hep kazanan taraftı. Kendisini sirkeleyip bedenini toparladı. Malum artık geçmişi hatırlamanın kimseye yararı yoktu!

 

Odasının kapısını açıp aşağı indi. Hazırlıkları başlatması gerekliydi. Yarın bu konakta uzun ve günlerce sürecek olan bir taziye vardı.

 

Aşağı indiğinde ağlayan Keje'yi gördü zor bir durumdu! Herkes bir şekilde acıyı yaşıyordu. Berzan ve Betül'e bakıp büyük bir nefes aldı bir yerden başlaması gerekliydi.

 

"Berzan aşcıları çağırın Mirakanlara yaraşır bir taziye olsun, kimse aç kalkmasın. Her gün için bir dana kesilsin. Kadınlar konakta, erkekler taziye evinde ağırlansın. Hiçbir aksilik istemiyorum. Betül de sen de Sultan ile Elif'e söyle birkaç kadın daha bulsunlar. Kaç kişi olacaklarını onlar belirlesinler. Yarın mahcup kalmayalım. Üçüncü gün için yapılacak mevlüt ve helvası içinde yapacak birilerini bulsunlar. Haaa unutmadan, kadınlar için üçüncü gün için sesi güzel olan ve erbani çalabilen kadın hocalar bulsunlar. Kadın hoca ilk günden Ferhat'ın ruhuna okumaya başlasın. Hiçbir şey eksik olmasın. Kimse sofradan aç kalkmasın. Tek bir aksilik veya sorun istemiyorum." dedi içi kan ağlaya ağlaya. Ne zor şeydi, sevdikleri toprağa verirken ardından kalanları toplamak. Vedalar acıtır lakin veda bile etmeden dimdik ayakta durmak daha acıtırdı. Yıllardır bu konaktaydı. Yıllardır birçok acıya olaya şahitti. Konağın hanımı olduğu için sonra yapılacaklar ona düşüyordu.

Gerçi Mirakan hanımı olarak kurdurttuğu sofralar ve cömertliği dilerdeydi...

*

*

*

 

Ağir gittiği Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nde sorguya alındı.

Ferhat'ın intihar ettiği silah Ağir'e aitti üstünde onunda parmak izleri vardı.

 

İfadesi alındıktan sonra barut izi testi için adli tıpa gönderildi. Ağir sessizce takip etti olanları. O öfke ile ruhsatlı silahını vermişti amcasına, olacakları hiç düşünmeden adım atmıştı.

 

Savcılık emri ile 24 saat gözetim altında kalması ve daha sonra yargılanması gerekiyordu. Sessizce tutulacağı yere ilerledi. Elinde kelepçe yoktu ve avukatlarının onu dışarı çıkarmasını beklemekten başka çaresi yoktu.

 

Ferman morg kapısının önünde durdu ne çok zordu burada durmak, sevdiklerini sonsuzluğa uğurlamak.

 

Arabadan indiği gibi aşiretin önde gelenleri diğer aşiretlerin önde gelenleri herkes etrafına toplanmıştı. Gözü bir an Burhan Eroğlu'nda durdu, burdaydı. Ne olursa olsun akrabaydı. Zor günde adetti yan yana durmak.

 

Sessizce ilerledi amcasına son görevini yerine getirmek ona düşmüştü. Herkesin baş sağlığı dileklerini alıp içeri girdi onunla beraber birkaç kuzenide girdi içeri hocayla beraber amcasını yıkayıp kefenlediler. Sonra morg ünitesine koydular. Şimdilik işi bitmişti Ferman'ın yarın öğlen namazında sonra gömülecekti amcası! Öyle çok anıları yoktu amcası ile hep durgundu bakışları, mecbur kalmadıkça onlarla bir araya gelmezdi. Nedenlerini öğrendiklerinde kaybetmişlerdi onu!

 

Heja duyunca çok üzüldü. Berfin Hanım için ayrı Keje için ayrı üzüldü, babasını kaybetmişti sonuçta çok zor olmalı diye düşünüyordu.

 

Bir yanı Berfin Hanım'ın yanına gitmek istiyor diğer yanı ise ailesinin laf işitmesini istemiyordu. Sonuçta yeni boşanmıştı. İki günde bir yanlarına gitmesi doğru değildi.

 

Murat, Behram, Polat ise Ömer Mirza'yı alıp hastaneye gittiler. Aralarında ne yaşanırsa yaşansın kuzenlerinin yanında durmak lazımdı.

 

Zilan öğrenince göz yaşlarını tutamadı. Feryad figan attığı çığlıklar döktüğü göz yaşları çok üzüldü... Keje en yakınıydı. Konakta da amcasına da en düşkün olandı. Gözü çevresinde ki kimseyi görmüyordu. Hemen hazırlanıp Mirakan konağına gitti.

 

Geldiği konakta önce Keje'nin ağıtları kulaklarını doldurdu. Zilan sesleri duyduğu gibi gözyaşlarını döktü. Ölüm bambaşka bir şeydi. İçeri girdiğinde Keje'yi avludaki sedirde gördü. Betül, Loran da onu teselli etmeye çalışıyordu. Dila yengesi belli ki daha gelmemişti. Ferman, hamileliği yüzünden bu süreçte ailesinin yanında kalmasını istiyordu.

 

Annesini üst balkonda onları izlerken gördü yine yüzünde hiçbir duygunun izi yoktu. Ketumdu ve hiçbir zaman çözememişti annesini, düşünmeyi bırakıp. Keje'ye doğru ilerledi.

 

Keje'nin önünde durup göz yaşlarıyla ona baktı. Titreyen dudaklarında bir hıçkırık koptu. Akan göz yaşlarını silip sımsıkı sarıldı. Anlıyordu onu.. Onunda sadece babası vardı. Onuda kaybetmişti zaten annesini hiç görmemişti. Keje'de sımsıkı sarıldı ona onu teselli edecek her kola muhtaçtı şimdi.

 

Ferman, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'ne gidip son durumu öğrendi. Olayların biri bitmeden diğeri başlıyordu. Önce Ağirle Heja'nın boşanması, sonra babasının kalp kirizi geçirmesi daha yoğun bakımdan bile çıkmamıştı! Her şey o kadar üst üste geliyorduki artık hangisine üzüleceğini hangisine yetişeceğini bilmiyordu. Ağir'in bu gece çıkamayacağı kesindi. Avukatlarla konuşup konağa doğru ilerledi.

 

Hiç kimse o gece nasıl geçti anlamadı. Belki en uzun geceydi onlar için. Keje'nin feryatları her seferinde dolduruyordu kulakları kimsenin elinde yarasını saracak merhem yoktu. Teselliler ise faydasızdı.

 

Ağir ise gece nezarete gelen Narin Hanım ile şaşırdı, Narin Karadağlı okumuş geçirmiş biriydi. Bugün de Ağir'i kurtarmak için avukat cübbesini giyiyordu. Her seferinde gizliden olsada yanında yer alıyordu. Sadece kuma kararı çıktığı zaman önünü kesmiș ve karşı çıkmıştı. Şimdi de onu çıkarmak için gelmişti. İşlemleri hızlandırıp birde şahit bulup arabasına binip gitti. Bu gece serbest bırakılacaktı.

 

Ağir nezarerthanede bulunan yatağa uzanıp yaşadıklarını düşündü. Gözleri eskiye dalıyordu. Eskiden olsa Heja onun burada olduğunu duysaydı... Kıyamet kopacağını bilseydi bile yanında dururdu. Hatırladığı detayla dudakları kıvrıldı. Onun her hareketini severdi.

 

Gözlerini kapatıp eskiye daldı. Heja'nın olduğu anlara çok sevmiş ve çok sevilmişti.

 

Onun kırmızı gelincik çiçeğiydi. Bunun için kırmızı onun yasaklı rengiydi. Söz de bir tek ona özel kalacaktı ama ilk hatayı kendisi yapmıştı. Heja isyanını ilk giydiği kırmızı ile göstermişti. Kırmızı bir elbise giyip kırmızı gelincik gibi başkalarının karşısına çıkmıştı.

 

Hatırladığı anılarla dudakları kıvrıldı. Heja onsekizindeydi ve gizlice buluşuyorlardı. Onu okul çıkışı iki okulun iki sokak ötesinde arabayla şehir dışına çıkarmıştı. İlk Bahar aylarıydı ve Karacadağ etekleriydi. Rahat edebilmek için onu kendi bağ evine götürmüştü.

 

Heja mutluydu. Ağir mutluydu.

 

İlk gelincik çiçeğini o gün vermişti.

 

Eskiye dalıyordu. Heja'nın gözleriyle bile güldüğü anlara, ben seni çok sevdim demişti ve gitmişti.

 

Hatırladığı detayla göğsü sıkıştı.

 

Büyük bir nefes alıp fısıldar bir şekil de "Tu agire jiyana mı na "dedi.

 

(sen benim hayat ateşimsin)

 

Dudakları kenara kıvrıldı. Ateş olan Ağir'i lakin Heja tam ateşti. Elini göğsüne götürüp kalbinin attığı yerde" Rıha mın bè tè nabè "

 

(sensiz olmuyor ruhum)

 

Aşk kendi dilinde daha güzel dile dökülüyordu lakin Ağir yasak elmayı yiyip cennetinden kovulandı ve bundan sonra dile döktüğü hiçbir aşk sözcüğü sahibinde yer edinmiyordu.

 

Ağir sabaha doğru Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünden çıktı. Kafası karma karışık bir şekilde neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmeden. Önce konağa gitti uykusuz olmasına rağmen onu çok yorucu birgün bekliyordu.

 

Ferman sabah erken hastaneye gitmişti. Babası ile ilgili son gelişmeleri öğrenmek için. Eve döndüğünde Ağir'i görünce şaşırdı. Avukatlar birkaç gün demişlerdi. Demek çıkmak için bir yolunu bulmuş diye düşündü.

 

Ağir, Ferman ve Berzan ayrı ayrı arabalara binip hastaneye doğru ilerlediler. Morg yazan yerde durup çıktılar. Yine çok kalabalık vardı. Yine herkes baş sağlığı diliyordu. Sessizce ilerlediler bugün babaları burada yoktu bu yüzden babalarının yokluğunu göstermemeleri lazımdı.

 

Cenaze morgtan alınıp cenaze arabasına bindirildi. Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki ölen bir insan ve son görevlerini yapanda insan, hiç kimse bir gün sıranın ona da geleceğini düşünmüyordu. Buydu işte, kimse dünyaya çivi çakmıyordu. Herkes gidiciydi bu dünyadan. Her nedense sanki herkes hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyordu.

 

Bu düşüncelerle Ulu Cami'nin önünde tüm araçlar durdu.

 

Tabutu indiri musalla taşının üstünde durdurdular.

 

Berfin Hanım, Keje ve diğerleride gelmişti. Keje son kez babasını görmek istedi.

 

Berfin Hanım ve Zilan Keje'nin kollarını tutmuşlardı. Yavaş yavaş ilerlediler tabuta, Berfin'de görmek istiyordu ama dile getirememişti. Ne zordu sevdiği olduğu halde son defa görmek istediğini söyleyememek.

 

Tabut kapağı kaldırıldı. Ferhat Bey'in yüzü açıldı. Bembeyaz yüzü morarmış dudakları yüzünde hafif tebessümü belki acıları son bulmuştu. Belki de yıllardır özlemle beklediği olmuştu. Gözleri açık kalmıştı belli ki beklediği vardı.

 

Keje artık yaşadığını kaldıramayıp bayıldı. Her şeyi onunla yaşamıştı. Artık o da yoktu.

 

Ondan sonra her şey daha hızlı yaşandı. Cenaze namazı, mezarlığa götürülmesi gömülmesi, hocanın son duaları okuması ile herkes dağılmaya başladı. Mirakan ailesinin daha taziye vermesi lazımdı. İki kişinin birkaç saat mezar başında kalması gerekliydi.

 

Ağir ve adamlarından Rüstem kaldı. Diğer kalanlar erkekler taziye evine kadınlarda konağa doğru ilerledi.

 

Heja, Berfin Hanım'ın yanına gitmek istiyordu ama arafta kalmış gibiydi. Bir yanda milletin ne düşüneceği, diğer tarafta Ağir'in hastanede söyledikleri yine onun için gittiğini düşünmesinden korkuyordu.

 

Annesi de dünden beri ortada yoktu, babası üstünü değiştirip gitmişti. Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemiyordu Heja!

 

Akşama kadar Zilan, Betül ve Loran'ın canı çıktı o kadar kalabalık vardı ki yardımcılar çağrılmasına rağmen yetişemiyorlardı. Arada akrabaları yardım etselerde sürekli ayakta kalmaktan ayaklarına kara sular inmişti resmen. Dila hamile olduğu için kimse işlere yardım etmesine izin vermiyordu. Feman'ında kesin emri vardı.

 

Heja gecenin baya ilerleyen saatlerine kadar bekledi. Berfin hanımın yanına gitmek için sessizce evden çıktı. Arabaya binip Mirakan konağına doğru ilerledi. Vazgeçti kimsenin ne düşündüğünü umursamayacaktı.

 

Konaktağın önünde durup bekledi biraz. İçeri girince ne söyleyeceğini düşündü. Ne için geldim diyecekti sadece Berfin hanımın yanında olmak istiyordu. Bütün cesaretini toplayıp indi aşağı.

 

Babasının da konaktan içeri girdiğini gördü. Hızlıca ilerleyip babasına yetişti.

 

Babasının buraya geleceğini hiç düşünmemişti. Daha erkekler taziye evinden dönmemişti. Kadınlar daha erken dağılırdı evlerine o yüzden babasının buraya geliş amacını anlayamıyordu.

Boran ağa kızı ile duraksadı ama bugün burada olması her şeyi birinci ağızlardan duyması gerekiyordu.

 

"Hiçbir şey sorma Heja sadece Berfin'in odasını göster" dedi ve eliyle yürümesini işaret edip önüne döndü.

 

Heja babasının söyledikleri ile kısa bir şaşkınlık yaşasada babasının önünde ilerleyip. Berfin Hanım'ın odasına doğru yürüdüler.

 

Berfin Hanım'ın odasının önünde durdukların da içerden gelen bağrışları duymaya başladılar.

Heja içerden gelen sesler ile babasının geliş nedenini anladı.

Onlarda sessizce içeri girdi. Bu yüzleşmeye aslında çok geç kalınmıştı.

 

Berfin Hanım, Burhan ve Narin'e bütün kinini kusuyordu, ona göre bütün yaşanınların sebebi onlardı.

 

Onlara göre Berfin'in sessiz kalışıydı. Bugün gibi hırçın olup kabullenmemesi lazımdı. Herkesin gözünde kendi nedenleri haklıydı. Berfin Hanım yüzünde belli olan öfke ile bağırıyordu.

 

"İkinizden nefret ediyorum, neden geldiniz, bunca yıl yalnız bıraktınız, neden şimdi burdasınız? Gidin hayatımdanz hiç varolmamış, sanki hiç yaşanmamış gibi arkanızı dönün ve gidin ben sizi sileli çok oldu, sizde beni silin," diye öfkeyle bağırdı.

 

Narin'in beklediği bir tepkiydi. Haksızda sayılmazdı ama herkesinde kendine göre doğrusu vardı. Onunda doğruları ve asla taviz vermediği değerleri vardı. Tabi hepsi o kadar dalmıştılar ki Boran ve Heja'yı fark etmiyorlardı.

 

"Bak kardeşim bize, herkese, kızgın olduğunu biliyorum. Gel vazgeç hem her şey geçmişte kaldı. Kimsenin eline yaraları deşmekle birşey geçmiyor."

 

Narin'in sesizce dinliyordu Narin'in sesiz kalışıyla Burhan devam etti.

 

"Evet bacım kimsenin eline bir şey geçmiyor. Şimdiye kadar nasıl sustun ise şimdide susmaya devam et. Bak, sende evlisin yuvan çocukların var. Kimsenin bir diğerinin huzurunu bozmaya hakkı yok," diye devam etti Burhan. Sesinin tonunda ki bencillik üşüten tondaydı.

 

Berfin duydukları ile şaşırdı.

Narin, Burhan'a dönüp "kendi adına konuş" diye kızdı. Narin'in kimseden korkup çekineceği hiçbir şeyi yoktu.

 

Berfin ikisine bakıp kafasını olumsuzca salladı. Onların bugün yanında durmak için geldiğini düşünmüştü.

 

"Burhan niye konuşursam huzurun mu kaçacak? İşte ne güzel herkes doğruları ve geçmişi öğrenir. Bakalım pek değerli karın artık hangi yüzle bakar sana, malum Narin'in korkacak hiçbir şeyi yok. Gerçi Boran ağa pek de öyle demedi."

 

Narin gözlerini kısıp baktı Berfin'e hala hiç değişmemişti. O da diğerleri gibi korkaklığının bedelini başkalarına ödetmeye çalışıyordu. Madem kısasa kısas istiyordu. Narin hiçbir zaman kaçan olmamıştı. Gözlerini kısarak kısa bir süre kardeşini sözdü. Yıllar güzelliğinden pek bir şey götürmemiști. Huyundan da götürmediği ortadaydı.

 

"Evet Berfin, ben ne kimseden ne de vereceğim hiçbir hesaptan korkuyorum. Hiçbir zamanda korkmadım. Ortada bir hata varsa hatamla yüzleşmeye hazırım" kullandığı kelimeler üstüne bastırı bastıra telaffuz ediyordu.

 

Boran ve Heja hala onları fark etmeyip tartışan kardeşlere baktı. İkisi haksız oldukları halde kendilerini savunabiliyordu. Heja araya girmek için bir adım atmıştıki Boran ağa kolunu tutup eliyle sus işareti yaptı. Sonuna kadar dinlemek istiyordu.

 

Berfin Hanım ise hala burnu havalarda gezen ablası ile sinirle soludu madem konuşacaklardı her şey ortaya çıksın. Herkes yaptıklarının cezasını çeksin istedi.

 

"Öyle mi Narin? Oysa Boran ağa geçen gün hastanede hiç öyle söylemiyordu. Sizin ona benim ağzımdan yazdığınız mektubu gösterdi. Hayret, ben size mektup verdiğimi hiç hatırlamıyorum. Neden yalan söylediniz, neden beni böyle bir hayata mahkum bıraktınız? Tabi Narin Hanım Berat ile evlenmek istemedi. Normal yaptığı yani değil mi?"

 

Berfin Hanım artık dayanamıyordu. Tüm öfkesini kusmak istiyordu.

 

"Bak bu yatağa bu odaya burası benim cehennemim şu koltuğu görüyor musun? Benim mezarım, beni oraya siz gömdünüz. Sizin eserinizim ben. İkiniz mutlu mesut yaşarken ben istemediğim bir hayatı yaşamaya mahkum kaldım. Şimdi hangi yüzle karşımda durabiliyorsunuz?"

 

Narin ve Burhan onu sessizce dinledi Berfin'i, biliyorlardı içindeki yangını.

Boran ağa karısının umursamaz tavrı ile şaşırıyordu. Narin sürekli asiydi ama hiç bencil biri değildi. Burhan yüzünü sıvazlayıp konuşmaya devam etti.

 

"Berfin bak olan oldu, bizimde hatalarımız oldu seninde, herkes bir şekilde yaşadı bir şeyler ama her şey geçti. Şimdi geçmişi kurcalamanın hiçbir yararı yok. Artık istesekte geriye dönemeyiz. Sende bundan önce nasıl sustuysan bundan sonrada sus."

 

Narin sinirle döndü Burhan'a o buraya Berfin sussun diye gelmemişti. Konuşsa bile onun korkacağı hiçbir şeyi yoktu.

 

Berfin ise duyduklarının şokunu yaşıyordu. Bu iki vicdansız onu susturabilmek için gelmişti.

 

"Öyle mi Burhan? Susayım yani nasıl olsa Berfin mutsuz olmaya alışık. Susturulmaya alışır değil mi? Yine sussun istiyorsunuz. Beni hiç hak etmediğim halde Berat'a verdiniz. Ağzımdan Boran'a mektup yazıyorsunuz ve benim ağzımdan hiçbir şey çıkmıyor. Sevdiğim adam intihar ediyor. Sizin yüzünüzden tabi, onu siz öldürdünüz benim gözümde ve hala utanmadan susmamı istiyorsunuz. Yok öyle bir dünya, bende vazgeçtim susmaktan, bundan sonra ben konuşacağım siz susacaksınız," dedi bağırarak.

 

Narin, Berfin Hanım'ın konuşması ile tek kaşını kaldırıp ona baktı. Buraya gelmesi hataydı. Yine göz yaşlarını dökmeye başlamıştı. Kendini tutamayıp güldü karşısında bir tiyatro oynanıyordu ve o böyle şovlara gelmiyordu.

 

Berfin, Narin yaptığı hareket ile daha sinirlendi. Resmen onunla dalga geçiyordu.

 

"Ne o Narin Hanım bakıyorum pek bir hoşunuza gitti. Sende haklısın nasıl olsa olan bana oldu, her seferinde sen isyan ettikce ben bedel ödedim. Ahhh pardon değil mi? Sen cesaretlisin, boyun eğmezsin. Senin doğruların senin hayatında kime ne olmuş önemli değil. Narin baş kaldırır, Narin korkmaz ya da herkesin korkulu rüyası Narin değil mi? Babasının kızı Narin. Eroğlu'ların gözbebeği Karadağlıların vazgeçilmezi Narin. Peki ya, Berfin kim?! Kimsesiz Berfin susmaya mahkum, Berfin aman sus kimse bilmesin, kimse duymasın. Kurban edilen Berfin, vazgeçilen Berfin susturulan Berfin. Ben artık yeniden başlamak istiyorum. Susmadan korkmadan yaşamak istiyorum."

 

Narin hiçbir tepki vermeden dinledi, Burhan'a baktı o da dinliyordu. Narin için bunlar saçmalıktı ve bir an önce son bulmasını istiyordu. Yeteri kadar dinlemişti gibi birazda Berfin dinlesin istedi.

 

"Tiyatro oynun bitti mi?"

 

Odadakiler hayretle baktı Narin'e en çokta Boran ağa karısının bu kadar acımasız ve duygusuz oluşu bir daha yıktı onu Heja'da hayretler içindeydi. Üç kardeş hala onların farkında değildi. O kadar birbirlerine odaklanmıştıkiler kimseyi gözleri görmüyordu.

 

"Şaşırma Berfin kendini mahkum ettiğin bu hayatın gardiyanları olarak görüyorsun bizi oysa kapı hep açıktı sadece, sen çıkmaya cesaret edemedin. "

 

Boran ağa daha fazla dayanamayıp bir adım attı o yıllarca karısını tanıyamamıştı.

 

"Evet haklısın ben Narin'im sende Berfin. Ben geldiğim yere kimseye sırt bağlamadan çıktım. Hem de tırnaklarımla kazıyarak çıktım. Arkama baksaydın eğer tırnak izlerimi görürdün. Evet, benim engellerim hep en sevdiklerimdi bende gerekirse ezdim. Pişman mıyım? Hayır! Yine olsa. yine yapardım. Sen susturulmayı seçtin ben isyan etmeyi unutma Berfin devrimler isyanlarla başlar. Ben bu topraklarda isyanlarım ile kendi devrimimi kendim yarattım," büyük bir nefes aldı. Yapamıyordu işte bunlar gibi insanlara tahammülü yoktu bu kardeşi olsa bile yoktu.

 

"Sende yapsaydın. Sende cesaret etseydin. Pasiftin hanım hanımcık olmayı seçtin. Ben kimsenin seçimlerini umursamadım. Benim hayatım için karar verenlere boyun eğmedim. Ben Berat'ı istemedim başından beri karşıydım. Doğmadan benim adıma verilmiş kararlardı ilk isyanım onunla başladı. Dayak yedim, hor görüldüm ama yılmadım. Herkes kendi yaptıklarının bedelini öder bende ödedim. Bende daha çocuktum ama hiçbir zaman çocukluğumu yaşayamadım. Ne de olsa evin ilk kızıydım ağa kızı olsan bile değişmiyor. Evin yükleri bir bir bindi omuzlarıma ama pes etmedim Berfin! Hatırlıyor musun, herkes okula başlamıştı ben büyüğüm diye başta gönderilmedim. Kimse arkam da durup o da gelsin onunda okula gitmek hakkı demedi. Ben bir kızın doğuda kimliğinin bir adının olmadığını ilk o zaman anladım. Kaç kere dayak yedim, gecelerce ağladım sonunda babam pes etti. Tabi bir şartla, evdeki işlerim aksamıyacaktı, daha sekiz dokuz yaşındaydım yapacağım ne olabilirdiki ama yılmadım. Siz uykularınızda mışıl mışıl uyurken ben kahvaltınızı hazırladım. Siz kahvaltınızı yaparken ben yataklarınızı arkanızı topladım. Geç başladığım okula her sene bir sınıf atladım. Birinici sınıfa bir ay gittim. Defterlerimi siler tekrar kullanırdım. Yeterki okuduğum okul kimsenin gözüne batmasın dedim." çok şey yaşamıș ve görmüştü. Lakin arkasına dönüp kimseyi suçlamıyordu.

 

"Tabi Allah var bizim zamanımızda okula gitmek bizim için bahşedilmiş cennetti ilk kurtuluş tohumu o zaman serpildi yüreğime. Kız çocuğu dediler, kırsın dizini otursun, diye baskı yaptılar. Hem kızlar okusa ne olacak okumada ne olacaktı. Sonuçta başka bir evin malı olacaklardı. "zihninde dolaşan sözler ve geçmiş bugün duyuyor gibi içinde ki öfkeyi kabartıyordu. Ne çok yüzüne söylenmişti bu sözler. Ne çok sindirilmeye çalışmılștı.

 

" İlkokul beş yıl olması gereken dönemi ben üç yılda bitirdim. Hep iyi insanlar çıktı karşıma okul müdürü ve öğretmenlerin diretmesi babamla konuşması ile ortaokulu da okudum. Herkesten gizli girdim lise sınavlarına, hatırlıyor musun? Sınav harçlarımı bile öğretmenim ödedi. Ağa kızıyım ama sınav harcımı öğretmenim ödüyor neyse sınava girdiğimi öğrenen ağa babam kaç gün dövdü kaç gün ahırda uyuttu sen, annem, abilerim hepiniz sessiz kaldınız. Hepiniz en iyi yaptığınız şeyi yaptınız sustunuz. Ben bir gün"Niye sustunuz?"diye yargılamadım, kimseyi suçlamadım. Direk Mirakanlara haber gönderildi söz kesilsin diye ben o gece bileklerimi kestim on beşimde hizmetliler beni hazırlamak için gelmeseydi ölmüş olacaktım. Ama ben ömür boyu esaret altında kalmaktan ise ölmeyi tercih ettim. Yine nedenlerin arkasına saklanıp kimseyi suçlamadım. Bir adım olsun istiyordum. Annem gibi diğerleri olmak istemiyordum. Babam ilk o gece geri adım attı!"

 

Sonra bir" hahhhhh" diye bir nida duyuldu. Herkesin geçmişi dökülüyordu ağızlardan.

 

"Ben vazgeçseydim o gece o yüzük parmağıma takılsaydı ömür boyu o pranga ile yaşamaya mecbur kalacaktım. Bende gerekirse ölmeyi seçtim. Demek ki hala yaşayacaklarım vardı. Ölmedim! Ondan sonra sınavlar açıklandı, il birincisi oldum. Anadolu liseler sınavını birincilikle kazandım. Birden babamın, annemin gurur kaynağı oldum. Erkek çocuklarının yapmadığını ben yapmıştım. Liseyi okumaya hak kazandım. Tabi evde annemin okula gitmemem için baskıları başladı bu sefer. Kadın kadının düşmanı derler yaaa orda anladım doğruluğunu, evin en büyük kızısın Narin! Evlilik yaşın geldi Narin,%! Millet çoluk çocuğa karıştı Narin! Ev işi öğren Narin! Narin! Narin! Narin'leri bir türlü bitmedi."Ha gayret dedim Narin" bunlarda bitecek, Narin sabret, Narin! Annem ben eve gelince sen dahil evdeki hizmetlilerin iş yapmasını yasaklamıştı. Evin ilk kızı Narin, hizmetlisi Narin, öğrencisi Narin! Ama yılmadı Narin pes etmedi." Narin bakışları geçmişteydi. Boran ve Heja onun geçmişinin şokunu yaşıyordu. Narin çenesini kaldırıp parlayan gözlerle kardeşine baktı.

 

"Üniversite sınavına girdi Narin. Bir hafta da onun için dayak yedi Narin. Tabi Narin sözde vazgeçilmez değil mi? Babam bir hafta ahıra attı beni bir hafta suçum okumayı istemek, tabi kız çocuğu öyle bir hakkı mı olur? Sizin gözünüzde arsız Narin hep daha fazlasını isteyen Narin. Beni ahırdan çıkartıklarına ne kadar sevinmiştim babam yine geri adım atar sanmıştım. Akşama Berat'ın asker kınası varmış meğer bana da yakılmasını arz etmiş beyefendi. Narin bu pes edermi, söz yüzüğünü parmağıma takmamak için bileklerimi kesmişim. Gerekirse ellerimi keser yine yakmaz o kınayı yemekleri yapmam istendi. Tabi pilav yapılacak su kaynatılacak. Tencerede kaynayan suya baktım ya şimdi yada hiç dedim." üç kardeşin bakışları ellerine gitti gizli yaralarına...

 

" Büyük bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Bilerek su kaynayan tencereye ellerimi sokup haşlamalarını bekledim resmen, canım yandımı çok yandı. Yaz ortasında sızı artıkça arttı! Ama değdi yakmadım o kınayı ellerime. Sabaha kadar konak avlusunda o acıyla dolaştım. Acıdan uyuyamadım. Babam ellerime müdahale edilmesini yasakladı. Biriniz gelip nasıl oldun demediniz. Üniversite sınavları açıklandı. Tercihlerimi yine hocalarımla gizlice yaptım. Yüksek güzel bir puan aldım. Hukuk istiyordum bu topraklara benim gibi olan kızlara umut olup adaleti ben getirmek istiyordum. Başardım sonuçlar açıklanınca havalara uçtum. Bir ton dayakta onun için yedim. Narin alışmıştı artık biliyor musun dayak arsızı evde ilan edildi. Evin kızımı hizmetlisimi, beslemesi mi belli olmayan Narin hukuk fakültesini kazandı. Önce şehir dışında okumam gerektiğini duyan ağa babam küçük bir kıyamet kopardı. Annem ne yapcan orada oruspumu olacan dedi. Sonra yine dayak yine hakaret! Narin bu vazgeçilmeyen değil mi? Oysa ne çok vazgeçtiler benden. Yine pes etmedim. Çünkü pes etmek vazgeçmek kelimelerinin benim sözlüğümde yeri yok. Terör olayları da var ortada işler zorlaştıkça zorlaşıyor. Bir gün kalktım valinin evine gittim almadılar beni, dinlemediler de bekledim. Evinden çıktığı gibi arabasının önüne atladım. Ayaklarına kapanıp yalvararak anlattım okumak istiyorum dedim."

 

Derin bir nefes aldı hiç üzülmüyordu yaşadıkları onu bugüne getirmişti. Sırf okuyabilmek için hiç tanımadığı birinin ayaklarına kapanmıştı.

 

"Allah öyle iyi insanların tırnağını taşa değdirmesin koskoca vali, bu sefer benim için konak yolunu geldi gitti. Diğer aşiretlerin önde gelenlerini de seferber etti ve ağa babam pes etti. Bana da üniversite yolları, hatırlıyor musun okuyup ne olacaksın demiştin. Neden annemle babamı üzüyorsun demiştin. Senin gibi annem gibi olmamak içindi." sesi buz gibiydi. Heja dinledikçe annesiyle gurur duyuyordu.

 

"Ne kadar da vazgeçilmez bir Narin değil mi Berfin?! Ama Allah var cehennemden çıkıp cennete gitmek gibi bir şeydi. İlk İstanbul'u gördüğümde çok korkmuştum. Annemin dedikleri gelmişti aklıma" Oruspu mu olacaksın" yüzünü sıvazlayıp kısa bir süre bekledi. Ne zor yollardan geçmişti. Allah var canı hatırladıkça bile yanıyordu.

 

"Kendi kendime bir söz verdim. Oruspu değil avukat olacaktım. Okulumun üçüncü yılında yine Berat diretti evliliği yok ağaymış yok bilmem soyunun devamıymış. Mışmışları yine bitmedi herkesin. Tabi yine Narin'in isyanları baş gösterdi. Narin bu isyan etmek için doğmuş. Boranla da seviyorduk birbirimizi o da diretti seviyorum diye iki kişinin çabası ne olacak. Koskocaman aşiretler var. İlk o zaman pes ettim, vazgeçtim. Çünkü engelleri aşdıkça daha büyükleri çıkıyordu bir an bitmez dedim. Silahı elime alıp girdim aşiret toplantısına önce kafama dayadım. Ya ölecektim ya da son bulacaktı. Berat dakikalarca gözlerime baktı. Ben de onun gözlerine sonra babama baktım ikiside bana yaptıkları şeyi görsün istedim. Bir kere bile Boran'ın gözlerine bakmadım onun gözlerine bakarsam geri adım atmaktan korktum. Berat geri adım attı ilk kararda benim karşılığımda Ayşe dediler zaten Burhan ve Ayşe seviyorlardı birbirlerini çok sevindik. Diğer gün Berat gelip seni istedi." Boran ağa sessizce karısını dinliyordu. Aşiret toplantısına ilk defa bir kız cesaret edip girmişti. O dönem birini sevdiğini söylemek bile ölüm nedeniyken o ölümü göze alıp Boran'ı seviyorum Berat'la evlenmem diyordu.

 

Narin hiç üzülmüyordu yaşadığı şeylere kendi seçimlerini yapmış bedelini de kendi ödemişti. Herkes payına düşen kaderi yaşamıştı.

 

Berfin öfke ile baktı ablasına evet çok şey yaşamıştı. Ama bedelini Berfin ödemişti.

 

"Sende kendin için sustun Boran'a benim ağzımdan mektup yazdın değil mi? Ferhat'ı sevdiğimi bildiğin halde sustun. Beni sevdiğim adamın abisinin kollarına attın. Kendini sadece düşündün. Hayatta kimseden nefret etmediğim kadar senden nefret ettim."

 

Narin'e göre böyle insanların kafa yapısı değişmezdi.

 

"Berfin bence haklısın benden nefret etmeye de devam et. Hatta git ilk defa bir şeye cesaret et yeni bir hayat kur. Unutma! Derisini değiştirmeyen yılanlar ölmeye mahkumdur. Bu durum fikirlerini değiştirmeyen zihinler içinde geçirlidir. Bir yerde okumuştum bunu aklında tut gün gelir lazım olur." buz gibi sesi odadaki herkesin üşümesine neden olmuştu. Hırıltılı bir nefes alıp.

 

"Neyse ben bana olan nefretinizi de alıp gideyim. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar derler biliyorsun. Bende alıştım. Haaa unutmadan mektubu ben yazmadım. Hastaneye kadar bilmiyordum. Orada bir kerede senin yaptığını yapıp ben susayım dedim ve sustum." Aslında orada susması için nedenleri vardı. Aralarında en masum olanın hayatı söz konusuydu ve Narin en masum olanı seçmişti.

 

Arkasını döndüğünde Heja'yı gördü. Narin hiçbir şeyi birileri onu anlasın diye yapmıyordu. Şimdi yaptığı gibi! Başını kaldırıp omuzlarını dikleştirdi yaptığı hiçbir şeyden hiçbir zaman pişmanlık duymuyordu. Büyük adımlarla Heja yanından geçip gitti. Kızı teyzesini teselli edebilirdi. O hiç bir zaman teselliyi bir başkasına bırakmamıştı. Heja annesine hiç birşey söylemedi. Kafası karma karışıktı artık hangisine üzüleceğini bilmiyordu ama annesi ile gurur duyuyordu. Yaptıkları gerçekten saygıyı hak ediyordu.

 

Narin Hanım aşağı indiğinde Boran'ı gördü demek ona güvenmeyip buraya gelmişti. Onda da büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. Kafasını kaldırdığın da Mirakan erkeklerinin konağa girdiğini fark edip kimseyi umursamayıp yavaşca merdivenleri inip Boran'ın önünde durdu. O hiçbir zaman kaçan olmamıştı. Boran ağa karısına baktı. O konuşmanın yarısında inmişti ama bu kadar zalim oluşuna çok şaşırdığını rahatlıkla söyleyebilirdi. Ne yazık ki konuşmanın tamamını dinlemediği için Narin'in mektubu ben yazmadım dediğini bilmiyordu. İlk defa hayal kırıklığı yaşıyordu karısında, oysa Narin için en büyük hayal kırıklığı kendisiydi.

 

Narin yüzüne inen tokat ile duraksadı. O şiddete alışık büyümüştü ama sevdiği adam tarafından gelmesi hele herkesin için de oluşu ile yıkıldı. İlk defa yıkıldığını hissetti.

 

Boran ağa hiçbir şey söylemeden arkasına bakmadan çıkıp gitti.

 

Narin büyük bir nefes aldı. Bu yaşında bu da olmuştu. Neyse dedi o herkesin gözünde vazgeçilmeyen Narin'di oda artık vazgeçmeye alışacaktı.

 

Vazgeçecekti de!

 

Annesinin arkasından Burhan ile Berfin Hanım'ı yalnız bırakmak için Heja'da çıktı. Merdivenlere yönelip hızlıca aşağı inmeye başladı. Babasının annesine attığı tokatı görmemişti.

 

İyi ki görmemişti.

Ağir merdivenlerden inen Heja ile duraksadı. Gözlerini kısıp muzipce gülümsedi. Her seferin de yine geliyordu. Heja'yı konağın kapısından çıktığı gibi kolundan tuttu!

 

"Her seferin de geleceksen gitme, burası senin evin. Bizsiz yapamadığın ortada çık odamıza burada kal."

 

Heja, Ağir'in söyledikleri duraksadı artık şaşırmıyordu. Odamız demişti demek ki hala görmemişti.

 

"Ağir her seferinde sana koşmuyorum. Teyzem var kuzenlerim var değil mi! İstemezsekte bir araya gelebiliriz. Ben seni boşadım onları değil. Ha odamız deyince belli ki süprizini görmedin. Görünce çok mutlu olacaksın," sesinde eğlenir bir tını vardı.

 

Ağir süpriz diyince gülümsedi.

 

"Olur canım bir gün benim için geldiğin günlerde olur. Korkma pişman olduğunda gel ben kollarımı açıp seni bekliyor olacağım. Herkes hata yapar ben seni affetmeye hazırım."

 

Heja artık Ağir'in deli olduğunu düşünüyordu. Yoksa söyledikleri asla akıllı birinin kullanacağı cümleler değildi. Heja ondan ayrılmak için her şeyi yapmıştı.

 

"Ağir valla ben masallara inanmayı çoktan bıraktım. Sen git Mizgin'e anlat olmadı değerli karına anlat belki inanırlar. O kolları da çok açık tutma malum gelen gideni sarıyorsun yazık yani."

 

Ferman konuşmaları duyuyordu Ağir'in kaybedeceğini baştan biliyordu. Heja'nın her lafa bir cevap vermesine baştan hayrandı. Onları boş verip yukarı doğru ilerledi. Karısı ve kızıyla huzur bulmalıydı.

 

Heja'da Ferman'ın yukarı çıkması ile Ağir'in yanından geçip dışarı çıktı.

 

Tabi arabasına yaslanmış bir Hazar hiç beklemiyordu. Şaşkınlıkla, "Hazar senin ne burada ne işin var," deyince Hazar Heja'yı kendisine doğru çekip sarıldı. Artık aralarında hiçbir engel yoktu. Başkasının helali değildi. İçindeki hasretin belini kırar gibi sarıldı. Burnun da tüten özlemi koklar gibi içine çekti sevdası olanın kadının kokusunu. Heja kollarını kaldırıp ona sarılan bedene sarıldı.

 

Onunla kocaman bir çocukluğu ve geçmişleri vardı.

 

Hazar, Heja'nın kulağına eğilip.

 

"Senin her seferinde bu aileye koşmanı sevmiyorum," deyince Heja geriye çekilip kaşlarını çatarak ona baktı.

 

Koşmuyordu aksine geçmişte ki tüm hesapları kapatıp yeni bir sayfa yeni bir hayat istiyordu.

 

Hazar ise aşkını aşık olduğu kadını istiyordu. Önünde engel yoktu.

 

Biliyordu sevdiği kadının kanadı kırıktı ama sarar iyileştirirdi.

 

Bir adam vardı.

 

Bir kadını çok seven yarım kalmış masalı, kurulmamış düşleri olan.

 

Şimdi yarım kalmış bir kitapta yeniden satırlara şekil verip aşk dizeleri diziyordu.

 

Heja güven veren adamla beraber arabaya binip evine ilerledi.

Bölüm : 17.03.2025 05:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...