
"Ağir ağa dur orda! Ben sana ölsem de gelmem dedim. Sen bana ölsen de götürürüm diyorsun. Bunu başından beri planladın değil mi? Ben de sözümün eriyim ölsem de gelmem. Bakalım ölümü o odaya nasıl götürüyorsun." Dedi ve kollarını açarak bedenini bir çuval gibi savurup kendini merdivenlerden aşağı bıraktı.
Ağir sadece" Heja" diye bağırabildi.
Merdivenlerden aşağıya yuvarlanan Heja'ya dehşetle bakıyordu. Elini uzatıp tutamamıştı bile karısını, Heja dediğini yapıp sırf onunla aynı odada kalmamak için kendisini aşağı atmıştı.
Heja güçlü bir kadındı. Ona yapılanı asla unutup sineye çekmzdi. Ağir bunun bilincindeydi.
Artık çoğu şey için çok geçti.
Bazı günahların kefareti yoktu. Gecenin siyahı gibi kapkaranlıktılar. Ayın şavkı vurmadan üstüne gün doğmuyordu. Ağir kefareti olmayan bir günah işleyip Heja'nın cennetin kovulmuştu. Onun olduğu gecenin siyahına ayın şavkı vurmuyordu. Karanlık ve sadece acı vardı.
Heja dediğini yaptı. Hiçbir şekilde, Ağir ile aynı odaya tekrar girmedi.
Ağir merdivenlerden yuvarlanan karısına korkuyla baktı. Göğsü sıkıştı nefesi kesilmeye başladı. Karısının hareketiyle donup kaldı o an! Gözleri boşluğa bakar gibi merdiven basamaklarının bitiminde yerde boylu boyunca yatan sevdasındaydı. Diyarbakır'ın taş duvarları üstüne yıkıldı da o altında kalmış gibi bir his bedenini sardı. Sonra birden, derin bir uykudan uyanır gibi kendisine geldi! Hızlıca bir şekilde aşağıya doğru koşup merdivenleri indi. Her basamağı bir pişmanlıktı, aşık olduğu kadın onunla aynı odaya girmemek için kendisini merdivendelerden aşağı atmıştı.
Korkuyla yere dizlerini kırıp yere çömeldi.Dikkatli bir şekilde Heja'ya baktı, Heja baygındı. Yüzü kanlar içindeydi. Kafasını kucağına aldı, ellerini hafifçe yanaklarına vurup onu ayıltmaya çalıştı.
Karısı ayılmıyordu. Dehşet ve korkuyla "Heja"dedi. Yalvarır bir şekilde "kalk" dedi ama Heja onu duymuyordu.
Daha sonra kafasını dizine koyduğunda elindeki ıslaklıkla, kanı gördü başının arka tarafı da kanıyordu. Korkuyla gözleri açıldı.
Ona bir şey olma korkusu, onu bir daha görememe korkusu sardı dört bir yanını, düşündükleri ile kafasını olumsuzca sallayıp "hayır"dedi. "Sana bir şey olursa ölürüm" dedi ve Heja'yı hemen kucağına aldı ve ayağa kalktı hızlı bir şekilde adımlarını atıp dışarı çıktı. Arabanın arka tarafına geçip Heja'yı dizlerine yatırarak arabaya bindi. Kapıdaki adamların birinden arabayı sürmesini diğerini de uyararak kimsenin hiçbir şeyden haberinin olmamasını sağlamasını isteyerek yola koyuldu. Çünkü yaşananların duyulması demek, Murat ve Boran Karadağlı'nın tekrar Ağir'e saldırması demekti. Onu anında ondan geri almaya çalışırlardı ve alırlardı da, Boran Karadağlı kızının başına geleni öğrendiği an Diyarbakır'ı başına yıkar ve her şeyi göze alıp kızını geri alırdı.
Bir de Narin Karadağlı vardı. Asıl çekindiği Diyarbakır'da kimsenin karşısına almak istemediği kadın. Duyduğu anda kıyameti koparırdı ve ne olursa olsun kızını bir saniye bile yanında bırakmazdı. Öyle sadece kızını almakla da durmazdı. Narin Karadağlı şehrin en iyi avukatıydı. Kimsenin cesaret etmediği davayı üstlenir ve kazanmadan da geri adım atmıyordu. Üstelik şehir halkı için verdiği hizmetlerden dolayı etrafında çok sevilen ve saygı duyulan biriydi. Düğünden bir kaç gün önce kızımın kalbinde olan aşkın nefrete dönüştüğünü görmek için bekliyorum. Şimdi almaya kalkışsam kızım aşkı için yas tutar lakin senin ona yaşadıklarından sonra yalın ayak olsa bile senden kaçıp uzaklaşak...
Ağir'in zihninde ki düşünceler beynini kemiriyordu. Gözü neyin kör edip saçma sapan kararlar aldığını bilmiyordu lakin onu çok zor bir sürecin beklediğinin farkındaydı. Dizinde baygın yatan karısının aşkından başka tutana bileceği bir şeyi yoktu. Bu düşünceler içinde cebinden telefonunu çıkarıp doktor olan arkadaşını aradı. Ona Heja'nın düşüşünü ve durumunu anlattıp kimsenin haberi olmamasını her şeyi ona göre ayarlamasını istedi. Hiçbir şeyi riske atmak istemiyordu.
Bunun için Devlet değilde özel bir hastane seçti.
Acilin önüne geldiğinde her şey hazırdı. Güvenlik hemen onların etrafını sardı. Heja acile alındı.Yapılan tetkik ve çekilen tomografide kötü bir sonuç çıkmadı. Kaburgaları zedenlenmiş ve kafatası kırılmıştı. Şimdi kafasına aldığı darbe yüzünden Heja'nın uyanmasını bekliyordu.
Bakışları yatakta uyanmayan karısına gitti. Gerçi Heja göre artık onun karısı değildi. Onun bu hali ile son yaşadıklarını oturup etraflıca düşünmeye başladı. Söz de bugün yeni kararlar almıştı. Tabi söz konusu Heja olunca aldığı tüm kararlar elin de kalıyordu. Sevdiği kadın en başından cesur, asi asla boyun eğmeyen biriydi. İnatçıydı! Tuttuğunu her zaman koparırdı. Güzelliği Diyarbakır ve çevre aşiretlerin dilindeydi. Onun gibi bir kadına sahip olmak her erkeğin gururunu okșayacak cinstendi ve sadece ona aitti.
Heja'nın kumayı kolay kolay kabul etmeyeceğini biliyordu. Heja ondan asla vazgeçmez diye düşünürdü hep. Heja bugün onunla beraber aynı odada uyumamak için kendisini merdivenlerden atmıştı. Ağir kaybetme korkusunu ilk defa iliklerine kadar yaşıyordu. Artık o da biliyordu, Heja vazgeçmişti. Peki o bu kadar kolay bıraka bilirmiydi onu!
Kafasını olumsuzca salladı Ağir. O hiç bir zaman Heja'sız bir hayat düşünmemişti. Şimdi içinde yeni yeni pişmanlık tohumları yeşeriyordu.
Olmuyordu yapamıyordu. Babası ve amcasına kanmıştı. Keje evin tek çocuğuydu. Babası önce aşiret sonra amcasının malvarlığını, öne sürmüştü. Yabancı birini ortak istemiyordu. Üstüne amcasının hastalığı! Kızı mı senden başkasına emanet etmem deyişi.
Ağir kollarını dizine koyarak başını elleri arasına aldı. Doluya koyuyor olmuyor boşa koyuyor olmuyordu. Bıkkın bir nefes alıp ayağa kalktı. Odada bulunan pencereyi açıp bedenin yarısını dışarı çıkardı. Cebinden sigara paketini çıkarıp yaktı. Çiğerlerine doldurduğu zehirli nikotin düşünceleri kadar ona zarar vermiyordu. Sigarası bittiğinde avcunun içinde bastırarak söndürüp izmariti aşağı attı. Canı zihninde ki düşüncelerle değil bedenine aldığı darbeyle yansın istiyordu. Pencereyi kapatıp arkasını döndüğün de bakışları yatakta halan uyanmayan karısına gitti. Çok güzeldi. Melekleri bile kıskandıracak kadar güzeldi. Adımlarını yatağa yönlendirip sesizce yanına oturdu. Başında bandaj vardı. Elleri kaçak bir dokunuşla saçlarına gitti. Biliyordu karısı görse ölse o saçlara dokunmasına izin vermezdi. Usulca eğilip dudaklarını boynuna bastırdı. O tene bir nefes kadar muhtaçtı. Bu gece ona bir şey olma korkusunu iliklerine kadar yaşadığı doğrusuyla baş başaydı. Gözlerini kapadığı her an Heja'nın merdivenlerden yuvarlanan bedeni zihninde canlanıyordu. Parmakları usul usul saçların da dolaştı. Onu hep kırmızı bir gelinciğe benzetirdi. Gelincik çiçekleri rüzgarda özgürce savrulup ahenkle dans etmeyi severlerdi. Oysa rüzgar birazcık hızlı esse önce onların yaprakları dökülürdü. Heja'da sonunu hiç düşünmeden ona kapalıp savrulmuștu. Şimdi yapraklarını dokeceğinin bilincinde gitmek istiyordu. Ağir tekrar dudaklarını onun boynuna bastırıp fısıldayarak "sen benim yüreğimin buğday tarlasında yeşeren peygamber emaneti gelincik çiçeğisin.. Senin için istersen 40 gün inzivaya çekilip bildiğim tüm dualarla af dileyeyim. Yeterki gitme benden."
Pişmandı! Pişmanlığını bile bağırarak söylemiyor fısıltıyla dile döküyordu. Yavaşça yataktan kalkıp tekli koltuğa oturdu. Özellikle Ferman gibi olmak istememişti. Şimdi Ferman gibi olmak için neler vermezdi.
Ne yapacağını düşünürken. Yataktaki kıpırdama ile Heja'ya baktı. Sevdası uyanıyordı. İçinden binlerce kez şükredip bakışlarını karısına çevirdi.
Heja gözlerini yavaşça açtı. Beyaz tavanla karşılaştığın da ilk başta nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Başı feci şekilde çok ağrıyordu, etrafına, baktığında koltukta oturan. Ağir'i fark etti. Hastanede olduğunu anlayınca, olanları hatırladı. Hiçbir şey söylemeden yatakta dönüp sırtını Ağir'e çevirdi. Ağir'i görmek istediğine pek emin değildi. Gerçi görmek istemese de göreceğini gerçekten kaçamadığının bilinçindeydi.
Ağir artık her şeyin daha iyi farkına varıyordu. Heja'nın onu görmeye bile tahammülü yoktu. Hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı. Heja'nın yanına doğru ilerledi. Heja ayak seslerinden, Ağir'in yanına geldiğini biliyordu.
Onu görmek istemediği için pikeyi kafasına kadar çekti.
Ağir yatağın yanında durup büyük bir nefes aldı. Heja'nın onu görmek istememesi katlanmaz gibi geliyordu ona. Sıkıntılı bir nefes alıp dişlerini sıkarak tıslar bir şekilde "Doktoru çağırıp geliyorum" dedi ve arkasını dönüp hastanede odasından çıktı!
On dakika sonra Ağir'le doktor beraber geldi. Heja'nın kontrolleri yapıldıktan sonra, Ağir'in isteği ve Heja'nın uyumaması şartı ile taburcu edildiler. Heja yataktan kalkmaya çalışırken canı acıyordu. Kaburgaları bir birine batıyor gibi hissediyordu.
Ağir elini yardım etmek için uzatınca Heja öfkeyle red edip onun elini itti ve hızlıca ayağa kalktı. Canı açıyordu ve istemsizce acı içinde inledi ama umursamayıp dışarı doğru adımladı.
Onun bu haline Ağir daha fazla dayanamadı hızlıca yürüyüp onu kucağına aldı. Heja'nın debelenip acı içinde inlemelerini görmezden geldi.
Onun acı içinde denetlenmesine en sonun da daha fazla tahammül edemeyip Heja'nın yüzüne öfkeyle "uslu dur " diye bağırdı. Bu hareketle Heja daha fazla hareket edip " indir beni senden gelecek hiçbir şeyi istemiyorum" dedi ve elleri ile omuzlarını itip inmeye çalıştı. Canı açıyordu ama Ağir'in kucağında bulunmak daha çok canını yakıyordu.
Ağir durdu ve onu tek ayağının üzerinde duvara dayadı. Şimdi öfkeli gözleri Heja'nın yüzündeydi.
"Şuan canım seninkinden daha çok acıyor Heja, emin ol bunu sana yansıtmamı istemezsin. Eğer sessiz sakin eve dönmek istiyorsan debelenmeyi bırak. Yok hayır diyorsan debelenmeye devam et. Seni bir dağ evine götürüp, günlerini benim geçirttmeyen ne olsun. O zaman kendini nerelerden atabileceğini gerçekten merak ediyorum."
Heja konuşmak için ağzını açacağı zaman. Ağir öfkeyle " sus sakın ağzını açayım deme, bu öfkeyle konuşmamı hiç istemezsin. Şimdi debelenme sakince yerin de dur" Ağir'in öfkeden kararmış gözleriyle yutkundu ve sustu. Ağir şuanda dediğini yapacak gibi duruyordu ve onunla tek bir adıma tahammülü yokken dağ evi falan hiç iyi bir fikir değildi.
Heja'nın susması ile onu kolları arasına hapsederek kucağına yerleştirdi ve adımlarını hastane çıkışına yönlendirdi. Hastane kokusunun yanında sevdiği kadının kokusunu ciğerlerini ferahlatıyordu. Ona yumuşak davranıp alltan almak isteyen tarafı ağır bassada, sonunu tahmin ettiği için ona taviz vermemeye çalışıyordu. Dışarı çıktıkları gibi hastanenin önünde bulunan araça hızlıca yürüdü. Şoförün kapıyı açması ile kucağındaki Heja ile beraber arabaya bindi. Heja arabada kucağından inmek istediğinde Ağir onu daha çok sarıp izin vermedi. Heja Ağir'in nefesini boynun da hissediyordu bundan gerçekten öğreniyor ve tiksiniyordu, çok rahatsızdı ama Ağir'in dağ evi düşünceleri yüzünden sessiz kalıp sustu. Eti canına batıyordu. Kendinden yanındaki adamdan tiksiniyordu. İçinden bir kaç hafta sabret dedi ve sustu.
Sessizce yol alan araba da ikisi de sessiz kaldı. İkisinden de ses çıkmadı. Ağir halinden memnundu kısa bir süre olsada kollarında ki kadına yakındı, biri ona ömrünün devamın da böyle kal desede kalırdı. Konuşmak için eve gitmeyi bekliyordu. Artık bir şeyleri kesin yoluna girmesi lazımdı. Öyle kendisini merdivenlerden atmakla olmuyordu.
Konağın önünde duran araba ile Ağir kucağında Heja'yla hemen indi. Kapıda Heja'nın kucağından indirip yürümesine izin verdi.
Ağir kapıdaki adamlara döndüğün de onları sert bir dille, tekrar uyardıktan sonra Heja'yla beraber içeri girdi.
Heja yukarı çıkmak için hareket ettiği anda, onu durdurup , mutfağa doğru ilerledi. Heja gerçekten bugün yorulmuştu! Bu yüzden biran önce bitsin diye sessizce onu takip etti.
Mutfağa geçtiklerinde Heja direkt masada ki sandalyeyi çekip oturdu. Ağir sadece onun yaptıklarını izliyordu. Ağir çaydanlığa su koyup ocağın altını yaktıktan sonra karısının karşısına geçip oturdu. Heja'nın çaya ayrı bir düşkünlüğü vardı.
Heja Ağir'in son çırpınışlarını izliyordu Şuanda onun yaptığı her hareket ona çok saçma geliyordu ki, öyle bomboştu hiç kimse gibiydi. Yedi yabancı yoldaki her hangi biri o derece ilgisizdi.
Ağir aynı anda parmaklarını masaya vurarak onu izlemeye devam etti. Onun bu hareketiyle Heja bıkkınlıkla ofladı. Ağir kaynayan suya bakınca sesizce kalkıp demledi.
Heja bakışlarını ondan çekmeden ne yapacağını merakla bekliyordu. Gerçi şizofreni ve dengesiz olduğuna kesin ve net bir şekilde inanıyordu. Ağir bilerek ağır hareket ediyordu. Demlikleri bardakları masaya koyarak oturdu. Çayları doldurdu. Heja Ağir için sürekli çay yerine şerbet iç derdi. Ağir bardağa bakınca dudakları kenara kıvrıldı ve gülümsedi.
Heja, Ağir'in gülümsemesini görünce anladı neye gülümsediğini bunun üzerine o da tebessüm gösterdi.
Ağir boğazını temizleyerek konuşmaya başladı. Bir yerden başlaması lazımdı.
"Nasılsın" dedi.
Heja konuşmak için konu arayan Ağir'e baktı. Sesli bir nefes alarak "Gördüğün gibi"
Ağir görüntüde hiç iyi görmüyordu onu. Çayını karıştırarak "Oysa hiç iyi görünmüyorsun."
Heja bıkkınlıla "İyi değilim zaten Ağir! Sadece iyi görünmeye çalışıyorum. Yani olması gerektiği gibi." diye bir zerdeniște bulundu.
Heja söylemesede zaten bunun farkındaydı. Çayından bir yudum
"İyi değilsen, iyi görünmeye çalışma! Biliyorum yaşadığın şeyler kolay değil. Bağır çağır içindekini kus! Bugün yaşadıklarımızı bir daha yaşamak istemiyorum." sesinde ki tını bile isyan ediyordu.
Heja karşısında sakin sakin konuşan adama gözlerini devirerek baktı. Hala sanki normal şeyler yaşamışlar da, adam ona öğüt veriyor gibiydi. Onun bu haline delirmek üzereydi.
"Ağir biz ne yaşadık. Neden her şey sana bu kadar normal geliyor. Ben öyle bir şeyleri döküp kırıp öfke çıkaran biri hiç olmadım ki."
Ağir'in gözlerine bakıp devam etti. Bir ara aşık olduğu bakışlardı.
"Ağir benim ki öfke değil zaten kırgınlığım da öyle geçecek gibi değil."
Ağir çayına bir yudum alıp hırıltılı bir nefes aldı. Gözleri Heja'daydı dikkatlice ona baktı. Bu gece artık bir şeyleri yoluna koymak istemiyordu. Bir şeylerin yoluna gireceği de yoktu. O hiçbir zaman kaybeden taraf olmamıştı. İlk defa bir şeyler elinden kayıp gidiyordu. Kaybediyordu! Hem de en değerlisini...
"Peki Heja ne yapmamı istiyorsun. Ya da ne yapmak istiyorsun. Olan oldu artık. Farkındayım kolay şeyler yaşamadık ama sende bu kadar ters olmasan. Biraz bizim için çabalasan. Doğrusu senin bizden böyle kolay, kolay vazgeçeceğini hiç düşünmemiştim."
Heja sakin bir şekilde Ağir'i dinledi. Artık konuşarak birşeyleri halledebileceğine inanmıyordu. Çünkü tekrar, tekrar aynı konuydaydılar.
"Ağir birincisi biz değil. Ben neler yaşadım! Sen ve Keje hiç bir şey yaşamadınız. İkincisi bizim için beklentin olmasın ve sadece neden benim çaba göstermem gerekiyor. Ben yeteri kadar çaba göstermedim mi?"
Söyledikleriyle küçük bir kıkırttı döküldü dudaklarından.
"Ve ne yazık ödül olarak yarıyolda bırakıldım. Ben değil! Sen bizden vazgeçtin. Sen şimdide gelip bana hesap sorma hakkına sahip değilsin."
Heja'nın söyledikleriyle isyan eder bir şekilde "Heja ben bizden vazgeçmedim. Ben bizim için çabaladım. Sen sadece bazı şeyleri anlamıyorsun."
Heja çayından bir yudum aldı.
" Öyle mi Ağir?" Dedi Ağir kafasını olumlu anlamda sallayınca, kafasını olumsuzca sallayıp.
"Sen bizden vazgeçmedin. Sen başkasının koynunada girmedin. Sen bas bas bağırıp iki kadın için karımda demedin." Konuşurken bile kelimeler diline batıyordu.
"Ya pardon! Benim normalde sessiz sedasız kabul edip. Sıra mı beklemem gerekirdi değil mi? Olmadı onda olduğun gece çocuğunuza bakıp! İyi bir gece geçirmeniz için ortam sağlamam gerekliydi." Gözlerini yumdu hayır canını acımamalıydı. Bu kaderi sevdiği adam ona layık görmüştü, niye söylerken canı açıyordu. Söylerken bile tahammül edemediği şeyleri yaşamasını istememiş miydi?
Büyük bir nefes aldı. Aldığı nefesle kaburgaları canını acıttı ama karşısında ki adamı görmek canını daha çok acıtıyordu.
"Çünkü ben salak, Heja! Nasıl olsa senin için her şeyi göze almışım. Sen vazgeçilmezsin. Gözlerim zaten kör. Kabul etmem lazım değil mi."
"Hatta çok üzüldüğümde ayrı evde tutarsın. Ohhh miss valla, kadın başka ne isterki. Bunlar sağlandıktan sonra kocasını paylaşmışsa ne olmuş değil mi Ağir?" Onun cevap vermesini yalan olsa bile hayır ben bu kadar iğrenç değilim demesini istiyordu.
Bu kader hiçbir kadına layık görülmemeliydi.
İhanet canını çok acıtıyordu.
Aşkları kirlenmişti.
Birinin teninde yabancı biri iz bırakmıştı. İki elini açıp "ama bak süprizzz!"
Dalga geçer gibi "Burnunun dikine giden Heja, bunları da kabul etmiyor değil mi?" Dedi onun canı çok açıyordu. Dilinden dökülen kelimeler tenine batıyor ruhuna iz bırakanlar bu sefer bedenine iz bırakıyordu.
Sebebi bir zamanlar kör kötük aşık olduğu adamdı.
"Ne kadar da nankörüm. Ahhh ahh yatacak yerim de yoktur aslın da, sabretmem gerekliydi. Susmam kabullenmem falan lazımdı değil mi?" Kuruyan dudaklarını ıslattı. Bakışları alev almak üzereydi. O bunların hiçbirini hak etmemişti. Elini sertçe masaya vurup "Ağir ağa ben Heja! Heja Karadağlı. Sevdiğim insanı kimseyle paylaşmam. Gerekirse dünyayı karşıma alır yinede bırakmam lakin senin için hiçbir şeye değmediğini çoktan öğrendim." Mirakan soyadını değil kızlık soyadını kullandı. Bakışlarını Ağir'in gözlerinden çekmedi. Ondan bir tepki bekledi fakat o da verilecek hiçbir tepkinin gereksiz olduğunun farkındaydı. Anladım deyip ondan uzaklaşması yeterliydi. Aslında istediği çok şey değildi.
"Madem konuşmak istiyorsun devam edelim."dedi ona ne yaşattığını ne hissettirdiğini anlaması gerekliydi.
"Hayatım da kendimi bu gece yaşananlar kadar değersiz hissetmedim. Kuma gelirken bile kendimi bu gece kadar basit hissetmedim. İki karım varken dediğin anda kendimi bir çöp gibi hissettim lakin bu gece hiç bir zaman bu kadar değersiz hissetmedim." Hayır tahammülü yoktu. Yaşadığı ona yaşatılan hiçbir şeye tahammülü yoktu. O gurursuz bir kadın değildi. Ona reva görüleni kabul etmiyordu. Gerekirse bas bas bağırır değil Diyarbakır'a tüm dünyaya sesini duyururdu. Karşındakinin sağır olması umrunda bile değildi.
"Ağir benim bu kadar çabam bir kolye ve yemek içinmiydi gerçekten! Sana böyle bir algıyı nasıl hissettirdim." Ela gözlerinde kocaman bir hayal kırıklığı vardı ve adam bunun farkındaydı.
"Hayır Ağir sende biliyorsun ben bu kadar ucuz değilim. Sadece sen bana bize geç kaldın. Bu yüzden yaptığı ne varsa benim gözümde değersiz." İçinden senin gibi dedi. Ağir'in onda hiçbir ederi yoktu.
"Ve lütfen başta göstermen gereken çabayı şimdi gösterme. Ne sen kendini kandır. Ne de ben bu kadar üzüleyim."
Ağir karşısında hiçbir zaman lafını esirgemeyen kadını yutkunmadan dinledi. Ne diyebilirdi haklıydı ama yapmak istediği bunlar değildi. Onu ikna etmek için dünyada ki tüm kelimeleri kullanması gerekse bile yapacak yanyana getirip kimsenin kullanmadığı cümleler kuracaktı. Sesli bir nefes alıp yüzünü sıvazladı. Bir çıkar yolunun olması gerekiyordu.
"Heja ben tamam. Bak ben nasıl böyle birine döndüm hiç bilmiyorum. Çaba sarfedersem belki yumuşarsın belki affedersin sandım." Dedi Heja burukça gülümsedi. Hayır bu çaba değildi.
Bıkkınca "Ağir sen zaten buymuşsun. Sadece ben kördüm görmedim. Affetmeye gelince. Seni ne bu dünyada! Nede öbür dünyada affemeyeceğim."
"Hani diyorlar hakkı olan hakkını almak için sırat köprüsünde bekler? Ben orda bekleyeceğim seni. Ya rab ben affetmiyorum! Sende affetme diyeceğim."
Kalkmak için hareket eden Heja'nın elini tutup masaya tekrar oturttu. Bir daha böyle bir fırsatın eline geçmeyeceğini o da biliyordu.
"Peki Heja bizim için hiç umut yokmu?" Heja gelen soruya hiç beklemeden cevap verdi.
"Yok Ağir! Karşımızdaki suç ihanet. Ve ben bunu unutamam."
Unutamazdı da!
"Peki sana yeniden bir başlangıç yapalım desem. Herkesi her şeyi arkamızda bıraksak. Haaa Heja gitsek buralardan? Kimsenin olmadığı bir yere. Olmaz mı?" Ağir beklentiyle bakıyordu ona.
Heja büyük bir nefes daha aldı. Sesli olarak aldığı nefesi bıraktı. Bu adamın bu kadar zaman onu tanımamasına üzüldü. Gerçi artık neye üzüleceğini şaşırıyordu.
Ağir Heja'nın durgunlaması üzerine düşündüğünü sanıyordu.
Oysa Heja sadece üzülüyordu. Böyle birine aşık olduğu için bu kadar zaman onu gerçekten tanımadığı için.
"Ağir sorun bizimde burda oluşumuz değil. Yada başka bir şehir hiç değil. Ağir sen bu yarayı kalbime açtın. Ve ben nereye gidersem gideyim bu acı benle gelecek. Ben yapamam Ağir. Yanacağımı bile bile. Yanmaya devam edemem."
"Heja beni dinle" Heja Ağir'in konuşmassına izin vemeden.
"Sen beni dinle Ağir! Kendine bir şans ver ve Keje'yi sevmeye çalış. Sen de biliyorsun ömrünü onunla geçirmeye mecbursun. "
Ağir sustu Keje ile bir geleceği yoktu. Dünün de nasıl Heja vardı ise yarın da Heja olacaktı. Bakışları aşık olduğu kadına gitti. Onun kalkıp kendisine koyu bir çay doldurmasını hasret ve hayranlıkla izledi. Eline bardağı alıp sandalyeye doğru ilerledi. Oturmadan Ağir'in gözlerine baktı." Ben artık hiçbir şeyi halletmeye çalışmıyorum." Heja koyu çayından bir yudum aldı Ağir'e bakarak. Elindeki bardağı parmakları arasında dolaştırıp "Çünkü hiç bir şeyin halledilmeyeceğini biliyorum."
Ağir sustu...
Heja sustu...
Sabah ışıklarını yeni yeni vuruyordu. Heja'nı uykusu geliyordu. Ağir'in onun esnemesi ile uyuyakalacağını biliyordu. Ayağa kalkıp yavaş dolapları karıştırdı. Büyük bir kaseye iki paket cipsi boşaltıp buzdolabından bir şişe soğuk kola çıkarttı iki bardakta tepsiye koyup Heja'ya döndü. " Uyumaman gerekiyor. Gel gidip televizyon izleyelim. Yani burada bir birimizi yemekten daha iyidir diye düşünüyorum." Eskiden bir birleri ile zaman geçirmekten çok zevk alırlardı. Buldukları her fırsatı değerlendiren bir çiftiler. Ağir sırf bunun için başta çocuk bile istememişti. Onu çocuğu olsa bile biriyle paylaşma fikrini benimsememişti. Aşiretin soyunun devamı çocuk diye diretmesiyle düşünmeye başlamışlardı.
Heja ise Ağir için şizofreni kanısın da haklı olduğuna kanaat getirdi zira gerçekten Ağir'in yaptıkları sağlıklı değildi.
Ağir Heja'nın sessiz kalışı ile elindeki tepsiyi mutfak masasının üzerine bırakıp. Elini Heja'ya uzattı kolundan tutarak onunda kalkmasını sağladı. Heja şaşkın olsada takmadı. Onun itiraz edeceği bilincinde "Heja sakın hayır deme yukarıda oturma odasın da izleriz. Yoksa sen ve ben birazdan uykuya dalarız."
Heja itiraz etmek istese de Ağir buna izin vermedi.
Oturma odasına geçtiklerinde Ağir önce filimlere baktı. Daha sonra Netflixte dizi de karar kılıp, odanın ortasında yere oturarak diziyi başlattı.
Heja'nın ayakta durup anlamsız bakışlarıyla kolundan tutup oturmasını sağladı. Heja sırtında ki ağrıyla daha fazla dayanamayıp sırtlarını şark odasının minderlerine dayayadı.
Atiye gerçekten güzel bir diziydi ve Heja yanındaki adama odaklanmamak için bakışlarını ekrana çevirdi.
Doktor uyumaması gerektiğini söylemişti.
Artık son sezona geldiğin de Heja gerçekten dayanamadığını hissediyordu. Odasına çıkıp yatağa girip uyumak istiyordu. Giden gözleri kafasını mindere koydu.
Ağir saatte baktığın da saatin öğlene doğru geldiğini anladı. Perdeleri açmadığı için fark etmemişlerdi. Ağir Heja'yı kucağına alıp minderlere uzattı. Odada bulunan pikeyi alıp Heja'nın üstünü örttü. Odadan çıkıp onu yanlız bırakacağı an vazgeçip arkasını döndü. Dediğini yapacaktı onunla aynı yerde yatacaktı. Cebinden telefonunu çıkarıp önce sekreterini aradı. Sonra Elif'i bu gün rahatsız edilmek istemiyordu. Telefon konuşmasını bitirdikten sonra telefonu minderin üzerine atıp. Sessizce Heja'nın yanına ilerleyip uzandı. Önce kolunu uzatıp onu kucağına yerleştirdi. Saçlarından öpüp hasret kaldığı mis gibi kokusunu içine çekip kısa bir süre sonra gözlerini yumdu.
Saatler hızlıca geçti onlar uykudayken. Gündüz geceye kavuştu.
Ağir açılan kapı sesi ile uyandı. Elif'in geri dönmek için arkasını döndüğünü görünce sessizce gözlerini yumdu. Elif çıktıktan sonra gözlerini açıp Heja'ya baktı. Hala uyuyordu. Arada hareket ettikten sonra inlemesinden ağrısı olduğunu anladı. Heja'nın kafasını kolundan kaldırıp yastığa koydu. Kısa bir süre onun yastığa dağılmış saçlarını hayranlıkla izledi. Elinin tersini yüzünde dolaştırıp, kafasını eğip yanaklarından öptü. Pikeyi onun üstüne tamaman ürtüp ayağa kalktı.
Heja olurda uyanıp onları yan yana uyurken görürse pek iyi şeyler olmayacağı ortadaydı. Telefonunu ve ceketini alıp odadan çıktı. Şimdilik bu ona günlerce yeterdi. Heja'dan asla vazgeçmeyecekti. Önce Elif'i görüp çağırdı. Onları öyle gördüğünü unutmasını sonra da Heja'nın yanına gitmesini istedi.
Heja uyandığın da başucunda bekleyen Elif'i gördüğü için sevindi. Elini uzatıp acı içinde inleyerek ayağa kalktı ve odasına çıkmak istediğini söyledi. Hızlı bir şekilde elindeki fotoğrafları ve cdyi abisine ulaştıştırması gerekiyordu. Elif gülümseyip tamam dedi. Murat'la konuştuğunu ona güzel haberlerinin olduğunu söyleyince, Heja'nın gözlerinde ki ışık görülmeye değerdi.
Vücudundaki ağrıları görmezden gelip ayağa kalktı. Bir an önce yanlız kalıp abisi ile konuşması gerekiyordu. Elif Heja'nın halini farketsede soramadı. Biraz önce onlara yan, yana uyuduklarını gördüğünde belki vazgeçerler diye düşünmüştü ama Heja'nın halinden geri adım atmayacağı belliydi.
Yukarı çıkmaya başladıkların da dağılmış masayı ve yerdeki gül yaprakları ile mumları gördü. Ağir ağa Heja'ya süpriz hazırlamış diye içinden geçirdi. Heja'da masaya baktı. Dün olanlar gözlerinin önüne gelince kafasını olumsuzca sallayıp odasına doğru ilerledi. Odasına geldiklerin de, Heja Elif'e beklentiyle baktı.
Elif olanları teker teker anlattı. Murat boşanması için başvuru yapmıştı bile! Elindeki dosyayı imzalatıp geri getirmesini istediğini söyleyince Heja'nın yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.
Hiç düşünmeden imzalaması gereken yerleri imzaladı. Keje'nin odasından aldığı Cd ve fotoğrafları Elif'e verdi.
Sonra arayıp Murat'la konuştu. Gece yaşadığı olayı anlatmadı. Daha fazla ailesini üzmek istemiyordu artık.
Telefonu kapattıktan sonra yüzündeki huzurla gülümsedi. Sımsıkı Elif'e sarıldı. Gerçekten iyi dostu olmasaydı. Bunların hiç birini yapamazdı.
Elif aşağı inmek için izin isteyip çıktı. Çünkü ailenin geri kalanı bir kaç gün sonra döneceklerdi.
Elif'in gitmesiyle hızlı bir şekilde üstünü değiştirip yatağına uzandı. Dün hiç uyuyamamıştı. Murat'la konuştuktan sonra çok mutlu olmuştu. O mutlulukla gözlerini yumdu.
Uzun süre uyuduktan sonra saçlarında dolaşan elle uyandı.
Karşısında Ağir'i görünce şaşırdı. Penceresine baktığında aydınlanmış havayı fark etti. Bu kadar zaman uyumuştu demek ki.
"Sen burada ne yapıyorsun"
"Seni merak ettim Heja"
Heja ondan gelecek hiçbir şeyi istemiyordu. Onun için saçlarına kıymaya değmezdi yoksa o saçları kökünden keserdi. Bıkkın bir şekilde
"İyiyim" dedi ve "Merak etme" diye devam etti.
Ağir mesajı almıştı. Seni görmek istemiyorum demek istiyordu.
Ağir dudaklarını ıslatı "Tamam o zaman dinlen yemeğini Elif buraya getirsin" dedi ve çıktı şimdilik onu rahat bırakacaktı.
Elif Heja'ya yemeğini getirdi. Heja keyifle yedi. Murat'la konuştuktan sonra. Keyfi pek bir yerine gelmişti. Tabi bunda konakta yanlız kalmanın da etkisi vardı. Ağir'de olmasaydı çok daha iyi olurdu ama o da şimdilik gözüne çok görünmediği için pek umursamıyordu. Bir ara hangi odada kaldığını çok merak etti daha sonra kendisine kızdı. İçinden tekrar, tekrar sana ne dedi. Ona neydi nerde kalırsa kalsındı ama içindeki kurt bazen çiftliğe gidip gitmediğini de merak ediyordu. Bunları düşündüğün de kendisini yüzsüz, gurursuz biri olarak görüyordu.
Bir kaç güzel gün böyle geçmişti. Yarın çok değerli aile üyeleri konağa geri dönüyordu. Heja yorgun gözler ile yatağına girdi. Onu bu süreçte yaşadığı her şey çok yoruyordu.
Sabah erken kalkıp Elif'ler ile kahvaltı etti. Sonra odasına çıkıp biraz kitap okudu. Öğlene doğru Elif yemeğini odasına getirdi. Bu günler de sırf Ağir ile fazla karşılaşmamak için yemeğini genel de odasın da yiyordu.
Akşam yemeğini bitirdikten sonra aşağıdan gelen bağrış sesleri ile şaşırdı.
Tepsiyide eline alarak aşağı indi. Merak etmişti işte. Üstelik Berzan o benim bırakmam diye bas bas bağırıyordu?
Heja hiçbir şey anlamıyordu gece gece bunların derdini de.
Berzan "Ağir ile Heja'nın arasındaki sorun beni ilgilendirmez "dedi.
"Ben Betül'ü seviyorum " diye devam etti.
Ferman o Heja'nın kuzeni diye bağırdı.
Heja o zaman anladı bu ailenin derdini. Heja'nın halası baya sert bir kadındı. Ve asla o kızı bu aileye vermezdi.
"Olmaz diye bağırdı. "Herkes elinde tepsi ile duran Heja'ya baktı.
Berzan'a dönüp tekrar olmaz dedi.
" Ben kuzenimin, bu eve gelin olarak girmesine izin vermem." diye bağırdı.
Berzan şaşkınlıkla baktı Heja'ya normalde güler eğlenirdi onunla. Evlilik ne zaman diye seni alacak kıza yazık der sonra ben kuzenimi kimseye vermem diye söylenirdi.
Şimdi ise kesin bir dille olmaz diyordu.
Berzan Heja'ya dönüp sinirle "neden olmaz. Hadi açıkla bana"
Heja gülümseyerek baktı Berzan'a her şey nasıl da ona normal geliyordu. Hala neden olmaz diye sorguluyordu madem. Heja güzelce anlatırdı.
"Berzan sana nedenini anlatayım. Benimle Ağir'in durumu belli. Halam babama çok düşkün onun sözünden de asla çıkmaz. Peki sence babam izin verir mi?
Berzan sıkıntıyla yüzünü sıvazladı.
"Sizin hatanızın bedelini benle Betül ödemek zorunda değiliz. Birbirinize sahip çıksaydınız. Sizin geldiğiniz durumla bizim bir alakamız yok Heja! Bu akşam gidilip o kız istenecek. Ben haber verdim. Eğer ailem bugün yanım da durmaz. Karşı çıkarsa o eve tek giderim. Yanlız o saatten sonra da benim için ailem diye bir şey kalmaz."
Berat ağa şaşkınlıkla baktı oğluna. Hayır yani Mirakan erkekleri bunların soyun da ne bulduklarını merak ediyordu. Bir oğlunun gözleri karısından başkasını görmüyordu. Karısının da gözleri kocasını görmek istemiyordu.
Berzan'da Ferhat olmuş dağları delmeye hazırlanıyor gibi görünüyordu. Hayır yani memlekette kızmı yoktu. Her seferinde onların kapısına gönderiliyordu. Her seferinde eli boş dönmeğide artık gururuna yediremiyordu.
Boran ağanın kız kardeşine o aileye kız değil sokaktaki çöpünüzü vermeyin dediğini herkes biliyordu. Berat ağa o kapıdan artık boş dönmek istemiyordu. Zaten bundan öncede aileye haber salmış ve kesin bir dille red edilmişdi. Ömer Mirza red etmekle kalmayıp bizzat kendisini ziyarete gelip. Berzan'ın hayatının kalanı tekerlikli bir sandalye ile devam etmek istemiyorsa Betül'den uzak durmasını bir daha adını bile anmamasını söyleyip kapıyı çarpıp çıkmıştı.
Şu Diyarbakır toprakların da genç olmasına rağmen çekindiği tek insandı. Ne yapacağı hiçbir zaman belli olmazdı. Narin ilede araların da çok sağlam bir bağ vardı. Narin'i hatırlayınca dişlerini sıktı.
Neyse yine o kapıya gidip Ömer Mirza tarafından red edileceği kesindi. Yukarıya doğru bakıp sabır çekti. O bu konakta daha Heja ile baş edemiyordu. Betül'e nasıl katlanacağını hiç bilmiyordu. Sabır deyip Berfin hanıma dönerek hazırlan dedi. Berfin hanım ayağını yere vura vura gitti.
Berat ağa diğerlerine dönerek sizde diye devam etti.
Herkes hızlıca uzaklaştı anlaşılan bu gece ne olursa olsun o kapıya gidilecekti. Ellerinin boş döneceklerini bildiği halde.
Ağir Heja'ya dönünce;
Heja Ağir'e bakıp "sakın öyle bir istekte bulunma.Benim onların karşısına çıkacak yüzüm yok" deyip arkasını döndüğü gibi yukarı çıktı.
Ağir ısrar etmenin faydasız olduğunu biliyordu.
Ev halkı biraz zaman geçtikten sonra hazırlanmış bir şekilde hepsi aşağı indi.
Evden hepsi sırayla çıktı. Keje gidip Ağir'in arabadının ön koltuğunda yer aldı. Zilan da arkada.
Diğerleri de diğer arabaya bindiler.
Gelinen evde buyur edilip. Ağırlanmışlardı. Ömer Mirza evine gelen düşmanı bile olsa sofrasına buyur eden biriydi.
Berat ağa isteme faslına girince Betül'ün babası Cafer bey "bir kızı bin kişi ister. Bir kişi alır" diyince.
Ömer Mirza, atılıp gülümseyerek." O bir kişide siz değilsiniz" dedi.
Berzan "niye" diyince.
Ömer Mirza duruşunu dikleştirip hiç beklemeden cevap verdi.
"Biz karakteri olmayan aileye kız vermiyoruz" dedi.
Berat ağa ve ailesi şaşkınlıkla baktılar. Resmen onlara hakaret ediyordu.
Ağir "sen ne demek istiyorsun" diyince.
Ömer Mirza sırıtarak baktı Ağir'e bir zamanlar onunla aralarında bir dostlukları vardı. Lakin Mirakanları oldum olası sevmezdi onları. Bu son yaptıklarından sonra hiç saygısı da kalmamıştı.
Cafer bey ise yerine geçen oğluna gururla baktı. Hiçbir zaman haksızlığa tahammülü yoktu Ömer Mirza'nın.
Birde odada ona aşkla bakan iki kişi vardı. Biri karısı dünyalar güzeli Zeynep! Diğeri Zilan.
Ömer Mirza ondan cevap bekleyen Ağir'e dönüp "Oysa ne dediğim belli Ağir. Ben karaktersizlere kız vermiyorum. Varmı sizde. Yok! daha dün sen karına kıymadın mı, uğrunda öleceğim dediğin kadının üstüne kuma almadınmı? Aynı şeyi Berzan'ın yapmayacağı ne malum. Heja gibi birine kıyan. Benim kardeşime neden kıymasın. "
Berzan hemen atıldı." Ben Ağir abim gibi değilim. Betül'ü canımdan çok seviyorum. Her zaman yanın da olacağım" diye isyan ebir tınıyla tepkisini gösterdi.
Ömer Mirza, Berzan'a döndü.
"Ben bu sözleri önceden de hatırlıyorum" ve bakışlarını Ağir'e çevirip.
"Ağir Heja'yı istediğin de, gerekirse ölürüm demişti" bakışları küçümseciydi.
"Ama bak gördük. Gözüm senden başkasına kör deyip, yüreklerinin dünya turuna çıktığını" bakışları bu sefer Keje'deydi yüzünü somurtup.
"Üstüne utanmadan koluna takıp topluma soktuğunu."
Ömer Mirza bakışlarını Ağir'den çekmiyordu. Yaptığı şerefsizliği asla unutmayacaktı. Bir zamanlar dostum demiş aynı sofradan yemek yemişti onunla. Dostluklarına ihanet edip Hazar'ı yarı yolda bırakıncaya kadar.
" Gerçekten merak ediyorum. Sen bu kadını koluna takıp hangi yüzle benim evime gelebildin."
Ağir'in söyleye bileceği tek bir şey kalmadı. Ömer Mirza'nın da yüzüne Keje benim karım diyebilirdi ama sonrasın da işiteceklerini kaldıramazdı sustu.
Ömer Mirza haklıydı zaten.
Babasına kalkın işareti yapıp ayaklandı.
Keje ona o kadın diye hitap edilmesine gerçekten üzüldü. Evet ikinci kadındı ama nikahla, düğünle gelmişti.
Berzan kimseyi beklemeden öfkeyle kalkıp hızlıca çıkıp gitti.
Ağir ağa ve ailesi sonuçunu bildikleri, halde gelmişlerdi ve üstüne hakarete uğramışlardı.
Herkes tekrardan arabalarına binip yola koyuldu.
Berat ağa konağı girdiği gibi Berzan'ı aradı. Bu kadar hakarete uğramak ona fazlaydı. Bir daha o kapıya hiçbir şekilde gitmeyecekti. Onları pişman edecekti. O Ömer Mirza'da görecekti.
Berzan'ı odasına çağırıp yapması gereken talimatları verdi. Penceresinden Diyarbakır'ın güzelliğine baktı.
"Hadi bakalım Ömer Mirza efendi. Bizim gibi karektirsizlere nasıl kız vermiyorsun görelim. Üstüne de o aileden bir de kız sen alacaksın"dedi gülerek.
Öbür tarafta konağın avlusun da öfkeyle bir ileri, bir geri gidip gelen bir Ağir vardı. Ağir hakaret ve saygısızlığa maruz kalmıştı. Doğrular gün gibi yüzüne çarptırılmıştı. Ona söylenenlerin doğru olmasını rağmen kaldıramıyordu.
Bu yenilecek yutulacak birşey değildi..
Keje ise bugünlerde kendini yorgun hissediyordu. Üstüne Ömer Mirza'nın o kadın deyip aşağılaması, Ağir'in sessiz kalışı onu çok üzmüştü. Daha fazla dayanamayıp.
"Ağir dur başım dönüyor artık" deyince. Ağir Keje'ye baktı. Bu kadınla da ne yapacağını bilmiyordu. Kendi hayatını mahfetmişti.
Heja hepsini görmezden gelip odasına çıktı oda biliyordu çözüm olmazdı. Ömer Mirza kıyamet kopsa vermezdi kız kardeşini.
Keje'nin başı dönüyordu. Bakışlarında bile iyi olmadığı belliydi daha fazla dayanamayıp gözlerini kapadı Ağir hızlı davranıp onu hemen tuttu ve kaldırmaya çalıştı. Berfin hanım ve kızları hastane diye direttince Ağir ısrarlara dayanamayıp kucakladığı gibi arabaya bindirip hastanaye götürdü.
Acil kapısından direkt sedyeye alındı. Doktor muayene ettikten sonra kan tahlili istediğini söyleyip beklemelerini istedi. Keje uyansada kendisini gerçekten kötü hissediyordu. Başı dönüyor ve hala üstün de halsizlik vardı.
Çıkan tahlil sonuçları ile beraber doktor odasına gittiler. Doktor tahlillere bakarak gülümsedi.
"Bundan sonra kendinize dikkat etmeniz gerekir. Stresten uzak durun beslenmenizi düzenli bir şekilde yapmaya çalışın " ve gülümseyerek "Tebrik ederim. Hamilesiniz!"
Ağir duyduğu ile şoka uğradı. Önce bakışlarını Keje'ye çevirdi sonra karnına baktı. Ne yani şimdi baba mı olacaktı.
Peki neden mutlu değildi?
Neden içinde büyük bir boşluk vardı.
Ağir bakışlarını Keje'nin karnından alıp gözlerine çevirdi. Keje'nin gülen yüzünde takılı kaldı. O bunu mutluluğu Heja ile yaşamak istiyordu.
Kafasına dank eden gerçekler ile yutkundu şimdi anlıyordu Heja'nın ne demek istediğini. Keje bir daha hiç çıkmamak üzere hayatlarındaydı.
Yavaşça yutkundu. Heja onu asla affetmeyecekti...
Doktorun dediklerini dinlemedi. Keje ile bir mutluluk paylaşmadı. Zilan'ın dilekleri de umrunda değildi. Şuanda gidip Heja'ya sarılıp özür dilemek istiyordu. O ikisinin bütün hayallerini elinden almıştı. Arkasını dönüp arabaya doğru yürüdü. Bir adımı Heja'ya gitmek istiyordu. Diğeri kaçıp başka yerlerde kaybolmak istiyordu.
İlk defa utanıyordu Ağir.
Heja'nın yüzüne bakmaktan utanıyordu. Gidip bu haberi evde nasıl verecekti. Onun yüzüne nasıl bakacaktı. Arabanın kapısını açıp ön koltuğa oturdu.
Dönüşte Keje ve Zilan mutlu. Ağir ise düşünceli idi. Hiç böyle bişi beklemiyordu. Sözde çocuk için evlenmemişmiydi. Ne bekliyordu sonunda olacaktan. O hep Heja ile bu hayali kurmuştu. Hiç başkasından olacak bir çocuğu düşünmemişti. Sadece ilk gece dokunmuştu Keje'ye onda bile pişmandı. Şimdi bir çocuk doğacaktı. Sevdiği kadından olmayan. Hep ona benzeyen bir kız çocuğunun ona baba demesini hayal ederdi. İlk kelimesi baba olan bir kız çocuğu Heja'ya benzeyen. Annesinin ilk baba dediği için kıskandığı.
Evet şimdi baba olacaktı Heja'ya benzemeyen. Ona asla anne demeyen. İlk kelimesi baba olduğu için kıskanılmayan.
Heja artık asla onu kabul etmezdi.
Konağa girdiklerinde Ağir bütün aileyi avluda beklemiyordu. Sonra Berzan ve Betül'ü gördü. Gözleri Heja'yı ilk defa aramadı Ağir'in. Bakmaya bile cesaret edemezdi. Ne diyecekti yine benimsin, gidemezsin, atlatacağız falan mı?
Şuanda hiçbir şey bilmiyordu. Bildiği tek şey onu asla bırakmayacağıydı.
Zilan Betül ve Berzan'nı konakta görünce daha mutlu oldu. Sevinçi onun için iki kat olmuştu.
Elini ağzına götürüp zılgıt çekmeye başladı. Hem kendi mutluluğu hem de Keje için.
Bu zılgıtlar önce Betül içindi.
Sonra sevdiği adamla onun için açılan kapı içindi.
Bir de Keje vardı. Heja duysun öğrensin diye sesini daha gör tuttu. Daha bir heves mutlulukta çaldı zılgıtını.
Merdiven başında Heja'yı fark edince şeytani bir sırıtılışla "konağa bebek geliyor. Keje yengem hamile "diye sesini konağın taş duvarlarında inletircesine bağırdı.
Duymasını istediği kişi duysa yeterliydi. Heja'nın yüreğinin kanayacağının bilinçinde zılgıtına devam etti.
Bir kadın vardı.
Kimsesiz bir sokağın izbe köşebaşında yıkık bir eve haps olmuş.
Bir kadın vardı.
Eksik diye, eksik bırakılmış.
Bir kadın vardı. Tüm eksikliği ile isyan eden.
Eksik eteği,
Eksik aklı,
Bir kadın vardı.
Hor görülmüş yok sayılmış.
Bir kadın vardı.
Tüm isyanları sessiz bir çığlığa sığdırılmış. Heja kendisi gibi olan kadınlara ses olacak olan kadındı.
Kendi çığlığının yanında binlerce kadının çığlığına ses çıkaracaktı.
O bir kadındı ve çok güçlüydü.
Heja zılgıt sesleri ile uyanmıștı.
Ne için olduğunu bilmiyordu ama artık nefret eder olmuştu zılgıtlardan.
En son Ağir ve ailesini, halasının evine kuzenini istemeye döndüklerin de görmüştü onları. Ne olduğunu hiç anlamıyordu. Bu patavatsızlık ne diye yataktan kalkıp hızlıca üstüne bir şeyler alıp aşağı inmişti. Avluda duran aile üyelerine baktı. Zılgıt çalan Zilan'dı! Ağir ve Keje yan yanaydı.
Karşısında ki tabloya burukça gülümsedi. Onları yan yana görmeye alışıyordu.
Hem artık eskisi gibi canınıda acıtmıyordu ikisini yan yana görünce.
Alış dedi.
Alış onlar karı koca yan yana da duracaklar kol kola da, büyük bir nefes alıp bu tabloda fazla olan sensin diye gerçekleri kendisine hatırlatıp.
Senin o ikisinin hikayesinde yerin yok dedi.
Kafasını eğip arkasını döndü. Gözlerini yumup biraz kendisine gelmeyi bekledi. Kafasını kaldırdığı gibi asıl şoku yaşadı.
Berzan'ın yanında Betül duruyordu.
Gözlerini kapadı hayır bu olmamalıydı. Gördükleri hayaldi. İçinden sessiz bir şekilde dua etmeye başladı. Kendisinin yaptığı hatayı Betül yapmamış olsun diye!
Gözlerini açıp yan yana duran ikiliye baktı.
Sormaya korkuyordu! Acı gerçeği duymak istemiyordu! O yanmıştı, başkası yansın istemiyordu. Kimse bir başkası için kendisini kimsesiz bırakmamalıydı.
Titreyen adımlarla Betül'e doğru ilerledi. Burada ne işin var demeye korkuyordu. Çünkü Betül'ün cevabına gerçekten hazır değildi. Kendisini toparlamaya çalıştı. Büyük bir nefes aldı. Bu konakta aldığı hiç bir nefes onun çiğnerlerini doldurmaya yetmiyordu! Boğazını temizledi. Herkes ona bakıyordu. Özellikle yüzünde kocaman bir sırıtış olan Berat ağa!
Heja'yı gören Berat ağa duruşunu daha dikleştirdi. Ona göre Heja'nın ailesine karşı bir kez daha kazanmıştı.
"Bee-tül" dedi heceleyerek.
"Betül senin burda ne işin var" diye devam etti.
Betül Heja'ya bakarak kafasını eğdi. Biliyordu vereceği cevaba Heja hazır değildi. Zaten abisi ve ailesi duyunca kıyamet kopacaktı. Kuzenleri onu asla affetmeyecekti. Boğazını temizleyip kafasını kaldırdı. Elleriyle oynar bir şekilde,
"Sevdim Heja!"
Sevdim kelimesi Heja için ne kadar da şaşırtıcı ve gereksiz bir kelime idi. Bakışlarını Betül'den çekmeden onu dinlemeye devam etti.
"Sadece sevdim! Senin gibi Heja her şeyi herkesi arkamda bırakacak kadar sevdim."
Berzan Betül'ün elini sımsıkı tuttu. Bakışlarını sevdiği kıza çevirip ona destek olmak ister gibi gülümsedi.
Heja gördüğü tablo ile kendisini tutamayıp gülmeye başladı. Artık bazı şeyleri sinirleri kaldırmıyordu. Mental sağlığı bozulmuştu.
Sevdim diyordu! Oysa sadece sevmek yetmiyordu. Heja bunu çok güzel öğrenmişti. Kaşlarını çatıp öfkeyle "Betül sen şaka mısın? Yada ben kabus görüyorum. Hala uyanmadım öyle değil mi?"
Kısa bir süre bakışlarını Betül'den aldı, etrafına dikkatlice bakınca anladı. Gördükleri gerçekti. Buna katlanamıyordu. Kafasını olumsuzca sallayıp "Betül anlamıyorsun, sevmek yetmiyor. Bak bana bende sevdim, hem de çok sevdim ama bak görüyorsun ne haldeyim! Ne kadar çok mutluyum!"
Bakışlarını Betül'den çekmiyordu. Aile üyelerine baktı yüzünü somurttu.
"Sadece sevmek yetmiyor Betül. Sadece senin sevmen yetmiyor. Bak benim her şeyi herkesi bırakıp geldiğim adama! Beni bırakıp gözlerimin, önün de başkasına gitti."
Ağır susuyordu. Konuşacak yüzü yoktu, Heja kullandığı her kelime için haklıydı.
" Bu yüzden sadece sevmekle olmuyor. Betül yol yakınken geri dön! Evine ailene sığın. Çünkü insanı koşulsuz şartsız kabul edip seven sadece onlar"
Bakışlarını etrafında gezdirip, eliyle geldiği aileyi gösterip " Emin ol değmiyor. Hele bu insanlara hiç değmiyor"
Berat ağa, Ömer Mirza gibi konuşan gelinine baktı. Yüzünü somurtarak çevirdi. Kazanacaktı herkes payına düşen hayatı yașayacaktı. Onun konuşmasını takıp keyfini bozmak istemedi. Çünkü yarın sabah sinirden, kudurup kapısına gelecek bir Ömer Mirza vardı. Düşününce keyfi daha da yerine geldi. Ona göre Heja'nın konuştukları sinek zıvıltısıydı.
Berzan Betül'ün elini daha sıktı. Kolunun altına alıp sımsıkı sardı. Onun pişman olup gitmesinden korkuyordu. Hem Ağir'in hataları niye bana sayılıyor diye isyan ediyordu.
Betül, sevdiği adama bakıp yüzünde kocaman bir sırıtılışla sımsıcak ona sarılıp gülümsedi. Bakışlarını Heja'ya çevirip "Heja, Ağir abi yaptı diye Berzan'da hata yapacak diye bir şey yok! Ben seviyorum onu, kaç defa istedi abim yok dedi. Üzgünüm ben vazgeçemem artık çok geç!"
Heja Betül'ün söyledikleri ile pes etmedi. Onu ikna edip geri yollaması gerekliydi.
"Bak Betül tamam onu seviyorsun. Anladım! Ama bu gece evine geri dön. Söz ben gelip Ömer Mirza ile konuşurum. Bak böyle ailen çok üzülecek. Sonra pişman olursun."
Berzan gerçekten sıkıldığını düşündü.
"Heja birazdan imam gelecek. Betül Allah katında benim karım olacak. Bu işin dönüşü yok. Ben onu çok seviyorum. O da beni! Boşuna boğazını patlatıp konuşma biz mutluyuz ve çok mutlu olacağız."
Heja artık boşa kürek çektiğinin Farkına varıp "Yazık sadece yazık" dedi ve Zilan'a döndü.
"Bu iyi bir şey değil. Yarın aşiretler birbirine girecek. Sevinçinizi içiniz de yaşayın. Abin kız kaçırmış diye zılgıt çalman gereksiz. Kendinize saygın yok, bari diğer aileye saygın olsun."
Herkes o an hatırladı Zilan'ın içeri girip zılgıt çaldığını. Ağir'in bebeği olacak demişti ve onlar Heja'nın hala zılgıtın ne için olduğunu anlamadığını anladılar.
Berfin hanım biliyordu zılgıttaki manayı ama sesini çıkarmadı.
Heja'nın söyledikleriyle Zilan yüzündeki sinsi gülümseme ile ona baktı.
O zılgıtı Betül ve Berzan için sanmıştı.
Elini dudaklarına götürüp Heja'nın gözlerine bakarak yüksek sesli bir zılgıt çaldı ve gülümsedi.
Bir kadın başka bir kadının açısından zevk alıyordu. Dudaklarını ıslatıp "Heja" dedi acıyan bir tınıyla
"Zılgıtlar Betül ve Berzan için değil ki
Heja kaşlarını çatıp anlamayan bakışlarla ona baktığında Zilan gülümseyip "Zılgıtlar abim ve Keje için."
Heja bakışlarını Ağir ve Keje'ye çevirdi. Ağır kafasını önüne eğdi. Bunu duymaması lazımdı.
"Ağir abim baba oluyor Heja."
Heja'nın kafasında duyup inanmak istemediği bir cümle yankılanıyordu. Kocası baba oluyordu. Kafasında ki ses eski kocan diyordu ama bir yanı daha boşanmadınız diye tekrar ediyordu.
Titreyen bakışlarını onlara çevirdi. Ayakta durmakta zorlanıyordu. Parmaklarını beton trabzana dayayıp tırnaklarını geçirdi. Ruhunda kocaman bir cinayet işleniyordu ve o tırnaklarında ki acıyı hissetmiyordu.
"Keje hamile!" dedi.
O duymak istemiyordu. Hem bu kadar çabuk olmamalıydı. İçinden en azından ben gidinceye kadar olmamalıydı diye isyan etti. Garip bir şeyler oluyordu. Bir gariplik vardı. Lakin Keje hamileydi. Heja düşünmemeye çalıştı.... Fakat olmuyordu. Kalbinde ki acıya hükmetmek ister gibi insanlar doğuyor ve ölüyor bu normal dedi. Ama içinde ki ses Keje senin kocandan hamile diye ona acısını hatırlatıyordu. Eeee ne vardı bunda bir çocuğun nasıl yapıldığını biliyordu. O kadın davul zurnalı düğünle konağa gelmişti. Hamile olması normaldi değil mi?
Zilan onu veya acısını umursamıyordan ailesine dönüp gülümseyerek.
"Berfin hanım, Berat ağa ailemize yeni bir ağa geliyor. Müjde mi isterim!" diye bağırdı.
Müjde istemiyordu. Heja yutkundu boğazı düğüm düğüm olmuştu. Ölmek istiyordu. Bu çok fazlaydı.
Berfin hanımla Loran üzüntüyle baktılar Heja'ya, bu kadarı çok fazlaydı.
Berfin hanım "hayırlı olsun" dediği gibi arkasını dönüp odasına çıktı.
Berat ağa bugün yaşanan ikinci olay için güldü.
"Dile benden ne dilersen kızım. Yarın kurbanlar kesilsin fakir fukaraya dağıtılsın. Aşiret toplantısından sonra mevlüt verilsin"dedi göğsünü kabartarak.
Zilan yüzünde kocaman bir gülümseme ile "tamam baba yarın yapılır hepsi"diye onu onayladı.
Heja mutlu aile tablosuna baktı. Yarın mevlüt yapılacak kurbanlar kesilecekti. Dudaklarını bir birine bastırıp etrafına bakındı. Kaskatı kesilmişti, dönüp odasına çıkması gerekliydi ama ayakları adım atmayı unutmuş gibi hareket etmiyordu. Hayır ruhunu teslim niye bu kadar zordu. İşte Ağir ondan çoktan gitmişti bu ilk adımı değildi ama son eșikti. Kalbinin kapıları sonuna kadar açıldı. Bir yel bir rüzgar belki dışarıda bir fırtına Ağir ona bakıyor ve orada kalmak için ondan izin istiyor gibiydi. Hayır bu saatten sonra onun kalbinde işi yoktu. O baba olacaktı. Hem küçük bir bebeğin ona daha çok ihtiyaçı vardı değil mi?
Ağir'in gözleri Heja'daydı onun vereceği tepkideydi. Heja garip bir şekilde donup kalmıştı.
Zilan ve Keje Berat ağanın söylediklerinden sonra birbirne bakıp gülümsediler.
Heja duyduklarının hala şokundaydı. Sindirmeye çalışıyordu. Evet beklediği bir şeydi olacaktı ama bu kadar erken hiç beklemiyordu. Kocasının ikinci karısı hamileydi. Kendi kocasından hamileydi. Zihninde dolan düşüncelerden nefret etti. İçi buruktu en azından o bu konaktan gittikten sonra diye düşünmüştü. Kendisini o şekilde teselli edip buna inandırmıştı. Yani belki gönül bağları yoktu lakin hala iki nikahla o adamın karısıydı.
Keje hamileydi!
Kendisine kızdı sözde alıştırmıştı kendisini hani canı yanmayacaktı. Peki şimdi yüreğini yakan şey neydi. Neden ciğerleri sıkışıyordu niye aldığı nefesler ona az geliyordu. Boğulduğunu hissetti,
Hani sevmiyordu silmişti. Gözünden arsız bir damla göz yaşı aktı. Hızlıca kafasını eğdi kimse görsün istemiyordu.
Elini hızlı bir şekilde saçlarına atıp yavaş şekilde yüzünden iterken akan arsız göz yaşını da sildi. O bile fazlaydı yaşadığı şey için.
Hani ona daha geçen gün masalar düzenleyip aflar dileyen adama baktı.
Şimdi konuş demek istiyordu. Hadi yine affet dile diye bağırmak. Sinirini acısını kusmak istiyordu.
Ağir ona dönen kadınla başını eğdi. Yüzüne bakacak cesareti yoktu. Gözlerinde ki nefreti, tiksintiyi görmek istemiyordu.
Heja kafasını eğen adama bir kez daha lanet etti. Böyle birini sevdiği için de en çok kendisine laneti. Aşk bu değildi.
Ayaklarına derman gelince adımlarını Keje ve Ağir'e doğru döndürdü. Sinditmesi çok uzun sürmemişti.
Güçlü duracaktı zaten vazgeçmişti. Sadece buradan çıkıp gidinceye kadar sabredecekti.
Keje ile Ağir'in önünde durdu. Yüzüne sahte bir gülümseme takıp ikisine de tiksinir gibi baktı ama eti canına batıyor yüz kasları ağrıyordu.
Evet ikisinden tiksiniyordu Heja!
Avluda ki herkes Heja'nın ne yapacağını merakla izliyordu. Duruşunu dikleştirip çenesini kaldırdı. Boğazını sesli bir şekilde temizleyip. Elini dudaklarına götürdü. Ağir'in gözlerine baka baka up uzun bir zılgıt çekti. Gür sesi konağın taş duvarlarına değip daha çok yankı yapıyordu. Bu kocası için çaldığı üçüncü zılgıttı ve artık sondu. Zılgıt kadının içine hapsetti acının dile gelişiydi. Heja üç defa acı içinde zılgıt çekti... Birinci zılgıtı kocasının düğününde... İkinci zılgıtı kumasının verdiği çarşafta... Üçüncü zılgıtta kocasının baba olduğunu öğrendiğinde... Acısı büyüktü Heja'nın hemde çok büyüktü. Ondan giden kocasının arkasından su dökmeden onu zılgıtlarla uğurluyordu. İkisi de bu dönüşün olmadığının bilinçindeydi. Kuruyan dudaklarını ıslatıp
"Hayırlı olsun Allah analı babalı büyütsün. Acısını göstermesin"deyip.
Sol elini kaldırıp üst üste Ağir'in omuzlarına vurdu ve daha sonra da kulağına eğilip
"Tebrik ederim. Umarım artık bizden olmayacağını anlamışsındır"dedi titremeyen sesine şükretti.
Ağir zaten kaskatı kesilmişti. Karısı onun için üç defadır zılgıt çekiyordu. Lakin en çok bu gece çektiği zılgıt canını yakmıştı. Çünkü bu zılgıtla artık onlara olan umudu bittiğini kabul ediyordu. Sanki uçsuz bucaksız bir okyanusa düşmüştü de boğulmamak için durmadan kulaç atıyordu. Lakin artık takati bitmişti ve son kulaçlarıydı. Heja'nın söyledikleri ile kafasını kaldırdı. Heja'nın gözlerinin içine baktı bir kez daha hayran oldu kadına!
Bu sefer o Heja'nın kulağına eğilip.
"Teklifim hala geçerli. Şimdi evet dersen, herkesi arkam da bırakıp çıkıp gidelim. Yemin ederim kimse umrumda değil. And olsun elini tutar çıkar gideriz ve bir daha da asla buraya adım atmam."
Onun söyledikleri ile daha da tiksindi ondan. Karnında onun çocuğunu taşıyan bir kadın vardı. Ve o onu o halde bırakıp gitmeyi teklif ediyordu. Yüzünü buruşturdu. "İğrençsin midemi bulandırıyorsun. Bak artık baba oluyorsun. Beni değil o sabiyi düşün." deyip Keje'ye baktı.
Keje Ağir ve Heja konuştuklarını duyuyordu. Sevmese bile Ağir'in çocuğuyla ondan bu kadar kolay, vazgeçeceğini söylemesi zoruna gidiyordu.
"Çok güzel anne, baba olursunuz. Şimdiden bebeğe yazık."
Arkasını dönüp çıkacakken Keje'nin sesini duydu.
"Teşekkür ederim Heja darısı sana diyeceğim ama olmayacağını hepimiz de biliyoruz. Ve evet ben ve Ağir çok güzel. Anne baba olacağız. Buna emin olabilirsin."
Heja duydukları ile bir an dondu attığı adım havada kaldı. Daha sonra kendini toparlayıp sessiz adımlar ile yukarı çıktı. Bir insan kendisini oraya ait hisetmiyorsa gitmeliydi. Heja kendisini bu konaktaki herkese yedi yabancı gibi hissediyordu. Gitmeliydi. Ansızın!
Ağir Heja'nın arkasında Keje'ye öfkeyle döndü. Tam konuşacağı sırada.
Keje elini daha çabuk tutup. Konuşmaya başladı.
"Sakın Ağir sakın ağzını açayım deme! Söylediklerini duydum. O seninde çocuğun! Bu kadar bencil olamazsın. Beni sevmezsen bile onu sevmeye mecbursun." Söyleyeceklerini bitirdikten sonra Ağir'in gözlerine baktı. Evet desin istedi! O benim de çocuğum. Severim bakarım bırakıp gitmem desin istiyordu.
Ağir ağzından tek kelime çıkmadı. Sadece Keje'nin yüzüne baktı. Ona umut vermek istemiyordu. Keje'yi sevmiyordu kendi çocuğunu elbette sevecekti ama şimdi kendisini hiçbir şeye hazır hissetmiyordu. Onun aklı Heja ile ne olacaklarındaydı.
Yüzünü çevirip Zilan'a döndü.
" Yarın aşiret toparlanır. Keje bir kadın doğum uzmanına görünsün. Zaten doktorda söyledi. Ben gelemem, Zilan yarın Keje ile sen git."
Keje bu kadar şey söyledikten sonra Ağir'in cevap vermeye bile tenezzül etmeyip. Yarın ki doktor kontrolüne bile onunla gelmek istememesine üzüldü.
Ağzını açmadan diline gem vurup öfkeyle odasına çıktı.
Ağir onun arkasından kısa bir süre baktı kırıldığının farkındaydı. Heja'nın kırgınlığından başka kimseyi umursamıyordu. Bir de kafası çok karışıktı. Bir yanda tek aşkı Heja'sı vardı. Diğer yanda hamile karısı!
Keje odasına çıktığında gözyaşlarını serbest bıraktı. Evet sevmiyordu ama bugün hastanede hamile olduğunu öğrenince sevinmişti. Ayağa kalkıp aynanın önünde durdu. Karnını açıp okşadı. Orda bir can vardı. Onu koşulsuz şartsız sevecek biri. Yataktan bir yastık alıp gömleğinin altına koydu. Yüzündeki gülümse ile aynaya tekrar baktı. Gözyaşlarını sildi, şimdiye kadar hiçbir şey umrunda değildi ama bugün Ağir'in onu görmezden gelişi! Bebeği düşünmemesi zoruna gitmişti. Sonra boş verdi. Karnını okşayarak ben varım dedi. Hem kendime hem bebeğime yeterim diye gülümsedi. Kısa bir süre daha aynayla bakışıp baban bizi sevmeye mecbur aynadaki görüntüsüne dikkatli bir şekilde bakarak gülümsemeye devam etti.
Diğer bir tarafta Heja vardı. Odasına çıktığından beri dünyadan soyutlanmış bir Heja! Öylece durup aynadaki yansımasına bakan bir Heja! Kendisini eksik yarım hisseden bir Heja.
Heja'nın içindeki kırgın kadın yere oturdu dizlerinin üstüne. Arsızdı o kadın. Çığlık, çığlığa bağırdı arsızca, Üst başını komple yırttı elleriyle!
Dışındaki kadın sessizdi. Tüm kelimelerini yutuyordu. Şu hali için kullanabileceği tek bir kelime yoktu. Boştu bakışları. Büyük bir nefes aldı Dışındaki kadının ayağa kalkması gerekiyordu. Yarın ben güçlüyüm deyip herkesin yüzüne gülmesi gerekiyordu.
Yatağa doğru ilerleyip baş parmağını ağzına sıkıştırıp sesini susturarak çığlık çığlığa bağırdı.
Sesini kimseye duyurmamalıydı.
Kafasını yastığa gömüp elini yumruk yaparak yatağa vurdu.
Hayır bu olmamalıydı.
Belki o konaktan gittikten sonra yaşanmalıydı.
İki farklı kadın, iki farklı duygu. Biri acının en kötü tonunu yaşarken. Diğeri ise yamuk bir mutluluğu yaşıyordu.
Heja artık canım acımaz dedikçe canı daha çok yanıyordu kalbi acıyordu. Sonra içindekini anlatacak birine ihtiyaç duydu. Telefonu alıp abisini aradı. Herzaman en yakını olmuştu Murat abi kardeşten çok arkadaştı. Sırdaştı!
Murat gecenin bir yarısı uykulu hali ile açtı telefonu. Karşısında sesi çok kötü gelen Heja ile yataktan fırladı.
Heja'nın her hıçkırığında yüreği sıkıştı. Kendisini toparlayıp ne olduğunu anlamak için konuşmaya başladı.
"Heja'm... Gülüm ne oldu."
Konuşurken aynı zaman da giyiniyordu.
Eğer Ağir ona kötü bir şey yapmışsa gidip o konağı Berat ağa ile Ağir'in başına yıkacaktı.
Heja abisinin sesini duyunca daha sakinleşti. Unutmuştu artık kimsesiz değildi.
Hıçkırıklarını dur durup sakinleşti.
"Abi o hamile!"
Murat durdu başta anlayamadı. Sonra Heja'nın ne demek istediğini anladı. Onu teselli edecek bir cümle kurmak istedi. Kullanacağı her kelimenin canını acıtacağını biliyordu. Elinden bir şey gelmeyişine üzüldü.
Böyle bir durum da ne söylene bilinirdiki, nasıl teselli edecektiki kardeşini bilmiyordu.
Sadece"üzülme"dedi.
Bir kadın için en zor olandı. Kocası başka tende hayat bulmuş. Üstelik diğer bedende o ihanetten can bulacak bir parça vardı, artık.
Heja tekrar abi " o hamile, neden abi ben çok mu kötüyüm. Neden bunları ben yaşıyorum. Abi alıştım dedim. Sevmiyorum dedim. Neden bu kadar canım yandı."
Murat sessizce dinledi kardeşini. Ne diye bilirdiki ona görmemi duymamı. Öyle kolaymıydı bir kalemde silmek.
Murat kalktığı yatağa çöktü resmen. Kardeşi acı çekiyordu. Ve her yeri yakabilen Murat Karadağlı kardeşine derman olamıyordu.
"Ağlama" dedi tekrardan Murat.
"Hejam ağlama, gözümün nuru ağlama! Hepsi geçecek. Evet üzülüyorsun! Daha da üzüleceksin belki de. Ama bitecek Heja'm! Hepsi geçecek. Hepsi kötü bir anı olarak kalacak sende!" Murat'ın sertçe verdiği nefesler telefonda duyuluyordu. Abisinin sesiyle Heja kendisini daha güçlü hissediyordu.
"Az kaldı Heja'm az kaldı. Annem, babam biz sararız yaralarını. Derdine derman oluruz gülüm. Senle ağlar senle güleriz. Lütfen yıpratma bu kadar kendini gülüm. Bizi de ateşlere atma. İstersen şimdi gelir o konağı yıkarım başlarına."
Heja abisinin tesellisiyle kendisine geldi. Ne yapıyordu o!
"Tamam abi özür dilerim bir anlık oldu. Dayanamadım abi, bilmiyorum bana ne oldu. Ama birden oldu. Şimdi iyiyim, sen merak etme? Ben kendimi toplarım."
Sonra aklına gelen ile donup kaldı. Acaba anlatsamı, anlatmamasamı diye düşündü. Ama öğrenmeleri gerekliydi.
"Abi sana bir şey söylemem lazım önemli."
Murat Heja'nın değişen ruh hali ile şaşırıp kaldı. Bu kadar önemli ne olabilirki.
"Abi Betül Berzan ile kaçmış. Burdalar birazdan nikahları kıyılır."
Murat duydukları ile şaşırıp kaldı. Ne Betül'ü ne Berzan'ı nasıl olurdu. Şaşkınlığını attıktan sonra konuşmaya başladı.
"Sen ne diyorsun Heja! Ne kaçması ne nikahı" diye telefon da öfkeyle görledi.
"Abi valla kaçmışlar nikah kıyılacak birazdan."
Murat duyduklarının şaşkınlığını yaşıyordu. .
"Tamam Heja sen onların yanına git. Ben Ömer Mirza'yı bulup geliyorum. Nikahı uzata bildiğin kadar uzat." Diyerek çıktı evden.
Heja abisi ile konuştuktan sonra telefonu sakladı. Banyoda elini yüzünü yıkayıp biraz kendisine geldi. Aynada uzun uzun kendisine baktı. Bu sen değilsin dedi. Ağir gözlerinden dökülecek tek bir göz yaşını hak etmiyordu.
Odasından çıkıp hızlıca aşağı inmeye başladı. Şark odasından gelen sesle yönünü oraya çevirdi.
Kapıyı açıp içeri girince içer de Ağir ve ailesini gördü. Galiba nikah kıyılmıştı. Betül'le Berzan'ın yüzünde güller açılıyordu. Her nedense Berat ağanın da ağzına karpuz girmiyordu. Mutlulukları gözlerinden okunuyordu.
Geç kalmanın üzüntüsü ile omuzları düştü.
Biraz daha zaman geçtikten sonra alacaklı gibi kapılarının çalması ile Heja ayağa kalktı. Bunu gören Ağir' de Heja'nın arkasından devam etti.
Kapıyı açmak için elini uzatınca. Ağir ondan önce davranıp kapıyı açtı.
Ağir karşısında delirmiş bir çift Murat ile Ömer Mirza'yı görünce sırıttı. Evlerinden kovup ben karektersize kız vermem diyordu.
Murat kapıda ona dönmüş sırıtan Ağir'e bakınca öfkeden çıldırmaya başladı. Ve hiç beklemeden Ağir'in yüzüne kafayı indirdi. Bunu yapmayı her şeyden çok istiyordu.
Ömer Mirza karşısındaki manzarayı görünce dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Ağir burnunu tutarak onlara ters, ters bakıyordu.
Ömer Mirza onu kenara itip avluya doğru ilerleyerek Betül diye bağırdı. Mirakan konağını onlarla beraber yakmak isteyen tarafına gem vurdu. Zaten Betül'ün onlara bunu yaptığına inanmıyordu.
Berat ağa sırıtarak halinden memnun olduğunu belirtir bir şekilde dışarı çıktı. Tabi karşısında burnunu tutmuş bir Ağir görmek onu şaşırtmıştı. Keyfî bir anda uçup gitmişti. Dişlerini sıkarak " Ne oluyor Ömer Mirza hayırdır, neden alacaklı gibi kapıya dayanırsın."
Ömer Mirza konuşan Berat ağaya tiksintiyle baktı. Bu adamdan oldum olası nefret ederdi. Duruşunu dikleştirip çenesini kaldırdı.
"Evet Berat ağa alacaklı gibi çaldım çünkü kardeşim sizde onu hemen geri verin." diye konağı inletti.
Onun sinirli haliyle Berat ağanın keyfinden geçilmiyordu. Daha bugün hem torun haberi. Hem de Berzan ve Betül için mutlu olmuştu. Hele Ömer Mirza gibi birini dize getirmek daha güzeldi. Ferman üzülerek baktı çevresine elinden yine bir şey gelmiyordu. Ailesinin bu hallerinden nefret ediyordu. Heja'nın tedirgin bakışları abisi ve Ömer Mirza'da gelip gidiyordu. Çok severdi ikisini, bir zaman canları idi. Ömer Mirza kardeşi gibi görürdü Heja'yı. Uzun süre sonra görünce ne kadar özlediğini anladı.
Berat ağa Ömer Mirza'ya bakıp keskin sesiyle "Oğlum ve gelinim Allah katında evlenmiştir. Dini nikahları kıyıldı. Yani alamazsın"dedi işlerini şansa bırakmazdı. Ömer Mirza'yı dize getirecek dediği her şeyi tek tek ona tutturaktı.
Ömer Mirza ve Murat geç kaldıklarını anladılar. Gerçi Heja söylemeseydi, sabaha kadar haberleri bile olmayacaktı.
Ömer Mirza kafasını kaldırıp üst kata el ele tutuşmuş Betül ile Berzan'a baktı. Yenilmişlik değildi. Kız kardeşinin gözlerinin bu kadar kör oluşunaydı. Bıkkın bir sesle "Siz nikah mı kıydınız? " dedi.
İkisi kafasını olumlu anlamda sallayınca, daha fazla dayanamayıp hızlı bir şekilde merdivenleri çıkıp Berzan'ın üstüne atladı.
Berzan daha neye uğradığını anlamadan, yüzüne inen yumruklarla hareket bile edemiyordu.
Avluda ki herkes onun arkasından yukarı çıksa da Berzan'ın üstüne çullanmış, olan Ömer Mirza'ya şaşkınlıkla bakıyorlardı.
Kendine gelen aile üyeleri onları ayırmaya çalışıyordu lakin Berzan'ı Ömer Mirzan'ın ellerinden almak kuvvet işiydi. Ömer Mirza tüm kuvvetiyle onu durdurmaya çalışanları itip yumruklarını Berzan'ın yüzüne geçiriyordu.
Sonunda ağzı burnu dağıtılmış baygın. Bir Berzan vardı.
Berat ağa kendi konağın da oğluna saldırmış adamla daha öfkeylendi.
Çocuk oyuncağı değildi. Betül artık onların geliniydi.
"Ömer Mirza" diye bağırdı.
"Betül bizim gelinimizdir. Namusumuz oldu artık. Yarın aşireti toplar karar aldırtırız. Şimdi oğlumu bırak evine dön"
Ömer Mirza burundan solusada mecbur denileni kabul edilecekti. Betül hiçbir şeye cevap vermiyor hareket etmiyordu. Donup kalmıştı.
Pes eder bir tınıyla "Tamam" dedi. Zaten sabah olmasına az kaldığının farkındaydı. Şimdi gidip aşireti toplaması gerekliydi. Betül'e bakıp önüne tükürdü hiçbir şey demeden Murat'ı alıp konaktan çıktı. Gidip hazırlanacağı bir aşiret toplantısı vardı. Kesinlikle onun şartlarının kabul edilmesi lazımdı.
Zilan giden adamın arkasından iç geçirip fısıldayarak "Az kaldı" dedi ve dudakları kenara kıvrıldı.
Berat ağa yarın istediğini almak için mücadele verecekti. Ömer Mirza'ya kendi elini öptürüp tükürdüğünü yalatmak istiyordu. Konak halkı yarına hazırlamak için odalarına geçtiler. Sabahı düşünerek herkes uykuya yattı.
Konakta uyumayan iki kişi vardı. Biri Ağir diğeri Heja'ydı.
Heja elinde Elif'ten istedikleriyle odasına çıkıyordu. Ağir onu üst kattan gördüğünde kaşlarını çatıp dikkatli bir şekilde izlemeye başladı. Gecenin karanlığında orada olan Ağir'i Heja göremiyordu lakin Ağir onu görüyordu. Elini yüzüne götürdüğünde göz yaşı döktüğünü anlaması zor olmadı. Göğsü sıkıştı. Demek ki öyle dile sevmiyorum diye dökmekle sevmemek olmuyordu. Ağir'in içinde küçücük umutlar filizlendi. Heja'nın odasına girmesiyle sessizce adımlarını oraya yönlendirdi. Onun elindekilerle ne yaptığını çok merak ediyordu.
Heja tepsideye koyduğu mumları çevresine yerleştirip boy aynasında ki görüntüsüne baktı. Elif'ten kız çocuğu emziren kadın sütünü istemişti. Elif onun ne yapmak istediğini anladığı için Heja'yı sorgulamadan "ablamın kızı daha 4 aylık hemen gidip getiririm" demişti ve sütü ona teslim ederken yanında getirdiği isi ve iğneyi de eline bırakmıştı. Bu topraklarda kadınların acısını veya dileklerini bedenlerine nakș etmelerine deq derlerdi. Heja acısını bedenine kendi eliyle nakș edecekti.
Yere oturup önce deq yapacağı yeri silip temizledi ve sonra kuruladı. İlk deqi göğsüne ikinci deq ise alt dudağı ve çenesineydi. Bedenine nakș edeceği deqi çizip iğneyi eline aldı.
"áx loriiii loriiii loriiii loriii"
(ahhh nenni nenni nenni)
Deyip iğne ucunu göğsüne batırdı. İs ve anne sütünde hazırladığı karışımla bedenine çizdiği desen deri altına geçmeliydi. Artık göz yaşını özgürce döke bilirdi. Hem bahanesi de vardı. Nedeni üstüne gelen kuma değildi. Bedenine batan iğnelerdi. Hayır kesinlikle kocasının o kadından çocuk sahibi olması hiç değildi. Bedenine deq yakıyordu. Bedeni açıyordu. Ruhu değildi. Aynanın karşısında kendisine itiraf etmeye utandığı acılarını bedenine batan iğne ucuna bağlıyordu. Sonuçta deq yakması gerekiyordu değilmi. Yoksa ruhunda ki acı nasıl dile gelecekti.
Göz yaşları içinde "Ax loriiii loriiii bèșiqàmınà vènqà loriii... Loriiii loriii le vırárámına vènqà loriii... Loriii Loriii vırárá be dèrqușa Loriii... Lè Heja'yı lè káder siyayı le báxtıcı siyayı... La Ağir'i la zalımo la bè báxto... Le Heja'yı hewrı siyay sero qèyrayı... Vàwrà siya ser várraya... Le Heja'yı vay hirrı bráyáná... keynáy Boran ağaya... nazlıya Narin xátuna... Lè torı vánná șori xori doxtoranu xekimano, șexánu mıllayano vaj derdı mı Bı dèrmano... Le vaj wáștiyèmı jewjiyáyo... La ma derdı wesni qráno... Zeriaya mı vèșènna yo... Le Heja șori hevt ziyari xori bèqerrı vaj derdımırı derman bıdèrrı... Derdı mı no bè derman bı derro... Ax Loriii Loriii derdo bè dèrmàno Loriii...
(Türkçesi
Ahhh nenni nenni boş beşiğim nenni... Nenni nenni boş kollarım nenni... Nenni nenni bebeksiz olan kollarım nenni... Le Heja'yı kara bulutlar üstüne toplandı... Kara kar üstüne yağdı... Le Heja'yı üç erkek kardeşin bacısı... Boran ağanın kızı... Narin hanımın nazlısı... Ben sana diyorum ki git kendine doktorlara hekimlere şehlere molalara de ki benim derdim dermansız... De ki sevdiğim adam üstüme evlendi... Kumanın derdi ağır... Yüreğimi yaktılar... Git Heja yedi ziyaret uzak diyarlar gez de ki derdim dermansız... Derdime derman verin... Ahhh nenni nenni dermansız derdim nenni.)
(Zazaca denqbej veya stran şahsıma ait)
Ağir içeriden gelen sesle kapının önünde kaskatı kesildi. Kalbi sızladı. Titreyen eliyle kapı kulpunu indirip hafif aralanan kapıyla bakışlarını içeriye çevirdi. Gördükleriyle dehşete kapılmış gibi gözleri iriçe açıldı. Heja onun verdiği acıyı bedenine nakș ediyordu. Bedenine nakș ettiği gibi kendisi için denqbej okuyordu. Böyle bir acı varmıydı?
Heja kendisini o kadar kaptırmıştıki aralanan kapıyı fark etmedi. Mumların ışığında dilinde yaktığı ağıt ve bedenine nakș ettiği deq...
Ağir aralık olan kapının eşiğinde oturup onu sesizce izlemeye başladı. Heja göğsüne Ağir'in verdiği acıları resmeder gibi alt alta üç nokta deqledi ve üç noktanın aralarına Hilal şeklinde çizgiler. Görüntü yaprağa benziyordu lakin çizgiler birleşirse alev oluyorlardı. Ağir ateşti Heja onun yüreğinde yaktığı ateşi bedenine nakș ediyordu. Gözünden dökülen yaşlar yüzünden yol alıp göğsüne deqin üstüne damlıyor ve acıyan canını daha çok acıtıyordu. Onun bu haliyle kapı önünde ki Ağir elini yumruk yapıp göğsüne indirdi. Sevdiği kadının yanan canı gibi onunda bedeni acı çeksin istiyordu.
Heja çizgileri birleştirmedi. Zihni deqin hangi nakș olduğunu biliyordu. Ağir'in yaktığı ateşi sol göğsüne deq yaptı.
"Ax Loriii Loriii Loriii" dedi ve göğsünde ki deqi bitirdi. Çenesini kaldırıp yüzüne baktı. Ağir ve Heja'nın aşk defteri bir daha açılmamak üzere kapanıyordu. Gözündeki yaşlar yüzünden boynuna doğru yol aldı. Heja büyük bir nefes aldı. Aldığı nefesle şişen göğsü canının daha çok yanmasına sebepti. Lakin kalbinde ki acı kadar bedeni yanmıyordu. Parmağını dudağında ki çizgiye ve çenesinde ki üç noktanın üzerinde dolaştırıp kuruyan dudaklarını ıslattı. Yemin veya mühür deqi yapıyordu. Yani and içiyordu. Parmağıyla çenesini sabitleyip "seni hiçbir zaman affetmeyeceğime and olsun" dedi ve iğneyi baştaki noktaya üst üste bir kaç defa batırdı. İlk noktanın deqi tamamdı. Yutkunarak "Beni yaktığın kadar yanasın. Sen yandıkça sana bir damla su bile uzatırsam bana yazıklar olsun."dedi ve iğneyi tekrar tenine batırdı bunu yine üst üste bir kaç defa yaptı. Artık canı acımıyordu. Gözünde ki yaşı silip" bizi bitirdin ya tüm ahlarım üstüne yorgan olsun ama altında hiç ısınmayasın."dedi ve son yani üçüncü noktaya iğneyi batırdı. Heja ah ediyor and içiyordu.
Ağir ise kapı eşiğinde kahroluyordu.
Heja elinde ki iğneyi indirmeden" aşkını kalbime gömdüğüm gibi bundan sonra dudaklarıma mühür olsun" dedi ve alt dudağında ince bir çizgiyi oluşturarak batırmaya başladı.
Ay geceyle beraber giderken. Şafak söküyor ve sabahın ışıkları ilk ışıkları yeni yeni pencereden içeri giriyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber Heja elinde ki iğneyi tepsiye indirip mumları teker teker söndürdü ayağa kalktı. O içeri de bitmişti lakin Ağir'de kapı eșiğinde tükenmişti. Bakışlarını kapıya çevirdiğin de Ağir'le göz göze geldi. Onun orada olduğunun bilinçindeydi. Sessiz adımlarını kapıya çevirip bakışlarını Ağir'in mavi irislerinden çekmeden kapıyı kapattı. Arkasını dönüp pencereye ilerledi. Karşı odada hamile kuması vardı. Perdeleri çekti ve çekmeceden bir ağrı kesici içip yatağa uzandı. Komidinde bulunan yazmasıyla çenesini bağlayıp başını yastığa koydu. Dikkatli olması gerekiyordu. Yoksa dudağı sarka bilirdi. Üç gün bedeni ateşlenip sancı çekecekti. Buna kendisini hazırlamıştı...
Ağir yüzüne kapanan kapıyla sendeleyerek ayağa kalktı ve yan odanın kapısını açıp içeri girdi. Normalde üst katta misafir odalarından birinde kalıyordu. Heja'nın istemeyip Keje'nin odasına gönderdiği birazını oraya yerleştirmişti. Bakışlarını girdiği odada dolaştırdığında sesli bir şekilde yutkundu. Girdiği oda Heja ile bir zamanlar çocuk odası yapmayı hayallerini kurdukları odaydı.
Ağir sessizce ilerledi. İnsanoğlu nankördü! Elindekiyle yetinmeyi bilmiyordu. Ağir elindekinin kıymetini bilmeyen taraftı. Kanıksanmıștı bazı şeyleri ve şimdi yaptığı hatayı anlıyordu. Sözde amcası ve ailesi ağır basmıştı değil mi? Peki Heja onun aile kavramında neredeydi. Onun tek ailesinin Heja olması gerekmiyormuydu?
Baba olman gerekiyor. Ağasın soyunun devamı peki şimdi karşı odadaki kadının karnında ki bebek için niye sevinmiyordu. O bebeğin hayalini sadece yan odadaki kadınla kurmamıșmıydı? Sabahın ilk ışıkları pencereden sözülmeye başlarken onun bakışları geçmişe gidiyordu.
Sevdiği kadın konaktayken işten çıktığı gibi nefesi evde alıyordu. Allah var o da onu kapıda karşılıyordu. O gün elinden tutup onu yatak odalarının olduğu kata çıkmışlardı. Heja onu yönlendirip "Ağir yan odamız boş annen orayı değerlendirmek istiyor. Ona söyleyemedim ama orası boş kalsa ileride biz çocuk odası olarak kullansak güzel olmaz mı?"
O an Ağir'in dudakları kenara kıvrılmıștı. Onu kendisine çekip ela irislerine aşkla baktı ve dudaklarını anlına bastırıp" Bèhna dilemin pır xoș bè"
(kalbimin nefesi çok güzel olur)
Heja'nın yüzünde ki gülümseme büyümüştü. Ağir'e sımsıkı sarılıp" birgün çocuğumuz olursa onu benden daha çok seversin diye korkuyorum."
Konuşarak odaya girmişlerdi. Ağir bakışlarını kısa bir süreliğine odada gezdirip sevdiğine kadına döndü. Heja'nın yüzünü elleri arasına alıp baş parmağını teninde gezdirdi. Bir adamın bir kadını bu kadar sevmesi haksızlık diye düşünüyordü. Kuruyan dudaklarını ıslatıp "kalbimde hiç kimse kimse senden fazla yer kaplayamaz."
Heja o anlarda mutluydu. Ağir'de mutluydu. Heja onun kolları arasında dönüp "sence hangi renklerde olmalı"
Ağir onun sırtını göğsüne yaslayıp burnunu boynunda dolaştırıp "sen benim göğsümde filizlenen gelincik çiceğisin... Kırmızı beyaz olsun."
"saçmalama çocuk odasında kırmızı ne alaka mavi veya pembe tamamda kırmızı çok absürt olmaz mı?"
Ağir dudaklarını onun boynuna bastırıp "Rıhamın neden absürt olsun beyaz ağırlıklı içinde kırmızı dokunuşlar."
Heja'nın elini tutup boş olan duvarı gösterdi. Nefesini onun boynuna bırakıp "şuraya da kırmızı bir gelincik çiceği"
Heja kahkaha atıp "Ya gelincik tablosu hiç olmaz"
"tablo değil güzelim duvarı beyaza boyarız üstüne kırmızı gelincik veya gelincikler. Düşünsene boydan boya kocaman bir gelincik."
O an Heja'nın dudakları kenara kıvrılmış... Gülümsüyordu. O an kulağına eğilip "tu jin bu èzi tu Jiyan" (sen kadın bende sana hayat) Heja'nın yüzünde ki gülümseme büyümüş dudaklarını Ağir'in boynuna bastırıp "tu Jiyanı" (sen hayatsın) diye fısıldamıștı. O anlar yaşadığı özlemle beraber hayal olmuştu. Ağir ona hayat olamadığı gibi bir daha onu öyle gülümseyerek görmeyeceğinin bilincinde geçmişin izlerini hatırlıyordu. Diğer gün Ağir elinde boyalarla eve gelmişti ve bu Heja'yı çok şaşırtmıștı. Ağir onun elini tutup yukarı çıkarttı ve odaya girdiler. O gün beraber odayı ve duvarı boyamaya başladılar. Çizdikleri kırmızı gelincik çiceğinin boyanması yarım kalmıştı.
Onlar gibi...
Ağir boya yaptıkları süre içinde bazen Heja'nın kulağına aşk sözleri fısıldıyor. Bazende onu sinirlendirecek şeyler yapıyordu. Lakin o anlarda ikisi de mutluydu. Ağir bakışlarını yerde duran boyalara çevirip adımlarını oraya yönlendirdi. Belki yarım bıraktıkları gelincik çiçeğinin bitirirse yarım kalmazlar umuduyla fırçayı eline aldı. Oysa onlar boyadıkları duvarı yarım bırakmıslardı. Tıpkı kendi hikayelerini yarım bıraktıkları gibi...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |